TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GULAN KILIÇOĞLU YÜZBAŞI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/573)
|
|
Karar Tarihi: 14/11/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Volkan
SEVTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Gulan KILIÇOĞLU YÜZBAŞI
|
Vekili
|
:
|
Av. Hülya
ECER
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; belirlenen günden önce ve savunma tarafının yokluğunda
dinlenilen, anlatımları mahkûmiyet için belirleyici ölçüde kanıt olarak
kullanılan iddia tanığının duruşmada sorgulanamaması, mahkûmiyet kararında
başvurucu hakkında daha önce açılan henüz neticelenmemiş başka bir yargılamadan
söz edilmesi ve hukuka aykırı delillere dayanılarak mahkûmiyet kararı verilmesi
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/2/2013 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1987 doğumlu olup olayların geçtiği tarihte Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü 3. sınıf
öğrencisidir.
9. Başvurucunun da aralarında bulunduğu bir kısım şüpheli
hakkında yürütülen soruşturma kapsamında; PKK silahlı terör örgütünün gençlik
yapılanmasına bağlı olarak Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisi (YDGM) adı
altında faaliyet gösterdikleri ve silahlı terör örgütü ile organik bağlantı
içinde yasal ve yasa dışı faaliyetlerde bulundukları iddiasıyla silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmaları istemiyle İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının 9/7/2009 tarihli iddianamesi ile İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. Bu davada tutuksuz yargılanan başvurucunun
yargılamanın soruşturma sürecinde gözaltına alınması sonrasında serbest
bırakılması üzerine 20/5/2009 tarihinde Şırnak-Habur kara hudut kapısından
Irak'a gittiği anlaşılmaktadır.
10. Bireysel başvuru konusu olmayan anılan yargılama devam
ederken 19/12/2009 tarihinde 1988 doğumlu E.Y. (Raperin-kod
adı), PKK silahlı terör örgütünden kaçarak Habur sınır kapısında güvenlik
güçlerine teslim olmuştur.
11. E.Y. isimli kişi güvenlik görevlilerine, terör örgütünün
silahlı faaliyet gösterdiği Kuzey Irak olarak tabir edilen kırsal alanda
kendisi ile birlikte faaliyet yürüten örgüt mensuplarının fotoğraflarını
görmesi hâlinde bu şahısları teşhis edebileceğini belirtmiştir. Güvenlik
görevlilerince terör örgütüne katıldıkları değerlendirilen şahısların
fotoğrafları üzerinden E.Y.nin beyanları
doğrultusunda Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünde 19/12/2009 tarihinde fotoğraftan teşhis tutanağı
düzenlenmiştir. Tutanağın bireysel başvuru konusu olayla ilgili kısmı şu
şekildedir:
"3 NOLU FOTOĞRAF: AMARA KOD olarak
tanıyorum. Bu kişiyi ben Ekim 2009 tarihinde Kuzey Irakta
Ş.H. kampının yakınında olan ismini hatırlayamadığım örgüte ait kampta gördüm
ve kendisi ile orada tanıştım. Diyarbakırlı olduğunu biliyorum. Bu kişinin açık
kimliğini burada sizden Gülen KILIÇOĞLU (T.C Kimlik No:276...) Diyarbakır ili
...nüfusuna kayıtlı. ... 1987 doğumlu, olduğunu öğrendim."
12. Pasaport bilgilerinden 18/2/2010 tarihinde Şırnak-Habur kara
hudut kapısından Türkiye'ye giriş yaptığı anlaşılan başvurucu 1/4/2010
tarihinde yakalanarak gözaltına alınmış, soruşturma kapsamında aynı tarihli
arama ve el koyma kararıyla ikametinde yasak yayınlar ile terör örgütü propagandasını
içeren CD ele geçirilmiştir.
13. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) talebi
üzerine Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hâkimliğinin (CMK 250. madde
ile görevli) 1/4/2010 tarihli kararıyla soruşturmanın niteliği ve soruşturma
amacını tehlikeye düşürmemek gerekçesiyle 12/4/1991
tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun mülga 10. maddesinin (b)
bendine istinaden başvurucunun müdafisi ile görüşme hakkının 24 saat süreyle
kısıtlanmasına ve 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
153. maddesinin (2) numaralı fıkrasınca soruşturma evrakının gizliliğine
karar verilmiştir.
14. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünün 1/4/2010 tarihli yazıları
ile daha önceden 19/12/2009 tarihli teşhis tutanağı düzenlenen E.Y. ile
irtibata geçilerek fotoğraftan teşhis
tutanağı düzenlenmesi ikamet ettiği il olan Şanlıurfa Emniyet
Müdürlüğünden istenmiştir. Bu defa E.Y.nin 2 No.lu
fotoğrafta başvurucuyu teşhis ettiği 1/4/2010 tarihinde düzenlenen teşhis
tutanağındaki beyanı şöyledir:
"Ben PKK/KONGRA-GEL
terör örgütü içerisinde faaliyette bulunduğum sırada Ekim 2009 tarihinde örgüte
ait Kandil bölgesinde [Ş.H.]
kampında acemi eğitimi almaktaydım. Bizim bulunduğumuz kampın yakınında olan [Ş.H.] kampında yeni katılan örgüt mensuplarının eğitimi
başlayacağından bu kampa 26 kişi ile birlikte gittik, burada yeni katılan örgüt
mensupları ile tanıştık. Bu tanışma sırasında AMARA (K) un üzerinde PKK terör
örgütü mensuplarının giymiş olduğu kıyafetler vardı, elinde Kaleşnikoff
marka silah vardı, ancak yeni başladıkları için silahlarında mermi yoktu.
Yaklaşık olarak bu tarihten bir hafta sonra AMARA (K) un bulunduğu [Ş.H.] kampına bir hafta sonra tekrar gideceğimiz ve bu
kampta toplantı yapılacağı komutanlarımız tarafından söylendi, bir hafta sonra
kampa gittiğimizde kampa Murat Karayılan geldi ve toplantıya konuşmacı olarak
katıldı. Bu toplantıda da AMARA (K) u gördüm ve kendisi ile bir süre sohbet
ettim. Kendisi bu kampta askeri ve siyasi eğitim alıyordu, yine bizim acemi
eğitimimiz bittikten sonra tekrar bu kampa gittik, bu kampa gittiğimde AMARA
(K) ile görüştüğümüzde kendisinin öğrenci olduğunu bana söylemişti. Ben bu
görüşmemizden sonra kendisini bir daha görmedim. Yine AMARA (K)'un hangi
bölgeye gönderildiğini bilmiyorum. Ben 2 nolu
fotoğraftaki şahsı PKK terör örgütü içerisinde faaliyet yürütürken tanıdım.
Yine bana göstermiş olduğunuz 1 ve 3 nolu
fotoğraflardaki şahısların kim olduğunu bilmiyorum."
15. Başvurucu 3/4/2010 tarihinde Cumhuriyet savcısına müdafisi
huzurunda verdiği ifadesinde terör örgütüne ait kamplarda eğitim almadığını,
evinde yapılan aramada ele geçenlerden haberinin olmadığını ve E.Y. isimli
şahsı tanımadığını söyleyerek üzerine atılı suçlamayı kabul etmemiştir.
16. Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklama talebiyle
mahkemeye sevk edilen başvurucu mevcut delil durumu, kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren olguların bulunması ve yüklenen suçun niteliği gözönüne alınarak 3/4/2010 tarihinde tutuklanmıştır.
17. Başsavcılığın 5/4/2010 tarihli iddianamesi ile başvurucunun,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca serbest bırakıldıktan sonra PKK terör
örgütünün kırsal alanında faaliyet göstermek amacıyla örgüte katılmaya karar
verdiği, bu amaçla legal yollardan Irak'a gittiği, terör örgütü kampında askerî
ve siyasi eğitim aldığı, örgütsel faaliyetleri sırasında gizliliği temin için Amara (kod adı) ismini kullandığı iddia edilerek silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası
açılmıştır.
18. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) yapılan
yargılama esnasında soruşturma aşamasında fotoğraftan
teşhis tutanağı düzenlenen iddia tanığı E.Y.nin
duruşma gün ve saatinde hazır edilerek beyanının alınması amacıyla Şanlıurfa
Suruç İlçe Emniyet Müdürlüğüne yazı yazılmıştır. Kolluk tarafından duruşma
gününden önce hazır edilmesi üzerine adı geçen tanık, başvurucunun haberdar
olmadığı 3/5/2010 tarihli ara oturumda dinlenilmiştir. Tanık E.Y. mahkeme
heyeti huzurunda tanıklık ettiği olayları hangi vesile ile öğrendiğini açıklayarak
soruşturma aşamasındaki ifadelerine benzer mahiyette beyanda bulunmuştur.
