TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET TOKTAŞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/4852)
|
|
Karar Tarihi: 14/11/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter
DEVECİ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ahmet
TOKTAŞ
|
|
|
2. Arzu
AYDİN
|
|
|
3. Dilaver
TOKTAŞ
|
|
|
4. Gülcihan
TOKTAŞ
|
|
|
5. Habibe
SEYREK
|
|
|
6. İlyas
TOKTAŞ
|
|
|
7. Mahpuz
TOKTAŞ
|
|
|
8. Meyrem ÇAĞLAR
|
|
|
9. Sihat
Ferat TOKTAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Emrullah
BEYTAR
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kötü muamele sonucu gerçekleşen ölüm olayı hakkında
etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağı ile
yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III.OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Muş
Cumhuriyet Başsavcılığından (Cumhuriyet Başsavcılığı) Ulusal Yargı Ağı Bilişim
Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle
şöyledir:
9. Cumhuriyet Başsavcılığına 24/10/1993 tarihinde saat 16.00
sıralarında, yanarak vefat eden üç kişiye ait cesedin bir camiye getirildiği
yönünde ihbar gelmiştir. Söz konusu ihbara göre Muş il merkezine bağlı Yörecik
köyünden üç kişi 23/10/1993 tarihinde eşyalarını almak amacıyla köylerine
gitmiş, burada bulunan bir araç ile bazı eşyaların yakılması şeklinde tezahür eden
olay esnasında yanarak vefat etmişlerdir.
10. Ölü muayenesi işlemi için cesetlerin Muş Devlet Hastanesine
morguna getirtilmesinden sonra Cumhuriyet savcısının huzurunda bir hekim
tarafından aynı tarihte yapılan ölü muayenesi işleminde -bir kimlik tanığı
yardımıyla- cesetlerin M.S.T., Me.S.T. ve A.T.ye ait olduğu tespit edilmiş;
M.S.T.nin sırtından uzun namlulu bir silaha ait bir mermi çekirdeği çıkarılmış,
Me.S.T. ve A.T.nin cesedinde kurşun giriş ve çıkış delikleri saptanmış ve bahse
konu üç kişinin ateşli silah yaralanmasına bağlı sebepler ve yanma
nedeniyleöldükleri kanaatine varılmıştır. Ölüm nedenlerinin tespit edilmesi ve
patolog temin edilememesi sebebiyle klasik otopsi işlemi yapılmasına gerek
görülmemiştir. M.S.T.nin cesedinden çıkan mermi çekirdeği adli emanete
alınmıştır.
11. Kızılağaç Jandarma Karakol Komutanlığı emrindeki görevliler
24/10/1993 tarihinde Çevrecik köyüne gidip olay yerini incelemiştir. Olay yeri
incelemesine ilişkin tutanakta; köyün daha önce terk edilmesi nedeniyle köyde
yaşam belirtisinin bulunmadığı, cesetlerin taşınması ve ev ile aracın büyük bir
kısmının yanması nedeniyle herhangi bir delil bulunamadığı belirtilmiştir.
Kolluk görevlileri ayrıca ölen kişilerin akrabalarının memurlarla akraba
olması, ölenlerden birisinin Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi olması,
ölenlerin terör örgütü tarafından daha önce mimlendiklerine ve öğrencinin
üzerine gidildiğine, terör örgütüne bağlı iki grubun bölgede faaliyet
gösterdiğine ve olay tarihinde söz konusu grupların da bölgede olduğuna dair
duyumlarının olması nedenleriyle ölenlerin örgüt tarafından
cezalandırıldıklarına dair kanaatlerini ve olaya tanık herhangi bir kimsenin
kesinlikle bulunmadığını tutanakta belirtmişlerdir.
12. Kolluk görevlilerinden birisi olay yerinin basit bir krokisini
çizmiştir.
13. Cumhuriyet Başsavcılığına 25/10/1993 tarihinde saat 11.00
sıralarında, Yörecik köyünde meydana gelen olayda yanarak vefat eden başka iki
kişinin Muş Devlet Hastanesi morgunda olduğu yönünde ihbar gelmiştir.
14. Cumhuriyet savcısının huzurunda bir hekim tarafından aynı
gün yapılan ölü muayenesi işleminde -iki kimlik tanığı yardımıyla- cesetlerin
N.T. ve V.Ç.ye ait olduğu belirlenmiş, N.T.nin vücudunda giriş deliği tespit
edilemese de bir kurşun çıkış deliği bulunduğu anlaşılmış, V.Ç.nin vücudunda
kurşun giriş ve çıkış delikleri saptanmış, bahse konu kişilerin ateşli silah
yaralanmasına bağlı sebepler ve yanma nedeniyle öldükleri sonucuna varılmıştır.
Ölüm nedenleri tespit edildiği için klasik otopsi işlemi yapılmasına gerek
görülmemiştir.
