TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SABRİ MEMUR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5777)
|
|
Karar Tarihi: 22/9/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 14/10/2016-29857
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Kamil KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Sabri MEMUR
|
Vekili
|
:
|
Av. Osman
Kudret SÖNMEZ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, adli yargıda görülen kamulaştırmasız el atma nedeniyle
tazminat davasının kabulüne ilişkin kararın onanmasından sonra yürürlüğe giren
kanun değişikliği ile davanın idari yargının görev alanına dahil edilmesi
üzerine karar düzeltme aşamasında kararın bozulması ve ilk derece mahkemesince
yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi nedeniyle silahların
eşitliği ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/4/2014 tarihinde İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 21/7/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/3/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuruya ilişkin görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, imar planında eğitim alanı olarak ayrılan ve kamulaştırması
yapılmayan taşınmazından yararlanamadığını ileri sürerek ilgili kamu kurumu
aleyhine 20/7/2011 tarihinde İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme)
kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açmıştır.
8. Mahkeme 6/9/2012 tarihli ve E.2011/411, K.2012/336 sayılı
kararı ile davanın kabulüne karar vermiştir.
9. Davalının temyizi üzerine anılan karar, Yargıtay 5. Hukuk
Dairesinin 25/2/2013 tarihli ve E.2012/25455, K.2013/3028 sayılı ilamı ile
onanmıştır. Davalı kurum onama kararına karşı 28/3/2013 tarihinde karar
düzeltme yoluna başvurmuştur.
10. Bu arada 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanunu’nun geçici 6. maddesinde 24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı Kanun’la
yapılan değişiklik kapsamında, anılan maddenin onuncu fıkrasında, uygulama imar
planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili
kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında idari
başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabileceği, bu
madde hükümlerinin karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm davalara
uygulanacağı düzenlemesine yer verilmiştir.
11. Karar düzeltme talebini inceleyen Yargıtay 5. Hukuk Dairesi
7/11/2013 tarihli ve E.2013/10165, K.2013/19000 sayılı ilamı ile anılan kanun
değişikliğini ve Anayasa Mahkemesinin 25/9/2013 tarihli ve E.2013/93,
K.2013/101 sayılı kararını gerekçe göstererek davanın idari yargıda görülmesi
gerektiğinden bahisle onama kararını kaldırarak Mahkeme kararını bozmuştur.
Karar düzeltme ilamının ilgili kısmı şöyledir:
“Dava konusu taşınmaz imar planında ortaokul
ve eğitim tesisalanı olarak ayrılmış ise de;
mahallinde yapılan keşif sonrası alınan bilirkişi raporlarına göre, taşınmaza
davalı idarece fiilen el atılmadığı anlaşılmıştır.
11.06.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487
sayılı yasanın 21. maddesi ile Kamulaştırma Kanununun geçici 6. maddesinde
yapılan değişiklik ile; “Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî
kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan
taşınmazlar hakkında, 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen
idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabilir.
Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm davalara uygulanır.”hükmü getirilmiştir.
Öte yandan Anayasa Mahkemesi’nin 25.09.2013
gün 2013/93 Esas, 2013/101 Karar sayılı ilamında da; “Kamulaştırmasız el
atmadan söz edilebilmesi için taşınmaz zilyetliğinin idareye geçmesi ve
taşınmazın fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş olması gerektiği; imar
kısıtlamalarında taşınmazın zilyetliğinin malikte kalmaya devam etmekte olup,
yalnızca malikin tasarruf yetkisinin, ilgili mevzuattan kaynaklanan bazı
kısıtlamalara maruz kaldığı, bu nedenle imar kısıtlamalarından kaynaklanan tazminat
davalarının idari yargıda açılabileceği” kabul edilmiştir.
Açıklanan nedenlerle; davanın idari yargıda
görülmesi gerektiğinden, dava dilekçesinin görev yönünden reddi yerine,
kabulüne dair hükmün bozulması gerekirken onandığıanlaşılmakla;
Davalı idare vekilinin karar düzeltme
isteminin kabulü ile Dairemizin 25.02.2013 gün ve 2012/25455 Esas - 2013/3028
sayılı onama kararının kaldırılmasına hükmün yukarıda açıklanan nedenlerleBOZULMASINA ... karar verildi.”
12. Mahkemece E.2014/2 sırasına kaydedilen davada bozma ilamına
uyularak 20/2/2014 tarihli ve E.2014/2, K.2014/54 sayılı karar ile yargı yolu
bakımından görevsizlik nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
13. Gerekçeli karar 27/3/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiş; başvurucu, uyma kararı verilen Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda
verilen karara karşı yeniden temyiz yoluna başvurulmasının etkili bir yol
olmadığını belirterek 28/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
14. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan
araştırmada, 20/2/2014 tarihli yargı yolu bakımından görevsizlik kararının
Yargıtay 18. Hukuk Dairesince 30/9/2014 tarihli ve E.2014/8969, K.2014/13674
sayılı ilamla onandığı ve karar düzeltme yoluna başvurulmayan kararın
11/12/2014 tarihinde kesinleştiği tespit edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
15. 2942 sayılı Kanun’un 6487 sayılı Kanun’la değişik geçici 6.
maddesinin onuncu fıkrası şöyledir:
“... Uygulama imar planlarında umumi
hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların
uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 3/5/1985 tarihli ve
3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan
sonra idari yargıda dava açılabilir. Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya
kararı kesinleşmemiş tüm davalara uygulanır.…”
16. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 9. maddesi şöyledir:
“1. Çözümlenmesi Danıştayın, idare ve vergi
mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve askeri yargı yerlerine
açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki
kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli
mahkemede dava açılabilir. Görevsiz yargı merciine başvurma tarihi, Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi
olarak kabul edilir.
2. Adli veya askeri yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle
reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra birinci
fıkrada yazılı otuz günlük süre geçirilmiş olsa dahi, idari dava açılması için
öngörülen süre henüz dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabilir.”
17. 12/1/2011 tarihli ve 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 114. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Dava şartları şunlardır:
...
b) Yargı yolunun caiz olması.”
18. 6100 sayılı Kanun’un 115. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her
aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her
zaman ileri sürebilirler.
(2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden
reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise
bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı
giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 22/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, imar planında eğitim alanı olarak ayrılan ancak kamulaştırması
yapılmayan taşınmazından yararlanamaması üzerine açtığı kamulaştırmasız el
atmaya dayalı tazminat davasının kabulüne karar verilip kararın Yargıtay ilgili
Dairesince onandığını ancak henüz karar kesinleşmemişken yapılan kanun
değişikliği ile davanın idari yargının görev alanına dahil edildiğini, bu
değişiklik nedeniyle karar düzeltme aşamasında onama kararının kaldırılıp
davanın kabulüne ilişkin kararın bozulduğunu, bozma üzerine Mahkemece yargı
yolu bakımından görevsizlik kararı verildiğini, devletin sırf ödemeleri geciktirmek
ve devam eden yargılamanın sonucunu değiştirmek amacıyla yaptığı bu
düzenlemenin hukuki güvenlik ile belirlilik ilkelerine aykırı olduğunu, yapılan
düzenlemenin kararı kesinleşmemiş tüm davalara ve dolayısıyla geçmişe etkili
uygulanmasıyla onama kararı ile oluşmuş kazanılmış haklarının elinden
alındığını, birlikte dava açtığı komşu parsel maliklerinin davaları kesinleşip
kararları uygulanmış iken kendi davasının bu şekilde sonuçsuz kaldığını
belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ve bu
hak kapsamında silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş;
ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
22. Başvurucunun şikâyetinin özü, ilgili kamu kurumu ile
aralarındaki dava devam ederken devletin, davanın diğer tarafını avantajlı hâle
getiren kanuni düzenleme yapması ve bu düzenlemenin devam eden davaya
uygulanması ile anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkindir. Bu nedenle
başvurucunun iddiasının adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği
ilkesi çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
23. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
25. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşmenin
lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve
haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
26. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri silahların
eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir (Yaşasın Aslan, B.
No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
27. Kural olarak başvurucular, davanın karşı tarafına tanınan
bir avantajın kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan olumsuz
etkilendiğini ispat etmek zorunda değildir. Taraflardan birine tanınan,
diğerine tanınmayan avantajın fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil
bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılabilir (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014,
§ 37).
28. Devletin -kendisi taraf olsun ya da olmasın- davanın
taraflarından birini diğerine nazaran önemli ölçüde avantajlı hâle getiren
kanuni düzenlemeler yapması, silahların eşitliği ilkesi ve dolayısıyla
yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülmesi kuralına aykırılık oluşturur. Bir
başka ifadeyle yasama organının, yargılamadaki taraflardan birinin lehine sonuç
doğuracak şekilde kanun çıkarttığı durumlarda, davanın taraflarının eşit
konumda olduğu söylenemez. Bunun için yargısal süreci etkilediği iddia edilen
düzenlemenin taraflardan birinin davadaki başarı şansını önemli ölçüde
azaltması, ortaya çıkan bu sonuç ile kanuni düzenleme arasında bir illiyet bağı
bulunması ve bu illiyet bağını kesen veya zayıflatan başka etken ortaya
çıkmamış olması gerekir (Zekiye Şanlı,
B. No: 2012/931, 26/6/2014, § 72).
29. Hukuki güvenlik ilkesi de Anayasa’nın 36. maddesinde yer
alan adil yargılanma hakkının içinde zımnen mevcut bir ilkedir. Hukuki güvenlik
ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön koşullarındandır. Kişilerin hukuki
güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının
öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven
duyabilmesini, devletin yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici
yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal
düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve
kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını
ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini
ifade etmektedir (AYM, E.2013/64, K.2013/142, 28/11/2013).
30. Başvuru konusu olayda, imar planında eğitim alanı olarak ayrılan ancak kamulaştırması
yapılmayan taşınmazından yararlanamadığını ileri süren başvurucu, ilgili kamu
kurumu aleyhine kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açmıştır.
Yargılama sonunda davanın kabulüne karar verilmiş ve bu karar Yargıtayca onanmıştır. Ancak henüz karar kesinleşmemişken
yürürlüğe giren kanun değişikliği ile somut dava idari yargının görev alanına
dahil edilmiştir.
31. Onama kararına karşı yapılan karar düzeltme başvurusunu
inceleyen Yargıtay, anılan kanun değişikliği uyarınca davanın idari yargıda
görülmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne ilişkin kararı bozmuş; bozma
ilamına uyan Mahkeme, yargı yolu bakımından görevsizlik nedeniyle davanın
reddine karar vermiştir.
32. Başvurucu, devletin devam eden yargılamanın sonucunu
değiştirmek amacıyla kanun değişikliği yaptığını, yapılan düzenlemenin kararı
kesinleşmemiş tüm davalara ve dolayısıyla geçmişe etkili uygulanması sonucunda
onama kararı ile oluşmuş kazanılmış haklarının elinden alındığını ileri
sürmüştür.
33. Kazanılmış haklara saygı ilkesi, hukukun genel ilkelerinden
birisi olup hukuk güvenliği ilkesinin bir sonucudur. Kazanılmış bir haktan söz
edilebilmesi için bu hakkın, yeni kanundan önce yürürlükte olan kurallara göre
bütün sonuçlarıyla fiilen elde edilmiş olması gerekir. Kazanılmış hak, kişinin
bulunduğu statüden doğan, kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel niteliğe
dönüşmüş haktır. Bir statüye bağlı olarak ileriye dönük beklenen haklar ise bu
nitelikte değildir. Kanunlarda yapılan değişiklikler kazanılmış hakları
etkilemediği ve hukuk güvenliğini zedelemediği sürece bu değişikliklerin hukuk
devleti ilkesine aykırı oldukları ileri sürülemez (AYM, E.2011/42, K.2013/60,
9/5/2013).
34. Kanun koyucu tarafından hukuki ihtilafları gidermek amacıyla
yapılan düzenlemelerin, söz konusu ihtilaf nedeniyle açılmış ve düzenlemenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla henüz sonuçlanmamış davalar hakkında da
uygulanmasının sağlanması yargıya müdahale anlamına gelmeyecektir. Bir
ihtilafla ilgili olarak dava açılmış olması, o ihtilafın dava açan kişiler
lehine sonuçlanacağı anlamına gelmeyeceği gibi bu kişiler için kazanılmış
herhangi bir hakkın bulunduğunu göstermeyecektir (AYM, E.2011/42, K.2013/60,
9/5/2013).
35. Somut başvuruya konu davada uygulanan düzenleme ile yapılan
değişiklik, uyuşmazlığın esası ile ilgili olmayıp davanın hangi yargı yolunda
görüleceğine ilişkindir. Yargı yolunun caiz olması dava şartlarındandır (bkz.§
17). Dava şartı ise bir usul hukuku kavramı olup bu kapsamda yapılan yasal
değişiklikler derhâl uygulanma niteliğini haizdir.
36. Ayrıca yapılan değişikliğe ilişkin düzenlemede yargılamanın
ne yönde yapılacağı veya somut uyuşmazlığın nasıl karara bağlanacağı hususunda
bir kurala yer verilmediği gibi idari yargıda uygulanan ilgili usul kuralları
ve mevzuat hükümleri doğrultusunda uyuşmazlıkla ilgili yargılama yapılması da
engellenmemiştir. Dolayısıyla söz konusu kanun değişikliğinin, davanın esasını
etkileyen veya bir tarafın başarı şansını değiştiren nitelikte olduğu
söylenemez.
37. Öte yandan somut davada başvurucu lehine verilen karar Yargıtayca onanmış ise de karar düzeltme yolu açık olan bu
karar henüz kesinleşmediğinden başvurucunun bu davayla ilgili kazanılmış bir
hakkından söz edilemez. Bunun yanı sıra yapılan kanun değişikliğinin,
başvurucunun taşınmazı üzerindeki haklarını kısıtlayan ya da taşınmazıyla
ilgili hukuki başvuru yollarını kaldıran nitelikte olmadığı, 2577 sayılı
Kanun’un 9. maddesinde öngörülen usul uyarınca (bkz. § 16) idari yargı yoluna
başvurma hakkını ortadan kaldırmadığı da anlaşılmaktadır.
38. Sonuç olarak başvuruya konu yargılama devam ederken davanın
görüleceği yargı yolu konusunda yapılan kanun değişikliğinin somut davada
uygulanmasıyla davanın esası ile ilgili olarak taraflardan biri lehine
avantajlı bir durum yaratılmadığı gibi başvurucunun kazanılmış bir hakkına yönelik
müdahale de olmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuru konusu davada silahların
eşitliği ilkesi yönünden bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna
varılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle adil yargılanma hakkı kapsamında
silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Osman Ali Feyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
V. HÜKÜM
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
22/9/2016 tarihinde Osman Ali Feyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu, maliki olduğu gayrımenkulün
Milli Eğitim Bakanlığına tahsis edilmiş olmasına rağmen 21 yıldır
kamulaştırılmadığını, bu nedenle açtığı kamulaştırmasız el atma davasının
asliye hukuk mahkemesince kabul edildiğini, ilgili Yargıtay dairesince de
kararın onandığını, ancak karar düzeltme safhasında gerçekleşen yasa
değişikliği nedeniyle davanın idari yargıda görülmesi gerektiği gerekçesiyle
hükmün bozulduğunu, uzun yıllar hakkına kavuşmayı bekledikten sonra bu sefer de
hakkını idari yargıda aramak zorunda bırakılmasının çeşitli nedenlerle
(belirlilik, hukuk güvenliği, hak arama hürriyeti, silahların eşitliği,
kazanılmış hakların korunması) adil yargılanma hakkına aykırı olduğunu iddia
etmektedir.
2.Başvuru, İkinci Bölüm çoğunluğunca “silahların eşitliği”
ilkesine aykırılık iddiası kapsamında değerlendirilerek kabul edilemez bulunmuştur.
Öncelikle, başvurunun “silahların eşitliği” ilkesi yerine “mahkemeye erişim
hakkı” yönünden incelenmesi gerekirdi. Çünkü, başvurucunun temel şikayeti idari
yargının mutlaka kendisi aleyhine hüküm vereceği iddiasına değil, farklı bir
yargı kolunda yeniden hak aramak zorunda bırakılmasının, kazanması zaten çok
muhtemel olan sonuca erişmesini haklı ve adil olmayan bir biçimde geciktireceği
yolundaki şikayettir.
3. Yargı kolunu ve yargılamaya yapacak mahkemeleri belirleyen
kurallar, usul kurallarıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, mahkemeye erişim
hakkını kesin hükme ulaşılıncaya ve hüküm icra edilerek hak sahibi hakkını
fiilen elde edinceye kadar tam bir süreç olarak görmekte ve başvurucu elinde
kendi lehine verilmiş kesin hüküm olsa bile icra veya infaz yoluyla hakkını
tahsil edemediğinde, mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine hükmetmektedir.
AİHM bu doğrultuda, yargılama sırasında usul kurallarının değişmesinin başlı
başına adil yargılanma hakkının ihlalini oluşturacağı görüşünü benimsememekle
birlikte, yapılan usuli değişikliklerin başvurucunun
hakkını almasını imkansız veya çok güç hale getirmesi halinde de mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine hükmetmektedir.
4.Her ne kadar somut başvuruda, yasa değişikliğinin
kamulaştırmasız el koyma bedellerinin daha geç ödenmesi için gerçekleştirildiği
iddiasının soyut niteliği, kanıtlanma imkanı olmaması ve esasen yasama
faaliyetinin bizatihi Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurulardaki yetkisinin
kapsamı dışında kalması nedenleriyle değerlendirilmeye alınması mümkün değil
ise de, başvurucunun hakkını elde etmekte önemli bir gecikmeye uğrayacağı
iddiası, mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmelidir.
5.Başvurucu, kamulaştırmasız el atma nedeniyle 20/7/2011
tarihinde ilk derece mahkemesinde dava açmış, bu dava Yargıtay’ın yasa
değişikliğini takiben verdiği bozma kararına uyan mahkemenin 20/2/2014 tarihli
kararı ile reddedilmiştir. Farklı bir yargı kolunda yeniden başlatılacak hak
arama çabasının da iki dereceli yargıda birkaç yıldan daha kısa sürede sonuçlanmayacağı
açıktır. Bu durumda başvurucunun hakkını, ilk yargıya başvurduğu tarihten en
erken 7-8 yıl sonra elde edebileceği varsayılabilir. Bu toplam süre, Anayasa
Mahkemesi ve AİHM içtihatlarında makul kabul edilen yargılama süresini
aşacaktır. Dolayısıyla, mahkemeye erişim hakkı ve toplam süre birlikte
değerlendirildiğinde, ortada bir mağduriyet bulunduğunu kabul etmek gerekir.
6. Başvurucunun hakkını aradığı konunun belli bir yargı kolunun
görev alanından çıkarılarak diğer bir yargı koluna devredilmesi, bu tür
mağduriyetlerin önlenmesi için belli geçiş hükümlerine bağlanmalıdır. Normal
şartlarda ve ilke olarak, ileri bir safhaya gelmiş olan davaların aynı
mahkemelerde sonuçlandırılması adil yargılanmaya hakim olan genel ilkelerin gereğidir.Nitekim, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
250. maddesinde düzenlenen özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin
kaldırılmasını, ancak bu mahkemelerin ellerindeki davalara kesin hükümle
sonuçlanıncaya kadar bakmaya devam edeceklerini öngören 6352 sayılı Kanun’un
Geçici 2. maddesinin Anayasa'ya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde
açılan iptal davasında Mahkeme, bahse konu özel yetkili mahkemelerin
sakıncaları açıkça ortaya çıkmış iken bile “… uzun süredir devam eden davalarda
başa dönülmesinin … önüne geçilmesi”ihtiyacı ile
açıklamış ve iptal talebini reddetmiştir. Çok açık bir zorunluluk bulunmadıkça,
hele kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan alacak davalarında davanın başa
döndürülmesinin bir hukuk devletinde yeri olamaz.
7. Yukarıdaki nedenlerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun
olduğu yolundaki sonuca ve Kabul Edilemez olduğu şeklindeki hükme
katılmamaktayım.
|
|
|
|
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|