TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BÜŞRA ÇAKALTARLA VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5554)
|
|
Karar Tarihi: 6/4/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Nahit GEZGİN
|
Başvurucu
|
:
|
Büşra
ÇAKALTARLA
|
|
|
Kübra
ÇAKALTARLA
|
|
|
Nalan
ÇAKALTARLA
|
|
|
Tuğba
ÇAKALTARLA
|
Vekili
|
:
|
Av. Naci
ÖZER
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kolluk görevlisi olan yakınlarının görevini yerine
getirirken yaşamını yitirmesi neticesinde olayda idarenin hizmet kusuru
bulunduğu ileri sürülerek açılan davanın reddedilmesi ve bu dava ile görev
malullüğü hükümlerinden faydalanmak için açılan davanın makul sürede
sonuçlandırılmaması nedenleriyle yaşama ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4.Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular İstanbul'da ikamet etmektedirler. Başvurucu
Nalan Çakaltarla'nın eşi, diğer başvurucuların ise
babası olan A.Ç. olay tarihinde polis memuru olarak görev yapmaktadır.
10. A.Ç. 14/2/2006 tarihinde, bir ülkenin fahri
konsolosluğundaki koruma noktasında nöbetçi memur olarak görev yaptığı sırada
sabah saatlerinde nöbeti devralmaya gelen polis memuru tarafından ölü olarak
bulunmuştur.
11. Ölüm tutanağında ölümün kalp krizinden kaynaklandığı
belirtilmiştir. Olayındoğal ölüm olarak
nitelendirilmesi nedeniyle otopsi işlemi gerçekleştirilmemiş, olaya ilişkin
ceza soruşturması açılmamıştır.
A. İdarenin Hizmet Kusuru Bulunduğu İleri
Sürülerek Açılan Dava Süreci
12. Başvurucular 2/10/2006 tarihinde ölümün idarenin hizmet
kusurundan kaynaklanması vegerçekleşen ölüm nedeniyle
maddi ve manevi zarara uğradıklarını ileri sürerek İçişleri Bakanlığı aleyhine
Sarıyer 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açmışlardır.
13. Asliye Hukuk Mahkemesinin davanın idari yargının görev
alanına girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermesi üzerine başvurucular,
aynı davayı 23/2/2007 tarihinde bu kez İstanbul 5. İdare Mahkemesinde
açmışlardır.
14. Başvurucular dava dilekçelerinde idarenin hizmet kusuru olarak,
ilgili yasal düzenlemelerde müteveffanın yaşamını yitirdiği görev noktası gibi
bölgelerde en az iki memurun görev yapması gerektiğini belirtmiş ve aynı
konudaki uygulamalar da bu yönde geliştirilmişken müteveffanın olay yerine tek
başına gönderildiğini ve belli aralıklarla gerekli denetimler (kontroller)
yapılmadığı için kalp krizi geçirdiği sırada acil müdahalede bulunulabilmesinin
mümkün olmadığını ileri sürmüşlerdir.
15. İstanbul 5. İdare Mahkemesi 22/1/2008 tarihinde davayı
esastan reddetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"...
İdarenin hukuki sorumluluğundan söz edebilmek
için ise, ortada bir idari eylemin bulunması, zararın bulunması ve bunun
idareye yüklenebilen bir işlem veya zarar arasında nedensellik bağının bulunması
gerekir. Zarar doğuran eylemin İdareye bağlanabilmesinden sonra ancak doğan
zararın kusurlu veya kusursuz sorumluluk ilkelerine göre tazmini yoluna
gidilmesi yoluna gidilebilir.
Dava dosyasının incelenmesinden; Sanyer İlçesi, Kireç Burnu Mahallesi, Çam Yolu Sokak 16
numaralı yerde bulunan Finlandiya Başkonsolosluğu ikametgahı noktasında
13.2.2006 günü saat 19.00 ile 14.2.2006 günü saat 08.00 arasında nöbetçi
görevli polis memuru Arif Çakaltarla'nın 14.2.2006
günü nöbeti devralmaya gelen polis memuru Şevket Yıldırım tarafından ölü
bulunduğu, aynı günlü 1/81 sıra numaralı Ölüm Tutanağına göre ölümün kalp krizi
sonucu gerçekleştiği ancak vefat eden polis memuru için otopsi yapılmadığı
anlaşılmıştır.
Olayda, davalı idarenin kusura dayalı
sorumluluğuna ve bu çerçevede tazminat yükümlülüğüne gidilebilmesi için zararla
idari faaliyet arasındaki illiyet bağının hukuken kabul edilebilir, açık ve net
delillerle ortaya konması gerekir.
Dosyada bulunan bilgiler ve belgeler birlikte
değerlendirildiğinde; A... Ç...'nın
yasal mevzuata uygun olarak görevlendirilmesi sonrasında görevini ifa etmekte
iken kalp krizi geçirerek vefat ettiği, zarara esas olayda (ölümün meydana
gelmesinde) davalı idareye atf-ı kabul bir kusurun
bulunmadığı, ölümün idari eylemden bağımsız gerçekleştiği sonucuna ulaşılmış
olup bu nedenle davacıların tazminat taleplerinin kabulünün mümkün olmadığı
(kanaatine varılmıştır.)"
16. Bu karar, başvurucuların temyizi üzerine Danıştay Onuncu
Dairesi tarafından 20/3/2012 tarihinde onanmıştır.
17. Başvurucuların karar düzeltme talepleri de aynı Daire
tarafından 29/1/2014 tarihinde reddedilmiştir.
18. Nihai karar, başvurucular tarafından 24/3/2014 tarihinde
öğrenilmiş olup 18/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. Görev Malullüğü
Hükümlerinden Faydalanılması Talebiyle Açılan Dava Süreci
19. Başvurucu Nalan Çakaltarla
9/3/2006 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) başvurmuş ve olay nedeniyle
görev malullüğü hükümlerinden faydalanmayı talep etmiştir. Bu başvurunun SGK
tarafından 28/11/2006 tarihinde, ölümün görev sebebiyle ve etkisiyle meydana
gelmediği gerekçesiyle reddedilmesi üzerine de başvurucular 1/2/2007 tarihinde
Ankara 5. İdare Mahkemesinde dava açmışlardır.
20. Ankara 5. İdare Mahkemesi, bazı eksiklikler nedeniyledava dilekçesini reddetmiş; başvurucular,
dilekçelerindeki eksiklikleri tamamladıktan sonra 7/9/2007 tarihinde davalarını
yenilemişlerdir.
21. Ankara 5. İdare Mahkemesi 26/6/2008tarihinde davayı esastan
reddetmiştir.
22. Bu karar, başvurucuların temyizi üzerine Danıştay OnbirinciDairesi (Daire) tarafından 25/10/2010 tarihinde
onanmıştır.
23. Başvurucular aynı Daireye karar düzeltme talebinde
bulunmuşlardır. Daire, bireysel başvuruda bulunulmasından sonra 25/4/2014
tarihinde bu talebi kabul etmiş ve Ankara 5. İdare Mahkemesinin kararını
bozmuştur.
24. Bozmadan sonra yargılamaya devam eden Ankara 5. İdare
Mahkemesi, 17/9/2014 tarihinde SGK'nın dava konusu
ret işleminin iptaline karar vermiştir.
25. SGK'nın bu kararı temyizi Daire
tarafından 22/10/2015 tarihinde reddedilerek karar onanmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 6/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşama Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucular, müteveffanın kalp hastası olduğunu ve bu
durumun idare tarafından bilinmesine rağmen kendisine sık aralıklarla ve uzun
süreli nöbet görevi verilmesi, olay günü de görev yerine tek başına gönderilip
12 saat gibi uzun bir zaman nöbet tutturulması sonucu yorgun düşerek kalp krizi
geçirmesi nedeniyle yaşamını yitirdiğini iddia etmişlerdir. Başvurucular ayrıca
nöbeti sırasında başka bir memur tarafından durumunun kontrol edilmemesi
nedeniyle müteveffaya acil tıbbi müdahalede bulunulabilmesinin mümkün
olmadığını, meydana gelen ölümde idarenin hizmet kusuru bulunduğu hâlde
açtıkları tazminat davasının Mahkemece reddedildiğini belirterek Anayasa'nın
17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
28.Bakanlık görüşünde, başvurucuların devletin gerekli önlemleri
almamasından ve denetim yükümlülüğüne aykırı davranmasından şikâyet ettikleri
ancak ilgili tutanakta ölümün kalp krizinden kaynaklandığı bildirilmiş ise de
bu konuya ilişkin bir bilirkişi raporunun bulunmadığı, bunun yanında Mahkemenin
ölümün kalp krizinden dolayı ancak idari eylemden bağımsız şekilde
gerçekleştiğini kabul ettiğini belirtilerek iddiaların değerlendirmesi
konusundaki takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
2. Değerlendirme
29. Anayasa’nın "Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
30. Anayasa'nın “Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
31. Yaşama hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden
kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle
ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucu Nalan Çakaltarla,
müteveffanın eşi; diğer başvurucular ise çocuklarıdır. Bu nedenle başvuru
ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır. Başvuru ehliyeti bakımından
bir eksiklik bulunmamakla birlikte başvurunun kabul edilebilirlik açısından da
değerlendirilmesi gerekir.
32. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can
kaybının gerçekleştiği durumlarda, kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi
gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşama hakkına
yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturulmaları
gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler,
yaşama hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin
cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşama
hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
33. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin
bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda
makul ölçüler çerçevesinde kamu makamlarının bu tehlikenin gerçekleşmesini
önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle insan
davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve
kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi
dikkate alındığında pozitif yükümlülük, kamu makamları üzerinde aşırı yük
oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri,§
53).
34. Başvuruda İstanbul 5. İdare Mahkemesi başvurucuların
davasını reddetmesine ilişkin gerekçesinde, olayla ilgili olarak topladığı tüm
delillere dayanarak somut olaydadevletin
sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında ölümün gerçekleşmediğini ve
meydana gelmesi ile idari eylem arasında bir nedensellik bağının bulunmadığını
takdir ettiğini bildirmiştir. Mahkeme, ölümün görevden kaynaklanmadığına ve bu
durumda idareninherhangi bir kusurundan
bahsedilemeyeceğine karar vermiştir (bkz. § 15 ).
35. Somut olayda yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilip
edilmediği konusunda bir sonuca varabilmek için öncelikli olarak müteveffanın
yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunup bulunmadığının ortaya
konması gerekmektedir. Ancak bu noktada yaşamı koruma yükümlülüğünün söz konusu
olabilmesi için yaşamın gerçek ve yakın bir tehlike altında bulunmasının
yeterli olmadığı, bunun yanında yetkililerin bu tehlikeyi bilmeleri veya
bilmelerinin gerektiği ifade edilmedir.
36. Öncelikle başvuru dosyasında, başvurucuların iddialarının
aksine müteveffanın kronik kalp hastası olduğuna ve bu durumun idare tarafından
bilindiğine ilişkin herhangi bir bilgi veya belgeye rastlanmadığı
belirtilmelidir. Ayrıca başvurucuların idarenin hizmet kusurunun bulunduğunu
ileri sürerek açtıkları davada bu hususları ileri sürmedikleri degörülmüştür (bkz. § 14).
37. Diğer taraftan başvurucular, sağlık durumu uygun olmadığı
hâlde müteveffanın olay öncesinde sık aralıklarla ve uzun saatler boyunca nöbet
görevine gönderilmesi nedeniyle kalp krizi geçirdiğini iddia etmişlerdir.
Başvuru dosyasında, müteveffanın sağlık durumu nedeniyle herhangi bir
nitelikteki nöbet görevini yerine getiremeyeceğini belirten bir hekim ya da
sağlık kurulu raporu bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucular, böyle bir
rapor olmaksızın da müteveffanın ya da kendilerinin yetkili makamlara başvurup
hastalık nedeniyle söz konusu görevin yerine getirilemeyeceğinin ve iş bölümü
yapılırken bu durumun gözetilmesinin talep edildiğini de ileri sürmemişlerdir.
38. Bunların yanında mevcut bilgi ve belgeler, aksinin kabulü
durumunda dahi müteveffanın ölümünün kendinde var olan kronik kalp
rahatsızlığının olumsuz çalışma şartları yüzünden sarf ettiği efor ve stres
nedeniyle tetiklenmesi sonucunda gerçekleştiğini söyleyebilmeye imkân
vermemektedir. Başka bir ifadeyle başvuruda, kalp hastası olduğu ifade edilen
müteveffanın doğal nedenler dışında ve yerine getirdiği görev nedeniyle kalp
krizi geçirdiği tereddütsüz bir şekilde ortaya konamamıştır.
39. Başvuruda, müteveffanın yaşamının olağan dışı bir nedenle
tehlike altında bulunduğunun ortaya konamadığı gibi aksi kabul edilse dahi
mevcut bilgi ve belgelere göre yetkililerin bu tehlikeyi bildikleri ya da
bilmemekle birlikte öngörmeleri gerektiğini kabul etmek de mümkün değildir. Bu
durumda müteveffanın ölümünün devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar
altında gerçekleştiği söylenemeyecektir.
40. Dolayısıyla somut olayda, yetkililerin başvurucuların
iddialarının aksine müteveffanın görev yerini belli aralıklarla kontrol etmek
gibi bir tedbir almalarını gerektiren bir durumun varlığı da saptanamamıştır.
Aksinin kabulü, yaşamı koruma yükümlülüğünü idare tarafından yürütülen
faaliyeti dikkate almadan ve idarenin bu faaliyeti yürütmesindeki önceliklerini
ve kaynaklarını değerlendirmeden kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak
şekilde yorumlamak olacaktır.
41. Açıklanan nedenlerle
başvuruda bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
42. Başvurucular, olaya ilişkin yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini de ileri
sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
43. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
44. Başvurucuların yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı şikâyetinin Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
46. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
47. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
48. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında biri -idarenin hizmet kusuru bulunduğu
ileri sürülen- yedi yılı aşkın bir sürede tamamlanan, diğeri ise yaklaşık dokuz
yıl süren başvuruya konu yargılamaların sürelerinin makul olmadığı sonucuna
varmak gerekir.
49. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adilyargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
50. 30/3/2011 sayılı ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
51. Başvurucular, 100.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi olmak
üzere toplam 150.000 TL tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
52.Başvuruda adil yargılanmahakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
53. Karar örneğinin İstanbul 5. İdare Mahkemesi ve Ankara 5.
İdare Mahkemesine gönderilmesi gerekir.
54. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen
ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir
belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
55. Yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı
karşılığında başvuruculara -başvuruya ilişkin davalara konu hukuki menfaatleri
ve aile birliği de dikkate alınarak- müştereken takdiren
net 18.960 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,60 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşama hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Karar örneğinin İstanbul 5. İdare Mahkemesi ve Ankara 5.
İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvuruculara, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle net
18.960 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer
taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 vekalet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
6/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.