TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
BEDİH DURMAZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/5534)
Karar Tarihi: 7/3/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Raportör Yrd.
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
Başvurucular
1. Bedih DURMAZ
2. Emine DURMAZ
3. Mehmet DURMAZ
4. Mustafa DURMAZ
5. Süleyman DURMAZ
Vekilleri
Av. Ahmet Kerim TÜCER
6. Fetah DURMAZ
7. İsmet DURMAZ
Av. İbrahim Halil TURAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; askerde meydana gelen ölüm olayına ilişkin etkili ceza soruşturması yürütülmemesi, tam yargı davasının süre aşımı nedeniyle reddedilmesi ve yargılamanın yenilenmesi talebinin reddi nedenleriyle yaşama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca başvurucuların adli yardım talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
5. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
7. Fetah Durmaz ve İsmet Durmaz'ın 5/5/2015 tarihli ve 2015/7898 numaralı bireysel başvuru dosyalarının aralarında konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2014/5534 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucuların yakını A.D. Tunceli Hozat Jandarma Komando Tabur Komutanlığı emrinde askerlik görevini ifa etmekte iken 26/4/2009 tarihinde saat 19.45'te, silah sesi duyulması üzerine nöbet kulübesine giren Nöbetçi Astsubay Ü.O. ve birkaç asker tarafından nöbet tuttuğu kulübede başından vurulmuş, sırt üstü yatar vaziyette bulunmuştur. Müteveffa, üzerine zimmetli piyade tüfeğiyle başından vurulması sonucu hayatını kaybetmiştir.
A. Ceza Soruşturmasına İlişkin Süreç
10. Hozat Cumhuriyet Başsavcılığı ve 8'inci Kolordu Komutanlığı (Kolordu Komutanlığı) Askerî Savcılığınca olaya ilişkin soruşturma başlatılmıştır.
11. Hozat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 10/7/2009 tarihinde, Cumhuriyet Başsavcılığının görevsizliğine ve dosyanın Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığına gönderilmesine karar verilmiştir.
12. Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığınca olaya ilişkin resen başlatılan soruşturmanın evrakı ile anılan görevsizlik kararı üzerine gönderilen dosyanın birleştirilmesine karar verilmiştir.
13. Yapılan olay yeri incelemesi ve kriminal inceleme tutanaklarından, müteveffanın görev yaptığı nöbet kulübesinde kafasından vurulmuş hâlde zeminde yatarken bulunduğu, maktulun alın bölgesinde kurşun giriş deliğinin ve ensesinde kurşun çıkış deliğinin, nöbet mevzisinin üstünde ise kurşun deliğinin bulunduğu, kulübe içinde bulunan boş kovanın müteveffanın üzerine zimmetli silahtan çıktığı, tüfeğin emniyeti açık vaziyette bacaklarının arasında durduğu, tüfeğin yüzeyinin pütürlü olması nedeniyle parmak izi örneği bulunamadığı, müteveffanın sol el parmak uçlarında atış artığına rastlandığı anlaşılmaktadır.
14. 27/4/2009 tarihinde Fırat Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığında gerçekleştirilen ölü muayene ve otopsi işlemi sonrası düzenlenen tutanakta, şahsın ateşli silah bitişik atış yaralanmasına bağlı kafa kemiklerinde kırık, beyin zarları arasında kanama ve beyin dokusu harabiyeti nedenleriyle öldüğü tespit edilmiştir.
15. Olay günü alınan beyanlarında koğuş arkadaşları; müteveffanın içine kapanık bir kişi olduğunu, sıkıntılarını paylaşmadığını ancak yakın zamanda bebeğinin öldüğünü bildiklerini ifade etmişlerdir.
16. Soruşturma aşamasında alınan tanık beyanlarından 25/4/2009 tarihinde müteveffanın koğuş arkadaşlarından olan E.A.nın bankamatik kartının çalınarak bir miktar parasının çekildiği, bu olayda E.A. tarafından müteveffadan şüphelenildiği, nöbetçi astsubayın 26/4/2009 tarihinde er ve erbaşları içtima alanında toplayarak "Arkadaşlar tatsız bir olay var, ben bugün nöbetçiyim sabaha kadar yanıma gelebirsiniz bu olay tatlı bir şekilde çözülsün, yarın bankadan kamera kayıtları istenecek." dediği anlaşılmaktadır.
17. E.A. beyanında; bankamatik kartının kaybolduğunu ve bir dakika arayla iki sefer hesabından para çekilmiş olduğunu, aynı tarihte ve saatte çarşıdaki bankamatikten müteveffanın para çektiğini öğrenmesi üzerine müteveffaya sorduğunda müteveffanın kendi hesabından para çektiğini söylediğini, bankayı aradığında ise müteveffanın hesabından en son 16/4/2009 tarihinde para çekildiğini söylediklerini, bunun üzerine müteveffadan parayı çaldıysa söylemesini istediğini, onun ise parayı çalmadığını söylediğini ancak "Üstüme kalmasın bu suç, ben sana parayı ödeyeyim." diyerek kendisine 130 TL verdiğini, "Kalanı da bir dahaki ay veririm." dediğini ve bu şekilde helalleştiklerini söylemiştir. E.A.; parayı çalan A.D. değilse diyerek şüpheye düşmesi nedeniyle durumu komutanına anlattığını, komutanın da herkesi toplayıp bu durumu ima ederek "Bana söyleyin, tatlı bir şekilde çözelim." şeklinde beyanda bulunduğunu, bu konuşmadan sonra akşam, müteveffanın kendisinden kalem ve sigara isteyip yanından ayrıldığını, daha sonra onun intihar ettiğini duyduğunu beyan etmiştir.
18. Nöbetçi Astsubay Ü.O. 26/4/2009 tarihinde saat 14.00'te düzenlediği tutanakta; E.A.nın 11.30 sıralarında yanına gelerek bankamatik kartının kaybolduğunu söylediğini, şüphelendiği müteveffa ile konuşmak için diğer iki koğuş arkadaşı R.E. ve F.G. ile birlikte berberhaneye gittiklerini, burada sadece konuştuklarını beyan ettiklerini, kendisinin ise bu olaya ilişkin olarak er ve erbaşları toplayıp paradan ve para kaybeden kişiden bahsetmeden bunun tatsız bir olay olduğunu, tatlılıkla çözmek için bu konuyla ilgili konuşmak isteyen olursa görüşebileceğini beyan ettiğini belirtmiştir.
19. Nöbetçi Astsubay Ü.O. Savcılık tarafından alınan beyanında, E.A.nın parasının çalınması olayına ilişkin sürece dair tutanak tuttuğunu belirtmiş ve tutanakta açıklanan ifadeleri tekrar etmiştir. Ayrıca müteveffanın 8/4/2009-19/4/2009 tarihlerinde muhafaza edilmesi için Jandarma Başçavuş F.F.ye 300 TL verdiğini, bu paranın muhafaza altında olduğunu belirtmiştir.
20. Müteveffanın babası başvurucu Fetah Durmaz'ın Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığınca 4/5/2009 tarihinde müşteki sıfatıyla beyanı alınmıştır. Başvurucu beyanında özetle oğlunun dinî nikâhla yaptığı evliliğini ve bu evlilikten olan çocuğunu bilmediğini ancak böyle bir şeye de ihtimal vermediğini, oğlunun paraya ihtiyacı olmaması nedeniyle hırsızlık yapması için bir sebep de olmadığını, intiharına anlam veremediğini, bir kadınla duygusal ya da cinsel ilişkisi olması nedeniyle baskı ve şiddete maruz kalmış olabileceğini, bu nedenle intihar etmiş olabileceğini düşündüğünü beyan etmiştir.
21. 29/5/2009 tarihinde talimat yoluyla tekrar beyanı alınan müteveffanın babası Fetah Durmaz ve annesi diğer başvurucu İsmet Durmaz; oğullarının askerlikten önce hiçbir ruhsal sorununun bulunmadığını, intihar etmiş olamayacağını, oğullarını bu duruma iten veya vefatına sebep olan kişilerden şikâyetçi olduklarını belirtmişlerdir.
22. Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığınca 21/7/2009 tarihinde, toplanan tüm deliller bir arada değerlendirildiğinde müteveffanın nöbet tuttuğu kulübede nöbeti gereği taşıdığı tüfeği kullanarak kafasına ateş edip intihar ettiği, intihar etmesinde başka şahısların kusurlarının ya da teşviklerinin bulunmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
23. Anılan karar, müştekilere tebliğ edilmesi için Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığınca Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğüne gönderilmiştir.
24. Başvurucuların ikamet adreslerinde bulunamadıkları gerekçesiyle 11/2/1959 tarihli ve 7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun 35. maddesine göre 24/11/2009 tarihinde kapıya asılmak suretiyle tebligat yapıldığının Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğünce bildirildiği anlaşılmaktadır.
25. Başvurucu Fetah Durmaz ve İsmet Durmaz 20/12/2013 tarihinde, soruşturma sürecinde Hozat Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen görevsizlik kararının Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığınca verilen birleştirme kararının kendilerine tebliğ edilmediğini, 21/7/2009 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın tebliğ edildiği bildirilmiş olsa da Fettah Durmaz'a yapılan tebligatın usulsüz olduğunu, İsmet Durmaz'a ise hiç tebligat yapılmadığını belirterek anılan kararlara karşı itirazlarını ileri sürmüşlerdir.