15. Ölenlerden M.S.T., ölenler Me.S.T., N.T. ve A.T.nin
babasıdır. Ölen V.Ç.nin diğer ölenlerle veya başvurucularla herhangi bir
yakınlığı tespit edilememiştir.Başvurucuların nüfus
kayıtlarına göre başvurucular Dilaver Toktaş, Ahmet Toktaş ve Habibe Seyrek
M.S.T.nin çocukları, başvurucu Gülcihan Toktaş Me.S.T.nin eşi, başvurucu Meryem
Çağlar N.T.nin annesi, başvurucular İlyas Toktaş, Sihat Fırat Toktaş ve Arzu
Toktaş ise Me.S.T.nin çocuklarıdır.
16. Kolluk görevlileri 25/10/1993 tarihinde Çevrecik köyüne
tekrar gidip olay yerini incelemiştir. Kolluk görevlilerince düzenlen olay yeri
incelemesine dair tutanakta; evin ve V.Ç.ye ait olduğu iddia edilen kamyonun
tamamen yandığı, delil oluşturabilecek herhangi bir şeyin kalmadığı, ölen
kişilere ait şahsi eşyalara rastlanmadığı, bütün araştırmalara rağmen olaya
tanık olabilecek herhangi bir kişinin tespit edilemediği ve faillerin
saptanamadığı belirtilmiştir.
17. Kolluk görevlilerinden birisi tarafından olay yerinin yeni
bir krokisi çizilmiştir.
18. Cumhuriyet Başsavcılığı, olayın PKK terör örgütü
mensuplarınca gerçekleştirildiği kanaatine vararak 29/12/1993 tarihinde
görevsizlik kararı vermiş ve soruşturma evrakını Diyarbakır Devlet Güvenlik
Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) göndermiştir.
19. Diyarbakır DGM Başsavcılığı 17/1/1994 tarihinde, olayla
ilgili bilgi, beyan ve itiraflarınbildirilmesi, faillerin tespitine
çalışılması, arama ve neticelerinden üç ayda bir bilgi verilmesi için
Başsavcılığa, Muş Emniyet Müdürlüğüne ve Muş Jandarma Komutanlığına
müzekkereler yazmıştır.
20. Bahse konu yazılara istinaden faillerin tespitine
çalışıldığı yönünde kolluk görevlilerince tutulan tutanaklar Diyarbakır DGM
Başsavcılığına zaman zaman gönderilmiştir.
21. Başvurucu Dilaver Toktaş 4/9/1996 tarihinde, ölen M.S.T. ve
çocuklarının terör örgütü mensuplarınca öldürülmesi olayıyla ilgili olarak
soruşturmanın devam edip etmediği ve faillerin yakalanıp yakalanmadığı
konusunda kendisine bir belge verilmesini talep etmiştir. Bu talep
doğrultusunda başvurucu Dilaver Toktaş'a, soruşturmanın ve faillerin
yakalanması için çalışmaların devam ettiğine dair bir belge verilmiştir.
22. Diyarbakır DGM Başsavcılığı, Van'da DGM kurulduğu
gerekçesiyle 13/6/1997 tarihinde yetkisizlik kararı vererek soruşturma evrakını
Van DGM Başsavcılığına göndermiştir.
23. Van DGM Başsavcılığı 22/9/1997 tarihinde, olayla ilgili
bilgi, beyan ve itiraflarınbildirilmesi, faillerin tespitine çalışılması, arama
ve neticelerinden üç ayda bir bilgi verilmesi için Başsavcılığa, Muş Emniyet Müdürlüğüne
ve Muş Jandarma Komutanlığına müzekkereler yazmıştır.
24. Bahse konu yazılara istinaden faillerin tespitine
çalışıldığı yönünde kolluk görevlilerince zaman zaman tutulan tutanaklar Van
DGM Başsavcılığına gönderilmiştir.
25. Başvurucu Dilaver Toktaş, Van DGM Başsavcılığına gönderilmek
üzere Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 4/9/2000 tarihli bir dilekçe
ile kardeşi Me.S.T.nin şehit olduğuna dair kendisine bir belge verilmesini
istemiştir. Söz konusu dilekçede, ikamet ettikleri evin terör örgütü
mensuplarınca yakılması sonucu M.S.T., Me.S.T., N.T. ve A.T.nin şehit edildiği
belirtilmiştir.
26. Dilekçesine istinaden başvurucu Dilaver Toktaş'a,
soruşturmanın ve faillerin yakalanması için çalışmaların devam ettiğine dair
4/9/2000 tarihli belge verilmiştir.
27. Talebine istinaden başvurucu Dilaver Toktaş vekiline
soruşturma evrakının bir örneği 2/5/2011 tarihinde verilmiştir.
28. Başvurucular Dilaver Toktaş ve İlyas Toktaş, 12/9/2012
tarihinde Van Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına bir dilekçe vererek soruşturmada -kendi tabirlerince- bir arpa
boyu yol alınamadığını, olay hakkında etkili bir soruşturma yapılması
gerekirken faillerin tespiti ve yakalanması için herhangi bir işlem
yapılmadığını, olayın meydana geldiği tarihten sonra bölgeye giden İnsan
Hakları İzleme Örgütü (İHİÖ) yetkililerinin hazırlamış raporda bölgede Kayseri
ve Bolu Komando Tugayı'na bağlı birliklerin bulunduğunun belirtildiğini,
raporda ismi açıklanmayan bir polis müdürünün ifadesinin de bu hususa işaret
ettiğini, kamuoyunda Temizöz davası
olarak bilinen davanın Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinde derdest olduğunu, söz
konusu davada da benzer tür suçların işlendiğinin iddia edildiğini ileri sürmüş
ve soruşturma evrakının Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesini
talep etmişlerdir.
29. Cumhuriyet savcısı, somut herhangi bir bağlantı tespit
edilemediği gerekçesiyle talebi reddetmiş ve bu hususu 12/9/2012 tarihli
dilekçenin üzerine yazmıştır.
30. Van Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile görevli)
18/2/2013 tarihinde başvurucu Meryem Çelik ile S.İ.nin tanık sıfatıyla
ifadelerine başvurmuştur.
i. Başvurucu Meryem Çelik ifadesinde; askerlerin köye gittiğini
duyunca operasyonda hayvanlar telef olmasın diye köye doğru yola çıktığını,
yolda S.İ. ile karşılaştığını, dağa çıkınca askerlerin kendisine ateş açtığını,
helikopterler gidince köye gittiğini, ahır olarak kullandıkları yerde üç ceset
gördüğünü, cesetlerin zincirle birbirlerine bağlı olup üzerlerine de odun
atılmış olduğunu, köyde asker bulunmadığını, evin biraz uzağında duran kamyonun
yanmış olduğunu gördüğünü, S.İ.nin yanında gidip cesetlerden söz ettiğini ve
birlikte köye döndüklerini, yerde bulunan kendilerine ait seccadeleri görünce
cesetlerin eşi, oğlu ve kızına ait olduğunu anladığını, eşyalarını Muş'a
götürmek amacıyla eşinin çocukları ile birlikte V.Ç.nin kamyonuyla köye
gittiğini, askerlerin daha fazla ceset olabileceğini söylemeleri üzerine
sonraki gün tekrar gittikleri köyde N.T. ile V.Ç.nin yanmış cesetlerini bulduklarını
ve etrafta konuşulduğu kadarıyla askerlerin Bolu Komando Tugayı emrinde
olduklarını söylemiştir.
ii. S.İ. ifadesinde; köylerinin boşaltılması sonrasında Eralan
köyüne yerleştiğini, samanlarını ve kümes hayvanlarını kontrol etmek amacıyla
olay günü birkaç kişiyle birlikte Yörecik köyüne doğru yola çıktığını, yolda
karşılaştıkları ve tanımadığı bazı kişilerin askerî operasyondan söz edip köye
gitmemeleri konusunda kendilerini uyardığını, dönüş yolunda Meryem Çelik ile
karşılaştıklarını, dönme konusunda onu ikna edemeyince Meryem Çelik'in peşinden
köye gittiğini, köye yakın bir yerdeki bir demir yolu tüneline varınca
korktuğunu, helikopter sesi duyduğunu, Meryem Çelik'in köye doğru gittiğini
ancak kısa bir süre sonra geri döndüğünü, askerlerin kendisine ateş ettiğini
söylediğini, biri havada, diğeri hayvanları otlattıkları düzlükte durur
vaziyette olmak üzere iki helikopter gördüğünü, köye gidip akşam üzeri tünelin
bulunduğu yere dönen Meryem Çelik'in evlerinin ve bir kamyonun yakıldığından ve
Eralan köyünden bir kişiye benzettiğibir ceset gördüğünden söz ettiğini,
birlikte Eralan köyüne döndüklerini, ertesi gün köyün yakıldığını ve beş
kişinin öldürüldüğünü öğrendiklerini beyan etmiştir.
31. Van Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile görevli)
18/2/2013 Muş Jandarma Komutanlığına, 19/7/2013 tarihinde ise Jandarma Genel
Komutanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığına, 10/12/2013 tarihinde ise
Genelkurmay Başkanlığına müzekkere yazarak olay tarihinde Yörecik köyü ve
kırsalında askerî bir operasyon yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise hangi askerî
birlik tarafından yapıldığı, operasyona katılan rütbeli personelin kimlik ve
adres bilgilerinin ne olduğu hususlarında bilgi istemiştir. Gönderilen cevabi
yazılardan, olay tarihinde operasyon yapıldığına dair bilgi ve belge
bulunmadığı, hizmet defterinin on yıl boyunca arşivde tutulup sonrasında imha
edildiği anlaşılmıştır.
