TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AHMET TOKTAŞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/4852)
Karar Tarihi: 14/11/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Murat İlter DEVECİ
Başvurucular
1. Ahmet TOKTAŞ
2. Arzu AYDİN
3. Dilaver TOKTAŞ
4. Gülcihan TOKTAŞ
5. Habibe SEYREK
6. İlyas TOKTAŞ
7. Mahpuz TOKTAŞ
8. Meyrem ÇAĞLAR
9. Sihat Ferat TOKTAŞ
Vekili
Av. Emrullah BEYTAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kötü muamele sonucu gerçekleşen ölüm olayı hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağı ile yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III.OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Muş Cumhuriyet Başsavcılığından (Cumhuriyet Başsavcılığı) Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Cumhuriyet Başsavcılığına 24/10/1993 tarihinde saat 16.00 sıralarında, yanarak vefat eden üç kişiye ait cesedin bir camiye getirildiği yönünde ihbar gelmiştir. Söz konusu ihbara göre Muş il merkezine bağlı Yörecik köyünden üç kişi 23/10/1993 tarihinde eşyalarını almak amacıyla köylerine gitmiş, burada bulunan bir araç ile bazı eşyaların yakılması şeklinde tezahür eden olay esnasında yanarak vefat etmişlerdir.
10. Ölü muayenesi işlemi için cesetlerin Muş Devlet Hastanesine morguna getirtilmesinden sonra Cumhuriyet savcısının huzurunda bir hekim tarafından aynı tarihte yapılan ölü muayenesi işleminde -bir kimlik tanığı yardımıyla- cesetlerin M.S.T., Me.S.T. ve A.T.ye ait olduğu tespit edilmiş; M.S.T.nin sırtından uzun namlulu bir silaha ait bir mermi çekirdeği çıkarılmış, Me.S.T. ve A.T.nin cesedinde kurşun giriş ve çıkış delikleri saptanmış ve bahse konu üç kişinin ateşli silah yaralanmasına bağlı sebepler ve yanma nedeniyleöldükleri kanaatine varılmıştır. Ölüm nedenlerinin tespit edilmesi ve patolog temin edilememesi sebebiyle klasik otopsi işlemi yapılmasına gerek görülmemiştir. M.S.T.nin cesedinden çıkan mermi çekirdeği adli emanete alınmıştır.
11. Kızılağaç Jandarma Karakol Komutanlığı emrindeki görevliler 24/10/1993 tarihinde Çevrecik köyüne gidip olay yerini incelemiştir. Olay yeri incelemesine ilişkin tutanakta; köyün daha önce terk edilmesi nedeniyle köyde yaşam belirtisinin bulunmadığı, cesetlerin taşınması ve ev ile aracın büyük bir kısmının yanması nedeniyle herhangi bir delil bulunamadığı belirtilmiştir. Kolluk görevlileri ayrıca ölen kişilerin akrabalarının memurlarla akraba olması, ölenlerden birisinin Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi olması, ölenlerin terör örgütü tarafından daha önce mimlendiklerine ve öğrencinin üzerine gidildiğine, terör örgütüne bağlı iki grubun bölgede faaliyet gösterdiğine ve olay tarihinde söz konusu grupların da bölgede olduğuna dair duyumlarının olması nedenleriyle ölenlerin örgüt tarafından cezalandırıldıklarına dair kanaatlerini ve olaya tanık herhangi bir kimsenin kesinlikle bulunmadığını tutanakta belirtmişlerdir.
12. Kolluk görevlilerinden birisi olay yerinin basit bir krokisini çizmiştir.
13. Cumhuriyet Başsavcılığına 25/10/1993 tarihinde saat 11.00 sıralarında, Yörecik köyünde meydana gelen olayda yanarak vefat eden başka iki kişinin Muş Devlet Hastanesi morgunda olduğu yönünde ihbar gelmiştir.
14. Cumhuriyet savcısının huzurunda bir hekim tarafından aynı gün yapılan ölü muayenesi işleminde -iki kimlik tanığı yardımıyla- cesetlerin N.T. ve V.Ç.ye ait olduğu belirlenmiş, N.T.nin vücudunda giriş deliği tespit edilemese de bir kurşun çıkış deliği bulunduğu anlaşılmış, V.Ç.nin vücudunda kurşun giriş ve çıkış delikleri saptanmış, bahse konu kişilerin ateşli silah yaralanmasına bağlı sebepler ve yanma nedeniyle öldükleri sonucuna varılmıştır. Ölüm nedenleri tespit edildiği için klasik otopsi işlemi yapılmasına gerek görülmemiştir.