26. İtirazı inceleyen Kara Kuvvetleri Komutanlığı Malatya 2'nci Ordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi 21/2/2014 tarihinde başvurucuların itirazlarını esastan inceleyerek reddetmiştir. Mahkeme, tebligatın usulüne uygun yapılıp yapılmadığı konusunda bir tespit yapmamış ancak başvurucuların itiraz hakkının korunmuş olması nedeniyle hak kayıpları olmayacağını belirtmiştir. Olayın askerlik hizmeti sırasında meydana gelmesi ve müteveffanın asker kişi olması nedeniyle askerî yargının görevli olduğu, görevsizlik kararıyla gelen dosyanın Askerî Savcılığın resen başlattığı soruşturma evrakıyla birleştirilmesinde hukuki menfaat bulunduğu, anılan husus yönünden de başvurucuların itiraz haklarının korunmuş olması sebebiyle, tebligat yapılmaması nedeniyle hak kayıplarının oluşmadığı belirtilmiştir.
27. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itiraz; müteveffanın kafasında bulunan mermi giriş ve çıkış deliklerinin başvurucunun atış anında kafasını silaha dayaması sonucu oluşmasının mümkün olduğu, Askerî Savcılık ve Cumhuriyet Başsavcılığının araştırmalarında herhangi bir eksik bulgu veya delile, ölüm olayının gerçekleşmesinde bir başkasının maddi anlamda bir etkisine ve etki etme şüphesine rastlanmadığı, ölüm olayını, müteveffanın üzerine zimmetli silahıyla kafasını hedef alarak ateş etme eylemini gerçekleştirdiğinin şüpheden uzak bir şekilde ortaya konduğu, vefat eyleminin gerçekleşmesinde müteveffanın iradi eylemleri dışında bir başkasının müteveffayı intihara yönlendirme girişiminin olmadığının da dinlenen tanık beyanlarıyla ortaya konduğu gerekçeleriyle reddedilmiştir.
28. Anılan kararın 26/3/2014 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine başvurucular, otuz günlük başvuru süresi içinde 22/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. Tam Yargı Davasına İlişkin Süreç
29. Başvuruculardan İsmet Durmaz ve Fetah Durmaz, oğullarının askerde intiharı sonucu ortaya çıkan maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle 23/7/2012 tarihinde İçişleri Bakanlığına başvurmuşlardır. Talebin zımnen reddi üzerine 31/10/2012 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) tam yargı davası açılmıştır.
30. AYİM İkinci Dairesi tarafından 29/5/2013 tarihinde, davacıların zararı öğrendikleri tarihten yani müteveffa A.D.nin vefat tarihi olan 26/4/2009 tarihinden itibaren bir yıl içinde idareye başvuruda bulunmaları gerekirken idari müracaat süresi geçtikten sonra 23/7/2012 tarihinde yaptıkları başvuru sonrasında açtıkları davada süre aşımı olduğu gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Başvurucular, karar düzeltme talebinde bulunmamışlardır.
31. Başvurucu İsmet Durmaz ve Fetah Durmaz 27/10/2014 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendilerine usulüne uygun olarak tebliğ edilmemesi nedeniyle davada süre aşımı bulunmadığını belirterek yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
32. İleri sürülen hususun yargılamanın yenilenmesi sebepleri arasında yer almaması nedeniyle AYİM İkinci Dairesince 4/3/2015 tarihinde talep reddedilmiştir.
33. Yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin kararın 6/4/2015 tarihinde kendilerine tebliğ edilmesinin ardından otuz günlük başvuru süresi içinde başvurucu İsmet Durmaz ve Fetah Durmaz 5/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
34. 25/10/1963 tarihli ve 353 Sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu'nun 107. maddesi şöyledir:
“Askerî savcı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, teşkilâtında askerî mahkeme kurulan kıt’a komutanı veya askerî kurum amiri ile şüpheli ve suçtan zarar görene bildirilir.
Bu karara karşı teşkilâtında askerî mahkeme kurulan kıt’a komutanı veya askerî kurum amiri ya da suçtan zarar gören, kararın kendilerine tebliğinden itibaren onbeş gün içinde kararı veren askerî savcının teşkilâtında olduğu askerî mahkemeye yer itibarıyla en yakın askerî mahkemede itiraz edebilirler. En yakın askerî mahkemenin tayininde kararsızlık olursa, bu husus Millî Savunma Bakanlığınca giderilir. İtiraz isteminde kamu davasının açılmasını haklı gösterecek olaylar ve deliller gösterilir.”
