TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUAMMER YILMAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/4779)
|
|
Karar Tarihi: 14/11/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Fatih ALKAN
|
Başvurucu
|
:
|
Muammer YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; üçüncü kişi hakkında verilen iletişimin
tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararı doğrultusunda telefon
görüşmelerinin dinlenmesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin, bu kapsamda elde
edilen delillerin hukuka aykırı olması, disiplin soruşturmasında ve iptal
davasında kullanılması ile savunma hakkının kısıtlanması nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, başvuru konusu olayların gerçekleştiği
tarihlerde Bursa Emniyet Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yapmaktadır.
9. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından
2006 yılında yürütülen bir soruşturma kapsamında N.B. isimli şüpheli hakkında
suç işlemek amacıyla örgüt kurma, fuhuş, fuhşa aracılık etme, fuhuş için yer
temin etme ve insan ticareti suçlarından 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 135. maddesi uyarınca iletişimin tespiti, dinlenmesi ve
kayda alınması, aynı Kanun'un 140. maddesi uyarınca da teknik araçlarla izleme
kararları verilmiştir.
10. Görevli mahkeme tarafından verilen söz konusu koruma
tedbirleri gereğince şüpheli N.B.nin iletişimi tespit edilmiş, dinlenmiş ve
kayda alınmıştır. N.B. ayrıca teknik araçlarla izlenmiştir. Soruşturma
sürecinde, N.B.nin sık sık başvurucuyla telefon görüşmesi yaptığı ve fuhuş için
yönlendirilecek kadınların başvurucu vasıtasıyla götürüldüğü yönünde
tespitlerde bulunulmuştur. Bunun üzerine başvurucu ve örgüt lideri olduğu iddia
edilen N.B., Başsavcılığın 20/11/2006 tarihli kararıyla gözaltına
alınmışlardır.
A. İdari Yargı Süreci
11. Başvurucu hakkında Bursa Valiliği İl Polis Disiplin
Kurulu Başkanlığı (İl Disiplin Kurulu) tarafından Bursa Emniyet Müdürlüğünde
görev yaptığı süre zarfında fuhuş ve fuhşa aracılık yapma suçlarından kaydı
bulunan N.B. ile ilişki kurduğu, fuhuş yapmaları amacıyla şahsi aracıyla kadın
götürdüğü ve fuhuş yapılmasına aracılık ettiği iddiasıyla disiplin soruşturması
açılmıştır. Bu doğrultuda başvurucunun savunması alınmıştır.
12. İl Disiplin Kurulunun 28/6/2007 tarihli kararıyla
başvurucunun meslekten çıkarma disiplin cezasıyla cezalandırılmasına karar
verilmiştir. Kararda, başvurucuya isnat edilen "genelev ya da tek
başına fuhuş yapılan yerlerde, bar, pavyon, gazino ve benzeri yerlerde çalışan
kadınlarla ya da çevresinde iffetsizlikle tanınan kadın ya da erkeklerle
karı-koca gibi yaşamak ya da ilişki kurmak", "yetkisini veya
nüfuzunu kendisine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla veya kin veya
dostluk nedeniyle kötüye kullanmak" disiplin suçlarının sübuta
erdiğinin anlaşıldığı belirtilmiştir. Söz konusu karar Emniyet Genel Müdürlüğü
Yüksek Disiplin Kurulunun (Yüksek Disiplin Kurulu) 19/11/2007 tarihli kararıyla
uygun bulunmuştur. Karar gerekçesinde, başvurucunun aynı disiplin suçundan
dolayı 21/8/2006 tarihli İl Disiplin Kurulu kararıyla 24 ay süreyle kademe
ilerlemesinin durdurulması disiplin cezasıyla cezalandırıldığı, bu nedenle bir
alt cezanın verilmesi yoluna gidilmediği belirtilmiştir.
13. Başvurucu bu süreçte Karaman Emniyet Müdürlüğü emrine
naklen atanmış ve Yüksek Disiplin Kurulunun 19/11/2007 tarihli kararının iptal
edilmesi talebiyle 8/3/2008 tarihinde Konya 1. İdare Mahkemesinde (İdare
Mahkemesi) iptal davası açmıştır.
14. İdare Mahkemesinin 31/10/2008 tarihli kararıyla dava
konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Karar gerekçesinde, savunma için en
az yedi günlük hazırlık süresi tanınmadan Yüksek Disiplin Kurulu tarafından başvurucunun
savunmasının alınması nedeniyle söz konusu işlemin hukuka aykırı olduğu
belirtilmiştir.
15. Temyiz incelemesi yapan Danıştay Onikinci Dairesinin
9/11/2009 tarihli kararıyla söz konusu kararın bozulmasına hükmedilmiştir.