15. Ölenlerden M.S.T., ölenler Me.S.T., N.T. ve A.T.nin babasıdır. Ölen V.Ç.nin diğer ölenlerle veya başvurucularla herhangi bir yakınlığı tespit edilememiştir.Başvurucuların nüfus kayıtlarına göre başvurucular Dilaver Toktaş, Ahmet Toktaş ve Habibe Seyrek M.S.T.nin çocukları, başvurucu Gülcihan Toktaş Me.S.T.nin eşi, başvurucu Meryem Çağlar N.T.nin annesi, başvurucular İlyas Toktaş, Sihat Fırat Toktaş ve Arzu Toktaş ise Me.S.T.nin çocuklarıdır.
16. Kolluk görevlileri 25/10/1993 tarihinde Çevrecik köyüne tekrar gidip olay yerini incelemiştir. Kolluk görevlilerince düzenlen olay yeri incelemesine dair tutanakta; evin ve V.Ç.ye ait olduğu iddia edilen kamyonun tamamen yandığı, delil oluşturabilecek herhangi bir şeyin kalmadığı, ölen kişilere ait şahsi eşyalara rastlanmadığı, bütün araştırmalara rağmen olaya tanık olabilecek herhangi bir kişinin tespit edilemediği ve faillerin saptanamadığı belirtilmiştir.
17. Kolluk görevlilerinden birisi tarafından olay yerinin yeni bir krokisi çizilmiştir.
18. Cumhuriyet Başsavcılığı, olayın PKK terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirildiği kanaatine vararak 29/12/1993 tarihinde görevsizlik kararı vermiş ve soruşturma evrakını Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) göndermiştir.
19. Diyarbakır DGM Başsavcılığı 17/1/1994 tarihinde, olayla ilgili bilgi, beyan ve itiraflarınbildirilmesi, faillerin tespitine çalışılması, arama ve neticelerinden üç ayda bir bilgi verilmesi için Başsavcılığa, Muş Emniyet Müdürlüğüne ve Muş Jandarma Komutanlığına müzekkereler yazmıştır.
20. Bahse konu yazılara istinaden faillerin tespitine çalışıldığı yönünde kolluk görevlilerince tutulan tutanaklar Diyarbakır DGM Başsavcılığına zaman zaman gönderilmiştir.
21. Başvurucu Dilaver Toktaş 4/9/1996 tarihinde, ölen M.S.T. ve çocuklarının terör örgütü mensuplarınca öldürülmesi olayıyla ilgili olarak soruşturmanın devam edip etmediği ve faillerin yakalanıp yakalanmadığı konusunda kendisine bir belge verilmesini talep etmiştir. Bu talep doğrultusunda başvurucu Dilaver Toktaş'a, soruşturmanın ve faillerin yakalanması için çalışmaların devam ettiğine dair bir belge verilmiştir.
22. Diyarbakır DGM Başsavcılığı, Van'da DGM kurulduğu gerekçesiyle 13/6/1997 tarihinde yetkisizlik kararı vererek soruşturma evrakını Van DGM Başsavcılığına göndermiştir.
23. Van DGM Başsavcılığı 22/9/1997 tarihinde, olayla ilgili bilgi, beyan ve itiraflarınbildirilmesi, faillerin tespitine çalışılması, arama ve neticelerinden üç ayda bir bilgi verilmesi için Başsavcılığa, Muş Emniyet Müdürlüğüne ve Muş Jandarma Komutanlığına müzekkereler yazmıştır.
24. Bahse konu yazılara istinaden faillerin tespitine çalışıldığı yönünde kolluk görevlilerince zaman zaman tutulan tutanaklar Van DGM Başsavcılığına gönderilmiştir.
25. Başvurucu Dilaver Toktaş, Van DGM Başsavcılığına gönderilmek üzere Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 4/9/2000 tarihli bir dilekçe ile kardeşi Me.S.T.nin şehit olduğuna dair kendisine bir belge verilmesini istemiştir. Söz konusu dilekçede, ikamet ettikleri evin terör örgütü mensuplarınca yakılması sonucu M.S.T., Me.S.T., N.T. ve A.T.nin şehit edildiği belirtilmiştir.
26. Dilekçesine istinaden başvurucu Dilaver Toktaş'a, soruşturmanın ve faillerin yakalanması için çalışmaların devam ettiğine dair 4/9/2000 tarihli belge verilmiştir.
