TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜSEYİN BURÇAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/474)
|
|
Karar Tarihi: 3/2/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Hüseyin
BURÇAK
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun uzun sürmesi ile soruşturma ve
yargılama süreçlerinde yapılan uygulamalar nedeniyle Anayasal hakların ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/1/2014 tarihinde Niğde Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 25/3/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 23/6/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/6373
soruşturma sayılı dosyası ile yürütülen soruşturma kapsamında 23/10/2007
tarihinde tutuklanmıştır.
8. Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığının 19/6/2008 tarihli ve
E.2008/2412 sayılı iddianamesi ile başvurucunun “(2 ayrı kişiyi tabancayla ateş etmek suretiyle öldürdüğü iddiasıyla)
kasten öldürme, konut dokunulmazlığını bozma, ruhsatsız silah bulundurma ve
kullanma” suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle
aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
9. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi 9/9/2008 tarihli ve E.2008/175,
K.2008/203 sayılı kararı ile dosyanın, hukuki ve fiilî irtibat nedeniyle aynı
Mahkemenin E.2008/111 sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine karar vermiştir.
Birleştirme kararı sonrası yargılamaya E.2008/111 sayılı dosya üzerinden devam
olunmuştur.
10. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 7/2/2012 tarihli ve
E.2008/111, K.2012/44 sayılı kararı ile başvurucunun “kasten öldürme, konut dokunulmazlığını bozma ve ruhsatsız silah
bulundurma ve kullanma” suçlarından mahkûmiyetine ve “almış olduğu ceza miktarı, tutuklulukta geçirdiği
süre, kaçma şüphesi dikkate alınarak” tutukluluğunun devamına karar
verilmiştir.
11. Başvurucu, kararı temyiz etmiş; Yargıtay 1. Ceza Dairesinin
30/10/2013 tarihli ve E.2013/2634, K.2013/5770 sayılı ilamı ile “... sanıklardan birisinin savunulmasının diğer sanık
yönünden savunmada zaafiyet yarattığı durumlarda,
sanıklar arasında menfaat uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü gerektiğinden; somut
olayda aynı suçlardan yargılanan ve birlikte suç işledikleri iddia edilen
sanıklar Hüseyin [başvurucu] ve
R. arasında menfaat uyuşmazlığı bulunduğu halde, sanıkların ayrı ayrı müdafiiler yerine, savunmalarının aynı müdafii
tarafından yapılması ve hükümlerin de aynı müdafii
tarafından temyiz edilmesi ...” gerekçesiyle hükmün bozulmasına
karar verilmiştir.
12. Yargıtay bozma ilamı sonrası dosya, Aksaray Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2013/404 numarasını almıştır.
13. Başvurucu 10/12/2013 tarihli dilekçesi ile tahliyesine karar
verilmesi talebiyle Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine başvurmuştur. Mahkeme
19/12/2013 tarihinde yaptığı tensip incelemesinde “üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, sanığın
kaçma şüphesi,işlenen suçun
niteliği, sanığın tutuklulukta kaldığı süre dikkate alındığında makul
tutukluluk süresinin aşılmadığı ve sanık hakkında adli kontrol tedbirlerinin
uygulanmasının yetersiz kalacağı” gerekçesiyle başvurucunun
talebinin reddine ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
14. Başvurucu 23/12/2013 tarihinde karara itiraz etmiş ancak
Niğde Ağır Ceza Mahkemesinin 6/1/2014 tarihli ve 2014/20 Değişik İş sayılı
kararı ile “tensip ara kararında usul ve
yasaya uygun olmayan bir yön bulunmadığından” itirazın kesin olarak
reddine karar verilmiştir.
15. Anılan karar, başvurucuya 13/1/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu 7/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. Yargılama sonucunda Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 11/3/2014
tarihli ve E.2013/404, K.2014/64 sayılı kararı ile başvurucunun “maktul H.B.yi kasten öldürme” suçundan müebbet hapis, “maktul H.Y.yi kasten öldürme” suçundan müebbet hapis, “konut
dokunulmazlığını bozma” suçundan 2 yıl hapis, “ruhsatsız silah bulundurma ve
kullanma” suçundan 1 yıl hapis ve 450 TL adli para cezaları ile
cezalandırılmasına karar verilmiştir. Mahkeme, hüküm ile birlikte “... tutuklama tarihi dikkate alındığında tutukluluk
süresinin 6,5 yıla yaklaştığı, uzun tutukluluk süreleri konusunda Anayasa
Mahkemesi tarafından son dönemde verilen kararlar, bu kararların gerekçesi,
6526 Sayılı Yasa dikkate alındığında sanığın başka bir suçtan tutuklu veya
hükümlü değil ise serbest bırakılmasına, tahliyesine karar verilen sanık
hakkında CMK 109/3-j maddesi gereğince konutunu terk etmeme ve CMK 109/3-a
maddesi gereğince Yurt Dışı Çıkış Yasağı konulmasına” karar vermiş;
başvurucu 11/3/2014 tarihinde tahliye edilmiştir.
18. Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığı 25/03/2014 tarihli ve
2014/216 sayılı yazı ile başvurucunun, hakkındaki adli kontrol tedbirine riayet
etmediğini Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine bildirmiştir. Mahkemenin 28/3/2014
tarihli ek kararı ile “konutunu terk etmeme
üzere verilen adli kontrol tedbirine uymadığından ve hakkında verilen ceza
miktarı nedeniyle” başvurucu hakkında tutuklanmak üzere yakalama
emri çıkarılmasına karar verilmiştir.
19. Başvurucu, Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 28/3/2014 tarihli
ek kararı uyarınca 7/5/2015 tarihinde “almış
olduğu ceza miktarı, tutuklu kaldığı süre, kaçma şüphesi, hakkında daha önce
... verilen konutunu terk etmeme adli kontrol gereklerini yerine getirmemesi ve
tüm dosya kapsamı dikkate alındığında sanık hakkında tutuklamayı gerektirir somutdelillerin bulunduğu, atılı suçun CMK'nın
100. maddesinde belirtilen suçlardan olması nedeniyle kaçma şüphesinin dolayısıyla
bir tutuklama nedeninin var olduğu, atılı suça ilişkin öngörülen ceza miktarına
göre tutuklamanın ölçülü olduğu, bu nedenlerle sanık hakkında tutuklama
şartlarının oluştuğu, aynı gerekçelerle sanık hakkında adli kontrol
tedbirlerinin de yetersiz kalacağı ...” gerekçesiyle yeniden
tutuklanmıştır.
20. Başvurucu, hakkında verilen Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin
11/3/2014 tarihli mahkûmiyet kararını temyiz etmiştir.
21. Dava, inceleme tarihi itibarıyla temyiz aşamasındadır.
B. İlgili Hukuk
22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kasten öldürme” kenar başlıklı 81.
maddesi şöyledir:
“Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis
cezası ile cezalandırılır.”
23. 5237 sayılı Kanun’un “Konut
dokunulmazlığının ihlali” kenar başlıklı 116. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Bir kimsenin konutuna, konutunun
eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra
buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikayeti üzerine, altı
aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
24. 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar
İle Diğer Aletler Hakkında Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ateşli
silahlarla bunlara ait mermileri satın alan veya taşıyanlar veya bulunduranlar
hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne kadar adlî para
cezasına hükmolunur.”
25. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tutuklama nedenleri” kenar başlıklı 100.
maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
...”
26. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama
kararı” kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları
şöyledir:
“(1)
Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen
mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere
yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki
bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.”
27. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklulukta
geçecek süre” kenar başlıklı 102. maddesinin(2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde,
gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 3/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu; yargılandığı davada tutukluluğunun uzun
sürdüğünü, tahliye taleplerinin kabul edilmediğini, soruşturma mercilerinin taraflı
davrandıklarını, Mahkemece tanıklarının dinlenmediğini ve dinlenen tanıkların
gerçeğe aykırı olan beyanlarına itibar edildiğini, delillerin yanlış
değerlendirildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
30. Başvurucu, başvuru formu ve eklerinde şikâyetlerine ilişkin
hangi hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğini belirtmemiştir. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp
olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Bu itibarla başvurucunun, yargılandığı davada tutukluluğun uzun sürdüğü ve
tahliye taleplerinin kabul edilmediği şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesi
ile koruma altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı; soruşturma
mercilerinin taraflı davrandıkları, Mahkemece tanıklarının dinlenmediği ve
dinlenen tanıkların gerçeğe aykırı olan beyanlarına itibar edildiği, delillerin
yanlış değerlendirildiği şikâyetlerinin Anayasa’nın 36. maddesi ile koruma
altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucu; soruşturma mercilerinin taraflı davrandıklarını,
Mahkemece tanıklarının dinlenmediğini ve dinlenen tanıkların da gerçeğe aykırı
olan beyanlarına itibar edildiğini, delillerin yanlış değerlendirildiğini ileri
sürmüştür.
32. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
33. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
34. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
35. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Ayşe Zıraman
ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
36. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olmasının yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 29)
37. Somut olayda, Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 7/2/2012
tarihli kararı ile başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmiş ve karar, Yargıtay
1. Ceza Dairesinin 30/10/2013 tarihli bozma ilamı ile usul yönünden
bozulmuştur. Mahkeme, bozma ilamı sonrası yapılan yargılama sonucunda 11/3/2014
tarihinde, başvurucunun iki kez müebbet hapis, ayrıca 3 yıl hapis ve 450 TL
adli para cezaları ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
38. Dava, bireysel başvuru tarihi itibarıyla İlk Derece
Mahkemesinde derdest olup Anayasa Mahkemesince inceleme yapıldığı tarih
itibarıyla da temyiz aşamasındadır. Başvurucu; soruşturma mercilerinin taraflı
davrandıklarından, mahkemece tanıklarının dinlenmediğinden, dinlenen tanıkların
gerçeğe aykırı olan beyanlarına itibar edildiğinden ve delillerin yanlış
değerlendirildiğinden bahisle hakkında İlk Derece Mahkemesinde yargılama devam
ederken Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun,
hakkındaki soruşturma ve yargılama süreçlerinde yapılan uygulamalar nedeniyle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin şikâyetlerini İlk
Derece Mahkemelerinde devam eden yargılamada, süreçlerinde ve sonrasında,
temyiz aşamasında ileri sürebilme ve ileri sürülmüş ise bu şikâyetlerin bu
aşamalarda incelenme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede başvurucu tarafından
hakkındaki Derece Mahkemelerinin yargılama ve temyiz süreçleri beklenmeden
soruşturma ve yargılama süreçlerindeki adil yargılanma hakkı ihlali
şikâyetlerinin bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
39. Açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemeleri ve temyiz
mercileri önünde usulüne uygun olarak devam eden başvuru yolları tüketilmeden
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
41. Başvurucu, yargılandığı davada tutukluluğun uzun sürdüğünü
ve tahliye taleplerinin kabul edilmediğini ileri ileri
sürmüştür.
42. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci
ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır.
Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması, ancak
Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin
varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
43. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında suçluluğu
hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin; ancak kaçmalarını, delilleri yok
etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi
tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla
tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
44. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan
kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma
sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma
ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine
getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir."
45. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza
soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede
bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı
isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır (Murat Narman, § 60).
46. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir
ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak
bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine
göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine
rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkından daha ağır basan somut bir kamu yararının mevcut olması
durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman, §
61).
47. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını
sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla yukarıda
belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri
tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu
olgu ve olayların ortaya konması gerekir (Murat
Narman, § 62).
48. Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli
belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok
etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla başvurulabilir.
Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı
için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin
kararlarda tutuklama nedenlerinin devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte
gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde yargılama sürecinin
özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı,
organize suçlarla ilgili olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin
işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu
unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda
bir sonuca ulaşılabilir (Murat Narman,
§ 63).
49. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının
ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak serbest bırakılma
taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan
kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde
kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı dikkate alınmalıdır. Öte
yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde
kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak
belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, §§ 64, 65).
50. Somut olayda, başvurucunun yargılandığı davada Aksaray
Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 19/6/2008 tarihli iddianamede
başvurucunun “kasten öldürme,
konut dokunulmazlığını bozma, ruhsatsız silah bulundurma ve kullanma” suçlarını
işlediğinden bahisle cezalandırılması talep edilmiş; davaya bakan Aksaray Ağır
Ceza Mahkemesi 7/2/2012 tarihli kararı ile başvurucunun isnat edilen suçlardan
mahkûmiyetine karar vermiş, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 1. Ceza
Dairesi 30/10/2013 tarihli ilamı ile anılan mahkûmiyet hükmünü usul yönünden
bozmuştur. Mahkeme; bozma ilamı sonrası verdiği 11/3/2014 tarihli kararı ile
başvurucunun “iki ayrı kişiyi kasten öldürme” suçlarından iki kez müebbet
hapis, “konut dokunulmazlığını bozma, ruhsatsız silah bulundurma ve kullanma” suçlarından toplam 3 yıl hapis ve 450 TL
adli cezaları ile cezalandırılmasına hükmetmiştir (bkz. §§ 8, 10, 11, 17).
51. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği
sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya
hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz.
Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması
da derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya
Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açık keyfîlik hâlinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren
bu tür kararların bireysel başvuruda incelenmesi gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014,
§ 39).
52. Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla
tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması kabul edilemez. Bununla beraber
tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir zanlı ya da sanığın tutuklanmasının
keyfî olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle
ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu
devam ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir. İtiraz veya temyiz
merciinin, itiraz veya temyiz incelemesine konu mahkeme kararına ve bu
karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda buna ilişkin kararını ayrıntılı
olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak gerekçeli karar hakkına aykırılık
teşkil etmez (Hanefi Avcı, B. No:
2013/2814, 18/6/2014, §§ 70, 71).
53. Somut olayda, başvurucunun yargılandığı Aksaray Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2008/111 sayılı dosyasında 14/10/2008, 27/11/2008, 16/1/2009,
13/2/2009, 3/4/2009, 12/5/2009, 28/7/2009, 1/9/2009, 20/10/2009, 24/11/2009,
22/1/2010, 2/3/2010, 27/4/2010, 11/6/2010, 11/8/2010, 14/9/2010, 12/11/2010
tarihli celselerde “üzerlerine atılı suçun
kapsam ve mahiyeti, CMK.nun 100. maddedeki şartlarda
belirtilen tutuklama şartlarında değişiklik olmaması suç şüphesinde değişiklik
olmaması nazara alınarak”; 30/12/2010 tarihli celsede ise bu
gerekçelere ilaveten “sanıklara yüklenen
suçların niteliği ile kanunda öngörülen cezaların niteliği, delillerin henüz
tam olarak toplanmamış olması hususları nazara alınarak” gerekçesiyle
başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
54. Mahkeme 8/2/2011 tarihli celsede daha önceki celselerde
açıkladığı tutukluluğun devamı gerekçelerini tekrarlamış ve ayrıca “(tutukluluğun) CMK’nun
102. maddesinde belirtilen 2+3 yıllık sürenin içerisinde yer alması, suç tipi
ve tutuklamanın devamının bu kapsamda gerekli görülmesi”
gerekçeleriyle başvurucunun tahliye talebini reddetmiştir. Mahkeme,
yargılamanın devamında 19/4/2011, 28/6/2011, 19/7/2011, 8/9/2011, 7/10/2011,
25/11/2011, 23/12/2011 tarihli celselerde aynı gerekçelerle başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
55. Mahkeme, Yargıtay bozma ilamı sonrasında E.2013/404 sayılı
dosya üzerinden devam olunan yargılamada 31/1/2014, 25/2/2014, 7/3/2014 tarihli
celselerde “üzerlerine atılı suçun kapsam ve
mahiyeti, CMK. 100. maddedeki şartlarda belirtilen tutuklama şartlarında
değişiklik olmaması, kuvvetli suç şüphesi, bozma ilamı öncesi her üç sanığın
almış oldukları ceza miktarı, kaçma şüpheleri, sanıklar R.B. ve Hüseyin Burçak [başvurucu] yönüyle her ne kadar makul tutukluluk süresi aşılmış
ise de, sanıkların Yargıtay aşamasında kaldıkları tutukluluk süresi ve buna
ilişkin Ceza Genel Kurulu kararı dikkate alındığında mahkeme aşamasındaki
yargılama süresinin henüz beş yılı aşmadığı, suç şüphesinde değişiklik olmaması”
gerekçesiyle başvurucunun tahliye taleplerini reddetmiş ve tutukluluğun
devamına karar vermiştir.
56. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı,
başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan
tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak
kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği
tarihtir (Murat Narman, § 66).
57. Tutukluluk süresinin hesabında ilk derece mahkemesi önünde
yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi
yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse bu
kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından
çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak
tutma hâline dönüşmektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM),
mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemekte ve
temyiz aşamasında geçen süreyi tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır.
Aynı yaklaşım Yargıtay Ceza Genel Kurulunca da benimsenmiş ve temyizde geçen
sürenin tutukluluk süresine dâhil edilmeyeceğine hükmedilmiştir (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, §
41). Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin
değerlendirmesinde dikkate alınmaz. Ancak bozma kararı sonrasında bireyin
durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece mahkemesi
önünde geçen süre değerlendirmede dikkate alınacaktır (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303, 21/11/2013,
§ 42).
58. Somut olayda başvurucu 23/10/2007 tarihinde tutuklanmıştır.
Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 7/2/2012 tarihinde vermiş olduğu başvurucunun
mahkûmiyetine dair karar, Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından 30/10/2013
tarihli ilam ile bozulmuştur. Bozma ilamı sonrası yargılamanın devamında
Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 11/3/2014 tarihli kararı ile başvurucunun iki
kez müebbet hapis ve ayrıca 3 yıl hapis cezaları ile cezalandırılmasına ve
hükümle birlikte (konutunu terk etmeme ve yurt dışı çıkış yasağı) adli kontrol
tedbirleri uygulanarak tahliyesine karar verilmiştir. Başvurucu, hüküm
sonrasında hakkında verilen adli kontrol tedbirine riayet etmemesi nedeniyle
7/5/2015 tarihinde yeniden tutuklanmıştır.
59. Bu belirlemelere göre başvurucu 23/10/2007-7/2/2012 ve
30/10/2013-11/3/2014 tarihleri arasında “bir suç isnadına bağlı olarak” hürriyetinden yoksun kalmış iken,
7/2/2012-30/10/2013 tarihleri arasında ve 7/5/2015 tarihinden sonra “İlk Derece
Mahkemesince verilen hükme bağlı olarak”
tutulmuştur. Başvurucu, bir suç isnadına bağlı olarak 23/10/2007-7/2/2012
tarihleri arasında 4 yıl 3 ay 14 gün, 30/10/2013-11/3/2014 tarihleri arasında 4
ay 11 gün olmak üzere toplam 4 yıl 7 ay 25 gün süreyle hürriyetinden yoksun
bırakılmıştır.
60. Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler; ancak
kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla
veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde
tutulabilirler. Bu şartların tutukluluk süresince devam ediyor olması,
tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve meşruiyeti bakımından olmazsa olmaz
bir koşul olmakla birlikte bu durumun devam edip etmediğinin ilgili ve yeterli
gerekçelerle ortaya konması ve yürütülen işlemlerde gerekli özenin gösterilmesi
gerekir (Burhan İsmailoğlu, B.
No: 2012/349, 25/6/2014, § 37).
61. Dava dosyasının incelenmesinde Derece Mahkemelerince
kuvvetli suç şüphesi altında bulunduğu kabul edilen ve İlk Derece
Mahkemesindeki yargılama sonucunda iki kez müebbet hapis ve ayrıca 3 yıl hapis
cezaları ile cezalandırılmasına karar verilen başvurucunun tutukluluğunun
devamına ilişkin kararların gerekçelerinde genel olarak suçun niteliğine, kaçma
şüphesinin bulunmasına, suça ilişkin kanunda öngörülen hapis cezasının
miktarına, delillerin toplanmamış olmasına (delillere etki edilmesi ihtimaline)
ve adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacak olmasına değinildiği
görülmektedir. Kişinin mahkûmiyeti hâlinde alacağı hapis cezanın ağırlığı,
kaçma şüphesinin varlığına işaret eden durumlardan biridir. Kaldı ki başvurucu,
yargılama öncesinde Almanya’da ikamet etmiş olup -yurt dışı bağlantısı bulunan
bir kişi olarak- serbest bırakıldığında yurt dışına çıkış yapma ya da saklanma
imkânı diğer kişilere göre daha fazladır. Nitekim başvurucu, adli kontrol tedbirlerine
uymaması nedeniyle hakkında (tutuklanmak üzere) yakalama emri çıkarılmasına
karar verildiği 28/3/2014 tarihinden itibaren bir yılı aşkın bir süre sonra
(7/5/2015 tarihinde) tutuklanabilmiştir.
