TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
S.S. OKUMUŞLAR KONUT YAPI KOOPERATİFİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5326)
|
|
Karar Tarihi: 28/9/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Fatma
KARAMAN ODABAŞI
|
Başvurucu
|
:
|
S.S.
Okumuşlar Konut Yapı Kooperatifi
|
Vekili
|
:
|
Av. Serpil
BALTAN ÖĞÜTÇEN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.Başvuru, malik olunan taşınmazın bir kısmının doğal sit alanı
olarak ilan edildiği ve taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisinin ortadan
kaldırıldığı iddiasıyla açılan kamulaştırmasız el atma sebebiyle tazminat
davasının reddedilmesi ve yargılamanın uzun sürmesi sebebiyle adil yargılanma
hakkının; taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının ortadan kaldırılması sebebiyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.Başvuru 18/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 23/6/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4.Bölüm Başkanı tarafından 12/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 14/11/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6.Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
1/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 10/12/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A.Olaylar
7.Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8.Başvurucu, İstanbul ili Sarıyer ilçesi Rumelifeneri köyü 5
pafta, 150 parsel sayılı 87.840 m2 yüz ölçümlü taşınmazı Türkiye Denizcilik
İşletmeleri Genel Müdürlüğünce kapalı teklif-açık pazarlık usulü ile yapılan
ihalede 15/11/1994 tarihinde sunduğu teklifin kabul edilmesi üzerine satın
almıştır.
9. İstanbul III Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulunun 15/11/1995 tarihli ve 7755 sayılı kararı ile 29/7/1980 tarihinde
onaylanarak yürürlüğe giren 1/50000 ölçekli İstanbul metropoliten alan nazım
planında korunması gerekli doğal bölgeler olarak belirlenen doğusu Boğaziçi sit
sınırı, kuzeyi Karadeniz, batısı ve güneyi ise Sarıyer ilçe sınırları ile
çevrili bölgenin "İstanbul Kuzey Kesimi- Karadeniz Kuşağı II No'lu Doğal
Sit Alanı" olarak tespit, tescil ve ilanına karar verilmiştir. Bu
kapsamda, başvurucuya ait taşınmazın bir kısmı doğal sit alanı olarak tescil
edilmiş, bir kısmı ise kıyı hâline getirilmiştir.
10. Başvurucu tarafından taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerinde
kalan ve kıyı hâline getirilen kısmı için Sarıyer 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde
kamulaştırmasız el atma sebebiyle tazminat davası açılmıştır. Mahkemenin
10/4/2008 tarihli ve E.2008/60, K.2008/119 sayılı kararı ile taşınmazın
22.149,54 m2'lik kısmı yönünden davanın kabulüne, taşınmazın bu kısmının Hazine
adına kamuya terkinine karar verilerek kamulaştırmasız el atma sebebiyle
başvurucu lehine tazminata hükmedilmiştir. Karar temyiz aşamasından geçmek
suretiyle kesinleşmiştir.
11. 11/1/2010 onay tarihli, 1/1000 ölçekli Kilyos- Demirciköy-
Rumelifeneri bölgesi koruma amaçlı uygulama imar planında başvurucuya ait
taşınmazın 19.215 m2'lik kısmının günübirlik turizm alanında, 15 m'lik kısmının
yol alanında, 10.980 m2'lik kısmının kumul+park alanında, 35.495,46 m2'lik
kısmının jeolojik yönden sakıncalı alanda kaldığı belirlenmiştir. Taşınmazın
sit alanı olarak ilan edilen ve imar planları ile ilgili mevzuat hükümleri
gereği kesin inşaat yasağı getirilen kısmı (kumul+ park alanı+ jeolojik yönden
sakıncalı alan) 46.475 m2 olarak belirlenmiştir.
12. Başvurucu, doğal sit alanı olarak ilan edilen, imar planları
ve ilgili mevzuat hükümleri uyarınca kesin inşaat yasağı getirilen kısmın
21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu'nun 5. maddesi gereğince Devlet malı niteliğinde bulunduğunu, taşınmazın
kendi tasarrufundan çıktığını, hiçbir bedel ödenmeksizin taşınmazına fiilen el
atıldığını belirterek kamulaştırmasız el atma sebebiyle Kültür ve Turizm
Bakanlığına izafeten İstanbul Defterdarlığı Muhakemat Müdürlüğü aleyhine
17/9/2009 tarihinde İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesinde (kapatılan: Sarıyer
2. Asliye Hukuk Mahkemesi) tazminat davası açmıştır.
13. Mahkemenin 25/1/2011 tarihli ve E.2009/343, K.2011/32 sayılı
kararı ile alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne,
24.012.703 TL kamulaştırmasız el atma bedelinin faiziyle birlikte başvurucuya
ödenmesine, 150 parsel sayılı taşınmazın 46.475 m2'lik doğal sit alanında kalan
kısmının başvurucu adına olan tapu kaydının iptali ile bu kısmın tamamının
doğal sit alanı olarak Hazine adına tapuya terkinine karar verilmiştir. Kararın
gerekçesi şöyledir:
"...Davacıya ait iş bu taşınmazda
46.475.m2.lik alanın İstanbul III nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulunun 15.11.1995 gün ve 7755 sayılı kararı ile İstanbul Kuzey kesimi
Karadeniz kuşağı doğal sit alanı olarak ilan edildiği, sit alanı olarak ilan
edilen bu yerin imar planları ve kanunla da kesin inşaat ve tasarruf yasağı
getirildiği, bu yerde davacının hiçbir tasarruf hakkının kalmadığı ...
anlaşılmakla, somut dava konusu olay dikkate alındığında sit alanı olarak ilan
edilen yer (de) ... davacının hiçbir tasarruf hakkı bulunmamaktadır. Burası
artık fiilen Devlet malı niteliğindedir. Davacının tasarrufundan çıkmıştır. Hal
böyle olunca davalı tarafından kamulaştırma yapılarak davacıya herhangi bir
bedel de ödenmemiştir. Bu durumda, mülkiyet hakkı temel insan haklarındandır.
Anayasamız ve Uluslararası sözleşmeler ile güvence altındadır. Davalı idare
ancak taşınmaza rayiç bedelini ödeyerek müdahale eder ve kamu malı haline
getirebilir. ..."
14. Temyiz üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 18/10/2011
tarihli ve E.2011/7655, K.2011/16558 sayılı ilamı ile hükmün bozulmasına karar
verilmiştir. Bozma ilamının gerekçesi şöyledir:
"2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununun 5. maddesi gereğince, özel hukuk hükümlerine tabi
gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazların bizatihi kendisi
değil, bu taşınmazlarda varlığı bilinen veya daha sonra ortaya çıkacak olan
korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları Devlet malı
niteliğindedir.
Aynı
yasanın 11/2 maddesinde de; maliklerin bu varlıkların üzerindeki mülkiyet
haklarının tabii icabı olan ve bu kanunun hükümlerine aykırı bulunmayan bütün
yetkilerini kullanabilecekleri de düzenlenmiştir. Dolayısıyla taşınmazın sit
alanı olarak ilan edilmesi Anayasa'nın mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla
ve kanunla sınırlanabileceğini düzenleyen 35. maddesi uyarınca 2863 sayılı
yasadan kaynaklanan bir durum olup, davalı idarenin mülkiyet hakkını ortadan
kaldıran bir işlemi niteliğinde değildir.
Bu
durumda, dava konusu taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından söz edilmesi
mümkün olamayacağından, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı
gerekçelerle kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir."
15. Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 19/4/2012 tarihli ve
E.2012/2730, K.2012/8361 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
16. Mahkeme 16/10/2012 tarihli ve E.2012/289, K.2012/443 sayılı
kararı ile Sarıyer Belediye Başkanlığı İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün
7/12/2011 tarihli başvurucuya hitaben gönderdiği cevap yazısında, dava konusu
parselin planında 1. derece doğal sit alanı olarak belirlenen ve kamuya ayrılan
kumul + park alanı ile 15 m'lik yol alanının plan notlarının 9. maddesine
istinaden kamu eline geçmeden parselin (G) ile tanımlanan alanında imar
uygulaması yapılamayacağının belirtildiği, yine İstanbul Valiliği İl Çevre ve
Şehircilik Müdürlüğünün 23/12/2011 tarihli başvurucuya hitaben gönderdiği cevap
yazısında, dava konusu parselin Devlet malı niteliği taşıyan korunması gerekli
kısmının taşınmazın kendisi olduğunun belirtildiğini, bu durumda taşınmazın
46.475 m2'lik kısmı yönünden kesin inşaat yasağı getirildiğini, taşınmazın
doğal sit alanı olarak ilan edilmesi iledavacı başvurucunun mülkiyet hakkının
kısıtlandığını ve taşınmaza davalı idare tarafından fiilen el atılmış olduğunu
belirterek verilen ilk kararda direnilmesine karar vermiştir.
17. Direnme kararının temyizi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun
11/9/2013 tarihli ve E.2012/5-1826, K.2013/1298 sayılı ilamı ile direnme
kararının bozulmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz
bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
...
Davacının tapuda kayden maliki olduğu dava
konusu İstanbul İli, Sarıyer İlçesi, Rumelifeneri Köyü 5 pafta 150 parsel
sayılı 87.840 m² yüzölçümünde (ki) ... taşınmazın, 11.01.2010 onay tarihli ve
1/1000 ölçekli Kilyos-Demirciköy-Rumelifeneri Bölgesi Koruma Amaçlı Uygulama İmar
Planında 19.215 m² si(nin) “günübirlik turizm” alanında, 15 m'si(nin) “yol”
alanında, 10.980 m² si(nin) “kumsal + park” alanında, 35.495,46 m² si(nin)
“jeolojik yönden sakıncalı” alanda kaldığı; dava konusu Rumelifeneri köyü 5
pafta 150 parsel numaralı taşınmazın, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulu tarafından sit alanı olarak ilan edilen ve imar planları ve kanunla da
kesin inşaat ve tasarruf yasağı getirilen kısmın = kumsal + park alanında +
jeolojik yönden sakıncalı alan = 10.980 m² + 35.495 m² = 46.475 m² olduğu,
davalı idarece taşınmaza fiilen elatılmadığı dosya kapsamıyla belirgindir.
... uyuşmazlık; ... davaya konu taşınmazın
Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından birinci derecede doğal sit
alanı olarak ilan edilen ve imar planları ve kanunla da kesin inşaat yasağı
getirildiği bildirilen 46.475 m²'lik bölümüne davalı idarece kamulaştırmasız
elatma olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
...
Kamulaştırmasız el atma halinde kamu kurumu, Kamulaştırma
Kanununa uygun hareket etmeden, ferdin malını elinden almış olması sebebiyle
kanunsuz bir harekette bulunmuş durumdadır. Bu bakımdan dava, mülkiyete
tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini
davasıdır (11.02.1959 gün, E:1958/17, K:1959/15 sayılı Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Kararı gerekçesinden).
...
... Anayasa hükmüne (m.35) paralel olarak
yasakoyucu taşınmaz mülkiyetinin kullanımına, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu ile sınırlama getirmiştir.
Anılan Kanun'un 5.maddesi gereğince, özel
hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan
taşınmazların bizatihi kendisi değil, bu taşınmazlarda varlığı bilinen veya
daha sonra ortaya çıkacak olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve
tabiat varlıklarının Devlet malı niteliğinde olduğu belirtilmiş; aynı Kanun'un
11/2. maddesinde ise, maliklerin bu varlıkların üzerindeki mülkiyet haklarının
tabii icabı olan ve bu kanunun hükümlerine aykırı bulunmayan bütün yetkilerini
kullanabilecekleri düzenlenmiştir.
...
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi; “Perinelli ve
Diğerleri – İtalya (k.k.) davasında başvurucular, Roma’ya yakın bir yerde ...
imar planlarında yapılaşmaya açılmış bir arazinin sahibidirler. Bakanlar Kurulu
1994 yılında bu araziyi arkeolojik bölge alanı olarak ilan etmiş ve her tür
yapılaşmayı yasaklamıştır. Bu işleme karşı başvurucuların başvurdukları hukuki
yollar bir sonuç vermemiştir. Mahkeme, başvurucuların sahip olduğu taşınmaz
hakkında alınan 1994 tarihli arkeolojik bölge alanı kararını, üçüncü kural
çerçevesinde bir müdahale olarak değerlendirmiş ve davayı bu kuralın ışığında
incelemiştir. Ancak Mahkeme’ye göre bu davada adil denge bozulmamıştır...
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başka bir
kararında ise; “Sinan Yıldız ve Diğerleri – Türkiye kabuledilemezlik kararında
Mahkeme, SİT alanları konusunda bir karar vermiştir. Başvurucuların ... imara
açık ve üzerinde bir ev bulunan bir taşınmazları vardır. Bu taşınmaz, ...
birinci derece arkeolojik SİT alanı kapsamına alınmıştır. ... Mahkeme bu davada
başvurucuların taşınmazının SİT alanı ilanını mülkiyet hakkına bir müdahale
olarak nitelendirmiştir. Bu müdahale, 1. maddenin ikinci fıkrası kapsamında
değerlendirilmiştir. Ancak Mahkeme, İtalya’ya karşı benzer davalarda geliştirdiği
içtihadı izleyerek (Perinelli ve Diğerleri – İtalya (k.k.); Longobardi ve
Diğerleri – İtalya (k.k.)), bu davada adil dengenin bozulmadığı ve mülkiyet
hakkının ihlal edilmediği sonucuna varmıştır. ...
...
Somut olaya gelince;
... Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulu tarafından sit alanı olarak ilan edilen ve imar planları ve kanunla da
kesin inşaat ve tasarruf yasağı getirilen kısmın “kumsal + park + jeolojik
yönden sakıncalı alan” olduğu, dosya kapsamıyla belirgindir.
Yukarıda yapılan tüm açıklamalar ve özellikle
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin“Sinan Yıldız ve Diğerleri – Türkiye”,
“Perinelli ve Diğerleri – İtalya (k.k.)”, “Longobardi ve Diğerleri – İtalya
(k.k.)” davalarında verdiği kararların gerekçesinde belirttiği üzere, idarece, taşınmazın
sit alanı olarak ilanı, mülkiyet hakkının özünü ortadan kaldırmadığı gibi, imar
planında öngörülen kısıtlamaların taşınmazın amacına uygun kullanımını da
engellememektedir.
Ayrıca, 2863 Sayılı Kanun'un 5.maddesi
gereğince taşınmazın SİT alanı olarak ilanı ve imar planında belirtilen yasadan
kaynaklanan kısıtlamalar, kamulaştırmasız elatma olgusunun varlığını kabule
elverişli değildir.
...
O itibarla mahkemece, yukarda belirtilen maddi
ve hukuki olgular gözetilmeksizin kamulaştırmasız elatmanın varlığına ilişkin
hatalı kabulle yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir.
...
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır."
18. Karar düzeltme istemi, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun
19/3/2014 tarihli ve E.2014/5-53, K. 2014/377 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
19. Başvurucu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19/3/2014 tarihli
kararını 14/4/2014 tarihinde UYAP üzerinden öğrendiğini belirterek 18/4/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
20. İlk derece mahkemesince Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma
ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda 14/7/2014 tarihli ve E.2014/182,
K.2014/245 sayılı karar ile davanın reddine karar verilmiştir.
21. Temyiz üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 30/11/2015
tarihli ve E.2015/8211, K.2015/22444 sayılı ilamı ile hükmün onanmasına karar
verilmiştir.
22. Karar,
başvurucuya 1/2/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
23.2863 sayılı Kanun'un 3. maddesinin (a) bendinin (13) numaralı
fıkrası şöyledir:
"(Ek: 8/8/2011-KHK-648/41 md.) “Doğal
(tabii) sit”; jeolojik devirlere ait olup, ender bulunmaları nedeniyle
olağanüstü özelliklere sahip yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan
korunması gerekli alanlardır."
24.2863 sayılı Kanun'un 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Devlete, kamu kurum ve kuruluşlarına ait
taşınmazlar ile özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzelkişilerin
mülkiyetinde bulunan taşınmazlarda varlığı bilinen veya ileride meydana çıkacak
olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları Devlet
malı niteliğindedir."
25.2863 sayılı Kanun'un 7. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(Değişik birinci fıkra :
26/5/2004-5177/26 md.) Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat
varlıklarının ve doğal sit alanlarının tespiti, Kültür ve Turizm Bakanlığının
koordinatörlüğünde ilgili ve faaliyetleri etkilenen kurum ve kuruluşların
görüşü alınarak yapılır.
...
Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat
varlıkları ile ilgili yapılan tespitler koruma bölge kurulu kararı ile tescil
olunur."
26. 2863 sayılı Kanun'un 9. maddesi şöyledir:
"Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları
çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak,
korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile
sit alanlarında inşaî ve fizikî müdahalede bulunulamaz, bunlar yeniden
kullanıma açılamaz veya kullanımları değiştirilemez. Esaslı onarım, inşaat,
tesisat, sondaj, kısmen veya tamamen yıkma, yakma, kazı veya benzeri işler
inşaî ve fizikî müdahale sayılır."
27. 2863 sayılı Kanun'un 11. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Malikler bu varlıkların üzerindeki
mülkiyet haklarının tabii icabı olan ve bu Kanunun hükümlerine aykırı
bulunmayan bütün yetkilerini kullanabilirler."
28. 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
" a) Kısmen veya tamamen gerçek ve
tüzelkişilerle mülkiyetine geçmiş olan korunması gerekli taşınmaz kültür ve
tabiat varlıkları ile korunma alanları Kültür ve Turizm Bakanlığınca
hazırlanacak proğramlara uygun olarak kamulaştırılır. Bu maksat için, Kültür ve
Turizm Bakanlığı bütçesine yeterli ödenek konur.
...
f) (Ek:
17/6/1987 - 3386/5 md.; Değişik: 25/6/2009-5917/24 md.) Sit alanı ilan edilen
ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı
getirilen korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu
parseller, başka Hazine arsa veya arazileri ile müstakil veya hisseli olarak
değiştirilebilir. Sit alanı ilan edildiği tapu kütüğüne şerh edilen
taşınmazları, miras ve ölüme bağlı tasarruflar dışında, sonradan edinenlerin
talepleri değerlendirilmez. Ancak, Bakanlık izniyle gerçekleştirilen kazıların
yapıldığı alanlarda bulunan parsellerde, maliklerin başvurusu ve kabulüne
ilişkin koşul parsele yönelik uygulanır ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı
imar planı şartı aranmaz. Bu parsellerin üzerinde bina veya tesis varsa
malikinin başvurusu üzerine rayiç bedeli, 2942 sayılı Kanunun 11 inci maddesi
hükümlerine göre belirlenerek ödenir. Bu bentle ilgili usul ve esaslar Maliye
Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir.
Bu hükümle ilgili usul ve esaslar yönetmelikle
belirlenir."
29. 2863 sayılı Kanun'un 17. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"a) Bir alanın koruma bölge kurulunca sit
olarak ilanı, bu alanda her ölçekteki plân uygulamasını durdurur. Sit alanının
etkileşim-geçiş sahası varsa 1/25.000 ölçekli plân kararları ve notları alanın
sit statüsü dikkate alınarak yeniden gözden geçirilerek ilgili idarelerce
onaylanır.
...
b) Koruma amaçlı imar plânlarıyla kesin
yapılanma yasağı getirilen sit alanlarında bulunan gerçek ve özel hukuk tüzel
kişilerinin mülkiyetindeki taşınmazlar malikin başvurusu üzerine, belediye ve
il özel idaresine ait taşınmazlarla takas edilebilir."
30. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun,
12/3/2008 tarihli ve 740 sayılı İlke Kararı ile değişik, 19/6/2007 tarihli ve
728 sayılı Doğal (Tabii) Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları konulu İlke
Kararının ilgili bölümü şöyledir:
"Doğal (Tabii) Sit: Jeolojik devirlerle,
tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup, ender bulunmaları veya özellikleri
ve güzellikleri bakımından korunması gerekli yer üstünde, yer altında veya su
altında bulunan korunması gerekli alanlardır.
Bu alanlarda yapılacak tespit çalışmalarında,
alanın özelliğine göre ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınması
esastır.
1- I. Derece Doğal (Tabii) Sit: Bilimsel
muhafaza açısından evrensel değeri olan, ilginç özellik ve güzelliklere sahip
olması ve ender bulunması nedeniyle kamu yararı açısından mutlaka korunması gerekli
olan, korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak alanlardır.
Bu alanlarda, bitki örtüsü, topografya, silüet
etkisini bozabilecek, tahribata yönelik hiçbir eylemde bulunulamayacağına,
ancak;
a) Kesin yapı yasağı olmakla birlikte, resmi
ve özel kuruluşlarca zorunlu olan alanlarda, teknik altyapıhizmetleri
(kanalizasyon, açık otopark, telesiyej, teleferik, içme suyu, enerji nakil
hattı, telefon hattı, doğalgaz hattı, GSM baz istasyonu ve benzeri)
uygulamalarının koruma bölge kurulunun uygun göreceği şekliyle
yapılabileceğine;
Bu alanlarda, doğal kaynak suyu kullanımına
yönelik uygulamaların, ekolojik dengeye etkisine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanlığı ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün görüşleri ile Üniversitelerin
ilgili bölümlerince hazırlanan rapor doğrultusunda; jeotermal kaynak suyunun
kullanımına yönelik uygulamalarda bunlara ek olarak Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı (Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü) ve Bakanlığımız Yatırım ve
İşletmeler Genel Müdürlüğünün görüşleri ile, koruma bölge kurulunun uygun
göreceği şekliyle yapılabileceğine,
b) 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı veya
1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı doğrultusunda hazırlanacak projesine göre
ilgili koruma kurulundan izin almak koşulu ile halka açık rekreasyon amaçlı
günübirlik tesisler (lokanta, büfe, kafeterya, soyunma kabinleri, wc, gezi
yolu, açık otopark ve benzeri) ile alanın ve çevrenin özelliklerinden
kaynaklanan faaliyetlerin korunması ve geliştirilmesi amacına yönelik yapıların
(iskele, balıkçı barınağı, bekçi kulübesi ve benzeri) yapılabileceğine,
c) Alanın doğal bitki dokusunu değiştirmeden
Orman Genel Müdürlüğünün ilgili biriminden alınacak uygun görüş doğrultusunda
koruma kurulunca ağaçlandırmaya izin verilebileceğine,
ç) Kar ve rüzgar devrikleri, doğal afetlerden
etkilenmiş, hastalanmış veya kıymet ağacı olmayan ağaçlar ile ormanların bakımı
ve doğal dengenin korunmasını sağlamak amacıyla Orman Genel Müdürlüğünün ilgili
biriminden alınacak teknik rapor doğrultusunda ağaç kesimine koruma kurulunca
izin verilebileceğine,
d) Orman alanlarında yangın için gerekli
koruma önlemlerinin ilgili kuruluşlarca alınmasına,
e) Taş, toprak, kum alınmamasına, kireç, taş,
tuğla, mermer , kum, maden vb. ocakların açılmamasına, toprak, curuf, çöp,
sanayi atığı ve benzeri malzemenin dökülmemesine, ancak sit kararı ilanından
önce ruhsat almış olan işletmelerde sahanın rehabilite edilerek yasal süresi
içinde işlerinin tasfiyesine,
f) Doğal dengenin devamlılığının sağlanması
amacıyla ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının görüşleri doğrultusunda alanın
özelliğinden kaynaklanan faaliyetlerin koruma kurulu izni doğrultusunda
sürdürülebileceğine,
g) Bualanlarınkorunmasınısağlamakamacına
yönelik,hertürlübilgi verici uyarı levhalarının konulmasına, bu alanlardaki
koruma önlemlerinin ilgili kuruluş ve yerel yönetimlerce alınmasına,
ğ) Mevcut tescilli ve tescilsiz yapıların
bakım ve onarımlarının yürürlükteki ilke kararları doğrultusunda
yapılabileceğine,
...
karar verildi."
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 28/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu, 1994 yılında satın aldığı taşınmazın bir kısmının
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 15/11/1995 tarihli kararı ile 1.
derece doğal sit alanı olarak tescil ve ilan edildiğini, bu kapsamda açılan
kamulaştırmasız el atma davasının kabul edilmesine rağmen temyiz incelemesi
yapan Yargıtay Dairesinin daha önce 1. derece arkeolojik sit alanlarına ilişkin
olarak verdiği kararları gözardı ederek ve Devlet malı niteliğinde olma hâlini
düzenleyen 2863 sayılı Kanun'un 5. maddesini hatalı yorumlayarak ilk derece
mahkemesince verilen kararı bozduğunu, karar düzeltme dilekçesi ekinde sunulan,
iddialarını destekleyen ve taşımazın Devlet malı niteliği taşıyan korunması
gerekli kısmının taşınmazın kendisi olduğuna dair görüş belirten kurum
yazılarına rağmen karar düzeltme talebinin reddedildiğini, ilk derece
mahkemesinin direnme kararının bozulmasına ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
kararında emsal olarak gösterilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararının arkeolojik sit alanına ilişkin bir karar olup başvurucusunun
taşınmazını fiilen kullanabildiğini, bu yönleriyle AİHM kararının somut olay
ile örtüşmediğini, yargılamanın uzun sürdüğünü, 2863 sayılı Kanun'un 15.
maddesinde taşınmaz kültür varlıkları ile bunların koruma alanlarının
kamulaştırılmasının emredici hüküm olarak düzenlendiğini, taşınmazın bir
kısmının 1. derece doğal sit alanı ilan edilmesinden sonra taşınmazı hiçbir
surette kullanamadığını, taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisinin tamamen
kısıtlandığını, mülkiyet hakkının tamamen elinden alındığını belirterek adil
yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; maddi ve
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluna başvurabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
Somut olayda, başvurucu ilk derece mahkemesince verilen direnme kararının
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca bozulması ve bozma ilamına karşı karar düzeltme
isteminin reddedilmesinden sonra bireysel başvuruda bulunmuştur. Bu durumda,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma ilamı üzerine ilk derece mahkemesi
tarafından henüz herhangi bir karar verilmeden bireysel başvuruda bulunulmuş
ise de başvuru tarihinden sonraki süreçte ilk derece mahkemesince bozma ilamına
uyularak 14/7/2014 tarihinde davanın reddine karar verildiği, temyiz üzerine
Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 30/11/2015 tarihli ilamı ile hükmün onandığı
anlaşılmakla, başvuru bu yönüyle, başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle
kabul edilemez nitelikte değerlendirilmemiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a.Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına
İlişkin İddia
34. Başvurucu, kamulaştırmasız el atma sebebiyle alacak istemine
ilişkin yargılamanın temyiz aşamasında daha önce 1. derece arkeolojik sit
alanlarına ilişkin olarak verilen kararların dikkate alınmadığını, 2863 sayılı
Kanun'un 5. maddesinin hatalı yorumlandığını, karar düzeltme dilekçesi ekinde
sunulan kurum yazılarına rağmen karar düzeltme talebinin reddedildiğini,
direnme kararının bozulmasına ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında
emsal olarak gösterilen AİHM kararının somut olay ile örtüşmediğini belirterek
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35.Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi,
hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan
sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel
başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013,
§ 42).
36.Başvuru konusu olayda, malik olunan taşınmazın bir kısmının
doğal sit alanı olarak tescil ve ilan edilmesi sebebiyle taşınmaz üzerindeki
tasarruf yetkisinin tamamen ortadan kalktığı, taşınmazın 2863 sayılı Kanun'un
5. maddesi gereğince Devlet malı hâline geldiği ve hiçbir bedel ödenmeden
taşınmaza fiilen el atıldığı iddiasıyla kamulaştırmasız el atmaya dayalı alacak
davası açılmıştır. İlk derece mahkemesince, 1. derece doğal sit alanı olarak
ilan edilen yerde davacının hiçbir tasarruf hakkının bulunmadığı, taşınmazın
fiilen Devlet malı niteliğinde bulunduğu belirtilerek davanın kısmen kabulüne
karar verilmiş ise de Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 18/10/2011 tarihli ilamı ile
2863 sayılı Kanun'un 5. maddesi ve 11. maddenin ikinci fıkrasındaki
düzenlemeler, tarafların iddiaları ve deliller değerlendirilmek suretiyle
taşınmazın sit alanı olarak ilan edilmesinin mülkiyet hakkını ortadan kaldıran
bir işlem olmadığı ve kamulaştırmasız el atmadan söz edilemeyeceği gerekçesiyle
hükmün bozulmasına karar verilmiş (bkz. § 14), karar düzeltme istemi ise
reddedilmiştir.
37.İlk derece mahkemesince ilk kararda direnilmesi üzerine,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11/9/2013 tarihli ilamında, taşınmazın bir kısmı
sit alanı ilan edilerek imar planları ve ilgili mevzuat hükümleri uyarınca
kesin inşaat yasağı getirilmiş ise de davalı tarafça taşınmaza fiilen el
atılmadığı, uyuşmazlığın sit alanı olarak ilan edilen ve kesin inşaat yasağı
getirilen alanda kamulaştırmasız el atma olgusunun gerçekleşip
gerçekleşmediğine ilişkin olduğu, 2863 sayılı Kanun'un 5. maddesine göre
taşınmazın bizatihi kendisinin Devlet malı niteliğinde bulunmadığı, yine aynı
Kanun'un 11. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taşınmaz üzerinde mülkiyet
hakkının gereği olan ve 2863 sayılı Kanun hükümlerine aykırı bulunmayan bütün
yetkilerin maliklerce kullanılabileceği, AİHM'nin sit alanı olarak ilan edilen
taşınmazlar yönünden mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı ve
bireysel yarar arasındaki adil dengeyi bozmadığına ilişkin kararları da dikkate
alındığında taşınmazın sit alanı olarak ilanının mülkiyet hakkının özünü
ortadan kaldırmadığı, yine imar planında öngörülen kısıtlamaların taşınmazın
amacına uygun kullanımını engellemediği, taşınmazın sit alanı olarak ilanının
ve imar planı kapsamında getirilen kısıtlamaların kamulaştırmasız el atma
olgusunun varlığını kabule elverişli olmadığı vurgulanarak direnme kararının
bozulmasına karar verilmiş (bkz. § 17), karar düzeltme istemi ise
reddedilmiştir. Hukuk Genel Kurulunun bozma ilamına uyan ilk derece mahkemesi
14/7/2014 tarihinde davanın reddine karar vermiş, temyiz üzerine Yargıtay 5.
Hukuk Dairesinin 30/11/2015 tarihli kararı ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.
38. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde, iddiaların özünün derece mahkemeleri tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet bulunmadığına
ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmakta olup
derece mahkemeleri kararlarında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
39.Öte yandan benzer konularda aynı derecedeki yargı mercileri
arasındaki içtihat farklılıkları tek başına adil yargılanma hakkının ihlali
niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi derece mahkemeleri veya temyiz
mercilerinin, uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların talepleri ve delilleri
arasındaki yorum farklılıkları da tek başına adil yargılanma hakkının ihlali
niteliğinde kabul edilemez (Miraş
Mümessillik İnş. Taah. Reklam Paz.Bas.Yay.San. ve Tic. A.Ş., B. No:
2012/1056, 16/4/2013, § 36).
40. Başvurucu temyiz incelemesi aşamasında daha önce 1. derece
arkeolojik sit alanlarına ilişkin olarak verilen kararların somut olay yönünden
emsal teşkil etmesine rağmen dikkate alınmadığını ve farklı karar verildiğini
iddia etmiş ise de somut olaydaki koşulların farklılığı, amaca uygun kullanım,
müdahale ve el atmanın varlığı gibi hususların her somut olayın özellikleri
dikkate alınarak uyuşmazlık konusu olaya özgü biçimde belirlenmesi ve farklılık
arz etmesi doğal olup bu husus tek başına adil yargılanma hakkının ihlali
olarak nitelendirilemez.
41. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
42. Başvurucu, taşınmazın bir kısmının 1. derece doğal sit alanı
ilan edilmesinden sonra taşınmazı hiçbir şekilde kullanamadığını, taşınmaz
üzerindeki tasarruf yetkisinin tamamen kısıtlandığını, mülkiyet hakkının
tamamen elinden alındığını ve 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesinde
kamulaştırmanın emredici hüküm olarak düzenlendiğini belirterek mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun taşınmazın
kamulaştırılması için 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesine dayanarak ilgili
idareye başvurduğuna dair bir bilginin bulunmadığı, imar planında taşınmazın
yalnızca belli bir kısmına 1. derece doğal sit alanı olarak kesin inşaat yasağı
getirilmiş olup taşınmazın kalan kısmının kullanılabileceği, başvuruya konu
taşınmazın bulunduğu bölgenin 1980 yılında "İstanbul Kuzey Kesimi-
Karadeniz Kuşağı-II No'lu Doğal Sit Alanı" olarak ilan edilerek koruma
altına alındığı, 1995 tarihli kararla taşınmazın kullanımına yönelik ayrıca bir
sınırlandırma getirilmediği hususlarının gözetilmesi gerektiği bildirilmiştir.
44. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı verdiği beyanda
kamulaştırma işleminin 20 yıldır yapılmadığını, idareye başvurunun dava ön
şartı olmadığını, ayrıca takas yapılması ve sertifika verilmesi için idareye
başvurulmuş ise de sonuç alınamadığını, taşınmazın 1.derece doğal sit alanı
olarak ilan edilen kısım dışında kalan kısmına yönelik bir
talebininbulunmadığını, 1995 tarihli karar ile taşınmazın kullanımına kısıtlama
getirildiğini belirtmiştir.
45. Anayasa’nın 35. maddesinde herkesin, mülkiyet hakkına sahip
olduğu, bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği,
mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme
bağlanmıştır.
46. Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve
kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf olanağı veren bir haktır
(AYM, E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012).
47. Anayasa'nın 63. maddesinde devletin, tarih, kültür ve tabiat
varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlama ve bu amaçla destekleyici ve
teşvik edici tedbirleri alma ödevi düzenlenmiş, bu kapsamda özel mülkiyet
konusu olan varlık ve değerlere getirilecek sınırlamaların, bu nedenle hak
sahiplerine yapılacak yardımların ve tanınacak muafiyetlerin kanunda
düzenleneceği hüküm altına alınmıştır.
48. Öte yandan, Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile
6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen
işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş
olması gerekir.
49. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya
çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine
başvurulmalıdır (Bayram Gök, B.
No: 2012/946, 26/3/2013, § 17).
50. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması
esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan
denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, § 18).
51. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle iç hukukta
düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca,
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Bayram Gök, §
19).
52. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak
olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar
Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemez (Bayram Gök, § 20).
53. Başvuru konusu olayda başvurucu, hiçbir sınırlama veya
takyidat bulunmaksızın satın aldığını belirttiği taşınmazın 1. derece doğal sit
alanı olarak tescil ve ilan edilmesi sebebiyle taşınmazı kullanamadığından ve
taşınmazın uzun süre kamulaştırılmadığından şikâyet etmektedir.
54. 2863 sayılı Kanun'un 3. maddesinde, bu Kanun'da geçen "kültür varlıkları", "tabiat varlıkları", "sit" alanları ve "doğal sit" alanlarının ayrı
ayrı tanımları yapılmış; aynı Kanun'un 6. maddesinde, korunması gerekli
taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının neler olduğu belirlenmiştir. 2863
sayılı Kanun'un 15. maddesinin (a) bendinde korunması
gerekli "taşınmaz kültür ve tabiat
varlıkları ile koruma alanlarının" Kültür ve Turizm
Bakanlığınca hazırlanacak programlara uygun olarak kamulaştırılacağı
düzenlenmiş; aynı maddenin (f) bendinde ise sit alanı ilan edilen ve 1/1000
ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen
korunması gerekli "taşınmaz kültür ve
tabiat varlıklarının" bulunduğu parsellerin başka Hazine arsa
ve arazileri ile müstakil veya hisseli olarak değiştirilebileceği
belirtilmiştir. Bu bakımdan 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesinde yalnızca "taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile
bunların koruma alanları" için kamulaştırma imkânı öngörülmüş
olup, sit alanı ilan edilen, 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planında
kesin inşaat yasağı getirilen ve üzerinde "korunması
gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı bulunan" taşınmazlar
yönünden ise kamulaştırmaya ek bir imkân olarak taşınmazları başka Hazine arsa ve
arazileri ile değiştirebilme olanağı getirilmiştir.
55. 2863 sayılı Kanun'un 17. maddesinde ise bir alanın sit alanı
olarak ilanı ve bunun sonuçları ayrıca düzenlenmiş olup, maddenin (b) bendinde
koruma amaçlı imar planlarıyla kesin yapılanma yasağı getirilen sit alanlarında
bulunan gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetindeki taşınmazların
malikin başvurusu üzerine belediye ve il özel idaresine ait taşınmazlarla takas
edilebileceği belirtilmiştir.
56. Bu durumda 2863 sayılı Kanun hükümleri birlikte
değerlendirildiğinde, "korunması
gereken taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile bunların koruma
alanlarının" "sit"
alanlarından farklılık arz ettiği, kısmen veya tamamen özel mülkiyete geçmiş
olan "taşınmaz kültür ve tabiat
varlıklarının ve bunların koruma alanlarının" bir program
dahilinde kamulaştırılması esası öngörülmüş iken "sit" alanı ilan edilen ve koruma amaçlı imar
planında kesin inşaat yasağı getirilen taşınmazlar için kamulaştırılma esası
öngörülmeyip takas imkânının getirildiği anlaşılmaktadır.
57. Danıştay Altıncı Dairesince, taşınmazların doğal sit alanı
olarak ilan edilmesi ve mülkiyet hakkına getirilen sınırlamalar sebebiyle
idareye yapılan başvuruların reddi üzerine açılan idari işlemin iptali ve
tazminat istemli pek çok davanın temyiz ve karar düzeltme incelemesinde, kısmen
veya tamamen özel mülkiyete geçmiş olan taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının
ve koruma alanlarının kamulaştırılacağı, sit alanı ilan edilen ve koruma amaçlı
imar planında kesin inşaat yasağı getirilen taşınmazlar için takas talebinde
bulunulabileceği, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile
bunların korunma alanlarının, sit alanlarından farklılık arz ettiği, korunması
gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı örneklerinin 2863 sayılı Kanun'un
ilgili maddesinde ayrı ayrı sayılarak somutlaştırıldığı, sit alanlarının ise
koruma statü ve dereceleri farklılık arz etmekle birlikte hazırlanacak bilimsel
raporlar doğrultusunda tarihi, kültürel veya tabiat güzelliklerinin alanın
bütünselliğiyle beraber koruma altına alındığı alanı ifade ettiği, bu ayrımın
bir sonucu olarak gerçek veya tüzel kişilerin mülkiyetine geçmiş olan korunması
gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları için Kanun'un 15. maddesinin (a)
fıkrasında taşınmazların program dahilinde kamulaştırılması esası getirilmiş
iken sit alanında bulunan taşınmazlar için kamulaştırma esası benimsenmeyip
bunun yerine aynı maddenin (f) bendinde takas imkânının getirildiği
belirtilmiştir. Ayrıca, taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarının
ve sit alanlarının korunmasındaki kamu yararı ayrı ayrı açıklanarak sonuç
itibarıyla korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bir
değeri, sit alanının ise arz üzerindeki statüyü ifade ettiği vurgulanmıştır
(Danıştay 6. Dairesinin 19/6/2015 tarihli ve E.2014/7813, K.2015/4418;
19/6/2015 tarihli ve E.2014/5549, K.2015/4419; 19/6/2015 tarihli ve E.2014/668,
K.2015/4416; 19/6/2015 tarihli ve E.2014/1226, K.2015/4417 sayılı kararları).
58. Somut olayda, kamulaştırmasız el atmaya konu taşınmazın 1.
derece doğal sit alanı olarak tescil ve ilan edildiği, ancak 2863 sayılı
Kanun'un 15. maddesinin uygulanabilirliği yönünden taşınmaz üzerinde korunması
gereken kültür ve tabiat varlığı bulunduğuna dair başvuru dosyası kapsamında
bir bilgi ve belge sunulmadığı anlaşılmıştır.
59. Öte yandan, başvurucu, kamulaştırmasız el atıldığını iddia
ettiği taşınmazın bedelinin tahsili istemiyle açılan davanın reddi üzerine bu
davaya ilişkin yargısal sürece dayanarak bireysel başvuruda bulunmuştur. Ancak,
başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik şikâyetinin temelinde taşınmazın 1.
derece doğal sit alanı olarak tescil ve ilan edilmesi işlemi bulunmakta olup,
başvurucunun bu işleme karşı idari yargı merciinde dava açtığına ilişkin
bireysel başvuru dosyası kapsamına sunulmuş bilgi ve belge bulunmamaktadır.
60. Yine, taşınmazın 1. derece doğal sit alanı ilan edilmesi
sebebiyle idareye başvuruda bulunularak mülkiyet hakkına yönelik kısıtlama
sebebiyle 2863 sayılı Kanun kapsamında takas talebinde bulunulması mümkün olup
bu talebin reddi halinde idari işlemin iptali istemiyle dava açılması da
mümkündür (Danıştay Altıncı Dairesinin 3/3/2010 tarihli ve E.2008/5884,
K.2010/2065; 3/3/2010 tarihli ve E.2008/5867, K.2010/2066 tarihli kararları).
61. Nitekim Danıştay Altıncı Dairesinin, 1. derece doğal sit
alanı olarak tescil edilen taşınmazların takası veya kamulaştırılması istemiyle
yapılan başvuruların reddine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle açılan pek çok
davanın temyiz ve karar düzeltme incelemesinde, takas talebine ilişkin şartlar
gözönünde bulundurularak idarece takas talebinin sürümcemede bırakılıp
bırakılmadığı, mülkiyet hakkının belirsiz bir süre ile kısıtlanması suretiyle
mülkiyet hakkının özünün zedelenip zedelenmediği hususlarında değerlendirmeler
yaptığı anlaşılmaktadır (Danıştay 6. Dairesinin 28/2/2014 tarihli ve
E.2010/391, K.2014/1469; 4/6/2012 tarihli ve E.2011/2859, K.2012/3159;11/9/2013
tarihli ve E.2012/1726, K.2013/4818 sayılı kararlar).
62. Bu durumda, taşınmazın 1. derece doğal sit alanı olarak
tescil edilmesinden kaynaklanan mülkiyet hakkına ilişkin ihlal iddiasının
etkili ve sonuç alınması mümkün idari ve yargısal yollara başvurulmadan
bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvuru yollarının usulünce
tüketildiği söylenemez.
63. Açıklanan nedenlerle, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c.Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
64. Başvurucunun, yargılamanın uzun sürdüğü ve makul sürede
sonuçlanmadığı iddiasına ilişkin başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olmaması
ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de
bulunmaması nedeniyle başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2.Esas Yönünden
65. Başvurucu yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
66. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamaların makul
sürede sonuçlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek, bir davadaki
yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiş (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 34–59) ve bu kapsamda yapılan incelemeler sonucu makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik kararlar verilmiştir (bkz. Gülseren Gürdal ve diğerleri,
B.No:2013/1115, 5/12/2013; Semira Babayiğit
ve diğerleri, B.No:2013/3283, 19/12/2013; Haydar İzgi, B.No:2012/673, 19/12/2013).
67. Başvuru konusu dava, asliye hukuk mahkemesi nezdinde açılan
kamulaştırmasız el atma sebebiyle alacak davasına ilişkindir. 1086 sayılı mülga
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda
yer alan usul hükümlerine göre yürütülen ve medeni hak ve yükümlülükleri konu
alan somut yargılama faaliyetinin makul süre değerlendirmesi için başlangıcı,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı tarih
olup (Güher Ergun ve diğerleri, §
50) bu tarih somut başvuru açısından 17/9/2009'dur.
68. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve Diğerleri, § 52). Bu kapsamda, somut
yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucunun Yargıtay
Hukuk Genel Kurulunun bozma ilamı uyarınca verilen ilk derece mahkemesi
kararını temyiz talebinin Yargıtay 5. Hukuk Dairesince reddedildiği 30/11/2015
tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
69. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinden,
yargılamanın konusunun 17/9/2009 tarihinde açılan kamulaştırmasız el atmaya
dayalı alacak davası olduğu, ilk derece mahkemesince verilen 25/1/2011 tarihli kararın
Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 18/10/2011 tarihli ilamıyla bozulduğu, karar
düzeltme isteminin 19/4/2012 tarihinde reddedildiği, ilk derece mahkemesince
16/10/2012 tarihinde direnme kararı verildiği, direnme kararının Yargıtay Hukuk
Genel Kurulunun 11/9/2013 tarihli ilamı ile bozulduğu, karar düzeltme isteminin
ise 19/3/2014 tarihinde reddedildiği, mahkemece bozma ilamına uyularak
22/7/2014 tarihinde davanın reddine karar verildiği, temyiz üzerine Yargıtay 5.
Hukuk Dairesinin 30/11/2015 tarihli ilamıyla bu kararın onandığı anlaşılmıştır.
70. Başvurunun değerlendirilmesi sonucunda, başvuruya konu
alacak davasının, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların
karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi
kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzak olduğu anlaşılmıştır.
Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken özensiz
davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez.
Dolayısıyla somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektirecek bir
yön bulunmadığı ve 6 yıl 2 aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir
gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
71. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3.6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
72. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
73. Başvurucu, başvuru kapsamındaki tüm iddialar nedeniyle
148.124.189,82 TL maddi ve 2.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
74. Adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
75. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya
net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
76. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
77. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE;
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
28/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.