19. Başsavcılığın 21/6/2010 tarihli yazısı ile ayrıca Serhat Amed (kod adı) isimli İ.A.nın başvurucu hakkında kolluk görevlilerine verdiği
beyanlar üzerine düzenlenen fotoğraftan
teşhis tutanağı mahkemeye gönderilmiştir. 9/4/2010 tarihli tutanağın
başvuru konusu olaya ilişkin kısmı şu şekildedir:
"29 NOLU FOTOĞRAF: Kod ismini
hatırlamıyorum. Faaliyet gösterdiğim dönem içerisinde örgüt kamplarında bu
kişiyi ben örgütten kaçmadan 3-4 ay kadar önce kandil kampında gördüm. açık kimliğini burada sizden Gülen KILIÇOĞLU (T.C Kimlik
No:276...) Diyarbakır ili ...nüfusuna kayıtlı. ... 1987 doğumlu şahıs olarak
öğrendim."
20. Mahkemenin 8/7/2010 tarihli oturumunda fotoğraftan teşhis tutanakları ve tanık E.Y.nin ara oturumda verdiği beyanı başvurucuya okunmuştur.
Başvurucu bu kişinin kendisini başkası ile karıştırdığını iddia ederek E.Y.nin beyanlarını kabul etmediğini bildirmiştir. Başvurucu,
Kürt tarihini araştırmak istediği için Irak'a gittiğini savunmuş ancak daha
sonra okuduğu üniversiteyi bitirmeye karar vererek 18/2/2010 tarihinde
Türkiye'ye döndüğünü belirtmiştir. Başvurucu aynı zamanda Serhat Amed (kod adı) isimli İ.A.nın teşhisindeki 29 No.lu fotoğrafın kendisine ait
olduğunu ancak teşhis sırasında yapılan açıklamaları kabul etmediğini beyan
etmiştir.
21. Başvurucu müdafileri savunmalarında, bilimsel bir çalışma
-mastır yapmak- için başvurucunun yasal yollardan gittiği Irak'ta yaklaşık
dokuz ay kaldığını, sanığın aleyhine olan tek delilin tanık E.Y.nin
beyanları olduğunu belirterek bu tanığın duruşmada sanık ile yüzleştirilmesini
talep etmişlerdir.
22. Mahkemenin, Serhat Amed (kod adı)
isimli İ.A.nın duruşmada
dinlenilmesine karar vermesi üzerine başvurucunun da hazır bulunduğu oturumda
tanık aşağıdaki şekilde beyanda bulunmuştur:
"Ben PKK terör örgüt
tarafından bir inşaat işinde çalıştırılmak üzere götürüldüm, daha sonra beni
bırakmadılar, ben bunun üzerine gitme konusunda direttim ve beni bırakmak
zorunda kaldılar, bana Serhat Amed kod adını
verdiler, ancak ben duruşma salonunda bulunan sanığı tanımıyorum ... Tanığa
09/04/2010 tarihinde düzenlenen fotoğraftan teşhis tutanağı gösterilerek
soruldu; her ne kadar tutanakta kod ismini hatırlamadığım kişiyi 3-4 ay kadar
önce kandil kampında gördüm, sizden isminin Gülen KILIÇOĞLU'nu
öğrendiğim şeklinde beyanım geçmiş ise ben bu beyanımı kabul etmiyorum, ben
böyle bir beyanda bulunmadım, niçin tutanağa o şekilde geçtiğini de bilemiyorum
..."
23. Bu arada tanık E.Y.nin başvurucu
ve müdafilerinin hazır olduğu oturumda yeniden dinlenilmesi ve başvurucuyla
yüzleştirilmesi talebi, tanığın daha önce mahkemece dinlenilmiş olması
gerekçesiyle reddedilmiştir.