62. Öte yandan başvurucunun yargılandığı dava, hukuki ve fiilî
irtibat bulunması nedeniyle bir başka kasten öldürme olayına ilişkin dava
dosyası ile birleştirilmiştir. Dava, temelde iki ayrı tarihte üç kişinin kasten
öldürülmesi olaylarına ilişkin olup yargılama sonucunda başvurucunun da
aralarında olduğu bir kısım sanığın “kasten öldürme” suçunu, diğer bir kısım
sanığın ise “suçluyu kayırma” suçunu işlediği sonucuna varılmıştır.
Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi E.2008/111 sayılı dosya üzerinden yürütülen
yargılamada otuz dört kez celse açmıştır. Mahkeme 3/4/2009 tarihine kadar
yapılan celselerde sanık savunmalarını almış, müştekileri ve ulaşılabilen
tanıkları dinlemiş, sair delillerin toplanması işlemlerini büyük ölçüde
tamamlamıştır. Mahkemece davanın sonucuna ulaştırılması için gerekli görülen ve
başka ülkelerde yaşayan iki tanığın dinlenilmesi amacıyla ilgili ülkelere
yazılan adli yardım talepli talimatların gereği, uzunca bir süre dava
tamamlanamamıştır. Mahkeme tarafından bu iki tanığın dinlenmesi için 27/11/2008
tarihli celse ile başlatılan işlemler, 7/10/2011 tarihli celsede ancak
sonuçlanabilmiştir. Mahkeme, bu süreçte 1/9/2009, 20/10/2009, 24/11/2009
tarihlerinde ilgili mercilerden talimat akıbetini sormuş; 22/1/2010 tarihinde
ise yargılamanın tutuklu sürdürüldüğünü belirterek talimatın bir an önce tamamlanması
isteğinde bulunmuştur. İlgili mercilerce 14/9/2010 tarihli celsede söz konusu
talimatların tamamlandığı bildirilmişse de tanıklardan birinin anlatımlarının
eksik olması, diğer tanığın ise akrabalık nedeniyle önce tanıklıktan
çekildiğini bildirmesine rağmen sonradan verdiği dilekçe ile tanıklık yapmak
istediğini ifade etmesi nedeniyle Mahkeme, her iki tanığın beyanının yeniden
alınması için ilgili ülkelerin adli makamlarına tekrar talimat yazmak zorunda
kalmıştır. Buna göre Mahkemece davanın çözüme ulaştırılmasında dinlenilmesi
gerekli görülen ve yabancı ülkelerde yaşayan tanıkların beyanlarının
alınmasında yaşanan gecikmenin, Mahkemenin tutumundan ya da özensizliğinden
kaynaklandığı söylenemez. Tanıkların beyanlarının alınması sürecinin
tamamlandığı 7/10/2011 tarihli celseden sonra devam eden celselerde, iddia
makamının esas hakkındaki mütalaasını sunduğu ve sanıkların esas hakkındaki
savunmalarını yaptıkları görülmektedir. Mahkeme, sanıkların esas hakkındaki
savunmalarının tamamlandığı 7/2/2012 tarihli celsede nihai kararını vermiştir.
Yargıtay bozma ilamı sonrası E.2013/404 sayılı dosya üzerinden devam olunan
yargılamada Mahkemenin 4. celsede nihai kararını verdiği görülmektedir. Bu
itibarla genel olarak davanın yürütülmesinde Derece Mahkemelerince bir
özensizlik gösterildiği tespit edilmemiştir.
63. İsnat edilen iki kişinin öldürülmesi gibi ağır nitelikteki
suçlara ilişkin kuvvetli suç şüphesi altında bulunduğu kabul edilen, hakkında
adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kaldığı anlaşılan ve İlk Derece
Mahkemesindeki yargılama sonucunda müebbet hapis gibi hukuk sistemindeki en
ağır cezalardan biriyle iki kez cezalandırılmasına karar verilen başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına ilişkin Derece Mahkemelerince açıklanan gerekçeler,
davanın kısmen karmaşık niteliği ve delillere ulaşılmasındaki aşırı güçlük
dikkate alındığında yaklaşık 4 yıl 8 aylık tutukluluk süresi yönünden ilgili ve
yeterlidir. İlgili ve yeterli gerekçelere dayanılarak başvurucunun
özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate alındığında tutukluluk süresinin makul
olduğu görülmektedir.
64. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci
fıkrasının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında güvence altına
alınan makul sürede serbest bırakılma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
3/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.