35. 353 sayılı Kanun'un 109. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
" İtiraz süresi içinde yapılmamış veya sebep gösterilmemişse veyahut kamu davasının açılması için yeter sebepler bulunmazsa askeri mahkeme itirazı reddeder.
(Değişik ikinci fıkra: 29/6/2006-5530/35 md.) Ret kararı suçtan zarar görene; eğer itiraz, teşkilâtında askerî mahkeme kurulan kıt’a komutanı veya askerî kurum amiri tarafından yapılmış ise bu makama tebliğ olunur ve ayrıca askerî savcıya ve şüpheliye bildirilir."
36. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun 64. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Daireler ile Daireler Kurulundan verilen kararlar hakkında, aşağıda yazılı sebepler dolayısıyle yargılamanın iadesi istenebilir.
a) Zorlayıcı sebepler dolayısiyle veya lehine karar verilen tarafın eyleminden doğan bir sebeple elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması;
b) Karara esas olarak alınan belgenin sahteliğine hükmedilmiş veya sahte olduğu, mahkeme veya resmi bir makam huzurunda ikrar olunmuş veya sahtelik hakkındaki hüküm karardan evvel verilmiş olup da yargılamanın iadesini isteyen kimsenin, karar zamanında bundan haberi bulunmamış olması;
c) Karara esas olarak alınan bir ilam hükmünün kesin hüküm halini alan bir kararla bozularak ortadan kalkması;
d) Bilirkişinin kasıtla gerçeğe aykırı beyan ve ihbarda bulunduğunun, hükümle tahakkuk etmesi;
e) Lehine karar verilen tarafın, karara etkisi olan bir hile kullanmış olması;
f) Vekil veya kanuni temsilci olmayan kimseler huzuru ile davanın görülüp karara bağlanmış bulunması;
g) Çekilmeye mecbur olan Başkan veya üyenin katılması ile karar verilmiş olması;
h) Tarafları ve sebebi aynı olan bir dava hakkında verilen karara aykırı yeni bir karar verilmesine sebep olabilecek bir madde yokken, aynı Daire veya diğer Daireler yahut Daireler Kurulu tarafından evvelki ilamın hükmüne aykırı bir karar verilmiş bulunması. "
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 7/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşama Hakkı Kapsamında Etkili Soruşturma Yürütülmediğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddaları
38. Başvurucular; yakınlarının intihar etmesi için bir sebep bulunmadığını, mermi giriş ve çıkış deliklerinin açısı ile tüfekte parmak izi bulunamamış olması hususlarının ölüm olayını şüpheli kıldığını, soruşturma makamları tarafından yeterli araştırma ve incelemenin yapılmadığını, Askerî Savcılığın tarafsız ve bağımsız bir inceleme yapmaması nedeniyle olayın intihar olarak nitelendirilip kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, soruşturmaya etkili katılımlarının sağlanmadığını, bu nedenlerle yaşama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
39. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
40. Anayasa’nın 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
41. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
i. Başvurucular, Süleyman Durmaz, Mustafa Durmaz, Mehmet Durmaz, Bedih Durmaz ve Emine Durmaz Yönünden
42. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca temel hak ve özgürlüklerin ihlaline neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.
43. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği başvurucunun ihlal iddialarını öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında sunması, dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermesi gerekir (Mustafa Bülent Erten, B. No: 2012/649, 26/3/2013, §§ 18, 19).
44. Başvuru formu ve eklerinden, başvurucular Süleyman Durmaz, Mustafa Durmaz, Mehmet Durmaz, Bedih Durmaz ve Emine Durmaz'ın kardeşlerinin ölümü ile sonuçlanan olaya ilişkin yürütülen ceza soruşturmasına bizzat katılmadıkları, müşteki sıfatlarının bulunmadığı, soruşturma aşamasında beyanları alınmadığı gibi soruşturma işlemlerine katılmak açısından herhangi bir ilgi de göstermedikleri anlaşılmaktadır. Soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz ettiklerine ilişkin bir veri de bulunmamaktadır.
45. Anılan başvurucular Anayasa Mahkemesine yaptıkları bireysel başvuru kapsamında her ne kadar soruşturmanın etkili yürütülmediğini ileri sürmekte iseler de ikincillik ilkesi gereği ihlal iddialarını öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletme yönündeki yükümlülüklerini yerine getirmedikleri anlaşılmaktadır.
46. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Başvurucular İsmet Durmaz ve Fetah Durmaz Yönünden
47. Yaşama hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 41). Başvuru konusu olayda başvurucular İsmet Durmaz ve Fetah Durmaz müteveffanın sırasıyla annesi ve babasıdır. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan İsmet Durmaz ve Fetah Durmaz yönünden yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
49. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutu, yaşanan ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan bağımsız bir soruşturmanın yürütülmesini gerektirmektedir. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Bu usul yükümlülüğünün gerektiği şekilde yerine getirilmemesi hâlinde devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığının tam olarak tespit edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle soruşturma yükümlülüğü, devletin bu madde kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini oluşturmaktadır (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 29).
50. Yaşama hakkının korunması, silah altındaki bir askerin askerî makamların kontrolü altındayken “şüpheli” bir biçimde ölmesi durumunda bağımsız ve tarafsız bir şekilde etkili ve uygun resmî bir soruşturmanın yürütülmesini de gerekli kılmaktadır. Bu şekilde yaşama hakkını korumak için ihdas edilen yasal ve idari çerçevenin etkili bir şekilde uygulanması temin edilebilecektir. Bu amaçla yürütülen araştırma ve soruşturmanın öncelikle olayların tam olarak nasıl meydana geldiğinin belirlenmesini, ikinci olarak ise sorumluların tespit edilmesini ve gerek görüldüğünde cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olması gerekir. Bu kapsamda yürütülen işlemler, ön soruşturma aşamasının ötesine geçmeli ve yargı aşaması da dâhil bütün süreç 17. maddenin gereklerine cevap vermelidir. Böylelikle derece mahkemeleri hiçbir durumda mağdurların yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığına karşı yapıldığı sabit görülen saldırıları cezasız bırakmamalıdır (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 77).
51. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi yaşama hakkı ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
52. İhmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında ise mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59). Ancak somut olay açısından yetkili ve sorumlu kişilerin muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmalin yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek olayda ortaya çıkan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almamaları gibi bir durumun bulunup bulunmadığına karar verilmesi gerekmektedir. Çünkü bu gibi durumlarda bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olurlarsa olsunlar insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 60-62).
53. Yaşama hakkı kapsamında yürütülmesi gereken ceza soruşturmalarının amacı yaşama hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında varsa sorumluları ve sorumluluklarını tespit etmek üzere sorumluların adalet önüne çıkarılmalarını sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Anayasa'nın 17. maddesi hükümleri, başvuruculara üçüncü tarafları belirli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkını ve tüm yargılamaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma yükümlülüğünü verdiği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
54. Soruşturmanın etkililik ve yeterlilik açısından temini adına soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını aydınlatabilecek, sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanmasını sağlaması gerekmektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57; Sadık Koçak ve diğerleri,§ 94 ).
55. Ölüm olayına ilişkin yapılacak etkili bir soruşturma kapsamında tanıkların ifadelerinin alınması, bilirkişi incelemeleri ve gerektiğinde yaralanmalar ile ilgili eksiksiz ve detaylı bir rapor hazırlanmasına imkân verecek otopsinin ve ölüm sebebinin objektif analizinin yapılması, söz konusu olaylarla ilgili kanıtların elde edilmesi için mümkün olan tüm tedbirlerin alınması gibi işlemleri yetkililerin yapması gerekmektedir. Ölüm sebebinin veya olası sorumlulukların tespit edilmesini olumsuz yönde etkileyecek nitelikteki her türlü eksiklik, etkili bir soruşturma yürütülmesi açısından risk teşkil edebilecektir (Meral Eşkili, B. No: 2013/7586, 4/11/2015, § 89).
56. Ayrıca soruşturmada görevli kişilerin olaylara karışan veya karıştığından şüphelenilen kişilerden bağımsız olması gerekir. Bu durum sadece hiyerarşik veya kurumsal bir bağlantı bulunmamasını değil aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96).
57. Yürütülecek ceza soruşturmalarının etkinliğini sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).
58. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri gözönünde bulundurularak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).
59. Askerî savcılar kural olarak hâkimlik teminatına sahip olmakla birlikte 353 sayılı Kanun'da; askerî savcıların, teşkilatında askerî mahkeme kurulan kıta komutanı veya askerî kurum amirinin refakatinde bulunduğu ve bütün işlemlerinin millî savunma bakanının gözetimine tabi olduğu hüküm altına alınmıştır (Sinan Işık, B. No: 2013/2482, 13/04/2016, § 69).
60. Kıta komutanı veya askerî kurum amirinin ayrıca soruşturma başlatılması ve tutuklama talebinde bulunulması aşamalarında da yetkileri bulunduğu gibi kıta komutanı veya askerî kurum amiri, soruşturma safhası hakkında askerî savcılıktan bilgi de isteyebilmektedir (Sinan Işık, § 70).
61. Söz konusu komutan ya da amirin rütbe itibarıyla da askerî savcının üstü konumunda olması nedeniyle anılan düzenlemelerin soruşturmanın bağımsızlığı üzerinde etkili olabileceği kabul edilmelidir (Sinan Işık, § 71).
