TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HÜSEYİN BURÇAK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/474)
Karar Tarihi: 3/2/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Aydın ŞİMŞEK
Başvurucu
Hüseyin BURÇAK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun uzun sürmesi ile soruşturma ve yargılama süreçlerinde yapılan uygulamalar nedeniyle Anayasal hakların ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/1/2014 tarihinde Niğde Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 25/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 23/6/2015 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/6373 soruşturma sayılı dosyası ile yürütülen soruşturma kapsamında 23/10/2007 tarihinde tutuklanmıştır.
8. Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığının 19/6/2008 tarihli ve E.2008/2412 sayılı iddianamesi ile başvurucunun “(2 ayrı kişiyi tabancayla ateş etmek suretiyle öldürdüğü iddiasıyla) kasten öldürme, konut dokunulmazlığını bozma, ruhsatsız silah bulundurma ve kullanma” suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
9. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi 9/9/2008 tarihli ve E.2008/175, K.2008/203 sayılı kararı ile dosyanın, hukuki ve fiilî irtibat nedeniyle aynı Mahkemenin E.2008/111 sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine karar vermiştir. Birleştirme kararı sonrası yargılamaya E.2008/111 sayılı dosya üzerinden devam olunmuştur.
10. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 7/2/2012 tarihli ve E.2008/111, K.2012/44 sayılı kararı ile başvurucunun “kasten öldürme, konut dokunulmazlığını bozma ve ruhsatsız silah bulundurma ve kullanma” suçlarından mahkûmiyetine ve “almış olduğu ceza miktarı, tutuklulukta geçirdiği süre, kaçma şüphesi dikkate alınarak” tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
11. Başvurucu, kararı temyiz etmiş; Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 30/10/2013 tarihli ve E.2013/2634, K.2013/5770 sayılı ilamı ile “... sanıklardan birisinin savunulmasının diğer sanık yönünden savunmada zaafiyet yarattığı durumlarda, sanıklar arasında menfaat uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü gerektiğinden; somut olayda aynı suçlardan yargılanan ve birlikte suç işledikleri iddia edilen sanıklar Hüseyin [başvurucu] ve R. arasında menfaat uyuşmazlığı bulunduğu halde, sanıkların ayrı ayrı müdafiiler yerine, savunmalarının aynı müdafii tarafından yapılması ve hükümlerin de aynı müdafii tarafından temyiz edilmesi ...” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
12. Yargıtay bozma ilamı sonrası dosya, Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/404 numarasını almıştır.
13. Başvurucu 10/12/2013 tarihli dilekçesi ile tahliyesine karar verilmesi talebiyle Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine başvurmuştur. Mahkeme 19/12/2013 tarihinde yaptığı tensip incelemesinde “üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, sanığın kaçma şüphesi,işlenen suçun niteliği, sanığın tutuklulukta kaldığı süre dikkate alındığında makul tutukluluk süresinin aşılmadığı ve sanık hakkında adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı” gerekçesiyle başvurucunun talebinin reddine ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
14. Başvurucu 23/12/2013 tarihinde karara itiraz etmiş ancak Niğde Ağır Ceza Mahkemesinin 6/1/2014 tarihli ve 2014/20 Değişik İş sayılı kararı ile “tensip ara kararında usul ve yasaya uygun olmayan bir yön bulunmadığından” itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
15. Anılan karar, başvurucuya 13/1/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 7/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. Yargılama sonucunda Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 11/3/2014 tarihli ve E.2013/404, K.2014/64 sayılı kararı ile başvurucunun “maktul H.B.yi kasten öldürme” suçundan müebbet hapis, “maktul H.Y.yi kasten öldürme” suçundan müebbet hapis, “konut dokunulmazlığını bozma” suçundan 2 yıl hapis, “ruhsatsız silah bulundurma ve kullanma” suçundan 1 yıl hapis ve 450 TL adli para cezaları ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Mahkeme, hüküm ile birlikte “... tutuklama tarihi dikkate alındığında tutukluluk süresinin 6,5 yıla yaklaştığı, uzun tutukluluk süreleri konusunda Anayasa Mahkemesi tarafından son dönemde verilen kararlar, bu kararların gerekçesi, 6526 Sayılı Yasa dikkate alındığında sanığın başka bir suçtan tutuklu veya hükümlü değil ise serbest bırakılmasına, tahliyesine karar verilen sanık hakkında CMK 109/3-j maddesi gereğince konutunu terk etmeme ve CMK 109/3-a maddesi gereğince Yurt Dışı Çıkış Yasağı konulmasına” karar vermiş; başvurucu 11/3/2014 tarihinde tahliye edilmiştir.
18. Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığı 25/03/2014 tarihli ve 2014/216 sayılı yazı ile başvurucunun, hakkındaki adli kontrol tedbirine riayet etmediğini Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine bildirmiştir. Mahkemenin 28/3/2014 tarihli ek kararı ile “konutunu terk etmeme üzere verilen adli kontrol tedbirine uymadığından ve hakkında verilen ceza miktarı nedeniyle” başvurucu hakkında tutuklanmak üzere yakalama emri çıkarılmasına karar verilmiştir.
19. Başvurucu, Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 28/3/2014 tarihli ek kararı uyarınca 7/5/2015 tarihinde “almış olduğu ceza miktarı, tutuklu kaldığı süre, kaçma şüphesi, hakkında daha önce ... verilen konutunu terk etmeme adli kontrol gereklerini yerine getirmemesi ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında sanık hakkında tutuklamayı gerektirir somutdelillerin bulunduğu, atılı suçun CMK'nın 100. maddesinde belirtilen suçlardan olması nedeniyle kaçma şüphesinin dolayısıyla bir tutuklama nedeninin var olduğu, atılı suça ilişkin öngörülen ceza miktarına göre tutuklamanın ölçülü olduğu, bu nedenlerle sanık hakkında tutuklama şartlarının oluştuğu, aynı gerekçelerle sanık hakkında adli kontrol tedbirlerinin de yetersiz kalacağı ...” gerekçesiyle yeniden tutuklanmıştır.
20. Başvurucu, hakkında verilen Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 11/3/2014 tarihli mahkûmiyet kararını temyiz etmiştir.
21. Dava, inceleme tarihi itibarıyla temyiz aşamasındadır.
B. İlgili Hukuk
22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kasten öldürme” kenar başlıklı 81. maddesi şöyledir:
“Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”
23. 5237 sayılı Kanun’un “Konut dokunulmazlığının ihlali” kenar başlıklı 116. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikayeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
24. 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkında Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ateşli silahlarla bunlara ait mermileri satın alan veya taşıyanlar veya bulunduranlar hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.”
25. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tutuklama nedenleri” kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
...”
26. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama kararı” kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.”
27. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklulukta geçecek süre” kenar başlıklı 102. maddesinin(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 3/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu; yargılandığı davada tutukluluğunun uzun sürdüğünü, tahliye taleplerinin kabul edilmediğini, soruşturma mercilerinin taraflı davrandıklarını, Mahkemece tanıklarının dinlenmediğini ve dinlenen tanıkların gerçeğe aykırı olan beyanlarına itibar edildiğini, delillerin yanlış değerlendirildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
30. Başvurucu, başvuru formu ve eklerinde şikâyetlerine ilişkin hangi hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğini belirtmemiştir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun, yargılandığı davada tutukluluğun uzun sürdüğü ve tahliye taleplerinin kabul edilmediği şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesi ile koruma altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı; soruşturma mercilerinin taraflı davrandıkları, Mahkemece tanıklarının dinlenmediği ve dinlenen tanıkların gerçeğe aykırı olan beyanlarına itibar edildiği, delillerin yanlış değerlendirildiği şikâyetlerinin Anayasa’nın 36. maddesi ile koruma altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucu; soruşturma mercilerinin taraflı davrandıklarını, Mahkemece tanıklarının dinlenmediğini ve dinlenen tanıkların da gerçeğe aykırı olan beyanlarına itibar edildiğini, delillerin yanlış değerlendirildiğini ileri sürmüştür.
32. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
33. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
34. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
35. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
36. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olmasının yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29)
37. Somut olayda, Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 7/2/2012 tarihli kararı ile başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmiş ve karar, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 30/10/2013 tarihli bozma ilamı ile usul yönünden bozulmuştur. Mahkeme, bozma ilamı sonrası yapılan yargılama sonucunda 11/3/2014 tarihinde, başvurucunun iki kez müebbet hapis, ayrıca 3 yıl hapis ve 450 TL adli para cezaları ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
38. Dava, bireysel başvuru tarihi itibarıyla İlk Derece Mahkemesinde derdest olup Anayasa Mahkemesince inceleme yapıldığı tarih itibarıyla da temyiz aşamasındadır. Başvurucu; soruşturma mercilerinin taraflı davrandıklarından, mahkemece tanıklarının dinlenmediğinden, dinlenen tanıkların gerçeğe aykırı olan beyanlarına itibar edildiğinden ve delillerin yanlış değerlendirildiğinden bahisle hakkında İlk Derece Mahkemesinde yargılama devam ederken Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun, hakkındaki soruşturma ve yargılama süreçlerinde yapılan uygulamalar nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin şikâyetlerini İlk Derece Mahkemelerinde devam eden yargılamada, süreçlerinde ve sonrasında, temyiz aşamasında ileri sürebilme ve ileri sürülmüş ise bu şikâyetlerin bu aşamalarda incelenme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede başvurucu tarafından hakkındaki Derece Mahkemelerinin yargılama ve temyiz süreçleri beklenmeden soruşturma ve yargılama süreçlerindeki adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
39. Açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemeleri ve temyiz mercileri önünde usulüne uygun olarak devam eden başvuru yolları tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
41. Başvurucu, yargılandığı davada tutukluluğun uzun sürdüğünü ve tahliye taleplerinin kabul edilmediğini ileri ileri sürmüştür.
42. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması, ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
43. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin; ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
44. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir."
45. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır (Murat Narman, § 60).
46. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan somut bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman, § 61).
47. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konması gerekir (Murat Narman, § 62).
48. Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlarla ilgili olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Murat Narman, § 63).
49. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı dikkate alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, §§ 64, 65).
50. Somut olayda, başvurucunun yargılandığı davada Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 19/6/2008 tarihli iddianamede başvurucunun “kasten öldürme, konut dokunulmazlığını bozma, ruhsatsız silah bulundurma ve kullanma” suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması talep edilmiş; davaya bakan Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi 7/2/2012 tarihli kararı ile başvurucunun isnat edilen suçlardan mahkûmiyetine karar vermiş, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 1. Ceza Dairesi 30/10/2013 tarihli ilamı ile anılan mahkûmiyet hükmünü usul yönünden bozmuştur. Mahkeme; bozma ilamı sonrası verdiği 11/3/2014 tarihli kararı ile başvurucunun “iki ayrı kişiyi kasten öldürme” suçlarından iki kez müebbet hapis, “konut dokunulmazlığını bozma, ruhsatsız silah bulundurma ve kullanma” suçlarından toplam 3 yıl hapis ve 450 TL adli cezaları ile cezalandırılmasına hükmetmiştir (bkz. §§ 8, 10, 11, 17).
51. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açık keyfîlik hâlinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların bireysel başvuruda incelenmesi gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 39).
52. Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması kabul edilemez. Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfî olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir. İtiraz veya temyiz merciinin, itiraz veya temyiz incelemesine konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak gerekçeli karar hakkına aykırılık teşkil etmez (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, §§ 70, 71).
53. Somut olayda, başvurucunun yargılandığı Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin E.2008/111 sayılı dosyasında 14/10/2008, 27/11/2008, 16/1/2009, 13/2/2009, 3/4/2009, 12/5/2009, 28/7/2009, 1/9/2009, 20/10/2009, 24/11/2009, 22/1/2010, 2/3/2010, 27/4/2010, 11/6/2010, 11/8/2010, 14/9/2010, 12/11/2010 tarihli celselerde “üzerlerine atılı suçun kapsam ve mahiyeti, CMK.nun 100. maddedeki şartlarda belirtilen tutuklama şartlarında değişiklik olmaması suç şüphesinde değişiklik olmaması nazara alınarak”; 30/12/2010 tarihli celsede ise bu gerekçelere ilaveten “sanıklara yüklenen suçların niteliği ile kanunda öngörülen cezaların niteliği, delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması hususları nazara alınarak” gerekçesiyle başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
54. Mahkeme 8/2/2011 tarihli celsede daha önceki celselerde açıkladığı tutukluluğun devamı gerekçelerini tekrarlamış ve ayrıca “(tutukluluğun) CMK’nun 102. maddesinde belirtilen 2+3 yıllık sürenin içerisinde yer alması, suç tipi ve tutuklamanın devamının bu kapsamda gerekli görülmesi” gerekçeleriyle başvurucunun tahliye talebini reddetmiştir. Mahkeme, yargılamanın devamında 19/4/2011, 28/6/2011, 19/7/2011, 8/9/2011, 7/10/2011, 25/11/2011, 23/12/2011 tarihli celselerde aynı gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
55. Mahkeme, Yargıtay bozma ilamı sonrasında E.2013/404 sayılı dosya üzerinden devam olunan yargılamada 31/1/2014, 25/2/2014, 7/3/2014 tarihli celselerde “üzerlerine atılı suçun kapsam ve mahiyeti, CMK. 100. maddedeki şartlarda belirtilen tutuklama şartlarında değişiklik olmaması, kuvvetli suç şüphesi, bozma ilamı öncesi her üç sanığın almış oldukları ceza miktarı, kaçma şüpheleri, sanıklar R.B. ve Hüseyin Burçak [başvurucu] yönüyle her ne kadar makul tutukluluk süresi aşılmış ise de, sanıkların Yargıtay aşamasında kaldıkları tutukluluk süresi ve buna ilişkin Ceza Genel Kurulu kararı dikkate alındığında mahkeme aşamasındaki yargılama süresinin henüz beş yılı aşmadığı, suç şüphesinde değişiklik olmaması” gerekçesiyle başvurucunun tahliye taleplerini reddetmiş ve tutukluluğun devamına karar vermiştir.
56. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66).
57. Tutukluluk süresinin hesabında ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse bu kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutma hâline dönüşmektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemekte ve temyiz aşamasında geçen süreyi tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır. Aynı yaklaşım Yargıtay Ceza Genel Kurulunca da benimsenmiş ve temyizde geçen sürenin tutukluluk süresine dâhil edilmeyeceğine hükmedilmiştir (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 41). Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin değerlendirmesinde dikkate alınmaz. Ancak bozma kararı sonrasında bireyin durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece mahkemesi önünde geçen süre değerlendirmede dikkate alınacaktır (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 42).
58. Somut olayda başvurucu 23/10/2007 tarihinde tutuklanmıştır. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 7/2/2012 tarihinde vermiş olduğu başvurucunun mahkûmiyetine dair karar, Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından 30/10/2013 tarihli ilam ile bozulmuştur. Bozma ilamı sonrası yargılamanın devamında Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 11/3/2014 tarihli kararı ile başvurucunun iki kez müebbet hapis ve ayrıca 3 yıl hapis cezaları ile cezalandırılmasına ve hükümle birlikte (konutunu terk etmeme ve yurt dışı çıkış yasağı) adli kontrol tedbirleri uygulanarak tahliyesine karar verilmiştir. Başvurucu, hüküm sonrasında hakkında verilen adli kontrol tedbirine riayet etmemesi nedeniyle 7/5/2015 tarihinde yeniden tutuklanmıştır.
59. Bu belirlemelere göre başvurucu 23/10/2007-7/2/2012 ve 30/10/2013-11/3/2014 tarihleri arasında “bir suç isnadına bağlı olarak” hürriyetinden yoksun kalmış iken, 7/2/2012-30/10/2013 tarihleri arasında ve 7/5/2015 tarihinden sonra “İlk Derece Mahkemesince verilen hükme bağlı olarak” tutulmuştur. Başvurucu, bir suç isnadına bağlı olarak 23/10/2007-7/2/2012 tarihleri arasında 4 yıl 3 ay 14 gün, 30/10/2013-11/3/2014 tarihleri arasında 4 ay 11 gün olmak üzere toplam 4 yıl 7 ay 25 gün süreyle hürriyetinden yoksun bırakılmıştır.
60. Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler; ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde tutulabilirler. Bu şartların tutukluluk süresince devam ediyor olması, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve meşruiyeti bakımından olmazsa olmaz bir koşul olmakla birlikte bu durumun devam edip etmediğinin ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konması ve yürütülen işlemlerde gerekli özenin gösterilmesi gerekir (Burhan İsmailoğlu, B. No: 2012/349, 25/6/2014, § 37).
61. Dava dosyasının incelenmesinde Derece Mahkemelerince kuvvetli suç şüphesi altında bulunduğu kabul edilen ve İlk Derece Mahkemesindeki yargılama sonucunda iki kez müebbet hapis ve ayrıca 3 yıl hapis cezaları ile cezalandırılmasına karar verilen başvurucunun tutukluluğunun devamına ilişkin kararların gerekçelerinde genel olarak suçun niteliğine, kaçma şüphesinin bulunmasına, suça ilişkin kanunda öngörülen hapis cezasının miktarına, delillerin toplanmamış olmasına (delillere etki edilmesi ihtimaline) ve adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacak olmasına değinildiği görülmektedir. Kişinin mahkûmiyeti hâlinde alacağı hapis cezanın ağırlığı, kaçma şüphesinin varlığına işaret eden durumlardan biridir. Kaldı ki başvurucu, yargılama öncesinde Almanya’da ikamet etmiş olup -yurt dışı bağlantısı bulunan bir kişi olarak- serbest bırakıldığında yurt dışına çıkış yapma ya da saklanma imkânı diğer kişilere göre daha fazladır. Nitekim başvurucu, adli kontrol tedbirlerine uymaması nedeniyle hakkında (tutuklanmak üzere) yakalama emri çıkarılmasına karar verildiği 28/3/2014 tarihinden itibaren bir yılı aşkın bir süre sonra (7/5/2015 tarihinde) tutuklanabilmiştir.
62. Öte yandan başvurucunun yargılandığı dava, hukuki ve fiilî irtibat bulunması nedeniyle bir başka kasten öldürme olayına ilişkin dava dosyası ile birleştirilmiştir. Dava, temelde iki ayrı tarihte üç kişinin kasten öldürülmesi olaylarına ilişkin olup yargılama sonucunda başvurucunun da aralarında olduğu bir kısım sanığın “kasten öldürme” suçunu, diğer bir kısım sanığın ise “suçluyu kayırma” suçunu işlediği sonucuna varılmıştır. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi E.2008/111 sayılı dosya üzerinden yürütülen yargılamada otuz dört kez celse açmıştır. Mahkeme 3/4/2009 tarihine kadar yapılan celselerde sanık savunmalarını almış, müştekileri ve ulaşılabilen tanıkları dinlemiş, sair delillerin toplanması işlemlerini büyük ölçüde tamamlamıştır. Mahkemece davanın sonucuna ulaştırılması için gerekli görülen ve başka ülkelerde yaşayan iki tanığın dinlenilmesi amacıyla ilgili ülkelere yazılan adli yardım talepli talimatların gereği, uzunca bir süre dava tamamlanamamıştır. Mahkeme tarafından bu iki tanığın dinlenmesi için 27/11/2008 tarihli celse ile başlatılan işlemler, 7/10/2011 tarihli celsede ancak sonuçlanabilmiştir. Mahkeme, bu süreçte 1/9/2009, 20/10/2009, 24/11/2009 tarihlerinde ilgili mercilerden talimat akıbetini sormuş; 22/1/2010 tarihinde ise yargılamanın tutuklu sürdürüldüğünü belirterek talimatın bir an önce tamamlanması isteğinde bulunmuştur. İlgili mercilerce 14/9/2010 tarihli celsede söz konusu talimatların tamamlandığı bildirilmişse de tanıklardan birinin anlatımlarının eksik olması, diğer tanığın ise akrabalık nedeniyle önce tanıklıktan çekildiğini bildirmesine rağmen sonradan verdiği dilekçe ile tanıklık yapmak istediğini ifade etmesi nedeniyle Mahkeme, her iki tanığın beyanının yeniden alınması için ilgili ülkelerin adli makamlarına tekrar talimat yazmak zorunda kalmıştır. Buna göre Mahkemece davanın çözüme ulaştırılmasında dinlenilmesi gerekli görülen ve yabancı ülkelerde yaşayan tanıkların beyanlarının alınmasında yaşanan gecikmenin, Mahkemenin tutumundan ya da özensizliğinden kaynaklandığı söylenemez. Tanıkların beyanlarının alınması sürecinin tamamlandığı 7/10/2011 tarihli celseden sonra devam eden celselerde, iddia makamının esas hakkındaki mütalaasını sunduğu ve sanıkların esas hakkındaki savunmalarını yaptıkları görülmektedir. Mahkeme, sanıkların esas hakkındaki savunmalarının tamamlandığı 7/2/2012 tarihli celsede nihai kararını vermiştir. Yargıtay bozma ilamı sonrası E.2013/404 sayılı dosya üzerinden devam olunan yargılamada Mahkemenin 4. celsede nihai kararını verdiği görülmektedir. Bu itibarla genel olarak davanın yürütülmesinde Derece Mahkemelerince bir özensizlik gösterildiği tespit edilmemiştir.
63. İsnat edilen iki kişinin öldürülmesi gibi ağır nitelikteki suçlara ilişkin kuvvetli suç şüphesi altında bulunduğu kabul edilen, hakkında adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kaldığı anlaşılan ve İlk Derece Mahkemesindeki yargılama sonucunda müebbet hapis gibi hukuk sistemindeki en ağır cezalardan biriyle iki kez cezalandırılmasına karar verilen başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına ilişkin Derece Mahkemelerince açıklanan gerekçeler, davanın kısmen karmaşık niteliği ve delillere ulaşılmasındaki aşırı güçlük dikkate alındığında yaklaşık 4 yıl 8 aylık tutukluluk süresi yönünden ilgili ve yeterlidir. İlgili ve yeterli gerekçelere dayanılarak başvurucunun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate alındığında tutukluluk süresinin makul olduğu görülmektedir.
64. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında güvence altına alınan makul sürede serbest bırakılma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
3/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.