TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖZGÜR TEKİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5621)
|
|
Karar Tarihi: 22/6/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Özgür TEKİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüseyin
BOĞATEKİN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluğa ilişkin
itiraz incelemesinin duruşmasız olarak yapılması ve bu inceleme sırasında
alınan Savcılık görüşünün bildirilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının; davaya bakan mahkemenin yapılan kanun değişikliğiyle
kapatılmasına rağmen yargılamaya bu mahkemede devam edilmesi nedeniyle adil
yargılama hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK mülga
250. madde ile görevli) yürütülen bir soruşturma kapsamında 21/2/2009 tarihinde
gözaltına alınmış ve İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250. madde
ile görevli) 24/12/2009 tarihli kararı ile toplantı ve yürüyüşlere silah veya
benzeri aletlerle katılma, terör örgütü propagandası yapma, silahlı terör
örgütüne üye olma ve mala zarar verme suçlarından tutuklanmıştır.
7. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 30/4/2010 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun yangın, su baskını, tahrip, batırma, bombalama ya
da nükleer, biyolojik kimyasal silah kullanarak öldürme, tehlikeli maddeleri
izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme, terör örgütü propagandası yapma,
mala zarar verme, toplantı ve yürüyüşlere silah veya benzeri aletlerle katılma,
devletin birligini ve ülke bütünlüğü bozma suçlarını
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde
kamu davası açılmıştır.
8. Dava, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250.
madde ile görevli) E.2010/231 sayılı dosyası üzerinden başvurucu yönünden
tutuklu olarak görülmüştür.
9. Mahkemece 16/1/2014 tarihinde yapılan duruşmaya, başvurucu ve
müdafii birlikte katılmış; başvurucu müdafii, tahliye talebini duruşma sırasında sözlü olarak
Mahkemeye bildirmiştir. Mahkeme, tahliye talebini kabul etmeyerek başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
10. Başvurucu 20/1/2014 tarihinde karara itiraz etmiştir. İtiraz
mercii olan İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, dosya üzerinden yaptığı inceleme
sonunda 11/2/2014 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
Kararda, Cumhuriyet savcısından görüş sorulduğuna ya da Savcılık tarafından
Mahkemeye görüş bildirildiğine dair herhangi bir ifadeye yer verilmemiştir.
11. Anılan karar, başvurucuya 25/3/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
12. Başvurucu 24/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
13. Öte yandan 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 1.
maddesi ile 4/12/2004 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) mülga 250.
maddesiyle ile görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması üzerine
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/3/2014 tarihli kararı ile dosya,
Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2014/116) devredilmiştir.
14. Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesi 24/12/2014 tarihinde yapılan
duruşmada başvurucunun tahliyesine karar vermiş; başvurucu aynı gün serbest
bırakılmıştır.
15. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla İlk
Derece Mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama kararı" kenar
başlıklı 101. maddesinin (2) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına
veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
...
(5) Bu madde ile 100 üncü
madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir."
17. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
18. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabilir."
19. 5271 sayılı Kanun'un "İtiraz
olunabilecek kararlar" kenar başlıklı 267. maddesi şöyledir:
"Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği
hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir."
20. 5271 sayılı Kanun'un "Karar"
kenar başlıklı 271. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak
üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli
görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir."
21. 5271 sayılı Kanun'un
"Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi" kenar başlıklı
mülga 250. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Türk Ceza Kanununda
yer alan;
...
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş,
Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç),
Dolayısıyla açılan davalar; Adalet
Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı
çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde
görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür."
22. 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Aşağıdaki hükümler yürürlükten
kaldırılmıştır:
...
6)
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 250, 251 ve 252 nci maddeleri,
..."
23. 6352 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesinin (6526 sayılı
Kanun'un 19. maddesiyle yürürlükten kaldırılan) (4) numaralı fıkrası şöyledir:
"Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlükten
kaldırılan 250 nci
maddesinin birinci fıkrasına göre görevlendirilen mahkemelerde açılmış olan
davalara, kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar bu mahkemelerce bakmaya devam
olunur. Bu davalarda, yetkisizlik veya görevsizlik kararı verilemez. 12/4/1991
tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun l0
uncu maddesinin kovuşturmaya ilişkin hükümleri bu davalarda da uygulanır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 22/6/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
Yönünden
25. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini
ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan ve bireysel başvuru tarihinde cezaevinde
tutuklu bulunan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; yargılama boyunca soyut ve matbu gerekçelerle
tutukluluğun devamına karar verildiğini, bu kararların bir kısmında suç
şüphesine ilişkin deliller sıralansa da söz konusu delillerle kendisi arasında
bir ilişkilendirme yapılmadığını, çok sayıda sanığın yargılandığı davada kişiselleştirme
yapılmaksızın verilen kararlarla sürdürülen tutukluluğun dört yılı aştığını,
böylelikle tutukluluğun tedbir olma özelliğine aykırı şekilde çok uzun süre
devam ettiğini belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
27. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
29. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 17).
30. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
31. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 24/12/2014
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun, tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada da incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna
uygun, telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun
"ikincillik niteliği" ile bağdaşmamaktadır.
32. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel
başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutukluluğa İtiraz
İncelemesinde Alınan Savcılık Görüşünün Bildirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
33.Başvurucu, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince 16/1/2014
tarihinde verilen tutukluluğun devamı kararına yönelik itirazda bulunduğunu;
itirazını inceleyen mercinin, aldığı Savcılık
görüşünü kendisine bildirmediğini, böylelikle Savcılık görüşüne karşı beyanda
bulunma imkânından yoksun bırakıldığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde
güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
34. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendisine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun;
kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü
hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini,
dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların
neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014,
§§ 19-20).
35. Somut olayda başvurucu 16/1/2014 tarihli duruşmada verilen
tutukluluğun devamı kararına yönelik itirazını inceleyen İstanbul 11. Ağır Ceza
Mahkemesince alınan Savcılık görüşünün tebliğ edilmediğini belirtmişse de başvuru
formu ve eklerinde Mahkemenin Cumhuriyet savcısından görüş sorduğuna ya da
Savcılık tarafından Mahkemeye görüş bildirildiğine dair bilgi ya da belge
sunulmamıştır. Ayrıcaitirazın reddine ilişkin kararda
Savcılıktan görüş sorulduğu veya Savcılığın Mahkemeye görüş bildirildiği
yönünde bir ifadeye yer verilmemiştir (bkz. § 10). Dolayısıyla anılan kararın
verilmesi sürecinde Savcılıktan görüş alındığı ve bu görüşün başvurucuya
bildirilmediği yönünde bir olgu tespit edilememiştir.
36. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun devamı
kararına yönelik itiraz incelemesinde alınan savcılık görüşünün bildirilmediği
iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Tutukluluğa İtiraz
İncelemesinin Duruşmasız Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu 16/1/2014 tarihinde verilen tutukluluğun devamı
kararına yönelik itiraz incelemesinin duruşmasız olarak yapıldığını belirterek
Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
38. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
39. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
40. Hürriyeti kısıtlanan bir kimse, Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası uyarınca kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849,
4/12/2013, § 122).
41. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, serbest
bırakılmayı sağlamak amacıyla başvurulacak yerin bir yargı mercii olması
öngörülmüş olduğundan işin doğası gereği burada yapılacak incelemenin yargısal
bir niteliği bulunmaktadır. Yargısal nitelikteki bu inceleme sırasında adil
yargılanma hakkının bütün güvencelerinin sağlanması her zaman mümkün değilse de
başvuruya konu tumanın niteliğine ve koşullarına uygun olan somut güvencelerin
sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, §
123).
42. Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest
bırakılma taleplerinin incelenmesinde "silahların eşitliği" ve
"çelişmeli yargılama" ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, B.
No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30).
43. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasından kaynaklanan
temel güvencelerden biri de tutukluluğa karşı itirazın hâkim önünde yapılan
duruşmalarda etkin olarak incelenmesi hakkıdır. Zira hürriyetinden yoksun
bırakılan kimsenin bu duruma ilişkin şikâyetlerini, tutuklanmasına dayanak olan
delillerin içeriğine veya nitelendirilmesine yönelik iddialarını, lehine ve
aleyhine olan görüş ve değerlendirmelere karşı beyanlarınıhâkim/mahkeme
önünde sözlü olarak dile getirebilme imkânına sahip olması, tutukluluğa
itirazını çok daha etkili bir şekilde yapmasını sağlayacaktır. Bu nedenle kişi,
bu haktan düzenli bir şekilde yararlanarak makul aralıklarla dinlenilmeyi talep
edebilmelidir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B.
No: 2012/1158, 21/11/2013, § 66; Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 267).
44. Diğer taraftan 5271 sayılı Kanun'un 101. maddesinin (5)
numaralı fıkrası ile aynı Kanun'un 267. maddesine göre resen ya da talep
üzerine tutukluluk hakkında verilmiş tüm kararlar mahkeme önünde itiraza konu
olabilmektedir (bkz. §§ 16, 19).
45. Bu itibarla tutukluluğa ilişkin verilen her kararın
itirazının incelenmesinde veya her tahliye talebinin değerlendirilmesinde
duruşma yapılması ceza yargılaması sistemini işlemez hâle getirebilecektir. Bu
nedenle Anayasa'da öngörülen inceleme usulüne ilişkin güvenceler, duruşma
yapmayı gerektirecek özel bir durum olmadığı sürece tutukluluğa karşı yapılacak
itirazlar için her durumda duruşma yapılmasını gerektirmez (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 73).
46. Somut olayda başvurucu, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinde
görülen davada 16/1/2014 tarihinde yapılan duruşmaya müdafiiyle
birlikte katılmış; başvurucu müdafii, tutukluluğa
ilişkin itirazlarını ve tahliye talebini sözlü olarak Mahkemeye bildirmiştir.
Mahkemece, başvurucunun müdafii aracılığıyla dile
getirdiği tahliye talebi kabul edilmeyerek tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiş; anılana karara yönelik itiraz da İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince
dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda 11/2/2014 tarihinde verilen kararla
reddedilmiştir.
47. Dolayısıyla İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından
başvurucu müdafiinin sözlü olarak dinlendiği, tahliyeye
ilişkin beyan ve taleplerinin alındığı, başvurucunun yüzüne karşı tutukluluğun
devamına karar verildiğinin açıklandığı tarih (16/1/2014) ile İstanbul 11. Ağır
Ceza Mahkemesince başvurucunun tutukluluğa yönelik itirazının duruşmasız olarak
incelendiği tarih (11/2/2014) arasında bir aydan az bir süre bulunmaktadır.
48. Anayasa Mahkemesi, daha önce verdiği kararlarda tutukluluğa
itiraz incelemesinin başvurucuların dinlenmesinden 1 ay 2 gün sonra(Hikmet Yayğın, § 35); 1 ay 28 gün sonra (Mehmet Haberal, § 128) duruşmasız olarak
yapılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasını ihlal etmediği
sonucuna varmıştır.
49. Resen ya da talep üzerine tutukluluk hakkında verilmiş tüm
kararların bir başka mahkeme önünde itiraza konu edilebildiği ceza usul sisteminde,
başvuruya konu dava bakımından tüm itirazların duruşmalı olarak incelenmesi
tutukluluk bakımından yargılamanın itiraz merciinde tekrar edilmesi anlamına
gelecektir. Bu durumda başvurucu müdafiinin sözlü
olarak dinlenmesinden ve tutukluluğun devamına ilişkin kararın başvurucuya ve müdafiine tefhim edilmesinden yaklaşık bir ay sonra yapılan
itiraz incelemesinin duruşmasız olmasının silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkelerini ihlal ettiği söylenemez.
50. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğa itiraz
incelemesinin duruşmasız olarak yapıldığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin
bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
51. Başvurucu, yargılamayı yürüten özel yetkili (CMK mülga 250.
madde ile görevli) Mahkemenin kanun değişikliğiyle kaldırılmış olmasına rağmen
yargılamaya aynı Mahkemede devam edildiğini, bu durumun "doğal hâkim"
güvencesiyle bağdaşmadığını belirterek Anayasa'nın 37. maddesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
52. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (bkz. § 29).
53. Somut olayda başvurucu hakkındaki dava,
hem bireysel başvurunun yapıldığı hem de Anayasa Mahkemesince bireysel
başvurunun karara bağlandığı tarihler itibarıyla İlk Derece Mahkemesinde
derdesttir. Başvurucunun başvuru formunda dile getirdiği, yargılamaya kanun
değişikliği ile kaldırılmış mahkemede devam olunduğu şikâyetini Derece
Mahkemelerinde devam eden yargılamada ve sonrasında istinaf/temyiz aşamasında
ileri sürebilme ve ileri sürmüş ise şikâyetin bu aşamalarda incelenme imkânı
bulunmaktadır. Bu çerçevede Derece Mahkemelerinin yargılama ve istinaf/temyiz
süreçleri beklenmeden yargılama sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali
şikâyetlerinin bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür. Kaldı ki 6526
sayılı Kanun ile CMK mülga 250. madde ile görevlendirilen ağır ceza
mahkemelerinin kaldırılması üzerine başvurucunun yargılandığı dava genel
yetkili/görevli Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiştir (bkz. § 13).
54. Açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemeleri ve istinaf/temyiz
mercileri önünde usulüne uygun olarak devam eden başvuru yolları tüketilmeden
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin
KABULÜNE,
B. 1. Tutukluluğun makul
süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğa itiraz
incelemesinde alınan Savcılık görüşünün bildirilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğa itiraz
incelemesinin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun
339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine
neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF
TUTULMASINA 22/6/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.