TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
UĞUR ZİYARETLİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5724)
|
|
Karar Tarihi: 15/2/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Ayhan KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Uğur
ZİYARETLİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Serkan
AĞAR
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, emeklilikten sonra bir işte çalışmaya başlanıldığının
tespiti üzerine emekliliğe bağlı olarak ödenmiş yaşlılık aylıklarının yasal
faiziyle birlikte iadesinin istenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; bu işleme
karşı açılan davanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü Anayasa Mahkemesine bildirmiştir.
6. Bakanlık görüşü başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu,
Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1954 doğumlu olup Ankara ili Etimesgut ilçesinde
ikamet etmektedir.
9. Başvurucu 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunu kapsamında 1/8/1999 tarihinde emekli olmuş ve kendisine yaşlılık aylığı
bağlanmıştır.
10. Başvurucu emekli olduktan sonra Türkiye Gübre Sanayii Anonim
Şirketinde çalışmaya başlamış; 16/9/2003 tarihinden itibaren ise Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü (TKGM) Strateji Daire Başkanlığında çözümleyici
kadrosunda 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi
olarak çalışmaya devam etmiştir.
11. Dosyada bulunan (kapatılan) Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığı Sigorta İşleri Genel Müdürlüğünün 22/11/2000 tarihli yazısından,
başvurucunun TKGM'de görev yapmaya başlamadan önce çalıştığı Türkiye Gübre
Sanayii Anonim Şirketi tarafından yapılan başvuru üzerine, çalışma süreleriyle
ilgili bilgilerin işveren şirkete verildiği, dolayısıyla başvurucunun yeniden
çalışmaya başladığının Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK) bilgisi dahilinde olduğu
anlaşılmaktadır.
12. Başvurucunun emekli olduğu tarihten sonra tekrar çalışmaya
başladığı dönemde SGK tarafından başvurucuya yaşlılık aylığı ödenmesine devam
edilmiştir.
13. 1/1/2005 tarihinde yürürlüğe giren 28/12/2004 tarihli ve
5277 sayılı 2005 Mali Yılı Bütçe Kanunu’nun 25. maddesinin (f) fıkrasının
ikinci paragrafıyla, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya
yaşlılık aylığı alanların, kanunda sayılan kamu kurum ve kuruluşlarında
herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalışmaları durumunda emeklilik veya
yaşlılık aylıklarının kesilmesini zorunlu kılan yasal düzenleme yapılmıştır.
14. Zonguldak İdare Mahkemesince, söz konusu düzenlemenin bütçe
kanunuyla ilgisinin bulunmadığı gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa
Mahkemesine itiraz yoluna başvurulması üzerine, Anayasa Mahkemesince henüz
iptal istemi hakkında bir karar verilmeden 21/4/2005 tarihli ve 5335 sayılı
Kanun'un 29. maddesiyle, ilgili düzenleme yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak
yürürlükten kaldırılan düzenlemede yer alan hükümler aynı Kanun'un 30.
maddesinde yeniden düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesince sonradan verilen 28/12/2005
tarihli ve E.2005/146, K.2005/105 sayılı kararla, kanun koyucu tarafından
yürürlükten kaldırılan 5277 sayılı Kanun'un 25. maddesinin ilgili kısmı, bütçe
kanunuyla düzenlenmesi yasak olan konuları içerdiği gerekçesiyle iptal
edilmiştir.
15. 5335 sayılı Kanun'un ilgili düzenlemeyi içeren 30.
maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle
iptali için tekrar Anayasa Mahkemesine başvurulmuş, ancak Anayasa Mahkemesinin
3/4/2007 tarihli ve E.2005/52, K.2007/35 sayılı kararıyla düzenlemenin
Anayasa'ya aykırı olmadığı belirtilerek iptal istemi reddedilmiştir. Kararın
gerekçesinde, iptali istenen kanun hükmüyle kişinin sosyal güvenlik hakkının
ortadan kaldırılmadığı ve emeklilik statüsünün zarar görmediği ifade edilmiş;
kuralın sadece belirtilen yerlerde çalışıldığı ve karşılığında gelir elde
edildiği sürece emekli aylığının kesilmesini öngördüğü vurgulanmış; kişinin
emekli veya yaşlılık aylığından, belirtilen kurumlarda çalışarakdaha iyibir
yaşam elde etmedüşüncesiyle kendi isteği ile vazgeçtiği ifade edilmiş ve iptali
istenen kanun maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır.
16. Başvurucunun TKGM'de çalıştığının SGK tarafından 14/10/2009
tarihinde tespiti üzerine 2009/Kasım döneminden itibaren yaşlılık aylığı ödemeleri
durdurulmuştur. Ayrıca, düzenlemenin yürürlüğe girdiği 1/1/2005 ile
başvurucunun çalıştığının SGK'ca tespit edildiği 14/10/2009 tarihleri arasında
yapılan toplam 36.100,39 TL yaşlılık aylığı ile 7.670,23 TL yasal faizin
tahsili amacıyla 16/10/2009 tarihinde başvurucu aleyhine Ankara 11. İcra
Müdürlüğünde ilamsız icra takibi başlatılmıştır.
17. Başvurucunun borcun tamamına itiraz etmesi ve takibin
durması üzerine SGK tarafından 8/2/2011 tarihinde Ankara 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinde 36.100,39 TL yaşlılık aylığı ile 7.670,23 TL yasal faizin tahsili
amacıyla dava açılmıştır. Mahkemece 20/4/2011
tarihinde görevsizlik kararı verilerek dava dosyası Ankara 10. İş
Mahkemesine gönderilmiştir.
18. Ankara 10. İş Mahkemesince bilirkişi incelemesi
yaptırılmıştır. Bilirkişi tarafından, SGK'nın gönderdiği yaşlılık aylığı döküm
çizelgeleri esas alınarak iadesi gereken yaşlılık aylıkları tutarı dava
dilekçesindeki gibi 36.100,39 TL olarak belirlenmiş, ödenmesi gereken faiz
miktarı ise davanın açıldığı 8/2/2011 tarihi dikkate alınarak 11.659,53 TL
olarak hesaplanmıştır.
19. Mahkemece 7/11/2013 tarihli kararla,36.100,39 TL asıl
alacağın 7.670,23 TL de yasal faizin başvurucudan alınarak davalı idareye
ödenmesine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde başvurucunun Kuruma haber
vermemesi nedeniyle kusurlu bulunduğu vurgulanmıştır.
20. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 4/3/2014 tarihli kararıyla,
faizin miktarı ve buna bağlı olarak hesaplanan vekâlet ücreti ve harç yönünden
kararı düzelterek onamıştır. Daire,5277 sayılı Kanun’un 25. maddesinin (f)
fıkrasının ikinci paragrafı ile 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesi uyarınca
başvurucunun fiilen çalıştığı dönemde haksız olarak ödenen yaşlılık aylığının
istirdadının gerektiğini belirtmiş, ancak yasal faizin icra tarihi (16/10/2009)
itibarıyla değil, dava tarihi itibarıyla (8/2/2011) hesaplanması gerektiğini
kabul etmiş ve hüküm fıkrasının faize ilişkin kısmını 11.659,53 TL olarak
düzeltmiştir.
21. Başvurucu bu kararı 22/4/2014 tarihinde Ulusal Yargı Ağı
Bilişim Sistemi kayıtları üzerinden öğrenmiştir.
22. Başvurucu, 28/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
23. Zonguldak İdare Mahkemesinin Anayasa'ya aykırı olduğu
gerekçesiyle iptali için Anayasa Mahkemesine başvurduğu 5277 sayılı Kanun'un 25.
maddesinin (f) fıkrasının ikinci paragrafı şöyledir:
“Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan
emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel
bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler,
il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik
ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile
özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu
iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve
işletmelerinde ve sermayesinin %50'sinden fazlası kamuya ait olan diğer
ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev
yapamazlar. ”
24. Anayasa Mahkemesinin 14/11/2006 tarihli Resmî Gazete'de
yayımlanan 28/12/2005 tarihli ve E.2005/146, K.2005/105 sayılı kararının ilgili
kısmı şöyledir:
"Bu
durumda, diğer yasalarla düzenlenmesi gereken konuların bütçe yasasıyla
düzenlenmesi Anayasa'nın 87., 88., 89., 161. ve 162. maddelerine aykırılık
oluşturduğundan itiraz konusu kuralların iptali gerekir.
VI-SONUÇ
28.12.2004 günlü, 5277 sayılı '2005 Malî Yılı
Bütçe Kanunu'nun 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci ve üçüncü paragraflarının
Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 28.12.2005 gününde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi."
25. Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için Anayasa
Mahkemesine başvurulan 5335 sayılı Kanun’un 30. maddesinin ikinci fıkrası
şöyledir:
“Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan
emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel
bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar,
belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından
kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan
kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve
kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile
müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50'sinden fazlası kamuya ait olan
diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve
görev yapamazlar. ”
26. Anayasa Mahkemesinin 3/4/2007 tarihli ve E.2005/52,
K.2007/35 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dava konusu kural, emekli veya yaşlılık aylığı
almakta olan kişinin kendini çalışma gücüne sahip görerek kendi isteği ile
kuralda belirtilen yerlerde yeniden çalışmaya başlaması durumunda emekli
aylığının kesilmesine ilişkindir.
Buna göre, kişinin sosyal güvenlik hakkı
ortadan kaldırılmamakta ve emeklilik statüsü zarar görmemektedir. Kural, sadece
belirtilen yerlerde çalışıldığı ve karşılığında gelir elde edildiği sürece
emekli aylığının kesilmesini öngörmektedir. Bu durumda da sosyal güvenliğin
sosyal riskler karşısında asgari yaşam düzeyinin sağlanması amacı ortadan
kalkmamaktadır. Kişi, yaşlılık dolayısıyla çalışamama riski karşılığında sosyal
güvenlik sisteminin sağladığı emekli veya yaşlılık aylığından, belirtilen
kurumlarda çalışarakdaha iyibir yaşam elde etmedüşüncesiyle kendi isteği ile
vazgeçmektedir.
Anayasa'nın 49. maddesinde, çalışmanın
herkesin hakkı ve ödevi olduğu belirtilmiş, Devlete, çalışanların yaşam
düzeyini yükseltmek, çalışma yaşamını geliştirmek için çalışanları korumak,
çalışmayı denetlemek ve işsizliği gidermeye elverişli ekonomik bir ortam
yaratmak için gerekli önlemleri almak ödevi verilmiştir. Devlet, kişinin
çalışma hakkını kullanabilmesi için iş alanında gerekli önlemleri alacak ve
sınırlamaları kaldırarak görevini yerine getirecek, birey de çalışarak topluma
yük olmaktan kurtulacaktır.
Devletin herkese iş verme, herkesi işe
yerleştirme zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak, Devlet olanakları ölçüsünde,
yeterli örgütler kurarak iş bulmayı kolaylaştırıp sağlamak için gerekli
önlemleri almakla yükümlüdür. İşsizliği önlemek amacıyla yapacağı çalışmalarla
Devlet, öncelikle kamu sektöründe iş vermek yolunu izleyecek, bu nedenle de
yasal düzenlemeler yapacaktır. Buna göre, Devlet işsizlere de iş imkanı
sağlayacak istihdam tedbirlerini almak zorundadır. Sosyal güvenlik
kurumlarından emekli veya yaşlılık aylığı almakta iken kendi isteği ile
belirtilen yerlerde yeniden çalışmaya başlayanların emekli veya yaşlılık
aylıkların kesilmesinin, özellikle öğrenimlerini tamamlayıp iş arayan gençlere
iş bulma amacı dikkate alındığında daha büyük sorunların çözümüne yönelik
düzenlemeler olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, sosyal güvenlik
kurumundan emekli veya yaşlılık aylığı almakta olanların, kuralda sayılan kurum
ve kuruluşlarda kendi istekleri ile yeniden çalışmaya başlamaları ve
karşılığında aylık almaları nedeniyle, yaşlılık veya emekli aylıklarının
kesilmesini öngören dava konusu kural, Anayasa'nın 2., 49. ve 60. maddelerine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir."
27. 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin (a) ve (b) bendi
şöyledir:
"Kurumca işverenlere, sigortalılara,
isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak
sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu
kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun
kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından
doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık
sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa,
hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede
yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört
ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu
tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,
...
itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile
birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir,
alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır. "
.
B. Uluslararası Hukuk
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ne ek (1) Numaralı Protokol'ün 1. maddesi kapsamındaki davalara
genel olarak uygulanan ilkelerin ve özellikle anılan maddenin mülk edinme
hakkını korumadığı biçimindeki ilkenin,sosyal güvenlik ödemeleri ve sosyal
yardımlar yönünden de geçerli olduğunu belirtmektedir.AİHM, bu hükmün
Sözleşmeci devletlerin herhangi bir sosyal güvenlik planını uygulayıp
uygulamayacağının ya da bu planlar çerçevesinde kişilere ne tür menfaatlerin
sağlanacağının ve bunların miktarının ne kadar olacağının belirlenmesi
hususundaki serbestisine sınırlama getirmediğini vurgulamaktadır. Ancak AİHM'e
göre Sözleşmeci devletlerin, ister önceden kişilerin katkı yapma şartına bağlı
olsun ister olmasın, sosyal yardım ödemesi yapılmasını öngören yasal bir
düzenlemenin bulunması durumunda, bu düzenlemenin (1) Numaralı Protokol'ün 1.
maddesi kapsamına giren mülkiyete ilişkin bir menfaat (proprietary interest)
doğurduğu kabul edilmelidir (Moskal/Polonya,
B. No: 10373/05, 15/9/2009, § 38).
29. AİHM, modern demokratik devletlerde birçok bireyin,
yaşamlarını sürdürebilmek için hayatlarının tamamı ya da bir bölümünde, sosyal
güvenlik ve sosyal yardım ödemelerine bağımlı olduklarını belirtmektedir. AİHM,
birçok hukuk sisteminin, bu bireylerin belli bir derecede belirlilik ve
güvenliğe ihtiyaç duyduklarını kabul ederek onlara birtakım imkânlar
sağladığını ve bu çerçevede, öngörülen bazı koşulların yerine getirilmesi
şartıyla bu bireylere çeşitli ödemeler yapılması yolunda düzenlemelere yer
verdiğini hatırlatmaktadır. AİHM'e göre bireylerin iç hukuka göre sosyal yardım
alma hakkının bulunduğu durumlarda, bu ekonomik menfaatler (1) Numaralı
Protokol'ün 1. maddesi kapsamına girer (Moskal/Polonya,
§ 39).
30. AİHM'e göre, bir ekonomik menfaatin sonradan ortadan
kaldırılması, olayın somut koşulları çerçevesinde tek başına o ekonomik
menfaatin, en azından ortadan kaldırıldığı ana kadar, (1) Numaralı Protokol'ün
1. maddesi kapsamına mülk olarak görülmesini engellemez. Öte yandan, tartışma
konusu ekonomik menfaate hak kazanmanın şarta bağlandığı durumlarda, koşulun
yerine getirilmemesi sonucu kaybedilen şarta bağlı hakkın, (1) Numaralı
Protokol'ün 1. maddesi anlamında mülk olarak değerlendirilmesi mümkün değildir
(Moskal/Polonya, § 40).
31. AİHM, sosyal adaletin önemine dikkatçekmekle birlikte, bunun
kural olarak kamu otoritelerinin, ihmallerinden kaynaklananlar da dahil olmak
üzere hatalı işlemlerini geri almasına engel teşkil etmeyeceğinin altını
çizmektedir. AİHM'e göre aksi karara varılması, haksız zenginleşme yasağına
aykırılık oluşturur. Bu durum, aynı zamanda sosyal güvenlik sistemine katkı
payı ödeyen ve özellikle katkı payı ödedikleri hâlde kanuni koşulları
taşımamaları nedeniyle bundan yararlanamayan diğer bireylere haksızlık oluşturur.
Son olarak bu, sınırlı kamu kaynaklarının kamu yararına uygun olmayan alanlara
harcanması sonucunu doğurur (Moskal/Polonya,
§ 73).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 15/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucu, yargılamanın yaklaşık beş yıl sürmesi nedeniyle
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
35. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41- 45).
36. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık üç yıl bir ay süren
yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varmak gerekir.
37. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlal
bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
38. Başvurucu, 1/8/1999 tarihinde emekli olduktan sonra tekrar
çalışmaya başladığının tespiti üzerine 1/1/2005 tarihinde yürürlüğe giren
düzenlemeye istinaden 1/1/2005-14/10/2009 tarihleri arasında kendisine ödenen
yaşlılık aylıklarının yasal faiziyle birlikte iadesinin istenmesi nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Başvurucu, (kapatılan) Sosyal
Sigortalar Kurumu Başkanlığı Sigorta İşleri Genel Müdürlüğünün 22/11/2000
tarihli yazısından da anlaşılacağı üzere, tekrar çalışmaya başladığının SGK'nın
bilgisi dahilinde olduğunu belirtmiştir. Başvurucu ayrıca, Maliye Bakanlığının
7/1/2005 tarihli Tel Emri uyarınca, 1/1/2005 tarihinden sonra çalışmaya devam
ettiğinin, görev yaptığı kurum tarafından SGK'ya yedi gün içinde bildirilmesi
gerektiğinin altını çizmiştir. Başvurucu, görev yaptığı kurumun bu
yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve kamu kurumlarının yeterli araştırma
yapmaması nedeniyle yaşlılık aylığı ödenmeye devam edilmesi dolayısıyla
kendisine bir kusur yüklenemeyeceğini belirtmiştir. Başvurucu, tamamen idarenin
hatasından kaynaklanan yaşlılık aylığı ödemelerinin iadesinin istenmesinin ölçüsüz
bir külfet yüklediği görüşünü ifade etmiştir.
39. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun 1/1/2005 tarihi ile
14/10/2009 tarihi arasında hem 506 sayılı Kanun kapsamında yaşlılık aylığı
aldığını hem de memuriyet görevi üstlenmesi nedeniyle maaş aldığını belirtmiştir.
Bakanlık, 7/1/2005 tarihli ve 279 sayılı Bağ-Kur genelgesi ile başvurucunun
durumunda olup çalışmaya devam edeceklerin yedi iş günü içerisinde SGK'ya
başvurmaları zorunlu kılındığı hâlde başvurucunun SGK'ya herhangi bir
başvurusunun bulunmadığını ifade etmiştir. Öte yandan Bakanlık, 5335 sayılı
Kanun'un 30. maddesinin, başvurucunun sosyal güvenlik hakkını tamamen ortadan
kaldırmadığını ve emeklilik statüsüne zarar vermediğini vurgulamıştır.
2. Değerlendirme
40. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ... hak[kına] ...
sahiptir.
Bu hak..., ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek bir nedeni de bulunmayan başvurunun,kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
42. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir."
denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan
maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve
parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda, mülk olarak
değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar
ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikri hakların yanı
sıra, icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına
dahildir (Mahmut Duran ve diğerleri,
B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
43.Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı, bireylere bir tür sosyal
güvenlik ödemesi alma hakkı içermemekle beraber yürürlükteki mevzuatta, önceden
prim ödeme şartıyla veya şartsız olarak sosyal yardım alma hakkı şeklinde bir
ödeme yapılması öngörülmüş ise yargısal içtihatlara paralel olarak ilgili
mevzuatın aradığı şartları yerine getiren bireyin mülkiyet hakkı kapsamına giren
bir menfaatinin doğduğu kabul edilmelidir (Hüseyin
Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 36). Ayrıca mülkiyet hakkının belli şartlar altında
ortadan kaldırılması, onun en azından ortadan kaldırılıncaya kadar "mülk" olarak kabul edilmesine
engel teşkil etmez (Bülent Akgül, B.
No: 2013/3391,16/9/2015, § 56).
44. Somut olayda, SGK tarafından başvurucuya 1/1/2005 -
17/11/2009 dönemine ilişkin olarak 506 sayılı Kanun uyarınca ödenen yaşlılık
aylıklarının yasal faiziyle birlikte başvurucudan tahsiline hükmedilmiştir.
Yaşlılık aylıklarının başvurucuya ödenmesiyle başvurucunun mevcut malvarlığı
hâline geldiği tartışmasızdır. Bu nedenle bunların ilgili mevzuatta öngörülüp
öngörülmediğinin tartışılmasına dahi girilmeksizin Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında
mülk olduklarının kabulü gerekir.
ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü
45. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme olanağı veren bir
haktır(Mehmet Akdoğan ve Diğerleri, B.
No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 28, 32). Dolayısıyla malikin, mülkünü kullanma,
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin sınırlanması, mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 53).
46. Başvurucuya ödenmek suretiyle başvurucunun mevcut
malvarlığına dahil olan emekli aylıklarının yasal faiziyle birlikte tahsiline
hükmedilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.
47. Anayasa’nın 35. maddesi ve mülkiyet hakkına temas eden
hükümler içeren, kıyılara ilişkin 43., toprak mülkiyetine ilişkin 44., kamulaştırmayı
düzenleyen 46., tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına ilişkin 63.,
tabii servet ve kaynaklara ilişkin 168., ormanlara ilişkin 169. ve 170.
maddeleri ile müsadereye ilişkin 28. maddesinin sekizinci fıkrası, 30. maddesi,
38. maddesinin onuncu fıkrası dikkate alındığında, Anayasa'nın mülkiyet hakkına
müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Anayasa'nın 35.
maddesinin birinci fıkrasında herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmek suretiyle "mülkten barışçıl yararlanma hakkı"na yer
verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin
çerçevesi belirlenmiştir (Recep Tarhan ve
Afife Tarhan, § 55).
48. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında genel olarak
mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenmekle, aynı
zamanda "mülkten yoksun bırakma"nın şartlarının genel çerçevesi de
çizilmiştir. Öte yandan, Anayasa'nın 46. maddesinde taşınmaz mülkiyetinden
yoksun bırakma yolu olan kamulaştırma usulü özel olarak düzenlenmiştir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 56).
49. Anayasa’nın 35. maddesinin son fıkrasında mülkiyet hakkının
kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle,
devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân
sağlanmıştır. Zira mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamaması, devletin mülkiyetin kullanımını toplum yararına uygun olarak
düzenleyebilmesini gerektirmektedir. Bu durumda da devletin, “mülkiyetin
kullanımını kontrol” yetkisine
sahip olduğunun kabulü zorunlu hâle gelmektedir. Ayrıca Anayasa'nın kıyılara
ilişkin 43., toprak mülkiyetine ilişkin 44., tarih, kültür ve tabiat
varlıklarının korunmasına ilişkin 63., tabii servet ve kaynaklara ilişkin 168.,
ormanlara ilişkin 169. ve 170. maddeleri ile müsadereye ilişkin 28. maddesinin
sekizinci fıkrası, 30. maddesi ve 38. maddesinin onuncu fıkrası, Devlet
tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 57).
50. Mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet
hakkına müdahalenin özel biçimleridir. Mülkten yoksun bırakma şeklindeki
müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur. Mülkiyetin kullanımının kontrolünde
ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet hakkının malike tanıdığı yetkilerin
kullanım biçimi, toplum yararı gözetilerek belirlenmekte veya
sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale ise genel
nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin
kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin mülkten
barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması gerekmektedir.
Bununla birlikte, özellikle kamu otoritelerinin doğrudan mülkün kullanımına
yönelik olmayan, ancak sonuçları itibarıyla mülkiyet hakkını etkileyen müdahaleleri
mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında görülmelidir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 58).
51. Somut olayda sonradan değişen kanuna aykırı şekilde ödenmiş olan yaşlılık aylıklarının yasal
değişiklikten sonraki kısmının iadesi söz konusu olduğundan mülkiyetin
kaybettirilmesi şeklindeki müdahale türü söz konusu değildir. Yanlış ödemenin
iadesinin mülkiyetin kontrolüyle de ilgisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla
başvurucuya ödenen yaşlılık aylıklarının iadesine hükmedilmesinin "mülkiyetten
barışçıl yararlanma" biçimindeki genel kural kapsamında incelenmesi
gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
iii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
52. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken,
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir.
53. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
54. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun düşebilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
55. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet
hakkının ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği belirtilmek
suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği
ifade edilmiştir. Öte yandan, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına
ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesi de "hak ve özgürlüklerin ancak kanunla
sınırlanabileceğini" temel bir ilke olarak benimsemiştir (Mehmet Arif Madenci, B. No: 2014/13916,
12/1/2017, § 69).
56. Somut olayda başvurucuların mülkiyet hakkına müdahale teşkil
eden, yaşlılık aylığının yasal faiziyle birlikte iadesine hükmedilmesi 5277
sayılı Kanun'un 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci paragrafı ile 5335 sayılı
Kanun'un 30. maddesine dayandırılmıştır.
57. 5277 sayılı Kanun'un 1/1/2005 tarihinde yürürlüğe giren 25.
maddesinin (f) fıkrasının ikinci paragrafıyla, herhangi bir sosyal güvenlik
kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların fıkrada sayılan kamu kurum
ve kuruluşlarında çalışılabilmesi için emeklilik veya yaşlılık aylığının
kesilmesi şartı getirilmiştir. Zonguldak İdare Mahkemesince anılan hükmün bütçe
kanunuyla ilgisinin bulunmadığı gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa
Mahkemesine dava açılmış ise de Anayasa Mahkemesince iptal istemi hakkında
henüz bir karar verilmeden, 5335 sayılı Kanun'un 27/4/2005 gününde yürürlüğe giren 29. maddesiyle,
ilgili düzenleme yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yürürlükten kaldırılan
düzenlemede yer alan hükümler anılan Kanun'un aynı tarihte (27/4/2005)
yürürlüğe giren 30. maddesinde aynı şekilde yeniden düzenlenmiştir. Anayasa
Mahkemesince sonradan verilen 28/12/2005 tarihli ve E.2005/146, K.2005/105
sayılı kararla, kanun koyucu tarafından yürürlükten kaldırılmış olan 5277
sayılı Kanun'un 25. maddesinin (f) fıkrası iptal edilmiştir. Dolayısıyla
tahsilat işleminin 1/1/2005-27/4/2005 tarihlerini kapsayan döneme isabet eden
kısmının kanuni dayanağının 5277 sayılı Kanun'un 25. maddesinin (f) bendinin
ikinci paragrafı, 27/4/2005- 14/10/2009 dönemine isabet eden kısmının kanuni
dayanağının ise 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesi olduğu anlaşılmaktadır.
58. İlk derece mahkemesince yapılan incelemede başvurucudan
tahsili talep edilen ve 1/1/2005 tarihi ile 14/10/2009 tarihleri arasında
ödenen tutarı kapsayan alacağın 5277 sayılı Kanun ve 5335 sayılı Kanun
hükümlerine uygun olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle başvurucunun mülkiyet
hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ölçütünü karşıladığı sonucuna
varılmıştır. Bununla birlikte, 5277 sayılı Kanun'un, önce kanun koyucu
tarafından yürürlükten kaldırılması, akabinde de Anayasa Mahkemesince iptal
edilmiş bulunması nedeniyle iade işleminin, 1/1/2005-27/4/2005 tarihlerini
kapsayan döneme isabet eden kısmının kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı
yönünden ayrıca tartışılması gerekmektedir.
59. Türk hukukunda kanun koyucu tarafından aksi öngörülmedikçe
yürürlükten kaldırılan bir kanuna dayanılarak tesis edilen işlemler ile o
kanunun doğurduğu etkiler hukuki geçerliliğini korumaktadır. Anılan Kanun
incelendiğinde düzenlemenin geçmişe yönelik olarak yürürlükten kaldırıldığına
ilişkin herhangi bir hükme yer verilmediği görülmektedir. Öte yandan
Anayasa'nın 153. maddesi uyarıncaAnayasa Mahkemesinin iptal kararları da geriye
yürümeyeceğinden kural olarak Anayasa Mahkemesince iptal edilen bir kanun
hükmünün uygulandığı dönemde doğurduğu sonuçlar iptal hükmünden etkilenmez.
Dolayısıylaiade işleminin 1/1/2005-27/4/2005 tarihlerini kapsayan döneme isabet
eden kısmı yönünden de kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
(2) Meşru Amaç
60. Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istenen 5335
sayılı Kanun'un 30. maddesi, Anayasa Mahkemesinin 3/4/2007 tarihli ve
E.2005/52, K.2007/35 sayılı kararında incelenmiş; iptal istemine konu kuralın,
emekli veya yaşlılık aylığı almakta olan kişinin kendini çalışma gücüne sahip
görerek isteği ile kuralda belirtilen yerlerde yeniden çalışmaya başlaması
durumunda emekli aylığının kesilmesine ilişkin olduğu ifade edilmiştir.
Düzenlemenin kişinin sosyal güvenlik hakkını ortadan kaldırmadığı ve emeklilik
statüsüne zarar vermediği, belirtilen yerlerde çalışıldığı ve karşılığında
gelir elde edildiği sürece bireye ödenen aylıkların kesilmesiyle sınırlı bir
sonuç doğurduğu belirtilmiştir. Bu durumda sosyal güvenliğin sosyal riskler
karşısında asgari yaşam düzeyinin sağlanması amacının ortadan kaldırılmadığı
belirtilmiştir (bkz. § 26).
61. Öte yandan anılan kararda Anayasa Mahkemesi, bireylerin,
yaşlılık dolayısıyla çalışamama riski karşılığında sosyal güvenlik sisteminin
sağladığı emekli veya yaşlılık aylığından, belirtilen kurumlarda çalışarakdaha
iyibir yaşam elde etme düşüncesiyle isteği ile vazgeçtiğini vurgulamıştır.
Kararda, emekli veya yaşlılık aylığı almakta iken isteği ile belirtilen
yerlerde yeniden çalışmaya başlayanların emekli veya yaşlılık aylıklarının
kesilmesi yönündeki düzenlemenin özellikle öğrenimlerini tamamlayıp iş arayan
gençler için istihdam amacına ve daha büyük sorunların çözümüne yönelik olduğu
ifade edilmiş ve sonuç olarak kuralın Anayasa'ya aykırı olmadığı tespit
edilmiştir (bkz. § 26).
62. Belirtilen tespit ışığında 506 sayılı Kanun'a göre emekli
olduktan sonra tekrar kamu sektöründe çalışmaya başlayan başvurucuya ödenen
yaşlılık aylıklarının, 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesinde yer alan düzenleme
nedeniyle başvurucudan tahsiline hükmedilmesinin kamu yararı çerçevesinde meşru
bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
63. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında
dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden
doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai
bir yetki olduğundan bu yetki, ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması
koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin, somut
koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine
tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz
(AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
64. Ölçülülük ilkesi “elverişlilik”, “gereklilik” ve
“orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını,
“gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını
yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını,
“orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç
arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.
Öngörülen tedbirin, maliki, ulaşılmak istenen kamu yararı karşısında olağandışı
ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla
ölçülü olduğundan söz edilemez. (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.
2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32,
K.2013/112, 10/10/2013; E.2013/15, K.2013/131, 14/11/2013; E.2013/158,
K.2014/68, 27/3/2014; E.2013/66, K.2014/49, 29/1/2014; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016;
E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 38).
65. Hukuka aykırı ödemelerin tahsiline ilişkin uyuşmazlıklarda
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılılığının değerlendirilebilmesi için
başvurucuya kanuna aykırı olarak ödeme yapılması biçiminde ortaya çıkan sonuca
tarafların katkı derecelerine de bakılması gerekmektedir. Bu bağlamda
tarafların yasal yükümlülüklerinin neler olduğu, bunların yerine getirilmesinde
ihmalkarlık gösterilip gösterilmediği ve varsa bir ihmalkarlık bunun hukuka
aykırı sonucun doğmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı da gözönünde
bulundurulmalıdır.
66. İdarenin "iyi
yönetişim" ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü
bulunmaktadır. "İyi yönetişim" ilkesi,
kamu yararı kapsamında bir konu söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin; uygun
zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini
gerektirir (Kenan Yıldırım ve Turan
Yıldırım, B. No. 2013/711, 3/4/2014, § 68).
67. İdarenin hatalı işleminden kaynaklanan mülkiyet hakkına
yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığının tespitinde; idarenin hatalı işlemi
karşısındaki tutumunun yanında, işlemin fark edilmesinde geçen süre, hatalı
işlem nedeniyle ödenen paranın tahsil edilmesindeki yöntem, alacağa kanuni faiz
gibi yaptırımların öngörülüp görülmediği önem arz etmektedir (Tevfik Baltacı, B. No: 2013/8074,
9/3/2016, § 71).
68. Sosyal adaletin gereği olarak idarenin tesis ettiği hatalı
işlemi somut olayın koşullarına göre geri alabileceği veya belli durumlarda
kaldırabileceği hususunda kuşku yoktur. Bu tespit hatalı idari işlemden
kaynaklanan sosyal güvenlik ödemeleri için de geçerlidir. Aksi durum kişilerin
sebepsiz zenginleşmesine yol açabileceği gibi sosyal güvenlik fonlarına katkıda
bulundukları hâlde kanunlardaki koşulları sağlamadıkları gerekçesiyle
ödemelerden mahrum kalan kimseler yönünden adil olmayan sonuçlar doğurabilir.
Bu durum, sınırlı kamu kaynaklarının uygun olmayan yöntemlerle dağıtımına cevaz
verilmesi anlamına gelebileceğinden kamu yararı ile örtüşmez (Tevfik Baltacı, § 74; benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz; Moskal/Polonya, §
73).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
69. Somut olayda, elverişlilik ve gereklilik ilkeleri yönünden
tartışılmayı gerektirecek bir yön bulunmamaktadır. Asıl üzerinde durulması
gereken, müdahalenin orantılı olup olmadığıdır. Bu itibarla, uygulanan tedbirle
başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin tespiti
gerekmektedir.
70. Olayda, 506 sayılı Kanun kapsamında 1/8/1999 tarihinde
emekli olan başvurucuya yaşlılık aylığı bağlanmıştır. Başvurucu, emekliliğinden
sonra tekrar çalışmaya başlamış ve 16/9/2003 tarihinden itibaren TKGM'de 657
sayılı Kanun'a tabi olarak çalışmaya devam etmiştir. SGK tarafından, emekli
olduğu tarihten sonra tekrar çalışmaya başladığı dönemde de başvurucuya
yaşlılık aylığı ödenmesi sürdürülmüştür. Başvurucunun TKGM'de çalıştığının SGK
tarafından 14/10/2009 tarihinde tespiti üzerine, 2009/Kasım döneminden itibaren
yaşlılık aylığı ödemeleri durdurulmuştur. Ayrıca, düzenlemenin yürürlüğe
girdiği 1/1/2005 ile başvurucunun çalıştığının SGK'ca tespit edildiği
14/10/2009 tarihleri arasında yapılan toplam 36.100,39 TL yaşlılık aylığı ile
7.670,23 TL yasal faizin tahsili amacıyla Ankara 11. İcra Müdürlüğünde ilamsız
icra takibi başlatılmıştır. Yargılama sonucunda, 36.100,39 TL asıl alacağın
11.659,53 TL de yasal faizin başvurucu tarafından SGK'ya ödenmesine
hükmedilmiştir.
71. Mahkemece, başvurucunun SGK'ya haber vermemesi nedeniyle
kusurlu bulunduğu kabul edilmiş ve bu nedenle sorumluluğunun bulunduğu sonucuna
ulaşılmıştır. Kanunu bilmemek mazeret sayılamayacağından başvurucunun, 5277
sayılı Kanun'un 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci paragrafı ile 5335 sayılı
Kanun'un 30. maddesinin yürürlüğe girmesinden sonra kendisine yapılan ödemelerin
hukuka aykırı olduğunu bilmesi gerekmektedir. Anılan düzenlemenin yürürlüğe
girdiği 1/1/2005 tarihinden sonra kendisine yaşlılık aylığı ödenmeye devam
edilmesi durumunda bunu idareye bildirmesi "iyi niyet" ilkesinin bir
gereğidir. Sözkonusu düzenlemelere rağmen başvurucunun bu tarihten sonra
yapılan yaşlılık aylığı ödemelerini hiçbir uyarıda bulunmaksızın kabul etmeye
devam etmesi iyiniyetli bir bireyden beklenebilecek bir davranış değildir.
Dolayısıyla başvurucunun kusurlu bulunduğu açıktır.
72. Dosyada bulunan bilgi ve belgelerden, başvurucunun TKGM'de
görev yapmaya başlamadan önce çalıştığı Türkiye Gübre Sanayii Anonim Şirketi
tarafından yapılan başvuru üzerine, (kapatılan) Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığı Sigorta İşleri Genel Müdürlüğünün 22/11/2000 tarihli yazısıyla,
çalışma süreleriyle ilgili bilgilerin işveren şirkete verildiği görülmektedir.
Dolayısıyla, başvurucunun emekliye ayrıldıktan sonra tekrar çalışmaya
başladığının SGK'nın bilgisi dahilinde olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun
tekrar çalışmaya başladığından haberdar olduğu anlaşılan SGK'nın da iyi
yönetişim ilkesi uyarınca, 1/1/2005 tarihinde halen çalışmaya devam edip
etmediğini araştırma yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak SGK'nın bu yükümlülüğünün
ifası hususunda gerekli özeni göstermediği görülmektedir.
73. Görüldüğü üzere, başvurucunun kusurlu davranışının yanında,
idarelerin de gerek işleyişlerindeki aksaklıklarından gerekse ihmalkâr
tutumlarından kaynaklanan kusurlarının bulunduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla
mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden sonucun ortaya çıkmasında idarenin hatalı
davranışlarının katkısının da bulunduğu söylenebilir.
74. Başvurucuya ödenen yaşlılık aylığının yersiz olduğunun
tespit edilmesinde geçen dört yıl onbir aylık süre oldukça uzundur. Bu süre
boyuncabaşvurucuya ödenmeye devam eden yaşlılık aylığının kesilmesini sağlamak
amacıyla başvurucunun görev yaptığı kurum olan TKGM ile SGK arasından herhangi
bir iletişimin kurulamadığı gözlemlenmiştir. Ayrıca başvurucunun durumunu
tespit etmek için derin bir araştırmaya ihtiyaç duyulmayacağı da açıktır. Bu
durum, idari işlev gören ayrı hukuksal statülere bağlı değişik kurum ve
kuruluşların bir bütün oluşturduğunu ifade eden idarenin bütünlüğü ilkesi ile
bağdaşmamaktadır.
75. 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin (a) ve (b) bendinde SGK
tarafından fazla veya yersiz ödeme yapıldığının tespit edilmesi hâlinde bu
ödemelerin geri alınacağı düzenlenmiştir. Anılan maddenin (a) bendinde; yersiz
ödemenin kişilerin kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğması durumunda, hatalı
işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede, ödeme
tarihinden itibaren hesaplanan kanuni faizi ile birlikte geri alınacağı hüküm
altına alınmıştır. Bununla birlikte maddenin (b) bendinde; fazla veya yersiz
ödemenin kurumun hatalı işleminden kaynaklanması hâlinde, hatalı işlemin tespit
tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamının,
ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmi dört ay içerisinde ödenmesi
durumunda faizsiz olarak tahsil edileceğibelirtilmiş, bu sürenin geçmesinden
sonra yapılacak ödemeler bakımından ise yirmi dört aylık sürenin sonundan
itibaren hesaplanan kanuni faizi ile geri alınacağı ifade edilmiştir (bkz. §
27).
76. Somut olayda, idarece hatalı olarak ödendiği tespit edilen
anapara tutarının iadesinin talep edilebileceği hususunda kuşku
bulunmamaktadır. Aksi durumun belirtildiği üzere (bkz. § 69) başvurucunun
sebepsiz zenginleşmesine yol açabileceği ve sosyal adaletle bağdaşmayacağı
açıktır. Buna karşın alacağın başvurucudan tahsilindeki yöntem önem arz
etmektedir. Olayda, başvurucuya ödenen 36.100,39 TL yaşlılık aylıklarının
yanında 11.659,53 TL de yasal faize hükmedilmiştir. Davalı idarelerin de
kusurunun bulunduğu gözetildiğinde başvurucunun, anaparanın yanında 11.659,53
TL faiz ödemekle yükümlü kılınması, başvurucunun kusurlu davranışıyla orantısız
bir külfet yüklenmesi sonucunu doğurmaktadır.
77. Bütün bu hususlar gözetildiğinde, kamu yararı ile özel yarar
arasında kurulması gereken makul dengenin başvurucu aleyhine zedelendiği
sonucuna ulaşılmaktadır.
78. Açıklanan nedenlerle faiz yönünden Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
79. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
80. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi,
bunun mümkün olmaması hâlinde makul bir tazminatın kendisine ödenmesi talebinde
bulunmuştur.
81. İnceleme sonucunda idarenin hatalı işlemi üzerine yersiz
ödendiği tespit edilen alacak tutarının, kanuni faizi ile birlikte tahsil
edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğisonucuna varılmıştır.
82. Mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 10. İş
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
83. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1- Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2- Makul sürede yargılanma hakkının ihlaline ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın35. maddesinde gücence altına alınan mülkiyet
hakkınınİHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Mülkiyet hakkının ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere kararın Ankara 10. İş Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Kararın bir örneğinin Türkiye Cumhuriyeti Sosyal Güvenlik
Kurumuna GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
15/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.