TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SANİYE ÇOLAKOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5702)
|
|
Karar Tarihi: 12/7/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık
YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
Saniye
ÇOLAKOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Osman
KELEŞ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idare mahkemesine gönderilmek üzere aynı büyükşehir
belediyesi sınırları içindeki asliye hukuk mahkemesine verilen dava
dilekçesinin, asliye hukuk mahkemesine verildiği tarih yerine idare mahkemesi
kayıtlarına girdiği tarih esas alınmak suretiyle davanın süre aşımı
gerekçesiyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 25/12/2015 tarihinde,
başvurunun, çalışma hakkının ihlal edildiğine ilişkin kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
kısmının ise kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına
karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 29/2/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Sarıyer Adliyesinde yazı işleri müdürü olarakgörev yaptığı dönemle ilgili olarak işlediği iddia
edilen fiiller sebebiyle meslekten çıkarma disiplin cezası ile
cezalandırılmıştır.
8. Başvurucu, 21/7/2005 tarihinde tebliğ edilen söz konusu
cezanın iptali istemiyle, Sarıyer Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine verdiği
13/9/2005 tarihli ve 2005/4259 muhabere kayıt numaralı dilekçesiyle İstanbul
İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Söz konusu dilekçe, 30/9/2005 tarihinde,
İstanbul Nöbetçi İdare Mahkemesi hakiminin havalesiyle idare mahkemesi
kayıtlarına girmiştir.
9. İstanbul 5. İdare Mahkemesi, 31/10/2011 tarihli ve
E.2006/2516, K.2011/1547 sayılı kararıyla davayı süre aşımı gerekçesiyle,
oyçokluğuyla reddetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"İstanbul ilinde İdare
Mahkemesi bulunması nedeniyle, Sarıyer Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi kanalıyla
gönderilen dava dilekçesinin Nöbetçi İdare Mahkemesinde kayda girdiği tarihin esas
alınması gerekmekte olup, en geç 21.07.2005 tarihinde tebellüğ edilen işlem
üzerine, davanın en son, yukarıda anılan yasa hükmünde belirtilen 60 günlük
sürenin son günü olan 19.09.2005 tarihinde açılması gerekirken bu süre
geçirildikten sonra 30.09.2005 tarihinde kayda giren dilekçeyle açıldığı
anlaşıldığından, istemin esasının süre aşımı nedeniyle incelenme olanağı
bulunmamaktadır."
10. Karar, Danıştay Onikinci
Dairesinin 29/1/2013 tarihli ve E.2012/517, K.2013/17 sayılı kararıyla, kararın
dayandığı gerekçenin hukuka ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir
sebep bulunmadığı gerekçesiyle oyçokluğuyla onanmıştır. Karara katılmayan
üyelerin görüşleri ise şöyledir:
"Mahkeme kararının
verildiği tarihte yürürlükte bulunan haliyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun "Dilekçelerin Verileceği Yerler" başlıklı 4. maddesinde
"Dilekçeler ve savunmalar ile davalara ilişkin her türlü evrak, Danıştay
veya ait olduğu mahkeme başkanlıklarına veya bunlara gönderilmek üzere idare
veya vergi mahkemesi başkanlıklarına, idare veya vergi mahkemesi bulunmayan
yerlerde asliye hukuk hakimliklerine veya yabancı memleketlerde Türk
konsolosluklarına verilebilir." hükmü yer almıştır.
Dava dilekçelerinin, savunmalarının ve
davalara ilişkin her türlü evrakın kural olarak ait oldukları mahkeme
başkanlıklarına verilmesi gerekmekte ise de; söz konusu hükümle kanun koyucu
idare ve vergi mahkemelerinin ülkenin birçok yerinde bulunmaması durumunu göz
önünde tutarak ve ilgililere bu yönden kolaylık sağlayarak gereksiz harcamalardan
kurtarmak amacıyla dava dilekçelerinin, savunmaların ve davalara ilişkin her
türlü evrakın verilebileceği diğer yerleri de göstermiş ve bunların arasında
asliye hukuk hakimliklerine de yer vermiş bulunmaktadır.
Olayda; dava dilekçesinin İstanbul İdare
Mahkemesi'ne gönderilmek üzere müstakil bir ilçe olan ayrı bir asliye hukuk
mahkemesi yargı çevresi niteliğinde bulunan Sarıyer Asliye Hukuk Mahkemesine
verilmesini, 2577 sayılı Kanun'un 4. maddesine aykırı kabul etmeye olanak
bulunmamaktadır.
Bu nedenle, 13.9.2005 tarihinde Asliye Hukuk Mahkemesi kayıtlarına
giren dilekçe ile açılan davada süre aşımı bulunmadığından, aksi yolda verilen
kararın bozulması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına karşıyız."
11. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin
20/12/2013 tarihli ve E.2013/4473, K.2013/11908 sayılı kararıyla oyçokluğuyla
reddedilmiştir. Bu karar 19/4/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu 28/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun, "Dilekçelerin verileceği
yerler" kenar başlıklı 4. maddesi, başvuruya konu davanın
açıldığı tarihte şu şekildedir:
“Dilekçeler ve savunmalar ile davalara ilişkin
her türlü evrak, Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlıklarına veya bunlara
gönderilmek üzere idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına, idare veya vergi
mahkemesi bulunmayan yerlerde asliye hukuk hakimliklerine veya yabancı
memleketlerde Türk konsolosluklarına verilebilir”
14. 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun'un 52. maddesi ile
2577 sayılı Kanun'un 4. maddesine, "idare
veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde" ibaresinden sonra
gelmek üzere "büyükşehir belediyesi
sınırları içerisinde kalıp kalmadığına bakılmaksızın" ibaresi
eklenmiş, değişiklik 5/7/2012 tarihli ve 28344 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Değişiklikten sonraki haliyle 4. madde şu
şekildedir:
“Dilekçeler ve savunmalar ile davalara ilişkin
her türlü evrak, Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlıklarına veya bunlara
gönderilmek üzere idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına, idare veya vergi
mahkemesi bulunmayan yerlerde büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde kalıp
kalmadığına bakılmaksızın asliye hukuk hakimliklerine veya yabancı memleketlerde
Türk konsolosluklarına verilebilir”
15. 2577 sayılı Kanun'un "Dava
açma süresi" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"1. Dava açma süresi,
özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda
ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin
yapıldığı,
..
Tarihi izleyen günden başlar.
.."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 12/7/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, meslekten çıkarma cezasına karşı açtığı davanın
süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına aykırı
olduğunu, 2577 sayılı Kanun'un 4. maddesinde dilekçe ve savunmalar ile davaya
ilişkin her türlü evrakın, adli yargı yerlerinin daha yaygın örgütlenmiş
bulunmaları avantajından yararlanılarak kişilerin kolay ulaşabilecekleri asliye
hukuk mahkemelerine verebilmelerinin amaçlandığını, uygulamanın da bu yönde
geliştiğini, Kanun hükmünde geçen "yer"
kavramının ayrı yargı çevreleri olan ilçeleri kastettiğini, yapılan yasal
değişiklikle bu durumun açıklığa kavuştuğunu belirterek Anayasanın 36.
maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
aleyhine olan kararın kaldırılması talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
19. Başvurucu adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir…”
22. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakları güvence altına
alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir
temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir (Vedat Benli,
B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
23. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almakta olup (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144,
2/10/2013, § 28), bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın
etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir.
Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle
getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren
sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52).
24. Mahkemeye etkili erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda
tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye
ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir.
Özellikle hukuki belirsizlikler ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin
mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilmektedir. Bir mahkemeye başvuru hakkının
yasal birtakım şartlara tabi tutulması kabul edilebilir olsa da mahkemeler usul
kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek
kadar aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul
kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek kadar aşırı
gevşeklikten kaçınmalıdır (Aktif Elektrik
Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, §§
36-39).
25. Usul kurallarının, hukuki güvenliğin sağlanması ve
yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine
hizmet etmek yerine kişilerin davalarının yetkili bir mahkeme tarafından
görülmesi bakımından bir çeşit engel hâline gelmesi durumunda mahkemeye erişim
hakkı ihlal edilmiş olacaktır (Kamil Koç,
B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 68).
26. Olayda, başvurucu 21/7/2005 tarihinde tebliğ edilen
meslekten çıkarma disiplin cezasının iptali istemiyle 13/9/2005 tarihinde
Sarıyer Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine verdiği dilekçesiyle İstanbul İdare
Mahkemesinde dava açmıştır. Söz konusu dilekçe İstanbul Nöbetçi İdare Mahkemesi
kayıtlarına 30/9/2005 tarihinde girmiştir. İstanbul 5. İdare Mahkemesi,
İstanbul ilinde idare mahkemesi bulunması nedeniyle, Sarıyer Nöbetçi Asliye
Hukuk Mahkemesi kanalıyla gönderilen dava dilekçesinin Nöbetçi İdare
Mahkemesinde kayda girdiği tarihin esas alınması gerektiği, bu tarihe göre
altmış günlük dava açma süresinin geçtiği gerekçesiyle altı yıl sonra
31/10/2011 tarihinde davayı reddetmiştir.
27. 2577 sayılı Kanun'un 4. maddesinin dava açma tarihinde
yürürlükte bulunan şekliyle (bkz.§ 13) asliye hukuk hakimliği aracılığıyla
idari yargıda dava açılabilmesinin o yerde idare ve vergi mahkemeleri
bulunmaması koşuluna bağlandığı, ancak yerleşim özellikleri itibarıyla il merkezinindevamı niteliği taşıyan ilçelerin, il merkezi
dışında ayrı bir yer sayılıp sayılamayacağı, yani "yer" kavramından ne anlaşılması
gerektiği hususunda bir belirliliğinin olmadığı, Danıştay dairelerince bu
hususta farklı kararlar verildiği, dilekçelerin verildiği asliye hukuk
mahkemelerinin bulunduğu ilçelerin il merkezinden ayrı müstakil yerler
niteliğinde mi, yoksa il merkezinin devamı niteliğinde mi olduğu hususunun
farklı yorumlandığı, özellikle idare ve vergi mahkemesinin bulunduğu büyükşehir
belediyesinin sınırları içindeki ilçe asliye hukuk mahkemesine verilen
dilekçelerle açılan davalarda, ilçe asliye hukuk mahkemesine verilme tarihinin
esas alınıp alınmayacağı hususunda farklı yorumların bulunduğu anlaşılmaktadır.
28. Bu durumun oluşturduğu belirsizliğin Danıştay İçtihatları
Birleştirme Kurulu tarafından giderilmesi amacıyla Danıştay Başkanlığına
14/8/2006 tarihinde başvuru yapıldığı, İçtihatları Birleştirme Kurulu
tarafından bu konuda bir karar verilmeden ve söz konusu süreç devam ederken,
5/7/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 52. maddesiyle, "idare veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde"
ibaresinden sonra gelmek üzere, "büyükşehir
belediyesi sınırları içerisinde kalıp kalmadığına bakılmaksızın"
ifadesi getirilerek bu konudaki belirsizliğin giderildiği ve bu değişiklik
dikkate alınarak Danıştay Başkanlığınca konunun Danıştay İçtihatları
Birleştirme Kuruluna sevkine gerek görülmediği anlaşılmaktadır (Danıştay
Başkanlığının 8/11/2012 tarihli ve Genel Evrak No: 2006/82830 sayılı yazısı).
29. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin
önkoşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki
güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem
ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde
bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır
ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/64, K.2013/142,
28/11/2013).
30. Hukuki güvenlik ilkesi, Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan
adil yargılanma hakkının içinde zımnen mevcut bir ilkedir. Bir kanuni
düzenlemenin bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik
içermesi, kişinin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle, bu kanunun
düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir
düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak bir ölçüde
olması gerekmez. Kanunun açıklığı arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen
aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan
değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun, işin doğası gereği,
yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüllerdir(Kenan Özteriş, B.
No: 2012/989, 19/12/2013, § 53).
31. Somut olayda başvurucunun, İstanbul İdare Mahkemesinde
davasını açarken, dava dilekçesini Sarıyer Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine
verip veremeyeceğinin yeterince öngörülebilir olduğunun söylenemeyeceği,
nitekim belirsizliğin giderilmesi amacıyla İçtihatları Birleştirme Kuruluna
başvurulması istemiyle Danıştay Başkanlığına başvurulduğu ve bu süreç işlerken
2012 yılında idare veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde büyükşehir
belediyesi sınırları içerisinde kalıp kalmadığına bakılmaksızın asliye hukuk
hakimliklerine dava dilekçesinin verilebileceği yönünde yasal düzenleme
yapıldığı, söz konusu düzenlemenin gerekçesinde ise vatandaşların ulaşım
yükünden kurtarılmasının amaçlandığının belirtildiği, ancak bu düzenleme
başvurucunun temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında karar verilmeden önce
yapıldığı halde başvurucunun düzenlemeden yararlandırılmadığı anlaşılmaktadır.
32. Dava açmaya ilişkin usul koşullarının birden fazla yoruma
neden olabilecek nitelikte olması halinde mahkemeye erişim hakkı kapsamında
bireylerin dava açma haklarını engelleyecek şekilde katı bir yoruma tabi
tutulmaması veya söz konusu koşulların katı bir biçimde uygulanmaması gerekir.
33. Dava dilekçelerinin asliye hukuk mahkemesi tarafından
gönderilmesi ile idare mahkemesinde doğrudan dava açılması arasında, davanın
görevli ve yetkili bir mahkemede görülmesini sağlama amacı bağlamında bir fark
bulunmadığı gözetildiğinde, derece mahkemesinin ilgililerin idari yargıya
erişimini kolaylaştırması gerekirken olay tarihinde öngörülebilir bir nitelik
taşımayan 2577 sayılı Kanun'un 4. maddesine ilişkin katı yorumuyla, altı
senelik bir süre sonunda davasının esastan karara bağlanması beklentisi içinde
olan davacıyı mahkemeye erişim hakkından yoksun bıraktığı anlaşılmaktadır.
34. Sonuç olarak, başvurucunun, Sarıyer Nöbetçi Asliye Hukuk
Mahkemesine dilekçesini verdiği tarih yerine bu dilekçenin İstanbul İstanbul Nöbetçi İdare Mahkemesi kayıtlarına girdiği tarih
esas alınarak dilekçenin İdare Mahkemesi esasına kaydedildiği tarihten yaklaşık
altı yıl sonra aşırı şekilci bir yorumla davanın süre aşımı gerekçesiyle
reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
35. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
36. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
37. Başvurucu süre ret kararının iptali talebinde bulunmuştur.
38. Adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
39. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 5. İdare
Mahkemesi gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
40. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul 5. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Onikinci
Daire Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/7/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.