24. Mahkeme 15/3/2012 tarihli kararı ile başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına
hükmetmiştir. Gerekçeli karardan; tanık beyanları, fotoğraf teşhis tutanakları,
tanık beyanıyla örtüşen yurt dışına çıkış ve yurda giriş tarihleri ile
başvurucunun ikametinde usulüne uygun olarak yapılan aramada ele geçirilen
terör örgütü propagandasını içeren delillerin
mahkûmiyette esas alındığı görülmektedir. Kararın gerekçesi şu
şekildedir:
"...Yapılan yargılama
sonucu toplanan tanık beyanları, fotoğraf teşhis tutanakları, tespit tutanağı
ve diğer delilleri göre; ülkemizin sayılı üniversitelerinden birinde öğrenim
görmekte olan sanık Gülen KILIÇOĞLU'nun Irak'a
üniversiteleri görmek ve mastır çalışması yapmak için gittiği biçimindeki
hayatın olağan akışına uygun olmayan savunması, [E.Y.nin]
değişmeyen beyanları ve teşhisi, tanık [İ.A.nın]
kolluktaki beyanı, sanık Gülen KILIÇOĞLU'nun, [E.Y.nin] belirttiği tarihte Irak'ta olduğunun resmi
kayıtlarla sabit olması, sanık Gülen KILIÇOĞLU hakkında terör örgütünün gençlik
yapılanması olan YDGM üyesi olmak ve bu kapsamda faaliyetlerde bulunmak
iddiasıyla hakkında "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan
İstanbul'da kamu davası açılması hususları bir arada değerlendirildiğinde,
sanığın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca serbest bırakıldıktan sonra PKK
terör örgütünün kırsal alanında faaliyet göstermek amacıyla PKK terör örgütüne
katılmaya karar verdiği, bu amaçla 20/05/2009 tarihinde legal yollardan Habur
Kara Hudut Kapısı'nı kullanarak Irak'a gittiği, Kandil bölgesinde terör
örgütüne ait [Ş.H.] kampında askeri ve siyasi eğitim aldığı eğitim devresi
sonunda bu kampta örgütsel faaliyetlerine devam ettiği, örgütsel faaliyetler
sırasında gizliliği temin için "AMARA KOD" ismini kullandığı, 18/02/2010
tarihinde örgütsel faaliyetlerine yurt içinde devam etmek maksadıyla Türkiye'ye
giriş yaptığı, ancak 01/04/2010 tarihinde Diyarbakır'da kolluk güçlerince
yakalandığı anlaşıldığından örgüt üyesi olmadığına ilişkin savunmasına itibar
edilmemiştir..."
25. Başvurucunun temyizi üzerine hüküm Yargıtay 9. Ceza
Dairesinin 22/11/2012 tarihli kararıyla onanmıştır.
26. Nihai kararı 22/1/2013 tarihinde öğrendiğini beyan eden
başvurucu 14/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
27. Başvurucunun sunduğu belgelerden bireysel başvuru sonrasında
açtığı isim tashihi davasının Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25/5/2016
tarihli kararı kabul edilerek Gülen
isminin Gulan olarak düzeltilmesine karar verildiği
anlaşılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
28. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silâhlı
örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye
olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
29. 5271 sayılı Kanun’un "Doğrudan
soru yöneltme" kenar başlıklı 201. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil
sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere
ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak
doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim
aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun
yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir.
Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir."
30. 5271 sayılı Kanun’un "Duruşmada okunması zorunlu belge ve tutanaklar"
kenar başlıklı 209. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Naip veya istinabe
yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe
yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları
gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri
ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler,
duruşmada okunur."
31. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri
takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:
"(1) Hâkim, kararını
ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir.
Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü
delille ispat edilebilir."
B. Uluslararası Hukuk
32. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(3) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"(3) Bir suç ile itham
edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
…
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya
çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında
davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek; ..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 14/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tanık Sorgulama
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
34. Başvurucu, fotoğraf üzerinden teşhis işlemi yaptırılan iddia
tanığının belirlenen günden önce ve savunma tarafının yokluğundaki duruşmada
(ara oturum açılmak suretiyle) dinlenilmesi sonucu tanığa soru sorma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Bakanlık görüş yazısında; söz konusu tanık anlatımının
mahkûmiyet kararının dayandırıldığı tek delil olup olmadığının önemine vurgu
yapılarak mahkeme kararında tanık beyanları, fotoğraf teşhis tutanakları,
tespit tutanağı ve diğer delillerin mahkûmiyete esas alındığı ifade edilmiştir.
Mahkeme heyetince belirlenen tarihten farklı bir günde başvurucunun yokluğunda
dinlenen tanık beyanına karşı bir sonraki oturumda başvurucunun savunmada
bulunduğu belirtilmiştir. Başvuru konusu olayın niteliği üzerinde durularak
özellikle örgütlü suçlara karşı yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda en
önemli delillerden birinin tanık delili olduğu ancak suç örgütleri ile üyeleri
hakkında tanıklık yapacak kişilerin ve yakınlarının ciddi bir baskı altına
alınma teşebbüsleriyle karşılaşıldığı vurgulanmış,yapılacak
değerlendirmede bu hususların dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.
2. Değerlendirme
36. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın
36. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan tanık
sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
38. Anayasa Mahkemesi birçok kararında tanık kavramını özerk olarak yorumlamış ve
tanığın sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi
olabileceğini ifade etmiştir. Bu bağlamda suçun iştirak edeni, olayın mağduru,
şikâyetçi (müşteki), devletin görevlendirdiği gizli/gizli olmayan soruşturmacı
da tanık olabilir (Selçuk Demir,
B. No: 2014/9783, 22/1/2015, § 35).
39. Bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık
ifadelerinin delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip
vermediğini değerlendirmek için iki aşamalı bir test uygulanmalıdır. İlk olarak
tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine
dayanmalıdır. İkinci olarak ise okunmasıyla yetinilen ifadenin karara götüren
tek ya da belirleyici kanıt olması hâlinde savunma haklarının adil
yargılanmanın gerekleriyle bağdaşmayacak ölçüde sınırlandırılıp
sınırlandırılmadığına bakılacaktır (Abdurrahim Balur, B. No:
2013/5467, 7/1/2016, § 80).
40. Yukarıdaki değerlendirme yapılırken geçerli neden şartı, öncelikli olarak
gözetilmelidir. Çünkü tek veya yegâne ispat unsuru olmasa dahi ifadesi hükme
esas alınan bir tanığın geçerli bir neden olmaksızın duruşmada dinlenmemesi tek
başına adil yargılanma hakkına aykırılık oluşturabilir. Kamu makamları bu
nedenle ifadesi hükme dayanak yapılacak tanıkların duruşmada hazır edilmesi
için makul bir çaba sergileme yükümlülüğü altındadır (Abdurrahim Balur, § 81).
41. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü
başvurulara ilişkin olarak birçok kararında tanık
sorgulama hakkıyla ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre bir ceza
yargılamasında sanığın, aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme
hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın
tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının
doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi
bakımından gereklidir. Ancak başvurucuların tanık sorgulama hakları mutlak bir
hak değildir. Makul gerekçelerle getirilen kısıtlamalar, kimi zaman
başvurucunun iddia tanıklarına soru sorabilme ve onlarla yüzleşme imkânını da
ortadan kaldırabilmektedir. Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya
belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya
sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere
dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle
bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila
Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; Az. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§
46-67; Levent Yanlık, B. No:
2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-76; İsmet Özkorul, B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§44,
45).
42. Somut olayda, başvurucunun huzurda dinlenilmesini istediği
tanık E.Y.nin fotoğraftan teşhisi ve beyanı üzerine
başvurucu hakkında soruşturma başlatılmıştır. İlk derece mahkemesi, E.Y.nin soruşturma evresindeki ifadesi ile başvurucu ve müdafiinin yokluğundaki ara oturumda verdiği beyanını
huzurda okumuş ise de bu yöntem -tek başına- savunma tarafına sağlanmış usule
ilişkin bir güvence olarak değerlendirilemez. Kaldı ki başvurucunun anılan
tanığın huzurda ve yeniden dinlenilmesi talebinin reddedildiği anlaşılmaktadır.
43. Başvurucu hakkındaki yargılama bir bütün olarak
değerlendirildiğinde, teşhis ve beyanı üzerine başvurucu hakkındaki
soruşturmanın başlatılmasına neden olan tanığın (E.Y.) başvurucu aleyhine
verdiği ifadenin tek olmamakla birlikte mahkûmiyet kararında belirleyici
nitelikte delil olarak kabul edildiği görülmektedir.
44. Başvurucuya, beyanları mahkûmiyette belirleyici ölçüde esas
alınan tanığı sorgulama veya sorgulatma imkânı verilmediğinden ve savunma
tarafına usule ilişkin yeterli güvenceler sağlanmadığından başvurucunun hakları
Anayasa’nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
46. Başvurucu, mahkûmiyet kararında suçlu olduğu imasıyla
hakkında daha önce açılan henüz neticelenmemiş başka bir yargılamadan söz
edilmesi ve hukuka aykırı delillere dayanılarak mahkûmiyet kararı verilmesi
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
47. Başvurucunun tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar
verildiğinden diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden
ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
49. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
50. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun tespiti açısından öncelikle ihlalin
kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet
Doğan, §§ 57, 58).
51. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, § 59).
52. Başvurucu ihlalin tespiti ile 500.000 TL maddi ve 500.000 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
53. Başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkı kapsamında tanık sorgulama
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut
başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
54. Bu durumda tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken
iş; öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması,
sonrasında tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılması ve sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden
ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
(kapatılan) Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin dosyalarının devredildiği
mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının
yeterli giderim sağlayacağı sonucuna varıldığından tazminat taleplerinin
reddine karar verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.178,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı
kapsamında tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan)
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin (E. 2010/327, K. 2012/123) dosyalarının
devredildiği Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.178,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Tazminata ilişkin taleplerin REDDİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
14/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.