TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BİLLUR GÜZİDE BALYEMEZ VE RECAİ ALPER TUNGA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5909)
|
|
Karar Tarihi: 25/3/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 18/6/2015-29390
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Okan TAŞDELEN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Billur Güzide BALYEMEZ
|
|
|
2. Recai Alper TUNGA
|
Vekili
|
:
|
Av. Hasan Adil ATABAY
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, yeterli ve
detaylı bir araştırma yapılmaksızın mahkûm edildiklerini, sundukları hukuki
mütalaaların dikkate alınmadığını, bilirkişi ile davanın taraflarından birisi
arasında hukuki ihtilaf bulunduğunu, Derece Mahkemelerinin olayların
nitelenmesi ve delillerin değerlendirilmesinde hata yaptıklarını, Mahkeme
kararlarının yeterince gerekçelendirilmediğini, aynı suçlamadan başvurucu Recai
Alper Tunga mahkûm edilirken işleme katılan diğer kişinin beraat ettiğini belirterek,
silahların eşitliği ilkesinin, masumiyet karinesinin, adil yargılanma
haklarının ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
Başvurucular, Anayasa’nın 9., 36., 37., 38., 139. ve 142. maddelerine
dayanmışlar; iddia ettikleri ihlaller dolayısıyla, cezalarının infazının
tedbiren durdurulmasını, yeniden yargılamaya ya da ihlalin ortadan
kaldırılmasına karar verilmesini talep etmişler, maddi ve manevi tazminat
taleplerini ise saklı tutmuşlardır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. 2014/5909 ve 2014/5911
numaralı başvurular, 25/4/2014 tarihinde İstanbul 22. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde, Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. 21/7/2014 tarihinde,
2014/5911 numaralı başvuru, aralarında hukuki yönden irtibat bulunması
nedeniyle 2014/5909 numaralı başvuru ile birleştirilmiştir.
4. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 30/9/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından
8/12/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar
verilmiştir.
6. Adalet Bakanlığının
31/12/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu
kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi ve
eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve
belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Billur Güzide Balyemez (birinci başvurucu),
başvuruya konu olaylar öncesinde Toprakbank A.Ş Merkez Şubesi Müdürü, Recai
Alper Tunga (ikinci başvurucu) ise Kredilerden Sorumlu Koordinatör olarak görev
yapmaktadır.
9. İstanbul ve Şişli Cumhuriyet Başsavcılıklarınca farklı
tarihlerde hazırlanan iddianamelerle başvurucuların da aralarında bulunduğu on
altı kişi hakkında 4389 sayılı mülga Bankacılık Kanunu’na muhalefet suretiyle
zimmet suçundan davalar açılmıştır. Bu davalar daha sonrasında, İstanbul 8.
Ağır Ceza Mahkemesi’nin (Mahkeme veya “Ağır Ceza Mahkemesi”) E.2004/20 sayılı
dosyasında birleştirilmiştir.
10. Başvuruculara yöneltilen suçlamaların bazıları aşağıdaki
gibidir.
Billur
Güzide Balyemez’e ilişkin olarak
Suçlama (a) B. Turizm San. ve Ticaret Ltd. Şti.’nin hesabı kullanılarak
zimmet yapılması (2004/20 sayılı ana dava dosyası)
Suçlama (b) R. İç ve Dış Tic. A.Ş. lehine verilen teminat mektuplarının bir
kez yerine dört kez ödenmesi (Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 2003/6123 esas,
2003/4945 sayılı ve 28.05.2003 tarihli iddianame, birleştirilen E.2005/105
sayılı dava dosyası),
Suçlama (c) T. İletişim Hizmetleri A.Ş.’nin hesaplarından para çekilmesi
(Birleştirilen E.2005/124 esas sayılı dava dosyası),
Suçlama (d) F.-G. A. hesabındaki ve bağlantılı olarak A. İnş. Ltd. Şti.
hesabındaki para hareketleri (İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2002/17611-1251
sayılı iddianamesi, birleştirilen E.2001/187 sayılı dava dosyası),
Suçlama (e) CP A.Ş.’nin hesabından para çekilmesi (Birleştirilen E.2005/124
sayılı dava dosyası)
Suçlama (f) T. Tekstil Ürünleri ve İhracat A.Ş. ve K. Demir Çelik A.Ş.
hesaplarında usulsüz işlemler yapılması (Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının
30.03.2001 gün 2001/7903 hazırlık sayılı iddianamesi)
Suçlama (g) D. Otomotiv A.Ş. hesabında yapılan usulsüz işlemler (Şişli
Cumhuriyet Başsavcılığının 23.09.2002 gün ve 2002/13479 hazırlık sayılı iddianamesi)
Recai
Alper Tunga’ya ilişkin olarak
Suçlama (h) Kendisine Yönetim Kurulunca limit tahsis edilmemesine rağmen, R.
İç ve Dış Tic. A.Ş.’ye onay vermek suretiyle kredi kullandırması (Şişli Cumhuriyet
Başsavcılığının 23.05.2003 gün ve 2002/6123-4945 sayılı iddianamesi, yargılama
ilk olarak Şişli 3. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2003/576 sayılı dosyasında
yapılmıştır, Birleştirilen E.2005/105 sayılı dosya)
Suçlama (i) Teminat mektubu kredisi teklifi eksik evraklar nedeniyle iade
edilmesine rağmen, açılmaması gereken bir kredi mahiyetinde bulunan teminat
mektubunun P. Ltd. Şti. lehine düzenlenmesi (Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının
2003/6123 esas, 2003/4945 sayılı ve 28.05.2003 tarihli iddianamesi, yargılama
ilk olarak Şişli 3. Asliye Ceza Mahkemesi önünde görülmüştür)
Suçlama (k) H.K.’ye kullandırılan ferdi kredi için tesis edilen ipoteğin
yeterli bir teminat oluşturmaması ve kredinin taksitlerinin geri ödenmemesi
(Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 18.06.2003 günlü ve 2003/7332-5795 sayılı
iddianamesi, yargılama ilk olarak Şişli 5. Asliye Ceza Mahkemesi önünde
görülmüştür)
11. İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2004/20 sayılı
dosyası ile birleştirmelerinin öncesinde ilgili mahkemeler önünde sürmekte olan
yargılamalar kapsamında bazı bilirkişi incelemeleri yaptırılmıştır. Ağır Ceza
Mahkemesi, iddia ve savunmaların değerlendirilmesi, zimmetin her bir sanık
açısından ayrı ayrı miktar ve niteliğinin tespiti, iade olup olmadığı, varsa
miktarının tespiti açısından tüm dosya ve banka kayıtları üzerinde inceleme
yapılması için ayrı bir bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Üç kişiden oluşan
bilirkişi heyeti, 5/10/2006 tarihli bir rapor sunmuştur. Daha sonraki bir
tarihte E.2005/105 sayılı dosyanın da birleştirilmesi nedeniyle, Ağır Ceza
Mahkemesi birleştirilen bu dosya yönünden ve E.2005/124 sayılı dosyadaki
fiillerin nitelikli olup olmadıkları yönünde yukarıda belirtilen bilirkişi
heyetine 28/5/2008 havale tarihli ek raporlar hazırlatmıştır.
12. İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi, 1/6/2009 tarih ve
E.2004/20, K.2009/20 sayılı kararıyla başvurucuları 4389 sayılı Kanun’un 22.
maddesinin üçüncü fıkrasının ilk cümlesi uyarınca adiyen zimmet suçundan mahkum
etmiştir. Mahkeme, “Suçlama (h)”ye konu eyleme katıldığı yönünde şüphe olması
nedeniyle N.A. hakkında suç duyurusunda bulunulmasına da karar vermiştir.
13. Birinci başvurucu Billur Güzide Balyemez, “Suçlama (a)”
bakımından, bu işlemlerin Genel Müdürlüğün onayı olmaksızın yapılamayacağı,
bankadaki görevi şube yöneticiliği olduğundan bu işleme ilişkin yetkisinin
bulunmadığı ve sorumlular arasında sayılamayacağı, iş akışı kitapçıkları
incelenseydi bu durumun ortaya çıkacağı, bilirkişilerin bu eylemin görevi
kötüye kullanma olacağını belirttikleri; “Suçlama (b)” bakımından,
bankadaki görevinden 10/6/2000 tarihinde ayrılmış olduğundan 1/11/2000 tarihli
işlemden sorumlu tutulamayacağı, bu konuda 6/10/2008 tarihinde hukuki bir
mütalaa da sunduklarını, Şişli 3. Asliye Ceza Mahkemesindeki yargılamada alınan
13/8/2004 tarihli bilirkişi raporunda emniyeti suiistimal suçunun oluşmadığı
yönünde görüş verdiği; “Suçlama (c)” bakımından, hazırlanan raporların,
diğer şube çalışanlarının beyanının aksi yöndeki D.Ş. isimli gişe yetkilisinin
yalan beyanına dayandırıldığı, görevden ayrıldığı tarihten sonraki işlemlerden
de sorumlu tutulduğu, bu konunun Ağır Ceza Mahkemesince araştırılmadığı;
Suçlama (d) bakımından, F.-G. A. hesabındaki işlemlerden mahkumiyetinin haksız
olduğu, A. İnş. Ltd. Şti. hesaplarındaki
işlemlerin ve bazı kişilere araç alımının bu konuyla ilgili olmadığı ve aynı
tarihlere denk gelmesi nedeniyle bu olayla ilişkilendirildiği “Suçlama (e)”
bakımından, işlemlerin ilgili firmanın bilgisi dâhilinde yapıldığının delil ve
şirket yetkililerin beyanlarıyla ortaya konulduğu; “Suçlama (f)”
bakımından, soruşturmanın genişletilmesi taleplerinin kabul edilmediği; “Suçlama
(g)” bakımından ise cezalandırılmasının gerekçesinin Mahkemenin kararında
yer almadığı ve suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçeleriyle yukarıda
belirtilen suçlamalardan mahkumiyetine ilişkin kararı temyiz etmiştir.
14. İkinci başvurucu Recai Alper Tunga, “Suçlama (h)”
yönünden, görevsizlik kararı öncesi yargılamayı yapan Şişli 3. Asliye Ceza
Mahkemesince alınan 13/8/2004 tarihli bilirkişi raporunda ipotek yoluyla
gerekli karşılığın öngörüldüğünün ve 18/3/1999 tarihli Toprakbank Yönetim
Kurulu kararına göre Genel Müdürlüğün kredi verme yetkisinin 500.000 $
karşılığı 200.000.000 TL olduğundan verilen kredinin limit içinde kaldığının
belirtildiği, mahkumiyete esas alınan raporla çeliştiğinden, yeni bir bilirkişi
raporu alınması ve işlem tarihi itibariyle Genel Müdürlük kredi tahsis
limitinin tespitine yönelik taleplerinin kabul edilmediği, kredi limitine
ilişkin sunduğu belgenin dikkate alınmadığı; “Suçlama (i)” yönünden,
önceki beyanlarına da atıf yaparak, almış oldukları hukuki mütalaada kredinin 3
katı ipotek alındığının belirtildiği ve zimmet suçunun oluşmadığı; “Suçlama
(k)” yönünden, kredi limitinin yetkisi dâhilinde bulunduğu, Şişli 5. Asliye
Ceza Mahkemesinin E.2003/675 sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda,
kredi limitinin onay vermeye yetkili oldukları sınır içerisinde kaldığının ve
yeterli teminatın alındığının belirtildiği; Mahkemenin savunmalarını dikkate almaksızın
mahkumiyetine hükmettiği gerekçeleriyle yukarıda belirtilen suçlamalardan
dolayı kararı temyiz etmiştir.
15. Başvurucular, mahkeme dışı almış oldukları hukuki
mütalaaların dikkate alınmadığı ve diğer bazı gerekçeleri ileri sürerek de
mahkûmiyet hükmüne karşı temyiz talebinde bulunmuşlardır.
16. Yargıtay 7. Ceza Dairesi,
28/10/2010 tarih ve E.2010/2049, K.2010/15663 sayılı ilamı ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 19/3/2002 tarih ve
1251/75 sayılı iddianamesine konu eylemler hakkında başvurucu Billur Güzide
Balyemez’in de bulunduğu dört sanığın ifadelerinin alınmaması ve hükme esas
alınan bilirkişi heyeti raporlarında 18/6/2003 tarih ve 7332/5795 sayılı
iddianame konusu eylemler hakkında görüş bildirilmemesi nedeniyle bu hususta
bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiğini belirterek başvurucuların
mahkumiyetine ilişkin hükmü bozmuştur.
17. İstanbul 8. Ağır Ceza
Mahkemesi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 1251/75 sayılı
iddianamesi yönünde sanıkların ifadelerini aldıktan sonra, 5/11/2011
tarih ve E.2011/9, K.2012/50 sayılı kararıyla tekrar başvurucuların 4389 sayılı
Kanun’un 22. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca mahkumiyetine karar vermiştir.
Ağır Ceza Mahkemesi, hakkında bozma sonrası dava açılan N.A.’yla ilgi olarak,
R. İç ve Dış Tic. A.Ş.’ye kredi kullandırılması şeklindeki zimmet eylemine
katıldığına dair her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde
edilemediğini belirterek, beraatına hükmetmiştir. Mahkemenin, mahkûmiyete
ilişkin değerlendirmeleri ise aşağıdaki gibidir:
- (Suçlama “a”) B. Turizm Ltd. Şti.’ye
kullandırılan kredi: Birinci başvurucunun, 20/9/1999 tarihinde Genel Müdürlüğün
ve firmasının bilgisinin haricinde kredi kullandırdığı;
- (Suçlama
“b”) R.
İç ve Dış Tic. A.Ş. lehine yapılan teminat mektubu ödemeleri: Birinci başvurucu
ve diğer bir sanığın, 17/12/1999 (iki defa), 18/1/2000 ve 1/11/2000
tarihlerinde olmak üzere, teminat mektubunu bir kez yerine dört kez ödedikleri;
- (Suçlama
“c”) T.
İletişim Hizmetleri A.Ş.’nin hesabındaki usulsüzlükler: 22/3/2000-5/4/2000
tarihleri arasında, 10/7/2000, 8/8/2000 ve 10/10/2000 tarihlerinde, çeşitli
miktarların firmanın iradesi dışında başka hesaplara aktarılarak zimmete
geçirildiği; 10/7/2000 tarihindeki EFT işlemlerini onaylayan ve denetleyen
kişinin sanık D.G. ve usulsüz işlemlerin temel sorumlusu birinci başvurucu
Billur Güzide Balyemez’in olduğu; 8/8/2000 ve 10/10/2000 tarihli transfer
işlemlerini sanık B.K.’nin yaptığı ve birinci başvurucunun direktiflerini
yerine getirdiği (Mahkeme değerlendirmelerinin sonunda ve hüküm kısmında,
birinci başvurucunun işlemlerin yapıldığı tarihte şube merkez müdürü olduğunu
belirtmiştir);
- (Suçlama
“d”)
F.-G. A. hesabı ve bağlantılı olarak A. İnşaat Ltd. Şti. hesabında yapılan
usulsüzlükler: F.-G. A. hesabındaki 57.211 TL karşılığı paranın sanık N.D.’nin
kardeşinin hesabına aktarıldığı; A. İnşaat Ltd. Şti.’ye Yönetim Kurulunun
onayladığı miktarın üstünde kredi kullandırıldığı, bu şirketin hesabındaki
14.478 TL’nin birinci başvurucunun kardeşinin hesabına aktarıldığı ve bunun da
bir kısmını sanık D.G. mal edindiğinden; birinci başvurucunun, N.D. ve D.G.’nin
zimmet suçunu işledikleri (Mahkeme 57.211 TL’den sanık N.D.’nin, 14.478 TL’den
kısmen birinci başvurucu ve sanık D.G.’nin sorumlu olduğunu belirtmiştir);
- (Suçlama
“e”) CP
A.Ş.’nin hesabındaki usulsüzlükler: CP hesabından bir miktar paranın zimmete
geçirildiği, fakat daha sonra iade edildiğinden zimmet teşkil etmeyeceği;
müşteri Mustafa Oğuz Güner’in yatırdığı paranın birinci başvurucu ve sanık N.D.
tarafından zimmete geçirildiği;
- (Suçlama
“f”) T.
A.Ş. ve K. Demir Çelik A.Ş. hesaplarındaki usulsüzlükler: Sanık N.D.’nin Kaptan
Demir Çelik hesabından 300.000 USD nakden çektiği, daha sonra bu miktarı iade
ettiği; bu miktarın hesapta bulunmadığı dönem için işlemesi gereken faiz gelir
kaybını telafi etmek için Teneks A.Ş.’ye birinci başvurucu ve sanık D.G.
tarafından firmanın bilgisi dışında kredi kullandırıldığı, kredi karşılığı
tahsil edilen faiz tutarının sanıklar N.D. ve D.G. tarafından nakden çekildiği;
- (Suçlama
“g”) D.
Otomotiv A.Ş. hesabında yapılan usulsüz işlemler: Diğer suçlamaların aksine,
Mahkemece birinci başvurucunun bu suçu ne şekilde işlediğine ilişkin herhangi
bir açıklama yapılmamıştır. Hüküm kısmında ise bu firmanın hesabından usulsüz
işlemler ile 27/3/2002 tarihi itibarıyla 11.000 TL parayı haksız olarak mal
edindiği ve mal edinilmesini sağladığı gerekçesiyle birinci başvurucunun suçlu
bulunduğu belirtilmiştir.
- (Suçlama
“h”) R.
İç ve Dış Tic. A.Ş.’ye kredi kullandırılması: İkinci başvurucu Recai Alper
Tunga’nın, Yönetim Kurulunca kredi tahsis edilmediği halde yetkisini aşacak
biçimde 401.343 USD krediye onay verdiği;
- (Suçlama
“i”) P.