62. Etkili soruşturma yükümü kapsamında incelenen bağımsızlık, yasal ve kurumsal olarak yapılacak soyut bir değerlendirmeden ziyade soruşturmanın bir bütün olarak bağımsız olup olmadığına ilişkin somut bir değerlendirmeyi gerektirmektedir (Sinan Işık, § 72).
63. Yasal ve kurumsal bağımsızlığın şüphe götürür olduğu durumlar, tek başına belirleyici olmamakla birlikte soruşturmanın ilkelere uygun bir şekilde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin daha sıkı bir denetime tabi tutulmasını gerektirecektir (Sinan Işık, § 73).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
64. Somut olayda öncelikle askerî mahalde meydana gelen bir olay hakkındaki soruşturmanın bağımsız ve tarafsız olmayan askerî merciler tarafından yürütüldüğüne ilişkin iddialara değinmek gerekir. Başvurucular bu kapsamda askerî hâkim ve savcıların askerî hiyerarşi içinde bulunmaları nedeniyle anılan makamlarca yürütülen adli sürecin bağımsız ve tarafsız olamayacağını ileri sürmüşlerdir.
65. Yasal ve kurumsal olarak birtakım soru işaretlerinin mevcut olması tek başına Askerî Savcılığın bağımsız soruşturma yapmadığı şeklinde yorumlanamaz. Bu sebeple başvurucuların soruşturmanın bağımsız kişilerce yürütülmemesi nedeniyle etkisiz olduğu yönündeki iddiasını destekleyecek olgu veya deliller sunması gerekir. Başvuru konusu olayda soruşturmayı yürüten Askerî Savcılığın soruşturmanın seyrine etki edecek ön yargılı bir tutumunun olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmamıştır.
66. Askerî mahkemelerin oluşumu, statüsü ve görevleri ise Anayasa'nın 145. maddesi ve 353 sayılı Kanun'da hüküm altına alınmıştır. Bu hükümler incelendiğinde askerî mahkemelere atanan askerî hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve ilgili kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri yönünden askerî hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları görülmektedir (Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 80).
67. Başvurucular, müteveffanın alın bölgesinden giren ve ensesinden çıkan mermi istikametinin müteveffanın yukarıdan vurulduğu izlenimi oluşturduğunu ve tüfekte parmak izi bulunamaması nedeniyle parmak izlerinin silinmiş olabileceğini belirterek soruşturma aşamasında anılan hususların dikkate alınmadığını ileri sürmektedirler.
68. Bu iddialar çerçevesinde ceza soruşturmasındaki işlemlere bakıldığında başvurucuların oğlu A.D.nin 26/4/2009 tarihinde nöbet kulübesinde ateşli silah yaralanması sonucu başından vurulmuş vaziyette bulunması olayı ile ilgili olarak Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığı tarafından derhâl resen soruşturma başlatıldığı ve Hozat Cumhuriyet Başsavcılığının da olaydan derhâl haberdar edildiği, Olay Yeri İnceleme ekiplerince olay yerinin ayrıntılı incelemesi yapılarak olay yerinin fotoğraflarının çekildiği ve krokisinin çizildiği, bu işlemler sonucunda ayrıntılı bir olay yeri inceleme raporunun hazırlandığı görülmektedir. Ölüm olayının gerçekleştiği gün ölü muayenesi ve akabinde otopsi işleminin gerçekleştirildiği, gerçekleştirilen otopsi işlemi neticesinde hazırlanan raporda A.D.nin ateşli silah bitişik atış yaralanmasına bağlı kafa kemiklerinde kırık, beyin zarları arasında kanama ve beyin dokusu harabiyeti nedenleriyle öldüğünün tespit edildiği görülmektedir. Soruşturma kapsamında kimyasal ve balistik inceleme raporlarının alındığı, söz konusu raporlarda olay yerinde bulunan bir adet mermi kovanının müteveffaya ait tüfek ile atılmış olduğu tespitinin yapıldığı, müteveffanın sağ ve sol el avuç içi ve el üstlerinden svaplar alındığı, müteveffadan alınan sol el numunelerinde atış artığı tespit edildiği anlaşılmaktadır. Bunların yanı sıra askerî birlikte görevli olan müteveffanın koğuş arkadaşları ile üstlerinin tanık olarak dinlendiği anlaşılmaktadır.