Kararda; İl Disiplin Kurulu tarafından başvurucuya yedi günlük süre verilerek
savunmasının istenmesinin yeterli olduğu, ayrıca Yüksek Disiplin Kurulundaki
görüşmeler esnasında başvurucunun savunmasının alındığı, bu yöndeki usul
eksikliği gerekçe gösterilerek iptal kararı verilmesinde hukuka uygunluk
bulunmadığı ifade edilmiştir.
16. Bozma üzerine yapılan yargılama sonucunda İdare
Mahkemesinin 4/3/2010 tarihli kararıyla davanın reddine karar verilmiştir.
Karar gerekçesinde, Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturma kapsamında tanzim
edilen iletişimin tespiti tutanakları ile fiziki takip tutanakları
incelendiğinde başvurucuya isnat edilen suçlamanın sübuta erdiğinin anlaşıldığı
vurgulanmıştır. Kararda; başvurucunun N.B. ile telefonla yaptığı görüşmelerde
fuhuş yapan kadınların götürülmesi için talimat aldığının, başvurucunun N.B. ve
fuhuş yapan kadınlarla birlikte görüldüğünün, başvurucunun kendisine ait
16...plaka sayılı T... marka otomobil ile bu kişileri taşıdığının ve
başvurucunun N.B.nin ikametine gidip geldiğinin tespit edildiğinin görüldüğü ve
bu kapsamda başvurucunun fotoğraflarının da çekildiği belirtilmiştir.
17. Söz konusu karar Danıştay Onikinci Dairesinin
4/4/2013 tarihli kararıyla onanmıştır. Karar düzeltme talebi ise aynı Dairenin
5/11/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
18. Nihai karar 10/3/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
B. Ceza Yargılaması Süreci
19. Başvurucu ve diğer şüpheliler hakkında suç işlemek
amacıyla örgüt kurma, fuhşa teşvik ve aracılık etme suçlamalarıyla Bursa 7.
Asliye Ceza Mahkemesinde (Asliye Ceza Mahkemesi) kamu davası açılmıştır.
20. Asliye Ceza Mahkemesinin 9/5/2011 tarihli kararıyla
üzerine atılı suçlardan başvurucunun beraatine karar verilmiştir. Karar
gerekçesinde, bir örgütte bulunması gereken devamlılık, otorite, disiplin gibi
unsurların mevcut olmadığı ve başvurucunun üzerine atılı suçların yasal
unsurlarının oluşmadığı ifade edilmiştir. Kararda; mahkûmiyete yeterli, her
türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği belirtilmiştir.
21. Söz konusu karar Başsavcılık tarafından temyiz
edilmiş ve Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 30/10/2017 tarihli kararıyla başvurucu
hakkında kurulan hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Bozma kararında,
başvurucunun N.B. ile birlikte yerli ve yabancı kadınların fuhuş yapmalarına
aracılık ederek müşteri bulduğunun ve fuhuş yapan kadınları müşterilere bizzat
getirip götürdüğünün iletişimin tespitine ve fiziki takibe ilişkin kayıtlardan
anlaşıldığı vurgulanmıştır. Kararda, söz konusu delillere hangi gerekçeyle
itibar edilmediği hususu tartışılmadan eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle
başvurucunun beraatine karar verilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığı ifade
edilmiştir.
22. Bozma sonrası yargılamaya devam eden Asliye Ceza
Mahkemesinin 10/7/2018 tarihli kararıyla kamu davasının zaman aşımı nedeniyle
düşmesine hükmedilmiştir. Anılan karara karşı temyiz kanun yoluna
başvurulduğundan kamu davası Yargıtay nezdinde hâlen derdesttir.
23. 1/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
24. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
"Fuhuş" kenar başlıklı 227. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Çocuğu fuhşa teşvik eden,
bunun yolunu kolaylaştıran, bu maksatla tedarik eden veya barındıran ya da
çocuğun fuhşuna aracılık eden kişi, dört yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin
güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu suçun işlenişine yönelik
hazırlık hareketleri de tamamlanmış suç gibi cezalandırılır.
(2) Bir kimseyi fuhşa teşvik eden, bunun
yolunu kolaylaştıran ya da fuhuş için aracılık eden veya yer temin eden kişi,
iki yıldan dört yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezası ile
cezalandırılır. Fuhşa sürüklenen kişinin kazancından yararlanılarak kısmen veya
tamamen geçimin sağlanması, fuhşa teşvik sayılır. ...
(5) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan
suçların eş, üstsoy, kayın üstsoy, kardeş, evlât edinen, vasi, eğitici,
öğretici, bakıcı, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler
tarafından ya da kamu görevi veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye
kullanılmak suretiyle işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında
artırılır.
