TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
İLHAN CİHANER BAŞVURUSU (4)
Başvuru Numarası: 2014/565
Karar Tarihi: 7/7/2015
R.G. Tarih- Sayı: 14/8/2015-29445
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör Yrd.
Derya ATAKUL
Başvurucu
İlhan CİHANER
Vekili
Av. Mustafa GÜLER
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ulusal ölçekte yayın yapan Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan bir haberde kullanılan ifadelerin başvurucunun kişilik haklarını zedelediği iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 14/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 18/2/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 11/4/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 20/5/2014 tarihli görüş yazısı başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu süresi içinde, Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyanlarını sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Ulusal düzeyde yayın yapan Yeni Şafak gazetesinin 20/7/2009 tarihli nüshasında, o tarihte Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olan başvurucu hakkında, “İşte Andıcın İşaret Fişeği” başlıklı bir haber yayımlanmıştır.
8. Gazetenin birinci sayfasında,“İşte Andıcın İşaret Fişeği” başlığı kullanılmış ve altında, "İrticayla Mücadele Eylem Planı başlıklı andıcın ilk uygulamasının 23 Şubat’ta Erzincan’da gerçekleştirildiği, operasyonun HSYK tarafından korsan kararname ile terfi ettirilmek istenen Savcı İlhan Cihaner’in izniyle yapıldığı…” şeklinde başvurucu hakkında bazı iddialara yer verilmiştir.
9. Haberin devamına gazetenin on üçüncü sayfasında yer verilmiş ve sayfanın başında büyük puntolarla "Darbe Andıcı’nın İşaret Fişeği Erzincan’da" başlığı kullanılmıştır. Başlığın altındaki haber şu şekildedir:
"Genelkurmay Harekât Başkanlığı'nda görevli Albay Dursun Çiçek'in imzasını taşıyan 'İrticayla Mücadele Eylem Planı'nın Erzincan'da uygulamaya sokulduğu anlaşıldı. Jandarma ekiplerinin 17 vakıf, dernek ve işyerine baskın yaparak gözaltına aldığı 26 kişiye, planda anlatıldığı gibi üst düzey politikacı, gazete sahipleri ve vakıf yöneticileri hakkında baskıyla ithamda bulunmaları sağlandı.
3 Ay Politikacıları Dinlediler
Erzincan'da 23 Şubat'ta yapılan operasyon öncesi, sivil toplum kuruluşu yöneticileri, Ankara'da üst düzey politikacılar ve İstanbul'da bir gazete sahibinin de aralarında bulunduğu birçok isim 2-3 ay süreyle dinlendi. Teknik takip için mahkemeden gerekli olan iznin ise dinlemeden sonra alındığı belirlendi.
Cumhuriyet Savcısı İlhan Cihaner'in izni ile Erzincan Jandarma Alay Komutanlığı'na bağlı ekipler şehir merkezinde 17 vakıf, dernek ve özel işyerine baskın yaptı. Erzincan'ın ilçelerinde de 4 yerde arama yapıldı. Görev alanı dışında olmasına rağmen jandarmanın şehir merkezinde yaptığı usulsüz operasyonda 26 kişi gözaltına alındı.
26 Kişiden Sadece 2'si Tutuklu
Medine Vakfı'nın şubelerinin hedef alındığı baskında Jandarma birliklerinin arama işlemleri sırasında 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerini ihlal ettikleri belirlendi. Operasyonlarda gözaltına alınarak tutuklanan 26 kişiden sadece 9'u mahkeme tarafından tutuklandı. Tutuklananlardan 7'si de, avukatlarının usulsüzlükleri dayanak göstererek yaptıkları itirazla tahliye edildi. Tutuklu 2 kişi Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde hâkim karşısına çıkacak.
Gece 03.00'te Baskıyla İfade
Operasyonda 'Darbe Andıcı'nda anlatılan psikolojik harekâtın uygulandığı belirlendi. Gözaltına alınan kişilerin 48 saat uykusuz bırakıldıktan sonra gece 03.00'te yapılan sorgulamalarında vakıf yöneticileri, bazı politikacılar ve İstanbul'da bir gazete sahibi hakkında asılsız suçlamalarda bulunmaya zorlandıkları tespit edildi. Sanıkların Avukatı Turgay Nas'ın gözaltı ve sorguda CMK'ya aykırı olarak gerçekleştiren işlemleri tespit ettiği öğrenildi.
HSYK'da Albay Hesaplaşması
Hâkim ve savcıların sabırsızlıkla beklediği atama kararnamesinin çıkmasını engelleyen HSYK üyelerinin 'Darbe Andıcı'nda imzası bulunan Albay Dursun Çiçek'i tutuklayan hâkimi de hedef aldığı ortaya çıktı. Ergenekon soruşturması, KCK operasyonu ve Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz'ün tutuklandığı operasyonları yürüten savcıların görev yerlerinin değiştirilmesini isteyen HSYK üyesi Ali Suat Ertosun'un hazırladığı korsan listede Çiçek'i tutuklayan 14. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi Rüstem Eryılmaz'ın da görev yerinin değiştirilmesi isteniyor. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi İdris Asan'ın adının ise, nöbetçi olduğu dönemlerde Ergenekon sanıklarının tutuklanmasına karar veren heyette yer alması nedeniyle korsan listede olduğu öğrenildi.
Savcı Ertosun Korsan Listesinde
HSYK toplantısına korsan liste sunan üye Ali Suat Ertosun'un, Jandarmaya şehir merkezinde operasyon yapma yetkisini veren Erzincan Cumhuriyet Savcısı İlhan Cihaner'in Erzurum'a atanmasını istediği ortaya çıktı. Çete suçlarına bakan Ağır Ceza Mahkemesi Erzurum'da olduğu için Cihaner, atanması durumunda Erzincan, Kars, Gümüşhane ve Bayburt'daki çete suçlarından da sorumlu olacak.
İkiz Bebekleri Sorguda Öldü
Operasyon kapsamında sorgulanan 4.5 aylık hamile S.G'nin gördüğü baskı ve şiddet sonucunda ikiz çocuklarının karnında öldüğü de ortaya çıktı. Operasyonda gözaltına alınan C.G.'nin eşi S.G.'nin de sorgulandığı ve bu sırada eşinin 4.5 aylık hamile olduğunu söylediği ancak jandarma görevlilerinin bunu dikkate almadığı belirlendi. S.G.'nin karnındaki ikiz bebeklerinin ölü doğması üzerine psikolojisinin bozulduğu öğrenildi. Operasyonda gözaltına alınan Medine Vakfı üyelerinden C.D.'nin Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı tarafından hücre hapsine çarptırıldığı da ortaya çıktı. Astım hastası olmasına rağmen 19 gün tek kişilik hücrede tutulan C.D.'nin bu sırada astım krizine girdiği tespit edildi.”
10. Başvurucu, söz konusu haber nedeniyle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu ileri sürerek, 20/7/2010 tarihinde, Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesinde ilgililer aleyhine manevi tazminat davası açmıştır.
11. Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesi, 29/12/2011 tarihli kararla davanın reddine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi şöyledir:
“...
Davalı Ahmet Albayrak adına yapılan husumet itirazı yerinde görülmeyerek esasa dair yapılan değerlendirmede, davaya konu Yeni Şafak Gazetesinin 20/07/2009 tarihli sayısında davacı hakkındaki yayın içeriği incelendiğinde; yayının davacıya yönelik olmaktan ziyade yayın tarihinde HSYK’nın davacıyı terfi ettirmeye yönelik tespit edilen girişiminin haber konusu yapıldığı, haberde davacının Erzincan Başsavcısı olduğu dönemde yürütülen soruşturmalarda CMK hükümlerinin ihlal edildiği yolunda muhtelif iddialara yer verildiği görülmüştür.
Davacı vekili tarafından haberde yer alan iddiaların tamamen kurgudan ibaret olduğu, gerçekle ilgisinin bulunmadığı ileri sürülmüş ise de HSYK Genel Sekreterliğinin 7/12/2011 tarihli cevabi yazısında davacı hakkında yayın içeriğinde yer alan isnatlarla ilgili Adalet Müfettişleri tarafından başlatılan inceleme sırasında elde edilen deliller kapsamında soruşturmaya geçilerek savunmasının istendiği ve 17/7/2009 tarihli inceleme ve soruşturma raporunun düzenlendiğinin belirtilmesi karşısında yayın içeriğindeki iddiaların kurgudan ibaret olmadığı, kesinleşmiş gerçek olmamakla birlikte yayınlandığı tarih itibarıyla güncel olup, davacının bulunduğu makam nedeniyle kamuoyunu ilgilendiren bir konuda basın özgürlüğü çerçevesinde yorum yapılmak suretiyle yayınlanmış bir yazı olduğu, haber içeriğinde davacının kişiliğine ve kişilik haklarına saldırının bulunmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir.”
12. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 4/6/2013 tarihli ilâmıyla onanmıştır.
13. Başvurucunun karar düzeltme talebi, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 25/11/2013 tarihli ilâmıyla reddedilmiş, anılan karar, 16/12/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 14/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. Anayasa'nın "Yargı yetkisi" kenar başlıklı 9. maddesi şöyledir:
"Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır."
16. Anayasa'nın "Basın hürriyeti" kenar başlıklı 28. maddesi şöyledir:
"Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz.
(İkinci fıkra mülga: 3.10.2001-4709/10 md.)
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır.
…"
17. Anayasa'nın "Mahkemelerin bağımsızlığı" kenar başlıklı 138. maddesi şöyledir:
"Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
18. Anayasa'nın "Hâkimlik ve savcılık mesleği" kenar başlıklı 140. maddesi şöyledir:
"Hâkimler ve savcılar adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hâkim ve savcılar eliyle yürütülür.
Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.
Hâkim ve savcıların nitelikleri, atanmaları, hakları ve ödevleri, aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin ve görev yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında disiplin kovuşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma yapılması ve yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.
…
Hâkimler ve savcılar, kanunda belirtilenlerden başka, resmî ve özel hiçbir görev alamazlar.
Hâkimler ve savcılar idarî görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlıdırlar.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 7/7/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/1/2014 tarihli ve 2014/565 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, başvuruya konu haberin Yeni Şafak Gazetesinde yayınlandığı 20/7/2009 tarihinde Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğunu ve o tarihte adı geçen gazetenin sahibinin de aralarında bulunduğu bazı şüpheliler hakkında ceza soruşturması yürüttüğünü, bu sebeple Yeni Şafak Gazetesinin kendisi aleyhine mesleki itibarını ve kişilik haklarını hedef alan yayınlar yaptığını ileri sürmüştür.
21. Başvurucu, ayrıca, 12/9/2010 tarihinde yapılan Anayasa değişikliği referandumundan sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda (HSYK) değişiklikler yapıldığını, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığının zarar gördüğünü iddia etmiştir. Başvurucu, Yeni Şafak Gazetesi aleyhine açtığı manevi tazminat davasının, etkin olmayan bir yargılama sonucunda ve Yargıtayın emsal nitelikteki kararlarına aykırı olarak reddedildiğini, Yargıtay 4. Hukuk Dairesince de kararın onandığını, derece mahkemelerinin bağımsız ve tarafsız olmadıklarını belirtmiştir.
22. Başvurucu, Anayasa'nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının, anılan Gazetede yayımlanan haber nedeniyle Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin, Derece Mahkemeleri tarafından verilen kararların gerekçelerinin yetersiz olması nedeniyle Anayasa'nın 141. maddesinin ve gazetede yayınlanan haberin kişilik haklarına zarar vermesi nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiş, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi veya 250.000,00 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Başvuru dilekçesinde başvurucu, tahkir içeren sözler nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının, derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin kendisini korumaması nedeniyle ihlal edildiğini belirterek, Anayasa’nın 17., 25., 26., 28., 36., 38., 40., 90. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmeleri ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi kendisi yapar. Başvurucunun şikâyet ettiği koşullar ve şikâyetlerini dile getirme biçimi dikkate alınarak bu şikâyetlerin Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında incelenmesi uygun görülmüştür. Başvurucunun adil yargılanma hakkının, etkili başvuru hakkının ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerinin özü, derece mahkemelerinde yapılan yargılamaların ve verilen kararların kendisinin şeref ve itibarını korumakta yetersiz kaldıkları iddiasıdır.
25. Başvurucu, ayrıca şikâyete konu haber nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte, söz konusu yayının yapılması nedeniyle herhangi bir kamu gücünü kullanan organ veya yetkili hakkında şikâyetçi olmamış, genel olarak yayının yapılması sırasında ve daha sonra derece mahkemelerinde yapılan yargılama sırasında devletin itibarını korumadığından şikâyetçi olmuştur.
26. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup, kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
27. Başvuruya konu haberde yer alan bazı ifadelerden, suçluluğu ilgili mahkeme kararlarıyla sabit olmayan başvurucunun bu eylemleri işlediği ve suçlu olduğu inancı yansıtılmış olsa bile başvurucunun, söz konusu haberin devlet yetkililerin açıklamalarına dayandığı veya bunların söz konusu haberin yapılmasına neden oldukları yönünde bir şikâyette de bulunulmadığı göz önüne alındığında başvuruya konu şikâyetin Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında incelenmesi gerekmektedir.
28. Başvurucunun, başvuruya konu kararları veren İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtayın ilgili dairesinin bağımsız ve tarafsız olmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ayrıca incelenmiştir.
1. Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlali İddiası Yönünden
29. Başvurucu, başvuruya konu kararları veren Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesinin ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin bağımsız ve tarafsız olmadığını ileri sürmüştür.
30. Bakanlık görüşünde, başvurucunun, mahkemelerin ve buralarda görev yapan hâkimlerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı hakkındaki şikâyetlerine ilişkin olarak somut bir olgu ileri süremediği ve şikâyetlerin soyut nitelikli olduğu belirtilmiştir.
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un, "Bireysel başvuru usulü" kenar başlıklı 47. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin ..., belirtilmesi gerekir ..."
32. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
33. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen "Bireysel başvuru formu ve ekleri" başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:
ç) Kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti.
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
..."
34. Başvurucu, adı geçen gazetede yayımlanan haberin, gazete sahibi hakkında yürüttüğü soruşturma üzerinde baskı kurmak amacı taşıdığını, Cumhuriyet Başsavcısı sıfatı ile yürüttüğü mesleki faaliyetleri nedeniyle hedef haline getirildiğini, 2010 yılı Anayasa değişiklikleri ile yeni bir HSYK’nın oluştuğunu, yargıda kadrolaşmaya gidilmesi nedeniyle davasının bağımsız ve tarafsızlıktan uzak biçimde incelendiğini ileri sürmüştür.
35. Başvurucunun iddialarına dayanak yaptığı HSYK seçimleri, Anayasa'nın 159. maddesinin 7/5/2010 tarihli ve 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 22. maddesi ile değiştirilmesi ve söz konusu değişikliğin 12/9/2010 tarihinde yapılan referandum ile kabul edilmesinden sonra yapılmıştır.
36. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda başvurucuların başvurularını titizlikle hazırlama ve takip etme yükümlülükleri vardır. Bu yükümlülüğün bir gereği olarak başvurucu, ihlal edildiğini iddia ettiği Anayasa hükmünün hangi nedenle ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle iddialarını kanıtlamak zorundadır. Başvurucu tarafından soyut şekilde birtakım Anayasa hükümlerine atıfta bulunulması iddiaların ispatlandığı anlamına gelmez. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu, Anayasa'ya aykırılığının soyut biçimde ileri sürülmesini sağlayan bir yol olarak düzenlenmemiştir.
37. Somut başvuru dosyasında, söz konusu HSYK seçimleri ve HSYK'nın işlemleri ile İlk Derece Mahkemesinin ve Yargıtayın ilgili dairesinin bağımsız ve tarafsız olmadığı iddiaları arasında bir ilişki kurulamamış, subjektif veya objektif esaslar doğrultusunda İlk Derece Mahkemesinin ve Yargıtayın ilgili dairesinin bağımsızlığını ve tarafsızlığını kuşkulu hâle getirecek bir durum tespit edilememiş, yargılamanın bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin herhangi bir husus da saptanamamıştır.
38. Açıklanan nedenlerle, ileri sürülen ihlal iddialarının başvurucu tarafından kanıtlanamamış olması nedeniyle, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma Hakkının İhlali İddiası Yönünden
39. Başvurucu, tahkir içeren sözler karşısında derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin kendisini korumaması nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
40. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları hatırlatılarak, başvurucunun özel hayatına müdahale edildiğine dair şikâyetlerinin, başvurucunun özel hayatı ile gazetecilerin basın ve haber verme özgürlüğü arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanmadığı açısından değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
41. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu, başvuru dilekçesindeki iddiaları tekrar etmiştir. Başvurucu ayrıca, kendisinin, haber konusu olayların geçtiği dönemde Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğunu, ifade özgürlüğünün Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi” amacı ile sınırlanabileceğini, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için bir yargı görevlisi olarak kendisinin korunması amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlanması gerektiğini ileri sürmüştür.
42. Başvuru konusu olaya benzer olaylarda uygulanacak ilkeler ilk olarak İlhan Cihaner kararında (İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 42-74) ortaya konulmuştur. Daha sonra aynı ilkeler Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından benimsenmiş (bkz. Kadir Sağdıç, [GK] B.No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 35-66; Nihat Özdemir, [GK], B.No: 2013/1997, 8/4/2015, §§ 29-61) ve Bölümler önlerine gelen şikayetlerde sözü geçen ilkeleri uygulamışlardır (Ali Suat Ertosun, B.No: 2013/1047, 15/4/2015, §§ 21-52; Ali Suat Ertosun (2), B.No: 2013/1640, 15/4/2015, §§ 19-50).
43. Başvuruya konu sözler ve iddialar (bkz. §§ 8-9) nedeniyle başvurucunun kişisel itibarının korunması hakkına müdahale edildiği kabul edilmelidir. Bu sebeple mevcut davada başvurucunun, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme hakkı ile ulusal günlük gazetenin ve şikâyet konusu haberin yazarı gazetecinin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında bir denge kurulması gerekmektedir.
44. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan “manevi varlık” kapsamında yer almaktadır. Devletin, bireyin manevi varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibara keyfi olarak müdahale etmemek şeklinde negatif yükümlülüğü ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır (Abdullah Doğtaş, B.No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Şeref ve itibarı etkileyen sözel saldırılar veya basın ve yayın yolu ile yapılan yayınlara karşı bireyin korunmaması halinde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (Kadir Sağdıç, § 36; İlhan Cihaner, § 42). Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına aykırı olarak yapılan saldırının, başvurucunun kişisel itibarına saygı gösterilmesini isteme hakkından yararlanmasına zarar verecek şekilde yapılıp yapılmadığını olayın şartlarına göre değerlendirir (bkz. Kadir Sağdıç, § 39; İlhan Cihaner, § 45).
45. Öte yandan ifade özgürlüğü, demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrası saklı tutulmak üzere, ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil, incitici, şoke edici ya da rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu yinelenmelidir. İfade özgürlüğü, yokluğu halinde “demokratik bir toplum”dan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir ve bazı istisnalara tabi ise de, bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerekir (bkz. Abdullah Öcalan, [GK] B.No: 2013/409, 25/6/2014, § 95; Kadir Sağdıç, § 48; İlhan Cihaner, § 55; Handyside/Birleşik Krallık, B.No: 5493/72,7/12/1976, § 49).
46. Mevcut olaydaki gibi başvurularda başvurunun sonucu, prensip olarak başvurunun, ihtilaflı yazı ve sözlerin sahibi tarafından Anayasa’nın 26. maddesine dayanılarak yapılmış olması ile bu yazıya veya sözlere konu olan kişi tarafından Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak yapılmış olmasına göre değişmez. Aksi halde Anayasa’nın anılan maddelerinde korunan hakların dengelenmesinde, benzer olaylarda çelişkili sonuçlar ortaya çıkabilir. Yargı mercilerinin bu iki maddede düzenlenen haklar arasında Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya konulan kriterlere uygun bir şekilde bir denge kurmaları gerekir.
47. Basın özgürlüğü ile itibarın korunması hakkı arasında bir denge kurulmasıyla ilgili olarak mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterler şu şekilde sayılabilir: Genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlanıp sağlanmadığı, hedef alınan kişinin konumu (siyasetçi, kamu görevlisi veya sıradan birey olup olmaması ve ünlülük derecesi gibi), haber, köşe yazısı veya makalenin konusu, ilgili kişinin önceki davranışları, yayımın içeriği, şekli ve sonuçları ile haber, köşe yazısı veya makalenin yayımlanma şartları (bkz. İlhan Cihaner, §§ 66-73; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; Nihat Özdemir, §§ 54-61; Ali Suat Ertosun, §§ 44-52; Ali Suat Ertosun (2), §§ 42-50).
48. Somut davanın kendine has koşullarında mahkemelerin başvurucuyu aşırı bir eleştiriden korumakta yetersiz kalıp kalmadıkları incelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruda taraflar arasındaki ihtilaf, büyük ölçüde, dava konusu haberin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Bu noktada, maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı hatırda tutulmalıdır (bkz. Kadir Sağdıç, § 57; İlhan Cihaner, § 64; bkz. Lingens/Avusturya, B.No: 9815/82, 8/7/1986, § 46). Yine de yeterli bir olgusal temele sahip olması beklenmekle birlikte yargılamaya konu bir haberin bir bütün olarak ele alındığında kamu yararını ilgilendirmesi, değer yargısı kavramının geniş yorumlanması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bir suç isnadının sağlam bir nedene dayandığının ortaya konulmasında aranan kesinlik derecesinin, kamu yararı ile ilgili bir konuda, gazetecilerin değer yargısı içeren ifadeleri bakımından da aranmasını beklemek basın özgürlüğünün amacı ile bağdaşmaz (aynı yönde bkz. Scharsach ve News Verlagsgesellschaft GmbH/Avusturya, B.No: 39394/98, 13/2/2004, §§ 39-43).
49. Başvurucu, söz konusu günlük gazetede yayımlanan haberin kişilik haklarına zarar vermesi nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu, başvuruya konu haberin Yeni Şafak Gazetesinde yayımlandığı 20/7/2009 tarihinde Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğunu ve o tarihte adı geçen gazetenin sahibinin de aralarında bulunduğu bazı şüpheliler hakkında ceza soruşturması yürüttüğünü, bu sebeple Yeni Şafak Gazetesinin kendisi aleyhine mesleki itibarını ve kişilik haklarını hedef alan yayınlar yaptığını, haberin gerçeğe aykırı bir şekilde yapıldığını ve asıl amacının başlatılan soruşturmayı yönlendirmek ve yargı organları üzerinde baskı kurmak olduğunu ileri sürmüştür. Buna karşın İlk Derece Mahkemesine göre söz konusu haber, basın özgürlüğü sınırlarını aşmayan eleştirel nitelikte bir yazıdır.
50. Başvurucunun, davalının sözlerinin şahsiyet haklarına yönelik bir saldırı olduğu yönündeki değerlendirmelerine karşı davalı, haberin gerçek olduğunu, haberde yer verilen bilgilerin güncel ve kamuoyunun ilgisine matuf olduğunu ve hukuka aykırı bir yönünün bulunmadığını iddia etmiştir. İlk Derece Mahkemesi, bahsi geçen yayımda, HSYK’nın başvurucuyu terfi ettirme girişimine ve başvurucunun Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğu dönemde yürütülen soruşturmalarda 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) hükümlerinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların haber konusu yapıldığı, dolayısıyla başvurucunun şahsiyet haklarına yönelik bir saldırının bulunmadığı yönünde değerlendirme yapmıştır. Mahkeme, başvurucu hakkında yayın içeriğinde yer alan isnatlarla ilgili Adalet Müfettişleri tarafından düzenlenen inceleme ve soruşturma raporunu göz önünde bulundurarak dava konusu haberin görünürdeki gerçeğe uygun ve güncel olduğunu kabul etmiş, haberin, kamu yararı amacı taşıdığı ve basın özgürlüğü kapsamında kaldığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
51. Başvurucu, dava konusu haberin, yürüttüğü bir ceza soruşturması nedeniyle hakkında başlatılan karalama kampanyası kapsamında yapıldığını ileri sürmüştür. Başvurucuya göre kendisi, yargısal faaliyetleri nedeniyle hedef haline getirilmiş ve söz konusu haberde bir darbe planlayıcısı gibi gösterilmesi nedeniyle kişilik hakları ihlal edilmiştir. İlk Derece Mahkemesi, davalının kullandığı şikâyet konusu sözlerin, davacı tarafın kişisel haklarına herhangi bir saldırı oluşturmadığını kabul ederek davayı reddetmiştir. Somut davada İlk Derece Mahkemesi, davalının kullandığı sert sözlere onun verdiği anlamın ötesinde anlam yüklemeyi reddetmiştir.
52. Başvurucunun bireysel başvuru dilekçesine eklediği bilgi ve belgelere göre İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılamada başvurucu, söz konusu gazete haberinde verilen olayların gerçek dışı olduğunu ileri sürmüş olmakla birlikte, gazetede yer alan haberdeki bilginin doğru olmadığını gösterebilmiş değildir. Başvurucunun, söz konusu haberin kendisine yönelik karalama kampanyasının bir parçası olduğu yönündeki soyut değerlendirmelerine karşı davalı, söz konusu haberin gerçek, güncel ve kamuoyunun ilgisine matuf olduğunu ileri sürmüştür. İlk Derece Mahkemesi de başvurucunun talebini, söz konusu haberin bir bütün olarak görünür gerçeğe uygun olduğu ve özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı yönünde değerlendirme yaparak reddetmiştir.
53. Davalının, başvuruya konu haberde dile getirdiği düşüncelerin olgular temelinde gelişen bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı ve içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip geçmediği sorularına cevap verilmelidir. Bu bağlamda, bir haber, köşe yazısı veya makalenin kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu haber, köşe yazısı veya makalenin yayımlanmasına o kadar çok katlanması gerekir. Aksine, yazının bilgilendirme değeri ne kadar düşükse kişinin korunan çıkarına da o kadar çok üstünlük tanınması gerekir (İlhan Cihaner, § 74). Basının genel yarar nitelikli bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır.
54. Şikâyet konusu haberin yayımlandığı dönem, ülkede sivil hükümete karşı darbe hazırlığı yapıldığına ilişkin iddialar üzerine başlatılan ve “Ergenekon soruşturmaları” adı verilen bir dizi soruşturmanın devam ettiği bir dönemdir. Bu çerçevede haberin yayımlandığı tarihte ve öncesinde, Ergenekon soruşturması adı verilen soruşturma kapsamında birçok kişinin ev ve işyerlerinde aramalar yapılmış, bu kişiler gözaltına alınmış ve bazıları da yetkili mahkemelerce tutuklanmıştır. Ergenekon soruşturması olarak nitelendirilen soruşturma kapsamında yapılan aramalarda ve ilgililerin bilgisayarlarında çok sayıda örgütsel doküman ve örgütün yapısını gösteren belgelerin ele geçirildiği soruşturma dosyasındaki iddialar arasındadır. Haberin yayımlandığı tarihte basın ve yayın organlarında, Ergenekon soruşturması olarak nitelendirilen soruşturma kapsamında yürütülen operasyonlara, verilen gözaltı ve tutuklama kararları ile ele geçirilen delillere yönelik pek çok haber yayımlanmıştır.
55. Başvuruya konu haberin yayımlandığı dönemde başvurucu ile ilgili olarak bir süre basın ve yayın organlarında haber yapılmış ve yazılar yazılmıştır. Nitekim başvurucunun bireysel başvuru dosyasına eklediği gazete kupürleri de bunu doğrulamaktadır. Başvurucu, haberin yayımlandığı dönemde Erzincan Cumhuriyet Başsavcısıdır. Başvuruya konu haberde, “İrticayla Mücadele Eylem Planı” olarak nitelendirilen hükümete yönelik darbe planının Erzincan'da uygulamaya konulduğu, bu kapsamda Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in izni ile yirmi altı kişinin gözaltına alındığı ve psikolojik baskı ile ifade vermeye zorlandıkları, delil yaratılmaya çalışıldığı ve CMK hükümleri ihlal edilerek usulsüz operasyonlar yapıldığı belirtilmiş, bir HSYK üyesinin, bazı hâkim ve savcıların yerlerinin değiştirilmesi ile İlhan Cihaner’in Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığına atanmasına yönelik, olayların geçtiği tarihten önceki girişimlerine yer verilmiştir. Şikâyet konusu haberde dile getirilen iddialar ile haberin yayımlandığı dönemdeki olaylar ve başvurucunun beyanları birlikte değerlendirildiğinde söz konusu haberde sarf edilen sözlerin ve iddiaların bir ölçüde, genel yarar nitelikli bir tartışmaya katkı sundukları kabul edilebilir.
56. Ayrıca başvurucunun, olayların geçtiği zaman diliminde üst düzey bir kamu görevi olan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğu ve gazete haberinden önce meydana gelen olaylarla birlikte daha da artan ve itiraz götürmeyen tanınmışlık derecesi dikkate alındığında, başvurucunun, az bilinen bir kişi olduğu iddia edemez.
57. Adalet sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan kamu görevlileri olan hâkim ve savcılarla yüksek mahkeme üyeleri de diğer kamu görevlileri gibi kamunun güvenine sahip olmalıdırlar (benzer bir karar için bkz. Saday/Türkiye, B.No: 32458/96, 30/3/2006, § 33). Bu sebeple adalet sisteminde görev alan hâkimler ve savcılarla birlikte diğer yargı çalışanlarını asılsız suçlamalardan korumak devletin görevlerindendir. Demokratik bir toplumda, bireylere, yargı sistemi ve ona dâhil olan kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte bu eleştirilerin kişilerin şeref ve itibarlarının korunmasını isteme haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. İlhan Cihaner, § 85).
58. Başvurucu, olayların meydana geldiği dönemde uzunca bir süre kendisi hakkında eleştiriler içeren haberlerin hedefi olmuştur. Ancak somut başvuruya konu haber, o dönemde Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olan başvurucu hakkında yürütülen soruşturmaya ilişkin bir haber yazısıdır ve ne başvurucunun şahsına hakaret içermekte ve ne de ona karşı şiddeti teşvik etmektedir.
59. Son olarak başvuruya konu haberde abartıya kaçılmadığı da söylenemez. Ne var ki basın özgürlüğünün kapsamının, demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak, bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir (Kadir Sağdıç, § 76; Radio France ve diğerleri/Fransa, B.No: 53984/00, 30/3/2004, § 37).
60. Anayasa Mahkemesi veya derece mahkemeleri, gazetecilik mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini ve gazetecilerin haber verme tekniğini belirleyemezler. Zira bir düşüncenin en iyi hangi üslup ve biçimle aktarılacağına bizzat düşünceyi dile getirenler karar verebilir. Bu bağlamda Anayasa’nın 26. maddesinin, sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini değil, fakat aynı zamanda bunların nakledilme biçimlerini de koruduğu hatırda tutulmalıdır (bkz. Ali Suat Ertosun, § 66; Oberschlick/Avusturya, B.No: 11662/85,23/5/1991, § 57).
61. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, davalının basın özgürlüğü ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakları arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. İlk derece Mahkemesi, söz konusu haber ve yazının, genel çıkarı ilgilendiren bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı sorusuna özel bir önem vermiş, ayrıca haberin yapıldığı şartlar üzerine de eğilmiştir. İlk Derece Mahkemesi davaya konu haberde geçen olayların gerçekliği meselesine eğilmiş ve yayının yapıldığı tarihte meydana gelen olaylarla yayının içeriği arasındaki öz-biçim ilişkisinin bozulmadığı, başvuruya konu köşe yazısında geçen olayların “gerçekliğe uygun” olduğu yönünde değerlendirme yapmıştır.
62. Diğer taraftan, hakkında dava açılan haberde yer alan iddialar, olgulara dayalı ithamlar şeklinde de değerlendirilse, değer yargıları olarak da kabul edilse, İlk Derece Mahkemesi, anılan gazetedeki yazının başvurucu hakkında yürütülen soruşturmaya ilişkin bir haber yazısı olduğunu belirterek, haberde yer alan iddiaların olgusal temelden tümüyle yoksun olmadıklarını değerlendirmiştir.
63. Açıklanan nedenlerle, yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları da dikkate alındığında, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan pozitif yükümlülüklere uyulduğu, Derece Mahkemelerince tarafların haklarının değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve bu kapsamda bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlali yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlali yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına,
7/7/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.