69. Başvurucular, her ne kadar merminin müteveffanın alnından girmiş ensesinden çıkmış olması nedeniyle yukarıdan atış yapılmış olabileceğini ileri sürmüşlerse de başın eğilmesi ve alnın tüfeğe dayanarak ateş edilmesi durumunda mermi deliklerinin somut olaydaki şekilde meydana gelmesinin olağan olduğu, merminin nöbet kulübesinin çatısını delmiş olmasının da bu hususu doğruladığı, anılan hususun adli süreçte de açıklandığı anlaşılmaktadır. Tüfek üzerinde parmak izi bulunamamasının nedeninin tüfeğin yüzeyinden kaynaklandığının da ilgili tutanaklarda açıklanmış olması karşısında olaya ilişkin deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Askerî Savcılık tarafından müteveffanın üçüncü kişi ya da kişilerin eylemi neticesinde öldürülüp öldürülmediği hususunda etkili bir soruşturma yürütüldüğü, bu sebeple Askerî Savcılığın müteveffanın intihar etmek suretiyle hayatına son verdiği yönündeki tespitinden ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
70. Başvurucular, soruşturma sürecine etkili katılımlarının sağlanmadığından şikâyet etmektedirler. Soruşturma bu kapsamda incelendiğinde başvuruculardan Fetah Durmaz'ın 4/5/2009 tarihinde müşteki sıfatıyla beyanının alındığı, aynı tarihte soruşturma dosyasının örneğini almak için başvuruda bulunduğu, 29/5/2009 tarihinde ise talimat yoluyla Fetah Durmaz ve İsmet Durmaz'ın beyanlarının alındığı anlaşılmaktadır. Anılan başvurucular, soruşturma sürecinde başkaca bir talepte ya da beyanda bulunmalarına karşın bunların dikkate alınmadığına ilişkin bir iddia ileri sürmemişlerdir. Müteveffanın kardeşleri olan diğer başvurucuların müşteki sıfatıyla soruşturma sürecinde yer almadıkları ancak buna ilişkin bir talepte bulunduklarını da ileri sürmedikleri anlaşılmaktadır.
71. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendilerine tebliğ edilmemesi nedeniyle de başvurucular, soruşturma sürecine etkili katılımlarının sağlanmadığını ileri sürmektedirler. Anılan kararın başvuruculara usulüne uygun olarak tebliğ edilip edilmediği dosya kapsamından anlaşılamamakla birlikte itiraz mercii tarafından başvurucuların itirazının süresinde kabul edilerek esas bakımından incelendiği ve başvurucuların kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı tüm itirazlarını ileri sürebildikleri değerlendirildiğinde başvurucuların soruşturmaya aktif bir şekilde katılabildikleri, delillerini soruşturma makamlarına sunabildikleri ve iddialarını soruşturma makamları önünde ileri sürebildikleri anlaşılmıştır.
72. Bütün bu veriler kapsamında somut olay bir bütün olarak değerlendirildiğindebaşvurucuların yakınının hayatını kaybettiği olaya ilişkin olarak Askerî Savcılık tarafından derhâl soruşturma başlatıldığı ve olayla ilgili delillerin elde edilmesine yönelik ayrıntılı bir çalışma yapıldığı, olayın öncesinde ve olay anında yaşanan gelişmelerin detaylarıyla birlikte araştırıldığı, başvurucuların soruşturmaya aktif bir şekilde katılabildikleri ve bu suretle somut olayın aydınlatılmasına yönelik yeterli çabanın gösterildiği anlaşılmıştır. Bu durumda yukarıda bahsedilen yaşama hakkının usul boyutuna ilişkin ilkeler karşısında başvuru konusu olayda soruşturma makamının olayların seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir durumun veya yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir eksikliğin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
73. Açıklanan gerekçelerle somut olayda yürütülen ceza soruşturmasında yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İddialar Yönünden
1. Başvurucuların İddiaları
74. Başvurucu Bedih, Emine, Mehmet, Mustafa, Süleyman, İsmet ve Fetah Durmaz, yakınlarının intiharında kamu makamlarının ihmali bulunduğunu ve yaşama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedirler. Başvuruculardan İsmet Durmaz ve Fetah Durmaz; maddi ve manevi tazminat istemiyle açtıkları tam yargı davasının süre aşımı nedeniyle reddedildiğini, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendilerine tebliğ edilmesi üzerine yaptıkları yargılamanın yenilenmesi talebinin de hukuka aykırı şekilde reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkı ile yaşama haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
75. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuruculardan Bedih, Emine, Mehmet, Mustafa ve Süleyman Durmaz'ın yakınlarının kamu makamlarının ihmali sonucu intihar ettiğine yönelik iddiaları, yaşama hakkı kapsamında incelenmiştir. Başvuruculardan İsmet Durmaz ve Fetah Durmaz ise yakınlarının kamu makamlarının ihmali sonucu intihar ettiği iddiasıyla tam yargı davası açmış olup açtıkları tam yargı davasının süre aşımı nedeniyle reddedilmesinden ve yargılamanın yenilenmesi taleplerinin de hukuka aykırı şekilde reddedilmesinden şikâyet etmektedir. Başvurucu İsmet ve Fetah Durmaz'ın iddialarının mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Yaşama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
76.Devletin, yaşama hakkını koruma konusundapozitif yükümlülüğü kapsamında yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse de kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (bkz. § 35).
77. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Zorunlu askerlik hizmeti için de geçerli olan bu yükümlülüğün ortaya çıkması için askerî mercilerin kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmelerinin gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekmektedir. Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi gözönüne alınarak pozitif yükümlülük, yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesince yapılacak incelemede, basit bir ihmali veya değerlendirme hatasını aşan bir kusurun askerî yetkililere atfedilip atfedilemeyeceğinin ortaya konması gerekmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri, § 74).
78. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, yaşam hakkı ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir. Ancak bu yükümlülük her olayda mutlaka ceza soruşturması yürütülmesini gerektirmemektedir. İhmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 55, 59).
79. Öte yandan ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsunlar insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60)
80. Anayasa Mahkemesince, idari makamlar ve derece mahkemeleri tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu ileri sürülemeyecektir. Bu iki koşul yerine getirildiği takdirde bireysel başvuru mekanizmasının ikincil niteliği dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin inceleme yapmasına gerek kalmayacaktır. Bu kapsamda Anayasa’nın 17. maddesine ilişkin şikâyetler açısından kapsamlı bir ceza soruşturmasını müteakip yapılan ve makul bir tazminata hükmedilmesi ile sonuçlanan idari dava yolu, mağdur sıfatını ortadan kaldırabilecek etkili bir başvuru yoludur (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 61, 74; Sadık Koçak ve diğerleri, § 83).
81. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
82. Somut olayda İsmet Durmaz ve Fetah Durmaz dışındaki başvurucuların ihlal iddialarını ileri sürebilecekleri mevcut tam yargı davası açma yolunu tüketmeksizin bireysel başvuruda bulundukları anlaşılmaktadır.
83. Başvurucuların yakınlarının ölümünde idarenin gerekli önlemleri almaması sebebiyle kusurlu olup olmadığını tespit edip yeterli miktarda tazminata hükmedilmesi suretiyle mağdur sıfatlarını sona erdirebilecek nitelikteki tazminat davası yoluna başvurmadan bireysel başvuruda bulundukları anlaşıldığından başvurucu Bedih, Emine, Mehmet, Mustafa ve Süleyman Durmaz yönünden başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. İsmet Durmaz ve Fetah Durmaz Yönünden Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Asıl Dava Yönünden
84. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.
85. AYİM'e açılan tam yargı davasına ilişkin süreç 29/5/2013 tarihinde tamamlanmıştır. Kararın başvuruculara tebliğ tarihi tespit edilememekle birlikte başvurucuların en geç yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunduğu 27/10/2014 tarihinde nihai kararı öğrendikleri kabul edilmelidir. Dolayısıyla 5/5/2015 tarihinde yapılan başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
86. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Yargılamanın Yenilenmesi Talebi Yönünden
87. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
88. Başvurucular, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendilerine yeni tebliğ edilmiş olmasını gerekçe göstererek yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuşlar ancak anılan hususun yargılamanın yenilenmesi sebepleri arasında yer almaması nedeniyle AYİM İkinci Dairesince talebin reddine karar verilmiştir.
89. Somut olayda askerde meydana gelen ölüm olayına ilişkin yürütülen soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın tebliğ edilmesinin 1602 sayılı Kanun'da yer alan yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden birini oluşturmadığı dikkate alındığında AYİM İkinci Dairesince aynı gerekçeyle verilen yargılamanın yenilenmesi talebinin reddi kararında mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
90. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucular Süleyman Durmaz, Mustafa Durmaz, Mehmet Durmaz, Bedih Durmaz ve Emine Durmaz yönünden yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Başvurucular Fetah Durmaz ve İsmet Durmaz yönünden yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Başvurucular Bedih Durmaz, Emine Durmaz, Mehmet Durmaz, Mustafa Durmaz ve Süleyman Durmaz yönünden A.D.nin yaşamının kendi eylemlerine karşı korunmaması nedeniyle yaşama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Başvurucular Fetah Durmaz ve İsmet Durmaz yönünden mahkemeye erişim hakkının asıl dava yönünden süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Başvurucular Fetah Durmaz ve İsmet Durmaz yönünden mahkemeye erişim hakkının yargılamanın yenilenmesi talebi yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Başvurucular Fetah Durmaz ve İsmet Durmaz yönünden Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.