(6) Bu suçların, suç işlemek amacıyla
teşkil edilmiş örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, yukarıdaki
fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. ..."
25. 5237 sayılı Kanun’un başvuru konusu olayın
gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan "Suç işlemek amacıyla örgüt
kurma" kenar başlıklı 220. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Kanunun suç saydığı fiilleri
işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip
bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye
elverişli olması hâlinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması
gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan
örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır...
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç
işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur...
(6) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt
adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan dolayı cezalandırılır.
(7) Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya
dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt
üyesi olarak cezalandırılır..."
26. 5271 sayılı Kanun’un başvuru konusu olayın
gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan "İletişimin tespiti, dinlenmesi
ve kayda alınması" kenar başlıklı 135. maddesinin (1), (2) ve (6)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bir suç dolayısıyla yapılan
soruşturmalarda, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve
başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli
veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir
ve kayda alınabilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan
çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma
gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl
yok edilir. ...
(6) Bu madde hükümleri ancak aşağıda
sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan; …
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma
(iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
9. Fuhuş (madde 227, fıkra 3), …"
27. 5271 sayılı Kanun’un "Kararların yerine
getirilmesi, iletişim içeriklerinin yok edilmesi" kenar başlıklı 137.
maddesi şöyledir:
"(1) 135 inci maddeye göre
verilecek karar gereğince Cumhuriyet savcısı veya görevlendireceği adlî kolluk
görevlisi, telekomünikasyon hizmeti veren kurum ve kuruluşların yetkililerinden
iletişimin tespiti, dinlenmesi veya kayda alınması işlemlerinin yapılmasını ve
bu amaçla cihazların yerleştirilmesini yazılı olarak istediğinde, bu istem
derhâl yerine getirilir; yerine getirilmemesi hâlinde zor kullanılabilir.
İşlemin başladığı ve bitirildiği tarih ve saat ile işlemi yapanın kimliği bir
tutanakla saptanır.
(2) 135 inci maddeye göre verilen karar
gereğince tutulan kayıtlar, Cumhuriyet Savcılığınca görevlendirilen kişiler
tarafından çözülerek metin hâline getirilir. Yabancı dildeki kayıtlar, tercüman
aracılığı ile Türkçe'ye çevrilir.
(3) 135 inci maddeye göre verilen
kararın uygulanması sırasında şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair
karar verilmesi ya da aynı maddenin birinci fıkrasına göre hâkim onayının
alınamaması halinde, bunun uygulanmasına Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl
son verilir. Bu durumda, yapılan tespit veya dinlemeye ilişkin kayıtlar
Cumhuriyet savcısının denetimi altında en geç on gün içinde yok edilerek, durum
bir tutanakla tespit edilir.
(4) Tespit ve dinlemeye ilişkin
kayıtların yok edilmesi halinde soruşturma evresinin bitiminden itibaren, en
geç onbeş gün içinde, Cumhuriyet Başsavcılığı, tedbirin nedeni, kapsamı, süresi
ve sonucu hakkında ilgilisine yazılı olarak bilgi verir."
28. 5271 sayılı Kanun'un "Tesadüfen elde edilen
deliller" kenar başlıklı 138. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"(2) Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi
sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve
ancak, 135 inci maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği
şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına
alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir."
29. 5271 sayılı Kanun'un "Teknik araçlarla
izleme" kenar başlıklı 140. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Aşağıdaki suçların işlendiği
hususunda kuvvetli şüphe sebepleri bulunması ve başka suretle delil elde
edilememesi hâlinde, şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri
ve işyeri teknik araçlarla izlenebilir, ses veya görüntü kaydı alınabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan; ...
5. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma
(iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
6. Fuhuş (madde 227, fıkra 3) ...
(2) Teknik araçlarla izlemeye hâkim,
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar
verilir. Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kararlar yirmidört saat içinde
hâkim onayına sunulur.
(3) Teknik araçlarla izleme kararı en
çok dört haftalık süre için verilebilir. Bu süre gerektiğinde bir defaya mahsus
olmak üzere uzatılabilir. (Ek cümle: 25/5/2005 – 5353/19 md.) Ancak, örgütün
faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi
halinde, hâkim bir haftadan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar
uzatılmasına karar verebilir.
(4) Elde edilen deliller, yukarıda
sayılan suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturma dışında kullanılamaz; ceza
kovuşturması bakımından gerekli olmadığı taktirde Cumhuriyet savcısının
gözetiminde derhâl yok edilir..."
30. 5271 sayılı Kanun'un "Delillerin ortaya
konulması ve reddi" kenar başlıklı 206. maddesinin (2) numaralı
fırkası şöyledir:
"Ortaya konulması istenilen bir
delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
a) Delil, kanuna aykırı olarak elde
edilmişse..."
31. 5271 sayılı Kanun'un "Delilleri takdir
yetkisi" kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:
"(1) Hâkim, kararını ancak
duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu
deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir
şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir."
2. İlgili Yargı Kararları
32. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12/6/2007 tarihli ve
E.2006/5.MD-154, K.2007/145 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık hakkındaki soruşturma izni,
iddianame ve son soruşturmanın açılması kararına konu olan suçlar rüşvet ve
görevde yetkiyi kötüye kullanma suçlarıdır. Rüşvet suçu 5271 sayılı CYY'nın
135/6. fıkrasında yer aldığından, bu suç yönünden iletişimin tespiti suretiyle
elde edilen kanıt, CYY'nın 138/2. maddesi fıkrası uyarınca, hakkında iletişimin
tespiti kararı bulunmayan kişi için de kanıt olarak değerlendirilir. Özel
Dairece isnat edilen eylemlerin bir kısmından beraat bir kısmından ise suç
niteliğinin değişmesi suretiyle görevi kötüye kullanma suçundan mahkûmiyet
kararı tesis edilmiş ise de, başlangıçtaki iddia rüşvet suçuna yönelik olup,
görevi kötüye kullanma suçunun özel bir biçimi olan rüşvet suçunun da çoğu
zaman görevi kötüye kullanma suçuna dönüşmesi olanağı bulunduğundan, nitelik
değiştirmesi olanağı bulunan suçlar yönünden de, elde edilen kanıtlar hukuka
uygun delil olarak değerlendirilmelidir."
33. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10/12/2013 tarihli ve
E.2013/10-483, K.2013/599 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...5271 sayılı CMK'nun 138.
maddesinin ikinci fıkrası göz önünde bulundurulduğunda, 01.06.2005 tarihinden
sonra yapılacak olan iletişimin denetlenmesi tedbiri sırasında, yapılan
soruşturma veya kovuşturmayla ilgili olmayan, fakat anılan kanunun 135.
maddesinin altıncı fıkrasında sayılan suç veya suçlardan birinin işlendiği
şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilmesi halinde, tesadüfen elde
edilen delil olarak adlandırılan bu delilin belirtilen suçun soruşturulması ve
kovuşturulmasında kullanılması mümkündür.
Anılan kanunun 138. maddesinin ikinci
fıkrasındaki düzenleme ile, iletişimin denetlenmesi tedbiri sırasında, yapılan
soruşturma veya kovuşturmayla ilgili olmayan, fakat 135. maddenin altıncı
fıkrasında sayılan suç veya suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek
bir delilin elde edilmesi durumunda, bu delilin kullanılabileceğinin kabul
edilmiş olması, tedbirin uygulanması sonucu elde edilen delillerin 135.
maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlarla sınırlı olmak kaydıyla aynı
soruşturma veya kovuşturmayla ilgili olan suçlar yönüyle evleviyetle
kullanılabileceğinin kabulünü gerektirmektedir. Aksi halde, özellikle örgütlü
suçlulukla etkin bir şekilde mücadele amacıyla iletişimin denetlenmesi koruma
tedbirini düzenleyen kanun koyucunun amacına aykırı hareket edilmiş olmakla
birlikte, örgütlü suçlulukla mücadelenin zorlaştırılması gibi bir sonuca neden
olunması da söz konusu olacaktır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de
Tuncay Özkan/Türkiye kararında ... kanuni düzenlemelerin özellikle örgütlü
suçlarla mücadeleyi zorlaştıracak şekilde uygulanmaması gerektiğini önemle
vurgulamıştır.
Kaldı ki 135. maddenin altıncı
fıkrasında sayılan suçlardan birisi yönüyle uygulanan iletişimin denetlenmesi
koruma tedbiri sonucu elde edilen delillerin, fıkrada sayılan ve aynı
soruşturma veya kovuşturmanın konusunu oluşturan bir diğer suç yönüyle
kullanılmasını yasaklayan bir düzenlemeye telekomünikasyon yoluyla yapılan
iletişimin denetlenmesi tedbirinin düzenlendiği maddelerde de yer
verilmemiştir."
34. Danıştay Beşinci Dairesinin 25/10/2017 tarihli ve
E.2016/18730, K.2017/21649 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...ceza hukukunun temel
ilkelerinin disiplin hukuku açısından da geçerli olduğunun kabulü
gerekmektedir. Dava konusu meslekten çıkarma cezasına esas alınan ve davacıya
isnat edilen fiilin, ..... Mahkemesince verilen ... iletişimin tespiti,
dinlenmesi ve kayda alınması kararının uygulanması sonucunda elde edilen
tapelerden tespit edildiği görüldüğünden, öncelikle bu tapelerin davacıya
verilen meslekten çıkarma cezası açısından delil olarak kullanılıp
kullanılamayacağı konusunun irdelenmesi gerekmektedir.
...Bu bağlamda, telekomünikasyon yoluyla
yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında elde edilen ve Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 135. maddesinde yer alan suçlar kapsamında bulunmayan bir fiile
ilişkin olan ses kayıtlarının, tek başına delil olarak kullanılamayacağı ve
hukuka uygun olarak elde edilmiş başka delil ve belgeler olmaksızın sadece bu
delillere dayanılarak disiplin cezası verilemeyeceği sonucuna ulaşılmaktadır.
..."
B. Uluslararası Hukuk
1. Haberleşme Hürriyeti Yönünden
35. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "Özel
ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"1. Herkes ... haberleşmesine saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal
güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik
bir toplumda gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından
hiçbir müdahale yapılamaz."
36. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadına göre
gizli tedbirlere ilişkin kanun hükümlerinin barındırması gereken asgari
unsurlar bulunmaktadır. Bu kapsamda izleme kararı verilmesine yol açabilecek
suçların niteliği, iletişimleri izlenecek kişi kategorisi, izleme sürelerinin
sınırları, elde edilen verilerin inceleme, değerlendirme ve saklanmalarına
ilişkin esaslar, verilerin başkalarıyla paylaşılmasına ilişkin önlemler ve elde
edilen verilerin ortadan kaldırılmasına ilişkin koşulların kanunda açık bir
şekilde düzenlenmesi gereklidir (The Association For European Integration
And Human Rights ve Ekimdzhiev/Bulgaristan, B. No: 62540/00, 28/6/2007, §
76).
37. AİHM, Sözleşme’nin 8. maddesinde yer alan "hukuka
uygun olarak" ifadesinden tedbirin iç hukukta bir temele dayanması
gerektiğini ve kanunun niteliğine göre uygulanmasını yükümlü kıldığının anlaşılması
gerektiğini belirtmektedir. AİHM'e göre ilgili kişiler söz konusu tedbire
erişebilmeli ve tedbirin kendisi yönünden doğuracağı sonuçların hukukiliğini
öngörebilmelidir (Bykov/Rusya [BD], B. No: 4378/02, 10/3/2009, §§ 76-78;
Lambert/Fransa, B. No: 23618/94, 24/8/1998, § 23; Murat
Özdemir/Türkiye, B. No: 60225/11, 15/4/2014, § 54).
38. AİHM'e göre kamu makamları tarafından uygulanan gizli
denetlemelerde kişilerin keyfî müdahalelerden Sözleşme’nin 8. maddesi
bağlamında korunması için iç hukukta imkân tanınmalıdır. Bu doğrultuda yerel
mevzuatta, kötüye kullanımlara karşı uygun koruma yöntemlerini sunabilmesinin
güvence altına alınabilmesi için bu türden bir yetkinin icra yöntemleri ve
kapsamının genişliği yeterli açıklıkta belirlenmelidir. Örneğin yerel mevzuat,
ses kayıtlarının hâkim ve savunma tarafından denetlenebilmesi amacıyla adli
dinlemeye tabi tutulması muhtemel kişilerin kategorisini belirlemelidir ve
hâkimi bu türden bir tedbir almaya, tedbirin uygulandığı süreyi belirlemeye
zorunlu kılan suçların niteliğini, ele geçirilen konuşmaları kaydeden
tutanakların düzenlendiği koşulları, alınan kayıtları bütünüyle ve el değmemiş
bir şekilde iletmek için alınacak önlemleri belirlemelidir. Ayrıca söz konusu
mevzuat, özellikle takipsizlik veya tahliye kararları sonrasında kayıt
dayanaklarının silinebileceği, yok edilebileceği ya da silinmesi veya yok
edilmesi gerektiği koşulları belirtmelidir (Murat Özdemir/Türkiye, §
54).
2. Adil Yargılanma Hakkı Yönünden
39. Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı"
kenar başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
“Herkes davasının, medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde
görülmesini isteme hakkına sahiptir. ..."