27. Talebine istinaden başvurucu Dilaver Toktaş vekiline soruşturma evrakının bir örneği 2/5/2011 tarihinde verilmiştir.
28. Başvurucular Dilaver Toktaş ve İlyas Toktaş, 12/9/2012 tarihinde Van Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına bir dilekçe vererek soruşturmada -kendi tabirlerince- bir arpa boyu yol alınamadığını, olay hakkında etkili bir soruşturma yapılması gerekirken faillerin tespiti ve yakalanması için herhangi bir işlem yapılmadığını, olayın meydana geldiği tarihten sonra bölgeye giden İnsan Hakları İzleme Örgütü (İHİÖ) yetkililerinin hazırlamış raporda bölgede Kayseri ve Bolu Komando Tugayı'na bağlı birliklerin bulunduğunun belirtildiğini, raporda ismi açıklanmayan bir polis müdürünün ifadesinin de bu hususa işaret ettiğini, kamuoyunda Temizöz davası olarak bilinen davanın Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinde derdest olduğunu, söz konusu davada da benzer tür suçların işlendiğinin iddia edildiğini ileri sürmüş ve soruşturma evrakının Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesini talep etmişlerdir.
29. Cumhuriyet savcısı, somut herhangi bir bağlantı tespit edilemediği gerekçesiyle talebi reddetmiş ve bu hususu 12/9/2012 tarihli dilekçenin üzerine yazmıştır.
30. Van Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile görevli) 18/2/2013 tarihinde başvurucu Meryem Çelik ile S.İ.nin tanık sıfatıyla ifadelerine başvurmuştur.
i. Başvurucu Meryem Çelik ifadesinde; askerlerin köye gittiğini duyunca operasyonda hayvanlar telef olmasın diye köye doğru yola çıktığını, yolda S.İ. ile karşılaştığını, dağa çıkınca askerlerin kendisine ateş açtığını, helikopterler gidince köye gittiğini, ahır olarak kullandıkları yerde üç ceset gördüğünü, cesetlerin zincirle birbirlerine bağlı olup üzerlerine de odun atılmış olduğunu, köyde asker bulunmadığını, evin biraz uzağında duran kamyonun yanmış olduğunu gördüğünü, S.İ.nin yanında gidip cesetlerden söz ettiğini ve birlikte köye döndüklerini, yerde bulunan kendilerine ait seccadeleri görünce cesetlerin eşi, oğlu ve kızına ait olduğunu anladığını, eşyalarını Muş'a götürmek amacıyla eşinin çocukları ile birlikte V.Ç.nin kamyonuyla köye gittiğini, askerlerin daha fazla ceset olabileceğini söylemeleri üzerine sonraki gün tekrar gittikleri köyde N.T. ile V.Ç.nin yanmış cesetlerini bulduklarını ve etrafta konuşulduğu kadarıyla askerlerin Bolu Komando Tugayı emrinde olduklarını söylemiştir.
ii. S.İ. ifadesinde; köylerinin boşaltılması sonrasında Eralan köyüne yerleştiğini, samanlarını ve kümes hayvanlarını kontrol etmek amacıyla olay günü birkaç kişiyle birlikte Yörecik köyüne doğru yola çıktığını, yolda karşılaştıkları ve tanımadığı bazı kişilerin askerî operasyondan söz edip köye gitmemeleri konusunda kendilerini uyardığını, dönüş yolunda Meryem Çelik ile karşılaştıklarını, dönme konusunda onu ikna edemeyince Meryem Çelik'in peşinden köye gittiğini, köye yakın bir yerdeki bir demir yolu tüneline varınca korktuğunu, helikopter sesi duyduğunu, Meryem Çelik'in köye doğru gittiğini ancak kısa bir süre sonra geri döndüğünü, askerlerin kendisine ateş ettiğini söylediğini, biri havada, diğeri hayvanları otlattıkları düzlükte durur vaziyette olmak üzere iki helikopter gördüğünü, köye gidip akşam üzeri tünelin bulunduğu yere dönen Meryem Çelik'in evlerinin ve bir kamyonun yakıldığından ve Eralan köyünden bir kişiye benzettiğibir ceset gördüğünden söz ettiğini, birlikte Eralan köyüne döndüklerini, ertesi gün köyün yakıldığını ve beş kişinin öldürüldüğünü öğrendiklerini beyan etmiştir.
