TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALPER ALDEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/4987)
|
|
Karar Tarihi: 9/6/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Kamil KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Alper
ALDEMİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Melek
GÜNGÖR DİNDAR
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, mahkeme kararında gösterilen temyiz süresi içinde
yapılan temyiz başvurusunun süre yönünden reddedilmesiyle mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/4/2014 tarihinde Konya 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 11/9/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/3/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuruya ilişkin görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu; işe girerken boş vaziyette verdiği teminat
senedinin işten çıktıktan sonra işvereni tarafından kendisine iade edilmeyip
doldurularak bono hâline getirildiğini ve senette yazılan bedelin icra yoluyla
kendisinden tahsil edildiğini iddia ederek söz konusu haksız ödemenin iadesi
istemiyle Beyşehir Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) istirdat davası
açmıştır.
8. Mahkemece 27/6/2012 tarihli ve E.2008/282, K.2012/242 sayılı
karar ile davanın reddine karar verilmiş; hükümde, kararın tebliğinden itibaren
on beş gün içinde temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir. Kararın hüküm
kısmı şöyledir:
“1-Davanın REDDİNE,
...
Dair, davacı vekili ile davalı vekilinin
yüzlerine karşı kararın tebliği tarihinden itibaren 15 günlük yasal süre
içerisinde Yargıtay (Temyiz) yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup
usulen anlatıldı. ”
9. Mahkeme kararı 23/11/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiş, başvurucu bu kararı 5/12/2012 tarihinde (tebliğden itibaren on ikinci
gün) temyiz etmiştir.
10. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 13/2/2014 tarihli ve E.2013/3251,
K.2014/2193 sayılı ilamı ile iş mahkemelerince verilen nihai kararlara karşı
kanun yoluna başvurma süresinin karar yüze karşı verilmişse kararın taraflara
tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gün
olduğu, Mahkeme kararı “iş mahkemesi sıfatıyla” verildiğinden gerekçeli kararda
temyiz süresinin on beş gün olarak belirtilmesinin sonuca etkili olmadığı,
temyiz dilekçesinin yasal süre geçirildikten sonra ibraz edildiği gerekçesiyle temyiz
isteminin süre yönünden reddine karar vermiştir. Yargıtay ilamı şöyledir:
“5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 8.
maddesine göre, iş mahkemelerince verilen nihaî kararlara karşı kanun yoluna
başvurma süresi, karar yüze karşı verilmişse nihaî kararın taraflara tefhimi,
yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür.
...
Somut olayda, mahkeme kararı, 27.06.2012
tarihinde usulüne uygun olarak davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı tefhim
edilmiş, gerekçeli karar davalı vekiline 19.11.2012, davacı vekiline ise
23.11.2012 günü tebliğ edilmiş, davacı vekili 05.12.2012 günü temyiz dilekçesi
vermiş ve temyiz harcını yatırmıştır. Karar “iş mahkemesi sıfatıyla
verildiğinden” mahkemenin gerekçeli kararında temyiz süresinin onbeş gün olduğunu belirtmesi sonuca etkili değildir.
SONUÇ : Temyiz dilekçesi kanunda öngörülen süre geçirildikten sonra ibraz
edilerek 05.12.2012 tarihinde temyiz defterine kaydedildiğinden davacının
temyiz talebinin 6100 sayılı Kanun'un 346. maddesi gereğince REDDİNE ... karar
verildi.”
11. Mahkeme dosyasının incelenmesinde davanın iş mahkemesi
sıfatıyla görüldüğü yönünde herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır.
12. Yargıtay ilamı başvurucuya 26/3/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
13. Başvurucu 10/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 72.
maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Takibe itiraz etmemiş veya itirazının
kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde
kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler
dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını istiyebilir.”
15. 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun
1. maddesi şöyledir:
“İş Kanununa göre
işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E
fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren
vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak
iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum
görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.
...
İş
mahkemesi kurulmamış olan yerlerdeki bu davalara o yerde görevlendirilecek
mahkeme tarafından, temsilci üyeler alınmaksızın, bu kanundaki esas ve usullere
göre bakılır.
...”
16. 5521 sayılı Kanun’un 2/3/2005 tarihli ve 5308 sayılı Kanun
ile yapılan değişiklikten önceki 8. maddesi şöyledir:
“İş Mahkemesinin nihai kararları tefhim
tarihinden itibaren sekiz gün içinde temyiz olunabilir.
İş Mahkemelerinden verilen kararlar, Yargıtayca iki ay içinde tetkik olunarak karara bağlanır.
Yargıtay’ın bu kararlarına karşı karar tashihi istenemez.”
17. 5521 sayılı Kanun’a5308 sayılı Kanun ile eklenen geçici 1.
madde şöyledir:
“Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli
ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî
Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında
yapılan temyiz başvuruları, kesinleşinceye kadar Yargıtay tarafından
sonuçlandırılır. Bu kararlar hakkında İş Mahkemeleri Kanununun bu Kanunla
yapılan değişiklikten önceki temyize ilişkin hükümleri uygulanır.”
18. 12/1/2011 tarihli ve 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun geçici 3. maddesi gereğince temyize ilişkin hükümlerinin
uygulanmasına devam olunan 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 432. maddesinin 1. fıkrası şöyledir:
“Temyiz süresi on beş gündür. Temyiz süreleri,
ilâmın usulen taraflardan her birine tebliği ile işlemeye başlar.”
19. 6100 sayılı Kanun’un 297. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir
ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme
ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil
numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla
verildiğini.
…
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın
harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
…”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 9/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, icra yoluyla kendisinden haksız tahsil edilen
paranın iadesi için Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı istirdat davasının
reddedildiğini, tüm duruşmalarda davaya asliye hukuk mahkemesi sıfatıyla
bakıldığını, tefhim edilen kısa karar ve gerekçeli kararda da davaya bu sıfatla
bakıldığının belirtilip temyiz süresinin on beş gün olarak gösterildiğini,
kararda gösterilen süre içinde temyiz yoluna başvurduğunu ancak kararın iş
mahkemesi sıfatıyla verildiği ve temyiz süresinin sekiz gün olduğu, temyiz
dilekçesinin yasal süreden sonra ibraz edildiği gerekçesiyle Yargıtay 22. Hukuk
Dairesince temyiz isteminin süre yönünden reddedildiğini, davaya iş mahkemesi
sıfatıyla bakılmadığını, Mahkemenin dava sürecinde açıkladığı sıfatın Daire
tarafından değiştirilerek temyiz hakkının elinden alındığını, bunun yanı sıra
karar gerekçesinin tefhim edilen kısa kararla birlikte açıklanmadığını,
gerekçenin açıklanmama nedeninin de gösterilmediğini belirterek Anayasa'nın 2.,
10., 36., 40., ve 141. maddelerinde düzenlenen ilke ve hakların ihlal
edildiğini ileri sürmüş; temyiz talebinin incelenmesi için ihlalin tespiti
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
23. Başvurucunun şikâyetinin özü, temyiz talebinin haksız
şekilde süre yönünden reddedilmesiyle temyiz itirazlarının merci tarafından
incelenmediğine ilişkin olduğundan başvurucunun iddiasının adil yargılanma
hakkının güvencelerinden olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
24. Başvurucu, asliye hukuk mahkemesi sıfatıyla verilen ve
temyiz süresi on beş gün olarak gösterilen kararı belirtilen süre içinde temyiz
ettiğini ancak kararın iş mahkemesi sıfatıyla verildiği ve sekiz günlük yasal
temyiz süresinin geçirildiği gerekçesiyle temyiz isteminin süre yönünden
reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan söz
konusu iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
26. Başvurucu, Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı istirdat
davasının reddine karar verildiğini, tüm duruşmalarda davaya asliye hukuk
mahkemesi sıfatıyla bakıldığını, tefhim edilen kısa karar ve gerekçeli kararda
da davaya bu sıfatla bakıldığı belirtilip temyiz süresinin on beş gün olarak
gösterildiğini, kararda gösterilen süre içinde temyiz yoluna başvurduğunu ancak
kararın iş mahkemesi sıfatıyla verildiği ve temyiz süresinin sekiz gün olduğu,
temyiz dilekçesinin yasal süreden sonra ibraz edildiği gerekçesiyle Yargıtay
22. Hukuk Dairesince temyiz isteminin süre yönünden reddedildiğini, davaya iş
mahkemesi sıfatıyla bakılmadığını,Mahkemenin dava
sürecinde açıkladığı sıfatı Dairenin değiştirerek temyiz hakkını elinden
aldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
28. Anayasa’nın 40. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri
ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının
sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi
kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır. ”
29. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi
bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2013/64,
K.2013/142, 28/11/2013). Bu bağlamda Anayasa’nın, devletin işlemlerinde ilgili
kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini
belirtmesi gerektiğini ifade eden 40. maddesinin de adil yargılanma hakkının
kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır. Bunun yanında
Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam
ve içeriğinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesi
çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
30. Sözleşme’nin 6. maddesi mahkemeye başvurma hakkını açıkça
düzenlenmemekle beraber Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından,mahkemeye başvurma
hakkının hukukun temel prensibi olduğu, mahkemeye başvurma hakkı olmaksızın
hakkaniyete uygun, aleni bir yargılamadan söz edilemeyeceği ve adil yargılanma
hakkının içerdiği güvencelerden yararlanmanın olanaksız hâle geleceği kabul
edilmektedir (Golder/Birleşik Krallık, B. No. 4451/70,
21/2/1975, § 35).
31. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelmektedir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
32. Mahkemeye erişim hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava
açma hakkını değil iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına
başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, §
49).
33. AİHM, mahkemeye etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü”
ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili
erişim hakkının, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını
ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili
fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki
belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye
erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlal edildiğine karar
verilmektedir (Geffre/Fransa (k.k),
B. No: 51307/99, 23/1/2003).
34. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön
koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki
güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem
ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde
bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır
ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermeyi ifade etmektedir (AYM, E.2013/64, K.2013/142,
28/11/2013).
35. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlamaların
hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi,
açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir
(Serkan Acar, B. No: 2013/1613,
2/10/2013, § 38).
36. Dava açma hakkı birtakım sınırlamalara tabi tutulabileceği
gibi bu hakkın kullanımı da belli kurallara bağlanabilir. Bununla birlikte bu
sınırlamalar dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne
zarar verecek seviyeye ulaşmamalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Edificaciones March Gallego
S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34; Rodríguez Valín/İspanya, B. No: 47792/99,
11/10/2001, § 22).
37. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça
hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak
yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler, dava açma ya da
kanun yollarına başvurma hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğini kabul etmek gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§
36-40).
38. Başvuruya konu somut olayda başvurucu, işe girerken boş
vaziyette verdiği teminat senedinin işten çıktıktan sonra işvereni tarafından
kendisine iade edilmeyip doldurularak bono haline getirildiğini ve senette
yazılan bedelin icra yoluyla kendisinden tahsil edildiğini iddia ederek söz
konusu haksız ödemenin iadesi istemiyle asliye hukuk mahkemesinde istirdat
davası açmıştır. Dava dilekçesinde, davaya iş mahkemesi sıfatıyla bakılması
yönünde bir talep olmadığı görülmüştür. Mahkeme, yargılama boyunca duruşma
tutanaklarında ve yazışmalarında asliye hukuk mahkemesi sıfatını kullanmış,
davaya iş mahkemesi sıfatıyla bakılmasına ilişkin bir karar vermemiştir.
39. Mahkeme 27/6/2012
tarihli duruşmada asliye hukuk mahkemesi sıfatıyla verdiği kararı “kararın tebliği tarihinden itibaren 15 günlük yasal
süre içerisinde Yargıtay (temyiz) yolu açık olmak üzere” şeklindeki
ibareyle taraflara tefhim etmiştir. Gerekçeli kararda da davaya iş mahkemesi
sıfatıyla bakıldığına dair açıklamaya yer verilmemiştir.
40. Mahkeme kararı 23/11/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiş, başvurucu bu kararı 5/12/2012 tarihinde (tebliğden itibaren on ikinci
gün) temyiz etmiştir. Ancak Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, iş mahkemelerince
verilen nihai kararlara karşı kanun yoluna başvurma süresinin sekiz gün olduğu,
Mahkeme kararı “iş mahkemesi sıfatıyla” verildiğinden gerekçeli kararda temyiz
süresinin on beş gün olarak belirtilmesinin sonuca etkili olmadığı, temyiz
dilekçesinin yasal süre geçirildikten sonra ibraz edildiği gerekçesiyle temyiz
isteminin süre yönünden reddine karar vermiştir.
41. Başvurucu, asliye hukuk mahkemesi sıfatıyla verilen ve
temyiz süresi on beş gün olarak gösterilen kararı belirtilen süre içinde temyiz
ettiğini ancak temyiz talebinin haksız şekilde süre yönünden reddedilmesiyle
temyiz hakkının elinden alındığını ileri sürmüştür.
42. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği mevzuatın
yorumlanması ve uygulanması, derece mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu
yorum ve uygulamaların etkilerinin Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa
Mahkemesince incelenebileceği tabiidir. Mahkemeye erişim hakkı yönünden
yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları çerçevesinde olacaktır (Emre Kartal, B. No: 2014/5020, 6/10/2015,
§ 40).
43. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında devletin
işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve
sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Kanun koyucu, devlet
organlarının tesis ettiği işlemlere karşı kanun yolları ve hangi mercilere başvuracağı
ve başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgi sahibi olmalarını
sağlayarak dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat edeceğini bilmeyen
yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin ve sağlıklı bir
şekilde kullanmaları amaçlanmıştır.
44. 1086 sayılı mülga Kanun'un uygulanmasına devam olunan 432.
maddesi gereğince hukuk mahkemelerince verilen kararlara karşı temyiz süresi on
beş gün olup bu süre kararın tebliği ile başlamaktadır. 5521 sayılı Kanun'un 8.
maddesine göre ise iş mahkemelerinin nihai kararlarına karşı temyiz süresi
kararın tefhiminden itibaren sekiz gündür. Ayrı iş mahkemelerinin bulunmadığı
yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren davalara asliye hukuk mahkemeleri
tarafından iş mahkemesi sıfatıyla bakılmaktadır (bkz. §§ 15-18).
45. 6100 sayılı Kanun’un 297. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(a) bendinde, hükmü veren mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün
hangi sıfatla verildiğinin; (ç) bendinde ise varsa kanun yolları ve süresinin
hüküm içeriğinde yer alması gerektiği belirtilmiştir. Bu gereklilik özellikle
ayrı ihtisas mahkemesi bulunmayan yerlerde çeşitli sıfatlarla görev yapan
asliye hukuk mahkemeleri açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Zira asliye
hukuk mahkemelerinin bu durumda kararı hangi mahkeme sıfatıyla verdiğini
açıklaması davada uygulanan yargılama usulü ile verilen karara karşı kanun
yolları bakımından tarafların doğru bilgi sahibi olmalarını sağlayarak
tarafların kararları temyiz haklarını zamanında ve usulüne uygun olarak
kullanabilmelerine hizmet etmektedir (Aktif
Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855,
26/6/2014, § 41).
46. Somut olayda başvurucunun davayı doğrudan asliye hukuk
mahkemesi sıfatıyla açması; Mahkemenin, duruşma tutanakları ve yazışmalarında
davaya iş mahkemesi sıfatıyla baktığını belirtmemesi, gerekçeli kararda da bu
yönde bir açıklamaya yer vermemesi, tüm bu hususların yanı sıra hükümde,
kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde temyiz yoluna başvurulabileceğini
belirtmesi karşısında Mahkemenin davaya hangi sıfatla baktığı konusunda hukuki
belirsizlik olduğu görülmektedir. Bu belirsizliğin başvurucunun kanun yoluna
başvurmasına, bir başka ifadeyle mahkemeye erişimine zarar verdiği açıktır. Bu
koşullarda yapılan temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin
süre yönünden temyiz isteminin reddine karar vermesiyle başvurucunun temyiz
itirazlarının esastan görüşülmesi imkânı kalmamıştır.
47. İlk derece mahkemelerince davaya hangi sıfatla bakıldığı
açıkça belirtilmeden yapılan yargılamalar sonunda verilen kararlarda
başvurulabilecek kanun yolu süresinin hatalı gösterilmesi nedeniyle
başvurucuların temyiz sürelerini geçirmeleri ve temyiz başvurularının süre
yönünden reddedilmesi üzerine yapılan bireysel başvurularda Anayasa Mahkemesi,
oluşan hukuki belirsizliğin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiğine
dolayısıyla mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti.,
§§ 28-50; Kommersan Kombassan Mermer Maden
İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri, B. No: 2013/7114,
20/1/2016, §§ 30-57).
48. Anayasa Mahkemesinin anılan kararları ve yukarıda yer
verilen açıklamalar ışığında davaya hangi sıfatla bakıldığı konusunda
belirsizlik mevcut olduğu, yargılama süreci boyunca davaya iş mahkemesi
sıfatıyla bakılmasına dair bir karar verilmediği, duruşma tutanaklarında ve
yazışmalarda bu yönde bir ibare
kullanılmadığı, iş mahkemelerince verilen kararlara karşı temyiz süresi sekiz
gün olmasına rağmen hükümde kararıntebliğinden
itibaren on beş gün içinde temyiz yoluna başvurulabileceğinin belirtildiği,
buna karşın Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin kararın iş mahkemesi sıfatıyla
verildiğini kabul ederek başvurucunun temyiz istemini reddettiği
değerlendirildiğinde, ayrıca Mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara
doğru gösterme yükümlülüğü de gözönüne alındığında
başvurucunun temyiz istemini süre yönünden reddeden Yargıtay 22. Hukuk
Dairesinin bu uygulamasının öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul
edilemeyeceği, öte yandan başvurucunun Mahkeme kararında gösterilen süre içinde
temyiz yoluna başvurduğu dikkate alınmadan başvurucunun temyiz talebini süre
yönünden reddeden kararın başvurucunun mahkemeye erişim hakkının özünü
zedelediği sonucuna ulaşılmıştır.
49. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usuller Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
51. Başvurucu temyiz talebinin incelenmesi için ihlalin tespiti
talebinde bulunmuştur.
52. Adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
53. Adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın bir örneğinin başvuru
konusu dava dosyasının Yargıtay ilgili Dairesine gönderilmek üzere Beyşehir
Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamında
mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
başvuru konusu dava dosyasının Yargıtay ilgili Dairesine gönderilmek üzere
Beyşehir Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.