40. AİHM, bariz bir şekilde keyfî olmadıkça belirli bir
kanıt türünün -iç hukuk açısından hukuka aykırı olarak elde edilmiş kanıtlar da
dâhil olmak üzere- kabul edilebilir olup olmadığına veya aslında başvurucunun
suçlu olup olmadığına karar vermenin kendi görevi olmadığını kararlarında ifade
etmektedir. AİHM, kanıtların elde edilme yöntemi de dâhil olmak üzere
yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını ve Sözleşme’deki bir hakkın
ihlali söz konusu ise tespit edilen ihlalin niteliğini inceleme konusu
yapmaktadır (Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/07/2006, § 95; Ramanauskas/Litvanya
[BD], B. No: 74420/01, 5/2/2008, § 52; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya,
B. No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, § 699).
41. AİHM’e göre iç hukukta yeterli hukuki temeli
bulunmadan veya hukuka aykırı vasıtalar kullanılarak elde edilmiş materyallerin
yargılamada kanıt olarak kullanılması, kural olarak -başvurucuya gerekli usule
ilişkin güvencelerin sağlanmış olması ve materyalin baskı, zorlama ve tuzak
gibi yargılamayı lekeleyebilecek yöntemlerle elde edilmemiş olması şartıyla-
Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki adil yargılanma standartlarına
aykırılık oluşturmaz (Chalkley/Birleşik Krallık (k.k.), B. No: 63831/00,
26/9/2002).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
42. Mahkemenin 14/11/2018 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
43. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesinde
düzenlenen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması tedbiri kapsamında
hakkında verilen bir mahkeme kararı bulunmaksızın telefon görüşmelerinin
dinlenip kayda alındığını belirterek haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
44. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak
Anayasa’nın “Haberleşme hürriyeti” kenar başlıklı 22. maddesinin ilgili
kısımları şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine
sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına
bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere
bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış
merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine
dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin
onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde,
karar kendiliğinden kalkar ...”
45. Anayasa Mahkemesi iletişimin tespiti tedbirinin
uygulanması konusundaki başvuruları Anayasa'nın 22. maddesi kapsamında
incelemektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri [GK], B. No:
2013/7054, 6/1/2015, § 49; Mehmet Seyfi Oktay [GK], B. No:
2013/6367, 10/12/2015, § 28; Rıdvan Bayram, B. No: 2013/1171,
9/9/2015, § 29; V.D., B. No: 2013/1222, 20/4/2016, § 37; Yılmaz Öner,
B. No: 2013/7535, 14/4/2016, § 32).
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını
temellendiremediği, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet
Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
47. Somut olayda öncelikle belirtilmelidir ki
başvurucunun iletişimi doğrudan tespit edilmemiş, telefonu doğrudan dinlenmemiş
veya kayda alınmamıştır. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, fuhuş, fuhşa
aracılık etme, fuhuş için yer temin etme ve insan ticareti suçları kapsamında
mahkeme kararına dayanılarak N.B. isimli şüphelinin fiziki takibe alınmasına,
iletişiminin tespit edilmesine ve kayda alınmasına karar verilmiştir. N.B. ile
iletişim kurması üzerine başvurucunun iletişimi bu kapsamda tespit edilerek
kayda alınmıştır. Söz konusu tedbirin uygulanması nedeniyle başvurucunun haberleşme
hürriyetine yönelik dolaylı şekilde bir müdahalede bulunulduğu
değerlendirilmiştir.
48. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
49. Anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen
koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesini ihlal
edecektir.
50. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında haberleşme
hürriyetine yapılan müdahalelerin değerlendirilmesine ilişkin temel ilkeler
belirlenmiştir. Gizli uygulanmaları nedeniyle kötüye kullanılma riski
barındıran, haberleşmenin gizliliğine yönelen tedbirlerin uygulama alanı ve
usulünün açık kanun hükümleri ile düzenlenmesi şarttır. Buna göre haberleşme
hürriyetine yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir.
Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın ulaşılabilir, yeterince
açık ve belirli, bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir
olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma meşru bir amaca
dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda gerekli
ve ölçülü olmalıdır (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, §§
28-34; Rıdvan Bayram, § 40; Yasemin Çongar ve diğerleri, §§ 56,
57).
51. Somut olayda başvurucunun haberleşme hürriyetine
yönelik müdahalenin dayanağı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135. ve
137. maddeleridir. Müdahale tarihi itibarıyla yürürlükteki haliyle 135. maddeye
göre sadece sınırlı sayıda sayılan suç türleri bakımından yapılan
soruşturmalarda, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve
başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli
veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespit edilebileceği,
dinlenebileceği ve kayda alınabileceği düzenlenmiştir. Aynı maddede, hâkim
kararında, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği,
iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite
imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresinin belirtileceği, tedbir
kararının en çok üç ay için verilebileceği, hangi koşullarda bu tedbirin
uzatılacağı düzenlenmiştir (V.D., § 59; Yılmaz Öner, § 51). Bu
kapsamda 5271 sayılı Kanun’un anılan maddelerinin kanunilik ölçütünü
karşıladığı sonucuna varılmıştır.
