TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ABDULAZİZ ASLAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/5061)
Karar Tarihi: 22/6/2015
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Raportör Yrd.
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
Başvurucu
Abdulaziz ASLAN
Vekili
Av. Nafiz ÖLMEZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, hizmet tespiti ve işçi alacaklarının tahsili istemiyle 21/10/2005 tarihinde açtığı davanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkı ile sosyal güvenlik hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespiti ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 8/4/2014 tarihinde Diyarbakır 1. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 15/9/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 1/12/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 30/12/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 21/10/2005 tarihinde, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve Milli Eğitim Bakanlığı aleyhine açtığı davada, SGK'ya bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespiti ile işçi alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
8. Diyarbakır 1. İş Mahkemesi, 6/2/2009 tarihli ve E.2005/899, K.2009/39 sayılı kararıyla davanın kabulüne hükmetmiştir.
9. Davalıların temyizi üzerine karar, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 29/3/2010 tarihli ve E.2009/5514, K.2010/3434 sayılı ilâmıyla eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulduğu gerekçesiyle bozulmuştur.
10. Diyarbakır İş Mahkemesi bozmadan sonra, 22/3/2012 tarihinde, işçi alacaklarının tahsili istemli davanın tefrikine karar vermiştir.
11. Mahkeme, hizmet tespitine ilişkin dava yönünden bozma kararına uyarak, 17/12/2013 tarihli ve E.2010/535, K.2013/1008 sayılı kararıyla davanın kabulüne hükmetmiştir.
12. Davalıların temyizi üzerine karar, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 17/3/2014 tarihli ve E.2014/618, K.2014/4934 sayılı ilâmı ile onanarak kesinleşmiştir.
13. İşçi alacaklarının tahsili istemli tefrik edilen davada, hizmet tespiti davası bekletici mesele yapılmış, anılan davanın kesinleşmesinin ardından ise Diyarbakır 1. İş Mahkemesi 5/9/2014 tarihli ve E.2012/304, K.2014/847 sayılı kararıyla davanın kabulüne hükmetmiştir.
14. Karar temyiz edilmiş olup temyiz incelemesi halen devam etmektedir.
15. Başvurucu, 8/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi (bkz. B. No: 2013/6792, 18/6/2014, §§ 16–20).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 22/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 8/4/2014 tarihli ve 2014/5061 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, hizmet tespiti ve işçi alacaklarının tahsili istemiyle 21/10/2005 tarihinde açtığı davanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkı ile sosyal güvenlik hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
19. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi kendisi yapar. Başvuru her ne kadar yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle sosyal güvenlik hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de, yargılamanın uzun sürmesine dayandırılan hak ihlali iddiaları makul sürede yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
20. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, başvurucunun yargılamanın uzunluğuna ilişkin şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hizmet Tespiti Davası Yönünden
21. Başvurucu, 21/10/2005 tarihinde açtığı davanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
22. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
23. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
24. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, hizmet sürelerinin tespiti istemiyle açılmış bir davanın söz konusu olduğu görülmekle, 5521 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
25. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 21/10/2005 tarihidir.
26. Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona erme tarihidir. Devam eden yargılamalara ilişkin ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut başvuru açısından yargılama süresinin bitiş tarihinin, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin onama kararını verdiği 17/3/2014 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
27. Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, gerek bireylerin ekonomik geleceği gerek çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
28. 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 64-65).
29. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde; yargılamanın, iş ilişkisinden doğan uyuşmazlıkların niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında makul görülemeyecek derecede uzun olan sekiz yıl dört ayda tamamlandığı anlaşılmaktadır.
30. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin İş Mahkemesi önünde görüldüğü anlaşılmakla, 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 16).
31. 5521 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2013/3442, 20/3/2014, §§ 33-55).
32. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği çerçevesinde davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu sekiz yıl dört aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
33. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. İşçi Alacaklarına İlişkin Dava Yönünden
34. Başvurucu, 21/10/2005 tarihinde açtığı davadan 22/3/2012 tarihinde tefrik edilen işçi alacaklarının tahsili istemli davanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. İşçi alacaklarının tahsiline ilişkin söz konusu yargılamanın, iş hukukundan doğan uyuşmazlıklara uygulanan özel bir yargılama sisteminin benimsendiği iş mahkemesinde görüldüğü anlaşılmakta olup, 21/10/2005 tarihinde açılan ve halen devam eden yargılama sürecinin makul sürede sonuçlanmadığı yönündeki iddiaların iş mahkemelerindeki yargılama usulü dikkate alınarak, adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır (bkz. §§ 22-28).
36. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, 21/10/2005 tarihinde hizmet tespiti davası ile birlikte açılan davanın 22/3/2012 tarihinde hizmet tespiti davasından ayrılarak E.2012/304 sayılı dosyada yargılamasına devam edildiği ve hizmet tespiti davasının bekletici mesele yapıldığı, yargılamanın, iş ilişkisinden doğan uyuşmazlıkların niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında makul görülemeyecek derecede uzun olan yaklaşık dokuz yıldır devam ettiği, bu sürenin üç yılı aşkın kısmının hizmet tespiti davasından ayrı yürütüldüğü anlaşılmaktadır.
37. 5521 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2013/4701, 23/1/2014, §§ 35-51).
38. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği çerçevesinde davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve yaklaşık dokuz yıldır devam eden söz konusu yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
40. Başvurucu, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 30.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
41. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
42. Başvurucunun tarafı olduğu hizmet tespiti davasında, sekiz yıl dört aylık yargılama süreci nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 7.600,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
43. Başvurucunun tarafı olduğu işçi alacağı davasında, yaklaşık dokuz yıldır devam eden yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında, başvuruya konu iki yargılama sürecinin altı yılı aşkın süre birlikte yürütüldüğü nazara alınarak, başvurucuya net 2.200,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
44. Başvurucu yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
45. Başvuruya konu işçi alacağı davasının yaklaşık dokuz yıldır devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
3. Başvurucuya, hizmet tespitine ilişkin dava yönünden net 7.600,00 TL, işçi alacaklarının tahsiline ilişkin dava yönünden net 2.200,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
B. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
C. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
D. Kararın bir örneğinin Yargıtay 9. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
22/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.