logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Şuayip Şen [1.B.], B. No: 2014/4859, 14/9/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ŞUAYİP ŞEN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/4859)

 

Karar Tarihi: 14/9/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör Yrd.

:

Fatih ALKAN

Başvurucu

:

Şuayip ŞEN

Vekili

:

Av. Fahrettin KANER

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, prematüre olarak doğan çocuğun ve annesinin özel bir sağlık kuruluşunda tedavisinin yapılmasından kaynaklanan masrafların devlet tarafından karşılanması talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. OLAY VE OLGULAR

2. Başvuru 7/4/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 26/12/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık görüşü 14/1/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 17/2/2015 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi üzerinden erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. (Kapatılan) Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) sigortalısı olan başvurucu, beş buçuk aylık hamile eşinin rahatsızlanması üzerine Bakırköy Çocuk ve Doğum Devlet Hastanesinde ilgili servisin bulunmadığı gerekçesiyle 25/1/2001 tarihinde özel bir sağlık kuruluşuna müracaat etmiştir.

9. Bunun üzerine başvurucunun eşi, özel sağlık kuruluşunda ameliyata alınmış ve prematüre bir bebek dünyaya getirmiştir. Ameliyattan sonra anne ve bebeğin tedavileri, 6/3/2001 tarihine kadar özel sağlık kuruluşunda devam etmiştir.

10. Başvurucu, söz konusu tedavi hizmeti karşılığında özel sağlık kuruluşuna 10.193 TL ödeme yapmıştır. Başvurucu, SSK'ya başvurarak tedavi gideri olarak ödediği bu meblağın tarafına geri ödenmesini talep etmiştir.

11. Başvurucunun bu talebi, SSK'nın anlaşmalı olduğu hastanelerde boş yataklar olmasına rağmen bunlardan yararlanılmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

12. Başvurucu, doğum olayının beklenenden çok önce gerçekleştiğini, acil bir durum olması nedeniyle zaman kaybetmeleri durumunda bebeğin ve annesinin hayati tehlikeyle karşı karşıya kalacağını, uzman doktor tarafından söz konusu özel hastaneye yönlendirildiğini, aynı olayda SSK'nın anlaşmalı olduğu özel hastaneler tarafından belirlenecek tedavi ücretinden fazlasını ödemekle yükümlü olmadığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 4.000 TL tutarındaki tedavi masrafının SSK tarafından ödenmesi talebiyle 25/10/2004 tarihinde Tekirdağ İş Mahkemesinde (İş Mahkemesi) dava açmıştır.

13. İş Mahkemesi, 18/6/2008 tarihli kararıyla davanın kabulüne karar vermiştir. SSK'nın devredildiği davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından söz konusu karara karşı temyiz kanun yoluna başvurulmuştur. Karar, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 15/2/2010 tarihli kararıyla bozularak Mahkemesine gönderilmiştir. Bozma gerekçesinde, tedavinin SGK'nın anlaşmalı olduğu özel sağlık kuruluşlarında yapıldığı takdirde ne kadar masraf oluşturacağı araştırılmadan karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu belirtilmiştir.

14. Bozma üzerine İş Mahkemesi, tedavinin SGK sağlık kuruluşlarında yapılması hâlinde, olay tarihinde yürürlükte bulunan bütçe uygulama tebliği de dikkate alınarak ne kadar masraf oluşturacağının hesaplanması amacıyla eczacı, jinekolog ve mali müşavirden oluşan üç kişilik bilirkişi heyeti görevlendirmiştir.