52. Somut olayda suç işlenmesinin önlenmesi ve suç
kanıtlarının elde edilmesi amacına yönelik olarak 5271 sayılı Kanun’un 135.
maddesi uyarınca ve mahkeme kararıyla iletişimin tespiti gerçekleştirilmiştir.
Dolayısıyla müdahale Anayasa’nın 22. maddesinde gösterilen meşru bir amaca
dayalıdır.
53. Başvuruya konu olayda belirtilen amaca yönelik olarak
N.B. isimli şüpheli hakkında 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi uyarınca ilgili
mahkemece iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararları
verilmiştir. Başvurucunun, hakkında usulüne uygun şekilde iletişimin
denetlenmesi kararı verilmiş diğer şüpheliyle yaptığı telefon görüşmeleri
dinlenerek kayda alınmıştır.
54. 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi telefonların dinlenmesi
tedbirleri karşısında kişilerin özel hayatları ve haberleşme hürriyetlerinin
korunması bağlamında yeterli güvenceleri düzenlemekte olup somut olayda da
anılan Kanun hükmüyle getirilen güvencelere uyulmuştur. Anılan Kanun'un 135.
maddesinde sınırlı sayıda sayılmış olan suçlar kapsamında (suç işlemek amacıyla
örgüt kurma ve fuhuş) iletişimin denetlenmesi tedbiri gerçekleştirilmiş ve
başvurucunun görüşmeleri de dinlenmiştir. Buna göre kamu düzenini tehdit eden
nitelikte bir suçun işlenmesinin önlenmesi ve suç kanıtlarının elde edilmesi
amacına yönelik olarak hakkında dinleme kararı verilmiş süphelilerle
başvurucunun yaptığı telefon görüşmelerinin dinlenip kayda alınmasının
demokratik bir toplumda gerekli olmadığı söylenemez. Öte yandan bu şekilde elde
edilen deliller üzerine kısa süre içinde şüphelilerin göz altına alındığı, bu
bakımdan dinleme işlemlerinin süreklilik arz etmeyecek şekilde ve verilen yasal
süreler içinde tamamlandığı, delillerin elde ediliş şeklinde herhangi bir
takdir hatası veya keyfîlik bulunmadığı ve isnat edilen suçun ağırlığı
hususları da dikkate alındığında müdahalenin hedeflenen amacın sınırlarını
aşmadığı, dolayısıyla orantılı olduğu kanaatine varılmıştır. Sonuç olarak
haberleşme hürriyetine yönelik açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı
değerlendirilmiştir.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddialar
1. Başvurucunun
İddiaları
56. Başvurucu, üçüncü kişi hakkında verilen iletişimin
tespiti kararı kapsamında elde edilen delillerin kendisi hakkında açılan
disiplin soruşturmasında kullanıldığını ve söz konusu delillere dayanılarak
meslekten çıkarıldığını belirterek bu kapsamda elde edilen delillerin hukuka
aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu, söz konusu hukuka aykırı delillerin
açtığı iptal davasında kullanılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca, Yüksek Disiplin Kurulunda savunma yapmak
istemesine rağmen kendisine mevzuatta öngörülen şekilde yeterli bir süre
verilmediğini ve savunması alınmadan disiplin cezası işlemi tesis edildiğini
belirterek savunma hakkının, eşitlik ilkesinin ve suç ve cezaların kanuniliği
ilkesinin ileri sürmüştür. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın
yenilenmesine ve lehine tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
2. Değerlendirme
57. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşrû vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
58. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların iddiaları, adil yargılanma hakkı kapsamında güvence
altında olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı çerçevesinde incelenmiştir.
59. Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca değerlendirme yaptığı birçok kararında,
kanuni bir temele dayanmadan veya hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerin
yargılamada kullanılmasıyla ilgili olarak ileri sürülen iddiaları -AİHM gibi-
adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan hakkaniyete uygun yargılanma
hakkı kapsamında incelemektedir. Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yapılan
değerlendirmelerde, Anayasa’nın 38. maddesinin altıncı fıkrası da dikkate
alınmaktadır (Orhan Kılıç, B. No: 2014/4704, 1/2/2018, § 43).
60. Ancak bireysel başvuruya konu davadaki eylemlerin
kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, delillerin kabul
edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile uyuşmazlığa derece mahkemeleri
tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru
incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Dolayısıyla somut başvuruyla
ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin rolü, derece mahkemelerince yapılan değerlendirmelerin
ve varılan sonuçların hukuka uygunluğunu denetlemek değildir. Belirli bir
davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin
davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine
aittir (Orhan Kılıç, § 44).
61. Bu konuda değerlendirme yapılırken delillerin elde
edildiği koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde şüphe doğurup
doğurmadığının da dikkate alınması gereklidir (Güllüzar Erman, B. No:
2012/542, 4/11/2014, § 60). Hakkaniyete uygun bir yargılama, delillerin
gerçekliği ve güvenilirliği konusundaki kuşkuların giderilmesini ve delillerin
güvenilirliğine ve gerçekliğine etkili bir şekilde itiraz etme fırsatının
tanınmış olmasını zorunlu kılmaktadır (Orhan Kılıç, § 47).
62. Anayasa Mahkemesi; delillere yönelik hukuka aykırılık
iddialarıyla ilgili olarak başvuruculara delillerin gerçekliğine itiraz etme ve
kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğini, bu konuda
silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin gözetilip
gözetilmediğini, savunmanın menfaatlerinin korunması için yeterli güvenceler
sağlanıp sağlanmadığını incelemektedir (Orhan Kılıç, § 48).
63. Kanuni bir temeli olmadan elde edildiği veya elde
ediliş yöntemi bakımından hukuka aykırı olduğu ilk bakışta anlaşılabilen veya
derece mahkemelerince hukuka aykırı oldukları tespit edilen delillerin kabul
edilmesinin yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediğinin Anayasa'nın
36. ve 38. maddeleri açısından değerlendirilmesinde -yargılamanın bütünlüğü içinde-
somut davanın kendine özgü koşulları dikkate alınmalıdır (Orhan Kılıç, §
51).
64. Somut olayda suç işlemek amacıyla örgüt kurma, fuhuş,
fuhşa aracılık etme, fuhuş için yer temin etme ve insan ticareti suçlarından
Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında
mahkeme kararına dayanılarak şüpheli N.B. hakkında iletişimin tespiti,
dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme tedbiri uygulanmıştır.
Bu doğrultuda anılan şüpheli ile iletişim vasıtalarıyla ve fiziken görüştüğü
anlaşılan başvurucu hakkında da söz konusu tedbirler uygulanmıştır.
65. Başvurucunun hukuka aykırı olduğunu iddia ettiği ve
hakkındaki disiplin soruşturması ile iptal davasında delil olarak
kullanıldığını belirttiği telefon görüşmelerine ve teknik izlemeye ilişkin
tutanakların, adli soruşturma kapsamındaki diğer şüpheliyle ilgili iletişimin
denetlenmesi ve teknik araçlarla izlenmesi tedbirlerinin uygulanması sonucu
elde edildiği görülmektedir.
66. Konya 1. İdare Mahkemesinde açılan iptal davasında
verilen kararın gerekçesinden de anlaşıldığı üzere söz konusu deliller, bir suç
soruşturması kapsamında mahkeme kararına dayanılarak telekomünikasyon yoluyla
yapılan iletişimin denetlenmesine ve teknik araçlarla izlemeye ilişkin
tedbirlerin icrasından sonra usulüne uygun şekilde elde edilmiştir. Öte yandan
bu delillerin kanuni düzenlemelere uygun şekilde elde edilmediği ve elde ediliş
yöntemi açısından hukuka aykırı mahiyette olduğu hususunda derece
mahkemelerince bir tespitte bulunulmadığı görülmektedir. Zira Danıştay Beşinci
Dairesinin 25/10/2017 tarihli kararından da anlaşıldığı üzere, iletişimin
denetlenmesi tedbiri şayet 5271 sayılı Kanun'un 135. maddesinde yer alan suçlar
kapsamında mevzuatta öngörülen şekilde gerçekleştirilmişse, bu suretle elde edilen
deliller hukuka uygundur ve bu delillere dayanılarak idari işlemler tesis
edilebilir (bkz. § 34).
67. Bu durumda -belirli bir davaya ilişkin olarak
delilleri değerlendirme yetkisi kural olarak yargılamayı yapan mahkemeye ait
olmakla birlikte- somut olayda elde edilen delillerin iptal davasında
kullanılmasının bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelemediği
sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca delillerin değerlendirilmesinde bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir bulguya rastlanmamıştır. Diğer taraftan
silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine aykırı olarak başvurucuya
delillerini sunma, inceletme ve itiraz etme hususlarında uygun olanakların
sağlanmadığına ya da kendisini savunma imkanının tanınmadığına ilişkin bir
delil de bulunmamaktadır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde,
yargılamanın bütünü yönünden adil yargılanma hakkını ihlal eder nitelikte bir
durumun bulunmadığı açıktır.
68. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A.
1. Haberleşme hürriyetinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 14/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.