32. Van Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile görevli)
18/2/2013 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (TMK 10. madde ile
görevli), 31/7/2013 tarihinde ise Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazarak
ölen M.S.T.nin vücudundan çıkan ve adli emanete alınan mermi çekirdeğinin
gönderilmesini istemiştir. Söz konusu yazılara verilen cevap ve eklerinden
mermi çekirdeğinin Cumhuriyet Başsavcılığınca 31/3/2003 tarihinde imha
edildiği, söz konusu işleme ilişkin tutanağın ise 8/6/2010 tarihinde Birim
Arşivi Ayıklama ve İmha Komisyonunca yok edildiği (Yazıda imhanın 31/3/2013
tarihinde gerçekleştiği belirtilmiş ise de imha işlemine dair tutanağın 8/6/2010
tarihinde yok edildiği dikkate alındığında mermi çekirdeğinin 31/3/2003
tarihinde imha edildiği, imha tarihininyazıya sehven 31/3/2013 olarak yazıldığı
sonucuna varılmıştır.) anlaşılmıştır.
33. Başvurucu Dilaver Toktaş 5/12/2013 tarihli bir dilekçe ile
Van Cumhuriyet Başsavcılığına (TMK 10. madde ile görevli) müracaat etmiş ve
22/10/1993 tarihinde Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde gerçekleşen olaylarla ilgili
olarak dönemin Bolu Komando Tugayı sorumlusu olan emekli General Y.E. hakkında
dava açıldığını, yakınlarının da 23/10/1993 tarihli köy yakma ve boşaltma
sırasında öldürüldüğünü belirterek dava dosyasının Y.E. hakkında açılan dava
ile birleştirilmesini talep etmiştir.
34. Van Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile görevli)
21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'la 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesi uyarınca kurulan mahkemeler ile
Cumhuriyet Başsavcılıkların görevlerine son verildiği ve soruşturma yetkisinin
yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına ait olduğu gerekçesiyle 17/3/2014 tarihinde
yetkisizlik kararı vermiş ve soruşturma evraklarını Cumhuriyet Başsavcılığa
göndermiştir.
35. Başvurucular 8/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
36. Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucu Dilaver Toktaş'ın
dilekçesinde bahsi geçen, yargılaması Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesince
yapılmakta iken Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesine nakledilen ve söz konusu
mahkemenin E.2014/139 sırasına kaydedilen dava dosyasının onaylı bir örneğini
getirtmiştir. Yargılamaya esas iddianame ve duruşma tutanaklarında başvuruya
konu olay hakkında herhangi bir bilgi yer almadığı gibi başvuruya konu olay
hakkında sanık Y.E.nin herhangi bir beyanda bulunmadığı anlaşılmıştır.
37. Cumhuriyet Başsavcılığı 15/5/2014 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna bir müzekkere yazarak
başvurucuların yakınlarının ölümü ile sonuçlanan olay hakkında yürütülen
herhangi bir inceleme bulunup bulunmadığı konusunda bilgi talep etmiştir.
Müzekkereye verilen cevaptan başvurucu Dilaver Toktaş'ın 16/1/2012 tarihinde
olayın faillerinin araştırılması için talepte bulunduğu, kendisinden bilgi ve
belge talep edildiği, sunulan belgelerin sağlıklı bir inceleme yapmak için
yeterli olmadığı ve bu nedenle dosyanın kapatılarak başvuru Dilaver Toktaş'a konu
hakkında bilgi verildiği anlaşılmıştır.
38. Cumhuriyet Başsavcılığı; olayın terör örgütü mensuplarınca
gerçekleştirildiği iddiasıyla yirmi yıl soruşturma yürütüldüğü, başvurucular
Dilaver Toktaş ve Sihat Ferat Toktaş vekilinin 2012 yılında yaptığı başvuru
sonrasında Y.E.nin şüpheli sıfatıyla dosyaya eklendiği, şüpheliye isnat edilen
eylemin 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 450.
maddesinin 5. fıkrası ile 313. maddesinin 1., 2. ve 3. fıkralarında düzenlenen
suçları oluşturduğu, söz konusu suçların yirmi yıllık dava zamanaşımı süresine
tabi olduğu, soruşturmaya konu eylemlerin 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nun 82. ve 314. maddelerinde düzenlenen suçları oluşturduğu, söz
konusu suçların otuz yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu ve şüphelinin
lehine olan yirmi yıllık dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle
20/4/2015 tarihinde şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar
vermiştir.
39. Y.E.nin yargılama sırasındaki sorgusunda olay tarihinde
Muş'a beş kilometre uzaklıkta bulunan Şenyayla'da bulunduğunu söylediğini,
yakınlarının öldürülme şekli ve kullanılan araçlar dikkate alındığında eylemin
sıradan bir kasten öldürme suçu olarak nitelendirilemeyeceği, işkence ve
insanlığa karşı suçlar için zamanaşımının söz konusu olmadığı ve şüpheli
hakkında dava açılması gerektiği gerekçeleriyle kovuşturmaya yer olmadığına
dair karara itiraz edilmiştir. İtiraz dilekçesinde itiraz edenlerin "başvurucu Dilaver Toktaş ve diğerleri"
olduğu belirtilmiş ancak "diğerleri"
ifadesinin hangi başvurucuları kapsadığı açıklanmamıştır. Bununla birlikte
başvurucular Dilaver Toktaş ile Sihat Fırat Toktaş tarafından iki avukata
verilen bir vekâletname ile başvurucu Mahpuz Toktaş tarafından başka bir
avukata verilen vekâletnamenin soruşturma evrakı arasında olduğu, Habibe Seyrek
dışındaki başvurucular içinbaşvurucular Dilaver Toktaş ile Sihat Fırat Toktaş
vekilince bir avukata yetki belgesi verildiği ancak Dilaver Toktaş ile Sihat
Fırat Toktaş dışındaki başvurucular yönünden dayanak vekâletnamenin soruşturma
evrakı arasında bulunmadığı anlaşılmıştır.
40. İtiraz, Muş Sulh Ceza Hâkimliğinin 1/6/2015 tarihli
kararıyla reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
41. Konuyla ilgili ulusal hukuk ve uluslararası hukuk normları
ile uluslararası hukuk uygulaması Anayasa Mahkemesinin Sultani Acar (B. No: 2014/16344,
22/3/2018, §§ 29-61) başvurusu
hakkında verdiği kararda yer almaktadır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
42. Mahkemenin 14/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
43. Başvurucular; yakınlarının tellerle birbirlerine bağlanarak
canlı bir şekilde önce yakıldığını, sonrasında kurşun sıkılarak öldürüldüğünü
ve söz konusu eylemlerin kuvvetle muhtemel güvenlik güçlerince gerçekleştirildiğini
belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Ayrıca
yakınlarının yaşamının korunmadığından söz edenbaşvurucular, yakınlarının kamu
görevlilerince yakarak öldürülmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini
iddia etmişlerdir. Son olarak başvurucular; soruşturmanın akıbeti hakkında
kendilerine bilgi verilmemesinden, olayın üzerinden geçen yirmi iki yılı aşkın
süreye rağmen faillerin tespit edilememesinden, soruşturmada pek çok eksik
bulunmamasından, makul bir özen ve süratle soruşturma yapılmamasından ve
soruşturmanın zamanaşımı nedeniyle sonlandırılacak olmasından şikâyet ederek
adil yargılanma, yaşam ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini öne
sürmüşlerdir.
44. Bakanlık görüşünde; özen yükümlülüğünü yerine getirmeyerek
ellerindeki bilgi ve belgeleri zamanında adli makamlara vermeyen başvurucuların
bireysel başvuru süresini canlandırmak amacıyla dava zamanaşımı süresinin
dolmasına az bir zaman kala yeni iddialarda bulundukları, başvurucular İlyas
Toktaş, Arzu Toktaş, Gülcihan Toktaş, Meryem Çağlar, Ahmet Toktaş ve Hasibe
Seyrek'in soruşturmaya dâhil olduğuna dair bir bilginin bulunmadığı,
kovuşturmaya yer olmadığına dair karara da sadece başvurucu Dilaver Toktaş'ın
itiraz ettiği ve bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği olağan kanun
yollarında ileri sürülmeyen hususların bireysel başvuruya konu edilemeyeceği
belirtilerek mağdur sıfatı ile başvurusu süresine, başvuru yollarının
tüketilmesine ve kişi yönünden yetkiye ilişkin kabul edilebilirlik kriterlerine
dikkat çekilmiştir.
45. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında olayın
meydana geldiği tarihte ya yaşlarının küçük ya da hak arama bilincinden yoksun
olduklarını, Anayasa ve bazı kanunlarda yapılan değişikliklerle işkence ve
insanlığa karşı suçlar yönünden zamanaşımı süresinin kaldırılmasını ve 1990'lı
yıllardaki faili tespit edilememiş bazı olaylar ile bir kısım darbe faili
hakkında davalar açılmasını bir ümit ve adalet ışığı olarak görerek Van
Cumhuriyet Başsavcılığından (TMK 10. madde ile görevli) bazı taleplerde
bulunduklarını, taleplerini dile getirdikleri dilekçenin ekindeki İHİÖ raporuna
göre bir polis şefinin olayın faillerinin devlet imkânlarını kötüye kullanan
bir grup asker olduğunu beyan ettiğini (Söz konusu raporun bir örneği başvuru formunun
ekinde de yer almakta olup rapora esas alındığı iddia edilen beş tanığın İHİÖ
ile 12/6/1995 tarihinde Ankara'da görüştüğü anlaşılmaktadır), soruşturma
makamlarından bahse konu bu kişilerin tespiti için tahkikat yapılmasını
istediklerini, taleplerine istinaden başvurucu Meryem Çağlar ile S.İ.nin
ifadesi alınmışsa da J... kod adlı kişi ile Y.E.nin ifadelerinin alınmadığını,
özen yükümlülüklerini yerine getirdiklerini, soruşturma kapsamında yazdıkları
tüm dilekçelerde ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yaptıkları itiraza
ilişkin dilekçede taleplerin "Dilaver
Toktaş ve diğerleri" adına yapıldığının yazıldığını ve tüm
başvurucular tarafından verilen vekâletnamenin soruşturma dosyasında mevcut
olduğunu öne sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. Hukuki Nitelendirme ve
İncelemenin Kapsamı Yönünden
46. Anayasa’nın "Kişinin
dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı"
kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve üçüncü
fıkraları şöyledir:
" Herkes,
yaşama... hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz."
