TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET MEHDİ DOĞAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/4912)
|
|
Karar Tarihi: 20/7/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Mehdi
DOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Muhterem
SÜREN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklamanın hukuki olmaması ve tutukluluğun makul
süreyi aşması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamaya
özel yetkili (CMK mülga 250. madde ile görevli) mahkemede devam olunması ve bu
mahkemenin tarafsız ve bağımsız olmaması, ayrıca yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılama hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK mülga
250. madde ile görevli bölümü) yürütülen bir soruşturma kapsamında 1/2/2012
tarihinde gözaltına alınmıştır.
7. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 1/2/2012 tarihinde
başvurucuyu tutuklanması istemiyle Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesine (CMK
mülga 250. madde ile görevli) sevk etmiştir.
8. Tutuklama talep yazısında; PKK terör örgütünün KCK/TM
yapılanmasına ilişkin olarak genel bilgilere yer verildikten sonra başvurucunun
örgütsel faaliyetlere para desteğinde bulunduğuna ve örgüt adına toplanan
paraları muhafaza eden kişi olduğuna dair gizli tanık beyanı bulunduğu, örgüt
tarafından organize edilen kent meclisi toplantılarına 2011 yılında dört kez
katıldığına ilişkin fotoğrafların olduğu, ayrıca 26/6/2011 tarihli Kent Meclisi
toplantısında adının gizli toplantı yapanlar arasında sayıldığı, yinebaşvurucunun telefon görüşmelerinde şifreli olarak
yaptığı konuşmalarla molotof kokteyli temini ve toplumsal
olayların yaşandığı günlerde kepenklerin kapatılması faaliyetlerini düzenlediği
belirtilmiştir.
9. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/2/2012 tarihli kararı
ile başvurucunun "üzerine atılı suçun
niteliği, suçu işlediğine ilişkin fiziki takip ve tanık beyanlarına dayanan
şüphenin bulunması ve henüz ifadesi alınamayan kişiler üzerinde baskı
oluşturarak yönlendirme şüphesi altında bulunması" gerekçesiyle
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir.
10. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 5/4/2012 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde
kamu davası açılmıştır.
11. İddianame, 1.817 sayfadan oluşmakta olup başvurucu ile
birlikte toplam 95 sanığın cezalandırılması talep olunmuştur. İddianamede
Diyarbakır ili Bağlar ilçesinde PKK adına faaliyette bulunan "Kent
Meclisi" adlı yapılanmanın (27/2/2011 ve 30/10/2011 tarihleri arasında)
yirmi bir kez toplantı yaptığı ve bu toplantılarda alınan kararlar uyarınca
(3/3/2011 ve 29/10/2011 tarihleri arasında) on ayrı yasa dışı eylem
gerçekleştirildiği belirtilmiş; bu bağlamda sanıkların terör örgütünün
faaliyetlerini düzenlemek suretiyle örgütü yönetme, kanuna aykırı toplantı ve
gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, bunların hareketlerine katılma, terör
örgütüne üye olma, görevi yaptırmamak için direnme, kanuna aykırı toplantı ve
yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama, toplantı
ve yürüyüşlere silah veya benzeri aletlerle katılma, tehlikeli maddeleri
izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme, terör örgütü propagandası yapma,
birden çok kişi ile birlikte terör örgütünün korkotucu
gücünden yararlanarak iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçlarını işledikleri
ileri sürülmüştür.
12. Cumhuriyet savcısının isnat edilen suçlamalara ilişkin delil
olarak özellikle şüpheli savunmaları, tanık beyanları, iletişimin tespititutanaklar, fiziki takip tutanakları, görüntü ve ses
kayıtları, CD inceleme tutanakları, tespit tutanakları ve ele geçirilen bir
kısım dokümana dayandığı görülmüştür.
13. İddianamede başvurucuya yöneltilen suçlamalar özetle
şöyledir:
i. Başvurucu 29/3/2011, 28/4/2011, 8/5/2011 ve 26/6/2011
tarihlerinde Diyarbakır'da yapılan Bağlar Kent Meclisi yürütme toplantılarına
katılmıştır. Bunlardan;
- 29/3/2011 tarihli toplantıda; sivil itaatsizlik eylemlerinin
organize edildiğine, PKK terör örgütünün silahlı eylemlerinin desteklendiğine,
ölen örgüt mensuplarının şehit olarak adlandırıldığına ve onlara sahip
çıkıldığına;
- 28/4/2011 tarihli toplantıda; Kürt halkının devrime hazır
olduğuna, 2011 yılının PKK ve onun lideri olan Abdullah Öcalan için özgürlük
yılı olması gerektiğine, Kent Meclisleri Yürütme Divanında Abdullah Öcalan'ın
belirlediği sistemin esas alınacağına, hekesin
savaşması gerektiğine, yapılacak eylemlerde büyük katılım sağlanarak devlete
gözdağı verilmesi gerektiğine;
- 8/5/2011 tarihli toplantıda; seçim çalışmaları kapsamında
hangi seçmenin kime oy atacağının kent meclisi tarafından belirlendiğine, ölen
örgüt mensuplarının nihai amaçları doğrultusunda hareket edildiğine, Diyarbakır
ilini kurmaya çalıştıkları Kürdistan devletinin başkenti olarak gördüklerine,
Abdullah Öcalan'ı kendilerine lider olarak gördüklerine ve onun talimatları
doğrultusunda çalıştıklarına;
- 26/6/2011 tarihli toplantıda; PKK terör örgütü tarafından
eylemsizlik kararı aldığından dolayı Bağlar ve Sur ilçelerindeki eylemlerde disipsizlik olduğuna, eylem olduğu zaman mazeretsiz olarak
herkesin eyleme katılacağına, Diyarbakır ilinin yönetiminin kent meclisinin
elinde olduğuna, kent meclisi yürütmesinde her kurumdan şahsın bulunduğuna
yönelik konuşmalar yapılmıştır.
ii. Başvurucu, Bağlar ilçesinde gerçekleştirilen eylemlerde
hazırlanan molotof kokteyli ve ses bombaları için
maddi destekte bulunmuştur. Ayrıca örgüt adına toplanan paralar başvurucuya
verilmektedir.
iii. Başvurucu, Diyarbakır ilinde gerçekleştirilen yasal olmayan
bazı eylemlerin organizasyonunda "sorumlu" düzeyde yer almış; güvenlik
güçleri ve araçları ile kamu hizmet binalarına yönelik molotoflu
havai fişek saldırılarında kullanılan molotof
kokteyllerini ve havai fişekleri temin etmiştir.
iv. Başvurucu, ölen terör örgütü mensuplarının cenazelerinin
organizasyonuyla ilgilenen bir derneğin faaliyetlerinde görev alarak bu
kişilerin cenaze törenlerine katılımın artırılmasına yönelik girişimlerde
bulunmuştur.
v. Başvurucu 2009-2011 yıllarında PKK terör örgütünün
propagandasına dönüşen on iki ayrı toplantı ve gösteriye katılmış; bu toplantı
ve gösterilerde terör örgütü lehine slogan atan,güvenlik güçlerine taş, havai fişek ve molotoflu saldırıda bulunan grupların içinde yer almıştır.
14. Dava, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250.
madde ile görevli) E.2012/198 sayılı dosya üzerinden başvurucu bakımından
tutuklu olarak görülmüştür.
15. Yargılama aşamasında Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinde
görülen ve sanıkları arasında başvurucunun da bulunduğu bir dava, Diyarbakır 5.
Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/198 sayılı dosyası ile birleştirilmiştir.
16. Mahkeme 20/2/2014 tarihinde başvurucunun da aralarında
olduğu tutuklu sanıkların tutukluluk durumu resen incelemiş ve başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
17. Başvurucu, karara itiraz etmiş; Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin (CMK mülga 250. madde ile görevli) 3/3/2014 tarihli kararı ile
itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
18. Başvurucu, anılan kararı 6/3/2014 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
19. Başvurucu 7/4/2014 tarihinde süresinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
20. 21/02/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) mülga 250.
maddeyle görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması üzerine
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/3/2014 tarihli kararı ile dosya,
Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiştir.
21. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/191 sayılı
dosyası üzerinden devam olunan yargılamada 4/4/2014 tarihinde yapılan tensip
incelemesinde başvurucunun tahliyesine karar verilmiş, başvurucu aynı gün
serbest bırakılmıştır.
22. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla İlk
Derece Mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
24. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabilir."
25. 5271 sayılı Kanun'un
"Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi" kenar başlıklı
mülga 250. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Türk Ceza Kanununda
yer alan;
...
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş,
Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç),
Dolayısıyla açılan davalar; Adalet
Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı
çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde
görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür."
26. 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin
Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın
Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun'un
105. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Aşağıdaki hükümler yürürlükten
kaldırılmıştır:
...
6)
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 250, 251 ve 252 nci maddeleri,
..."
27. 6352 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesinin (21/2/2014 tarihli
ve 6526 sayılı Kanun'un 19. maddesiyle yürürlükten kaldırılan) (4) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlükten
kaldırılan 250 nci
maddesinin birinci fıkrasına göre görevlendirilen mahkemelerde açılmış olan
davalara, kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar bu mahkemelerce bakmaya devam
olunur. Bu davalarda, yetkisizlik veya görevsizlik kararı verilemez. 12/4/1991
tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun l0
uncu maddesinin kovuşturmaya ilişkin hükümleri bu davalarda da uygulanır."
28. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silahlı örgüt" kenar başlıklı
314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara,
beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 20/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu; gizli tanık beyanlarında yer alan bazı soyut
anlatımlar ve katıldığı birtakım yasal etkinlikler nedeniyle tutuklandığını,
tutuklama kararında suç şüphesinin bulunduğuna dair somut bir delilin
gösterilmediğini belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
31. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi
şöyledir:
"Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
32. Başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığına yönelen bu
bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
incelenmesi gerekir.
33. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında -şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla-
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması
ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi
birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No:
2012/1137, 2/7/2013, § 42).
34. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale, temel
hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin ölçütlerin belirlendiği
Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe
Anayasa'nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın
Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun
düşen kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın19. maddesinin üçüncü fıkrasında
belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir
(Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
35. Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri uyarınca kişi hürriyetine
ilişkin müdahale olarak tutuklamanın kanuni bir dayanağının bulunması
zorunludur (Murat Narman, § 43; Halas
Aslan, § 55). Diğer taraftan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrasında, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin ancak
kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla
veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde
hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri belirtilmiştir (Halas Aslan, §
57).
36. 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde ise kişilerin ancak
haklarında suç işlediklerine dair kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren
olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması hâlinde tutuklanabileceği
belirtildikten sonra tutuklama nedenleri sayılmıştır. Buna göre şüpheli veya
sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların
bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme
veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde
tutukluluk kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli
şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin
bir liste bulunmaktadır (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 46; Halas Aslan, § 59).
37. Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik
sınırlamaların "ölçülülük" ilkesine aykırı olamayacağı
belirtilmiştir. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "tutuklamayı zorunlu kılan" ibaresiyle
de tutuklamanın ölçülü olması gerektiğine işaret edilmektedir (Halas Aslan, § 72). Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan "ölçülülük"
ilkesini gözetmek öncelikle tutuklama tedbirini uygulayan yargı mercilerinin
görevidir. Bu nedenle bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında
uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığı öncelikle tutukluluğa
ilişkin kararların gerekçeleri üzerinden tespit edilebilir (Murat Narman, § 62). Tutukluluğa ilişkin kararların gerekçelerinde
tutuklamanın ön şartı olan "kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunduğu"nun, ayrıca "tutuklama nedenleri"nin ortaya konulması gerekmektedir (Halas Aslan, § 75).
38. Somut olayda başvurucu; PKK terör örgütünün KCK
yapılanmasına ilişkin olarak yürütülen bir soruşturmada, bu kapsamdaki bazı
faaliyetlere katıldığı iddiasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır. Bu itibarla başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama suretiyle yapılan müdahalenin kanuni bir temeli bulunmaktadır. Öte
yandan başvurucu hakkında verilen tutuklama kararındaki gerekçeler (bkz. § 9)
dikkate alındığında kuvvetli suç şüphesine ve tutuklama nedenlerine ilişkin
olarak Mahkeme tarafından yapılan değerlendirmeler karşısında anılan
müdahalenin Anayasa ve Kanun'un öngördüğü anlamda meşru bir amacının bulunduğu
görülmektedir.
39. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında ilk tutuklamaya
ilişkin yargısal denetimin en önemli parçası, Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrasında tutuklama tedbirine başvurmanın zorunlu koşulları arasında sayılan
suçun işlendiğine dair "kuvvetli belirti" bulunup bulunmadığı
hususudur. Bu kapsamda bir suçun işlenmiş olabileceğine ilişkin ciddi
belirtilerin varlığı ilk tutma bakımından yeterli olabilir (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, § 84).
40. Soruşturma mercilerince tespit edildiğine göre başvurucu,
KCK yapılanması çerçevesinde faaliyet gösterdiği ileri sürülen Kent Meclisi
yürütme toplantılarına 2011 yılında birçok kez katılmıştır. Başvurucunun
2009-2011 yıllarında PKK terör örgütünün propagandasına dönüşen birtakım
toplantı ve gösterilere de katıldığı, ayrıca PKK adına gerçekleştirilen çok
sayıda organizasyonda görev aldığını tespit edilmiştir. Düzenlenen iddianameye
göre başvurucunun bu eylemleri, PKK terör örgütünün üyesi olduğunu ortaya
koymaktadır. İddianamede bu eylemlere ilişkin delil olarak özellikle şüpheli
savunmaları, tanık beyanları, iletişimin tespititutanaklar,
fiziki takip tutanakları, görüntü ve ses kayıtları, CD inceleme tutanakları,
tespit tutanakları ve ele geçirilen bir kısım dokümana dayanılmıştır (bkz. §§
8-13).
41. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında açıklanan
gerekçeler, iddianame ile başvurucuya isnat edilen ve yukarıda özetlenen
eylemler ile bu eylemlere ilişkin olarak dayanılan delillerin içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi
için inandırıcı delillerin bulunduğu sonucuna varılmıştır.
42. Diğer taraftan hâlen yargılanmasına devam olunan başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığı değerlendirilirken
anayasal denetimintutuklamaya ilişkin süreç ile
tutuklama gerekçeleri üzerinden yapılması gerekir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Mehmet
Baransu (2),
B. No: 2015/7231, 17/5/2016, § 136).
43. Öncelikle terör suçlarının soruşturması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, B. No:
2015/9756, 16/11/2016, § 214).
44. Başvurucu hakkında tutuklama kararı verilirken Mahkemenin
tutuklama nedeni olarak suçun niteliğine ve delillere etki edilmesi (henüz
ifadesi alınamayan kişiler üzerinde baskı oluşturulması) şüphesine dayandığı
görülmektedir. Başvurucunun tutuklanması sunucunu doğuran silahlı terör örgütü
olma suçu, on yıla kadar hapis cezası ile yaptırıma bağlanan ağır bir suçtur.
İsnat edilen suça ilişkin kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine
işaret eden durumlardan biridir (Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61). Ayrıca başvurucuya isnat
edilen eylemlerin PKK terör örgütünün faaliyetleri kapsamında
gerçekleştirildiği ileri sürülmektedir. PKK adına eylemlerde bulunmakla suçlanan
başvurucunun, bu örgütün yurt içinde ve yurt dışındaki faaliyetleri dolayısıyla
serbest bırakıldığında yurt içinde saklanması, yurt dışına çıkması ve burada
barınması imkânı diğer kişilere göre çok daha fazladır (Benzer yöndeki bir
değerlendirme için bkz. Yıldırım Ataş,
B. No: 2014/4459, 26/10/2016, § 60). Son olarak şüphelilerin başta tanıkları
baskı altına almak üzere delillere etki etmeye yönelik girişimde bulunma
tehlikesi, diğer soruşturmalara göre terör suçlarına ilişkin soruşturmalarda
daha büyüktür. Bu itibarla olayda tutuklama nedenlerinin bulunmadığı
söylenemez.
45. Öte yandan soruşturma süreci bakımından tutuklamanın
ölçülü/gerekli olmadığı sonucuna varılması için herhangi bir nedenin
bulunmadığı görülmektedir.
46. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutuklanmasının hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
47. Başvurucu; tutukluluğun devamı kararlarında suç şüphesine
ilişkin olguların açıklanmadığını, tahliye taleplerinin matbu gerekçelerle
reddedildiğini, tutukluluğa ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerine dair
kişiselleştirme yapılmadığını, hakkında adli kontrol hükümlerinin uygulanması
mümkün olmasına rağmen keyfî olarak tutukluluğunun devam ettirildiğini ve
tutukluluğunun uzun sürdüğünü belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence
altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
48. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
50. Yukarıda belirilen Anayasa ve
Kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen
hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
51. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
52. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 4/4/2014
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna
uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun
"ikincillik niteliği" ile bağdaşmamaktadır.
53. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel
başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yargılamayı Yürüten
Mahkemenin Tarafsız ve Bağımsız Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
54. Başvurucu; yargılamayı yürüten özel yetkili (CMK mülga 250.
madde ile görevli) mahkemenin tarafsız ve bağımsız olmadığını, bu nedenle
anılan mahkemelerin kaldırılmış olmasına rağmen yargılamayı aynı mahkeme
heyetinin sürdürdüğünü ve hakkında adil bir yargılama yapılmadığını belirterek
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
55. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (bkz. § 50).
56. Başvurucu hakkındaki dava, hem
bireysel başvurunun yapıldığı hem de Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun
karara bağlandığı tarihler itibarıyla Ilk Derece
Mahkemesinde derdesttir. Başvurucunun başvuru formunda dile getirdiği,
hakkındaki yargılamayı yürüten mahkemenin adil bir yargılama yapmadığına,
ayrıca tarafsız ve bağımsız olmadığına ilişkin şikâyetlerini derece
mahkemelerinde devam eden yargılamada ve sonrasında istinaf/temyiz aşamasında
ileri sürebilme ve ileri sürmüş ise bu şikâyetlerin bu aşamalarda incelenme
imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede Derece Mahkemelerinin yargılama ve
istinaf/temyiz süreçleri beklenmeden yargılama sürecindeki adil yargılanma
hakkı ihlali şikâyetlerinin başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu
edildiği görülmüştür. Kaldı ki 6526 sayılı Kanun'la CMK mülga 250. madde ile
görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması üzerine başvurucunun
yargılandığı dava genel yetkili/görevli Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesine
devredilmiştir (bkz. § 20).
57. Açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemeleri ve
istinaf/temyiz mercileri önünde usulüne uygun olarak devam eden başvuru yolları
tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddianın
bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
58. Başvurucu; yargılandığı davada suçlamanın yalnızca gizli
tanık beyanlarına ve katıldığı etkinliklere ilişkin görüntü kayıtlarına
dayandırıldığını, bu rağmen tutuklu olarak sürdürülen yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinin ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
59. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucun yargılamanın makul
sürede sonuçlandırılmadığına yönelen iddiasının Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
60. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar
yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
61. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
62. Somut olayda davada yer alan kişi sayısı, birleştirilen
davaların bulunması, davanın örgütlü suçlara (terör suçlarına) ilişkin olması,
davada çok sayıda ayrı olayın suçlama konusu edilmesi, sanıklara birçok
suçlamanın yöneltilmiş olması olguları başvuruya konu yargılamanın karmaşık
nitelikte olduğunu ortaya koymaktadır (bkz. §§ 11, 15). Öte yandan yargılama
devam ederken davanın görüldüğü CMK mülga 250. madde ile görevli ağır ceza
mahkemesinin kaldırılması nedeniyle usule ilişkin bazı işlemlerin (yeniden
duruşma günü bildirilmesi gibi) yerine getirilmesi gerekmiştir.
63. Yukarıda belirtilen ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer
başvurularda verdiği kararlar (Feryat Aytimur, B. No: 2014/658, 30/12/2014, §§ 36-55; Muhammet Ömeroğlu, B. No: 2014/657,
17/5/2016 §§ 49-61) dikkate alındığında somut olayın koşullarında yaklaşık 5
yıl 5 aydır devam eden yargılamanın süresinin makul olduğu sonucuna varmak
gerekir.
64. Açıklanan nedenlerle başvurucunun yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın
hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul
süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yargılamayı yürüten
mahkemenin tarafsız ve bağımsız olmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Yargılamanın makul
sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
20/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.