15. İş Mahkemesi, 29/5/2013 tarihli kararıyla bilirkişi raporuna dayanarak davanın kısmen kabulüne ve başvurucuya 1.069,53 TL ödenmesine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

 ".. davacı sigortalı eşi Ü. Şen'in 25/01/2001 tarihinde 5,5 aylık hamile iken rahatsızlandığı, SSK Bakırköy çocuk ve doğum hastanesine kaldırıldığı, ilgili hastane tarafından ilgili servis bulunmadığı gerekçe gösterilerek hastanın özel .. hastanesine acil olarak gönderildiği, Ü. Şen'in orada bir çocuk doğurduğu, davacının bu doğum nedeni ile ilgili hastaneye 10.193,00 TL ödeme yaptığı, davalı kurumdan bu bedeli talep ettiği, davalı kurumun bu bedeli ödememesi üzerine eldeki davayı açtığı, dosya kapsamı, bilirkişi raporu ve Yargıtay bozma ilamı gereğince davacının eşi ve çocuğuna yapılan tıbbi müdahalenin acil nitelikte olduğu, Sosyal Sigortalar Kanunu 118. maddesi gereğince hastalık sigortası yardımlarından yararlanacak olanların kurumca tespit edilecek belgeler ile davalı kuruma bağlı sağlık müesseselerine veya kurum hekimlerine başvurarak muayene olmaları gerektiği, ilgili kurum hastanesinde yeterli donanımın bulunmaması nedeni ile özel bir kurumda yapılan tedavi giderleri ile ilgili olarak davalı kurumun söz konusu tedavinin Sosyal Sigortalar Kurumu sağlık tesisinde yapılması halinde bu tedavi için ne kadar bedel karşılığında sağlanacak ise ancak davalı kurumun bu bedeli ödemekle sorumlu olduğu, bilirkişi raporuna göre tedavinin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan 2000 yılı bütçe uygulama tebliğine göre söz konusu tedavinin davalı kurum hastaneleri veya anlaşmalı hastanelerde yapılması halinde ödenmesi gereken tedavi tutarının 1.069,53 TL olduğu anlaşıldığından davacının talebi kısmen haklı ve yerinde görüldüğünden davanın kısmen kabul ve kısmen reddi ile 1.069,53 TL tedavi giderinin kurumdan tahsil talep tarihi olan 03/10/2001 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, davacı tarafın fazlaya ilişkin talebinin reddine karar verilmesi cihetine gidilmiş ve .. hüküm kurulmuştur."

16. Söz konusu karar, başvurucu tarafından temyiz edilmiş ve Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 28/1/2014 tarihli ilamıyla onanmıştır.

17. Nihai karar, 11/3/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

18. Başvurucu, 7/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

19. İşlem tarihinde yürürlükte olan 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu’nun "Tedavinin nasıl yapılacağı" kenar başlıklı 118. maddesi şöyledir:

 "Hastalık ve analık yardımlarından yararlanacak olanlar Kurumca tespit edilecek belgelerle Kurumca bildirilen sağlık müesseselerine veya hekimlere başvurarak muayene ve tedavi olurlar."

20. İşlem tarihinde yürürlükte olan ve 16/1/2004 tarihli ve 25348 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sosyal Sigortalar Kurumu Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) "Kurumca Sevk Edilmeksizin Kurum Dışı Sağlık Tesislerinde Yapılan Tedaviler" kenar başlıklı 57. maddesi şöyledir:

 ''Kurum sağlık yardımlarından yararlandırılanların ani ve acil hastalığı dolayısıyla Kurum sağlık tesisleri dışında bir sağlık tesisine yatırılması halinde, bu husus raporla tevsik edilmek ve Kurum tarafından kabul olunmak şartıyla;

 a) Resmi sağlık tesislerinde yapılan tedavi masrafları aynen,

 b) Tedavi özel sağlık tesislerinde yapılmış ise, Kurum sağlık kuruluşlarında ayakta veya yatırılarak yapılacak muayene ve tedavilerden alınacak ücret tarifesi üzerinden hesaplanmak suretiyle ödenir.

 Resmi sağlık tesislerinde özel nitelikte tedavi görmüş olanların masrafları, o sağlık tesisinin normal ücret tarifesi üzerinden, yatak ücretleri ise Kurumca belirlenecek yatak ücret tarifesi üzerinden ödenir.

 Kurumca olaya el konulabilmesi için durumun ilgililer tarafından mümkün olan en kısa zamanda Kuruma bildirilmesi şarttır. ''

21. Anılan Yönetmelik'in "Doğum Sağlık Yardımlarının Sağlanması " kenar başlıklı 61. maddesi şöyledir:

 "Sigortalı kadın ile sigortalı erkeğin sigortalı olmayan eşinin, aylık ve/veya gelir alan sigortalı kadın ile aylık ve/veya gelir alan sigortalı erkeğin sigortalı olmayan eşinin, doğum sağlık yardımlarının Kurumca aynen sağlandığı yerlerde doğum için Kurum sağlık tesislerine veya sözleşme ya da protokol yapılan sağlık tesislerine başvurularında boş yatak olmaması veya doğumun sağlanamaması hallerinde, ilgililer Kurumca resmi bir sağlık tesisine, resmi sağlık tesisinde boş yatak bulunmadığı veya doğumun resmi sağlık tesisinde sağlanamayacağı raporla belgelendiği takdirde özel bir sağlık tesisine sevk edilmek suretiyle doğum yardımları Kurum tarafından sağlanır."

B. Uluslararası Hukuk

22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:

 "(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.

 (2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."

23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre kişilerin bedensel ve ruhsal bütünlükleriyle ilgili konular, onlara sağlanan tıbbi tedavi seçimindeki katılımları ve bu tedavilere olan rızaları ile ilgili hususlar, Sözleşme’nin 8. maddesinin sınırları içerisinde yer almaktadır (İclal Karakoca ve Hüseyin Karakoca/Türkiye (k.k.), B. No: 46156/11, 21/5/2013). AİHM'e göre kişilerin tedavi masraflarına yeterli ölçüde destek sunulmadığına ilişkin iddialar da Sözleşme’nin 8. maddesinin kapsamındadır (Pentiaciova ve diğerleri/Moldova, B. No: 14462/03, 4/1/2005).

24. AİHM, Sözleşme'nin ücretsiz tıbbi tedaviye ulaşma gibi bir hakkı garanti altına almamakla birlikte bazı davalarda engelli başvuranların hareketliliğini ve yaşam kalitesini kolaylaştırmanın kamusal finansmanı hakkındaki şikâyetleri 8. madde kapsamında incelemektedir (Zehnalová and Zehnal/Çek Cumhuriyeti, B. No: 38621/97, 14/5/2002; Sentges/Hollanda (k.k.), B. No: 27677/02, 8/7/2003). AİHM'e göre kapsam, sınırlı devlet kaynaklarının tahsisi bağlamında önceliklerin değerlendirilmesini içerdiğinde, ulusal makamların takdir marjı daha geniştir. (Osman/Birleşik Krallık, B. No: 23452/94, 28/10/1998, § 116).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Mahkemenin 14/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A.Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma ve Geliştirme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

26. Başvurucu, zamanından önce gerçekleşen doğumların mevzuata ve hayatın olağan akışına göre acil müdahale edilerek tedavisinin yapılması gereken hâllerden olduğunu, ancak bu kapsamdaki eşine ve çocuğuna yönelik yapılan tedaviler sonucu oluşan masrafların sigortalı olmasına rağmen SGK tarafından karşılanmadığını ve kendisinden talep edildiğini, devletin sosyal güvenliği tesis etmesinin anayasal bir görev olduğunu belirterek haksız yere uğradığı zararların giderilmemesi nedeniyle Anayasa'nın 41., 56. ve 60. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Bakanlık görüşünde, sosyal güvenlik hakkının ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru kapsamında incelenemeyeceği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru dilekçesindeki beyanlarını ve taleplerini tekrar etmiştir.

2. Değerlendirme

28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda bebeğin ve annenin başvurucunun maddi imkânlarıyla karşılanamayacak kadar pahalı bir bakıma ihtiyaç duyduğu ve hizmetin imkânlar ya da yer darlığı gibi nedenlerle bir kamu kurumunda ya da anlaşmalı bir özel sağlık kuruluşunda verilemediği iddiaları dikkate alındığında, başvurucunun şikâyetlerinin özünün Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkıyla ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca her ne kadar söz konusu tedavilerin başvurucunun eşine ve yeni doğan çocuğuna uygulandığı görülmekte ise de mevcut sosyal güvencenin başvurucunun hukuki durumuyla kazanıldığı, tedavi ücretlerinin başvurucudan alındığı ve İş Mahkemesindeki davanın başvurucu tarafından açılarak takip edildiği gözönüne alındığında, başvurucu yönünden mağdur sıfatının bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.

29. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

 "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

 Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kimsenin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz."

30. Anayasa’nın “Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” kenar başlıklı 56. maddesinin üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkraları şöyledir:

“Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.

Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.

Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.”

31. Anılan Anayasa hükümleri ile kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü, gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır. Bu çerçevede devletin, egemenlik alanında yaşayan ve kontrolü altında bulunan kişilerin maddi ve manevi varlıklarına yönelen müdahaleleri önleme, önlenememiş olan müdahalelere yönelik olarak da gerekli soruşturma, kovuşturma, failleri tespit edip cezalandırma ve gerektiğinde bundan doğan zararları etkili bir şekilde bizzat karşılama veya sorumlularına karşılatma yükümlülüğü bulunmaktadır. Kişilerin vücut bütünlüğüne yapılan bir müdahaleden doğan zararlara yönelik etkili bir tazminin sağlanamadığı ve bu çerçevede devletin Anayasa’nın 17. maddesinden doğan koruma yükümlülüğünü yerine getirmediği durumlarda, kişinin vücut bütünlüğünün korunduğundan söz edilemez (Özkan Şen,B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40; Salim Sayın, B. No: 2013/3382, 4/11/2015, § 35).

32. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı esas olarak bireylerin maddi ve manevi varlığına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin önlenmesidir. Devletin ayrıca bedensel ve ruhsal bütünlüğe yönelik fiziksel ve cinsel saldırılar, tıbbi müdahaleler, şeref ve itibarı etkileyen saldırılar karşısında kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili olarak koruma ve maddi ve manevi varlığına saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 32).

33. Bu kapsamda somut başvurudaki gibi tıbbi tedavinin zamanında uygulanmaması nedeniyle müracaat edilen özel sağlık kuruluşuna ödenen tedavi ücretinin devlet tarafından tazmin edilmesi talebi, devletin vücut bütünlüğünü koruma konusundaki pozitif yükümlülüğü çerçevesinde Anayasa’nın 17. ve Sözleşme’nin 8. maddelerinin ortak koruma alanı kapsamında yer almaktadır.

34. Devlet, sağlık hizmetlerini yeterli ölçüde sağlayamadığı durumda bireylerin vücut bütünlüğünün korunması konusundaki pozitif yükümlülüğünü yerine getirmemiş olur. Bu kapsamda devletin gerek kamuya ait sağlık kuruluşarında gerekse de özel sağlık kuruluşlarında tedavi gören hastaların vücut bütünlüğünün güvence altına alınması için yasal çerçevenin belirlenmesi ve belli koşullarda gerekli tedbirlerin alınması konusunda pozitif bir yükümlülüğü bulunmaktadır (Salim Sayın, § 38).

35. Devletin bireylere sağlık hizmeti sunma konusundaki yükümlülüğü, ülkenin sosyal ve ekonomik gerçekleriyle yakından ilgilidir. Bu nedenle devlet, kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılabilmesi noktasında, kaynakların tahsis edildiği alanlara ilişkin bazı sınırlamalar öngörebilir. Dolayısıyla sağlık hizmeti sunma konusunda devletin pozitif yükümlülüğünün ekonomik sınırları belirlenirken devletin kamu kaynaklarını kullanma konusundaki takdir hakkı ile tedavi ücretlerinin bireylere yüklediği ekonomik külfet arasında makul bir denge kurulmalıdır (Salim Sayın, § 40).

36. Devletin vücut bütünlüğünü koruma konusundaki ödevi, sağlık hizmetlerinin mutlak anlamda ücretsiz olarak sağlanacağı şeklinde yorumlanamaz. Anayasa'nın 5. maddesinde belirlenen genel çerçevenin yanında Anayasa’nın 56. maddesi gereği devletin, sağlık hizmetlerini düzenleme ve planlama konusunda üzerine yüklenen sorumluluk çerçevesinde oluşturulan genel sağlık sigortası sistemi vasıtasıyla sağlık hizmetlerinin finansmanına katılması yasayla öngörülebilir. Ancak bu durumda dahi kamu kaynaklarını kullanma ve hangi kamu hizmetlerine öncelik tanınacağını belirleme konusunda kamu otoritelerinin geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır (Salim Sayın, § 41).

37. Somut olayda hamile olan eşine acil tıbbi müdahalede bulunulması gerekli olan başvurucu, kamu hastanesinde tedavinin yapılmaması nedeniyle müracaat ettiği özel sağlık kuruluşunda tedavi sürecinin tamamlandığını, bu kapsamda ödediği ücretin tamamının devlet tarafından karşılanması gerektiğini iddia etmektedir. Bu durumda başvuru konusu olayda, acil durumlarda kamu hastanelerince veya SGK ile sözleşmesi bulunan sağlık hizmeti sunucularınca sağlanan sağlık hizmetlerinden yararlanamayan bireylerin SGK ile sözleşmesi bulunmayan bir sağlık hizmeti sunucusuna başvurmaları hâlinde tedavi ücretinin karşılanması konusunda devlete düşen pozitif yükümlülüğün sınırlarının belirlenmesi gerekmektedir.

38. Başvurucunun eşine erken doğum nedeniyle tıbbi müdahalede bulunulmasını, sağlık yardımından yararlanılmasını gerektiren bir durum olarak belirleyen İş Mahkemesi, başvurucunun SGK ile anlaşması bulunmayan özel bir sağlık hizmeti sunucusuna ödediği 10.193 TL’nin 1.069,53TL’lik kısmının başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Mahkeme, başvurucuya ödenmesi gereken ücreti, tedavinin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan 2000 yılı bütçe uygulama tebliğine göre söz konusu tedavinin kamu hastaneleri veya anlaşmalı özel hastanelerde yapılması halinde ödenmesi gereken tedavi tutarını esas alarak tespit etmiştir.

39. İşlem tarihinde yürürlükte olan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği'nin 61. maddesinde, ilgili kişilerin SGK sağlık kuruluşlarına veya sözleşme ya da protokol yapılan sağlık kuruluşlarına başvurularında boş yatak olmaması veya doğumun sağlanamaması hâllerinde, resmî bir sağlık kuruluşuna, resmî sağlık kuruluşunda boş yatak bulunmadığı veya doğumun resmî sağlık kuruluşunda sağlanamayacağı raporla belgelendiği takdirde özel bir sağlık kuruluşuna sevk edilmek suretiyle doğum yardımlarının SGK tarafından sağlanacağı düzenlenmiştir.

40. Devletin, yukarıda bahsedilen mevzuat hükmü uyarınca sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucularına acil durumlarda veya doğum nedeniyle başvurulmuş olması ve buralarda tedaviden yararlandırılmış olması neticesinde oluşan tedavi masarafının gerek bireyler gerekse de SGK tarafından ödenecek miktarı sınırlandırmış olması, bu kapsamdaki bireylerin öngörülemez ve orantısız bir ekonomik külfetle karşılaşmalarını engelleyici niteliktedir. Hatta böyle bir sağlık hizmetinden yararlanan sağlık sigortalısı veya bakmakla yükümlü olduğu bireylerin sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucularına ödedikleri ücret, bütçe uygulama tebliğine göre SGK tarafından fatura karşılığında bireylere geri ödenmektedir. Bu nedenle devletin, acil ve zorlayıcı şartlar altında sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucularına başvuran bireyleri ekonomik anlamda karşılaşılabilecek aşırı bir külfetten koruma konusunda gerekli yasal düzenlemeleri yaptığı görülmektedir.

41. Somut olaya konu tedavinin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan 2000 yılı bütçe uygulama tebliğine göre tedavinin kamu hastanelerinde veya anlaşmalı özel hastanelerde yapılması hâlinde ödenmesi gereken tedavi tutarı esas alınmış ve bu kapsamda başvurucuya geri ödeme yapılmıştır. Ayrıca yapılan incelemelerde söz konusu olayın gerçekleştiği tarihlerde SGK'nın anlaşmalı olduğu özel sağlık kuruluşlarında acil müdahaleye ve tedaviye uygun koşulların bulunduğu anlaşılmaktadır. Tüm bu veriler ışığında başvurucunun ileri sürdüğü mağduriyetin, devletin sağlık hizmeti sunma konusundaki pozitif yükümlülüğüne ilişkin bir eksiklikten kaynaklanmadığı ve bu yönde derece mahkemelerince ilgili ve yeterli gerekçeler oluşturulduğu anlaşılmaktadır.

42. Sonuç olarak başvuru konusu olayda, acil ve zorlayıcı şartlar altında sözleşmesiz bir sağlık hizmeti sunucusuna başvuran başvurucunun öngörülemez ve aşırı bir ekonomik zorlukla karşılaşmaması için gerekli mevzuat düzenlemelerinin yapıldığı ve olayın gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan 2000 yılı bütçe uygulama tebliğinde belirlenen kıstaslar esas alınarak tespit edilen tedavi ücretinin başvurucuya ödendiği dikkate alındığında, devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği söylenemez. Dolayısıyla başvurucunun tedavi masrafları için fazladan ödediğini iddia ettiği yaklaşık 9.100 TL tutarındaki meblağın, başvurucu ile sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucusu arasındaki hukuki ilişkiden kaynakladığı, başvurucunun yaptığı ödemeye ilişkin kamusal makamlara atfedilebilecek herhangi bir kusurun söz konusu olmadığı değerlendirilmektedir.

43. Açıklanan nedenlerle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığı açık olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

44.Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

46.Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).

47. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

48. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda Tekirdağ İş Mahkemesinde 25/10/2004 tarihinde açılan davada 29/5/2013 tarihinde karar verildiği ve Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 28/1/2014 tarihli kararıyla söz konusu kararın onandığı anlaşılmıştır. Bu nedenle karmaşık niteliği bulunmayan ve başvurucunun yargılamanın uzamasında önemli bir etkisinin de tespit edilmediği başvuru konusu davadaki yaklaşık 9 yıl 3 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”

51. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 10.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

52. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

53. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya taleple bağlı kalınarak net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI.HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Tekirdağ İş Mahkemesine (E.2010/82, K.2013/192 sayılı dosyası) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Şuayip Şen [1.B.], B. No: 2014/4859, 14/9/2017, § …)
   
Başvuru Adı ŞUAYİP ŞEN
Başvuru No 2014/4859
Başvuru Tarihi 7/4/2014
Karar Tarihi 14/9/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, prematüre olarak doğan çocuğun ve annesinin özel bir sağlık kuruluşunda tedavisinin yapılmasından kaynaklanan masrafların devlet tarafından karşılanması talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı Fiziksel ve ruhsal bütünlük (şiddet, kazalar vs) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 506 Sosyal Sigortalar Kanunu 118
Yönetmelik 16/1/2004 Sosyal Sigortalar Kurumu Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği 57
61
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi