logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Metin Er ve Mustafa Er [2.B.], B. No: 2014/5563, 21/6/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

METİN ER VE MUSTAFA ER BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/5563)

 

Karar Tarihi: 21/6/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Abuzer YAZICIOĞLU

Başvurucular

:

1. Metin ER

 

 

2. Mustafa ER

Vekili

:

Av. Fahri TOĞA

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, yargılama sürecinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması talepleri sorulmadan yetersiz gerekçeyle aleyhe uygulama yapılması ve temyiz dilekçesinde ileri sürülen bozma nedenlerini karşılayan gerekçe gösterilmemesi nedenleriyle adil yargılanma hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 24/4/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. 1970 ve 1966 doğumlu olan başvurucular; hediyelik eşya, zücaciye ve ağaç işleri alanında ticaretle uğraştıklarını belirtmektedirler.

8. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 4/11/2008 tarihli iddianameyle, 22/2/2006 tarihinde işlendiği iddia olunan sahtecilik ve kaçakçılık suçlarından başvurucuların cezalandırılması talebiyle aynı yer 1. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.

9. Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucuların savunmasını tespit ederken hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümlerin haklarında uygulanmasını talep edip etmediklerini başvuruculara sormadan yargılamayı tamamlamış ve 16/2/2010 tarihli kararıyla başvurucuların sahtecilik suçundan 1 yıl 8 ay hapis cezası ile mahkûmiyetlerine karar vermiştir. Kararın bireysel başvuruya konu olan ilgili kısımları şöyledir:

“… Sanık Metin Er alınan savunmasında şirketin ithalat işlemleriyle ilgilenmediğini savunmuştur. Ancak dosyada mevcut belgelerden şirket yetkilisi olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca sanıklar davaya konu eşyaların 22/2/2006 tarihli 16204 sayılı serbest dolaşıma giriş beyannamesi muhteviyatı eşyalar olduklarını savunmuşlarsa da, bilirkişiler tarafından tanzim ve dosya[ya] ibraz edilen bilirkişi raporunda dava konusu eşyaların adı geçen beyannameyle ithalatı gerçekleştirilen eşya vasfında bulunmadıkları, bu nedenle eşyaların ya beyannameyle ithal edilenler dışında herhangi bir yoldan kaçak olarak yurda getirildiği veya beyanname konusu eşyalar arasına karıştırılarak hiç beyan edilmeden yurda sokulduğunun anlaşıldığı belirtilmiştir. Sanıkların eşyaların beyanname kapsamı eşyalar olduğuna dair savunmaları nazara alındığında dava konusu eşyaların beyanname muhteviyatı eşyaların arasına karıştırılarak herhangi bir gümrük işlemine tabi tutulmaksızın yurda sokulduğunun kabulünün dosya içeriğine daha uygun olduğu sonucuna varılmıştır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirilerek sanıkların savunmalarına itibar edilmesinin mümkün olmadığı ve kendilerine isnat edilen suçları işlediğinin kabul edilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.

Sanık Metin Er ve Mustafa Er hakkında mahkumiyet hükümleri kurulurken suçların işleniş biçimi, önemi ve suça konu eşyanın hesaplanan gümrüklenmiş değeri nazara alınarak temel cezalar alt sınırdan verilmiştir. Yargılama aşamasındaki davranışları lehlerine takdiri indirim sebebi kabul edilerek sahtecilik suçundan verilen cezalar TCK’nın 62. maddesi gereğince indirilmiştir. Ancak suçun işlenmesindeki özellikler nazara alındığında sanıkların bir daha suç işlemeyecekleri yönünde mahkememizde olumlu kanaat oluşmadığından sanıklar hakkında CMK’nın değişik 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine ve sahtecilik suçundan hükmedilen hapis cezasının ertelenmesine taktiren yer olmadığı sonuç ve kanaatine varılmış ve bu yönde olmak üzere aşağıdaki hüküm kurulmuştur.”

10. Anılan kararın, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 18/3/2014 tarihli kararı ile 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin hükümde düzeltme yapılmak suretiyle onanmasına karar verilmiştir.

11. Nihai karar, başvuruculara tebliğ edilmeden 15/4/2014 tarihinde başvurucular tarafından öğrenilmiştir.

12. Başvurucular 24/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

13. 5237 sayılı Kanun’un 51. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;

a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,

b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,

Gerekir.”

14. 5237 sayılı Kanun’un 204. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

15. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin (5) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:

“(Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.

(Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;

a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,

b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,

c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir. (Ek cümle: 22/7/2010 - 6008/7 md.) Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.”

V. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Mahkemenin 21/6/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Savunma Hakkının Kısıtlandığına İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

17. Başvurucular, sahtecilik suçundan yargılandıkları davada lehlerine bir düzenleme olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasını talep edip etmediklerinin kendilerine sorulması gerekliliği gözetilmeden yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle bu hükmün haklarında uygulanmadığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve cezanın infazının durdurulması, yeniden yargılama yapılması, manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

2. Değerlendirme

18. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”

19. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

20. Anılan hükümler uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.

21.Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.

22. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği öncelikle olağan başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi,bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dile getirilmeyen iddialar, bireysel başvuruya konu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 18-20).

23. Başvuru konusu olayda başvurucuların savunmalarının kararı veren Mahkeme tarafından başvurucuların avukatları huzurunda alındığı, duruşmaların tamamında müdafinin hazır olduğu, bir kısım duruşmaya başvurucuların bizzat katıldığı, kararın yokluklarında tefhim edildiği anlaşılmaktadır. Başvurucuların temyiz talepleri incelendiğinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına yönelik herhangi bir talep veya itirazın bulunmadığı, sadece cezanın ertelenmemesi ile ilgili temyiz sebeplerine vurgu yapıldığı görülmektedir.

24.Bu itibarla iddia edilen hak ihlallerinin temyiz aşamasında düzeltilmesi imkânını yargılama makamlarına tanımaksızın başvuruda bulunulduğu anlaşılmıştır. Diğer bir ifadeyle bireysel başvuruya konu edilen şikâyetler, derece mahkemeleri önünde ileri sürülmeksizin ilk defa bireysel başvuru aşamasında dile getirilmiştir (Metin Polat, B. No: 2013/1145, 10/6/2015, § 25). İddia edilen hak ihlalinin temyiz dilekçesinde cezanın ertelenmesine yönelik temyiz sebepleriyle birlikte değerlendirilmesi beklentisinin, başvurucuların temyiz Mahkemesi önünde ihlal iddialarını en azından öz olarak ileri sürme yükümlülüğünü ortadan kaldırdığı söylenemez (Sönmez Kaşıkçı, B. No: 2014/466, 8/6/2016, § 40).

25. Temyiz yoluna başvuran başvurucuların anılan iddialarını etkili bir yol olarak temyiz aşamasında ileri sürmemiş olmaları neticesinde iddiaların Anayasa Mahkemesince incelenmesi bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir.

26. Açıklanan nedenlerle anılan ihlal iddialarının başvuru yolları usulüne uygun şekilde tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

27. Başvurucular, temyiz aşamasında ileri sürdükleri taleplerinin gelişigüzel bir incelemeye tabi tutularak, yeterli gerekçeye yer verilmeden reddedildiğini belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve cezanın infazının durdurulması, yeniden yargılama yapılması, manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

2. Değerlendirme

28. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

29. Anayasa’nın 36. ve 141. maddeleri uyarınca her türlü mahkeme kararının gerekçeli olması gerekir. Ancak bu hak, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı atıfla kararına yansıtması kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).

30. Somut olayda, incelenen kararda gösterilen gerekçenin kanun yolu merciince uygun bulunduğu, hatalı bulunan ve düzeltilmesi gereken hususlara vurgu yapılıp düzeltilerek onama kararı verildiği dikkate alındığında başvuru konusu kararın gerekçesiz olduğundan bahsedilemez.

31. Açıklanan nedenlerle başvurucuların gerekçeli karar haklarının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

32. Başvurucular, yargılandıkları davada lehlerine bir düzenleme olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasını talep edip etmediklerinin kendilerine sorulması gerekliliği gözetilmeden, yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle haklarında bu hükümlerin uygulanmamasını temyiz nedeni olarak da ileri sürmelerine ve Yargıtay ilgili dairesinin benzer davalarda aynı gerekçelerle bozma kararı verdiğini bilmelerine rağmen Dairenin hükmü onadığını belirterek Anayasa'nın 10. maddesinde güvence altına alınan kanun önünde eşitlik haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

33. Dolayısıyla başvurucuların adil yargılanma hakkı bağlamında eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaları, adil yargılanma hakkından bağımsız incelenemeyecektir. Bu kapsamda adil yargılanma hakkı başlığı altındaki değerlendirmeler dikkate alındığında eşitlik ilkesine yönelik şikâyetlerin kabul edilebilirliği ve esası hakkında ayrıca karar verilmesine gerek olmadığı sonucuna varılmıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Adil yargılanma hakkının unsurlarından savunma hakkının ihlaline ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 21/6/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Metin Er ve Mustafa Er [2.B.], B. No: 2014/5563, 21/6/2017, § …)
   
Başvuru Adı METİN ER ve MUSTAFA ER
Başvuru No 2014/5563
Başvuru Tarihi 24/4/2014
Karar Tarihi 21/6/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, yargılama sürecinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması talepleri sorulmadan yetersiz gerekçeyle aleyhe uygulama yapılması ve temyiz dilekçesinde ileri sürülen bozma nedenlerini karşılayan gerekçe gösterilmemesi nedenleriyle adil yargılanma hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Sözlü yargılanma hakkı (aleni yargılanma, duruşmada hazır bulunma vs.) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Gerekçeli karar hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 51
204
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 231
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi