logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Temur Eskibağ ve Mehmet Rıza Eskibağ [1.B.], B. No: 2014/5098, 20/12/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

TEMUR ESKİBAĞ VE MEHMET RIZA ESKİBAĞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/5098)

 

Karar Tarihi: 20/12/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Murat İlter DEVECİ

Başvurucular

:

1. Temur ESKİBAĞ

 

 

2. Mehmet Rıza ESKİBAĞ

Vekili

:

Av. Fahriye Belgün BABA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ameliyatın teşhisten beş ay sonra yapılması sebebiyle yaşam hakkının; ölümcül hastalığa rağmen infazın ertelenmemesi, infazın ertelenmesi için yapılan başvurunun ölümden önce sonuçlandırılmaması ve etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle kötü muamele yasağının; infazın ertelenmesinde hükümlüler arasında ayrım yapılarak bazı hükümlülerin taleplerinin daha çabuk sonuçlandırılması nedeniyle kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 10/4/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgeler ile Bakanlığın görüş yazısının ekindeki belgelere göre olaylar özetle şöyledir:

9. Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçundan mahkûm olduğu müebbet hapis cezasını Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda infaz etmekte olan başvurucuların kardeşi İ.E., tedavi amacı ile 17/1/2012 tarihinde misafir hükümlü olarak Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumuna (İnfaz Kurumu) kabul edilmiş ve karın ağrısı şikâyetiyle 17/1/2012 ile 13/2/2012 tarihleri arasında Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde (Hastane) yatarak tedavi görmüştür. Hastanede birtakım tetkikler yapılmış ve biyopsi sonucu ile birlikte üç hafta sonra muayene edilmek üzere İ.E. taburcu edilmiştir.

10. İ.E. 20/2/2012 ve 14/3/2012 tarihlerinde İnfaz Kurumu revirinde, 6/3/2012 ve 12/3/2012 tarihlerinde ise Hastanenin Gastroentroloji Polikliniğinde muayene edilmiştir.

11. İ.E., ateş ve karın ağrısı şikâyeti nedeniyle 20/3/2012 ile 13/4/2012 tarihleri arasında Hastanede yatarak tedavi görmüştür. Hastane tarafından düzenlenen epikriz raporunda, akut kolanjit (bir çeşit safra yolları hastalığı) tanısıyla İ.E.ye birtakım tıbbi uygulamalar yapıldığı belirtilmiştir.

12. İ.E. 25/4/2012 tarihinde İnfaz Kurumu revirinde, 18/5/2012 tarihinde ise Hastanenin Gastroentroloji Polikliniğinde muayene edilmiştir.

13. İ.E. 24/5/2012 tarihinde tekrar Hastaneye kaldırılmış, 11/6/2012 tarihinde ameliyat edilmiş, 26/6/2012 tarihinde ise taburcu edilmiştir. Hastane tarafından düzenlenen 17/6/2012 tarihli sağlık kurulu raporunda İ.E.nin hastalığı, opere edilmiş pankreas kanseri olarak belirtilmiştir.

14. İ.E. 11/6/2012 tarihinde ameliyat olduğunu, kemoterapi almaya başladığını ve öylesi bir kanser için İnfaz Kurumunun koşullarının çok ağır olduğunu belirterek tedavi görmek amacıyla Anayasa'da cumhurbaşkanına tanınan özel af yetkisinden yararlanmak için 19/7/2012 tarihinde Cumhurbaşkanlığına dilekçe yazmıştır.

15. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 17/10/2012 tarihli sevk emri ile hastalık nedeniyle İ.E. İnfaz Kurumuna nakledilmiştir.

16. Ameliyat sonrasında kemoterapi için Hastanenin Onkoloji Servisine birçok kez giden İ.E. 28/11/2012 ile 10/1/2013 tarihleri arasında Hastanede yatarak tedavi görmüştür. Bu süre içinde kendisinin haftalık kan takipleri yapılmış ve -kabul etmemesi nedeniyle 28/12/2012 ve 8/1/2013 tarihleri hariç- İ.E.ye kemoterapi uygulanmıştır.

17. İ.E. hastalığının teşhis ve tedavi sürecinden, tedavinin zorluğundan ve kanserin tekrar metastaz (sıçrama) riskinden bahsederek 2/1/2013 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından infazın ertelenmesini talep etmiştir.

18. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 9/1/2013 tarihinde Kuruma müzekkere yazarak İ.E.nin tam teşekküllü bir hastaneye sevk edilmesini ve Ceza İnfaz Kurumunda cezanın infazının hükümlü yönünden hayati tehlike arz edip etmediği, hayati tehlike mevcut ise infazın ne kadar süreyle ertelenmesi gerektiği, hastalığın Anayasa'nın 104. maddesinde yazılı sürekli hastalık, sakatlık ve kocama hâli niteliğinde olup olmadığı hususlarında rapor aldırılmasını istemiştir.

19. Hastane tarafından düzenlenen 11/1/2013 tarihli sağlık kurulu raporunda "Opere pankreas ca lı hasta,hâlen radyoterapi alıyor. 11/6/2012 tarihinde cerrahi sınırları tümör negatif olarak şekilde opere edilmiş. Kemoterapi almış. Radyoterapi alıyor (Hâlen nüks hastalık mevcut değil). Hastanın tedavisi tamamlandıktan sonra ceza infaz kurumu koşullarında cezası infaz edilebilir, cezasının tehiri mevcut hâli ile gerekmez, ceza infaz kurumunda infazı hâlinde hayati tehlikesi artmaz, sürekli hastalık, sakatlık, kocama hâli arz etmemektedir.” ifadelerine yer verilmiştir.

20. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 16/1/2013 tarihinde (bkz. § 18) belirtilen hususlarda Adli Tıp Kurumundan (ATK) rapor talep etmiştir.

21. İ.E., ATK 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunca (Kurul)23/1/2013 tarihinde muayene edilmiştir.

22. Hastane tarafından düzenlenen 22/2/2013 tarihli toraks (göğüs) ve tüm abdomen (karın) BT (bilgisayarlı tomografi) raporunda; sol akciğerdeki çekintilerden, karaciğerin boyutundaki artış ile karaciğerde mevcut lezyonlardan ve metastaz şüphesinden söz edilmiştir.

23. Kurul 25/2/2013 tarihli yazıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından İ.E.nin hastalığının evrelendirilmesine ilişkin rapor aldırılmasını, tanıya ilişkin patolojik rapor ile İ.E.nin son durumunu gösterir tıbbi evrakların ve yeni çekilecek tüm vücut filmlerinin temin edilerek gönderilmesini talep etmiştir.

24. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Kurulca istenen belgelerin temin edilmesi için 13/3/2013 tarihinde İnfaz Kurumuna müzekkere yazmıştır.

25. 2013 yılı Ocak ayından sonra dört kez Hastanenin Onkokoji Servisine ve pek çok kez de İnfaz Kurumu revirine giden İ.E., 27/3/2013 ile 12/4/2013 tarihleri arasında Hastanede yatarak tedavi görmüştür. Epikriz raporunda İ.E.nin sırt ağrısı, bel ağrısı, karın ağrısı ve kilo kaybı nedeniyle şikâyetçi olduğu belirtilmiş; hastalığın seyriyle ilgili bilgilere yer verilmiş ve hastalığın progresyon (ilerleme) gösterdiğine dair bulguların varlığından söz edilmiştir.

26. Kurulca istenen rapor ve tetkik sonuçları Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına 2/4/2013 tarihinde, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca da 5/4/2013 tarihinde Kurula gönderilmiştir.

27. İ.E. 13/4/2013 ile 16/4/2013 tarihleri arasında Hastanede yatarak tedavi görmüştür. Epikriz raporunda, karın ağrısı şikâyeti olan İ.E.nin metastikpankreas tanısı ile izlendiği, mevcut hâliyle acil cerrahi girişim düşünülmediği ifade edilmiştir.

28. İ.E. 16/4/2013 ile 26/4/2013 tarihleri arasında Dr. Nafiz Körez Sincan Devlet Hastanesinde (Sincan F Tipi Ceza İnfaz Kurumu Devlet Hastanesi) yatarak tedavi görmüştür. İ.E.ye ilişkin epikriz raporunda şu hususlar kayıt altına alınmıştır:

"Palyatif (belirti azaltıcı) tedavi için yatırıldığı, Dr. M. Y. A. tarafından yapılan muayenede;hastanın 1.5 yıl önce pankreas karsinomu nedeniyleWhiple ameliyatı geçirmiş olduğu, peşisıra hastaya 6 kür kemoterpi (en son Ocak2013) ve radyoterapi verilmiş en son ocak 2013) Hastanın bu işlemlerden sonra sarılığı artınca yapılan tetkiklerinde nüx kitle izlenilmiş, hastaya önce extrernal safra drenajı yapılmış,yaklaşık 4 gün önce de bu dreni çekilerek safra yoluna stent takılmış, hastanın iştahsızlık, halsizlik karında şişlik ve bir şey yiyememe şikayetleri çok belirgin olunca iç hastalıkları adına yatışı verildiği,

Hastadan batın USG ve tahlilleri istendiği, iv sıvı desteği ve lavman verildiği, HGb:10.3,HTC:36.8, WBC:1”6*10, sed:23,CRP:9.7,GGT:272, ALT:67, ASDT:110, BUN:19, direkt Bil:2.46,ind Bil:2.1,

Dahiliye Uzmanı Dr. .M. Y. A. tarafından yapılan takibinde;

17/4/2013: Genel durumu orta, şuur açık. batında grade1-2 asitiolduğu,lavmanlarla dışkılaması olduğu, sağ taraftaki yarasına pansuman yapıldığı, yapılan batın USG'de stent koledokta izlenirken, batında yaygın asite rastlanıldığı, oral alımı çok iyi değil, mamaları da aldıktan bir dönem sonra çıkartıyor olduğu,tedavisine devam edildiği,

18/4/2013:Genel durumu orta, şuuru açık, iştahsızlığı devam ediyor, bu yüzden hastaya parenteral solüsyonlar orderedildiği, karnındakı distansiyon iyice belirginleştiği için parasentez planlandığı,

19/4/2013:Genel durumu iyi-orta, şuuru açık, dün yapılan parasentezle 1,5 lt mayi alınmış olduğu, bugün tekrar parasentez planlandığı, IV clinomelden sonra hasta knedini daha iyi hisettiğini ifade ettiği,

 22/4/2013:Genel durumu iyi-orta şuuru açık, azalmakla beraber kusmalarınındevam ettiği, bacaklarında +3 gode bırakan ödem ve scrotal ödemi olduğu, bu yüzden hastaya diüretik infüzyonu planlanıldığı,

 24/4/2013:Genel durumu orta, şuuru açık, bacaklardaki ve scrotumdaki ödemi azalmış, hastanım oral alımında çok fazla değişim yok; alamıyor, sağ PTK çekilen yerde safralı geleni halen devam ediyor tesbit edildiği,

 25/4/2013 :Genel durumu orta, şuuru açık,hastanın oral alımı iyice azalmış, içtiği suları bile çıkarır hale gelmiş, FM'de dil kuru batında grade-3 asiti var; bu yüzden hastaya parasentez planlanıldığı, sağ PTK çekilen yerde safralı geleni azalmamakla beraber devam ediyor.

 26/4/2013: Genel durumu orta, şuuru açık olduğu, dün yapılanparasentezde3 lt hemorajik vasıfta asiti geldiği,oral alımı hiç yok, sağa PTK çekilen yerde safralı geleni halen varve yaklaşık 10 gündür azalma yok, hastanın koledoğa takılan stentinte obstruksiyon? şüphesi olduğu için, oral alımı hiç olmadığı için ve genel durumunda da zaman zaman letarji hali olduğu için,Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi onkoloji polikliniğine kontrol olması ve yatarak tetkik ve tedavisi önerisi ile taburcu edildi...”

29. İ.E.nin 18/4/2013 tarihli infazın ertelenmesi talebi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle reddedilmiş ve bu husus 26/4/2013 tarihli yazı ile İ.E.ye bildirilmiştir.

30. İ.E. 26/4/2013 ile 29/4/2013 tarihleri arasında Hastanede yatarak tedavi görmüştür.

31. 2/5/2013 tarihinde Sincan F Tipi Ceza İnfaz Kurumu Devlet Hastanesine yatan İ.E. aynı gün saat 13.30'da Hastaneye sevk edilmiştir.

32. 26/4/2013 tarihli infazın ertelenmesi talebi üzerine Hastaneye sevk edilen İ.E. hakkında düzenlenen 3/5/2013 tarihli sağlık kurulu raporunda; İ.E.nin metastatik ve progresif (ilerleyici) hastalığının olduğu, infazın ertelenmesinin gerektiği, cezanın infazında hayati tehlikenin bulunduğu ve cezanın altı ay süre ile tehirinin uygun olduğu belirtilmiştir. Raporda ayrıca hastalığın sürekli olduğundan söz edilmiştir.

33. İ.E.nin Hastanede yattığının bildirilmesi nedeniyle Kurul 3/5/2013 tarihli yazıyla sontıbbi raporlar, tahlil sonuçları, filmler ve diğer tıbbi belgeler ile birlikte İ.E.nin tekrar muayeneye gönderilmesini istemiştir.

34. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 3/5/2013 tarihinde Kuruma müzekkere yazarak 3/5/2013 tarihli sağlık kurulu raporu ve ilgili evrakların ATK'ya gönderilmesi için gerekli işlemlerin yapılmasını istemiştir.

35. 3/5/2013 tarihinde Hastaneye yatan İ.E.ye ilişkin epikriz raporunda; metastatikpankreas kanserinedeniyle kemoterapi düşünülmediği, destek tedavisinin devamı ve şiddetli ağrısı için ağrı ünitesi konsültasyonu önerildiği ve kendisinde çoklu organ yetmezliği geliştiği belirtilmiştir.

36. Hastanenin Yoğun Bakım Ünitesinde tedavisine devam edilen İ.E. 7/5/2013 tarihinde vefat etmiştir.

37. Kurulun 29/5/2013 tarihli raporunda; uygulanan kemoradyoterapi ve kemoterapi sonrası tespit edilen metastazının bildirilmesi nedeniyle 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 16. maddesi uyarınca 1 (bir) yıl süreyle infaza ara verilmesinin uygun olduğu, Anayasa'nın 104. maddesinde belirtilen sürekli hastalık, sakatlık ve kocama hâlinin bulunduğunun değerlendirildiği, hastalığın sürekli nitelikte olduğu bildirilmiştir.

38. Başvurucular; infazın durdurulması başvurusunun makul sürede sonuçlandırılmadığını, dosya üzerinden karar verilmesi mümkün olmasına rağmen Kurulun talebi üzerine İ.E.nin Ankara'dan İstanbul'da bulunan Kurula araçla götürüldüğünü, bu yolculuğun işkence niteliğinde olduğunu ve İ.E.nin durumunun bu nedenle ağırlaştığını, İ.E.nin tam teşekküllü bir hastane yerine Sincan F Tipi Ceza İnfaz Kurumu Devlet Hastanesinde tedavi edilmeye çalışıldığını, İ.E.nin ancak son günlerinde tam teşekküllü bir hastanede tedavi gördüğünü ve sorumluların tespit edilerek cezalandırılmaları gerektiğini belirterek 10/10/2013 tarihinde ATK görevlileri ile İnfaz Kurumu görevlileri hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuşlardır. Başvurucular; delil olarak İ.E.nin infaz dosyası ile sağlık dosyasına ve sağlık dosyasındaki yazışma, tıbbi teşhis ve tedaviye ilişkin belgelere dayanmışlardır.

39. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ATK görevlilerine atfedilen eylemin Bakırköy'de gerçekleştiği gerekçesiyle ATK görevlileri ile ilgili soruşturmayı ayırmış ve soruşturmaya yalnızca İnfaz Kurumu görevlileri yönünden devam etmiştir.

40. Suç duyurusuna konu hususlarda İnfaz Kurumundan bilgi ve belge alan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı; talepler ve tedavi ile ilgili olarak süresinde mevzuata uygun şekilde gerekli tüm işlemlerin yapıldığı, bu nedenle şüphelilerin görevlerini ihmal etmedikleri ve kötüye kullanmadıkları gerekçeleriyle İnfaz Kurumu görevlileri hakkında 23/10/2013 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.

41. Başvurucular tarafından neden belirtilmeden yapılan itiraz 23/1/2014 tarihinde Sincan 3. Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiştir.

42. Ankara Batı (Sincan) Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir başka soruşturma kapsamında ATK 1. Adli Tıp İhtisas Kurulundan alınan 21/8/2013 tarihli raporda; İ.E.nin ölümünün metastatik pankreas kanseri ve gelişen komplikasyonlardan ileri geldiği, İ.E.yi Sincan F Tipi Ceza İnfaz Kurumu Devlet Hastanesine yatırmayıp Hastaneye sevk eden doktorların kusurlarının bulunmadığı belirtilmiştir.

43. Sincan 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen karar başvurucular tarafından 11/3/2014 tarihinde öğrenilmiş olup 10/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

44. 5275 sayılı Kanun’un “Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili hükümleri şöyledir:

 “(1) Hapis cezalarının infaz rejimi, aşağıda gösterilen temel ilkelere dayalı olarak düzenlenir:

 ...

 b) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.

 c) Cezanın infazında hükümlünün iyileştirilmesi hususunda mümkün olan araç ve olanaklar kullanılır. Hükümlünün kanun, tüzük ve yönetmeliklerle tanınmış haklarının dokunulmazlığını sağlamak üzere cezanın infazında ve iyileştirme çabalarında kanunîlik ve hukuka uygunluk ilkeleri esas alınır.

 

 f) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur.

 …”

45. 5275 sayılı Kanun’un “Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi” kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

 “...

 (2) [Akıl hastalığı dışındaki] Diğer hastalıklarda cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.

 (3) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen geri bırakma kararı, Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir. Geri bırakma kararı, mahkûmun tâbi olacağı yükümlülükler belirtilmek suretiyle kendisine ve yasal temsilcisine tebliğ edilir. Mahkûmun geri bırakma süresi içinde bulunacağı yer, kendisi veya yasal temsilcisi tarafından ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilir. Mahkûmun sağlık durumu, geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca veya onun istemi üzerine, bulunduğu veya tedavisinin yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca, sağlık raporunda belirtilen sürelere,birsürebulunmadığıtakdirdebirer yıllık dönemleregöre bu fıkrada yazılı usule uygunolarakincelettirilir.İncelemesonuçlarınagöregeribırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca, geribırakmanın devam edip etmeyeceğine karar verilir. Geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine,mahkûmun izlenmesine yönelik tedbirler, bildirimin yapıldığı yerde bulunan kolluk makam ve memurlarınca yerine getirilir.Bu fıkrada yazılı yükümlülüklere aykırı hareket edilmesi hâlinde geri bırakma kararı, kararı veren Cumhuriyet Başsavcılığınca kaldırılır. Bu karara karşı infaz hâkimliğine başvurulabilir.

 ...

 (6)(Ek: 24/1/2013-6411/3 md.) Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımındanağır ve somuttehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.”

46. 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün muayene ve tedavi istekleri” kenar başlıklı 71. maddesi şöyledir:

“(1) Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun için hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet veya üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir.”

47. 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün muayene ve tedavisi” kenar başlıklı 78. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“(1) Kurumunsağlıkkoşullarının düzenlenmesi,hükümlünün acilveya olağan muayene ve tedavisi kurumun hekimi tarafından yapılır. Genel veya hastalık nedeniyle yapılan tüm muayene ve tedavi sonuçları, sağlık izleme kartına işlenir ve dosyasında saklanır.”

48. 5275 sayılı Kanun'un "Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama" kenar başlıklı 98. maddesi şöyledir:

 "(1) Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.

 (2) 16 ncı madde gereğince cezasının ertelenmesi isteminin reddi hâlinde de aynı hüküm uygulanır.

 (3) Yukarıdaki fıkralar uyarınca yapılan başvurular cezanın infazını ertelemez. Ancak, mahkeme olayın özelliğine göre infazın ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir. "

49. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması” kenar başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.”

B. Uluslararası Hukuk

50. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:

"Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur..."

51. Sözleşme'nin "İşkence yasağı" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:

"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."

52. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre bir kötü muamelenin Sözleşme'nin 3. maddesinin uygulama alanına girebilmesi için değerlendirilmesi kendiliğinden göreceli olan ve davanın tamamıyla ilgili unsurların -özellikle uygulanan muamelenin süresinin- fiziki ve ruhsal etkisinin ve bazen de mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi unsurların etkilediği minimum ağırlık düzeyine ulaşması gerekir (Başka birçok karar arasından bkz. Naoumenko/Ukrayna, B. No: 42023/98, 10/2/2004, § 108; Arutyunyan/Rusya, B. No: 48977/09, 10/1/2012, § 68).

53. Özellikle özgürlüğünden yoksun kişiler söz konusu olduğunda 3. madde, ilgili devletlere bu kişilerin insan onuru ile bağdaşır koşullarda tutulmalarını sağlama ve infaz ile ilgili uygulamaların bu kişileri ceza infaz kurumunda kalma dolayısıyla zorunlu olarak ortaya çıkan sıkıntı ve üzüntü seviyesinden daha fazla bir ıstıraba maruz bırakmama pozitif yükümlülüğünü yüklemektedir. Bu sebeple maddi de olsa, manevi de olsa doğal olarak ortaya çıkan bir hastalığa bağlı acı tek başına -eğer yetkililerin sorumlu tutulabilecekleri tutulma şartları ile daha da katlanıyorsa veya katlanma riski varsa- 3. maddenin uygulama alanına girebilir. Bir mahkûmun sağlığı ve rahatlığı -hapsedilmenin pratik gerekleri de dikkate alınarak ve özellikle gerekli tedavilerin uygulanması yoluyla- uygun tedbirler alınarak sağlanmalıdır. Nitekim hasta bir kişinin uygun olmayan fiziki ve tıbbi koşullarda tutulması kural olarak 3. maddeye aykırı bir muamele olarak kabul edilebilir (Gülay Çetin/Türkiye,B. No: 44084/10, 5/3/2013, § 101).

54. AİHM, tedavisi imkânsız bir hastalığa yakalanmış olsa da Sözleşme'nin sağlık nedenleriyle bir tutukluyu serbest bırakma “genel yükümlülüğü”nü üye devletlere yüklemediği kanaatini taşımakla birlikte çok istisnai ve önemli koşullarda, iyi bir ceza adaletinin gerçekleştirilmesi adına insani nitelikli birtakım tedbirlerin alınmasının gerekli olduğu durumların ortaya çıkmasının imkân dâhilinde olduğunu kabul etmektedir (Gülay Çetin, § 102).

55. Öte yandan AİHM Gülay Çetin/Türkiye kararında, hastaneye nakiller sırasında dayatılan güvenlik tedbirleri ve gecikmelerin tek başına “kötü muamele” oluşturacak nitelikte olmadığını yani başvurucunun sağlık durumu sebebiyle içinde bulunduğu sıkıntıyı daha da artıracak nitelikte bir aşağılanma duygusuna yol açmadığını değerlendirmiştir.

56. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin “tartışılabilir” ve “makul şüphe uyandıran” kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını ve yetkili makamların titizlikle ve çabuklukla çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007,§ 73; Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).

57. AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini ancak iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05, 45001/05, 5/7/2011, §§ 90, 91).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

58. Mahkemenin 20/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

59. Başvurucular; İ.E.nin 17/1/2012 tarihinde tedavi için Hastaneye yatırılmasına rağmen teşhisten beş ay sonra 11/6/2012 tarihinde ameliyat edildiğini, teşhis ile ameliyat arasındaki gecikme nedeniyle İ.E.nin yaşamının kısaldığını belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

60. Bakanlık; başvurunun yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, İ.E.nin ölümünde kasıt bulunmadığı hususunda tereddüt olmadığını, başvurucuların ilgili personelin veya idarenin sorumluluğunu saptayabilecek ve gerektiği tazminat ödenmesini sağlayabilecek olan hukuk mahkemelerinde tazminat davası veya idari yargıda tam yargı açma imkânlarını kullandıklarına dair bilginin başvuru dilekçesinde bulunmadığını, bu nedenle öncelikli olarak kabul edilebilirlik incelemesi yapmak gerektiğini ileri sürmüştür. Bakanlık ayrıca karar verilirken konuya ilişkin AİHM ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarının dikkate alınması gerektiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

61.Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”

62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişiler açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişilerin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 65). Başvuru konusu olayda İ.E. başvurucuların kardeşidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

63. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı, birbiriyle sıkı bağlantıları olan devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme,bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).

64. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır. Nitekim Anayasa'nın 56. maddesinde herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, devletin "herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak (...) amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini" düzenleyeceği, bu görevini kamu kesimlerinde ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getireceği kurala bağlanmıştır (Berat Ağardan, B. No: 2014/11076, 27/10/2016,§ 22).

65. Devlet, sağlık hizmetlerini -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).

66. Devletin yaşam hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüklerin bir de usule ilişkin yönü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Bu usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün yaşam hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Buna göre yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise "etkili bir yargısal sistem kurma" yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Bu ilke, tıbbi ihmal sonucu meydana geldiği ileri sürülen ölüm olayları için de geçerlidir. Bu durumlarda mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59; Nail Artuç, § 37).

67. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verildiği durumlarda Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin sahip olduğu “etkili bir yargısal sistem kurma” yönündeki pozitif yükümlülük sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte soruşturmaların yürütülmesini mecburi kıldığından bu tür durumlarda mağdurlara sadece tazminat ödenmesi yaşam hakkı kapsamındaki ihlali gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak bakımından yeterli değildir. Ancak yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda, özellikle tıbbi ihmal nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasının bulunduğu hâllerde mağdurlara yalnızca hukuk mahkemelerine ya da hukuk mahkemeleri ile birlikte ceza mahkemelerine başvurma imkânının sağlanmasıyla etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük yerine getirilmiş sayılabilir (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78).

68. Somut olayda ameliyatın teşhisten ancak beş ay sonra yapılması, bu gecikme sebebiyle ömürde meydana gelen kısalma nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddia edilmiş ancak bu gecikmeden Kurum yetkilerinin mi yoksa Hastane görevlilerinin mi sorumlu olduğu belirtilmemiştir. Bununla birlikte Kurum yetkilerinin ameliyatı geciktirdiğine dair herhangi bir delil ortaya koyulmadığı gibi bu yönde herhangi bir emarenin varlığı dahi Anayasa Mahkemesince tespit edilememiştir. Kaldı ki İ.E., birçok kez Hastanede yatarak tedavi görmüştür (bkz. §§ 9-31). Bu sebeple başvurucuların iddialarının Hastane görevlilerine yönelik olduğu sonucuna varılmıştır.

69. Ulaşılan sonuca göre kullanılabilecek birden fazla hukuki yol bulunmaktadır. Bu kapsamda başvurucular, yaşanan olay hakkında bir ceza soruşturması başlatılmasını ve kusurlu olan personel hakkında kamu davası açılmasını yetkili Cumhuriyet başsavcılığından talep edebilir. İkinci bir yol olarak başvurucular, yaşanan olayda hizmet kusuru bulunduğu gerekçesiyle ilgili kamu idaresi aleyhine idari yargıda tam yargı davası açabilir.

70. Başvurucular, infazın durdurulması talebinin makul sürede sonuçlandırılmadığı gerekçesiyle suç duyurusunda bulunarak ceza soruşturması açılması talebinde bulunmuşlarsa da Hastanenin veya ilgili görevlilerin sorumluluklarına ilişkin herhangi bir hukuki yola başvurmamışlardır. Bu durumda üzerinde durulması gereken husus -somut olayın koşulları çerçevesinde- yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu "etkili bir yargısal sistem kurma" yönündeki pozitif yükümlülüğün anılan hukuki çarelerden herhangi biri ile yerine getirilip getirilmediğidir (Kenan Sayın, B. No: 2013/5376, 14/10/2015, § 48; Berat Ağardan, § 27).

71. Bireysel başvuru formu ve eklerinde sunulan bilgi ve belgeler ışığında mevcut başvurunun koşulları incelendiğinde olayın kasti bir tutumdan kaynaklandığını gösteren herhangi bir bulgu olmadığı ve olayın meydana geldiği koşulların bu bağlamda herhangi bir şüphe uyandırmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucular da kardeşlerine zarar vermek kastıyla hareket edildiği yönünde bir iddia ileri sürmemişlerdir.

72. Dolayısıyla Anayasa'nın 17. maddesi bağlamında devletin sahip olduğu "etkili bir yargısal sistem kurma" yönündeki pozitif yükümlülük, somut olayda mağdura idari yargı mercileri önünde açabileceği bir tam yargı davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabilir.

73. Başvurucular, Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan olan ve hem ilgili personelin veya idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde meydana geldiği ileri sürülen zararın ödenmesini sağlayabilecek olan idari yargıda tam yargı davası açma imkânını kullanmamışlardır.

74. Anayasa Mahkemesinin benzer başvurulara ilişkin verdiği kararlarında sıklıkla belirttiği üzere ilgili mevzuat ile Danıştayın konu hakkındaki içtihatları dikkate alındığında ceza kanunları uyarınca suç oluşturmayan eylem ve ihmallere karşı da kurumlar aleyhine idari yargı önünde açılacak davalar ile uğranılan zararların tazmininin mümkün olduğu görülmektedir (Kenan Sayın, § 50; Coşkun Gömüç ve Taşkın Gömüç, B. No: 2013/9597, 21/4/2016, § 64). Bu nedenle başvuru konusu olay açısından ihlale neden olduğu ileri sürülen eylem için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir.

75. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağına İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

76. Başvurucular;

 i. Pankreas kanseri gibi ağır bir hastalık nedeniyle ilk olarak 19/7/2012 tarihindetalep edilmesine rağmen İ.E.nin vefat tarihine kadar infazın durdurulmadığını,

 ii. Kurum görevlileri ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının mevcut yetkilerini kullanmadığını,

 iii. Yazışmaların sonucunun takip edilmediğini,

 iv. Dayanılmaz ağrılarına rağmen İ.E.nin Kurula ve Hastaneye ring araçları ile getirilip götürüldüğünü,

 v. 18/4/2013 tarihli infazın durdurulmasına ilişkin talebin haksız olarak reddedildiğini ve bu karardan yirmi gün sonra İ.E.nin vefat ettiğini,

 vi. İnfazın durdurulmasına ilişkin işlemlerde ihmalkârlık gösteren kişilerin cezalandırılmaları amacıyla yapılan suç duyurusu nedeniyle yürütülen soruşturmanın eksiklikler içerdiğini ileri sürmüşlerdir.

77. Bakanlık, başvurunun bir bütün hâlinde yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiğini ileri sürmüştür (bkz. § 63).

2. Değerlendirme

78. Anayasa Mahkemesi; ölüm olayının veyayaşam hakkına yönelik ciddi bir riskin tespit edilmediği durumlarda ceza infaz kurumlarının fiziki ve tıbbi imkânlarının sağlık durumuna uygun olmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri istikrarlı bir şekilde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında yer verilen hiç kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağına dair yasak bağlamında incelemektedir (Mete Dursun, B. No: 2012/1195, 18/11/2015; Serdar Öztürk, B. No: 2013/7532; 4/2/2016; Sabri Kaya, B. No: 2014/8482, 29/6/2016; Ergin Aktaş, B. No: 2014/14810, 21/9/2016; Hayati Kaytan, B. No: 2014/19527, 16/11/2016).

79. Bu nedenle yaşam hakkı yönünden ayrıca incelemeyi gerektiren özel bir sorun ihtiva etmeyen ve zaten "insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağı" ile bağlantılı kurularak ileri sürülen iddialar söz konusu yasak kapsamında incelenmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

80. Anayasa Mahkemesi Murat Karabulut (B. No: 2013/2754, 18/2/2016) kararında, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın reddi üzerine yapılan "ceza infaz kurumunda hastalığa bağlı olarak gerçekleşen ölüm nedeniyle işkence ve eziyet yasağının ihlal edildiği" iddialarına ilişkin başvuruyu incelemiş ve hukuk mahkemelerinde tazminat davası veya idari yargıda tam yargı açma imkânlarına başvurulmamasını bir eksiklik olarak görmemiştir. Söz konusu tespitten ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından ve başka bir kabul edilemezlik nedeni de görülmediğinden açıkça dayanaktan yoksun olmayan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. İşkence ve Kötü Muamele Yasağının Maddi Boyutu Yönünden

(1) Genel İlkeler

81.Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye "işkence" ve "eziyet" yapılamayacağı, kimsenin "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.

82.Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).

83. Anayasa ve Sözleşme'de kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin "işkence" olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen "eziyet" ve "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).

84. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 22). Burada "eziyet"ten farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).

85. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunu belirleyebilmek için her somut olayın kendi özel koşulları içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).

86. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum bırakılabilirlerken (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) genel olarak Anayasa ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan diğer temel hak ve hürriyetlere sahiptirler. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi ceza infaz kurumunun güvenliğinin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda hükümlü ve tutukluların sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).

87. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” şeklindeki kural, hükümlü ve tutuklulara yönelik uygulamalar için de geçerlidir. Bu husus, 5275 sayılı Kanun'un "İnfazda temel ilke" kenar başlıklı 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasında "Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz." ve yine 5275 sayılı Kanun'un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde "Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir." şeklindeki düzenleme ile açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla verilen bir mahkûmiyet kararının veya tutuklama kararının infazında mahkûmlar için sağlanacak şartlar insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, § 36).

88. Ceza infaz kurumunda tutulan kişilerin maruz kaldığı maddi koşulların Sözleşme'nin 3. ve Anayasa'nın 17. maddeleri kapsamına girebilmesi için asgari bir eşiğe ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşiğin değerlendirilmesi ise koşullarla ilgili tüm verilerin, özellikle de muamelenin süresine, fiziksel ya da ruhsal etkilerine, bazen de mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumuna bağlı olarak yapılmalıdır (K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015, § 93; Rıda Boudraa, B. No: 2013/9673, 21/1/2015, § 60).

89. Bir muamelenin “insanlık dışı” olarak nitelendirilebilmesi için bunun tasarlanarak uygulanmış olmasının yanında bedensel yaralanma ya da fiziksel veya ruhsal acıya sebebiyet vermesi, diğer taraftan bir muamelenin “aşağılayıcı” olarak nitelendirilebilmesi için mağdurlarını rencide edecek ve küçültecek ölçüde onlara korku, endişe, aşağılanma gibi duyguları hissettirmesi gerekir (K.A., § 94; Rıda Boudraa, § 61).

90. Anayasa’nın 17. maddesi ceza infaz kurumunda tutulan bir hükümlü veya tutuklunun içinde bulunduğu şartların insan onuruna yakışır bir şekilde olmasını da koruma altına almaktadır. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahkûmları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir. Ceza infaz kurumunda tutulmanın pratik gerekleri çerçevesinde mahkûmların sağlık ve esenlikleri gibi hususların yeterli bir şekilde güvence altına alınması ve gerekli tıbbi yardımın sağlanması da insan onuruna yakışır koşulların sağlanması için gereklidir (Turan Günana, § 39). Bu çerçevede hasta bir kişinin uygun olmayan fiziki ve tıbbi koşullarda tutulması da Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir muamele olarak kabul edilebilir (Murat Karabulut, § 65).

(2) Genel İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

91. Anayasa Mahkemesinin elinde İ.E.nin Kurula ve Hastaneye ne tür bir araçlasevk edildiğine, bu tür bir araçla sevkin İ.E.nin içinde bulunduğu sıkıntıyı daha da artırdığına ilişkin herhangi bir bilgi ve belge mevcut değildir. Bu sebeple Anayasa Mahkemesi, başvurucular tarafından ileri sürülen sevke ilişkin iddia hakkında değerlendirme yapmayacaktır.

92. Başvurucular 18/4/2013 tarihli infazın durdurulmasına ilişkin talebin haksız olarak reddedildiğini ileri sürmüş ise de 2/1/2013 tarihli infazın durdurulması talebiyle ilgili prosedür, infazın ertelenmesinin reddedildiği tarihte henüz tamamlanmamıştır. İnfazın ertelenmesi talebiyle ilgili devam eden bir işlem zaten bulunduğundan 18/4/2013 tarihli infazın durdurulması talebi üzerine yeni bir prosedürün başlatılması gerekip gerekmediği meselesi üzerinde durulmayacaktır.

93. Başvurucuların işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine yönelik Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yaptıkları suç duyurusunda Cumhurbaşkanlığına yapılan özel af başvurusundan söz edilmediği görülmüştür (bkz. § 38). Yani başvurucuların özel af talepleriyle ilgili prosedüre yönelik bir şikâyetleri yoktur. Bu nedenle inceleme yapılırken İ.E.nin özel affa yönelik talebi ve bu taleple ilgili yapılan işlemler de dikkate alınmayacaktır.

94. Somut olayda İ.E.; Kuruma tedavi amacıyla 17/1/2012 tarihinde misafir hükümlü olarak kabul edilmiş, 24/5/2012 tarihine kadar bir kısmı yatarak olmak üzere pek çok kez Kurum revirinde ve Hastanede tedavi görmüş, 11/6/2012 tarihinde pankreas kanseri nedeniyle ameliyat olmuştur. Bu tarihten sonra da kemoterapi almaya başlamıştır. İ.E.nin ölüm sebebinin metastatik pankreas kanseri ve gelişen komplikasyonlar olduğu (bkz. § 42)dikkate alındığında ameliyattan sonra da İ.E.nin hastalığının ciddi boyutta olduğu ve bu durumundaha da kötüye gittiği açıktır. Dolayısıyla başvuruda çözülmesi gereken mesele, İ.E.nin sağlık durumunun -vefatına kadar- İnfaz Kurumunda kalmasına ne kadar uygun olduğudur.

95. Bu konuda yapılacak incelemede ilk olarak İ.E.nin İnfaz Kurumundatutulma koşulları, ikinci olarak kendisine uygulanan tedavinin yeterliliği, üçüncü ve son olarak İ.E.nin sağlık durumuna rağmen İnfaz Kurumunda tutulmasının uygun olup olmadığı şeklinde üç unsur dikkate alınacaktır (Murat Karabulut, § 68).

96. Başvurucular, İnfaz Kurumunun olağan koşulları dışında somut bir olumsuzluktan bahsetmemiş; İnfaz Kurumu reviri ve Hastanede İ.E.ye tedavi sağlanması ve uygulanan tedavi yöntemlerinin yetersizliğiyle ilgili bu bölümde incelenebilecek nitelikte herhangi bir eksiklikten de söz etmemişlerdir. İ.E.nin İnfaz Kurumundan bu konularda herhangi bir talepte bulunduğuna dair bilgi veya belge de bulunmamaktadır. Dolayısıyla konunun ilk iki yönünün Anayasa Mahkemesince incelenmesine gerek görülmemiştir.

97. Ameliyat sonrasında düzenlenen 17/6/2012 tarihli sağlık kurulu raporundaameliyatla ilgili herhangi bir olumsuzluktan söz edilmemiş olmakla birlikte İ.E., 28/11/2012 ile 10/1/2013 tarihleri arasında Hastanede yatarak tedavi görmüştür (bkz. § 16).

98. Hastane tarafından düzenlenen 11/1/2013 tarihli sağlık kurulu raporunda hastalığın nüks etmediği, radyoterapinin devam ettiği ve mevcut durumda infazın ertelenmesinin gerekmediği belirtilmiştir (bkz. § 19). Ancak 22/2/2013 tarihli toraks ve tüm abdomen BT raporunda; sol akciğerdeki çekintilerden, karaciğerin boyutundaki artış ile karaciğerde mevcut lezyonlardan ve metastaz şüphesinden söz edilmiştir (bkz. § 22). 27/3/2013 ile 12/4/2013 tarihleri arasında Hastanede yapılan tedaviye ilişkin epikriz raporunda ise hastalığın progresyon gösterdiği yönünde bulguların mevcut olduğu belirtilmiştir (bkz. § 25).

99. İ.E. 2013 yılı başından vefat ettiği 7/5/2013 tarihine kadarki sürenin yalnızca kırk altı günlük kısmını sağlık kurumlarında geçirmiştir. Geriye kalan sürede İ.E. İnfaz Kurumunda kalmıştır.

100. Somut olay açısından incelenmesi gereken temel husus, İ.E.ninömrünün son döneminde sağlık durumunda meydana gelen kötüleşmelere rağmen İnfaz Kurumunda tutulmaya devam edilmesinin uygun olup olmadığı, bir diğer ifadeyle İnfaz Kurumundan çıkarılmaması nedeniyle bu durumun kendisi açısından özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan elem seviyesinden daha fazla sıkıntı veya eziyet doğurup doğurmadığı olacaktır.

101. Bu konuda mevcut düzenlemelere bakıldığında 5275 sayılı Kanun'un 16. maddesinin 2. fıkrasında, bir hükümlünün cezasının infazının sağlık nedenleriyle ertelenebileceği öngörülmektedir.

102. Bu düzenlemenin teorik olarak özellikle çok ağır bir hastalığa yakalanan veya diğer başka bir nedenle ceza infaz kurumu koşullarında kalması uygun olmaktan çıkanhükümlü kişilerin maddi ve manevi bütünlüklerini korumaya imkân sağlayacak nitelikte olduğunda bir şüphe bulunmamaktadır. Bu nedenle üzerinde durulması gereken husus, ceza infaz kurumlarında hükümlü ve tutuklu olarak tutulan kişilerin sağlık durumunun ne ölçüde anılan yasal imkânlardan yararlanmayı sağlayacak nitelikte olduğu ve bu kişilerin sağlık durumu karşısında yürütülen işlemlerin yerinde olup olmadığıdır(Murat Karabulut, § 76).

103. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesinin başvuru konusu olay açısından değerlendireceği husus, yetkililer tarafından infazın ertelenmesi konusunda verilecek karara esas olmak üzere ilgili kişinin sağlık durumunun, yasal ve ikincil düzenlemelerle yetkilendirilmiş sağlık kuruluşlarınca resmî olarak tespit edilmesi için gerekli işlemlerin makul hız ve özende yapılıp yapılmadığıdır. Bu durumda belirlenen usulün sağlıklı bir şekilde işletilmesinin karar alma sürecinde yer alan ceza infaz kurumu idaresi, tam teşekküllü devlet hastanesi ve ATK'nın yürüteceği işlemlere bağlı olduğu söylenebilecektir (Murat Karabulut, § 77).

104. İnfazın ertelenmesine yönelik 2/1/2013 tarihli talepten sonra sonra Cumhuriyet savcısı çok kısa bir süre içinde gerekli işlemleri başlatmış, infazın ertelenmesinin gerekip gerekmediği ve gerekmekte ise ne kadar süreyle ertelenmesi gerektiği hususlarında Hastaneden rapor aldırmıştır. 16/1/2013 tarihinde ise aynı hususlarda Kuruldan rapor istemiştir (bkz. §§ 18, 20).

105. İ.E.yi 23/1/2013 tarihinde muayene eden Kurul; ancak 25/2/2013 tarihinde hastalığın evrelendirilmesine dair rapor aldırılmasını, tanıya ilişkin rapor ile İ.E.nin son durumunu gösterir tıbbi evraklar ve filmlerinin gönderilmesini istemiştir (bkz. § 23). Söz konusu istem yazısının hangi tarihte Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına ulaştığı tespit edilemese de istenen bilgi ve belgelerin 5/4/2013 tarihinde Kurula gönderildiği anlaşılmaktadır (bkz. § 26).Gönderilen bilgi ve belgelere rağmen Kurul 3/5/2013 tarihinde son tıbbi belgeler, tahlil sonuçları ve filmler ile birlikte İ.E.nin yeniden muayeneye gönderilmesini istemiştir (bkz. § 33).

106. Hastalığın geldiği aşama nedeniyle tekrar muayeneye gönderilememesine rağmen Kurul, İ.E.nin vefatından yirmi iki gün sonra 29/5/2013 tarihinde, infazın ertelenmesi gerektiği yönünde görüş bildirmiştir (bkz. § 37).

107. İ.E.yi 23/1/2013 tarihinde muayene eden Kurul, en geç muayene tarihinde rapor talebiyle ilgili eksik evraklar bulunduğunu tespit edebilecek durumdadır. Buna rağmen eksik tıbbi belgeler, muayene tarihinden ancak otuz üç gün sonra talep edilebilmiştir. Tıbbi belgeler gönderilmiş fakat3/5/2013 tarihinde yeniden tıbbi evraklar istenmiş ve daha önce yapılan muayeneye rağmen İ.E.nin yeniden muayeneye gönderilmesi talep edilmiştir. Daha sonra ise muayene yapılmadan infazın ertelenmesi talebiyle ilgili görüş bildirilmiştir. İnfazın ertelenmesi talebiyle vefat tarihi arasında yaklaşık dört ay vardır. Sonuç olarak ATK'daki bürokratik işlemlerin doğru ve zamanında yürütülememesi nedeniyle İ.E. açısından çok kritik olan infazın ertelenmesine ilişkin karar vefat tarihinden önce verilememiştir.

108. İ.E.nin pankreas kanseri nedeniyle ameliyat olduğu, ameliyat sonrasında kemoterapi aldığı, 22/2/2013 tarihli toraks ve tüm abdomen BT raporunda metastaz şüphesinden söz edildiği ve 27/3/2013 ile 12/4/2013 tarihleri arasında Hastanede yapılan tedaviye ilişkin epikriz raporunda hastalığın progresyon gösterdiğinin belirtildiği dikkate alındığında bu sürecin hızlı bir şekilde yürütülmesi gerektiği açıktır.

109. İ.E. ölümcül bir hastalığa yakalanmış, hastalığının son döneminde yediklerini ve içtiklerini dahi çıkarır hâle gelmiş hatta bir süre sonra yemek yiyemez duruma düşmüştür(bkz. § 28). Sağlık durumu vefatından önceceza infaz kurumu koşullarına uygun olmayan hâle gelen İ.E., ATK'dan talep edilen raporun makul sürede hazırlanamaması nedeniyle infazın ertelenmesi talebiyle ilgili karar verilemeden vefat etmiştir. Dolayısıyla İ.E.nin kanser hastalığının ve özgürlükten yoksun kalmanın kaçınılmaz ve doğal sonucu olan sıkıntıdan daha fazla bir sıkıntıya, buna bağlı olarak da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir muameleye maruz kaldığının kabul edilmesi gerekmektedir.

110. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

ii. İşkence ve Kötü Muamele Yasağının Usule İlişkin Boyutu Yönünden

(1) Genel İlkeler

111. İşkence ve kötü muameleye ilişkin ceza soruşturmasının etkili olması için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek kötü muamele iddiasını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir. Yetkililer şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmeli, bir şikâyet olmasa bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli belirtiler olduğunda soruşturma açmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 114, 116).

112. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).

113. Ceza soruşturmasının etkinliğini sağlayacak hususlardan biri, fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda mağdurun meşru menfaatlerini korumak için gerekli olduğu ölçüde sürece katılması sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).

114. Kamu görevlileri tarafından yapıldığı iddia edilen kötü muameleler hakkında yürütülen soruşturmaların etkili olması için soruşturmadan sorumlu olan, inceleme ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması gerekir. Soruşturma makamlarının sadece hiyerarşik ve kurumsal bağımsızlığı yeterli olmayıp aynı zamanda soruşturmanın da fiilen bağımsız olarak yürütülmesi gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).

115. Kötü muameleye ilişkin bir soruşturmanın olabildiğince süratle ve özenle yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından büyük öneme sahiptir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119).

(2) İlkelerin Olaya Uygulanması

116. Başvuruda, infazın ertelenmesi talebiyle ilgili ATK sürecinin makul sürede sonuçlanmadığı gerekçesiyle işkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmiştir. Başvurucular ise İnfaz Kurumu görevlileri hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın reddine ilişkin Sincan Ağır Ceza Mahkemesi kararından sonra bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Bu nedenle işkence ve kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutu, yalnızca İnfaz Kurumu görevlileri hakkında yürütülen soruşturma yönünden incelenmiştir.

117. Soruşturmada; yukarıda genel ilkeler bölümünde ifade edilen başvurucuların meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanması, soruşturma makamlarının bağımsızlığı, soruşturmanın makul bir sürat ve özenle yürütülmesi gerekliliği konularında başvurucular tarafından herhangi bir iddia ileri sürülmediği gibi bu konularda bir eksikliğin de bulunmadığı görülmektedir.

118. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucuların suç duyurusunda dile getirdiği hususlarda İnfaz Kurumundan bilgi ve belge almış; talepler ve tedavi ile ilgili olarak süresinde mevzuata uygun şekilde gerekli tüm işlemlerin yapıldığı, bu nedenle şüphelilerin görevlerini ihmal etmedikleri ve kötüye kullanmadıkları sonucuna varmıştır.

119. Anayasa Mahkemesinin doğrudan ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının yerine geçecek şekilde delillerin değerlendirmesini kendisinin yapması veya yürütülmesi gerekli olan soruşturma işlemlerini belirlemesi söz konusu olamaz. Başka bir ifadeyle Anayasa Mahkemesinin görevi, bu makamların maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir (Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk, B. No: 2013/7832, 21/4/2014, § 58). Bu konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar ilk elden olayları inceleyen yetkili adli ve idari mercilerdir. Bunun aksine bir durum, ancak olaya ilişkin kesin ikna edici nitelikte bulguların varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 58).

120. Bununla birlikte soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması da gerekmektedir (Cemil Danışman, § 99).

121. Başvuru bu bağlamda değerlendirildiğinde soruşturmada başvurucuların iddiasının aksine olayın sebebinin objektif bir değerlendirmesinin yapılmadığını ve elde edilen delillerin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olarak sonuca ulaşılmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir durum söz konusu olmadığı gibi aksi yönde bir sonuca varmayı mümkün kılan kesin ikna edici nitelikte bir bulgu da elde edilememiştir.

122. Açıklanan nedenlerle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

C. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

123. Başvurucular hastalık nedeniyle infazın durdurulmasına ilişkin hükümlerin ve kurumların yetersiz olduğunu, söz konusu hükümlerin bürokratik işlemleri asgariye indirecek şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiğini, bu nedenlerle etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

124. Bakanlık, bu iddiaya ilişkin ayrı bir cevap vermemiştir.

2. Değerlendirme

125. Söz konusu şikâyet, insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiği iddiası kapsamında değerlendirilmiştir (bkz. §§ 100, 101). İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verildiğinden iddianın ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

D. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağıyla Bağlantılı Olarak Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

126. Başvurucular infazın durdurulmasına yönelik işlemlerin adli hükümlüler için kısa sürdüğünü, siyasi hükümlüler için daha uzun sürdüğünü, bu nedenle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvuruculara göre İ.E., siyasi hükümlüdür.

127. Bakanlık, bu iddiaya ilişkin ayrı bir cevap vermemiştir.

2. Değerlendirme

128. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3),48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği, buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).

129. Somut olayda başvurucular, ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma ve temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüklerini yerine getirmemişlerdir. Dolayısıyla başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.

130. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

E. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

131. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

132. Başvurucular 140.000 TL manevi tazminat ile vekâlet ücreti ve yargılama masrafı olarak 12.000 TL maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

133. Başvuruda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

134. Başvurucuların yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararları karşılığında -somut olayın özellikleri dikkate alınarak- başvuruculara müştereken net 18.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

135. Dosyadaki belgelerden vekâlet ücreti dışındaki tek yargılama giderininbaşvuru harcı olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin müştereken başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A.  1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 2. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

 3. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağıyla bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B.  1. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

 2. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usule ilişkin boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Başvuruculara müştereken net 18.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin müştereken BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğüne ve Adli Tıp Kurumu Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/12/2107 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Temur Eskibağ ve Mehmet Rıza Eskibağ [1.B.], B. No: 2014/5098, 20/12/2017, § …)
   
Başvuru Adı TEMUR ESKİBAĞ VE MEHMET RIZA ESKİBAĞ
Başvuru No 2014/5098
Başvuru Tarihi 10/4/2014
Karar Tarihi 20/12/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, ameliyatın teşhisten beş ay sonra yapılması sebebiyle yaşam hakkının; ölümcül hastalığa rağmen infazın ertelenmemesi, infazın ertelenmesi için yapılan başvurunun ölümden önce sonuçlandırılmaması ve etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle kötü muamele yasağının; infazın ertelenmesinde hükümlüler arasında ayrım yapılarak bazı hükümlülerin taleplerinin daha çabuk sonuçlandırılması nedeniyle kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı Ölenin yakınlarının ızdırabı İhlal Manevi tazminat
Diğer kötü muamele iddiaları İhlal Olmadığı
Kötü muamele yasağı ile bağlantılı etkili başvuru hakkı İncelenmesine Yer Olmadığı
Yaşam hakkı Koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin diğer iddialar Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Kötü muamele yasağı Kötü muamele yasağı ile bağlantılı ayrımcılık yasağı Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 6
16
71
78
98
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 13
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi