İKİNCİ
BÖLÜM
KARAR
Başkan : Engin
YILDIRIM
Üyeler : Serdar
ÖZGÜLDÜR
Celal
Mümtaz AKINCI
Muammer
TOPAL
M.
Emin KUZ
Raportör : Yunus HEPER
Başvurucu : Ali
KIDIK
Vekili :
Av. Pınar DURSUN VARDAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir internet haber
sitesinde yer alan köşe yazıları ile bazı haberlere erişimin engellenmesi
kararı verilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için
Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği
şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1989 yılından beri gazetecilik
yapmaktadır ve airporthaber.com adlı internet sitesinin sahibi ve genel
yayın yönetmenidir. Başvuru ayrıca söz konusu internet sitesinde düzenli
aralıklarla köşe yazıları yazmaktadır. İnternet sitesi; ulusal ve uluslararası
ölçekte havacılığa ilişkin haberlerin yapıldığı, köşe yazılarının yayımlandığı
ve havacılık forumlarının yer aldığı bir internet mecrasıdır.
10. Bahse konu internet sitesinde 2014 yılının
Nisan ayı içinde o sıralarda Türk Hava Kurumu (THK) başkanlığını yürüten O.Y.
(müşteki) hakkında beş ayrı yazı yayımlanmıştır. Müştekinin başvurusu üzerine
derece mahkemeleri başvuruya konu yazılara erişimin engellenmesine karar
vermiştir.
11.
THK, Türkiye'de havacılık sanayiini kurmak, askerî, sivil, sportif ve turistik
havacılığın gelişmesini sağlamak için 16/2/1925 tarihinde Mustafa Kemal
Atatürk'ün emri ile kurulmuş bir dernektir. Dernek, ilk kurulduğunda Türk
Tayyare Cemiyeti adını taşımakta iken 1935 yılında şu anki adını almıştır.
Dernek 5/8/1925 tarihinden itibaren "kamu yararına çalışan dernek"
statüsündedir. Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu THK’nın manevi
koruyucularındandır. Cumhurbaşkanı, başbakan, kuvvet komutanları, Ankara valisi
Derneğin doğal üyeleri arasında bulunmaktadır.
12.
Başvuruya konu ilk yazı başvurucu tarafından kaleme alınmış ve "THK'yı
Batırırsan 20 Tırnağımla Yakana Yapışırım" başlığı ile 3/3/2014
tarihinde yayımlanmış bir köşe yazısıdır. Söz konusu yazıda başvurucu, yazının
yayımlanmasından bir hafta önce müşteki ile bir görüşme yaptıklarını ifade
etmiştir. Başvurucu, görüşme detayları hakkında daha fazla bilgi vermemiştir.
Başvurucu, köşe yazısında THK'nın Türkiye merkezli bir havayolu şirketini
İranlılardan satın almak istediğini ifade etmekte ve bu satın almanın Kurum
için çok büyük hata olacağını ileri sürmektedir. Başvurucuya göre THK asli
vazifelerine odaklanmalı ve daha profesyonel kişilerce yönetilmelidir.
13.
Başvuruya konu ikinci yazı "Bu Belge Şok Edecek" başlıklı bir
haberdir ve 10/3/2014 tarihinde yayımlanmıştır. Haberde, THK'nın borç batağında
olduğu iddia edilmiş ve Kurumun borçlarını gösteren bir belge yayımlanmıştır.
Resmî olup olmadığı anlaşılamayan belgede Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
verilerine göre THK'nın 410 milyon TL borcu olduğu ileri sürülmektedir. Haberde
ilave olarak THK'nın bir havayolu şirketini satın almak için yaptığı girişimler
de anlatılmaktadır.
14.
Başvuruya konu üçüncü yazı "Ye Babam Ye! Ne Zaman Doyacaksınız"
başlığı ile 7/4/2014 tarihinde yayımlanan bir haberdir. Haberde müşteki oldukça
ağır bir biçimde suçlanmıştır. Yazının ekinde yer alan bazı belgelere dayanılarak
müştekinin, oğlunun arkadaşlarına ait bazı şirketlere haksız kazanç sağladığı
ve yüklü miktardaki haksız kazancın buradan müştekinin oğluna ait başka bir
şirkete aktarıldığı iddialarına yer verilmiştir.
15.
Başvuruya konu dördüncü yazı "Türk Hava Kurumu Uçurumun Eşiğinde"
başlığı ile 9/4/2014 tarihinde yayımlanmış bir başka haberdir. Doğrudan
müştekiyi hedef alan yazıda müştekinin beş yıldır THK'nın başkanlığını
yürüttüğü hatırlatılmıştır. Habere göre müşteki, aralarında kendi oğlunun da
olduğu 110 yakınını ve akrabasını yüksek maaşlarla THK'ya ait şirketlerde
istihdam ederek THK'yı büyük zarara uğratmıştır. Haberde müştekinin THK'yı
büyük bir borç batağına sürüklediği, uçak yapacağını söyleyerek insanları
kandırdığı ve bu arada ulusal bir havayolu şirketini satın aldığı iddia
edilmiştir. Haberde, müştekinin oğlunun THK Üniversitesine yüksek maaşla
yerleştirildiği iddia edildikten sonra müştekinin söz konusu iddiaları
reddettiği de belirtilmiştir. Haberde, THK'nın 410 milyon lira borcu olduğunun
belgeleriyle açıklandığı hatırlatılmış ve internet sitesine yeni iddiaların
ulaştığı ifade edilmiştir. Başvurucu, internet sitesine ulaşan bilgilerin aynı
zamanda THK yöneticilerine, savcılıklara ve ilgili resmî kurumlara da
iletildiğini iddia etmiştir. Yazının geri kalanında, kimliği açıklanmayan
kişiden internet sitesine gelen iddialar paylaşılmıştır. Söz konusu iddialara
göre müştekinin oğlu ve bazı akrabaları işe gitmeden THK'dan çok yüksek maaş
almakta, müştekinin akrabaları ve yakınları Kuruma ait işleri almaktadır. Haber
yazısının sonunda bir tablo paylaşılmıştır. Toplam 111 kişinin isminin yer
aldığı tabloda bu kişilerin THK'da ne iş yaptıkları ve müştekiye olan
yakınlıkları gösterilmiştir.
16. Müşteki, yukarıda zikredilen yazıların kişilik
haklarını ihlal ettiğini ileri sürerek yazıların yayımlandığı internet
sayfalarının erişiminin engellenmesi talebinde bulunmuştur. Ankara 5. Sulh Ceza
Mahkemesi 9/4/2014 tarihli kararı ile erişimin engellenmesine karar vermiştir.
Mahkemenin gerekçesi aynen şöyledir:
"Dilekçe ve ekleri incelenmiş olup, talep edenin
müvekkilinin aleyhinde bazı suçlamalara ve isnatlara yer verildiği
görülmektedir. Ceza hukukunun temel ilkelerinden biri de "suçluluğu
kanıtlanana kadar herkes suçsuzdur" şeklinde ifade edilen masumiyet karinesidir.
Talep edenin müvekkili aleyhinde isnat edilen suçlamalarla ilgili herhangi bir
yargı kararı yayın içeriğine konulmuş değildir. İçeriği yayınlayan ya da
yazanların kişisel görüşlerini yansıtmakta olan bu beyan ve ifadeler haber
verme sınırını aşmakta ve hakaret boyutuna ulaşmaktadır. Zira bir kişiye
"hırsız", "soyguncu" şeklinde nitelemelerde bulunulması
haber olarak değerlendirilemez. Böyle ifadeler kişilik hakkının ihlali sonucunu
doğurur. Bu nedenle talep 5651 sayılı Yasanın 9. maddesinde belirtilen şartları
taşıdığından kabulüne karar vermek gerekmiştir."
17. Başvurucu 14/4/2014 tarihinde yeni bir köşe
yazısı kaleme almıştır. Doğrudan müştekinin hedef alındığı yazıda başvurucu,
daha önce ileri sürdüğü iddiaları tekrar etmiş ve bunların yalanlanmadığını
hatırlatmıştır. Başvurucu, söz konusu yazıda yeni bir iddiada bulunmuştur.
Başvurucu, yerel seçim çalışmaları sırasında THK'ya ait bir jet uçağının ve bir
helikopterin oldukça düşük fiyata bir partinin genel başkanına kiralandığını
ileri sürmüştür. Başvurucu, bu kiralamadan dolayı THK'nın zarara uğratıldığını
savunmuş ve müştekinin bahsi geçen siyasi partiden milletvekili yapılıp
yapılmayacağını sormuştur.
18. Müşteki, son köşe yazısının yayımlandığı gün
yine Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesine başvurmuştur. Müşteki, köşe yazısının
kişilik haklarını ihlal ettiğini savunmuş ve yazının yayımlandığı internet
sayfasının erişiminin engellenmesi talebinde bulunmuştur. Ankara 5. Sulh Ceza
Mahkemesi 14/4/2014 tarihli kararı ile erişimin engellenmesine karar vermiştir.
Kararın gerekçesi şöyledir:
"Bu ifadeler bir haber ya da kişisel görüş
olmanın yanı sıra talepte bulunanı toplum nezdinde küçük düşürebilecek, henüz
bir yargı kararı ile sabit olmamış suçlamalar ve isnatlar olduğundan talebin
kabulüne karar vermek gerekmiştir."
19. Başvurucunun kararlara yaptığı itirazlar,
Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/4/2014 tarihli iki ayrı gerekçesiz
kararı ile reddedilmiştir.
20.Başvurucu 24/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
21. 4/5/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet
Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen
Suçlarla Mücadele Edilmesi HakkındaKanun’un "İçeriğin yayından
çıkarılması ve erişimin engellenmesi" kenar başlıklı 9. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"(1) İnternet ortamında yapılan yayın içeriği
nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel
kişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde
yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını
isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğe erişimin
engellenmesini de isteyebilir.
(2) İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle
kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden kişilerin talepleri, içerik
ve/veya yer sağlayıcısı tarafından en geç yirmi dört saat içinde
cevaplandırılır.
(3) İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle
kişilik hakları ihlal edilenlerin talepleri doğrultusunda hâkim bu maddede
belirtilen kapsamda erişimin engellenmesine karar verebilir.
(4) Hâkim, bu madde kapsamında vereceği erişimin
engellenmesi kararlarını esas olarak, yalnızca kişilik hakkının ihlalinin
gerçekleştiği yayın, kısım, bölüm ile ilgili olarak (URL, vb. şeklinde) içeriğe
erişimin engellenmesi yöntemiyle verir. Zorunlu olmadıkça internet sitesinde
yapılan yayının tümüne yönelik erişimin engellenmesine karar verilemez. Ancak,
hâkim URL adresi belirtilerek içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle ihlalin
engellenemeyeceğine kanaat getirmesi hâlinde, gerekçesini de belirtmek kaydıyla,
internet sitesindeki tüm yayına yönelik olarak erişimin engellenmesine de karar
verebilir.
(5) Hâkimin bu madde kapsamında verdiği erişimin
engellenmesi kararları doğrudan Birliğe gönderilir.
(6) Hâkim bu madde kapsamında yapılan başvuruyu en geç
yirmi dört saat içinde duruşma yapmaksızın karara bağlar. Bu karara karşı
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre itiraz
yoluna gidilebilir.
(7) Erişimin engellenmesine konu içeriğin yayından
çıkarılmış olması durumunda hâkim kararı kendiliğinden hükümsüz kalır.
(8) Birlik tarafından erişim sağlayıcıya gönderilen
içeriğe erişimin engellenmesi kararının gereği derhâl, en geç dört saat içinde
erişim sağlayıcı tarafından yerine getirilir.
(9) Bu madde kapsamında hâkimin verdiği erişimin
engellenmesi kararına konu kişilik hakkının ihlaline ilişkin yayının (…) başka
internet adreslerinde de yayınlanması durumunda ilgili kişi tarafından Birliğe
müracaat edilmesi hâlinde mevcut karar bu adresler için de uygulanır.
(10) Sulh ceza hâkiminin kararını bu maddede
belirtilen şartlara uygun olarak ve süresinde yerine getirmeyen sorumlu kişi,
beş yüz günden üç bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır."
B. Uluslararası Hukuk
1. İfade Özgürlüğünün Demokratik Toplumdaki
Önemi
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre
ifade özgürlüğü demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardandır.
AİHM, ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında ifade özgürlüğünün toplumun
ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini teşkil
ettiğini yinelemektedir. AİHM'e göre 10. maddenin ikinci paragrafı saklı
tutulmak üzere ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören ya da
zararsız veya ilgisiz kabul edilen "bilgi" ve "fikirler"
için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için
de geçerlidir. Bu, yokluğu hâlinde "demokratik bir toplum"dan söz
edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir.
AİHM, 10. maddede güvence altına alınan bu hakkın bazı istisnalara tabi olduğunu
ancak bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna
edici olması gerektiğini vurgulamıştır (Handyside/Birleşik Krallık, B.
No: 5493/72, 7/12/1976, § 49; Von Hannover/Almanya (No. 2), B. No:
40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 101).
23. AİHM, demokratik bir toplumda
basının oynadığı temel rolün altını birçok kez çizmiştir. AİHM'e göre -her ne
kadar özellikle de başkalarının şöhret ve haklarının korunmasıyla ilgili olarak
bazı sınırları aşmaması gerekse de- basının görev ve sorumluluklarının
bilincinde olarak kamu yararını ilgilendiren her konuyu iletme görevi vardır.
AİHM, basının böyle konularda bilgi ve fikir yaymadan ibaret olan görevine
kamunun bu fikir ve bilgileri alma hakkının da eklendiğini hatırlatmıştır.
AİHM’e göre bu görevi olmasaydı basın, vazgeçilmez kamusal “gözetleyici” rolünü
oynayamazdı (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç [BD], B. No: 21980/93,
20/5/1999, §§ 59, 62;Pedersen ve Baadsgaard/Danimarka [BD], B. No:
49017/99, 17/12/2004, § 71; Von Hannover/Almanya (2) B. No: 40660/08 ve
60641/08, 7/2/2012, § 102).
24. AİHM, Radio France/Fransa (B.
No: 53984/00, 30/3/2004, § 37) davasında basın özgürlüğünün kapsamının
demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak bir dereceye kadar abartıya
ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini
belirtmiştir:
"Mahkeme "görev ve
sorumluluklar"ın, ifade özgürlüğünün doğasından kaynaklandığını yineler.
10. madde tarafından kamusal yararlara ilişkin meselelerin aktarılması
içingazetecilere sağlanan güvencenin şartı, gazetecilik etiğine uygun
olarakonların kesin ve güvenilir bilgi sağlamak konusunda iyi niyet sahibi
olmalarıdır (örneğin bkz.Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç, § 65;Colombani ve
diğerleri/FransaB. No: 51279/99,25/06/2002, §65). Ne var ki basın özgürlüğü belli dereceye kadar
abartmaya hatta kışkırtmaya izin verir (bkz. özellikle, Bladet Tromsø and
Stensaas/Norveç, § 59)..."
2. İfade Özgürlüğü ile İtibarın
Korunmasını İsteme Hakkı Arasındaki İlişki
25. AİHM, bir gazete makalesinde hakaret
içerdiği iddia edilen beyanlara karşı bir kimsenin itibarının korunması hakkını
özel yaşam kapsamında görmektedir (White/İsveç, B. No: 42435/02,
19/12/2006, §§19, 30). AİHM'e göre kamusal bir tartışma bağlamında ve
yayımlanan yazılar nedeniyle eleştirilmiş olsa bile bir kişinin itibarı,
kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur (Pfeifer/Avusturya,
B. No: 12556/03, 15/11/2007, § 35; Axel Springer AG/Almanya, B. No:
39954/08, 7/2/2012, § 83).
26. AİHM, kamuya mal olmuş kişilerin
şöhret ve itibarı ile ifade özgürlüğünün çatışması hâlinde 10. maddenin (2)
numaralı fıkrasında yer alan "başkalarının... haklarının korunması"
ifadesine müracaat etmektedir. AİHM Büyük Dairesi 7/2/2012 tarihinde verdiği
iki kararda -Von Hannover/Almanya (2) [BD] ve Axel Springer
AG/Almanya [BD]- ifade hürriyeti ve özel hayata saygı hakkının
dengelenmesinde kullanılan ilkeleri sistematik olarak açıklamış ve
uygulamıştır. Bunlar ifade özgürlüğüne konu açıklamanın kamu yararına ilişkin
bir tartışmaya sağladığı katkı (Von Hannover/Almanya (2), § 109);ilgili
kişinin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin
niteliği, haber veya makalenin konusu (Von Hannover/Almanya (2), § 110; Von
Hannover/Almanya, B. No:59320/00, 24/09/2004, §§ 63-66; kamu tarafından
tanınan kişiler için korumanın daha esnek olacağına ilişkin bir karar için bkz.