31. Van Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile görevli) 18/2/2013 Muş Jandarma Komutanlığına, 19/7/2013 tarihinde ise Jandarma Genel Komutanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığına, 10/12/2013 tarihinde ise Genelkurmay Başkanlığına müzekkere yazarak olay tarihinde Yörecik köyü ve kırsalında askerî bir operasyon yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise hangi askerî birlik tarafından yapıldığı, operasyona katılan rütbeli personelin kimlik ve adres bilgilerinin ne olduğu hususlarında bilgi istemiştir. Gönderilen cevabi yazılardan, olay tarihinde operasyon yapıldığına dair bilgi ve belge bulunmadığı, hizmet defterinin on yıl boyunca arşivde tutulup sonrasında imha edildiği anlaşılmıştır.
32. Van Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile görevli) 18/2/2013 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (TMK 10. madde ile görevli), 31/7/2013 tarihinde ise Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazarak ölen M.S.T.nin vücudundan çıkan ve adli emanete alınan mermi çekirdeğinin gönderilmesini istemiştir. Söz konusu yazılara verilen cevap ve eklerinden mermi çekirdeğinin Cumhuriyet Başsavcılığınca 31/3/2003 tarihinde imha edildiği, söz konusu işleme ilişkin tutanağın ise 8/6/2010 tarihinde Birim Arşivi Ayıklama ve İmha Komisyonunca yok edildiği (Yazıda imhanın 31/3/2013 tarihinde gerçekleştiği belirtilmiş ise de imha işlemine dair tutanağın 8/6/2010 tarihinde yok edildiği dikkate alındığında mermi çekirdeğinin 31/3/2003 tarihinde imha edildiği, imha tarihininyazıya sehven 31/3/2013 olarak yazıldığı sonucuna varılmıştır.) anlaşılmıştır.
33. Başvurucu Dilaver Toktaş 5/12/2013 tarihli bir dilekçe ile Van Cumhuriyet Başsavcılığına (TMK 10. madde ile görevli) müracaat etmiş ve 22/10/1993 tarihinde Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde gerçekleşen olaylarla ilgili olarak dönemin Bolu Komando Tugayı sorumlusu olan emekli General Y.E. hakkında dava açıldığını, yakınlarının da 23/10/1993 tarihli köy yakma ve boşaltma sırasında öldürüldüğünü belirterek dava dosyasının Y.E. hakkında açılan dava ile birleştirilmesini talep etmiştir.
34. Van Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile görevli) 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'la 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesi uyarınca kurulan mahkemeler ile Cumhuriyet Başsavcılıkların görevlerine son verildiği ve soruşturma yetkisinin yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına ait olduğu gerekçesiyle 17/3/2014 tarihinde yetkisizlik kararı vermiş ve soruşturma evraklarını Cumhuriyet Başsavcılığa göndermiştir.
35. Başvurucular 8/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
36. Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucu Dilaver Toktaş'ın dilekçesinde bahsi geçen, yargılaması Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesince yapılmakta iken Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesine nakledilen ve söz konusu mahkemenin E.2014/139 sırasına kaydedilen dava dosyasının onaylı bir örneğini getirtmiştir. Yargılamaya esas iddianame ve duruşma tutanaklarında başvuruya konu olay hakkında herhangi bir bilgi yer almadığı gibi başvuruya konu olay hakkında sanık Y.E.nin herhangi bir beyanda bulunmadığı anlaşılmıştır.
37. Cumhuriyet Başsavcılığı 15/5/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna bir müzekkere yazarak başvurucuların yakınlarının ölümü ile sonuçlanan olay hakkında yürütülen herhangi bir inceleme bulunup bulunmadığı konusunda bilgi talep etmiştir. Müzekkereye verilen cevaptan başvurucu Dilaver Toktaş'ın 16/1/2012 tarihinde olayın faillerinin araştırılması için talepte bulunduğu, kendisinden bilgi ve belge talep edildiği, sunulan belgelerin sağlıklı bir inceleme yapmak için yeterli olmadığı ve bu nedenle dosyanın kapatılarak başvuru Dilaver Toktaş'a konu hakkında bilgi verildiği anlaşılmıştır.
38. Cumhuriyet Başsavcılığı; olayın terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirildiği iddiasıyla yirmi yıl soruşturma yürütüldüğü, başvurucular Dilaver Toktaş ve Sihat Ferat Toktaş vekilinin 2012 yılında yaptığı başvuru sonrasında Y.E.nin şüpheli sıfatıyla dosyaya eklendiği, şüpheliye isnat edilen eylemin 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 450. maddesinin 5. fıkrası ile 313. maddesinin 1., 2. ve 3. fıkralarında düzenlenen suçları oluşturduğu, söz konusu suçların yirmi yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olduğu, soruşturmaya konu eylemlerin 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 82. ve 314. maddelerinde düzenlenen suçları oluşturduğu, söz konusu suçların otuz yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu ve şüphelinin lehine olan yirmi yıllık dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle 20/4/2015 tarihinde şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
39. Y.E.nin yargılama sırasındaki sorgusunda olay tarihinde Muş'a beş kilometre uzaklıkta bulunan Şenyayla'da bulunduğunu söylediğini, yakınlarının öldürülme şekli ve kullanılan araçlar dikkate alındığında eylemin sıradan bir kasten öldürme suçu olarak nitelendirilemeyeceği, işkence ve insanlığa karşı suçlar için zamanaşımının söz konusu olmadığı ve şüpheli hakkında dava açılması gerektiği gerekçeleriyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edilmiştir. İtiraz dilekçesinde itiraz edenlerin "başvurucu Dilaver Toktaş ve diğerleri" olduğu belirtilmiş ancak "diğerleri" ifadesinin hangi başvurucuları kapsadığı açıklanmamıştır. Bununla birlikte başvurucular Dilaver Toktaş ile Sihat Fırat Toktaş tarafından iki avukata verilen bir vekâletname ile başvurucu Mahpuz Toktaş tarafından başka bir avukata verilen vekâletnamenin soruşturma evrakı arasında olduğu, Habibe Seyrek dışındaki başvurucular içinbaşvurucular Dilaver Toktaş ile Sihat Fırat Toktaş vekilince bir avukata yetki belgesi verildiği ancak Dilaver Toktaş ile Sihat Fırat Toktaş dışındaki başvurucular yönünden dayanak vekâletnamenin soruşturma evrakı arasında bulunmadığı anlaşılmıştır.
40. İtiraz, Muş Sulh Ceza Hâkimliğinin 1/6/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
41. Konuyla ilgili ulusal hukuk ve uluslararası hukuk normları ile uluslararası hukuk uygulaması Anayasa Mahkemesinin Sultani Acar (B. No: 2014/16344, 22/3/2018, §§ 29-61) başvurusu hakkında verdiği kararda yer almaktadır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
42. Mahkemenin 14/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
43. Başvurucular; yakınlarının tellerle birbirlerine bağlanarak canlı bir şekilde önce yakıldığını, sonrasında kurşun sıkılarak öldürüldüğünü ve söz konusu eylemlerin kuvvetle muhtemel güvenlik güçlerince gerçekleştirildiğini belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Ayrıca yakınlarının yaşamının korunmadığından söz edenbaşvurucular, yakınlarının kamu görevlilerince yakarak öldürülmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Son olarak başvurucular; soruşturmanın akıbeti hakkında kendilerine bilgi verilmemesinden, olayın üzerinden geçen yirmi iki yılı aşkın süreye rağmen faillerin tespit edilememesinden, soruşturmada pek çok eksik bulunmamasından, makul bir özen ve süratle soruşturma yapılmamasından ve soruşturmanın zamanaşımı nedeniyle sonlandırılacak olmasından şikâyet ederek adil yargılanma, yaşam ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini öne sürmüşlerdir.
44. Bakanlık görüşünde; özen yükümlülüğünü yerine getirmeyerek ellerindeki bilgi ve belgeleri zamanında adli makamlara vermeyen başvurucuların bireysel başvuru süresini canlandırmak amacıyla dava zamanaşımı süresinin dolmasına az bir zaman kala yeni iddialarda bulundukları, başvurucular İlyas Toktaş, Arzu Toktaş, Gülcihan Toktaş, Meryem Çağlar, Ahmet Toktaş ve Hasibe Seyrek'in soruşturmaya dâhil olduğuna dair bir bilginin bulunmadığı, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara da sadece başvurucu Dilaver Toktaş'ın itiraz ettiği ve bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği olağan kanun yollarında ileri sürülmeyen hususların bireysel başvuruya konu edilemeyeceği belirtilerek mağdur sıfatı ile başvurusu süresine, başvuru yollarının tüketilmesine ve kişi yönünden yetkiye ilişkin kabul edilebilirlik kriterlerine dikkat çekilmiştir.
45. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında olayın meydana geldiği tarihte ya yaşlarının küçük ya da hak arama bilincinden yoksun olduklarını, Anayasa ve bazı kanunlarda yapılan değişikliklerle işkence ve insanlığa karşı suçlar yönünden zamanaşımı süresinin kaldırılmasını ve 1990'lı yıllardaki faili tespit edilememiş bazı olaylar ile bir kısım darbe faili hakkında davalar açılmasını bir ümit ve adalet ışığı olarak görerek Van Cumhuriyet Başsavcılığından (TMK 10. madde ile görevli) bazı taleplerde bulunduklarını, taleplerini dile getirdikleri dilekçenin ekindeki İHİÖ raporuna göre bir polis şefinin olayın faillerinin devlet imkânlarını kötüye kullanan bir grup asker olduğunu beyan ettiğini (Söz konusu raporun bir örneği başvuru formunun ekinde de yer almakta olup rapora esas alındığı iddia edilen beş tanığın İHİÖ ile 12/6/1995 tarihinde Ankara'da görüştüğü anlaşılmaktadır), soruşturma makamlarından bahse konu bu kişilerin tespiti için tahkikat yapılmasını istediklerini, taleplerine istinaden başvurucu Meryem Çağlar ile S.İ.nin ifadesi alınmışsa da J... kod adlı kişi ile Y.E.nin ifadelerinin alınmadığını, özen yükümlülüklerini yerine getirdiklerini, soruşturma kapsamında yazdıkları tüm dilekçelerde ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yaptıkları itiraza ilişkin dilekçede taleplerin "Dilaver Toktaş ve diğerleri" adına yapıldığının yazıldığını ve tüm başvurucular tarafından verilen vekâletnamenin soruşturma dosyasında mevcut olduğunu öne sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. Hukuki Nitelendirme ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
46. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
" Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz."
47. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
48. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların adil yargılanma hakkıyla bağlantı kurarak ileri sürdükleri iddiaların özü, yakınlarının ölümü hakkındaki soruşturmanın etkili bir biçimde yürütülmediğine ilişkindir. Bu sebeple anılan iddialar da yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
49. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddia edildiği zaman Anayasa Mahkemesi, bu konu hakkında tam bir inceleme yapmalıdır (Hamdiye Aslan, B. No: 2013/2015, 4/11/2015, § 93).
50. İddia edilen olayların gerçekliğinin tam bir inceleme yapılarak tespit edilebilmesi için ise her türlü şüpheden uzak, makul kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden oluşabilir (Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk, B. No: 2013/7832, 21/4/2016, § 107).
51. Başvuru formu ve eklerinde sunulan belgeler ile başvuruya konu ceza soruşturmasında yer alan bilgi ve belgeler, yaşam hakkı ve kötü muamele yasağınınmaddi boyutunun ihlal edilip edilmediği konusunda bir değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte -makul şüphenin ötesinde- kanıt unsuru içermemektedir. Olayın gerçekleştiği koşullar, bir başka söyleyişle ölenlerin iddia edildiği gibi işkenceye maruz bırakıldıktan sonra kamu görevlilerince veya bu görevliler adına hareket eden kişilerce mi yoksa üçüncü kişilerce mi öldürüldüğü bir değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte belirlenebilmiş değildir.
52. Bu şartlar altında incelemenin yaşam hakkı ve kötü muamele yasağının etkili soruşturma yapma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu ile sınırlı olarak yapılması gerekli ve yeterli görülmüştür.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
53. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucular Dilaver Toktaş, Ahmet Toktaş ve Habibe Seyrek olayda yaşamını yitiren M.S.T.nin çocukları;başvurucular İlyas Toktaş, Sihat Fırat Toktaş ve Arzu Toktaş ölen Me.S.T.nin çocukları, başvurucu Gülcihan Toktaş Me.S.T.nin eşi, başvurucu Meryem Çağlar ise ölen N.T.nin annesidir. Bu nedenle başvuruda, yaşam hakkı yönünden başvuru ehliyeti konusunda bir eksiklik bulunmamaktadır.
54. Anayasa Mahkemesi Esma Çelebi (B. No: 2014/17591, 19/4/2017, § 80) başvurusunda, yakınları yaşamını yitiren başvurucuların kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddialarını incelemiş ve başvurucuların kendileri bakımından doğrudan mağduriyetini ileri sürmeyip ölen yakınlarına yönelik eylemleri şikâyet konusu yaptıkları gerekçesiyle başvuruda mağdur statüsü bakımından bir sorun bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır. Somut başvuruda da başvurucular, ölen yakınlarına yönelik eylemlerden yakınmışlardır. O hâlde başvuruda, başvuru ehliyeti konusunda işkence ve kötü muamele yasağı yönünden de bir eksiklik bulunmamaktadır.
55. Bununla birlikte başvurunun başvuru yollarının tüketilmesi ve bu kuralla iç içe girmiş bulunan başvuru süresi kuralı bakımından da ayrı bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir.
56. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
58. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
59. Öncelikle belirtmek gerekir ki anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
60. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
61. Tüketilmesi gereken başvuru yolları, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikteki kullanılabilir ve etkili başvuru yollarıdır. Ayrıca başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala uygunluğun denetlenmesinde somut başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucuların başvuru yollarını tüketmeleri noktasında kendilerinden beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediklerinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28).
62. İhlal iddiasını değerlendirmeye ve ihlal tespiti yapıldığında yeterli giderimi sağlamaya imkân tanıyan bir başvuru yolunun bulunmaması hâlinde başvuru yollarının tüketilmesi kuralını uygulamak mümkün olmayacaktır (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 121). Böyle bir durumda başvurucuların ihlali öğrendikleri tarihten itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmaları gerekmektedir.
63. Şikâyetleri konusunda çözüm sağlayabilecek etkili bir başvuru yolunun mevcut olması hâlinde öncelikle bireysel başvuruda bulunmak, dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülüğü bulunan başvurucular, en kısa sürede yetkili makamlara başvurmalıdırlar. Zira zaman geçtikçe delillerin kaybolma veya bozulma ihtimali artmakta ve gerçeklerin ortaya çıkması zorlaşmaktadır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B. No: 2014/15732, 24/1/2018, § 84).
64. Öte yandan, şikâyeti yetkili makamlara iletmenin imkânsız veya önemli ölçüde güç olduğu durumlar -ki bu durumların neler olduğu her başvuruda olay ve olgular ile başvurucunun tutumu nazara alınarak ayrıca değerlendirilmelidir-mevcutsa başvurucuların özen yükümlülüğünün ancak bahse konu durumların sona ermesinden itibaren başlayacağı kabul edilmelidir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 85).
65. Yaşam hakkı ile ilgili bir soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünden inceleme yapılabilmesi için -mutlak surette gerekli olmasa da- yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
66. Diğer taraftan başvurucuların yetkili makamlara müracaat etmelerine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa, başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl almışsa, başvuruculardan soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetlerini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidirler (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Zira soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır (Yasin Ağca, § 121). O hâlde anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir. Böyle bir durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdırlar. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği her davanın şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 87).
67. Somut olayda yaşanan elim hadiseyle ilgili resen soruşturma başlatılmış, olay yeri kolluk görevlilerince incelenmiş, olay yerinin krokisi çizilmiş ve ölü muayene işlemleri yapılmış ise de olayın faillerinin tespiti konusunda en önemli delil niteliğindeki ölen M.S.T.nin cesedinden çıkarılan mermi çekirdeği balistik yönden incelenmeden 17/1/1994 tarihinde faillerin tespitine çalışılması, arama ve neticelerinden üç ayda bir haber verilmesi için kolluk birimlerine Diyarbakır DGM Başsavcılığınca müzekkere yazılmıştır. Sonraki süreçte 12/9/2012 tarihinde kadar olayın aydınlatılmasına ve faillerin tespitine yönelik herhangi bir soruşturma işlemi yapılmamış, yalnızca faillerin tespitine çalışıldığı yönünde kolluk görevlilerince düzenli olmayan aralıklarla tutulan ve zamanla sıradan hâle gelen tutanaklar soruşturma evrakları arasına alınmıştır. Nitekim başvurucu Dilaver Toktaş 12/9/2012 tarihli dilekçesinde soruşturmanın etkisiz yürütüldüğünden söz ederek bu durumdan yakınmıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, başvurucuların başvuru tarihinin otuz gün öncesinden çok daha uzun süre önce ceza soruşturmasının etkinlikten yoksun olduğunun farkına varmaları gerektiği kanısındadır.
68. Yakınlarının öldürülmesi ile ilgili şikâyetlerini yetkili makamlara iletmede veya soruşturmanın etkisizliğiyle ilgili bireysel başvuru yapmada güçlük çektikleri yönünde herhangi bir iddiaları bulunmayan başvurucular, olayın meydana geldiği tarihte ya yaşlarının küçük ya da hak arama bilincinden yoksun olduklarını ileri sürerek soruşturmanın etkisizliğini daha önce dile getirmelerinin mümkün olmadığına yönelen iddialarda bulunmuş iseler de en küçük başvurucu Sihat Fırat Toktaş 1984 yılında doğmuş olup 2002 yılında reşit olmuştur. Bu sebeple soruşturmanın etkisizliğinin başvuru tarihinden uzun zaman önce dile getirilmemesi nedeninin yaş küçüklüğü olmadığı sonucuna varılmıştır.
69. Bununla birlikte soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu, soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları da başvuruculardan beklenmemelidir. Ancak bu hâlde dahi soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdırlar (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 88).
70. Bu nedenle soruşturmanın sonucu beklenmeden bireysel başvuruda bulunulsa da başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığının tespiti için soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişmeler ve gerçekçi varsayımların bulunup bulunmadığı ve soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı herhangi bir tedbirin alınıp alınmadığı tespit edilmelidir.
71. Başvurucular Dilaver Toktaş ve İlyas Toktaş 12/9/2012 tarihinde yürütülen soruşturmanın etkisizliğinden yakınarak ve olayın meydana geldiği tarihten sonra bölgeye giden İHİÖ yetkililerinin hazırlamış rapordan söz ederek soruşturmanın (Başvurucularca davadan söz edilmiştir.) Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesince yargılaması yapılmakta olan bir dava ile birleştirilmesini talep etmişlerdir. Ne var ki bahse konu örgüt yetkililerinin 12/6/1995 tarihinde görüştüğü tanıklar olayın nasıl meydana geldiğini görmemişlerdir. Ayrıca Cumhuriyet savcısı başvurucuların talebini, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesince görülmekte olan davaya konu olay ile başvuruya konu olay arasında herhangi bir bağlantı bulunmadığı gerekçesiyle reddetmiştir (bkz. § 29). Gerçekten de başvurucular dilekçelerinde, başvuruya konu olay ile davaya konu olay arasında bağlantı olduğuna dair herhangi somut bir husus ileri sürmemişlerdir.
72. Başvurucuların talepleri doğrultusunda 8/2/2013 tarihinde başvurucu Meryem Çelik ile S.İ.nin beyanları tespit edilmiş olsa da adı geçenler birbiriyle uyumsuz beyanlarında ölüm olayını çevreleyen koşulların aydınlatılmasına ve faillerin tespitine imkân verecek herhangi bir husus söylememişlerdir (bkz. § 30).
73. Başvurucu Dilaver Toktaş 5/12/2013 tarihli bir dilekçe ile Van Cumhuriyet Başsavcılığına (TMK 10. madde ile görevli) müracaat etmiş ve dönemin Bolu Komando Tugayı sorumlusu olan emekli General Y.E. hakkında dava açıldığından söz ederek soruşturmanın Y.E. hakkında açılan dava ile birleştirilmesini talep etmiştir. Ancak dilekçede, Y.E. hakkında açılan davaya konu olaylar ile başvuruya konu olay arasında bağlantı bulunduğuna dair somut herhangi bir husustan söz edilmemiştir. Ayrıca olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan 765 sayılı Kanun'da öngörülen ve Cumhuriyet savcısınca somut olaya uygulanması gerektiği tespit edilen yirmi yıllık dava zamanaşımı süresi 24/10/2013 tarihinde dolmuştur (bkz. § 38).
74. Anılan nedenlerle Anayasa Mahkemesi, başvurucular Dilaver Toktaş ve İlyas Toktaş'ın müracaatlarından sonra da soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı herhangi bir tedbirin alınmadığı, ayrıca soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişmelerin ve gerçekçi varsayımların da bulunmadığı kanaatindedir.
75. Başvurucular, yirmi yıllık bir dava zamanaşımı süresine tabi olay hakkında yaklaşık on dokuz yıl boyunca hareketsiz-soruşturmanın akıbeti hakkında bilgi talep etmek ve soruşturma evrakının fotokopisi istemek haricinde- kalmışlardır. Oysa başvurucuların iddiaları yönünden ölüm olayının koşulları ile faillerinin tespiti için en önemli delil niteliğindeki M.S.T.nin cesedinden çıkarılan mermi çekirdeği 31/3/2003 tarihinde, 1993 yılındaki askerî operasyonlara ilişkin hizmet defteri ise on yıllık arşivde saklama süresi sonunda imha edilmiştir (bkz. §§ 31, 32). Bir başka ifadeyle başvurucular özen yükümlülüklerini öylesine ihmal edip soruşturma makamlarıyla o kadar geç temasa geçmişlerdir ki soruşturma makamlarının somut kanıt elde etme imkânı kalmamıştır. Böylesi bir durumda Anayasa Mahkemesinin devletin negatif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığını inceleme şansı bulunmadığı açıktır.
76. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, başvurucuların başvuru tarihi olan 8/4/2014 tarihinden otuz gün öncesinden çok daha uzun süre önce ceza soruşturmasının etkinlikten yoksun olduğunu fark etmeleri gerektiği ve yapılan başvurunun süresinde yapılmış bir başvuru olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varmıştır.
77. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 14/11/2018 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.