TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İLHAN CİHANER BAŞVURUSU (4)
|
Başvuru Numarası: 2014/565
|
|
Karar Tarihi: 7/7/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 14/8/2015-29445
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucu
|
:
|
İlhan
CİHANER
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa
GÜLER
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ulusal ölçekte yayın yapan Yeni Şafak gazetesinde
yayımlanan bir haberde kullanılan ifadelerin başvurucunun kişilik haklarını
zedelediği iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 14/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 18/2/2014 tarihinde
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 11/4/2014 tarihinde kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 20/5/2014 tarihli görüş yazısı
başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu süresi içinde, Adalet Bakanlığı görüşüne
karşı beyanlarını sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama
dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Ulusal düzeyde yayın yapan Yeni Şafak gazetesinin
20/7/2009 tarihli nüshasında, o tarihte Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olan
başvurucu hakkında, “İşte Andıcın İşaret
Fişeği” başlıklı bir haber yayımlanmıştır.
8. Gazetenin birinci sayfasında,“İşte Andıcın İşaret Fişeği” başlığı kullanılmış ve altında,
"İrticayla Mücadele Eylem Planı
başlıklı andıcın ilk uygulamasının 23 Şubat’ta Erzincan’da gerçekleştirildiği,
operasyonun HSYK tarafından korsan kararname ile terfi ettirilmek istenen Savcı
İlhan Cihaner’in izniyle yapıldığı…” şeklinde başvurucu hakkında
bazı iddialara yer verilmiştir.
9. Haberin devamına gazetenin on üçüncü sayfasında yer
verilmiş ve sayfanın başında büyük puntolarla "Darbe
Andıcı’nın İşaret Fişeği Erzincan’da" başlığı kullanılmıştır.
Başlığın altındaki haber şu şekildedir:
"Genelkurmay Harekât Başkanlığı'nda
görevli Albay Dursun Çiçek'in imzasını taşıyan 'İrticayla Mücadele Eylem
Planı'nın Erzincan'da uygulamaya sokulduğu anlaşıldı. Jandarma ekiplerinin 17
vakıf, dernek ve işyerine baskın yaparak gözaltına aldığı 26 kişiye, planda
anlatıldığı gibi üst düzey politikacı, gazete sahipleri ve vakıf yöneticileri
hakkında baskıyla ithamda bulunmaları sağlandı.
3 Ay Politikacıları Dinlediler
Erzincan'da 23 Şubat'ta yapılan operasyon
öncesi, sivil toplum kuruluşu yöneticileri, Ankara'da üst düzey politikacılar
ve İstanbul'da bir gazete sahibinin de aralarında bulunduğu birçok isim 2-3 ay
süreyle dinlendi. Teknik takip için mahkemeden gerekli olan iznin ise
dinlemeden sonra alındığı belirlendi.
Cumhuriyet Savcısı İlhan Cihaner'in izni ile
Erzincan Jandarma Alay Komutanlığı'na bağlı ekipler şehir merkezinde 17 vakıf,
dernek ve özel işyerine baskın yaptı. Erzincan'ın ilçelerinde de 4 yerde arama
yapıldı. Görev alanı dışında olmasına rağmen jandarmanın şehir merkezinde
yaptığı usulsüz operasyonda 26 kişi gözaltına alındı.
26 Kişiden Sadece 2'si Tutuklu
Medine Vakfı'nın şubelerinin hedef alındığı
baskında Jandarma birliklerinin arama işlemleri sırasında 5271 sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerini ihlal ettikleri belirlendi.
Operasyonlarda gözaltına alınarak tutuklanan 26 kişiden sadece 9'u mahkeme
tarafından tutuklandı. Tutuklananlardan 7'si de, avukatlarının usulsüzlükleri
dayanak göstererek yaptıkları itirazla tahliye edildi. Tutuklu 2 kişi Erzurum
2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde hâkim karşısına çıkacak.
Gece 03.00'te Baskıyla İfade
Operasyonda 'Darbe Andıcı'nda anlatılan
psikolojik harekâtın uygulandığı belirlendi. Gözaltına alınan kişilerin 48 saat
uykusuz bırakıldıktan sonra gece 03.00'te yapılan sorgulamalarında vakıf
yöneticileri, bazı politikacılar ve İstanbul'da bir gazete sahibi hakkında
asılsız suçlamalarda bulunmaya zorlandıkları tespit edildi. Sanıkların Avukatı
Turgay Nas'ın gözaltı ve sorguda CMK'ya aykırı olarak gerçekleştiren işlemleri tespit
ettiği öğrenildi.
HSYK'da Albay Hesaplaşması
Hâkim ve savcıların sabırsızlıkla beklediği
atama kararnamesinin çıkmasını engelleyen HSYK üyelerinin 'Darbe Andıcı'nda
imzası bulunan Albay Dursun Çiçek'i tutuklayan hâkimi de hedef aldığı ortaya
çıktı. Ergenekon soruşturması, KCK operasyonu ve Kayseri İl Jandarma Alay
Komutanı Albay Cemal Temizöz'ün tutuklandığı operasyonları yürüten savcıların
görev yerlerinin değiştirilmesini isteyen HSYK üyesi Ali Suat Ertosun'un
hazırladığı korsan listede Çiçek'i tutuklayan 14. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi
Rüstem Eryılmaz'ın da görev yerinin değiştirilmesi isteniyor. İstanbul 13. Ağır
Ceza Mahkemesi üyesi İdris Asan'ın adının ise, nöbetçi olduğu dönemlerde
Ergenekon sanıklarının tutuklanmasına karar veren heyette yer alması nedeniyle
korsan listede olduğu öğrenildi.
Savcı Ertosun Korsan Listesinde
HSYK toplantısına korsan liste sunan üye Ali
Suat Ertosun'un, Jandarmaya şehir merkezinde operasyon yapma yetkisini veren
Erzincan Cumhuriyet Savcısı İlhan Cihaner'in Erzurum'a atanmasını istediği
ortaya çıktı. Çete suçlarına bakan Ağır Ceza Mahkemesi Erzurum'da olduğu için
Cihaner, atanması durumunda Erzincan, Kars, Gümüşhane ve Bayburt'daki çete
suçlarından da sorumlu olacak.
İkiz Bebekleri Sorguda Öldü
Operasyon kapsamında sorgulanan 4.5 aylık
hamile S.G'nin gördüğü baskı ve şiddet sonucunda ikiz çocuklarının karnında
öldüğü de ortaya çıktı. Operasyonda gözaltına alınan C.G.'nin eşi S.G.'nin de
sorgulandığı ve bu sırada eşinin 4.5 aylık hamile olduğunu söylediği ancak jandarma
görevlilerinin bunu dikkate almadığı belirlendi. S.G.'nin karnındaki ikiz
bebeklerinin ölü doğması üzerine psikolojisinin bozulduğu öğrenildi.
Operasyonda gözaltına alınan Medine Vakfı üyelerinden C.D.'nin Erzincan
Cumhuriyet Başsavcısı tarafından hücre hapsine çarptırıldığı da ortaya çıktı.
Astım hastası olmasına rağmen 19 gün tek kişilik hücrede tutulan C.D.'nin bu
sırada astım krizine girdiği tespit edildi.”
10. Başvurucu, söz konusu haber nedeniyle kişilik haklarına
saldırıda bulunulduğunu ileri sürerek, 20/7/2010 tarihinde, Ankara 22. Asliye
Hukuk Mahkemesinde ilgililer aleyhine manevi tazminat davası açmıştır.
11. Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesi, 29/12/2011 tarihli
kararla davanın reddine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi şöyledir:
“...
Davalı Ahmet Albayrak adına yapılan husumet
itirazı yerinde görülmeyerek esasa dair yapılan değerlendirmede, davaya konu
Yeni Şafak Gazetesinin 20/07/2009 tarihli sayısında davacı hakkındaki yayın
içeriği incelendiğinde; yayının davacıya yönelik olmaktan ziyade yayın
tarihinde HSYK’nın davacıyı terfi ettirmeye yönelik tespit edilen girişiminin
haber konusu yapıldığı, haberde davacının Erzincan Başsavcısı olduğu dönemde
yürütülen soruşturmalarda CMK hükümlerinin ihlal edildiği yolunda muhtelif
iddialara yer verildiği görülmüştür.
Davacı vekili tarafından haberde yer alan
iddiaların tamamen kurgudan ibaret olduğu, gerçekle ilgisinin bulunmadığı ileri
sürülmüş ise de HSYK Genel Sekreterliğinin 7/12/2011 tarihli cevabi yazısında
davacı hakkında yayın içeriğinde yer alan isnatlarla ilgili Adalet Müfettişleri
tarafından başlatılan inceleme sırasında elde edilen deliller kapsamında
soruşturmaya geçilerek savunmasının istendiği ve 17/7/2009 tarihli inceleme ve
soruşturma raporunun düzenlendiğinin belirtilmesi karşısında yayın içeriğindeki
iddiaların kurgudan ibaret olmadığı, kesinleşmiş gerçek olmamakla birlikte
yayınlandığı tarih itibarıyla güncel olup, davacının bulunduğu makam nedeniyle
kamuoyunu ilgilendiren bir konuda basın özgürlüğü çerçevesinde yorum yapılmak
suretiyle yayınlanmış bir yazı olduğu, haber içeriğinde davacının kişiliğine ve
kişilik haklarına saldırının bulunmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar
vermek gerekmiştir.”
12. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin
4/6/2013 tarihli ilâmıyla onanmıştır.
13. Başvurucunun karar düzeltme talebi, Yargıtay 4. Hukuk
Dairesinin 25/11/2013 tarihli ilâmıyla reddedilmiş, anılan karar, 16/12/2013
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 14/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. Anayasa'nın "Yargı
yetkisi" kenar başlıklı 9. maddesi şöyledir:
"Yargı yetkisi, Türk Milleti adına
bağımsız mahkemelerce kullanılır."
16. Anayasa'nın "Basın
hürriyeti" kenar başlıklı 28. maddesi şöyledir:
"Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi
kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz.
(İkinci fıkra mülga: 3.10.2001-4709/10 md.)
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini
sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın
26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır.
…"
17. Anayasa'nın "Mahkemelerin
bağımsızlığı" kenar başlıklı 138. maddesi şöyledir:
"Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar;
Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm
verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez;
genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
…"
18. Anayasa'nın "Hâkimlik
ve savcılık mesleği" kenar başlıklı 140. maddesi şöyledir:
"Hâkimler ve savcılar adlî ve idarî yargı
hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hâkim ve
savcılar eliyle yürütülür.
Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve
hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.
Hâkim ve savcıların nitelikleri, atanmaları,
hakları ve ödevleri, aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin
ve görev yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında
disiplin kovuşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle
ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma
yapılması ve yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren
suçluluk veya yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük
işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla
düzenlenir.
…
Hâkimler ve savcılar, kanunda belirtilenlerden
başka, resmî ve özel hiçbir görev alamazlar.
Hâkimler ve savcılar idarî görevleri yönünden
Adalet Bakanlığına bağlıdırlar.
…"
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 7/7/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 14/1/2014 tarihli ve 2014/565 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, başvuruya konu haberin Yeni Şafak Gazetesinde
yayınlandığı 20/7/2009 tarihinde Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğunu ve o
tarihte adı geçen gazetenin sahibinin de aralarında bulunduğu bazı şüpheliler
hakkında ceza soruşturması yürüttüğünü, bu sebeple Yeni Şafak Gazetesinin
kendisi aleyhine mesleki itibarını ve kişilik haklarını hedef alan yayınlar
yaptığını ileri sürmüştür.
21. Başvurucu, ayrıca, 12/9/2010 tarihinde yapılan Anayasa
değişikliği referandumundan sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda (HSYK)
değişiklikler yapıldığını, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığının zarar
gördüğünü iddia etmiştir. Başvurucu, Yeni Şafak Gazetesi aleyhine açtığı manevi
tazminat davasının, etkin olmayan bir yargılama sonucunda ve Yargıtayın emsal
nitelikteki kararlarına aykırı olarak reddedildiğini, Yargıtay 4. Hukuk
Dairesince de kararın onandığını, derece mahkemelerinin bağımsız ve tarafsız
olmadıklarını belirtmiştir.
22. Başvurucu, Anayasa'nın 36. maddesinde yer alan adil
yargılanma hakkının, anılan Gazetede yayımlanan haber nedeniyle Anayasa’nın 38.
maddesinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin, Derece Mahkemeleri
tarafından verilen kararların gerekçelerinin yetersiz olması nedeniyle
Anayasa'nın 141. maddesinin ve gazetede yayınlanan haberin kişilik haklarına
zarar vermesi nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğini iddia
etmiş, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi veya 250.000,00 TL manevi
tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Başvuru dilekçesinde başvurucu, tahkir içeren sözler
nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının, derece mahkemelerinin
değerlendirmelerinin kendisini korumaması nedeniyle ihlal edildiğini
belirterek, Anayasa’nın 17., 25., 26., 28., 36., 38., 40., 90. ve 141.
maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ihlal iddialarına
ilişkin nitelendirmeleri ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi kendisi yapar.
Başvurucunun şikâyet ettiği koşullar ve şikâyetlerini dile getirme biçimi
dikkate alınarak bu şikâyetlerin Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında incelenmesi
uygun görülmüştür. Başvurucunun adil yargılanma hakkının, etkili başvuru
hakkının ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerinin
özü, derece mahkemelerinde yapılan yargılamaların ve verilen kararların
kendisinin şeref ve itibarını korumakta yetersiz kaldıkları iddiasıdır.
25. Başvurucu, ayrıca şikâyete konu haber nedeniyle masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte, söz konusu yayının
yapılması nedeniyle herhangi bir kamu gücünü kullanan organ veya yetkili
hakkında şikâyetçi olmamış, genel olarak yayının yapılması sırasında ve daha
sonra derece mahkemelerinde yapılan yargılama sırasında devletin itibarını
korumadığından şikâyetçi olmuştur.
26. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair
kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence
altına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti
iddia makamına ait olup, kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez.
Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve
kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine
tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
27. Başvuruya konu haberde yer alan bazı ifadelerden,
suçluluğu ilgili mahkeme kararlarıyla sabit olmayan başvurucunun bu eylemleri
işlediği ve suçlu olduğu inancı yansıtılmış olsa bile başvurucunun, söz konusu
haberin devlet yetkililerin açıklamalarına dayandığı veya bunların söz konusu
haberin yapılmasına neden oldukları yönünde bir şikâyette de bulunulmadığı göz
önüne alındığında başvuruya konu şikâyetin Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında
incelenmesi gerekmektedir.
28. Başvurucunun, başvuruya
konu kararları veren İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtayın ilgili dairesinin
bağımsız ve tarafsız olmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali
iddiası ayrıca incelenmiştir.
1. Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma
Hakkının İhlali İddiası Yönünden
29. Başvurucu,
başvuruya konu kararları veren Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesinin ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin bağımsız ve
tarafsız olmadığını ileri sürmüştür.
30. Bakanlık
görüşünde, başvurucunun, mahkemelerin ve buralarda görev yapan hâkimlerin
bağımsızlığı ve tarafsızlığı hakkındaki şikâyetlerine ilişkin olarak somut bir
olgu ileri süremediği ve şikâyetlerin soyut nitelikli olduğu belirtilmiştir.
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un, "Bireysel başvuru usulü" kenar
başlıklı 47. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya
da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan
Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin ..., belirtilmesi gerekir ..."
32. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi"
kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
33. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen "Bireysel başvuru formu ve ekleri" başlıklı 59.
maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer
alır:
…
ç) Kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia
edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti.
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere
ait özlü açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel
hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
..."
34. Başvurucu, adı geçen gazetede yayımlanan haberin, gazete
sahibi hakkında yürüttüğü soruşturma üzerinde baskı kurmak amacı taşıdığını,
Cumhuriyet Başsavcısı sıfatı ile yürüttüğü mesleki faaliyetleri nedeniyle hedef
haline getirildiğini, 2010 yılı Anayasa değişiklikleri ile yeni bir HSYK’nın
oluştuğunu, yargıda kadrolaşmaya gidilmesi nedeniyle davasının bağımsız ve
tarafsızlıktan uzak biçimde incelendiğini ileri sürmüştür.
35. Başvurucunun iddialarına dayanak yaptığı HSYK seçimleri,
Anayasa'nın 159. maddesinin 7/5/2010 tarihli ve 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 22.
maddesi ile değiştirilmesi ve söz konusu değişikliğin 12/9/2010 tarihinde
yapılan referandum ile kabul edilmesinden sonra yapılmıştır.
36. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda
başvurucuların başvurularını titizlikle hazırlama ve takip etme yükümlülükleri vardır.
Bu yükümlülüğün bir gereği olarak başvurucu, ihlal edildiğini iddia ettiği
Anayasa hükmünün hangi nedenle ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak
suretiyle iddialarını kanıtlamak zorundadır. Başvurucu tarafından soyut şekilde
birtakım Anayasa hükümlerine atıfta bulunulması iddiaların ispatlandığı
anlamına gelmez. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu, Anayasa'ya
aykırılığının soyut biçimde ileri sürülmesini sağlayan bir yol olarak
düzenlenmemiştir.
37. Somut başvuru dosyasında, söz konusu HSYK seçimleri ve
HSYK'nın işlemleri ile İlk Derece Mahkemesinin ve Yargıtayın ilgili dairesinin
bağımsız ve tarafsız olmadığı iddiaları arasında bir ilişki kurulamamış,
subjektif veya objektif esaslar doğrultusunda İlk Derece Mahkemesinin ve
Yargıtayın ilgili dairesinin bağımsızlığını ve tarafsızlığını kuşkulu hâle
getirecek bir durum tespit edilememiş, yargılamanın bağımsız ve tarafsız
olmadığına ilişkin herhangi bir husus da saptanamamıştır.
38. Açıklanan nedenlerle, ileri sürülen ihlal iddialarının başvurucu
tarafından kanıtlanamamış olması nedeniyle, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma
Hakkının İhlali İddiası Yönünden
39. Başvurucu, tahkir içeren sözler
karşısında derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin kendisini korumaması
nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
40. Adalet Bakanlığı görüş yazısında,
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları
hatırlatılarak, başvurucunun özel hayatına müdahale edildiğine dair
şikâyetlerinin, başvurucunun özel hayatı ile gazetecilerin basın ve haber verme
özgürlüğü arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanmadığı açısından
değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
41. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu,
başvuru dilekçesindeki iddiaları tekrar etmiştir. Başvurucu ayrıca, kendisinin,
haber konusu olayların geçtiği dönemde Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğunu,
ifade özgürlüğünün Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine
getirilmesi” amacı ile sınırlanabileceğini, yargı gücünün otorite ve
tarafsızlığının sağlanması için bir yargı görevlisi olarak kendisinin korunması
amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlanması gerektiğini ileri sürmüştür.
42. Başvuru konusu olaya benzer
olaylarda uygulanacak ilkeler ilk olarak İlhan
Cihaner kararında (İlhan Cihaner,
B.No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 42-74) ortaya konulmuştur. Daha sonra
aynı ilkeler Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından benimsenmiş (bkz. Kadir Sağdıç, [GK] B.No: 2013/6617,
8/4/2015, §§ 35-66; Nihat Özdemir,
[GK], B.No: 2013/1997, 8/4/2015, §§ 29-61) ve Bölümler önlerine gelen
şikayetlerde sözü geçen ilkeleri uygulamışlardır (Ali Suat Ertosun, B.No: 2013/1047, 15/4/2015, §§ 21-52; Ali Suat Ertosun (2), B.No: 2013/1640,
15/4/2015, §§ 19-50).
43. Başvuruya konu sözler ve iddialar
(bkz. §§ 8-9) nedeniyle başvurucunun kişisel itibarının korunması hakkına
müdahale edildiği kabul edilmelidir. Bu sebeple mevcut davada başvurucunun,
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel
itibarın korunmasını isteme hakkı ile ulusal günlük gazetenin ve şikâyet konusu
haberin yazarı gazetecinin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan
basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde
güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında bir denge kurulması gerekmektedir.
44. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17.
maddesinde yer alan “manevi varlık”
kapsamında yer almaktadır. Devletin, bireyin manevi varlığının bir parçası olan
kişisel şeref ve itibara keyfi olarak müdahale etmemek şeklinde negatif
yükümlülüğü ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif
yükümlülüğü bulunmaktadır (Abdullah Doğtaş,
B.No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Şeref ve itibarı etkileyen sözel saldırılar
veya basın ve yayın yolu ile yapılan yayınlara karşı bireyin korunmaması
halinde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (Kadir Sağdıç, § 36; İlhan Cihaner, § 42). Anayasa Mahkemesi,
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına aykırı olarak yapılan saldırının,
başvurucunun kişisel itibarına saygı gösterilmesini isteme hakkından
yararlanmasına zarar verecek şekilde yapılıp yapılmadığını olayın şartlarına
göre değerlendirir (bkz. Kadir Sağdıç,
§ 39; İlhan Cihaner, § 45).
45. Öte yandan ifade özgürlüğü, demokratik toplumun temelini
oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için
gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinin
ikinci fıkrası saklı tutulmak üzere, ifade özgürlüğünün sadece toplum
tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve
fikirler için değil, incitici, şoke edici ya da rahatsız edici bilgi ve
düşünceler için de geçerli olduğu yinelenmelidir. İfade özgürlüğü, yokluğu
halinde “demokratik bir toplum”dan
söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir
ve bazı istisnalara tabi ise de, bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın
sınırlandırılmasının ikna edici olması gerekir (bkz. Abdullah Öcalan, [GK] B.No: 2013/409, 25/6/2014, § 95; Kadir Sağdıç, § 48; İlhan Cihaner, § 55; Handyside/Birleşik Krallık, B.No: 5493/72,7/12/1976,
§ 49).
46. Mevcut olaydaki gibi başvurularda başvurunun sonucu,
prensip olarak başvurunun, ihtilaflı yazı ve sözlerin sahibi tarafından
Anayasa’nın 26. maddesine dayanılarak yapılmış olması ile bu yazıya veya
sözlere konu olan kişi tarafından Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına
dayanılarak yapılmış olmasına göre değişmez. Aksi halde Anayasa’nın anılan
maddelerinde korunan hakların dengelenmesinde, benzer olaylarda çelişkili
sonuçlar ortaya çıkabilir. Yargı mercilerinin bu iki maddede düzenlenen haklar
arasında Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya konulan kriterlere uygun bir
şekilde bir denge kurmaları gerekir.
47. Basın özgürlüğü ile itibarın korunması hakkı arasında bir
denge kurulmasıyla ilgili olarak mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterler şu
şekilde sayılabilir: Genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlanıp
sağlanmadığı, hedef alınan kişinin konumu (siyasetçi, kamu görevlisi veya
sıradan birey olup olmaması ve ünlülük derecesi gibi), haber, köşe yazısı veya
makalenin konusu, ilgili kişinin önceki davranışları, yayımın içeriği, şekli ve
sonuçları ile haber, köşe yazısı veya makalenin yayımlanma şartları (bkz. İlhan Cihaner, §§ 66-73; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; Nihat Özdemir, §§ 54-61; Ali Suat Ertosun, §§ 44-52; Ali Suat Ertosun (2), §§ 42-50).
48. Somut davanın kendine has koşullarında mahkemelerin
başvurucuyu aşırı bir eleştiriden korumakta yetersiz kalıp kalmadıkları
incelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruda taraflar arasındaki ihtilaf, büyük
ölçüde, dava konusu haberin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı
olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Bu noktada, maddi olgular ile değer
yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular ispatlanabilse
de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı hatırda
tutulmalıdır (bkz. Kadir Sağdıç,
§ 57; İlhan Cihaner, § 64; bkz. Lingens/Avusturya, B.No: 9815/82,
8/7/1986, § 46). Yine de yeterli bir olgusal temele sahip olması beklenmekle
birlikte yargılamaya konu bir haberin bir bütün olarak ele alındığında kamu
yararını ilgilendirmesi, değer yargısı kavramının geniş yorumlanması
gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bir suç isnadının sağlam bir nedene
dayandığının ortaya konulmasında aranan kesinlik derecesinin, kamu yararı ile
ilgili bir konuda, gazetecilerin değer yargısı içeren ifadeleri bakımından da
aranmasını beklemek basın özgürlüğünün amacı ile bağdaşmaz (aynı yönde bkz. Scharsach ve News Verlagsgesellschaft GmbH/Avusturya,
B.No: 39394/98, 13/2/2004, §§ 39-43).
49. Başvurucu, söz konusu günlük gazetede yayımlanan haberin
kişilik haklarına zarar vermesi nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal
edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu, başvuruya konu haberin Yeni Şafak
Gazetesinde yayımlandığı 20/7/2009 tarihinde Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı
olduğunu ve o tarihte adı geçen gazetenin sahibinin de aralarında bulunduğu
bazı şüpheliler hakkında ceza soruşturması yürüttüğünü, bu sebeple Yeni Şafak
Gazetesinin kendisi aleyhine mesleki itibarını ve kişilik haklarını hedef alan
yayınlar yaptığını, haberin gerçeğe aykırı bir şekilde yapıldığını ve asıl
amacının başlatılan soruşturmayı yönlendirmek ve yargı organları üzerinde baskı
kurmak olduğunu ileri sürmüştür. Buna karşın İlk Derece Mahkemesine göre söz
konusu haber, basın özgürlüğü sınırlarını aşmayan eleştirel nitelikte bir
yazıdır.
50. Başvurucunun, davalının sözlerinin şahsiyet haklarına
yönelik bir saldırı olduğu yönündeki değerlendirmelerine karşı davalı, haberin
gerçek olduğunu, haberde yer verilen
bilgilerin güncel ve kamuoyunun ilgisine matuf olduğunu ve hukuka aykırı bir
yönünün bulunmadığını iddia etmiştir. İlk Derece Mahkemesi, bahsi geçen
yayımda, HSYK’nın başvurucuyu terfi ettirme girişimine ve başvurucunun Erzincan
Cumhuriyet Başsavcısı olduğu dönemde yürütülen soruşturmalarda 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) hükümlerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddiaların haber konusu yapıldığı, dolayısıyla başvurucunun
şahsiyet haklarına yönelik bir saldırının bulunmadığı yönünde değerlendirme
yapmıştır. Mahkeme, başvurucu hakkında yayın içeriğinde yer alan isnatlarla
ilgili Adalet Müfettişleri tarafından düzenlenen inceleme ve soruşturma
raporunu göz önünde bulundurarak dava konusu haberin görünürdeki gerçeğe uygun
ve güncel olduğunu kabul etmiş, haberin, kamu yararı amacı taşıdığı ve basın
özgürlüğü kapsamında kaldığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
51. Başvurucu, dava konusu haberin, yürüttüğü bir ceza
soruşturması nedeniyle hakkında başlatılan karalama kampanyası kapsamında
yapıldığını ileri sürmüştür. Başvurucuya göre kendisi, yargısal faaliyetleri
nedeniyle hedef haline getirilmiş ve söz konusu haberde bir darbe planlayıcısı
gibi gösterilmesi nedeniyle kişilik hakları ihlal edilmiştir. İlk Derece Mahkemesi, davalının kullandığı
şikâyet konusu sözlerin, davacı tarafın kişisel haklarına herhangi bir saldırı
oluşturmadığını kabul ederek davayı reddetmiştir. Somut davada İlk Derece Mahkemesi, davalının kullandığı sert sözlere
onun verdiği anlamın ötesinde anlam yüklemeyi reddetmiştir.
52. Başvurucunun bireysel başvuru dilekçesine eklediği bilgi
ve belgelere göre İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılamada başvurucu, söz
konusu gazete haberinde verilen olayların gerçek dışı olduğunu ileri sürmüş
olmakla birlikte, gazetede yer alan haberdeki bilginin doğru olmadığını
gösterebilmiş değildir. Başvurucunun, söz konusu haberin kendisine yönelik
karalama kampanyasının bir parçası olduğu yönündeki soyut değerlendirmelerine
karşı davalı, söz konusu haberin gerçek, güncel
ve kamuoyunun ilgisine matuf olduğunu ileri sürmüştür. İlk Derece
Mahkemesi de başvurucunun talebini, söz konusu haberin bir bütün olarak görünür
gerçeğe uygun olduğu ve özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı yönünde
değerlendirme yaparak reddetmiştir.
53. Davalının, başvuruya konu haberde dile getirdiği
düşüncelerin olgular temelinde gelişen bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı ve
içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip geçmediği
sorularına cevap verilmelidir. Bu bağlamda, bir haber, köşe yazısı veya
makalenin kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu
haber, köşe yazısı veya makalenin yayımlanmasına o kadar çok katlanması
gerekir. Aksine, yazının bilgilendirme değeri ne kadar düşükse kişinin korunan
çıkarına da o kadar çok üstünlük tanınması gerekir (İlhan Cihaner, § 74). Basının genel yarar nitelikli bütün
sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu bilgi ve
fikirleri alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır.
54. Şikâyet konusu haberin yayımlandığı dönem, ülkede sivil
hükümete karşı darbe hazırlığı yapıldığına ilişkin iddialar üzerine başlatılan
ve “Ergenekon soruşturmaları” adı
verilen bir dizi soruşturmanın devam ettiği bir dönemdir. Bu çerçevede haberin
yayımlandığı tarihte ve öncesinde, Ergenekon soruşturması adı verilen
soruşturma kapsamında birçok kişinin ev ve işyerlerinde aramalar yapılmış, bu
kişiler gözaltına alınmış ve bazıları da yetkili mahkemelerce tutuklanmıştır.
Ergenekon soruşturması olarak nitelendirilen soruşturma kapsamında yapılan
aramalarda ve ilgililerin bilgisayarlarında çok sayıda örgütsel doküman ve
örgütün yapısını gösteren belgelerin ele geçirildiği soruşturma dosyasındaki
iddialar arasındadır. Haberin yayımlandığı tarihte basın ve yayın organlarında,
Ergenekon soruşturması olarak nitelendirilen soruşturma kapsamında yürütülen
operasyonlara, verilen gözaltı ve tutuklama kararları ile ele geçirilen
delillere yönelik pek çok haber yayımlanmıştır.
55. Başvuruya konu haberin yayımlandığı dönemde başvurucu ile
ilgili olarak bir süre basın ve yayın organlarında haber yapılmış ve yazılar
yazılmıştır. Nitekim başvurucunun bireysel başvuru dosyasına eklediği gazete
kupürleri de bunu doğrulamaktadır. Başvurucu, haberin yayımlandığı dönemde
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısıdır. Başvuruya konu haberde, “İrticayla Mücadele Eylem Planı” olarak
nitelendirilen hükümete yönelik darbe planının Erzincan'da uygulamaya
konulduğu, bu kapsamda Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in izni ile
yirmi altı kişinin gözaltına alındığı ve psikolojik baskı ile ifade vermeye
zorlandıkları, delil yaratılmaya çalışıldığı ve CMK hükümleri ihlal edilerek
usulsüz operasyonlar yapıldığı belirtilmiş, bir HSYK üyesinin, bazı hâkim ve
savcıların yerlerinin değiştirilmesi ile İlhan Cihaner’in Erzincan Cumhuriyet
Başsavcılığına atanmasına yönelik, olayların geçtiği tarihten önceki
girişimlerine yer verilmiştir. Şikâyet konusu haberde dile getirilen iddialar
ile haberin yayımlandığı dönemdeki olaylar ve başvurucunun beyanları birlikte
değerlendirildiğinde söz konusu haberde sarf edilen sözlerin ve iddiaların bir
ölçüde, genel yarar nitelikli bir tartışmaya katkı sundukları kabul edilebilir.
56. Ayrıca başvurucunun, olayların geçtiği zaman diliminde
üst düzey bir kamu görevi olan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğu ve gazete
haberinden önce meydana gelen olaylarla birlikte daha da artan ve itiraz
götürmeyen tanınmışlık derecesi dikkate alındığında, başvurucunun, az bilinen
bir kişi olduğu iddia edemez.
57. Adalet sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan kamu
görevlileri olan hâkim ve savcılarla yüksek mahkeme üyeleri de diğer kamu
görevlileri gibi kamunun güvenine sahip olmalıdırlar (benzer bir karar için
bkz. Saday/Türkiye, B.No:
32458/96, 30/3/2006, § 33). Bu sebeple adalet sisteminde görev alan hâkimler ve
savcılarla birlikte diğer yargı çalışanlarını asılsız suçlamalardan korumak
devletin görevlerindendir. Demokratik bir toplumda, bireylere, yargı sistemi ve
ona dâhil olan kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı
tanınmış olmakla birlikte bu eleştirilerin kişilerin şeref ve itibarlarının
korunmasını isteme haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması gerekir (benzer
değerlendirmeler için bkz. İlhan Cihaner, §
85).
58. Başvurucu, olayların meydana geldiği dönemde uzunca bir
süre kendisi hakkında eleştiriler içeren haberlerin hedefi olmuştur. Ancak
somut başvuruya konu haber, o dönemde Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olan
başvurucu hakkında yürütülen soruşturmaya ilişkin bir haber yazısıdır ve ne
başvurucunun şahsına hakaret içermekte ve ne de ona karşı şiddeti teşvik
etmektedir.
59. Son olarak başvuruya konu haberde abartıya kaçılmadığı da
söylenemez. Ne var ki basın özgürlüğünün kapsamının, demokrasi ile yakın
ilişkisinin doğal sonucu olarak, bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya
izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir (Kadir Sağdıç, § 76; Radio France ve diğerleri/Fransa, B.No: 53984/00, 30/3/2004, § 37).
60. Anayasa Mahkemesi veya derece mahkemeleri, gazetecilik
mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini ve gazetecilerin haber verme tekniğini
belirleyemezler. Zira bir düşüncenin en iyi hangi üslup ve biçimle
aktarılacağına bizzat düşünceyi dile getirenler karar verebilir. Bu bağlamda
Anayasa’nın 26. maddesinin, sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini
değil, fakat aynı zamanda bunların nakledilme biçimlerini de koruduğu hatırda
tutulmalıdır (bkz. Ali Suat Ertosun, §
66; Oberschlick/Avusturya, B.No: 11662/85,23/5/1991, § 57).
61. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, davalının basın
özgürlüğü ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının
korunması hakları arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. İlk derece
Mahkemesi, söz konusu haber ve yazının, genel çıkarı ilgilendiren bir
tartışmaya katkı sunup sunmadığı sorusuna özel bir önem vermiş, ayrıca haberin
yapıldığı şartlar üzerine de eğilmiştir. İlk Derece Mahkemesi davaya konu
haberde geçen olayların gerçekliği meselesine eğilmiş ve yayının yapıldığı
tarihte meydana gelen olaylarla yayının içeriği arasındaki öz-biçim ilişkisinin
bozulmadığı, başvuruya konu köşe yazısında geçen olayların “gerçekliğe uygun” olduğu yönünde
değerlendirme yapmıştır.
62. Diğer taraftan, hakkında dava açılan haberde yer alan
iddialar, olgulara dayalı ithamlar şeklinde de değerlendirilse, değer yargıları
olarak da kabul edilse, İlk Derece Mahkemesi, anılan gazetedeki yazının başvurucu
hakkında yürütülen soruşturmaya ilişkin bir haber yazısı olduğunu belirterek,
haberde yer alan iddiaların olgusal temelden tümüyle yoksun olmadıklarını
değerlendirmiştir.
63. Açıklanan nedenlerle, yukarıdaki değerlendirmelerin
tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları
takdir payları da dikkate alındığında, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasında yer alan pozitif yükümlülüklere uyulduğu, Derece Mahkemelerince
tarafların haklarının değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve
bu kapsamda bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlali
yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan
yoksun olması”,
2. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlali
yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun
olması”,
nedenleriyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına,
7/7/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.