TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÜLLÜ KARAKURT VE MEHMET KARAKURT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/567)
|
|
Karar Tarihi: 8/2/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık
YAMLI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Güllü
KARAKURT
|
|
|
2. Mehmet
KARAKURT
|
Vekili
|
:
|
Av. Kürşat
KARACABEY
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, zorunlu askerlik görevi sırasında vefat nedeniyle
uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan tam yargı davasının süre aşımından
reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/1/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuların oğlu H.K., İzmir'de askerlik görevini yapmakta
iken 18/1/2009 tarihinde gece 23.30 sıralarında yatağında vefat etmiştir.
9. Adli Tıp Kurumunun 24/2/2009 tarihli otopsi raporunda, anılan
kişinin epilepsi (sara) nöbeti esnasında gelişen beyin ve akciğer ödemi sonucu
öldüğü belirtilmiştir.
10. Askerî Savcılık tarafından olay hakkında yapılan soruşturma
kapsamında müteveffanın babası olan başvurucu Mehmet Karakurt'un
9/4/2009 ve 8/12/2009 tarihlerindealınan ifadelerinde
oğlunun hastalığından haberdar olduğu bilgisine yer verilmiş, bilirkişi
incelemesi yaptırılmış; temin edilen bütün bilgi ve belgeler ile otopsi
raporunun değerlendirilmesi neticesinde ölüm olayının epilepsi (sara) nöbeti
esnasında gelişen beyin ve akciğer ödemi sonucu meydana geldiği, ölüm olayında
başkaca kişilerin cezai sorumluluğunu doğuracak bir unsurun bulunmadığının anlaşıldığı
gerekçesiyle 5/4/2010 tarihli ''kovuşturmaya
yer olmadığı kararı'' verilmiş, bu karar başvurucu Mehmet Karakurt'a 18/4/2010 tarihinde tebliğ edilmiştir. Söz
konusu karara itiraz edildiği veya ceza soruşturmasının/kovuşturmasının
sürdüğüne dair başvurucular tarafından herhangi bir bilgi sunulmamıştır.
11. Başvurucular, oğullarının vefatı nedeniyle zarara
uğradıkları iddiasıyla 14/12/2011 tarihinde adli yargıda maddi ve manevi tazminat davası
açmıştır. Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi 5/7/2012 tarihli kararıyla davayı
görev yönünden reddetmiştir. Bu karar Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 26/12/2012
tarihli kararıyla onanmıştır. Kararın 22/2/2013 tarihinde kesinleşmesi üzerine başvurucular, hem kusur sorumluluğuna hem de kusursuz
sorumluluğa dayalı olarak 5/3/2013 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde
(AYİM) tam yargı davası açmıştır.
12. AYİM 2. Dairesi 31/10/2013 tarihli kararıyla; davacıların
müteveffanın ölüm olayını ve sebebini ölüm tarihinde bilmekte oldukları, baba
Mehmet Karakurt'un 9/4/2009 ve 8/12/2009 tarihlerinde
Savcılıkça alınan ifadelerinin de bunu teyit ettiği, kaldı ki kovuşturmaya yer
olmadığı kararının 18/4/2010 tarihinde Mehmet Karakurt'a
tebliğ edilmekle ölüm olayının sebeplerinden tekrar haberdar olunduğu, somut
olayda ölüm olayının gerçekleştiği veya ifadelerin tespit edildiği ya da
kovuşturmaya yer olmadığı kararının tebliğ edildiği tarihten itibaren bir yıl
içinde idari müracaatta bulunularak bu süre içinde dava açılmadığının
anlaşıldığı, bu durumda zararın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık idari
müracaat süresi geçtikten sonra 14/12/2011 tarihinde Asliye Hukuk Mahkemesinde
açılan davada süre aşımı bulunduğu, 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'ndaki dava sürelerine ilişkin hüküm karşısında
ceza soruşturması zamanaşımı süresinin bitmemiş olmasının idari dava sürelerine
bir etkisinin bulunmadığı gerekçelerine yer vererek davayı süre aşımı nedeniyle
oybirliğiyle reddetmiştir.
13. Bu karar başvurucular vekiline 25/12/2013 tarihinde tebliğ
edilmiş, buna karşı karar düzeltme yoluna gidilmemiştir.
14. Başvurucular 14/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
15. 1/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 12/1/2011 tarihli ve
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Ölüm
veya vücut bütünlüğünün yitirilmesinden doğan zararların tazmini davalarında
görev" kenar başlıklı 3. maddesi "Her türlü idarî eylem ve işlemler ile idarenin
sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya
tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddî ve manevî zararların
tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemeleri bakar. İdarenin sorumluluğu
dışında kalan sebeplerden doğan aynı tür zararların tazminine ilişkin davalarda
dahi bu hüküm uygulanır. 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu
hükümleri saklıdır." düzenlemesini içermekte iken Anayasa
Mahkemesinin 16/2/2012 tarihli ve E.2011/35, K.2012/23 sayılı kararı ile iptal
edilmiştir.
16. Diğer ilgili hukuk için bkz. Mehmet Menendiz ve diğerleri, B. No: 2014/5235, 6/7/2017, §§
17-32.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 8/2/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
18. Başvurucular; davanın süre aşımı gerekçesiyle
reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini zira davanın asliye
hukuk mahkemesinde açıldığı tarih itibarıyla süresinde olup doğru yargı yerinde
açıldığını, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı üzerine görev yönünden ret kararı
verildiğini, öte yandan her ne kadar takipsizlik kararı verilmiş ise de sekiz
yıllık ceza zamanaşımı süresinin dikkate alınması gerektiğini, başvuruculardan
anne Güllü Karakurt'a takipsizlik kararının tebliğ
edilmediğini ileri sürmüş ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini
talep etmiştir.
19. Başvurucuların ayrıca AYİM’in
kuruluş ve yapısı itibarıyla bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığından, AYİM’in kararlarına karşı başvurulabilecek bir temyiz
merciinin olmamasından ve karar düzeltme taleplerinin aynı daire tarafından
incelenmesinden de şikâyet ettiği görülmektedir. Bununla birlikte belirtilen
şikâyetler benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu incelemelerinde AYİM'in bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığı
iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması; iki dereceli yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasının ise belirtilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi
birinin kapsamına da girmediği gerekçesiyle konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna istikrarlı bir şekilde karar vermiştir
(Ayrıntılı bilgi için bkz. Yaşasın Aslan,
B. No: 2013/1134, 16/5/2013; Mahir Akarsu,
B. No: 2012/1096, 20/2/2014). Bu sebeple işbu bireysel başvuruda belirtilen
şikâyetler yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
B. Değerlendirme
20. Anayasa’nın 36. maddesinin birici
fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
21. Anayasa Mahkemesi içtihadına göre de bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelen mahkemeye erişim hakkı, Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biridir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52). Mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması
mümkündür.
22. Zorunlu askerlik görevi sırasında vefat nedeniyle uğranılan
zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi
sonucu mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiası daha önce Anayasa
Mahkemesince incelenmiştir (Benze kararlar arasından bkz. Şeyma Kayaoğlu, B. No: 2014/5491, 5/7/2017; Mehmet Menendiz ve diğerleri).
23. Anayasa Mahkemesinin anılan başvurularda ortaya koyduğu
içtihada göre; askerlikte meydana gelen ve kesin nedeni bilinmeyen olayların
kaza, cinayet veya intihar olup olmadığının yapılan adli veya idari soruşturma
sonucu ortaya çıktığı durumlarda ilgililerin kesin ölüm nedenini bilmeleri,
takip edecekleri usul ile başvuracakları idari ve adli mercilerin
belirlenmesinde -bu kapsamda ilgililerin tam yargı davası açma iradeleri
üzerinde- belirleyici etkiye sahiptir. Söz konusu soruşturmalar ise idari veya
adli makamlarca resen yürütüldüğünden soruşturma süresinin uzunluğu üzerinde
genellikle davacıların bir etkisi ve soruşturma sonucunu beklemekten başka bir
görevleri bulunmamaktadır. Bu durum özellikle tam yargı davasının kusur veya
ihmalin varlığına dayandırıldığı durumlarda önem arz eder. Yürütülen soruşturma
sonucu kusur veya ihmalin varlığı tespit edildiğinde dava açma süresinin
davacıların kusur veya ihmalin varlığından ya da sonuçlarından haberdar olduğu
veya haberdar olması gerektiği andan itibaren başladığının kabulü gerekir (Şeyma Kayaoğlu, §§ 57, 58).
24. Anılan içtihatta; başvurucularınkovuşturmaya
yer olmadığına dair karardan haberleri olduğu tarihten itibaren tam olarak
soruşturma unsurlarına erişebildiği ve vefat sürecine ilişkin olarak tam yargı
davasına dayanak yapılan idarenin olası hatası veya ihmalinden bu şekilde
haberdar olunabildiği, dolayısıyla vefat nedenini ortaya koyan takipsizlik
kararı üzerine bir yıl içinde idari başvuru yapılarak buna uygun şekilde dava
açılması gerektiği, aksi takdirde salt uğranıldığı ileri sürülen zararın vefat
tarihi itibarıyla öğrenildiği değerlendirilerek vefat tarihinin dava açma
süresinin başlangıcı olarak kabul edilmesinin başvurucuların mahkemeye erişim
hakkını ihlal edebileceği belirtilmiştir (Mehmet
Menendiz ve diğerleri, §§ 64, 65).
25. Başvurucu konusu olayda AYİM Dairesinin tek başına vefat
tarihini esas almadığı, bunun yanında kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın
tebliğine de dikkat çektiği, öte yandan başvurucuların, zararın, kovuşturmaya
yer olmadığına dair kararın tebliğinden itibaren bir yıllık dava açma
süresinden sonra ortaya çıktığına veya bu zararı yeni öğrendiklerine
dolayısıyla davasının süresinde olduğuna dair gerek AYİM'deki
yargılama aşamasında gerekse bireysel başvuru aşamasında herhangi bir hususu
ileri sürmediği gözönüne alındığında AYİM Dairesinin
gerekçesinin, başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum
olmadığı ve bu yorumun mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede güçleştirmediği
anlaşılmaktadır.
26. Her ne kadar başvuruculardan Güllü Karakurt'a
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın tebliğ edilmediği ileri sürülmüş ise
de vefat eden H.K.nın anne
ve babası olan başvurucuların ayrı yaşadığı yönünde bir husus dile
getirilmediğinden anılan iddia önemli görülmemiştir.
27. Ayrıca başvurucular, adli yargıda dava açıldığı tarihteki
süre ve görev koşuluna uygun dava açıldığını ileri sürmüş ise de idari yargı
yerine Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılacağına ilişkin 6100 sayılı Kanun'un
3. maddesinin 1/10/2011 tarihinde yürürlüğe girdiği, 18/1/2009 tarihinde gerçekleşen
vefata ilişkin kovuşturmaya yer olmadığı kararının ise 18/4/2010 tarihinde
tebliğ edildiği görülmekle söz konusu bir yıllık sürenin anılan yasal
değişiklikten önce dolduğu anlaşıldığından başvurucunun iddiasına itibar
edilmemiştir.
28. Sonuç olarak olayda, öngörülen kanuni süreler içinde
başvuruda bulunabilme imkânına sahip olan başvurucuların söz konusu kurallara
uygun hareket etmesine engel olacak herhangi bir durum tespit edilmediği ve tüm
bu açıklamalar ışığında AYİM kararında mahkemeye erişim hakkına yönelik bir
ihlalin bulunmadığının açık olduğu sonucuna varılmaktadır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
8/2/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.