47. Anayasa’nın "Devletin
temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili
bölümü şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
48. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların adil yargılanma hakkıyla
bağlantı kurarak ileri sürdükleri iddiaların özü, yakınlarının ölümü hakkındaki
soruşturmanın etkili bir biçimde yürütülmediğine ilişkindir. Bu sebeple anılan
iddialar da yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
49. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı
ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddia edildiği zaman Anayasa
Mahkemesi, bu konu hakkında tam bir inceleme yapmalıdır (Hamdiye Aslan, B. No: 2013/2015,
4/11/2015, § 93).
50. İddia edilen olayların gerçekliğinin tam bir inceleme
yapılarak tespit edilebilmesi için ise her türlü şüpheden uzak, makul
kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve
tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden
oluşabilir (Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk,
B. No: 2013/7832, 21/4/2016, § 107).
51. Başvuru formu ve eklerinde sunulan belgeler ile başvuruya
konu ceza soruşturmasında yer alan bilgi ve belgeler, yaşam hakkı ve kötü
muamele yasağınınmaddi boyutunun ihlal edilip edilmediği konusunda bir
değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte -makul şüphenin ötesinde-
kanıt unsuru içermemektedir. Olayın gerçekleştiği koşullar, bir başka
söyleyişle ölenlerin iddia edildiği gibi işkenceye maruz bırakıldıktan sonra
kamu görevlilerince veya bu görevliler adına hareket eden kişilerce mi yoksa
üçüncü kişilerce mi öldürüldüğü bir değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak
nitelikte belirlenebilmiş değildir.
52. Bu şartlar altında incelemenin yaşam hakkı ve kötü muamele
yasağının etkili soruşturma yapma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu ile sınırlı
olarak yapılması gerekli ve yeterli görülmüştür.
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
53. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi
açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen
kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucular Dilaver Toktaş, Ahmet Toktaş ve Habibe
Seyrek olayda yaşamını yitiren M.S.T.nin çocukları;başvurucular
İlyas Toktaş, Sihat Fırat Toktaş ve Arzu Toktaş ölen Me.S.T.nin çocukları,
başvurucu Gülcihan Toktaş Me.S.T.nin eşi, başvurucu Meryem Çağlar ise ölen
N.T.nin annesidir. Bu nedenle başvuruda, yaşam hakkı yönünden başvuru ehliyeti
konusunda bir eksiklik bulunmamaktadır.
54. Anayasa Mahkemesi Esma
Çelebi (B. No: 2014/17591, 19/4/2017, § 80) başvurusunda, yakınları
yaşamını yitiren başvurucuların kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddialarını incelemiş ve başvurucuların kendileri bakımından doğrudan
mağduriyetini ileri sürmeyip ölen yakınlarına yönelik eylemleri şikâyet konusu
yaptıkları gerekçesiyle başvuruda mağdur statüsü bakımından bir sorun
bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır. Somut başvuruda da başvurucular, ölen
yakınlarına yönelik eylemlerden yakınmışlardır. O hâlde başvuruda, başvuru
ehliyeti konusunda işkence ve kötü muamele yasağı yönünden de bir eksiklik
bulunmamaktadır.
55. Bununla birlikte başvurunun başvuru
yollarının tüketilmesi ve bu kuralla iç içe girmiş bulunan başvuru süresi kuralı bakımından da ayrı
bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir.
56. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
58. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
59. Öncelikle belirtmek gerekir ki anılan Anayasa ve Kanun
maddelerinde yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel
başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare
olmasının doğal sonucudur (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
60. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
61. Tüketilmesi gereken başvuru yolları, başvurucunun
şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm
sağlayabilecek nitelikteki kullanılabilir ve etkili başvuru yollarıdır. Ayrıca
başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir
kural olup bu kurala uygunluğun denetlenmesinde somut başvurunun koşullarının
dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru
yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile
başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması
gerekmektedir. Bu nedenle başvurucuların başvuru yollarını tüketmeleri
noktasında kendilerinden beklenebilecek her şeyi yerine getirip
getirmediklerinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, §
28).
62. İhlal iddiasını değerlendirmeye ve ihlal tespiti
yapıldığında yeterli giderimi sağlamaya imkân tanıyan bir başvuru yolunun
bulunmaması hâlinde başvuru yollarının tüketilmesi kuralını uygulamak mümkün
olmayacaktır (Yasin Ağca, B. No:
2014/13163, 11/5/2017, § 121). Böyle bir durumda başvurucuların ihlali
öğrendikleri tarihten itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmaları
gerekmektedir.
63. Şikâyetleri konusunda çözüm sağlayabilecek etkili bir
başvuru yolunun mevcut olması hâlinde öncelikle bireysel başvuruda bulunmak,
dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülüğü
bulunan başvurucular, en kısa sürede yetkili makamlara başvurmalıdırlar. Zira
zaman geçtikçe delillerin kaybolma veya bozulma ihtimali artmakta ve
gerçeklerin ortaya çıkması zorlaşmaktadır (Adle
Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B. No: 2014/15732, 24/1/2018, § 84).
64. Öte yandan, şikâyeti yetkili makamlara iletmenin imkânsız
veya önemli ölçüde güç olduğu durumlar -ki bu durumların neler olduğu her
başvuruda olay ve olgular ile başvurucunun tutumu nazara alınarak ayrıca
değerlendirilmelidir-mevcutsa başvurucuların özen yükümlülüğünün ancak bahse
konu durumların sona ermesinden itibaren başlayacağı kabul edilmelidir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 85).
65. Yaşam hakkı ile ilgili bir soruşturmanın etkili olup
olmadığı yönünden inceleme yapılabilmesi için -mutlak surette gerekli olmasa
da- yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu
makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile
getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848,
17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş,
B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
66. Diğer taraftan başvurucuların yetkili makamlara müracaat
etmelerine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa,
başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl
almışsa, başvuruculardan soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul
olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve
şikâyetlerini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidirler (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Zira
soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır (Yasin Ağca, § 121). O hâlde anılan ihlal
iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir. Böyle bir
durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları
veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda
bulunmalıdırlar. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma
yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği her davanın şartlarına
bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle
Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 87).
67. Somut olayda yaşanan elim hadiseyle ilgili resen soruşturma
başlatılmış, olay yeri kolluk görevlilerince incelenmiş, olay yerinin krokisi
çizilmiş ve ölü muayene işlemleri yapılmış ise de olayın faillerinin tespiti
konusunda en önemli delil niteliğindeki ölen M.S.T.nin cesedinden çıkarılan
mermi çekirdeği balistik yönden incelenmeden 17/1/1994 tarihinde faillerin
tespitine çalışılması, arama ve neticelerinden üç ayda bir haber verilmesi için
kolluk birimlerine Diyarbakır DGM Başsavcılığınca müzekkere yazılmıştır.
Sonraki süreçte 12/9/2012 tarihinde kadar olayın aydınlatılmasına ve faillerin
tespitine yönelik herhangi bir soruşturma işlemi yapılmamış, yalnızca faillerin
tespitine çalışıldığı yönünde kolluk görevlilerince düzenli olmayan aralıklarla
tutulan ve zamanla sıradan hâle gelen tutanaklar soruşturma evrakları arasına
alınmıştır. Nitekim başvurucu Dilaver Toktaş 12/9/2012 tarihli dilekçesinde
soruşturmanın etkisiz yürütüldüğünden söz ederek bu durumdan yakınmıştır. Bu
nedenle Anayasa Mahkemesi, başvurucuların başvuru tarihinin otuz gün öncesinden
çok daha uzun süre önce ceza soruşturmasının etkinlikten yoksun olduğunun
farkına varmaları gerektiği kanısındadır.
68. Yakınlarının öldürülmesi ile ilgili şikâyetlerini yetkili
makamlara iletmede veya soruşturmanın etkisizliğiyle ilgili bireysel başvuru
yapmada güçlük çektikleri yönünde herhangi bir iddiaları bulunmayan
başvurucular, olayın meydana geldiği tarihte ya yaşlarının küçük ya da hak
arama bilincinden yoksun olduklarını ileri sürerek soruşturmanın etkisizliğini
daha önce dile getirmelerinin mümkün olmadığına yönelen iddialarda bulunmuş
iseler de en küçük başvurucu Sihat Fırat Toktaş 1984 yılında doğmuş olup 2002
yılında reşit olmuştur. Bu sebeple soruşturmanın etkisizliğinin başvuru
tarihinden uzun zaman önce dile getirilmemesi nedeninin yaş küçüklüğü olmadığı
sonucuna varılmıştır.
69. Bununla birlikte soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair
umut verici gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu, soruşturmanın
ilerlemesini sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuru yollarını tüketmeden
bireysel başvuruda bulunmaları da başvuruculardan beklenmemelidir. Ancak bu
hâlde dahi soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular,
durumun farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi
içinde bireysel başvuruda bulunmalıdırlar (Adle
Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 88).
70. Bu nedenle soruşturmanın sonucu beklenmeden bireysel
başvuruda bulunulsa da başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığının tespiti için
soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişmeler ve gerçekçi
varsayımların bulunup bulunmadığı ve soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı
herhangi bir tedbirin alınıp alınmadığı tespit edilmelidir.
71. Başvurucular Dilaver Toktaş ve İlyas Toktaş 12/9/2012
tarihinde yürütülen soruşturmanın etkisizliğinden yakınarak ve olayın meydana
geldiği tarihten sonra bölgeye giden İHİÖ yetkililerinin hazırlamış rapordan
söz ederek soruşturmanın (Başvurucularca davadan söz edilmiştir.) Diyarbakır
Ağır Ceza Mahkemesince yargılaması yapılmakta olan bir dava ile
birleştirilmesini talep etmişlerdir. Ne var ki bahse konu örgüt yetkililerinin
12/6/1995 tarihinde görüştüğü tanıklar olayın nasıl meydana geldiğini
görmemişlerdir. Ayrıca Cumhuriyet savcısı başvurucuların talebini, Diyarbakır Ağır
Ceza Mahkemesince görülmekte olan davaya konu olay ile başvuruya konu olay
arasında herhangi bir bağlantı bulunmadığı gerekçesiyle reddetmiştir (bkz. §
29). Gerçekten de başvurucular dilekçelerinde, başvuruya konu olay ile davaya
konu olay arasında bağlantı olduğuna dair herhangi somut bir husus ileri
sürmemişlerdir.
72. Başvurucuların talepleri doğrultusunda 8/2/2013 tarihinde
başvurucu Meryem Çelik ile S.İ.nin beyanları tespit edilmiş olsa da adı
geçenler birbiriyle uyumsuz beyanlarında ölüm olayını çevreleyen koşulların
aydınlatılmasına ve faillerin tespitine imkân verecek herhangi bir husus
söylememişlerdir (bkz. § 30).
73. Başvurucu Dilaver Toktaş 5/12/2013 tarihli bir dilekçe ile
Van Cumhuriyet Başsavcılığına (TMK 10. madde ile görevli) müracaat etmiş ve
dönemin Bolu Komando Tugayı sorumlusu olan emekli General Y.E. hakkında dava
açıldığından söz ederek soruşturmanın Y.E. hakkında açılan dava ile
birleştirilmesini talep etmiştir. Ancak dilekçede, Y.E. hakkında açılan davaya
konu olaylar ile başvuruya konu olay arasında bağlantı bulunduğuna dair somut
herhangi bir husustan söz edilmemiştir. Ayrıca olayın meydana geldiği tarihte
yürürlükte bulunan 765 sayılı Kanun'da öngörülen ve Cumhuriyet savcısınca somut
olaya uygulanması gerektiği tespit edilen yirmi yıllık dava zamanaşımı süresi
24/10/2013 tarihinde dolmuştur (bkz. § 38).
74. Anılan nedenlerle Anayasa Mahkemesi, başvurucular Dilaver
Toktaş ve İlyas Toktaş'ın müracaatlarından sonra da soruşturmanın ilerlemesini
sağlayıcı herhangi bir tedbirin alınmadığı, ayrıca soruşturmada ilerleme
sağlanacağına dair umut verici gelişmelerin ve gerçekçi varsayımların da
bulunmadığı kanaatindedir.
75. Başvurucular, yirmi yıllık bir dava zamanaşımı süresine tabi
olay hakkında yaklaşık on dokuz yıl boyunca hareketsiz-soruşturmanın akıbeti
hakkında bilgi talep etmek ve soruşturma evrakının fotokopisi istemek
haricinde- kalmışlardır. Oysa başvurucuların iddiaları yönünden ölüm olayının
koşulları ile faillerinin tespiti için en önemli delil niteliğindeki M.S.T.nin
cesedinden çıkarılan mermi çekirdeği 31/3/2003 tarihinde, 1993 yılındaki askerî
operasyonlara ilişkin hizmet defteri ise on yıllık arşivde saklama süresi
sonunda imha edilmiştir (bkz. §§ 31, 32). Bir başka ifadeyle başvurucular özen
yükümlülüklerini öylesine ihmal edip soruşturma makamlarıyla o kadar geç temasa
geçmişlerdir ki soruşturma makamlarının somut kanıt elde etme imkânı
kalmamıştır. Böylesi bir durumda Anayasa Mahkemesinin devletin negatif
yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığını inceleme şansı bulunmadığı açıktır.
76. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, başvurucuların başvuru
tarihi olan 8/4/2014 tarihinden otuz gün öncesinden çok daha uzun süre önce
ceza soruşturmasının etkinlikten yoksun olduğunu fark etmeleri gerektiği ve
yapılan başvurunun süresinde yapılmış bir başvuru olarak kabul edilemeyeceği
sonucuna varmıştır.
77. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
14/11/2018 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.