TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BEDİH DURMAZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5534)
|
|
Karar Tarihi: 7/3/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren
DEMİR KOŞAR
|
Başvurucular
|
:
|
1. Bedih
DURMAZ
|
|
|
2. Emine
DURMAZ
|
|
|
3. Mehmet
DURMAZ
|
|
|
4. Mustafa
DURMAZ
|
|
|
5. Süleyman
DURMAZ
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Ahmet
Kerim TÜCER
|
|
|
6. Fetah
DURMAZ
|
|
|
7. İsmet
DURMAZ
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Ahmet
Kerim TÜCER
|
|
|
Av. İbrahim
Halil TURAN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; askerde meydana gelen ölüm olayına ilişkin etkili
ceza soruşturması yürütülmemesi, tam yargı davasının süre aşımı nedeniyle
reddedilmesi ve yargılamanın yenilenmesi talebinin reddi nedenleriyle yaşama
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca başvurucuların adli yardım
talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
5. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
7. Fetah Durmaz ve İsmet Durmaz'ın 5/5/2015 tarihli ve 2015/7898
numaralı bireysel başvuru dosyalarının aralarında konu yönünden hukuki irtibat
bulunması nedeniyle 2014/5534 numaralı bireysel başvuru dosyası ile
birleştirilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucuların yakını A.D. Tunceli Hozat Jandarma Komando
Tabur Komutanlığı emrinde askerlik görevini ifa etmekte iken 26/4/2009
tarihinde saat 19.45'te, silah sesi duyulması üzerine nöbet kulübesine giren
Nöbetçi Astsubay Ü.O. ve birkaç asker tarafından nöbet tuttuğu kulübede
başından vurulmuş, sırt üstü yatar vaziyette bulunmuştur. Müteveffa, üzerine
zimmetli piyade tüfeğiyle başından vurulması sonucu hayatını kaybetmiştir.
A. Ceza Soruşturmasına
İlişkin Süreç
10. Hozat Cumhuriyet Başsavcılığı ve 8'inci Kolordu Komutanlığı
(Kolordu Komutanlığı) Askerî Savcılığınca olaya ilişkin soruşturma
başlatılmıştır.
11. Hozat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 10/7/2009
tarihinde, Cumhuriyet Başsavcılığının görevsizliğine ve dosyanın Kolordu
Komutanlığı Askerî Savcılığına gönderilmesine karar verilmiştir.
12. Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığınca olaya ilişkin resen
başlatılan soruşturmanın evrakı ile anılan görevsizlik kararı üzerine
gönderilen dosyanın birleştirilmesine karar verilmiştir.
13. Yapılan olay yeri incelemesi ve kriminal inceleme
tutanaklarından, müteveffanın görev yaptığı nöbet kulübesinde kafasından
vurulmuş hâlde zeminde yatarken bulunduğu, maktulun alın bölgesinde kurşun
giriş deliğinin ve ensesinde kurşun çıkış deliğinin, nöbet mevzisinin üstünde
ise kurşun deliğinin bulunduğu, kulübe içinde bulunan boş kovanın müteveffanın
üzerine zimmetli silahtan çıktığı, tüfeğin emniyeti açık vaziyette bacaklarının
arasında durduğu, tüfeğin yüzeyinin pütürlü olması nedeniyle parmak izi örneği
bulunamadığı, müteveffanın sol el parmak uçlarında atış artığına rastlandığı
anlaşılmaktadır.
14. 27/4/2009 tarihinde Fırat Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim
Dalı Başkanlığında gerçekleştirilen ölü muayene ve otopsi işlemi sonrası
düzenlenen tutanakta, şahsın ateşli silah bitişik atış yaralanmasına bağlı kafa
kemiklerinde kırık, beyin zarları arasında kanama ve beyin dokusu harabiyeti
nedenleriyle öldüğü tespit edilmiştir.
15. Olay günü alınan beyanlarında koğuş arkadaşları;
müteveffanın içine kapanık bir kişi olduğunu, sıkıntılarını paylaşmadığını
ancak yakın zamanda bebeğinin öldüğünü bildiklerini ifade etmişlerdir.
16. Soruşturma aşamasında alınan tanık beyanlarından 25/4/2009
tarihinde müteveffanın koğuş arkadaşlarından olan E.A.nın bankamatik kartının
çalınarak bir miktar parasının çekildiği, bu olayda E.A. tarafından
müteveffadan şüphelenildiği, nöbetçi astsubayın 26/4/2009 tarihinde er ve
erbaşları içtima alanında toplayarak
"Arkadaşlar tatsız bir olay var, ben bugün nöbetçiyim sabaha kadar yanıma
gelebirsiniz bu olay tatlı bir şekilde çözülsün, yarın bankadan kamera
kayıtları istenecek." dediği anlaşılmaktadır.
17. E.A. beyanında; bankamatik kartının kaybolduğunu ve bir
dakika arayla iki sefer hesabından para çekilmiş olduğunu, aynı tarihte ve saatte
çarşıdaki bankamatikten müteveffanın para çektiğini öğrenmesi üzerine
müteveffaya sorduğunda müteveffanın kendi hesabından para çektiğini
söylediğini, bankayı aradığında ise müteveffanın hesabından en son 16/4/2009
tarihinde para çekildiğini söylediklerini, bunun üzerine müteveffadan parayı
çaldıysa söylemesini istediğini, onun ise parayı çalmadığını söylediğini ancak
"Üstüme kalmasın bu suç, ben sana
parayı ödeyeyim." diyerek kendisine 130 TL verdiğini, "Kalanı da bir dahaki ay veririm."
dediğini ve bu şekilde helalleştiklerini söylemiştir. E.A.; parayı çalan A.D.
değilse diyerek şüpheye düşmesi nedeniyle durumu komutanına anlattığını,
komutanın da herkesi toplayıp bu durumu ima ederek "Bana söyleyin, tatlı bir şekilde çözelim."
şeklinde beyanda bulunduğunu, bu konuşmadan sonra akşam, müteveffanın
kendisinden kalem ve sigara isteyip yanından ayrıldığını, daha sonra onun
intihar ettiğini duyduğunu beyan etmiştir.
18. Nöbetçi Astsubay Ü.O. 26/4/2009 tarihinde saat 14.00'te
düzenlediği tutanakta; E.A.nın 11.30 sıralarında yanına gelerek bankamatik
kartının kaybolduğunu söylediğini, şüphelendiği müteveffa ile konuşmak için
diğer iki koğuş arkadaşı R.E. ve F.G. ile birlikte berberhaneye gittiklerini,
burada sadece konuştuklarını beyan ettiklerini, kendisinin ise bu olaya ilişkin
olarak er ve erbaşları toplayıp paradan ve para kaybeden kişiden bahsetmeden
bunun tatsız bir olay olduğunu, tatlılıkla çözmek için bu konuyla ilgili
konuşmak isteyen olursa görüşebileceğini beyan ettiğini belirtmiştir.
19. Nöbetçi Astsubay Ü.O. Savcılık tarafından alınan beyanında,
E.A.nın parasının çalınması olayına ilişkin sürece
dair tutanak tuttuğunu belirtmiş ve tutanakta açıklanan ifadeleri tekrar
etmiştir. Ayrıca müteveffanın 8/4/2009-19/4/2009 tarihlerinde muhafaza edilmesi
için Jandarma Başçavuş F.F.ye 300 TL verdiğini, bu paranın muhafaza altında
olduğunu belirtmiştir.
20. Müteveffanın babası başvurucu Fetah Durmaz'ın Kolordu
Komutanlığı Askerî Savcılığınca 4/5/2009 tarihinde müşteki sıfatıyla beyanı
alınmıştır. Başvurucu beyanında özetle oğlunun dinî nikâhla yaptığı evliliğini
ve bu evlilikten olan çocuğunu bilmediğini ancak böyle bir şeye de ihtimal
vermediğini, oğlunun paraya ihtiyacı olmaması nedeniyle hırsızlık yapması için
bir sebep de olmadığını, intiharına anlam veremediğini, bir kadınla duygusal ya
da cinsel ilişkisi olması nedeniyle baskı ve şiddete maruz kalmış
olabileceğini, bu nedenle intihar etmiş olabileceğini düşündüğünü beyan
etmiştir.
21. 29/5/2009 tarihinde talimat yoluyla tekrar beyanı alınan
müteveffanın babası Fetah Durmaz ve annesi diğer başvurucu İsmet Durmaz;
oğullarının askerlikten önce hiçbir ruhsal sorununun bulunmadığını, intihar
etmiş olamayacağını, oğullarını bu duruma iten veya vefatına sebep olan
kişilerden şikâyetçi olduklarını belirtmişlerdir.
22. Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığınca 21/7/2009 tarihinde,
toplanan tüm deliller bir arada değerlendirildiğinde müteveffanın nöbet tuttuğu
kulübede nöbeti gereği taşıdığı tüfeği kullanarak kafasına ateş edip intihar
ettiği, intihar etmesinde başka şahısların kusurlarının ya da teşviklerinin
bulunmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verilmiştir.
23. Anılan karar, müştekilere tebliğ edilmesi için Kolordu
Komutanlığı Askerî Savcılığınca Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğüne
gönderilmiştir.
24. Başvurucuların ikamet adreslerinde bulunamadıkları
gerekçesiyle 11/2/1959 tarihli ve 7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun 35. maddesine
göre 24/11/2009 tarihinde kapıya asılmak suretiyle tebligat yapıldığının
Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğünce bildirildiği anlaşılmaktadır.
25. Başvurucu Fetah Durmaz ve İsmet Durmaz 20/12/2013 tarihinde,
soruşturma sürecinde Hozat Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen görevsizlik
kararının Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığınca verilen birleştirme kararının
kendilerine tebliğ edilmediğini, 21/7/2009 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına
dair kararın tebliğ edildiği bildirilmiş olsa da Fettah Durmaz'a yapılan
tebligatın usulsüz olduğunu, İsmet Durmaz'a ise hiç tebligat yapılmadığını
belirterek anılan kararlara karşı itirazlarını ileri sürmüşlerdir.
26. İtirazı inceleyen Kara Kuvvetleri Komutanlığı Malatya 2'nci
Ordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi 21/2/2014 tarihinde başvurucuların
itirazlarını esastan inceleyerek reddetmiştir. Mahkeme, tebligatın usulüne
uygun yapılıp yapılmadığı konusunda bir tespit yapmamış ancak başvurucuların
itiraz hakkının korunmuş olması nedeniyle hak kayıpları olmayacağını
belirtmiştir. Olayın askerlik hizmeti sırasında meydana gelmesi ve müteveffanın
asker kişi olması nedeniyle askerî yargının görevli olduğu, görevsizlik
kararıyla gelen dosyanın Askerî Savcılığın resen başlattığı soruşturma
evrakıyla birleştirilmesinde hukuki menfaat bulunduğu, anılan husus yönünden de
başvurucuların itiraz haklarının korunmuş olması sebebiyle, tebligat
yapılmaması nedeniyle hak kayıplarının oluşmadığı belirtilmiştir.
27. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan
itiraz; müteveffanın kafasında bulunan mermi giriş ve çıkış deliklerinin
başvurucunun atış anında kafasını silaha dayaması sonucu oluşmasının mümkün
olduğu, Askerî Savcılık ve Cumhuriyet Başsavcılığının araştırmalarında herhangi
bir eksik bulgu veya delile, ölüm olayının gerçekleşmesinde bir başkasının
maddi anlamda bir etkisine ve etki etme şüphesine rastlanmadığı, ölüm olayını,
müteveffanın üzerine zimmetli silahıyla kafasını hedef alarak ateş etme
eylemini gerçekleştirdiğinin şüpheden uzak bir şekilde ortaya konduğu, vefat
eyleminin gerçekleşmesinde müteveffanın iradi eylemleri dışında bir başkasının
müteveffayı intihara yönlendirme girişiminin olmadığının da dinlenen tanık
beyanlarıyla ortaya konduğu gerekçeleriyle reddedilmiştir.
28. Anılan kararın 26/3/2014 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine
başvurucular, otuz günlük başvuru süresi içinde 22/4/2014 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuşlardır.
B. Tam Yargı Davasına
İlişkin Süreç
29. Başvuruculardan İsmet Durmaz ve Fetah Durmaz, oğullarının
askerde intiharı sonucu ortaya çıkan maddi ve manevi zararlarının tazmini
istemiyle 23/7/2012 tarihinde İçişleri Bakanlığına başvurmuşlardır. Talebin
zımnen reddi üzerine 31/10/2012 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde
(AYİM) tam yargı davası açılmıştır.
30. AYİM İkinci Dairesi tarafından 29/5/2013 tarihinde,
davacıların zararı öğrendikleri tarihten yani müteveffa A.D.nin vefat tarihi
olan 26/4/2009 tarihinden itibaren bir yıl içinde idareye başvuruda bulunmaları
gerekirken idari müracaat süresi geçtikten sonra 23/7/2012 tarihinde yaptıkları
başvuru sonrasında açtıkları davada süre aşımı olduğu gerekçesiyle dava
reddedilmiştir. Başvurucular, karar düzeltme talebinde bulunmamışlardır.
31. Başvurucu İsmet Durmaz ve Fetah Durmaz 27/10/2014 tarihinde
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendilerine usulüne uygun olarak
tebliğ edilmemesi nedeniyle davada süre aşımı bulunmadığını belirterek
yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
32. İleri sürülen hususun yargılamanın yenilenmesi sebepleri
arasında yer almaması nedeniyle AYİM İkinci Dairesince 4/3/2015 tarihinde talep
reddedilmiştir.
33. Yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin kararın
6/4/2015 tarihinde kendilerine tebliğ edilmesinin ardından otuz günlük başvuru
süresi içinde başvurucu İsmet Durmaz ve Fetah Durmaz 5/5/2015 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
34. 25/10/1963 tarihli ve 353 Sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu
ve Yargılama Usulü Kanunu'nun 107. maddesi şöyledir:
“Askerî savcı tarafından verilen kovuşturmaya
yer olmadığına dair karar, teşkilâtında askerî mahkeme kurulan kıt’a komutanı
veya askerî kurum amiri ile şüpheli ve suçtan zarar görene bildirilir.
Bu karara karşı teşkilâtında askerî mahkeme
kurulan kıt’a komutanı veya askerî kurum amiri ya da suçtan zarar gören,
kararın kendilerine tebliğinden itibaren onbeş gün içinde kararı veren askerî
savcının teşkilâtında olduğu askerî mahkemeye yer itibarıyla en yakın askerî
mahkemede itiraz edebilirler. En yakın askerî mahkemenin tayininde kararsızlık
olursa, bu husus Millî Savunma Bakanlığınca giderilir. İtiraz isteminde kamu
davasının açılmasını haklı gösterecek olaylar ve deliller gösterilir.”
35. 353 sayılı Kanun'un 109. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
" İtiraz süresi içinde yapılmamış veya
sebep gösterilmemişse veyahut kamu davasının açılması için yeter sebepler
bulunmazsa askeri mahkeme itirazı reddeder.
(Değişik ikinci fıkra: 29/6/2006-5530/35 md.)
Ret kararı suçtan zarar görene; eğer itiraz, teşkilâtında askerî mahkeme
kurulan kıt’a komutanı veya askerî kurum amiri tarafından yapılmış ise bu
makama tebliğ olunur ve ayrıca askerî savcıya ve şüpheliye bildirilir."
36. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu'nun 64. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Daireler ile Daireler Kurulundan verilen
kararlar hakkında, aşağıda yazılı sebepler dolayısıyle yargılamanın iadesi
istenebilir.
a) Zorlayıcı sebepler dolayısiyle veya lehine
karar verilen tarafın eyleminden doğan bir sebeple elde edilemeyen bir
belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması;
b) Karara esas olarak alınan belgenin
sahteliğine hükmedilmiş veya sahte olduğu, mahkeme veya resmi bir makam
huzurunda ikrar olunmuş veya sahtelik hakkındaki hüküm karardan evvel verilmiş
olup da yargılamanın iadesini isteyen kimsenin, karar zamanında bundan haberi
bulunmamış olması;
c) Karara esas olarak alınan bir ilam hükmünün
kesin hüküm halini alan bir kararla bozularak ortadan kalkması;
d) Bilirkişinin kasıtla gerçeğe aykırı beyan
ve ihbarda bulunduğunun, hükümle tahakkuk etmesi;
e) Lehine karar verilen tarafın, karara etkisi
olan bir hile kullanmış olması;
f) Vekil veya kanuni temsilci olmayan kimseler
huzuru ile davanın görülüp karara bağlanmış bulunması;
g) Çekilmeye mecbur olan Başkan veya üyenin
katılması ile karar verilmiş olması;
h) Tarafları ve sebebi aynı olan bir dava
hakkında verilen karara aykırı yeni bir karar verilmesine sebep olabilecek bir
madde yokken, aynı Daire veya diğer Daireler yahut Daireler Kurulu tarafından
evvelki ilamın hükmüne aykırı bir karar verilmiş bulunması. "
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 7/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşama Hakkı
Kapsamında Etkili Soruşturma Yürütülmediğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddaları
38. Başvurucular; yakınlarının intihar etmesi için bir sebep
bulunmadığını, mermi giriş ve çıkış deliklerinin açısı ile tüfekte parmak izi
bulunamamış olması hususlarının ölüm olayını şüpheli kıldığını, soruşturma
makamları tarafından yeterli araştırma ve incelemenin yapılmadığını, Askerî
Savcılığın tarafsız ve bağımsız bir inceleme yapmaması nedeniyle olayın intihar
olarak nitelendirilip kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini,
soruşturmaya etkili katılımlarının sağlanmadığını, bu nedenlerle yaşama
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
39. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
40. Anayasa’nın 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, (...)
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.”
41. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
i. Başvurucular, Süleyman
Durmaz, Mustafa Durmaz, Mehmet Durmaz, Bedih Durmaz ve Emine Durmaz Yönünden
42. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca temel hak ve
özgürlüklerin ihlaline neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.
43. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği başvurucunun
ihlal iddialarını öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun
olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında sunması,
dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermesi gerekir (Mustafa Bülent Erten, B. No: 2012/649,
26/3/2013, §§ 18, 19).
44. Başvuru formu ve eklerinden, başvurucular Süleyman Durmaz,
Mustafa Durmaz, Mehmet Durmaz, Bedih Durmaz ve Emine Durmaz'ın kardeşlerinin
ölümü ile sonuçlanan olaya ilişkin yürütülen ceza soruşturmasına bizzat
katılmadıkları, müşteki sıfatlarının bulunmadığı, soruşturma aşamasında
beyanları alınmadığı gibi soruşturma işlemlerine katılmak açısından herhangi
bir ilgi de göstermedikleri anlaşılmaktadır. Soruşturma sonucunda verilen
kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz ettiklerine ilişkin bir veri de
bulunmamaktadır.
45. Anılan başvurucular Anayasa Mahkemesine yaptıkları bireysel
başvuru kapsamında her ne kadar soruşturmanın etkili yürütülmediğini ileri
sürmekte iseler de ikincillik ilkesi gereği ihlal iddialarını öncelikle yetkili
idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletme yönündeki
yükümlülüklerini yerine getirmedikleri anlaşılmaktadır.
46. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Başvurucular İsmet
Durmaz ve Fetah Durmaz Yönünden
47. Yaşama hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden
kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle
ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 41).
Başvuru konusu olayda başvurucular İsmet Durmaz ve Fetah Durmaz müteveffanın
sırasıyla annesi ve babasıdır. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir
eksiklik bulunmamaktadır.
48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan
İsmet Durmaz ve Fetah Durmaz yönünden yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
49. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı kapsamında
devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin
boyutu, yaşanan ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konmasına ve sorumlu
kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan bağımsız bir soruşturmanın yürütülmesini
gerektirmektedir. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her
ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Bu
usul yükümlülüğünün gerektiği şekilde yerine getirilmemesi hâlinde devletin
negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığının tam olarak
tespit edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle soruşturma yükümlülüğü, devletin bu
madde kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini
oluşturmaktadır (Salih Akkuş, B.
No: 2012/1017, 18/9/2013, § 29).
50. Yaşama hakkının korunması, silah altındaki bir askerin
askerî makamların kontrolü altındayken “şüpheli” bir biçimde ölmesi durumunda bağımsız ve
tarafsız bir şekilde etkili ve uygun resmî bir soruşturmanın yürütülmesini de
gerekli kılmaktadır. Bu şekilde yaşama hakkını korumak için ihdas edilen yasal
ve idari çerçevenin etkili bir şekilde uygulanması temin edilebilecektir. Bu
amaçla yürütülen araştırma ve soruşturmanın öncelikle olayların tam olarak
nasıl meydana geldiğinin belirlenmesini, ikinci olarak ise sorumluların tespit
edilmesini ve gerek görüldüğünde cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olması
gerekir. Bu kapsamda yürütülen işlemler, ön soruşturma aşamasının ötesine
geçmeli ve yargı aşaması da dâhil bütün süreç 17. maddenin gereklerine cevap
vermelidir. Böylelikle derece mahkemeleri hiçbir durumda mağdurların yaşama
hakkına, maddi ve manevi varlığına karşı yapıldığı sabit görülen saldırıları cezasız
bırakmamalıdır (Sadık Koçak ve diğerleri,
B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 77).
51. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa'nın 17. maddesi gereğince
devletin ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki
soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi yaşama hakkı
ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
52. İhmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında ise
mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık
olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 59). Ancak somut olay açısından yetkili ve sorumlu
kişilerin muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmalin yani olası
sonuçların farkında olmalarına rağmen kendilerine verilen yetkileri gözardı
ederek olayda ortaya çıkan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli
önlemleri almamaları gibi bir durumun bulunup bulunmadığına karar verilmesi
gerekmektedir. Çünkü bu gibi durumlarda bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi
hukuk yollarına başvurmuş olurlarsa olsunlar insanların hayatının tehlikeye
girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu
kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 60-62).
53. Yaşama hakkı kapsamında yürütülmesi gereken ceza
soruşturmalarının amacı yaşama hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir
şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında varsa sorumluları ve
sorumluluklarını tespit etmek üzere sorumluların adalet önüne çıkarılmalarını
sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür. Anayasa'nın 17. maddesi hükümleri, başvuruculara üçüncü
tarafları belirli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkını ve
tüm yargılamaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma
yükümlülüğünü verdiği anlamına gelmemektedir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
54. Soruşturmanın etkililik ve yeterlilik açısından temini adına
soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını
aydınlatabilecek, sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin
toplanmasını sağlaması gerekmektedir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 57; Sadık
Koçak ve diğerleri,§
94 ).
55. Ölüm olayına ilişkin yapılacak etkili bir soruşturma
kapsamında tanıkların ifadelerinin alınması, bilirkişi incelemeleri ve
gerektiğinde yaralanmalar ile ilgili eksiksiz ve detaylı bir rapor
hazırlanmasına imkân verecek otopsinin ve ölüm sebebinin objektif analizinin
yapılması, söz konusu olaylarla ilgili kanıtların elde edilmesi için mümkün olan
tüm tedbirlerin alınması gibi işlemleri yetkililerin yapması gerekmektedir.
Ölüm sebebinin veya olası sorumlulukların tespit edilmesini olumsuz yönde
etkileyecek nitelikteki her türlü eksiklik, etkili bir soruşturma yürütülmesi
açısından risk teşkil edebilecektir (Meral
Eşkili, B. No: 2013/7586, 4/11/2015, § 89).
56. Ayrıca soruşturmada görevli kişilerin olaylara karışan veya
karıştığından şüphelenilen kişilerden bağımsız olması gerekir. Bu durum sadece
hiyerarşik veya kurumsal bir bağlantı bulunmamasını değil aynı zamanda somut
bir bağımsızlığı da gerektirmektedir (Cemil
Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96).
57. Yürütülecek ceza soruşturmalarının etkinliğini sağlayan
hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak
için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Buna
ilaveten her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için
bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).
58. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki
inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir.
Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik
gerçekleri gözönünde bulundurularak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın
etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma
işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No:
2013/4668, 16/9/2015, § 68).
59. Askerî savcılar kural olarak hâkimlik teminatına sahip
olmakla birlikte 353 sayılı Kanun'da; askerî savcıların, teşkilatında askerî
mahkeme kurulan kıta komutanı veya askerî kurum amirinin refakatinde bulunduğu
ve bütün işlemlerinin millî savunma bakanının gözetimine tabi olduğu hüküm
altına alınmıştır (Sinan Işık, B.
No: 2013/2482, 13/04/2016, § 69).
60. Kıta komutanı veya askerî kurum amirinin ayrıca soruşturma
başlatılması ve tutuklama talebinde bulunulması aşamalarında da yetkileri
bulunduğu gibi kıta komutanı veya askerî kurum amiri, soruşturma safhası
hakkında askerî savcılıktan bilgi de isteyebilmektedir (Sinan Işık, § 70).
61. Söz konusu komutan ya da amirin rütbe itibarıyla da askerî
savcının üstü konumunda olması nedeniyle anılan düzenlemelerin soruşturmanın
bağımsızlığı üzerinde etkili olabileceği kabul edilmelidir (Sinan Işık, § 71).
62. Etkili soruşturma yükümü kapsamında incelenen bağımsızlık,
yasal ve kurumsal olarak yapılacak soyut bir değerlendirmeden ziyade
soruşturmanın bir bütün olarak bağımsız olup olmadığına ilişkin somut bir
değerlendirmeyi gerektirmektedir (Sinan Işık,
§ 72).
63. Yasal ve kurumsal bağımsızlığın şüphe götürür olduğu
durumlar, tek başına belirleyici olmamakla birlikte soruşturmanın ilkelere
uygun bir şekilde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin daha sıkı bir
denetime tabi tutulmasını gerektirecektir (Sinan
Işık, § 73).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
64. Somut olayda öncelikle askerî mahalde meydana gelen bir olay
hakkındaki soruşturmanın bağımsız ve tarafsız olmayan askerî merciler
tarafından yürütüldüğüne ilişkin iddialara değinmek gerekir. Başvurucular bu
kapsamda askerî hâkim ve savcıların askerî hiyerarşi içinde bulunmaları
nedeniyle anılan makamlarca yürütülen adli sürecin bağımsız ve tarafsız
olamayacağını ileri sürmüşlerdir.
65. Yasal ve kurumsal olarak birtakım soru işaretlerinin mevcut
olması tek başına Askerî Savcılığın bağımsız soruşturma yapmadığı şeklinde
yorumlanamaz. Bu sebeple başvurucuların soruşturmanın bağımsız kişilerce
yürütülmemesi nedeniyle etkisiz olduğu yönündeki iddiasını destekleyecek olgu
veya deliller sunması gerekir. Başvuru konusu olayda soruşturmayı yürüten
Askerî Savcılığın soruşturmanın seyrine etki edecek ön yargılı bir tutumunun
olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmamıştır.
66. Askerî mahkemelerin oluşumu, statüsü ve görevleri ise
Anayasa'nın 145. maddesi ve 353 sayılı Kanun'da hüküm altına alınmıştır. Bu
hükümler incelendiğinde askerî mahkemelere atanan askerî hâkimlerin
bağımsızlığının Anayasa ve ilgili kanun hükümleri ile garanti altına alındığı,
atanma ve çalışma usulleri yönünden askerî hâkimlerin bağımsızlıklarını
zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme
durumunda bulunmadıkları görülmektedir (Rıfat
Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 80).
67. Başvurucular, müteveffanın alın bölgesinden giren ve
ensesinden çıkan mermi istikametinin müteveffanın yukarıdan vurulduğu izlenimi
oluşturduğunu ve tüfekte parmak izi bulunamaması nedeniyle parmak izlerinin
silinmiş olabileceğini belirterek soruşturma aşamasında anılan hususların
dikkate alınmadığını ileri sürmektedirler.
68. Bu iddialar çerçevesinde ceza soruşturmasındaki işlemlere
bakıldığında başvurucuların oğlu A.D.nin 26/4/2009 tarihinde nöbet kulübesinde
ateşli silah yaralanması sonucu başından vurulmuş vaziyette bulunması olayı ile
ilgili olarak Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığı tarafından derhâl resen
soruşturma başlatıldığı ve Hozat Cumhuriyet Başsavcılığının da olaydan derhâl
haberdar edildiği, Olay Yeri İnceleme ekiplerince olay yerinin ayrıntılı
incelemesi yapılarak olay yerinin fotoğraflarının çekildiği ve krokisinin
çizildiği, bu işlemler sonucunda ayrıntılı bir olay yeri inceleme raporunun
hazırlandığı görülmektedir. Ölüm olayının gerçekleştiği gün ölü muayenesi ve
akabinde otopsi işleminin gerçekleştirildiği, gerçekleştirilen otopsi işlemi
neticesinde hazırlanan raporda A.D.nin ateşli silah bitişik atış yaralanmasına
bağlı kafa kemiklerinde kırık, beyin zarları arasında kanama ve beyin dokusu
harabiyeti nedenleriyle öldüğünün tespit edildiği görülmektedir. Soruşturma
kapsamında kimyasal ve balistik inceleme raporlarının alındığı, söz konusu
raporlarda olay yerinde bulunan bir adet mermi kovanının müteveffaya ait tüfek
ile atılmış olduğu tespitinin yapıldığı, müteveffanın sağ ve sol el avuç içi ve
el üstlerinden svaplar alındığı, müteveffadan alınan sol el numunelerinde atış
artığı tespit edildiği anlaşılmaktadır. Bunların yanı sıra askerî birlikte
görevli olan müteveffanın koğuş arkadaşları ile üstlerinin tanık olarak
dinlendiği anlaşılmaktadır.
69. Başvurucular, her ne kadar merminin müteveffanın alnından
girmiş ensesinden çıkmış olması nedeniyle yukarıdan atış yapılmış olabileceğini
ileri sürmüşlerse de başın eğilmesi ve alnın tüfeğe dayanarak ateş edilmesi
durumunda mermi deliklerinin somut olaydaki şekilde meydana gelmesinin olağan
olduğu, merminin nöbet kulübesinin çatısını delmiş olmasının da bu hususu
doğruladığı, anılan hususun adli süreçte de açıklandığı anlaşılmaktadır. Tüfek
üzerinde parmak izi bulunamamasının nedeninin tüfeğin yüzeyinden
kaynaklandığının da ilgili tutanaklarda açıklanmış olması karşısında olaya
ilişkin deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Askerî Savcılık
tarafından müteveffanın üçüncü kişi ya da kişilerin eylemi neticesinde
öldürülüp öldürülmediği hususunda etkili bir soruşturma yürütüldüğü, bu sebeple
Askerî Savcılığın müteveffanın intihar etmek suretiyle hayatına son verdiği
yönündeki tespitinden ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
70. Başvurucular, soruşturma sürecine etkili katılımlarının
sağlanmadığından şikâyet etmektedirler. Soruşturma bu kapsamda incelendiğinde
başvuruculardan Fetah Durmaz'ın 4/5/2009 tarihinde müşteki sıfatıyla beyanının
alındığı, aynı tarihte soruşturma dosyasının örneğini almak için başvuruda
bulunduğu, 29/5/2009 tarihinde ise talimat yoluyla Fetah Durmaz ve İsmet
Durmaz'ın beyanlarının alındığı anlaşılmaktadır. Anılan başvurucular,
soruşturma sürecinde başkaca bir talepte ya da beyanda bulunmalarına karşın bunların
dikkate alınmadığına ilişkin bir iddia ileri sürmemişlerdir. Müteveffanın
kardeşleri olan diğer başvurucuların müşteki sıfatıyla soruşturma sürecinde yer
almadıkları ancak buna ilişkin bir talepte bulunduklarını da ileri sürmedikleri
anlaşılmaktadır.
71. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendilerine tebliğ
edilmemesi nedeniyle de başvurucular, soruşturma sürecine etkili katılımlarının
sağlanmadığını ileri sürmektedirler. Anılan kararın başvuruculara usulüne uygun
olarak tebliğ edilip edilmediği dosya kapsamından anlaşılamamakla birlikte
itiraz mercii tarafından başvurucuların itirazının süresinde kabul edilerek
esas bakımından incelendiği ve başvurucuların kovuşturmaya yer olmadığına dair
karara karşı tüm itirazlarını ileri sürebildikleri değerlendirildiğinde
başvurucuların soruşturmaya aktif bir şekilde katılabildikleri, delillerini
soruşturma makamlarına sunabildikleri ve iddialarını soruşturma makamları
önünde ileri sürebildikleri anlaşılmıştır.
72. Bütün bu veriler kapsamında somut olay bir bütün olarak
değerlendirildiğindebaşvurucuların yakınının hayatını kaybettiği olaya ilişkin
olarak Askerî Savcılık tarafından derhâl soruşturma başlatıldığı ve olayla
ilgili delillerin elde edilmesine yönelik ayrıntılı bir çalışma yapıldığı,
olayın öncesinde ve olay anında yaşanan gelişmelerin detaylarıyla birlikte
araştırıldığı, başvurucuların soruşturmaya aktif bir şekilde katılabildikleri
ve bu suretle somut olayın aydınlatılmasına yönelik yeterli çabanın
gösterildiği anlaşılmıştır. Bu durumda yukarıda bahsedilen yaşama hakkının usul
boyutuna ilişkin ilkeler karşısında başvuru konusu olayda soruşturma makamının
olayların seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını
gerektirecek bir durumun veya yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti
üzerinde etki gösterecek nitelikte bir eksikliğin bulunmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
73. Açıklanan gerekçelerle somut olayda yürütülen ceza
soruşturmasında yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İddialar
Yönünden
1. Başvurucuların
İddiaları
74. Başvurucu Bedih, Emine, Mehmet, Mustafa, Süleyman, İsmet ve
Fetah Durmaz, yakınlarının intiharında kamu makamlarının ihmali bulunduğunu ve
yaşama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedirler. Başvuruculardan İsmet
Durmaz ve Fetah Durmaz; maddi ve manevi tazminat istemiyle açtıkları tam yargı
davasının süre aşımı nedeniyle reddedildiğini, kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararın kendilerine tebliğ edilmesi üzerine yaptıkları yargılamanın yenilenmesi
talebinin de hukuka aykırı şekilde reddedildiğini belirterek adil yargılanma
hakkı ile yaşama haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
75. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuruculardan Bedih, Emine, Mehmet,
Mustafa ve Süleyman Durmaz'ın yakınlarının kamu makamlarının ihmali sonucu
intihar ettiğine yönelik iddiaları, yaşama hakkı kapsamında incelenmiştir.
Başvuruculardan İsmet Durmaz ve Fetah Durmaz ise yakınlarının kamu makamlarının
ihmali sonucu intihar ettiği iddiasıyla tam yargı davası açmış olup açtıkları
tam yargı davasının süre aşımı nedeniyle reddedilmesinden ve yargılamanın
yenilenmesi taleplerinin de hukuka aykırı şekilde reddedilmesinden şikâyet
etmektedir. Başvurucu İsmet ve Fetah Durmaz'ın iddialarının mahkemeye erişim
hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Yaşama Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel İlkeler
76.Devletin, yaşama hakkını koruma konusundapozitif yükümlülüğü
kapsamında yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal
makamların gerek diğer bireylerin gerekse de kişinin kendisinin eylemlerinden
kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (bkz. § 35).
77. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli
tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Zorunlu askerlik hizmeti için de
geçerli olan bu yükümlülüğün ortaya çıkması için askerî mercilerin kendi
kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk
olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmelerinin gerekip gerekmediğini tespit
etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul
ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden
beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekmektedir. Ancak özellikle
insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek
yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi gözönüne alınarak pozitif
yükümlülük, yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır.
Bu çerçevede Anayasa Mahkemesince yapılacak incelemede, basit bir ihmali veya
değerlendirme hatasını aşan bir kusurun askerî yetkililere atfedilip
atfedilemeyeceğinin ortaya konması gerekmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri, § 74).
78. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince
devletin ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki
soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, yaşam hakkı
ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir.
Ancak bu yükümlülük her olayda mutlaka ceza soruşturması yürütülmesini
gerektirmemektedir. İhmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında mağdurlara
hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli
olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§§ 55, 59).
79. Öte yandan ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında
devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya
dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına
rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek
tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve
yeterli önlemleri almadığı durumlarda bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi
hukuk yollarına başvurmuş olursa olsunlar insanların hayatının tehlikeye
girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu
kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60)
80. Anayasa Mahkemesince, idari makamlar ve derece mahkemeleri
tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın alınması suretiyle
ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli
biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu ileri
sürülemeyecektir. Bu iki koşul yerine getirildiği takdirde bireysel başvuru
mekanizmasının ikincil niteliği dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin inceleme
yapmasına gerek kalmayacaktır. Bu kapsamda Anayasa’nın 17. maddesine ilişkin
şikâyetler açısından kapsamlı bir ceza soruşturmasını müteakip yapılan ve makul
bir tazminata hükmedilmesi ile sonuçlanan idari dava yolu, mağdur sıfatını
ortadan kaldırabilecek etkili bir başvuru yoludur (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 61, 74; Sadık Koçak ve diğerleri, § 83).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
81. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
82. Somut olayda İsmet Durmaz ve Fetah Durmaz dışındaki
başvurucuların ihlal iddialarını ileri sürebilecekleri mevcut tam yargı davası
açma yolunu tüketmeksizin bireysel başvuruda bulundukları anlaşılmaktadır.
83. Başvurucuların yakınlarının ölümünde idarenin gerekli önlemleri
almaması sebebiyle kusurlu olup olmadığını tespit edip yeterli miktarda
tazminata hükmedilmesi suretiyle mağdur sıfatlarını sona erdirebilecek
nitelikteki tazminat davası yoluna başvurmadan bireysel başvuruda bulundukları
anlaşıldığından başvurucu Bedih, Emine, Mehmet, Mustafa ve Süleyman Durmaz
yönünden başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. İsmet Durmaz ve Fetah
Durmaz Yönünden Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Asıl Dava Yönünden
84. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5)
numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı
fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu
öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
yapılması gerekir.
85. AYİM'e açılan tam yargı davasına ilişkin süreç 29/5/2013
tarihinde tamamlanmıştır. Kararın başvuruculara tebliğ tarihi tespit
edilememekle birlikte başvurucuların en geç yargılamanın yenilenmesi talebinde
bulunduğu 27/10/2014 tarihinde nihai kararı öğrendikleri kabul edilmelidir.
Dolayısıyla 5/5/2015 tarihinde yapılan başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna
varılmıştır.
86. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
ii. Yargılamanın
Yenilenmesi Talebi Yönünden
87. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında,
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334,
17/9/2013, § 24).
88. Başvurucular, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın
kendilerine yeni tebliğ edilmiş olmasını gerekçe göstererek yargılamanın
yenilenmesi talebinde bulunmuşlar ancak anılan hususun yargılamanın yenilenmesi
sebepleri arasında yer almaması nedeniyle AYİM İkinci Dairesince talebin
reddine karar verilmiştir.
89. Somut olayda askerde meydana gelen ölüm olayına ilişkin
yürütülen soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın
tebliğ edilmesinin 1602 sayılı Kanun'da yer alan yargılamanın yenilenmesi
sebeplerinden birini oluşturmadığı dikkate alındığında AYİM İkinci Dairesince
aynı gerekçeyle verilen yargılamanın yenilenmesi talebinin reddi kararında
mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu
anlaşılmaktadır.
90. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucular Süleyman Durmaz, Mustafa Durmaz, Mehmet
Durmaz, Bedih Durmaz ve Emine Durmaz yönünden yaşam hakkı kapsamında etkili
soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Başvurucular Fetah
Durmaz ve İsmet Durmaz yönünden yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma
yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Başvurucular Bedih
Durmaz, Emine Durmaz, Mehmet Durmaz, Mustafa Durmaz ve Süleyman Durmaz yönünden
A.D.nin yaşamının kendi eylemlerine karşı korunmaması nedeniyle yaşama hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Başvurucular Fetah
Durmaz ve İsmet Durmaz yönünden mahkemeye erişim hakkının asıl dava yönünden süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Başvurucular Fetah
Durmaz ve İsmet Durmaz yönünden mahkemeye erişim hakkının yargılamanın
yenilenmesi talebi yönünden açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Başvurucular Fetah Durmaz ve İsmet Durmaz yönünden Anayasa'nın
17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma
yükümlülüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
7/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.