Minelli/İsviçre (k.k.), B. No: 14991/02, 14/6/2005), ilgili kişinin daha
önceki davranışları (Von Hannover/Almanya (2), § 111), yayının içeriği,
şekli ve etkileri (Von Hannover/Almanya (2), § 112), bilgilerin elde
edilme koşulları ve gerçekliği (Axel Springer AG/Almanya, § 93; Von
Hannover/Almanya (2), § 113) ve uygulanan yaptırımın niteliğidir (Axel
Springer AG/Almanya, § 95).
3.Gazetecilere İddialarını Gerekçelendirebilecek
Bir Savunma Yapma Olanağı Verilmesi Zorunluluğu
27. AİHM; Castells/İspanya ve Colombani
ve diğerleri/Fransa başvurularında, şikâyet konusu beyanda bulunan kişinin
aleyhine açılmış olan davaya yanıt verme konusunda aşılmaz güçlüklerle karşı karşıya
bırakılması hakkındaki endişelerini dile getirmiştir. Castells/İspanya (B.
No: 11798/85, 23/4/1992, §§ 47, 48) davasında, ulusal yargılamaları yürüten
yüksek mahkemeye göre millî kurumları karalamakla suçlanan bir kişinin gerçeği
ispat yükümlülüğü bulunmamaktadır. AİHM, başvurucunun kendisi hakkında açılan
söz konusu hakaret davasında gerçeği ispatlamasına ve iyi niyetini ortaya
koymasına izin verilmediğine dikkat çekmiştir. AİHM'e göre başvurucu tarafından
ileri sürülen olgusal iddiaların birçoğunun gerçekte olup olmadığı yerel
mahkemelerin atacağı adımlarla ortaya çıkarılabilir ve başvurucu makul bir
çerçevede iyi niyetini ortaya koymaya çalışabilir. AİHM, başvurucu hakkındaki
mahkûmiyet kararının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme)10. maddesini
ihlal ettiği sonucuna varmıştır.
28. AİHM; daha yakın tarihli Colombani ve
diğerleri/Fransa (B. No: 51279/99, 25/6/2002, § 66) davasında hakaret
suçundan yapılan yargılama sırasında, gazeteci olan başvuruculara iddialarını
gerekçelendirebilecek bir savunma yapma olanağı verilmemiş olmasını
eleştirmiştir:
"... [M]evcut başvuruda başvurucuların
suçlanmasının sebebi Fas Kralının itibarına ve haklarına zarar veren bu
makaledir. Hakaret suçunu düzenleyen olağan hukuk kurallarının aksine, yabancı
bir devlet başkanına hakaret suçlamasından kurtulabilmeleri için başvuruculara,
iddialarını gerekçelendirebilecekleri bir savunma yapma olanağı verilmemişti.
Başvuruculara savunma yapma olanağının tanınmaması, kişinin haklarının ve
itibarının korunması ihtiyacı karşısında - söz konusu kişi bir devlet veya
hükumet başkanı olsa dahi- orantısız bir önlem oluşturacaktır."
4. Gazetecinin İspat Yükünün Sınırı
29. AİHM, Kasabova/Bulgaristan (B. No:
22385/03, 19/7/2011, § 62) davasında bir hakaret davası sanığının ispat yükünü
yerine getirirken bir beyanın doğruluğunu kanıtlayan savcı gibi hareket
etmesinin sanıktan beklenmemesi gerektiğini ortaya koymuştur:
"Nihai bir mahkumiyet kararı prensip olarak bir kişinin
suç işlemiş olduğuna dair yadsınamaz bir kanıt oluşturur. Bununla birlikte, 6.
maddenin 2. fıkrasında yer alan masumiyet karinesinin gereksinimleri gözönüne
alınsa bile, hakaret davalarında suç teşkil eden davranış iddialarını kanıtlama
biçimini bununla sınırlandırmak apaçık bir mantıksızlık olacaktır. Basında
çıkan iddialar, ceza yargılamalarında öne sürülen iddialarla eşit mevkiye
konulamazlar."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 26/10/2017 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu;
i.
Erişimi engellenen yazılarda suç teşkil edecek bir yön bulunmadığını, yazıların
hakaret içermediğini, erişimin engellenmesini gerektirecek yasal koşulların
oluşmadığını, yazılardaki haberlerin gerçek olduğunu, yayımlanmasında
"kamu yararı" bulunan gerçek ve güncel haberlerin özle biçim arasında
denge kurularak verildiğini ileri sürmüştür.
ii.
Türk milleti için çok önemli olan böyle bir Kurumdaki yolsuzlukların kamuoyuna
duyurulmasında üstün kamu yararı bulunduğunu, basının güncel olayları kamuya
duyurma görevi olduğunu, sadece haberi vermekle yetinmeyip değişik açılardan
durum değerlendirmesi ve eleştiri yapılmasının basın özgürlüğünün bir parçası
sayılması gerektiğini ifade etmiştir.
iii.
Yazılarda yer alan iddiaların tamamının somut olduğunu ve belgelere
dayandığını, derece mahkemelerinin şikâyet dilekçesinin verildiği gün hiçbir
belge ve bilgiyi toplamadan karar verdiğini iddia etmiştir.
iv.
Anayasa ile korunmuş olan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri
sürmüş ve ihlalin tespitini talep etmiştir.
32. Bakanlık görüşünde, ifade özgürlüğünün
demokratik bir toplum için vazgeçilmez önemine karşın basının
"başkalarının şöhret veya haklarının, özel veya aile hayatlarının
korunması" için konulmuş olan sınırlamalara uyması gerektiği ifade
edilmiştir. Bakanlığa göre 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesi, devletin kişilerin
şeref ve itibarlarını koruma pozitif yükümlülüğünün bir gereği olarak kabul
edilmiş ve somut olayda derece mahkemeleri, müştekinin itibarına saldırı
olduğunu tespit etmiştir. Bakanlık, internet sitesinin tamamına değil yalnızca
belirli yazılara erişimin engellenmesi kararı verilmesinin de müdahalenin
ölçülü olduğunu gösterdiğini belirtmiştir.
B. Değerlendirme
33. İddianın değerlendirilmesinde ifade ve
basın özgürlüklerinin korunduğu Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri dayanak
alınacaktır. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar
başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya
başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.
Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da
vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret
veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
34. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” kenar
başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Basın hürdür, sansür edilemez…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak
tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve
27 nci maddeleri hükümleri uygulanır…”
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı
anlaşılan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR bu görüşe katılmamıştır.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
36. Başvurucunun internet sitesinde yayımladığı
yazılara erişimin engellenmesine karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme
kararları ile başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahale
yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup
Oluşturmadığı
37. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ...
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin
... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
38. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13.
maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 26.
maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13.
maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26.
maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha
fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
39. Kanunilik ölçütüne ilişkin bir şikâyette
bulunulmamıştır. Mevcut başvurunun koşullarında 5651 sayılı Kanun 'un 9.
maddesinin “kanunla sınırlama” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
.
ii. Meşru Amaç
40. Başvuruya konu haber ve köşe yazılarına
erişimin engellenmesine ilişkin kararların "başkalarının şöhret veya
haklarının korunması"na yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir
amaç taşıdığı sonucuna ulaşılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplum Düzeninin Gerekleri
Kavramı
41. Anayasa Mahkemesi "demokratik toplum
düzeninin gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek
çok kez açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir,
toplumsal bir ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde
olmalıdır. Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Bekir Coşkun [GK],
B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No:
2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §
51). Derece mahkemelerinin böyle bir ihtiyacın bulunup bulunmadığını değerlendirmede
belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa
Mahkemesinin denetimindedir.
(b) Ölçülülük
42. Öte yandan temel hak ve
özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için
gerekli nitelikte olmakla birlikte- temel haklara en az müdahaleye olanak veren
ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının da incelenmesi gerekir(AYM,
E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No:
2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir Coşkun §§ 53, 54; ölçülülük ilkesine
ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. Abdullah Öcalan [GK], B. No:
2013/409, 25/6/2014, §§ 96-98; Tansel Çölaşan, §§ 54, 55;Mehmet Ali
Aydın, §§ 70-72). Bu sebeple mevcut başvuruda hükmedilen erişimin
engellenmesi tedbirinin müştekinin maruz kaldığı düşünülen zararıyla makul bir
ölçülülük ilişkisi içinde olması gerekir.
(c) İnternet Haberciliği ve Basın
Özgürlüğü
43. İnternet haberciliğinin -basının
temel işlevini yerine getirdiği sürece- basınözgürlüğü kapsamında
değerlendirilmesi gerekir (Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş.,
B. No: 2013/2623, 11/11/2015, §§ 36-42; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009,
15/2/2017, § 39; Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 45). Basın
yönünden düşünce ve kanaat açıklama özgürlüğü kapsamında değerlendirilen
internet özgürlüğü, internete erişenler yönünden ise Anayasa tarafından korunan
ve ifade özgürlüğünün özünde yer alan haber veya fikir almak özgürlüğü olarak
mütalaa edilmektedir.
44. İfade özgürlüğü ile basın özgürlüğü
herkes için geçerli ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir
Coşkun, §§ 34-36). İfade ve basın özgürlüğü yalnızca bilgilerin içeriğini
değil bu bilgilerin dağıtım araçlarını da ilgilendirmektedir. Dolayısıyla
internet sitelerine veya internet sitelerinde yer alan haberlere erişimin
engellenmesi biçiminde getirilen her türlü kısıtlama, bilgi alma ve verme
özgürlüğüne dokunmaktadır. Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve
tutumların iletilmesi, bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi
araçlardan birini sağladığı unutulmamalıdır (İlhan Cihaner (2), B. No:
2013/5574, 30/6/2014, § 63).
(d) İfade Özgürlüğünün Kapsamı
45.Öte yandan Anayasa’nın 26.
maddesinin birinci fıkrası, ifade özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama
getirmemiştir. İfade özgürlüğü; siyasi, sanatsal, akademik veya ticari düşünce
ve kanaat açıklamaları gibi her türlü ifadeyi kapsamına almaktadır (Ergün
Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 37; Önder Balıkçı,
§ 40). Bu itibarla bir internet sitesinde yer alan köşe yazıları ve haberlerde
yer alan bilgiler başkaları açısından “değersiz” veya “yararsız” görülse bile
kişilerin subjektif değerlendirmelerinden bağımsız olarak ifade özgürlüğünün
korumasındadır.
46. İfade ve basın özgürlükleri mevcut
başvurudaki gibi davalarda yalnızca bilgilerin iletilmesi hakkını değil aynı
zamanda halkın tanınmış kişilere ilişkin bilgileri alma hakkını da güvence
altına almaktadır. Buna ilave olarak Anayasa Mahkemesi siyasetçilerin,
kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri
işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduğunu ve bunlara
yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman
vurgulamıştır (Siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün Poyraz (2), § 58;
kamusal yetki kullanan görevlilerle ilgili olarak bkz. Nilgün Halloran,
B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45; tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı ile ilgili
olarak bkz. İlhan Cihaner (2), § 82; tanınan ve siyasete hazırlanan bir
kamu görevlisi ile ilgili olarak bkz. Önder Balıkçı, § 42).
(e) Basının Ödev ve
Sorumlulukları
47. Demokratik bir toplumda basına,
siyasetçileri ve kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma
hakkı tanınmış olmakla birlikte Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri tamamen
sınırsız bir ifade özgürlüğünü garanti etmemiştir. Anayasa'nın 12. maddesinin
"Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere
karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki ikinci
fıkrası, kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanırken ödev
ve sorumluluklarına da gönderme yapmaktadır. 26. maddenin ikinci fıkrasında yer
alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına basın için
de geçerli olan bazı "görev ve sorumluluklar" getirmektedir (Basının
görev ve sorumluluklarına ilişkin bkz. Orhan Pala, § 46; Erdem Gül ve
Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 22/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B.
No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461,
12/11/2014, § 67; Önder Balıkçı, § 43).
48. Bu görev ve sorumluluklar
"başkalarının şöhret ve hakları"nın zarar görme ihtimalinin bulunduğu
ve özellikle adı verilen bir şahsın itibarının söz konusu olduğu durumlarda
özel önem arz eder (Orhan Pala, § 47). Basın özgürlüğü, ilgililerin
meslek ahlakına saygı göstermelerini, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde
ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır. Kötü niyetli
olarak gerçeğin çarpıtılması kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir.
Dolayısıyla haber verme görevi zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ile basın
kuruluşlarının kendiliğinden uymaları gereken sınırlar içermektedir (Orhan
Pala, § 48; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş., §§ 42, 43;
Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 53, 54; İlhan
Cihaner (2), §§ 60, 61).
49. Söz konusu sorumlulukların kapsamı,
başvurucunun koşullarına ve ifade özgürlüğünü kullandığı vasıtalara göre
değişir. Anayasa Mahkemesi basın özgürlüğüne yapılan müdahalelerin
"demokratik bir toplumda gerekli" olup olmadığını incelerken
meselenin bu yönünü görmezden gelmeyecektir.
(f) Bireyin Şeref ve İtibarının
Korunması
50. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda
basının uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının şöhret
veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve
manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), § 44).
Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemekle ve üçüncü
kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, § 41; Adnan
Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder
Balıkçı, § 44).
51. Bu sebeplerle Anayasa Mahkemesi benzer başvurularda,
içeriğe erişimin engellenmesi nedeniyle başvurucunun müdahale edilen ifade ve
basın özgürlükleri ile internet sitesinde yayımlanan haber nedeniyle müdahale
edilen şeref ve itibar hakkının korunması arasında adil bir dengenin gözetilip
gözetilmediğini değerlendirmiştir (Nilgün Halloran, § 27; İlhan
Cihaner (2), § 39). Bu soyut bir değerlendirme değildir.
(g) Çatışan Haklar Arasında Dengeleme
52. Çatışan haklar arasında dengeleme
yapılabilmesi için mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterlerin bazıları şu
şekilde sayılabilir:
i.Söz
konusu yayının gerçek olup olmadığı
ii. Yayında kamu yararı bulunup bulunmadığı, genel yarara
ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı
iii.
Toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı
iv.
Haber verilirken özle biçim arasındaki dengenin korunup korunmadığı
v.Haber
veya makalenin yayımlanma şartları
vi.
Haber veya makalenin konusu, bunlarda kullanılan ifadelerin türü, yayımın
içeriği, şekli ve sonuçları
vii.
Habere yönelik kısıtlamaların niteliği ve kapsamı
viii.
Haberde yer alan ifadelerin kim tarafından dile getirildiği
ix.
Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki
davranışları
x.
Kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları
hakların ağırlığı
53. Anayasa Mahkemesi başvurunun koşullarına göre
bazıları yukarıda sayılan kriterlerin gerektiği gibi değerlendirilip
değerlendirilmediğini denetler (Nilgün Halloran, § 41; Ergün Poyraz
(2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; İlhan Cihaner, §§ 66-73).
Bunun için başvurucu tarafından yayımlanan yazıların tamamının -yayımlandığı
bağlamdan kopartılmaksızın- olayın bütünselliği içinde değerlendirilmesi
gerekir (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45).
(h)İfade Özgürlüğüne Yapılan Müdahalenin
Gerekçesi
54. Başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, idarenin ve derece mahkemelerinin müdahaleye
neden olan kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama
bakımından “demokratik toplum düzeninin gerekleri”ne ve “ölçülülük” ilkelerine
uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Bekir
Coşkun, § 56; Abdullah Öcalan,§ 98; Tansel Çölaşan § 56; Ahmet
Temiz (6), § 34). İfade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa
Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan
müdahaleler Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edecektir.
(2)5651 Sayılı Kanun'un 9. Maddesine Dayanan
Erişimin Engellenmesi Kararı Hakkında Bazı Tespitler
55. İnternet ortamında düşüncelerin açıklanması ve
yayılması; basılı yayınlara oranla daha kolay, ucuz, hızlı ve yaygındır.
İnternet sitelerine erişim de kolaydır. İnternet sitelerinin büyük miktarda
veriyi muhafaza etme ve yayma imkânı vardır. Bu sebeplerle internet siteleri
kamuoyunun güncel meselelere erişiminin iyileştirilmesine ve bilginin
iletilmesinin kolaylaştırılmasına önemli derecede katkıda bulunmaktadır. Aynı
sebeplerle internet ortamında yapılan yayınlarla bazı suçlar daha kolay
işlenebilmekte, özellikle de kişilik hakları ve özel hayat hakları herkes
tarafından kolay, maliyetsiz ve hızlı bir şekilde ihlal edilebilmektedir. Kanun
koyucu; internet ortamında işlenen suçlarla mücadelenin daha etkin
yapılabilmesi, özel hayatın ve kişilik haklarının hızlı ve etkili bir şekilde
korunması ihtiyacı nedeniyle genel dava veya savcılığa şikâyet usulünün yanında
özel ve hızlı bazı usuller öngörmüştür.Söz konusu usullerden biri de 5651
sayılı Kanun ile getirilen ve sulh ceza hâkiminin çelişmeli olmayan bir usulle
veya Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) başkanının daha sonra sulh
ceza hâkiminin onayına sunulmak üzere verdiği içeriğin yayından çıkarılması ve
yayına erişimin engellenmesi kararlarıdır.
56. 5651 sayılı Kanun'un "Erişimin
engellenmesi kararı ve yerine getirilmesi" kenar başlıklı 8.
maddesinde sulh ceza mahkemelerince verilen erişimin engellenmesi veya içeriğin
çıkarılmasına dair kararların birer "koruma tedbiri kararı" olduğu
açıkça belirtilmiştir. Aynı Kanun'un "Özel hayatın gizliliği nedeniyle
içeriğe erişimin engellenmesi" kenar başlıklı 9/A maddesinde ise
kararın bir "tedbir" olduğundan bahsedilmiştir. Anayasa Mahkemesi
Genel Kurulu da 2/10/2014 tarihli kararında erişimin engellenmesine ilişkin
kararların demokratik ülkelerde çocuk pornografisi, çocukların cinsel istismarı
ve ırkçılık gibi ağır suçlar için konulan ve yargılama sürecinin bir parçası
olarak uygulanan zorunlu ve istisnai bir yargısal tedbir olduğunu belirtmiştir.
Anayasa Mahkemesi, 5651 sayılı Kanun’daki erişimin engellenmesi kararlarının
cezai ve idari yaptırım niteliğinde olmayıp tedbir niteliğinde olduğuna işaret
etmiştir (AYM, E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014).
57. Koruma tedbirleri, uygulandığı an itibarıyla
henüz hakkında hüküm verilmemiş kişilerin temel bir hakkını sınırlamaktadır. Bu
nedenle tedbir uygulandığı anda fiilin işlenip işlenmediği, işlendiyse şüpheli
veya sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilen fiilin suç
oluşturup oluşturmadığı, üçüncü kişilere tedbir uygulanmasını meşru gösteren
olguların gerçek olup olmadığı henüz hukuki kesinliğe kavuşmamıştır. Bu
kesinlik ancak hükmün kesinleşmesi ile ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla koruma
tedbiri, tatbik edildiği anda hukuki kesinlik ölçüsünde bir haklılık içermez.
Tedbirin hukuka uygun olup olmadığı, ancak tesis edilecek hükümde tedbirin
dayandığı olgu ve hukuki kanaatin yerinde olduğunun ortaya konması ile
mümkündür. Aksi takdirde tatbik edilen tedbirin hukuka aykırı olduğu sonucuna
ulaşılacaktır.
58. Kişilik haklarının ihlal edildiği durumlarda
başvurulan 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesine göre internet ortamında yapılan
yayın nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel
kişiler içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına
başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebileceği
gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini de
talep edebilmektedir. Zikredilen talebi alan hâkim, yirmi dört saat içinde
talep hakkında duruşma yapmaksızın bir karar vermek zorundadır. Birlik tarafından
erişim sağlayıcıya gönderilen içeriğe erişimin engellenmesi kararının gereği
derhâl ve en geç dört saat içinde erişim sağlayıcı tarafından yerine getirilmek
zorundadır (bkz. § 22).
59. 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde internet
erişiminin engellenmesi kararından sonra failler hakkında adli soruşturma
açılıp açılmayacağı belirsizdir. Kişilik haklarına müdahale nedeniyle
soruşturma açıldığı takdirde soruşturma veya kovuşturmanın sonucuna göre yargı
mercileri, erişimin engellenmesi tedbirinin akıbeti hakkında bir karar
verebilir. Buna karşılık bir soruşturma açılmadığı takdirde erişimin
engellenmesine ilişkin söz konusu tedbir internet kullanıcılarını engellenen
içeriğe belirsiz bir süreyle erişmekten alıkoyacaktır.
60. Görüldüğü üzere erişimin engellenmesi talebi
üzerine sulh ceza hâkimi, talep sahibinin sunduğu evrak üzerinden inceleme
yapmaktadır. Dolayısıyla ilgili yayın organı ve sorumlular, yapılan başvurudan
haberdar olmamaktadır. Dahası aleyhlerine erişimin engellenmesi talep edilen
internet sitesinin ilgilileri, duruşma açılmayacağı için nizalı davalardaki
gibi duruşmada hazır bulunamamaktadır. Hâkim de kararını yirmi dört saat içinde
vermek zorunda olduğu için karşı tarafa tebligatta bulunup diyeceklerini yazılı
olarak sunmasını da karşı taraftan isteyememektedir. Karşı taraf da kendisini
savunamamakta; hâkimin kararını etkilemek amacıyla sunulan delil, mütalaa ve
görüşler hakkında bilgi sahibi olamamakta ve bunlar hakkında yorum
yapamamaktadır.
61. 5651 sayılı Kanun'da öngörülen erişimin
engellenmesi yolu çekişmesiz bir yargı yolu olduğundan, başka bir deyişle karşı
taraf bulunmadığından karardan etkilenecek basın organının temsilcileri ile
sorumlu kişiler silahların eşitliği ilkesinden faydalanamamakta; talepte
bulunanın iddialarına karşı delil sunmak da dâhil olmak üzere savunmalarını
ortaya koymak için makul ve kabul edilebilir olanaklara sahip
olamamaktadır.Özet olarak hâkim, kararını dosya üzerinden yani talepte
bulunanın sunduğu bilgi ve belgelere göre vermekte; bu yargılamada karşı
tarafın görüşleri alınamamaktadır.
62. Bu sebeplerle genel olarak koruma tedbirlerinin
ve özel olarak da başvuruya konu internet yayınına erişimin engellenmesi
tedbirinin alınmasının haklılığı, ancak bir görünüşte haklılık veya "ilk
bakışta" (prima facia) haklılık olarak nitelendirilebilir. Başka
bir deyişle mevcut başvuruya konu erişimin engellenmesi kararının dayanağı olan
5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde öngörülen sulh ceza hâkiminin yirmi dört
saat içinde duruşma yapmaksızın, karşı tarafı dinlemeksizin, delil toplamaksızın,
talepte bulunan tarafından kendisine sunulan delillerle sınırlı bir inceleme
sonunda erişimin engellenmesine karar vermesi usulünün istisnai olduğunun kabul
edilmesi gerekir. Bu usul ancak internet yayınının kişilik haklarını apaçık bir
şekilde ihlal ettiğinin daha ilk bakışta anlaşıldığı durumlarda işletilebilir.
Bir kimsenin çıplak resimlerinin veya video görüntülerinin yayımlanması gibi
kişilik haklarının ihlal edildiğinin daha ileri bir inceleme yapılmaya gerek
olmaksızın ilk bakışta anlaşılabildiği hâllerde 5651 sayılı Kanun'un 9.
maddesinde öngörülmüş olan istisnai usul işletilebilir.
63. İlk bakışta ihlal doktrini, derece
mahkemelerinin verecekleri internete erişimin yasaklanmasına ilişkin karara
itirazda da uygulanır. Nitekim 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde bir internet
sayfasına erişimin kısıtlanmasına ilişkin bir tedbire itiraz yöntemlerine dair
özel bazı hükümler bulunmakla birlikte itiraz incelemesi sonucunda verilen
karar, çelişmeli yargılama sonucu verilen ve uyuşmazlığı esastan çözen bir
karar değil sulh ceza hâkiminin erişimin engellenmesi kararının prima facie
gerekliliği ile sınırlıdır. Böyle durumlarda "ilk bakışta ihlal
doktrini" internet ortamında yapılan yayınlara karşı kişilik haklarının
hızlı bir şekilde korunması ihtiyacıyla ifade hürriyeti arasında adil bir denge
sağlayacaktır (bu konuda bkz. Kemal
Gözler, “Kişilik Haklarını İhlal Eden İnternet Yayınlarının Kaldırılması Usûlü
ve İfade Hürriyeti: 5651 Sayılı Kanunun 9’uncu Maddesinin İfade Hürriyeti Açısından
Değerlendirilmesi”, Rona
Aybay’a Armağan, İstanbul,
2014, Cilt I, s.1059-1120).
(3) Şeref ve İtibara Yapılan
Müdahalelerde Başvurulabilecek Diğer Hukuki Yollar
64. Üçüncü
kişilerce kişilik haklarına yapılan müdahaleler için ülkemizde hem cezai hem de
hukuki koruma yolları öngörülmüştür. Kişilik haklarına internet ortamında
yapılan bir yayınla saldırıda bulunulan kişi, 5651 sayılı Kanun'un 9.
maddesindeki usulle sulh ceza hâkimine başvurarak "ilk bakışta ihlal"
durumu var ise hızlı bir koruma elde edebilir. Aynı kişi daha fazla tatmin elde
etmek amacıyla diğer yollara da başvurabilir.Özel hukuk davaları yoluyla
örneğin 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 24. ve 25.
maddelerine dayanılarak müdahalenin önlenmesi, durdurulması veya devam eden
müdahaleye son verilmesi, müdahalenin hukuka aykırılığının saptanması,
mahkemenin alacağı kararın veya cevap ve düzeltme metninin yayımlanması ya da
üçüncü kişilere bildirilmesi istenebilir; maddi veya manevi tazminat davaları
açılabilir. Gecikmesinde sakınca bulunan ve ciddi bir zararın doğacağı
anlaşılan hâllerde tehlike veya zararın önlenmesi için hâkimden gereken
tedbirlere karar vermesi istenebilir. Bu kapsamda talep edildiği takdirde
12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca gecikmesinde
sakınca bulunan ya da gecikmesi durumunda önemli zarar oluşacağı hâllerde
tehlike veya zararı önlemek için ihtiyati tedbir kararı verilebilir. Bunlardan
başka, basın yoluyla kişilik haklarına müdahalede bulunulan
kişiaçıklamalarından dolayı sebepsiz yere zenginleşen kişi aleyhine sebepsiz
zenginleşme davası açabilir veya yayın nedeniyle elde ettiği kazancın
vekâletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine ödenmesini isteyebilir.
65.
İnternet yolu ile kişilik haklarına yönelik bir saldırı ceza kanunlarına göre
suç oluşturuyor ise müşteki yalnızca veya aynı zamanda failin
cezalandırılmasını da isteyebilir ve bu durumda ceza soruşturması ve
kovuşturması için Cumhuriyet savcılığına da başvurabilir. Zaten suç şikâyete
tabi olmayan suçlardan ise Cumhuriyet savcısının resen soruşturma başlatması
kanuni bir zorunluluktur. Bir ceza kovuşturması açıldığı takdirde 4/12/2014
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223. maddesinin (6) numaralı
fıkrasına göre hâkim mahkûmiyet kararı verdiği takdirde güvenlik tedbirlerine
de hükmedeceği için internet erişiminin engellenmesi tedbiri hakkında da bir
karar verilmiş olacaktır.
66.
Bundan başka 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesine göre ortada ilk bakışta ihlal
bulunmadığı gerekçesiyle istediği korumayı elde edemeyen kişi de kişilik
haklarının korunması için genel hukuk yoluna her hâlde başvurabilir. Sulh ceza
hâkiminin ilk bakışta ihlalin olduğuna veya olmadığına karar vermesi
uyuşmazlığın tümüyle çözümlendiği anlamına gelmez. Zira prima facie verilmiş
kararlar, hiçbir zaman normal bir dava için maddi anlamda kesin hüküm teşkil
etmez.
67.
Bu kapsamda 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesindeki usulde ortada ilk bakışta
ihlal durumunun bulunmadığı hâllerde talep başka bir inceleme yapılmaksızın
reddedilir. Genel mahkemelerde görülen davalarda ise talebin kabul edilebilmesi
için ihlal iddiasının ispatlanması gerekir. Böyle durumlarda genel mahkemeler
ilk bakışta ihlal bulunmadığını belirterek talebin reddine karar veremez.
İhlalin olup olmadığı, bilirkişi dâhil mümkün olan bütün delillerle
ispatlanmalıdır.
(4)
İlkelerin Olaya Uygulanması
68.
Yukarıda değinildiği gibi 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde öngörüleninternet
yayınına erişimin engellenmesi yolu ancak kişilik haklarına hukuka aykırı
olarak müdahale edilen hâllerde başvurulan, bireyin şeref ve itibarına yönelik
müdahaleleri gecikmeksizin bertaraf edebilmesi amacını taşıyan bir yoldur.
İnternet yayınına erişimin engellenmesi tedbirinin amacı basın hürriyeti ile
kişilik hakkı arasında gerekli hassas dengenin kurulmasını sağlamak; bireylere
haksız olarak zarar veren, onlar hakkında gerçek dışı bilgiler yayan, şeref ve
itibarlarını ihlal eden internet sitelerinin ilgili yayınlarına ulaşılmasını
engelleyerek kişilik haklarına devam etmekte olan ve ilk bakışta anlaşılan
müdahaleyi durdurmaktır. O hâlde bu yol basın özgürlüğünün ve basın
mensuplarının haber verme ve eleştiri haklarının özüne dokunmayacak, aynı
zamanda hak sahibinin çıkarlarını koruyacak şekilde kullanılmalıdır.
69.
Başvuruya konu haber ve köşe yazılarında; genel olarak THK'nın kötü
yönetildiği, kurumu zarara uğratacak politikalar izlendiği ve bazı kişilere
haksız kazanç sağlandığı iddia edilmiştir. Başvurucuya göre THK kadroları
müştekiye yakın kimseler tarafından doldurulmuştur. Başvuruya konu köşe yazısı
ve haber yazılarında iddiaların dayanağı olarak bazı belgeler de
paylaşılmıştır. Genel olarak müştekinin politikaları bir skandal olarak
değerlendirilmiştir (bkz. §§ 13-16, 18).
70.
İlk derece mahkemesi her iki kararında da müştekinin internet sitesinde yer
alan yazılardaki iddialardan dolayı yargılanmadığını ifade etmiş ve kesinleşmiş
bir mahkeme kararı olmaksızın bu iddiaların yayımlanmasının kişilik haklarının
ihlalini oluşturacağını ifade etmiştir. Mahkeme, haber ve yazıların yazarın
kişisel görüşlerini yansıttığını ve haber verme sınırını aştığını kabul
etmiştir. İlk derece mahkemesi ikinci kararında ise yazıların "bir haber
ya da kişisel görüş" olduğunu, bununla birlikte müştekiyi toplumda küçük
düşürebilecek nitelikte olduğunu ifade etmiştir.
71. Bununla beraberbaşvurucunun gerçekleri
değiştirerek veya haber kapsamına eklemeler yaparak gerçek dışı bir haber
yaptığı, kötü niyetle hareket ettiği ve bilginin elde edilme yönteminin kabul
edilemez olduğu iddia edilmemiş; derece mahkemeleri de kararlarında böyle bir
değerlendirmede bulunmamıştır. Müştekinin THK başkanlığına ilişkin herhangi bir
olumsuz haber yapılmasını istemediği anlaşılmaktadır. Belirtilmelidir ki
başvuruya konu haberler ve köşe yazıları bireylerin subjektif
değerlendirmelerinden bağımsız olarak (bkz. § 46) ifade özgürlüğünün
korumasındadır.
72. Anayasa Mahkemesi Orhan Pala kararında,
gazetecilerden bir beyanın doğruluğunu kanıtlamakla yükümlü savcı gibi hareket
etmelerini beklemenin aşırı bir ispat külfeti getireceğini ve böyle bir
mükellefiyetin onların sanık veya davalı olarak yargılandıkları davalarda
hakkaniyete uygun düşmeyen sonuçlara ulaşılmasına neden olabileceğini ifade
etmiştir (Orhan Pala, § 51).
73.Mevcut başvuruda ise ilk derece mahkemesi,
başvuruya konu yazılarda müşteki aleyhine herhangi bir yargı kararının ortaya
konulmamasını yazıların erişimine engellemenin gerekçesi yapmıştır. Başka bir
deyişle mahkeme, aleyhe yargı kararı olmadanbir kimse hakkında iddialar içeren
bir yayın yapılamayacağına karar vermiştir. Basın alanında haberlerin yapılmasında
ve kanaatlerin açıklanmasında bu düzeyde bir kesinlik sınırının kabul
edilmesinin ifade ve basın özgürlüklerinin tümüyle ortadan kaldırılması
sonucunu doğuracağı açıktır (bkz. § 30).
74. THK'nın havacılık alanında Türkiye'nin en köklü
ve en önemli kurumlarından biri olduğu açıktır. Başvurucunun sahibi ve genel
yayın yönetmeni olduğu internet sitesinin özellikle havacılık alanına ilişkin
yayın yaptığı gözönüne alındığında THK'ya ilişkin her tür gelişmenin
başvurucunun ilgi alanında olduğuna kuşku yoktur. Başvurucunun THK'nın
yönetilme biçimini ve Kurum başkanının politikalarını sansasyonel olaylar
olarak yansıttığı ve gelişmeleri kabul edilemez bulduğu anlaşılmaktadır.
İnternet sitesinden kendi bakış açısıyla müştekiye karşı oldukça ağır eleştiriler
yöneltmiştir.
75. Söz konusu haberler ve köşe yazıları olayların
geçtiği dönemde ve hâlen havacılık alanında faaliyet gösteren, Türkiye'nin önde
gelen ve tanınmış bir kurumu ile ilgilidir. Aynı şekilde söz konusu yazıların
inkâr edilemez bir tanınırlık derecesine sahip şikâyetçinin fikir ve tutumları
ile havacılık alanındaki faaliyetlerinin keşfedilmesi ve bunlara ilişkin kanaat
oluşturulması işlevini gördüğü açıktır. Bir haber veya yazının kamuyu
bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu haber veya
makalenin yayımlanmasına o kadar çok boyun eğmesi gerekir (İlhan Cihaner (2),
§ 74; Kadir Sağdıç, § 67).
76. Söz konusu internet yazılarının kısmen politik
yönleri de bulunmakla birlikte esasında toplumun bağışlarıyla yaşatılan ve
kamuya hizmet eden bir kurumla ilgili olduğu, dolayısıyla kamu menfaatine
ilişkin bulunduğu ve bilgilendirme değerinin çok yüksek olduğu tartışmasızdır.
Buradan çıkan sonuca göre haber ve yazılarda THK ve Kurum başkanı olan müşteki
ile ilgili bazı iddiaların yayımlanmasının kamusal faydası yüksek bir
tartışmaya katkı sunduğunda kuşku bulunmamaktadır.
77.
Bahse konu haber ve köşe yazılarında yer alan bazı cümlelerde müştekinin sert
bir şekilde eleştirildiği hatta abartıya kaçıldığı kabul edilebilir. İlk olarak
bu tür başvurularda basının yerine geçip belli bir durumda kullanılacak haber
yapma şeklinin ne olacağını belirlemek yargı mercilerinin görevi değildir.
İkinci olarak ise basın özgürlüğünün -demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal
sonucu olarak- bir dereceye kadar abartıya ve provoke etmeye izin verecek
şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir.
78.
Haberin yayımlanmasının müştekinin hayatına kayda değer bir etkisinin olduğu
gösterilmemiştir. Haberin onun özel hayatı ile ilgisinin olmadığı, kaba hakaret
içermediği ve keyfî kişisel saldırı boyutuna da ulaşmadığı gözetildiğinde
geriye başvurucunun haberi verirken kullandığı polemik içeren agresif usulü
kalmaktadır. Bu noktada ifade özgürlüğünün sadece haber ve fikirlerin içeriğini
korumadığı, haber ve fikirlerin iletilme usulünü de koruduğu gözetilmelidir (Medya
Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş., §§ 41, 42; Ergün Poyraz (2),
§ 77; İlhan Cihaner (2), § 59, 86; Kadir Sağdıç, § 52, 76).
79.
Müşteki, havacılık alanında faaliyet gösteren en büyük kurumlardan birinin
başkanıdır. Müştekinin görüşlerini ilgililere iletmek bakımından kimi
avantajları olduğu açıktır. Nitekim başvuruya konu yazılar yayımlanmadan önce
başvurucu, gazeteci sıfatıyla müşteki ile bir araya gelmiş ve müştekiye
iddiaları sormuştur. Dolayısıyla müştekiye yönelik eleştirinin sınırlarının
sıradan insanlara göre daha geniş olduğunu kabul etmek gerekir. Halkın tanınmış
kişilere ilişkin bilgileri alma hakkı da gözetildiğinde müştekinin eylemlerinin
ve sözlerinin basın tarafından izleneceğini, hakkında haberler yapılacağını ve
ağır eleştirilerde bulunulabileceğini öngörmesi, demokratik çoğulculuk
açısından bunlara daha fazla tahammül etmesi gerekir (bkz. § 47).
80.
Ceza kanunlarında yaptırıma bağlanan suçların internet ortamında işlenmesi hâlinde
yaptırımsız bırakılması düşünülemez. Bu sebeple erişimin engellenmesi bazı
hâllerde hukuk sistemi açısından bir zorunluluktur. Bununla beraber internetin
sağladığı zemin bilgiye ulaşma, kişilerin bilgi ve düşüncelerini açıklama,
paylaşma ve bilginin yayılması için vazgeçilmez niteliktedir. İnternet, kamusal
sorunlara ilişkin tartışma ve eylemlere katılım konusunda asli vasıtaları
barındırması, bireylerin ifade ve bilgi özgürlüğünü kullanmaları bakımından
günümüzde en etkili ve yaygın yöntemlerden biri hâline gelmiştir.
81.
5651 sayılı Kanun’un 9. maddesinin (9) numaralı fıkrasının iptaline ilişkin
inceleme sırasında Anayasa Mahkemesi bireylerin hak ve hürriyetlerini
kullanırken devletin müdahalesine uğrayacakları endişesi taşımalarının
bireylerin bu hak ve hürriyetlerini serbestçe kullanmalarını engellediği ve
onların demokratik toplum düzeninin temellerini inşa etme fonksiyonunu geri
dönülmez biçimde zedelediği tespitini yapmıştır. Anayasa Mahkemesi bahsi geçen
kararda bireylerin interneti Anayasa’da tanımlanan birçok hak ve hürriyetin
kullanılması noktasında araçsallaştırdığı, örneğin haberleşme özgürlüğünün,
düşünce ve ifadeyi yayma özgürlüğü ile bu kapsamda haber veya fikir alma
özgürlüğünün, eğitim ve öğrenim hürriyetinin, haber alma hürriyetinin, iktisadi
girişim hürriyetinin internet yoluyla kullanılabildiği tespitini yapmıştır
(AYM, E.2014/87, K.2015/112, 8/12/2015, § 166).
82.
Dolayısıyla başta ifade ve basın özgürlüğü olmak üzere internet özgürlüğü ile
bağlantılı diğer hak ve özgürlüklerin demokratik bir toplumdaki yaşamsal önemi
(bkz.§ 45) nazara alındığında internet konusunda kamu gücünü kullanan
makamların ve mahkemelerin çok hassas davranmaları gerektiği açıktır (AYM,
E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014; internetin vazgeçilmez niteliğine ilişkin
açıklamalar için ayrıca bkz. AYM, E.2014/87, K.2015/112, 8/12/2015, § 116).
İnternete erişimin engellenmesi tedbiri en son başvurulacak çare olmalıdır.
İnternet ortamında bulunan zararlı içeriklerle, diğer başka usullerle mücadele
etmek mümkünse ya da erişimin engellemesi ile korunan menfaate karşılık daha
büyük bir zarar doğmuşsa böyle bir durumda erişimin engellenmesi kararı, ifade
ve basın özgürlüklerinin ihlalini teşkil edecektir.
83.
Türk hukuk sisteminde internet yolu ile kişilik haklarına müdahale edildiği
durumlarda kişilik haklarının korunmasının yollarından biri olan 5651 sayılı
Kanun'un 9. maddesinde düzenlenmiş ve somut başvuruda kullanılmış bulunan sulh
ceza hâkimliklerindeki çekişmesiz yargı yolu, yukarıda zikredildiği gibi (bkz.
§§ 56-64) karardan etkilenecek olan yayın organının ilgililerine yargılanma
hukukunun usulüne ilişkin güvencelerinin kullandırılamadığı, dolayısıyla
çatışan haklar arasında dengelemenin yapılmasının zorlaştığı bir yoldur.
İçeriğe erişimin engellenmesi kararı, yapılmış bir haberin kişilerin şeref ve
itibarlarına saldırı oluşturduğunu kamuya bildirme işlevine sahiptir.
Çekişmesiz bir dava sonucunda bu kararı verebilmenin ancak hukuka aykırılığın
ve kişilik haklarına müdahalenin ilk bakışta anlaşılacak kadar belirgin olduğu
ve zararın süratle giderilmesinin zaruri olduğu hâllerde mümkün olduğu
hatırlanmalıdır.
84.
Üstelik somut olaydaki gibi daha sonra bir ceza soruşturması ve kovuşturması
açılmayan ve dolayısıyla tedbir hakkında yeniden bir karar verilmeyen durumlarda
kısıtlama sürekli hâle gelmektedir. Bu şekilde süresiz kısıtlamaların ifade ve
basın özgürlüğü için büyük tehlikeler arz ettiği açıktır. Bu sebeplerle bireyin
şeref ve itibarının korunması için hukuk düzenindeki diğer yollara göre oldukça
dar bir alanda etkili bir yol olduğu kabul edilmelidir.
85. İlk
derece mahkemesi, başvuruya konu haber ve yazıların müştekinin kişilik
haklarına müdahale oluşturduğuna hükmetmiş ve 5651 sayılı Kanun’un 9. maddesi
uyarınca içeriğe erişimin engellenmesi kararını vermiştir. Fakat söz konusu
haber nedeniyle müştekinin şeref ve itibarına hukuka aykırı olarak yapıldığına
karar verilen müdahalenin çekişmeli bir yargılama yapılmadan, gecikilmeksizin
ve süratle bertaraf edilmesi ihtiyacı derece mahkemesince ortaya konabilmiş değildir.
86. İnternet
mecralarında yer alan fikir ve kanaat açıklamaları nedeniyle bireylerin şeref
ve itibar hakkına hukuka aykırı olarak gerçekleştirilen müdahalelerde mağdurun
asıl gayesinin zararının telafi edilmesi olduğu nazara alındığında özellikle somut
başvuruya konu benzer uyuşmazlıklar açısından, koşullara göre diğer ceza veya
hukuk yollarının daha yüksek başarı şansı sunabilecek, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olduğu anlaşılmaktadır. Dahası müşteki, açacağı çekişmeli bir
hukuk davasında içeriğe erişimin engellenmesi talebini ileri sürme imkânına da
sahiptir.
87.
Sonuç olarak başvurunun bütün koşulları gözönünde tutulduğunda şikâyet edilen
internete erişimin engellenmesi kararı ile Anayasa'nın 26. ve 28. maddelerinde
koruma altında olan ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahalenin daha ağır
basan bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği sonucuna varılmıştır. Başvurucu
hakkında verilen erişimin engellenmesi kararı için gösterilen gerekçeler
yeterli kabul edilemez. Başvuru konusu internete erişimin engellenmesi kararı
müştekinin itibarının korunması için demokratik bir toplumda gerekli değildir.
88.
Demokratik bir hukuk devletinde -güdülen amaç ne olursa olsun- sınırlamalar
özgürlüğün kullanılmasını ölçüsüz biçimde ortadan kaldıracak düzeyde olamaz.
Somut olayda başvuruya konu haber ve yazılar belirsiz bir süre için engellenmiş
görünmektedir. Dolayısıyla uyuşmazlık konusu kısıtlamanın belirli bazı yazılara
ilişkin olduğu ve sınırlı etkileri olduğu iddia edilse bile müdahalenin önemi azalmamaktadır.
Bir soruşturma veya dava sonuçlanıncaya kadar kişilik haklarına yapılan
müdahalenin geçici olarak durdurulması amacıyla bir internet yayınına erişimin
engellenmesi kabul edilebilse bile somut olayın koşullarında ilgili ve yeterli
gerekçe olmadan tedbir mahiyetinde alınan bir kararın süresiz olarak etki
göstermesi ölçülü olarak da nitelendirilemez.
89.
Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün ve Anayasa'nın 28. maddesinde güvence altına alınanbasın
özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Serdar
ÖZGÜLDÜR bu görüşe katılmamıştır.
C. 6216
Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
90. 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
91.
Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi talebinde bulunmuştur.
92.
Başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 5. Sulh Ceza
Hâkimliğine (2014/355 ve 2014/320 Değişik İş) gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
93.
Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206.10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. İfade
ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA Serdar ÖZGÜLDÜR'ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Anayasa’nın
26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin
İHLAL EDİLDİĞİNE Serdar ÖZGÜLDÜR'ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın
bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğine (2014/355 ve 2014/320 Değişik İş
sayılı dosyalar) GÖNDERİLMESİNE,
D. Dosyadaki
belgelerden tespit edilen 206.10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin,
kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden
itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin
sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ
UYGULANMASINA,
F. Kararın
bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 26/10/2017 tarihinde
karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
Başvuru konusu olayda, “erişimin engellenmesi” kararı
anılan internet sitesinin tamamına değil, sadece başvurucunun haberine konu
yaptığı şahısla ilgili iddia ve beyanlarına (haber ve köşe yazılarına) karşı
getirilmiştir. 4.5.2007 tarih ve 5651 Sayılı Kanunun “İçeriğin yayından
çıkarılması ve erişimin engellenmesi” başlıklı 9 uncu maddesi ile internet
üzerinden yapılan her türlü yayın yoluyla kişilik hakları ihlâli iddiaları
konusunda, bu yayınların muhatabı kişiler yönünden özel bir koruma sistemi
öngörülmüş ve ilgilinin başvurusu üzerine, ilgili sulh Ceza hâkiminin kararı
ile, koşullarının mevcut olması halinde bir tedbir mahiyetindeki “erişimin
engellenmesi” kararı verilebileceği hüküm altına alınmıştır. İtirazı kabil olan
ve itirazın reddedilmesi halinde kesinlik kazanan bu kararın, kişi hak ve
özgürlükleri bakımından öngörülen önemli bir koruma mekanizması olduğu, bireyin
şeref ve itibarının korunması hakkı çerçevesinde ifade özgürlüğüne getirilmiş
olan bu yasal sınırlama sebebinin, her somut olayda ilgili yargı organınca
(sulh ceza hâkimince) değerlendirilip takdir edileceği, itiraza tâbi bu kararın
kesinleşmesinin ancak anılan “tedbir” yönünden söz konusu olabileceği,
“erişimin engellenmesi” kararına muhatap kişinin Medeni Kanun, Borçlar Kanunu
ve diğer özel kanunların sağladığı imkândan istifade ile açacağı davalar
(örneğin, müdahalenin men’i, tazminat, tespit vb.) yoluyla, internet
yayınındaki iddialarının hukuki haklılığını öne sürebileceği (sürmesi
gerektiği), bu davalarda haklılığının ortaya çıkması sonrasında “erişimin
engellenmesi” kararı veren mercie başvurarak bu kararın kaldırılmasını
sağlayabileceği, internet karşısında tamamen korumasız olan kişiler bakımından
öngörülen yasal koruma sisteminin salt eleştirilmesi ve ihmali suretiyle bir
ihlâl değerlendirmesi yapmanın, ifade özgürlüğünün bireyin şeref ve itibarına
terci edilmesi gibi bir sonuca yol açacağı ve üçüncü kişileri internet
yayınları karşısında hukuki himayeden yoksun bırakacağı, dolayısiyle sanki bir
“yapısal sorun” varmış gibi bir kabulden hareketle henüz hukuki bir ihtilaf
konusu olmayan veya hukuki anlamda sonuçlanmayan bir sorunun, daha başlangıçta
bireysel başvuruya konu yapılmasının hukuka uygun düşmeyeceği ve başvuru
yolları tüketilmeden yapılan bu müracaatın da esas yönünden incelenmesinin
mümkün olmadığı kanaatine vardığımdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına
katılmıyorum.
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR