TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
S.S. OKUMUŞLAR KONUT YAPI KOOPERATİFİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/5326)
Karar Tarihi: 28/9/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Muammer TOPAL
M.Emin KUZ
Raportör
Fatma KARAMAN ODABAŞI
Başvurucu
S.S. Okumuşlar Konut Yapı Kooperatifi
Vekili
Av. Serpil BALTAN ÖĞÜTÇEN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.Başvuru, malik olunan taşınmazın bir kısmının doğal sit alanı olarak ilan edildiği ve taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisinin ortadan kaldırıldığı iddiasıyla açılan kamulaştırmasız el atma sebebiyle tazminat davasının reddedilmesi ve yargılamanın uzun sürmesi sebebiyle adil yargılanma hakkının; taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının ortadan kaldırılması sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.Başvuru 18/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 23/6/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4.Bölüm Başkanı tarafından 12/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 14/11/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6.Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 1/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 10/12/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A.Olaylar
7.Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8.Başvurucu, İstanbul ili Sarıyer ilçesi Rumelifeneri köyü 5 pafta, 150 parsel sayılı 87.840 m2 yüz ölçümlü taşınmazı Türkiye Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürlüğünce kapalı teklif-açık pazarlık usulü ile yapılan ihalede 15/11/1994 tarihinde sunduğu teklifin kabul edilmesi üzerine satın almıştır.
9. İstanbul III Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 15/11/1995 tarihli ve 7755 sayılı kararı ile 29/7/1980 tarihinde onaylanarak yürürlüğe giren 1/50000 ölçekli İstanbul metropoliten alan nazım planında korunması gerekli doğal bölgeler olarak belirlenen doğusu Boğaziçi sit sınırı, kuzeyi Karadeniz, batısı ve güneyi ise Sarıyer ilçe sınırları ile çevrili bölgenin "İstanbul Kuzey Kesimi- Karadeniz Kuşağı II No'lu Doğal Sit Alanı" olarak tespit, tescil ve ilanına karar verilmiştir. Bu kapsamda, başvurucuya ait taşınmazın bir kısmı doğal sit alanı olarak tescil edilmiş, bir kısmı ise kıyı hâline getirilmiştir.
10. Başvurucu tarafından taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerinde kalan ve kıyı hâline getirilen kısmı için Sarıyer 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırmasız el atma sebebiyle tazminat davası açılmıştır. Mahkemenin 10/4/2008 tarihli ve E.2008/60, K.2008/119 sayılı kararı ile taşınmazın 22.149,54 m2'lik kısmı yönünden davanın kabulüne, taşınmazın bu kısmının Hazine adına kamuya terkinine karar verilerek kamulaştırmasız el atma sebebiyle başvurucu lehine tazminata hükmedilmiştir. Karar temyiz aşamasından geçmek suretiyle kesinleşmiştir.
11. 11/1/2010 onay tarihli, 1/1000 ölçekli Kilyos- Demirciköy- Rumelifeneri bölgesi koruma amaçlı uygulama imar planında başvurucuya ait taşınmazın 19.215 m2'lik kısmının günübirlik turizm alanında, 15 m'lik kısmının yol alanında, 10.980 m2'lik kısmının kumul+park alanında, 35.495,46 m2'lik kısmının jeolojik yönden sakıncalı alanda kaldığı belirlenmiştir. Taşınmazın sit alanı olarak ilan edilen ve imar planları ile ilgili mevzuat hükümleri gereği kesin inşaat yasağı getirilen kısmı (kumul+ park alanı+ jeolojik yönden sakıncalı alan) 46.475 m2 olarak belirlenmiştir.
12. Başvurucu, doğal sit alanı olarak ilan edilen, imar planları ve ilgili mevzuat hükümleri uyarınca kesin inşaat yasağı getirilen kısmın 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 5. maddesi gereğince Devlet malı niteliğinde bulunduğunu, taşınmazın kendi tasarrufundan çıktığını, hiçbir bedel ödenmeksizin taşınmazına fiilen el atıldığını belirterek kamulaştırmasız el atma sebebiyle Kültür ve Turizm Bakanlığına izafeten İstanbul Defterdarlığı Muhakemat Müdürlüğü aleyhine 17/9/2009 tarihinde İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesinde (kapatılan: Sarıyer 2. Asliye Hukuk Mahkemesi) tazminat davası açmıştır.
13. Mahkemenin 25/1/2011 tarihli ve E.2009/343, K.2011/32 sayılı kararı ile alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne, 24.012.703 TL kamulaştırmasız el atma bedelinin faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine, 150 parsel sayılı taşınmazın 46.475 m2'lik doğal sit alanında kalan kısmının başvurucu adına olan tapu kaydının iptali ile bu kısmın tamamının doğal sit alanı olarak Hazine adına tapuya terkinine karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"...Davacıya ait iş bu taşınmazda 46.475.m2.lik alanın İstanbul III nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 15.11.1995 gün ve 7755 sayılı kararı ile İstanbul Kuzey kesimi Karadeniz kuşağı doğal sit alanı olarak ilan edildiği, sit alanı olarak ilan edilen bu yerin imar planları ve kanunla da kesin inşaat ve tasarruf yasağı getirildiği, bu yerde davacının hiçbir tasarruf hakkının kalmadığı ... anlaşılmakla, somut dava konusu olay dikkate alındığında sit alanı olarak ilan edilen yer (de) ... davacının hiçbir tasarruf hakkı bulunmamaktadır. Burası artık fiilen Devlet malı niteliğindedir. Davacının tasarrufundan çıkmıştır. Hal böyle olunca davalı tarafından kamulaştırma yapılarak davacıya herhangi bir bedel de ödenmemiştir. Bu durumda, mülkiyet hakkı temel insan haklarındandır. Anayasamız ve Uluslararası sözleşmeler ile güvence altındadır. Davalı idare ancak taşınmaza rayiç bedelini ödeyerek müdahale eder ve kamu malı haline getirebilir. ..."
14. Temyiz üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 18/10/2011 tarihli ve E.2011/7655, K.2011/16558 sayılı ilamı ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Bozma ilamının gerekçesi şöyledir:
"2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 5. maddesi gereğince, özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazların bizatihi kendisi değil, bu taşınmazlarda varlığı bilinen veya daha sonra ortaya çıkacak olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları Devlet malı niteliğindedir.
Aynı yasanın 11/2 maddesinde de; maliklerin bu varlıkların üzerindeki mülkiyet haklarının tabii icabı olan ve bu kanunun hükümlerine aykırı bulunmayan bütün yetkilerini kullanabilecekleri de düzenlenmiştir. Dolayısıyla taşınmazın sit alanı olarak ilan edilmesi Anayasa'nın mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlanabileceğini düzenleyen 35. maddesi uyarınca 2863 sayılı yasadan kaynaklanan bir durum olup, davalı idarenin mülkiyet hakkını ortadan kaldıran bir işlemi niteliğinde değildir.
Bu durumda, dava konusu taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından söz edilmesi mümkün olamayacağından, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir."
15. Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 19/4/2012 tarihli ve E.2012/2730, K.2012/8361 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
16. Mahkeme 16/10/2012 tarihli ve E.2012/289, K.2012/443 sayılı kararı ile Sarıyer Belediye Başkanlığı İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün 7/12/2011 tarihli başvurucuya hitaben gönderdiği cevap yazısında, dava konusu parselin planında 1. derece doğal sit alanı olarak belirlenen ve kamuya ayrılan kumul + park alanı ile 15 m'lik yol alanının plan notlarının 9. maddesine istinaden kamu eline geçmeden parselin (G) ile tanımlanan alanında imar uygulaması yapılamayacağının belirtildiği, yine İstanbul Valiliği İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğünün 23/12/2011 tarihli başvurucuya hitaben gönderdiği cevap yazısında, dava konusu parselin Devlet malı niteliği taşıyan korunması gerekli kısmının taşınmazın kendisi olduğunun belirtildiğini, bu durumda taşınmazın 46.475 m2'lik kısmı yönünden kesin inşaat yasağı getirildiğini, taşınmazın doğal sit alanı olarak ilan edilmesi iledavacı başvurucunun mülkiyet hakkının kısıtlandığını ve taşınmaza davalı idare tarafından fiilen el atılmış olduğunu belirterek verilen ilk kararda direnilmesine karar vermiştir.
17. Direnme kararının temyizi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11/9/2013 tarihli ve E.2012/5-1826, K.2013/1298 sayılı ilamı ile direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
...
Davacının tapuda kayden maliki olduğu dava konusu İstanbul İli, Sarıyer İlçesi, Rumelifeneri Köyü 5 pafta 150 parsel sayılı 87.840 m² yüzölçümünde (ki) ... taşınmazın, 11.01.2010 onay tarihli ve 1/1000 ölçekli Kilyos-Demirciköy-Rumelifeneri Bölgesi Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planında 19.215 m² si(nin) “günübirlik turizm” alanında, 15 m'si(nin) “yol” alanında, 10.980 m² si(nin) “kumsal + park” alanında, 35.495,46 m² si(nin) “jeolojik yönden sakıncalı” alanda kaldığı; dava konusu Rumelifeneri köyü 5 pafta 150 parsel numaralı taşınmazın, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından sit alanı olarak ilan edilen ve imar planları ve kanunla da kesin inşaat ve tasarruf yasağı getirilen kısmın = kumsal + park alanında + jeolojik yönden sakıncalı alan = 10.980 m² + 35.495 m² = 46.475 m² olduğu, davalı idarece taşınmaza fiilen elatılmadığı dosya kapsamıyla belirgindir.
... uyuşmazlık; ... davaya konu taşınmazın Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından birinci derecede doğal sit alanı olarak ilan edilen ve imar planları ve kanunla da kesin inşaat yasağı getirildiği bildirilen 46.475 m²'lik bölümüne davalı idarece kamulaştırmasız elatma olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
Kamulaştırmasız el atma halinde kamu kurumu, Kamulaştırma Kanununa uygun hareket etmeden, ferdin malını elinden almış olması sebebiyle kanunsuz bir harekette bulunmuş durumdadır. Bu bakımdan dava, mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davasıdır (11.02.1959 gün, E:1958/17, K:1959/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesinden).
... Anayasa hükmüne (m.35) paralel olarak yasakoyucu taşınmaz mülkiyetinin kullanımına, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile sınırlama getirmiştir.