Ltd. Şti. lehine teminat mektubu verilmesi: Bölge Müdürlüğünün ve Şube
Müdürlüğünün olumsuz görüş bildirmesine rağmen firmaya 90.000 USD’lik teminat
mektubunun ikinci başvurucunun talimatıyla verildiği ve Banka kaynaklarını,
Bankanın emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek şekilde başkasının
menfaatine kullandırmak suretiyle Bankayı zarara uğrattığı;
- (Suçlama
“k”)
H.K.’ye kullandırılan ferdi kredi: 200 miyar tutarında kredi kullandırıldığı,
kredi taksitlerinin hiçbirinin ödenmediği, kredi teklifinde birinci dereceden
tesis edileceği belirtilmesine rağmen, söz konusu gayrimenkul üzerinde daha
önce tesis edilmiş ipotek ve şerh olması nedeniyle yeterli teminat
oluşturmadığından, kredinin zimmet suçunu oluşturduğu;
18. İstanbul 8. Ağır Ceza
Mahkemesi, 7332/5795 sayılı iddianameye konu eylemlere (suçlamalar
“d”, “e” ve “f”) ilişkin İstanbul 5. Asliye Ceza Mahkemesi önünde süren yargılama
aşamasında üç kişilik bilirkişi heyetinden alınan raporun, kredinin bedeli,
kullandırma tarihi ve ne şekilde kullandırıldığı hususunda maddi tespitlerin
yeterli açıklıkta olduğunu; 1251/75 sayılı iddianame bakımından (suçlama “k”)
ise dosyadaki bilirkişi raporlarının yeterli açıklıkta maddi tespitlere yer
verdiği ve Yargıtayın kararında “gerektiğinde” bilirkişi incelemesi
yaptırılmasının ifade edildiğini belirterek, yeniden bilirkişi görüşü
alınmasına gerek görmemiştir.
19. Başvurucular, bir önceki temyiz
taleplerinde ileri sürdüklerine benzer hususlara ve Yargıtay kararında
belirtildiği gibi yeni bilirkişi incelemesi yaptırılmamasına dayanarak ikinci
mahkûmiyet hükmünü de temyiz etmişlerdir.
20. Yargıtay 7. Ceza Dairesi,
duruşmalı olarak yaptığı temyiz incelemesinin sonucunda, 26/3/2014 tarih ve
E.2013/17552, K.2014/5718 sayılı ilamıyla İlk Derece Mahkemesinin kararının
düzelterek onamıştır.
21. Başvurucular, 25/4/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili
Hukuk
22. Suç tarihinde yürürlükte
olan 10/6/1999 tarih ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 22. maddesinin (3)
numaralı fıkrası şöyledir:
“3. Banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile
diğer mensupları görevleri dolayısıyla kendilerine tevdi olunan veya
muhafazaları, denetim veya sorumlulukları altında bulunan bankaya ait para veya
sair varlıkları zimmetlerine geçirirlerse altı yıldan oniki yıla kadar ağır
hapis cezası ile cezalandırılacakları gibi bankanın uğradığı zararı tazmine mahkum
edilirler. Bu fıkrada gösterilen suç, bankayı aldatacak ve fiilin açığa
çıkmamasını sağlayacak her türlü hileli faaliyette bulunmak suretiyle
işlenmişse faile oniki yıldan aşağı olmamak üzere ağır hapis ve meydana gelen
zararın üç katı kadar ağır para cezası verilir. Ayrıca meydana gelen zararın
ödenmemesi halinde mahkemece re'sen ödettirilmesine hükmolunur. Zararın
kovuşturma yapılmadan önce tamamıyla ödenmiş olması halinde cezaların yarısı,
ödeme hükümden önce gerçekleştirilmiş ise üçte bir oranında indirilir.”
23. Yargıtay Ceza Genel
Kurulu’nun 31/5/2005 tarihli ve E. 2004/11-158, K.2005/58 sayılı kararının
ilgili kısmı şöyledir:
“9- Önem
arzeden bir diğer husus;
İster
TCY.nın 202. isterse 4389 sayılı Bankalar Yasasının 22/3. Maddesi uygulansın,
zimmet suçunun her türünde, oluşan gerçek zararın rakamsal olarak tespiti
gerekliliğidir.
Bu
gereklilik, kredilendirmelerden kaynaklanan zimmet türlerinin, kendine mahsus
özelliği itibarıyla farklı ve kapsamlı bir saptamayı zorunlu kılmaktadır.
Bankanın,
kredilendirmedeki usulsüz işlemlerinden kaynaklanan zimmet türleri, karşılık
olarak alınan ipotek değerlerinin yetersizliği ile ortaya çıkacağından,
öncelikle ve kesin biçimde ipotekli taşınmazların, kredi tahsis zamanındaki
gerçek satış değerlerinin belirlenmesi zarureti vardır.
Bu belirlemede, ipotekli taşınmazın kredi tahsis tarihindeki
satış bedeli açıklıkla saptanmalı, aynı taşınmaza önceden ve farklı nedenlerle
konulan ipoteklerin değerleri indirilmeli, arta kalan değerin krediyi ne ölçüde
karşıladığı ve depasmanlı kredilendirmelerin teminata bağlanıp bağlanmadığı
belirlenmelidir. İpoteğin krediyi karşılıyor olması durumunda zimmet suçunun
oluşmayacağı kabul edilmeli, karşılamayan miktarın zimmet teşkil edeceğinden
hareketle fiile vasıf verilmeli, haklarında kamu davası açılsın ya da açılmasın
bu işlemin banka yönetiminin zimmet sorumluluğu kapsamında olduğu gerçeğinden
hareketle eylemler yorumlanmalı ve yargılaması sürdürülen sanıkların her bir
kredilendirmedeki sorumluluğu somutlaştırılmalı, konumlarına ve etkinliklerine
göre zimmet suçunun asli faillerini azmettiren veya bu fiillere asli ya da feri
düzeyde iştirak eden olduklarının kabulüyle değerlendirme yapılmalıdır.
Soruşturma öncesinde kendiliğinden ve iyiniyetle yapılan ödemelerin zimmet suçu
ödemesi olmadığı benimsenerek zarar hesabına dahil edilmemesi sağlanmalı,
soruşturmadan sonra yapılan ve ipotekle karşılan¬mayan değerlere ilişkin
bulunan ödemelerin ise zimmet suçu ödemesi olduğu kabul edilmelidir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
24. Mahkemenin 25/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 25/4/2014 tarih ve 2014/5909 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
25. Başvurucular,
i. Derece Mahkemelerinin
yeterli inceleme ve araştırma yapmaksızın kendilerini mahkûm ettiğini,
ii. Özellikle tanık
dinlenilmesi, dosya içerisindeki bilirkişi raporları arasındaki çelişkilerin
giderilmesi ve yeniden bilirkişi incelemesi yapılması taleplerinin reddedildiğini,
iii. İncelemelerin Banka Teftiş
Kurulu raporları ile BDDK murakıplarının raporları ve dosya kapsamıyla sınırlı
tutulduğunu,
iv. Karara esas alınan bilirkişi
raporunu hazırlayan bilirkişilerden M.A. veya M.R.A. ile davanın katılanı
konumunda olan TMSF arasında hukuki ihtilaf bulunduğundan bu davada görev
yapamayacağını,
v. Sundukları hukuki
mütalaaların dikkate alınmadığını,
vi. Zimmet suçunun oluşumuna
ilişkin kuralların yorumunda ve delillerin değerlendirilmesinde hata
yapıldığını,
vii. Kararların yeterince
gerekçelendirilmediğinden, kendilerine isnat edilen suçların nerede ve ne zaman
işlendiğinin açıklanmadığını,
ileri
sürmüşlerdir.
26. Başvurucu Recai Alper Tunga
ayrıca, “suçlama (g)”ye konu işlemden kendisi mahkûm edilirken, belgelerde
imzası bulunan N.A.’nın gerekçesiz bir şekilde beraat ettirildiğini iddia
etmiştir.
27. Her iki başvurucu,
belirtilen nedenlerle silahların eşitliği ilkesini ve masumiyet karinesini de
kapsayacak şekilde adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler,
başvurucu Recai Alper Tunga ek olarak eşitlik ilkesine dayanmıştır.
Başvurucular, cezalarının infazının tedbiren durdurulmasını, yeniden
yargılamaya ya da ihlalin ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep
etmişler, maddi ve manevi tazminat taleplerini ise saklı tutmuşlardır.
B. Değerlendirme
28. Başvurucuların adil
yargılanma hakkına yönelik iddialarının özünü, soruşturmanın genişletilmesi
taleplerinin reddine dair ve mahkumiyetlerine karar verilirken yeterli gerekçe
gösterilmemesi oluşturmaktadır. Bu itibarla, başvurucuların şikâyetleri
gerekçeli karar hakkı çerçevesinde incelenecektir. Bu başlık altında ulaşılacak
sonucun, yargılamanın geneli bakımından da belirleyeceği olacağı
anlaşıldığından, başvurucuların adil yargılanma hakkı bağlamındaki diğer
şikâyetlerine ilişkin ilave bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
29. Başvurucu Recai Alper
Tunga’nın eşitlik ilkesi kapsamındaki şikâyeti ise ayrı bir başlık altında
değerlendirilecektir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Eşitlik
İlkesinin İhlali İddiası
30. Başvurucu Recai Alper Tunga,
“Suçlama (h)”ye konu işlemlerde imzası bulunan N.A.’nın gerekçesiz bir şekilde
beraat ettirilirken, kendisinin suçlu bulunmasının eşitlik ilkesine aykırı
olduğunu ileri sürmüştür.
31. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” kenar başlıklı 10.
maddesinin (1) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce,
felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
32. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Ayırımcılık
yasağı” kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden
yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal
veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak
üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin
sağlanmalıdır.”
33. İkinci başvurucunun,
Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ve Sözleşme’nin 14.
maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine yönelik
iddialarının, bahsi geçen maddelerdeki ifadeler dikkate alındığında, soyut
olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp, mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında
yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması
gerekir. Bir başka ifadeyle, ayrımcılık yasağının ihlal edilip edilmediğinin
tartışılabilmesi için, ihlal iddiasının, kişinin hangi temel hak ve özgürlüğü
konusunda ayrımcılığa maruz kaldığı sorularına cevap verebilmesi gerekir (Bkz.
B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).
34. İkinci başvurucu, adil bir
yargılamadan faydalandırma hususunda ayrımcılığa maruz kaldığını iddia
etmektedir. Başvurucu bir başka ifadeyle, eşitlik ilkesine dayanan şikâyetini, adil
yargılanma hakkı ile bağlantılı olarak ileri sürmüştür. Bu bağlamda
başvurucunun iddiasının, Sözleşme’nin 14. maddesi de dikkate alınarak
Anayasa’nın 10. maddesi çerçevesinde incelenmesi gereklidir.
35. Salt “eşitlik”
kavramı, herhangi bir nesnel ve makul dayanağı olmaksızın aynı durumdaki bireylere
farklı muamelede bulunulmamasına ilişkin gerekliliği ifade etmektedir. Bu
kavramın somutlaştığı Anayasa’nın 10. maddesi “dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle”; Sözleşme’nin 14. maddesi ise “cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer
kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet,
doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma” dayalı olan
farklı muamele şekillerini yasaklamaktadır (Bkz. B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 49).
36. Kimi durumlarda daha esnek
bir yorum benimsenmekle birlikte, ayrımcılık iddiasının değerlendirilebilmesi
için başvurucudan, ayrımcılığın temelindeki olgulara ilişkin açıklamada
bulunması veya en azından olgulara ilişkin bilgilerinin niçin kısıtlı olduğunu
makul bir şekilde gerekçelendirmesi gerekir (Bkz. B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 51).
37. İkinci başvurucu, “suçlama
(g)”ye konu işlemlerden mahkûm edildiğini, fakat ilgili belgelerde kendisi gibi
imzası bulunan N.G.’nin beraat ettirildiğini belirterek, bunun eşitlik ilkesine
aykırı olduğunu iddia etmiştir. Ancak, başvurucu tarafından kullanılan bu
ifadeler ile başvuru formu ve eklerinde yer alan bilgiler, ayrımcılığın
değerlendirilmesi konusunda yeterli çıkarımlar yapılmasına müsait değildir.
Zira başvurucu ile diğer sanığın durumlarının ne derece aynı olduğu ve hangi
temelde ayrımcılığa tabi tutulduğu anlaşılamamaktadır. İlk Derece Mahkemesi,
başvurucudan farklı olarak, sanık N.G. hakkında neden beraat kararı verdiğini “zimmet eylemine katıldığına dair her türlü şüpheden
uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğini” belirtmek
suretiyle gerekçelendirmiştir. Dosya içerisinde, başvurucunun ayrımcılığa
uğradığını destekleyen herhangi bir bilgi ve belgeye de rastlanmamıştır.
Dolayısıyla, eşitlik ilkesinin ihlali iddiası ve bu iddianın temelindeki
olguların ispatına ilişkin yeterli destekleyici açıklamalarda bulunmayan
başvurucunun, iddiasını kanıtlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle,
başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Adil
Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
39. Açıkça dayanaktan yoksun
olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden
de görülmeyen gerekçeli karar hakkına ilişkin şikâyetlerin kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
40. Adalet Bakanlığı, başvurucuların şikâyetlerinin “delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
uygulanması ve derece mahkemelerinin uyuşmazlığa getirdiği çözümünün âdil
olmaması”nı ilgilendirdiği gerekçesiyle, başvuru hakkında bir görüş
verilmeyeceğini belirtmiştir. Adalet Bakanlığı bu kapsamda, yargılamanın
yenilenmesi talebinin reddine yönelik şikayetlerin kabul edilemez bulunduğu,
Anayasa Mahkemesinin 21/11/2013 tarih ve 2013/723 başvuru nolu kararına işaret
etmiştir.
41. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
42. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır.”
43. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes davasının, … cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya açık olarak, … görülmesini
isteme hakkına sahiptir.”
44. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen
kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin
şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına
saygı gösterilmediği, bu çerçevede yargılama sürecinde iddia makamının sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde
itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya
da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi
tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının
oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya
da açık keyfiliğe ilişkin bir iddianın dayanaklarıyla ileri sürülmüş olması
gerekir (Bkz. B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
45. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen
iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla
birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Bir yargılamada geçerli olan delil sunma ve
inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkını ihlal edip etmediğini denetlemek
Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp, Mahkemenin görevi başvuru
konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir
(Bkz. B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
46. Diğer yandan, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının
gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden Anayasa’nın 141. Maddesinin de adil
yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerekmektedir (Bkz.
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 49).
47. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak mahkeme
kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece
mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin
değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını,
uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir
yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Makul bir
biçimde gerekçe gösterilmesi ve bu gerekçelerin oluşturulmasında açıkça bir
keyfilik görüntüsünün olmaması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz
edilemez (Bkz. B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).
48. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl
nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere
dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki
bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden,
hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp
değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün
hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle
seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna
uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (Bkz. B. No: 2013/1235,
13/6/2013, § 24).
49. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişmekle birlikte, başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren
usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline
neden olacaktır. Ancak, bizatihi kanun yolu mahkemelerince verilen karar
gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, bu hakkın ihlal edildiği şeklinde
yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararlarla, ilk derece
mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu
varsayılmaktadır. Bu husus AİHM içtihadında da üst dereceli mahkeme tarafından
benimseme yöntemiyle önceki mahkeme kararının gerekçesinin özümsenmesi olarak
kabul edilmektedir (Bkz. B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26; benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Van de Hurk/Hollanda,
B. No: 16034/90, 19/4/1994, § 61).
50. Başvurucular, soruşturmanın genişletilmesi taleplerinin
karşılanmadığını, yeterli olmayan gerekçelerle zimmet suçundan mahkûm
edildiklerini ve olaylar ile delillerin birbiri ile ilişkilendirilmediğini
ileri sürmüştür. Başvurucular, ipoteğin krediyi karşılaması halinde zimmet
suçunun oluşmayacağına ilişkin Yargıtay Ceza Genel Kurulunun E.2004/11-158 ve
K.2005/58 numaralı ilamına da atıf yapmışlardır.
51. Bu kapsamda, birinci başvurucu Billur Güzide Balyemez, “Suçlama
(a)” bakımından yapılan işlemlerin, ancak Genel Müdürlüğün ekran açmasıyla
gerçekleştirilebileceğini, bilirkişilerin Toprakbank mevzuatını ve iş akışını
incelemiş olsalar bu durumun ortaya çıkacağını; “Suçlama (b) ve (c)”
bakımından 10/6/2000 tarihinde Toprankbanktaki görevinden ayrıldığını
belirtmesine rağmen bu tarihten sonraki işlemlerden de sorumlu tutulduğunu; “Suçlama
(d)” bakımından, Alkon İnşaat hesaplarındaki işlemlerin, F.-G. A.
hesabındaki işlemlerle bağlantısının olmadığını; “Suçlama (g)”
bakımından mahkumiyetine ilişkin herhangi bir gerekçe gösterilmediğini ileri
sürmüştür. İkinci başvurucu Recai Alper Tunga ise, “Suçlama (h)”
yönünden Genel Müdürlüğün kredi tahsis limitinin ne olduğunun yeterince
araştırılmadığını, 18/3/1999 tarihli Yönetim Kurulu kararı uyarınca bu limitin
500.000 USD karşılığı TL olduğunu, bu konuda sunduğu hukuki mütalaanın ve
yargılamanın daha önce yapıldığı Şişli 3. Asliye Ceza Mahkemesince alınan
bilirkişi raporunun da bu yönde olduğunu; “Suçlama (i)” yönünden
kredinin üç katı ipotek alındığına ve bu husus incelenmeden görüş
bildirilmesinin hatalı olacağına ilişkin ibraz edilen hukuki mütalaanın dikkate
alınmadığını ifade etmiştir.
52. Her iki başvurucu ayrıca, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin
28/10/2010 ilamına aykırı olarak “Suçlama (k)” yönünden bilirkişi incelemesi
yapılmamasından şikâyet etmişlerdir. İkinci
başvurucu teminat alınmaksızın kredi kullandırılması iddiasının dayanağının olmadığını
belirtmiştir.
53. Başvurucuların temyiz dilekçeleri incelendiğinde
yukarıdaki iddialarını ısrarlı bir şekilde Yargıtay önünde de ileri sürdükleri,
ancak atılı suçlamalardan mahkûmiyetlerinin onandığı anlaşılmaktadır. Anayasa
Mahkemesi tarafından bu nedenle, belirtilen iddiaların somut başvuruya konu
yargılama açısından esaslı unsur teşkil edip etmediğinin ve İlk Derece
Mahkemesi kararında hangi ölçüde gerekçelendirme yapıldığının tespit edilmesi
gerekmektedir.
54. İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi, “Suçlama (a)”ye
ilişkin gerekçesinde B. Turizm Ltd. Şti.ye verilen krediden firma gibi Banka
Genel Müdürlüğünün de haberinin olmadığını; “Suçlama (b) ve (c)”
yönünden 10/6/2000 tarihinden sonraki işlemler bakımından temel sorumlunun veya
talimat verenin birinci başvurucu olduğunu belirtmekle birlikte, sonrasında ve
gerekçe kısmında ise işlemlerin yapıldığı tarihteki şube merkez müdürü şeklinde
ifade ettiği; “Suçlama (h)” yönünden ise Yönetim Kurulunca limit tahsis edilmediği
halde, ikinci başvurucunun yetkilerini aşacak biçimde 401.343 USD krediye onay
verdiğini kabul ettiği görülmektedir. “Suçlama (k)” yönünden İstanbul 8. Ağır
Ceza Mahkemesi, H.K.’ye kullandırılan krediye ilişkin, üzerinde ipotek tesis
edilecek gayrimenkule ilişkin kayıtların yeterince incelenmediğini ve bu
taşınmazın yeterli bir teminat oluşturmadığını ifade etmekle yetinmiştir.
Bununla birlikte, taşınmazın değerinin ne olduğu ve krediyi ne miktarda
karşıladığı hususunda bir açıklama yapılmamıştır. Mahkeme, İstanbul [Şişli
kastedilmiş olmalı] 5. Asliye Ceza Mahkemesince alınan bilirkişi raporunda yer
alan ve kredinin bedeli, kullandırma tarihi ile ne şekilde kullandırıldığına
ilişkin tespitlerin yeterli görüldüğü gerekçesiyle, yeniden inceleme yaptırılmasına
ihtiyaç duymamıştır.
55. Diğer yandan, “Suçlama (d), (g) ve (i)” yönünden İlk
Derece Mahkemesi kararı incelendiğinde, aşağıdaki hususlar ortaya çıkmaktadır:
- “Suçlama (d)”: F.-G. A. ve A. İnşaat Ltd. Şti.
hesaplarındaki işlemler hakkındaki suçlamalar aynı başlık altında
değerlendirilmiştir. Kişiler hesabındaki 57.211 TL’lik zimmet miktarından
sadece sanık N.D. sorumlu tutulmakla birlikte, gerekçenin belirtildiği kısımda
her iki hesaptaki işlemler belirtildikten sonra birinci başvurucu Billur Güzide
Balyemez’in de dâhil olduğu üç kişi suçlu bulunmuştur. Bununla birlikte,
“Suçlama (f)”de olduğu gibi başvurucunun, kişi hesaplarındaki hareketlerle
ilgisini kuran herhangi bir açıklama yer almamaktadır.
- “Suçlama (g)”: İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesinin
Yargıtay bozması öncesi 1/6/2009 tarihli ilk kararının ve onanan ikinci
kararının hüküm kısımlarında, birinci başvurucunun D. A.Ş. hesaplarındaki
usulsüz işlemlerle 11.000 TL tutarındaki parayı haksız olarak mal edindiği ve
edinilmesini sağladığının anlaşıldığı belirtilmekle birlikte, diğer
suçlamaların aksine, bu eylemin ne şekilde işlendiğine ilişkin herhangi bir
gerekçe yer almamaktadır.
- “Suçlama (i)”: Mahkeme, P. Ltd. Şti.nin teminat
mektubu kredisi teklifinin eksik evrak nedeniyle iade edilmesine rağmen,
teminat mektubunun ikinci başvurucu Recai Alper Tunga’nın talimatıyla
verildiğine dayanmıştır. İpotek alınıp alınmadığına ya da alınan ipoteğin
yeterli karşılık oluşturup oluşturmadığına dair bir değerlendirmede bulunmamıştır.
56. Anayasa Mahkemesi bu noktada, gerekçeli karar hakkına
ilişkin ilkeler çerçevesinde, Mahkeme kararında yer verilen ya da eksik
bırakılan hususların bir hak ihlali derecesine ulaşıp ulaşmadığını
değerlendirecektir.
57. Bu kapsamda, “Suçlama (a)” bakımından işlemlerin
Bankanın bilgisi dâhilinde yapılıp yapılmadığının, “Suçlama (b) ve (c)”
açısından bazı işlemler tarihinde birinci başvurucunun şube merkez müdürü
sıfatını taşıyıp taşımadığının, “Suçlama (h) ve (k)” yönünden ise kredi
limitinin aşılıp aşılmadığının ve yeterli teminat alınıp alınmadığının,
başvuruculara yöneltilen suçlamalarının sübutunu esaslı bir şekilde
etkileyeceği açıktır. Dolayısıyla, neden bu konuda bir araştırmaya gerek
duyulmadığının ve dava dosyasında mevcut deliller çerçevesinde hüküm
kurulduğunun kararda irdelenmesi gerekmektedir.
58. “Suçlama (k)” yönünden, her ne kadar İlk Derece Mahkemesi
daha önce alınan raporun yeterli maddi veriyi sağladığı ve yeni bir incelemeye
ihtiyaç duymadığını değerlendirmişse de, başvurucuların temyiz dilekçelerinden
Şişli 5. Asliye Ceza Mahkemesi önündeki yargılama esnasında alınan bilirkişi
raporunda “kredinin teminat
yapısı incelendiğinde de yeterli teminatın alındığı” sonucuna varıldığı
anlaşılmaktadır. Bu itibarla, kredi karşılığı yeterli teminat alınıp alınmadığı
hususunun, kararda karşılanmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Mahkemenin kararında,
mevcut bilirkişi raporundaki hangi bulguların teminat-kredi karşılaştırmasına
imkân verdiği yeterince açıklanmamıştır. İkinci başvurucu hakkındaki karar,
Yargıtayca görev yönünden bozulmakla birlikte, Şişli 5. Asliye Ceza Mahkemesi
tarafından bu rapor dikkate alınarak “hizmet
nedeniyle güveni kötüye kullanmak” suçundan beraat kararı verilmiş
olması da, bu konuda gerekçelendirmenin önemine işaret etmektedir.
59. Yukarıdaki tespitlere ek olarak, somut başvuruya konu İlk
Derece Mahkemesi kararında, başvurucular ve diğer sanıklar hakkındaki
suçlamaların yukarıda “Suçlama (a) – (k)” olarak isimlendirilen belirli
başlıklar altında incelendiği ve gerekçelendirme veya hüküm kısmında da bu
başlıklandırmaya riayet edildiği görülmektedir.
60. Bununla birlikte, F.-G. A. ve A. İnşaat hesaplarındaki
işlemler (Suçlama (d)) dolayısıyla mahkûmiyet hükmü kurulurken, bu
hesaplardaki eylemlerin birbiriyle olan bağlantılarını ortaya koymaya yaracak
şekilde ve birinci başvurucu Billur Güzide Balyemez’in tüm işlemlerden sorumlu
tutulup tutulmadığının kuşkuya yer vermeyecek açıklıkla gerekçelendirilmediği
değerlendirilmektedir. Birinci başvurucunun mahkûm olduğu diğer suçlamalara
bakıldığında, başvurucunun şube müdürü veya talimat veren sıfatıyla sorumlu
olduğu belirtilmekte ve oluşan zararla müteselsilen ilişkilendirildiği
anlaşılmaktadır. “Suçlama (d)” bakımından ise, her ne kadar aynı başlık altında
incelenmişlerse de F.-G. A. hesabındaki zarar sadece sanık N.D.’ye yüklenmiş,
başvurucunun bu eylemden suçlu bulunup bulunmadığı açıklıkla
gerekçelendirilmemiştir.
61. İkinci olarak, D. Otomotiv A.Ş. hesaplarındaki usulsüz
işlemlerle 11.000 TL tutarındaki paranın zimmete geçirilmesi (Suçlama (g))
hakkında, hüküm kısmındaki sonuç haricinde hiçbir değerlendirme ve
temellendirme yapılmamıştır. Bu suçun başvurucu tarafından ne zaman ve hangi
şekilde işlendiğine dair bir açıklama İlk Derece Mahkemesi kararında yer
almamaktadır. Dolayısıyla, eksik gerekçelendirmeden ziyade, bir gerekçesizlik
durumu söz konusudur. Birinci başvurucu bu konuyu, hem bozma öncesi karara hem
de onamaya konu karara ilişkin verdiği temyiz dilekçesinde Yargıtayın dikkatine
sunmasına rağmen, mahkûmiyet hükmü Yargıtay tarafından onanmıştır.
62. P. Ltd. Şti.nin teminat mektubu verilmesi ve H.K.’ye
kredi kullandırılması nedeniyle ikinci başvurucu Recai Alper Tunga’nın
mahkûmiyetine gelince (Suçlama (i) ve (k)), her iki olay açısından belirli
taşınmazlar üzerinde ipotek tesis edildiği anlaşılmaktadır. Özel kişiye
kullandırılan kredi bakımından, başvurucu ayrıca munzam senet de alındığını
ifade etmektedir. Mahkeme kararına bakıldığında ise “Suçlama (i)” yönünden
herhangi bir ipotek alınıp alınmadığı veya alınmışsa teminat mektubu kredisinin
ne miktarını karşıladığı hususunda herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
63. “Suçlama (i)” açısından, ikinci başvurucunun sunduğu
hukuki mütalaada şubenin kredinin üç katı tutarında ipotek aldığı ve Bankanın
bu krediden dolayı bir zarar ya da riskinin bulunmadığı ve ortada batan bir
kredinin de bulunmadığı vurgulanmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 31/5/2005
tarihli ve E. 2004/11-158, K.2005/58 sayılı kararındaki “İpoteğin krediyi karşılıyor olması durumunda zimmet
suçunun oluşmayacağı” yönündeki tespit de dikkate alındığında
Yargıtayın onama ilamıyla uygun bulduğu İlk Derece Mahkemesi kararındaki
gerekçenin, ikinci başvurucunun, hangi nedenle haksız görüldüğünü anlamasına
imkan verecek yeterlilikte olmadığı değerlendirilmektedir.
64. Yukarıda belirtilen hususlar ışığında, başvuruya konu
yargılamada, başvuruculara isnat edilen eylemler, başvurucuların
araştırılmasını talep ettikleri konular ve İlk Derece Mahkemesinin mahkumiyet
hükmünü bina ettiği hususlar dikkate alındığında, başvurucuların inceleme
taleplerinin neden karşılanmadığının ve bazı suçlamalar bakımından ise hangi
temelde mahkum edildiklerinin, Derece Mahkemelerince yeterince
gerekçelendirilmediği anlaşılmaktadır.
65. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
66. Başvurucular, cezalarının
infazının tedbiren durdurulmasını, yeniden yargılamaya ya da ihlalin sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına karar verilmesini ve yargılama giderlerinin Hazineye
yükletilmesini talep etmişler, maddi ve manevi tazminat taleplerini ise saklı
tutmuşlardır.
67. Adalet Bakanlığı yazısında,
başvurucuların taleplerine ilişkin görüş bildirilmemiştir.
68. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
69. Mevcut başvuruda, Mahkeme
kararlarının yeterince gerekçelendirilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla, ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın ilgili
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
70. Başvurucular her ne kadar miktar zikretmeksizin maddi ve manevi
tazminat taleplerini saklı tutmuşlarsa da yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın
ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesinin başvurucular bakımından
yeterli bir tatmin oluşturacağı anlaşıldığından, başvurucuların tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
71. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 206,10
TL harcının her bir başvurucuya, 1.500,00 TL vekâlet ücretinin müştereken
başvuruculara ödenmesine,
başvurucuların diğer taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Somut olay kapsamında,
1. Başvurucu Recai Alper
Tunga’nın eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin şikâyetinin "açıkça dayanaktan yoksun olması"
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Başvurucuların, gerekçeli
karar hakkı kapsamındaki şikâyetlerinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucuların, Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminata
ilişkin taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucular tarafından yapılan 206,10 TL harcın her bir başvurucuya,
1.500,00 TL vekâlet ücretinin ise müştereken başvuruculara ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
25/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.