Anılan Kanun'un 5.maddesi gereğince, özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazların bizatihi kendisi değil, bu taşınmazlarda varlığı bilinen veya daha sonra ortaya çıkacak olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının Devlet malı niteliğinde olduğu belirtilmiş; aynı Kanun'un 11/2. maddesinde ise, maliklerin bu varlıkların üzerindeki mülkiyet haklarının tabii icabı olan ve bu kanunun hükümlerine aykırı bulunmayan bütün yetkilerini kullanabilecekleri düzenlenmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi; “Perinelli ve Diğerleri – İtalya (k.k.) davasında başvurucular, Roma’ya yakın bir yerde ... imar planlarında yapılaşmaya açılmış bir arazinin sahibidirler. Bakanlar Kurulu 1994 yılında bu araziyi arkeolojik bölge alanı olarak ilan etmiş ve her tür yapılaşmayı yasaklamıştır. Bu işleme karşı başvurucuların başvurdukları hukuki yollar bir sonuç vermemiştir. Mahkeme, başvurucuların sahip olduğu taşınmaz hakkında alınan 1994 tarihli arkeolojik bölge alanı kararını, üçüncü kural çerçevesinde bir müdahale olarak değerlendirmiş ve davayı bu kuralın ışığında incelemiştir. Ancak Mahkeme’ye göre bu davada adil denge bozulmamıştır...
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başka bir kararında ise; “Sinan Yıldız ve Diğerleri – Türkiye kabuledilemezlik kararında Mahkeme, SİT alanları konusunda bir karar vermiştir. Başvurucuların ... imara açık ve üzerinde bir ev bulunan bir taşınmazları vardır. Bu taşınmaz, ... birinci derece arkeolojik SİT alanı kapsamına alınmıştır. ... Mahkeme bu davada başvurucuların taşınmazının SİT alanı ilanını mülkiyet hakkına bir müdahale olarak nitelendirmiştir. Bu müdahale, 1. maddenin ikinci fıkrası kapsamında değerlendirilmiştir. Ancak Mahkeme, İtalya’ya karşı benzer davalarda geliştirdiği içtihadı izleyerek (Perinelli ve Diğerleri – İtalya (k.k.); Longobardi ve Diğerleri – İtalya (k.k.)), bu davada adil dengenin bozulmadığı ve mülkiyet hakkının ihlal edilmediği sonucuna varmıştır. ...
Somut olaya gelince;
... Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından sit alanı olarak ilan edilen ve imar planları ve kanunla da kesin inşaat ve tasarruf yasağı getirilen kısmın “kumsal + park + jeolojik yönden sakıncalı alan” olduğu, dosya kapsamıyla belirgindir.
Yukarıda yapılan tüm açıklamalar ve özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin“Sinan Yıldız ve Diğerleri – Türkiye”, “Perinelli ve Diğerleri – İtalya (k.k.)”, “Longobardi ve Diğerleri – İtalya (k.k.)” davalarında verdiği kararların gerekçesinde belirttiği üzere, idarece, taşınmazın sit alanı olarak ilanı, mülkiyet hakkının özünü ortadan kaldırmadığı gibi, imar planında öngörülen kısıtlamaların taşınmazın amacına uygun kullanımını da engellememektedir.
Ayrıca, 2863 Sayılı Kanun'un 5.maddesi gereğince taşınmazın SİT alanı olarak ilanı ve imar planında belirtilen yasadan kaynaklanan kısıtlamalar, kamulaştırmasız elatma olgusunun varlığını kabule elverişli değildir.
O itibarla mahkemece, yukarda belirtilen maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin kamulaştırmasız elatmanın varlığına ilişkin hatalı kabulle yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır."
18. Karar düzeltme istemi, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19/3/2014 tarihli ve E.2014/5-53, K. 2014/377 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
19. Başvurucu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19/3/2014 tarihli kararını 14/4/2014 tarihinde UYAP üzerinden öğrendiğini belirterek 18/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
20. İlk derece mahkemesince Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda 14/7/2014 tarihli ve E.2014/182, K.2014/245 sayılı karar ile davanın reddine karar verilmiştir.
21. Temyiz üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 30/11/2015 tarihli ve E.2015/8211, K.2015/22444 sayılı ilamı ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.
22. Karar, başvurucuya 1/2/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
23.2863 sayılı Kanun'un 3. maddesinin (a) bendinin (13) numaralı fıkrası şöyledir:
"(Ek: 8/8/2011-KHK-648/41 md.) “Doğal (tabii) sit”; jeolojik devirlere ait olup, ender bulunmaları nedeniyle olağanüstü özelliklere sahip yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlardır."
24.2863 sayılı Kanun'un 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Devlete, kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlar ile özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzelkişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazlarda varlığı bilinen veya ileride meydana çıkacak olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları Devlet malı niteliğindedir."
25.2863 sayılı Kanun'un 7. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(Değişik birinci fıkra : 26/5/2004-5177/26 md.) Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve doğal sit alanlarının tespiti, Kültür ve Turizm Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili ve faaliyetleri etkilenen kurum ve kuruluşların görüşü alınarak yapılır.
Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili yapılan tespitler koruma bölge kurulu kararı ile tescil olunur."
26. 2863 sayılı Kanun'un 9. maddesi şöyledir:
"Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarında inşaî ve fizikî müdahalede bulunulamaz, bunlar yeniden kullanıma açılamaz veya kullanımları değiştirilemez. Esaslı onarım, inşaat, tesisat, sondaj, kısmen veya tamamen yıkma, yakma, kazı veya benzeri işler inşaî ve fizikî müdahale sayılır."
27. 2863 sayılı Kanun'un 11. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Malikler bu varlıkların üzerindeki mülkiyet haklarının tabii icabı olan ve bu Kanunun hükümlerine aykırı bulunmayan bütün yetkilerini kullanabilirler."
28. 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
" a) Kısmen veya tamamen gerçek ve tüzelkişilerle mülkiyetine geçmiş olan korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanları Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanacak proğramlara uygun olarak kamulaştırılır. Bu maksat için, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesine yeterli ödenek konur.
f) (Ek: 17/6/1987 - 3386/5 md.; Değişik: 25/6/2009-5917/24 md.) Sit alanı ilan edilen ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu parseller, başka Hazine arsa veya arazileri ile müstakil veya hisseli olarak değiştirilebilir. Sit alanı ilan edildiği tapu kütüğüne şerh edilen taşınmazları, miras ve ölüme bağlı tasarruflar dışında, sonradan edinenlerin talepleri değerlendirilmez. Ancak, Bakanlık izniyle gerçekleştirilen kazıların yapıldığı alanlarda bulunan parsellerde, maliklerin başvurusu ve kabulüne ilişkin koşul parsele yönelik uygulanır ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planı şartı aranmaz. Bu parsellerin üzerinde bina veya tesis varsa malikinin başvurusu üzerine rayiç bedeli, 2942 sayılı Kanunun 11 inci maddesi hükümlerine göre belirlenerek ödenir. Bu bentle ilgili usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir.
Bu hükümle ilgili usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir."
29. 2863 sayılı Kanun'un 17. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"a) Bir alanın koruma bölge kurulunca sit olarak ilanı, bu alanda her ölçekteki plân uygulamasını durdurur. Sit alanının etkileşim-geçiş sahası varsa 1/25.000 ölçekli plân kararları ve notları alanın sit statüsü dikkate alınarak yeniden gözden geçirilerek ilgili idarelerce onaylanır.
b) Koruma amaçlı imar plânlarıyla kesin yapılanma yasağı getirilen sit alanlarında bulunan gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetindeki taşınmazlar malikin başvurusu üzerine, belediye ve il özel idaresine ait taşınmazlarla takas edilebilir."
30. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun, 12/3/2008 tarihli ve 740 sayılı İlke Kararı ile değişik, 19/6/2007 tarihli ve 728 sayılı Doğal (Tabii) Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları konulu İlke Kararının ilgili bölümü şöyledir:
"Doğal (Tabii) Sit: Jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup, ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlardır.
Bu alanlarda yapılacak tespit çalışmalarında, alanın özelliğine göre ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınması esastır.
1- I. Derece Doğal (Tabii) Sit: Bilimsel muhafaza açısından evrensel değeri olan, ilginç özellik ve güzelliklere sahip olması ve ender bulunması nedeniyle kamu yararı açısından mutlaka korunması gerekli olan, korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak alanlardır.
Bu alanlarda, bitki örtüsü, topografya, silüet etkisini bozabilecek, tahribata yönelik hiçbir eylemde bulunulamayacağına, ancak;
a) Kesin yapı yasağı olmakla birlikte, resmi ve özel kuruluşlarca zorunlu olan alanlarda, teknik altyapıhizmetleri (kanalizasyon, açık otopark, telesiyej, teleferik, içme suyu, enerji nakil hattı, telefon hattı, doğalgaz hattı, GSM baz istasyonu ve benzeri) uygulamalarının koruma bölge kurulunun uygun göreceği şekliyle yapılabileceğine;
Bu alanlarda, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamaların, ekolojik dengeye etkisine ilişkin Çevre ve Orman Bakanlığı ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün görüşleri ile Üniversitelerin ilgili bölümlerince hazırlanan rapor doğrultusunda; jeotermal kaynak suyunun kullanımına yönelik uygulamalarda bunlara ek olarak Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı (Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü) ve Bakanlığımız Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğünün görüşleri ile, koruma bölge kurulunun uygun göreceği şekliyle yapılabileceğine,
b) 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı veya 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı doğrultusunda hazırlanacak projesine göre ilgili koruma kurulundan izin almak koşulu ile halka açık rekreasyon amaçlı günübirlik tesisler (lokanta, büfe, kafeterya, soyunma kabinleri, wc, gezi yolu, açık otopark ve benzeri) ile alanın ve çevrenin özelliklerinden kaynaklanan faaliyetlerin korunması ve geliştirilmesi amacına yönelik yapıların (iskele, balıkçı barınağı, bekçi kulübesi ve benzeri) yapılabileceğine,
c) Alanın doğal bitki dokusunu değiştirmeden Orman Genel Müdürlüğünün ilgili biriminden alınacak uygun görüş doğrultusunda koruma kurulunca ağaçlandırmaya izin verilebileceğine,
ç) Kar ve rüzgar devrikleri, doğal afetlerden etkilenmiş, hastalanmış veya kıymet ağacı olmayan ağaçlar ile ormanların bakımı ve doğal dengenin korunmasını sağlamak amacıyla Orman Genel Müdürlüğünün ilgili biriminden alınacak teknik rapor doğrultusunda ağaç kesimine koruma kurulunca izin verilebileceğine,
d) Orman alanlarında yangın için gerekli koruma önlemlerinin ilgili kuruluşlarca alınmasına,
e) Taş, toprak, kum alınmamasına, kireç, taş, tuğla, mermer , kum, maden vb. ocakların açılmamasına, toprak, curuf, çöp, sanayi atığı ve benzeri malzemenin dökülmemesine, ancak sit kararı ilanından önce ruhsat almış olan işletmelerde sahanın rehabilite edilerek yasal süresi içinde işlerinin tasfiyesine,
f) Doğal dengenin devamlılığının sağlanması amacıyla ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının görüşleri doğrultusunda alanın özelliğinden kaynaklanan faaliyetlerin koruma kurulu izni doğrultusunda sürdürülebileceğine,
g) Bualanlarınkorunmasınısağlamakamacına yönelik,hertürlübilgi verici uyarı levhalarının konulmasına, bu alanlardaki koruma önlemlerinin ilgili kuruluş ve yerel yönetimlerce alınmasına,
ğ) Mevcut tescilli ve tescilsiz yapıların bakım ve onarımlarının yürürlükteki ilke kararları doğrultusunda yapılabileceğine,
karar verildi."
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 28/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu, 1994 yılında satın aldığı taşınmazın bir kısmının Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 15/11/1995 tarihli kararı ile 1. derece doğal sit alanı olarak tescil ve ilan edildiğini, bu kapsamda açılan kamulaştırmasız el atma davasının kabul edilmesine rağmen temyiz incelemesi yapan Yargıtay Dairesinin daha önce 1. derece arkeolojik sit alanlarına ilişkin olarak verdiği kararları gözardı ederek ve Devlet malı niteliğinde olma hâlini düzenleyen 2863 sayılı Kanun'un 5. maddesini hatalı yorumlayarak ilk derece mahkemesince verilen kararı bozduğunu, karar düzeltme dilekçesi ekinde sunulan, iddialarını destekleyen ve taşımazın Devlet malı niteliği taşıyan korunması gerekli kısmının taşınmazın kendisi olduğuna dair görüş belirten kurum yazılarına rağmen karar düzeltme talebinin reddedildiğini, ilk derece mahkemesinin direnme kararının bozulmasına ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında emsal olarak gösterilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararının arkeolojik sit alanına ilişkin bir karar olup başvurucusunun taşınmazını fiilen kullanabildiğini, bu yönleriyle AİHM kararının somut olay ile örtüşmediğini, yargılamanın uzun sürdüğünü, 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesinde taşınmaz kültür varlıkları ile bunların koruma alanlarının kamulaştırılmasının emredici hüküm olarak düzenlendiğini, taşınmazın bir kısmının 1. derece doğal sit alanı ilan edilmesinden sonra taşınmazı hiçbir surette kullanamadığını, taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisinin tamamen kısıtlandığını, mülkiyet hakkının tamamen elinden alındığını belirterek adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluna başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16). Somut olayda, başvurucu ilk derece mahkemesince verilen direnme kararının Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca bozulması ve bozma ilamına karşı karar düzeltme isteminin reddedilmesinden sonra bireysel başvuruda bulunmuştur. Bu durumda, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma ilamı üzerine ilk derece mahkemesi tarafından henüz herhangi bir karar verilmeden bireysel başvuruda bulunulmuş ise de başvuru tarihinden sonraki süreçte ilk derece mahkemesince bozma ilamına uyularak 14/7/2014 tarihinde davanın reddine karar verildiği, temyiz üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 30/11/2015 tarihli ilamı ile hükmün onandığı anlaşılmakla, başvuru bu yönüyle, başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez nitelikte değerlendirilmemiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a.Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia
34. Başvurucu, kamulaştırmasız el atma sebebiyle alacak istemine ilişkin yargılamanın temyiz aşamasında daha önce 1. derece arkeolojik sit alanlarına ilişkin olarak verilen kararların dikkate alınmadığını, 2863 sayılı Kanun'un 5. maddesinin hatalı yorumlandığını, karar düzeltme dilekçesi ekinde sunulan kurum yazılarına rağmen karar düzeltme talebinin reddedildiğini, direnme kararının bozulmasına ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında emsal olarak gösterilen AİHM kararının somut olay ile örtüşmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35.Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
36.Başvuru konusu olayda, malik olunan taşınmazın bir kısmının doğal sit alanı olarak tescil ve ilan edilmesi sebebiyle taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisinin tamamen ortadan kalktığı, taşınmazın 2863 sayılı Kanun'un 5. maddesi gereğince Devlet malı hâline geldiği ve hiçbir bedel ödenmeden taşınmaza fiilen el atıldığı iddiasıyla kamulaştırmasız el atmaya dayalı alacak davası açılmıştır. İlk derece mahkemesince, 1. derece doğal sit alanı olarak ilan edilen yerde davacının hiçbir tasarruf hakkının bulunmadığı, taşınmazın fiilen Devlet malı niteliğinde bulunduğu belirtilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 18/10/2011 tarihli ilamı ile 2863 sayılı Kanun'un 5. maddesi ve 11. maddenin ikinci fıkrasındaki düzenlemeler, tarafların iddiaları ve deliller değerlendirilmek suretiyle taşınmazın sit alanı olarak ilan edilmesinin mülkiyet hakkını ortadan kaldıran bir işlem olmadığı ve kamulaştırmasız el atmadan söz edilemeyeceği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiş (bkz. § 14), karar düzeltme istemi ise reddedilmiştir.
37.İlk derece mahkemesince ilk kararda direnilmesi üzerine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11/9/2013 tarihli ilamında, taşınmazın bir kısmı sit alanı ilan edilerek imar planları ve ilgili mevzuat hükümleri uyarınca kesin inşaat yasağı getirilmiş ise de davalı tarafça taşınmaza fiilen el atılmadığı, uyuşmazlığın sit alanı olarak ilan edilen ve kesin inşaat yasağı getirilen alanda kamulaştırmasız el atma olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin olduğu, 2863 sayılı Kanun'un 5. maddesine göre taşınmazın bizatihi kendisinin Devlet malı niteliğinde bulunmadığı, yine aynı Kanun'un 11. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkının gereği olan ve 2863 sayılı Kanun hükümlerine aykırı bulunmayan bütün yetkilerin maliklerce kullanılabileceği, AİHM'nin sit alanı olarak ilan edilen taşınmazlar yönünden mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı ve bireysel yarar arasındaki adil dengeyi bozmadığına ilişkin kararları da dikkate alındığında taşınmazın sit alanı olarak ilanının mülkiyet hakkının özünü ortadan kaldırmadığı, yine imar planında öngörülen kısıtlamaların taşınmazın amacına uygun kullanımını engellemediği, taşınmazın sit alanı olarak ilanının ve imar planı kapsamında getirilen kısıtlamaların kamulaştırmasız el atma olgusunun varlığını kabule elverişli olmadığı vurgulanarak direnme kararının bozulmasına karar verilmiş (bkz. § 17), karar düzeltme istemi ise reddedilmiştir. Hukuk Genel Kurulunun bozma ilamına uyan ilk derece mahkemesi 14/7/2014 tarihinde davanın reddine karar vermiş, temyiz üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 30/11/2015 tarihli kararı ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.
38. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet bulunmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmakta olup derece mahkemeleri kararlarında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
39.Öte yandan benzer konularda aynı derecedeki yargı mercileri arasındaki içtihat farklılıkları tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi derece mahkemeleri veya temyiz mercilerinin, uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların talepleri ve delilleri arasındaki yorum farklılıkları da tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (Miraş Mümessillik İnş. Taah. Reklam Paz.Bas.Yay.San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2012/1056, 16/4/2013, § 36).
40. Başvurucu temyiz incelemesi aşamasında daha önce 1. derece arkeolojik sit alanlarına ilişkin olarak verilen kararların somut olay yönünden emsal teşkil etmesine rağmen dikkate alınmadığını ve farklı karar verildiğini iddia etmiş ise de somut olaydaki koşulların farklılığı, amaca uygun kullanım, müdahale ve el atmanın varlığı gibi hususların her somut olayın özellikleri dikkate alınarak uyuşmazlık konusu olaya özgü biçimde belirlenmesi ve farklılık arz etmesi doğal olup bu husus tek başına adil yargılanma hakkının ihlali olarak nitelendirilemez.
41. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
42. Başvurucu, taşınmazın bir kısmının 1. derece doğal sit alanı ilan edilmesinden sonra taşınmazı hiçbir şekilde kullanamadığını, taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisinin tamamen kısıtlandığını, mülkiyet hakkının tamamen elinden alındığını ve 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesinde kamulaştırmanın emredici hüküm olarak düzenlendiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun taşınmazın kamulaştırılması için 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesine dayanarak ilgili idareye başvurduğuna dair bir bilginin bulunmadığı, imar planında taşınmazın yalnızca belli bir kısmına 1. derece doğal sit alanı olarak kesin inşaat yasağı getirilmiş olup taşınmazın kalan kısmının kullanılabileceği, başvuruya konu taşınmazın bulunduğu bölgenin 1980 yılında "İstanbul Kuzey Kesimi- Karadeniz Kuşağı-II No'lu Doğal Sit Alanı" olarak ilan edilerek koruma altına alındığı, 1995 tarihli kararla taşınmazın kullanımına yönelik ayrıca bir sınırlandırma getirilmediği hususlarının gözetilmesi gerektiği bildirilmiştir.
44. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı verdiği beyanda kamulaştırma işleminin 20 yıldır yapılmadığını, idareye başvurunun dava ön şartı olmadığını, ayrıca takas yapılması ve sertifika verilmesi için idareye başvurulmuş ise de sonuç alınamadığını, taşınmazın 1.derece doğal sit alanı olarak ilan edilen kısım dışında kalan kısmına yönelik bir talebininbulunmadığını, 1995 tarihli karar ile taşınmazın kullanımına kısıtlama getirildiğini belirtmiştir.
45. Anayasa’nın 35. maddesinde herkesin, mülkiyet hakkına sahip olduğu, bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır.
46. Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf olanağı veren bir haktır (AYM, E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012).
47. Anayasa'nın 63. maddesinde devletin, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlama ve bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alma ödevi düzenlenmiş, bu kapsamda özel mülkiyet konusu olan varlık ve değerlere getirilecek sınırlamaların, bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımların ve tanınacak muafiyetlerin kanunda düzenleneceği hüküm altına alınmıştır.
48. Öte yandan, Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.
49. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 17).
50. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, § 18).
51. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle iç hukukta düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bayram Gök, § 19).
52. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemez (Bayram Gök, § 20).
53. Başvuru konusu olayda başvurucu, hiçbir sınırlama veya takyidat bulunmaksızın satın aldığını belirttiği taşınmazın 1. derece doğal sit alanı olarak tescil ve ilan edilmesi sebebiyle taşınmazı kullanamadığından ve taşınmazın uzun süre kamulaştırılmadığından şikâyet etmektedir.
54. 2863 sayılı Kanun'un 3. maddesinde, bu Kanun'da geçen "kültür varlıkları", "tabiat varlıkları", "sit" alanları ve "doğal sit" alanlarının ayrı ayrı tanımları yapılmış; aynı Kanun'un 6. maddesinde, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının neler olduğu belirlenmiştir. 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesinin (a) bendinde korunması gerekli "taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile koruma alanlarının" Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanacak programlara uygun olarak kamulaştırılacağı düzenlenmiş; aynı maddenin (f) bendinde ise sit alanı ilan edilen ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen korunması gerekli "taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının" bulunduğu parsellerin başka Hazine arsa ve arazileri ile müstakil veya hisseli olarak değiştirilebileceği belirtilmiştir. Bu bakımdan 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesinde yalnızca "taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile bunların koruma alanları" için kamulaştırma imkânı öngörülmüş olup, sit alanı ilan edilen, 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen ve üzerinde "korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı bulunan" taşınmazlar yönünden ise kamulaştırmaya ek bir imkân olarak taşınmazları başka Hazine arsa ve arazileri ile değiştirebilme olanağı getirilmiştir.
55. 2863 sayılı Kanun'un 17. maddesinde ise bir alanın sit alanı olarak ilanı ve bunun sonuçları ayrıca düzenlenmiş olup, maddenin (b) bendinde koruma amaçlı imar planlarıyla kesin yapılanma yasağı getirilen sit alanlarında bulunan gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetindeki taşınmazların malikin başvurusu üzerine belediye ve il özel idaresine ait taşınmazlarla takas edilebileceği belirtilmiştir.
56. Bu durumda 2863 sayılı Kanun hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, "korunması gereken taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile bunların koruma alanlarının" "sit" alanlarından farklılık arz ettiği, kısmen veya tamamen özel mülkiyete geçmiş olan "taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve bunların koruma alanlarının" bir program dahilinde kamulaştırılması esası öngörülmüş iken "sit" alanı ilan edilen ve koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen taşınmazlar için kamulaştırılma esası öngörülmeyip takas imkânının getirildiği anlaşılmaktadır.
57. Danıştay Altıncı Dairesince, taşınmazların doğal sit alanı olarak ilan edilmesi ve mülkiyet hakkına getirilen sınırlamalar sebebiyle idareye yapılan başvuruların reddi üzerine açılan idari işlemin iptali ve tazminat istemli pek çok davanın temyiz ve karar düzeltme incelemesinde, kısmen veya tamamen özel mülkiyete geçmiş olan taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve koruma alanlarının kamulaştırılacağı, sit alanı ilan edilen ve koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen taşınmazlar için takas talebinde bulunulabileceği, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile bunların korunma alanlarının, sit alanlarından farklılık arz ettiği, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı örneklerinin 2863 sayılı Kanun'un ilgili maddesinde ayrı ayrı sayılarak somutlaştırıldığı, sit alanlarının ise koruma statü ve dereceleri farklılık arz etmekle birlikte hazırlanacak bilimsel raporlar doğrultusunda tarihi, kültürel veya tabiat güzelliklerinin alanın bütünselliğiyle beraber koruma altına alındığı alanı ifade ettiği, bu ayrımın bir sonucu olarak gerçek veya tüzel kişilerin mülkiyetine geçmiş olan korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları için Kanun'un 15. maddesinin (a) fıkrasında taşınmazların program dahilinde kamulaştırılması esası getirilmiş iken sit alanında bulunan taşınmazlar için kamulaştırma esası benimsenmeyip bunun yerine aynı maddenin (f) bendinde takas imkânının getirildiği belirtilmiştir. Ayrıca, taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarının ve sit alanlarının korunmasındaki kamu yararı ayrı ayrı açıklanarak sonuç itibarıyla korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bir değeri, sit alanının ise arz üzerindeki statüyü ifade ettiği vurgulanmıştır (Danıştay 6. Dairesinin 19/6/2015 tarihli ve E.2014/7813, K.2015/4418; 19/6/2015 tarihli ve E.2014/5549, K.2015/4419; 19/6/2015 tarihli ve E.2014/668, K.2015/4416; 19/6/2015 tarihli ve E.2014/1226, K.2015/4417 sayılı kararları).
58. Somut olayda, kamulaştırmasız el atmaya konu taşınmazın 1. derece doğal sit alanı olarak tescil ve ilan edildiği, ancak 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesinin uygulanabilirliği yönünden taşınmaz üzerinde korunması gereken kültür ve tabiat varlığı bulunduğuna dair başvuru dosyası kapsamında bir bilgi ve belge sunulmadığı anlaşılmıştır.
59. Öte yandan, başvurucu, kamulaştırmasız el atıldığını iddia ettiği taşınmazın bedelinin tahsili istemiyle açılan davanın reddi üzerine bu davaya ilişkin yargısal sürece dayanarak bireysel başvuruda bulunmuştur. Ancak, başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik şikâyetinin temelinde taşınmazın 1. derece doğal sit alanı olarak tescil ve ilan edilmesi işlemi bulunmakta olup, başvurucunun bu işleme karşı idari yargı merciinde dava açtığına ilişkin bireysel başvuru dosyası kapsamına sunulmuş bilgi ve belge bulunmamaktadır.
60. Yine, taşınmazın 1. derece doğal sit alanı ilan edilmesi sebebiyle idareye başvuruda bulunularak mülkiyet hakkına yönelik kısıtlama sebebiyle 2863 sayılı Kanun kapsamında takas talebinde bulunulması mümkün olup bu talebin reddi halinde idari işlemin iptali istemiyle dava açılması da mümkündür (Danıştay Altıncı Dairesinin 3/3/2010 tarihli ve E.2008/5884, K.2010/2065; 3/3/2010 tarihli ve E.2008/5867, K.2010/2066 tarihli kararları).
61. Nitekim Danıştay Altıncı Dairesinin, 1. derece doğal sit alanı olarak tescil edilen taşınmazların takası veya kamulaştırılması istemiyle yapılan başvuruların reddine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle açılan pek çok davanın temyiz ve karar düzeltme incelemesinde, takas talebine ilişkin şartlar gözönünde bulundurularak idarece takas talebinin sürümcemede bırakılıp bırakılmadığı, mülkiyet hakkının belirsiz bir süre ile kısıtlanması suretiyle mülkiyet hakkının özünün zedelenip zedelenmediği hususlarında değerlendirmeler yaptığı anlaşılmaktadır (Danıştay 6. Dairesinin 28/2/2014 tarihli ve E.2010/391, K.2014/1469; 4/6/2012 tarihli ve E.2011/2859, K.2012/3159;11/9/2013 tarihli ve E.2012/1726, K.2013/4818 sayılı kararlar).
62. Bu durumda, taşınmazın 1. derece doğal sit alanı olarak tescil edilmesinden kaynaklanan mülkiyet hakkına ilişkin ihlal iddiasının etkili ve sonuç alınması mümkün idari ve yargısal yollara başvurulmadan bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvuru yollarının usulünce tüketildiği söylenemez.
63. Açıklanan nedenlerle, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c.Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
64. Başvurucunun, yargılamanın uzun sürdüğü ve makul sürede sonuçlanmadığı iddiasına ilişkin başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmaması nedeniyle başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2.Esas Yönünden
65. Başvurucu yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
66. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamaların makul sürede sonuçlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek, bir davadaki yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiş (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34–59) ve bu kapsamda yapılan incelemeler sonucu makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik kararlar verilmiştir (bkz. Gülseren Gürdal ve diğerleri, B.No:2013/1115, 5/12/2013; Semira Babayiğit ve diğerleri, B.No:2013/3283, 19/12/2013; Haydar İzgi, B.No:2012/673, 19/12/2013).
67. Başvuru konusu dava, asliye hukuk mahkemesi nezdinde açılan kamulaştırmasız el atma sebebiyle alacak davasına ilişkindir. 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yer alan usul hükümlerine göre yürütülen ve medeni hak ve yükümlülükleri konu alan somut yargılama faaliyetinin makul süre değerlendirmesi için başlangıcı, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı tarih olup (Güher Ergun ve diğerleri, § 50) bu tarih somut başvuru açısından 17/9/2009'dur.
68. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve Diğerleri, § 52). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucunun Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma ilamı uyarınca verilen ilk derece mahkemesi kararını temyiz talebinin Yargıtay 5. Hukuk Dairesince reddedildiği 30/11/2015 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
69. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinden, yargılamanın konusunun 17/9/2009 tarihinde açılan kamulaştırmasız el atmaya dayalı alacak davası olduğu, ilk derece mahkemesince verilen 25/1/2011 tarihli kararın Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 18/10/2011 tarihli ilamıyla bozulduğu, karar düzeltme isteminin 19/4/2012 tarihinde reddedildiği, ilk derece mahkemesince 16/10/2012 tarihinde direnme kararı verildiği, direnme kararının Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11/9/2013 tarihli ilamı ile bozulduğu, karar düzeltme isteminin ise 19/3/2014 tarihinde reddedildiği, mahkemece bozma ilamına uyularak 22/7/2014 tarihinde davanın reddine karar verildiği, temyiz üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 30/11/2015 tarihli ilamıyla bu kararın onandığı anlaşılmıştır.
70. Başvurunun değerlendirilmesi sonucunda, başvuruya konu alacak davasının, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzak olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve 6 yıl 2 aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
71. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3.6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
72. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
73. Başvurucu, başvuru kapsamındaki tüm iddialar nedeniyle 148.124.189,82 TL maddi ve 2.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
74. Adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
75. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
76. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
77. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE; tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.