TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
YUSUF DEMİR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/6236)
Karar Tarihi: 26/12/2017
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör Yrd.
Yusuf Enes KAYA
Başvurucu
Yusuf DEMİR
Vekili
Av. Güray DAĞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklama kararı nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamanın adil bir şekilde yürütülmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7.Başvurucu hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından yapılan soruşturma sürecinde başvurucu 16/10/2012 tarihinde gözaltına alınmış ve sonrasında İstanbul 3 No.lu Hâkimliğin (TMK 10. madde ile görevli) 19/10/2012 tarihli kararıyla tutuklanmış, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (TMK 10. madde ile görevli) 3/12/2012 tarihli iddianamesiyle de anılan suçlardan hakkında kamu davası açılmıştır.
8. İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesinin (TMK 10. madde ile görevli) 31/12/2013 tarihli kararıyla başvurucunun müsnet suçlarının oluş ve kabule göre tek suç teşkil edip bu suçların terör örgütüne silah ve patlayıcı temin etme vasfında gerçekleştiği kabul edilerek bu suçtan eylemine uyan 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 315. maddesinin (1) numaralı ve 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 5. maddesinin birinci fıkraları uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezası ile mahkûmiyetine ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık baştan beri atılı suçlamaları reddetmiş ise de, sanık [Ü.nün] arama anından itibaren, kolluk, savcılık ve sorgu hakimliğinde, müdafii huzurunda vermiş olduğu ısrarlı ve istikrarlı beyanlarından suça konu eşyanın sanık tarafından bırakılmış olduğunu belirtmesi, sanıkların, olay günü aynı saatlere denk gelen, beyanlar ile uyumlu kamera kayıtları, sanıkların gün içinde bu fiil için birlikte hareket ettiklerinin en büyük kanıtıdır.
Yine Yusuf Demir ile kardeşi olan [M.D.] arasında geçen telefon konuşmalarında, [Ü.Ş.nin] ikametine bırakılan bombalı çantadan bahsedildiği, sanık Yusuf çantayı bıraktıktan bir gün sonra, 14.10.2012 tarihinde kardeşi sanık [M.D.] ile yaptığı ve kendisinin de içeriğini kabul ettiği (yorumlanmasını reddettiği) telefon görüşmesinde:
Yusuf DEMİR:......dedim sen 10 gibi çocuktan alabilir misin ya?
[M.D.]: Alsam da yarın vermeyecem mi sana
Yusuf DEMİR: tamam en azından onda kalmasın alsan bile sen de kalsın.
[M.D.]: Yo yo sabah alıyım ben o zaman ondan
Yusuf DEMİR: tamam söyle o zaman gelir sabah alırım diye,
[M.D.]: He arıyım derim ben sabah gelir alıyım
Yusuf DEMİR: Tamam ama şey yapmasın söyle
[M.D.]: Yo yo birşey yapmaz
Şeklindeki konuşmalardan, bu konuşmaların olayın hemen ertesi günü, yakalamadan iki gün önce gerçekleşmesi ve olayla uyumlu olması, sanık Yusuf un bu konuşmayı net olarak açıklayamaması, (kitap parasına ilişkin olduğuna dair beyanlarının ise konuşmalardaki gizleme çabaları ile uyumlu olmadığı), bu nedenle sanık Yusuf bu konuşmayı sanık [Ü.deki] suça konu çanta ile ilgili yapmış olduğu tezini güçlü kılmaktadır.
Sanık Yusuf savunmalarında sosyalist bir düşünceye sahip olduğunu, eğitim sendikası faaliyetlerinde bulunduğu, bu yöndeki sosyal çalışma ve etkinliklere basın açıklamalarına katıldığını ancak yasa dışı bir etkinliğe katılmadığını, bunların örgtsel faaliyet gibi gösterilmeye çalışıldığını belirtmiştir.
Sanığın dosyadaki tape kayıtları ve fotoğraflara göre çok sayıda etkinlik ve basın açıklamasına katıldığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda tape kayıtlarına göre:
Klasör 2 dz 214-324 syf aralarında özetlenen konuşmalardan: sanığın 08.03.2012, 18.03.2012, İstanbul, 28.03.2012 günü Ankara ilinde, 29-30-31 mart tarihlerinde yine İstanbul ilinde gerçekleşen ve güvenlik güçlerince müdahale edildiği anlaşılan yasa dışı gösterilere çok defa katıldığı, konuşma içeriklerine bakıldığında organize edenler içinde olduğunun anlaşıldığı, sanık bu gösterilerde polis müdahalesine maruz kaldığını gaz ve su yediğini, direndiklerini yolu kapattıklarını ve sair fiillerde bulunduğunu ifade etmiş, savunmalarında iddia ettiği gibi tamamı yasal gösteriler olmadığı anlaşılmış bulunmaktadır.
Bu nedenlerle, sanık [Ü.nün] istikrarlı beyanları, ele geçen malzemeler, sanıkların eylemin oluştuğu tarihte olaydan hemen önceki birlikteliklerini gösteren kamera görüntüleri, sanığın kardeşi ile yaptığı görüşme ve örgütsel eğilimi dikkate alındığında, sanık Yusuf DEMİR'in oluş ve anlatıma uygun olarak suça konu patlayıcı malzemeleri diğer sanıkla işbirliği içinde hareket ederek, sanık [Ü.de] muhafaza edilmek ve daha sonra örgütsel eylemlerde kullanılmak üzere bulundurmak fiilini işlediği kanaatine varılmıştır."
9.Başvuru dilekçesi ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan inceleme sonucunda başvurucunun anılan tutuklama kararına karşı itiraz yoluna başvuruda bulunup bulunmadığı belirlenememiştir.
10.Başvurucu 29/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
11. Başvurucunun 31/12/2013 tarihinde temyizi üzerine dava dosyası Yargıtaya gönderilmiştir.
12. Başvuru tarihi itibarıyla dava dosyasının temyiz incelemesinde olduğu görülmüş, UYAP üzerinden yapılan inceleme sonucunda başvuru tarihinden sonra Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 23/6/2014 tarihliilamı ile başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararının onandığı anlaşılmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13.Mahkemenin 26/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
14. Başvurucu, tutuklamanın yasal şartları oluşmamasına rağmen başvuru tarihi itibarıyla 18 ay tutuklu bırakılması sebebiyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
15.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
16. Tutukluluk nedeniyle yapılan bireysel başvurunun temel amacı, özgürlükten yoksun bırakmanın hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebeplerin bulunmadığının tespitidir (Mehmet Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 24). Tutuklulukta sürenin başlangıcı, kişinin yakalandığı tarih veya doğrudan tutuklandığı durumlarda tutuklama tarihidir. Tutukluluk süresinin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Mehmet Emin Kılıç, § 27).
17. Somut olayda tutuklu olarak devam eden yargılamada mahkûmiyet kararının açıklandığı 31/12/2013 tarihinde “bir suç isnadına bağlı olarak”tutulma hâlinin sona erdiği, başvurucu ve müdafiinin hüküm celsesinde hazır bulundukları ve tutukluluğun devamına dair verilen karardan aynı tarihte haberdar oldukları anlaşılmıştır. Dolayısıyla tutukluluk açısından başvuru yollarının tüketildiği tarihin hüküm tarihi olarak kabul edilip başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak tutulma hâlinin sona erdiği nihai kararın öğrenilme tarihi 31/12/2013, bireysel başvuru tarihinin de 29/4/2014 olduğu gözetildiğinde bireysel başvuru için öngörülen otuz günlük sürenin geçtiği anlaşılmaktadır.
18. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
19. Başvurucu; tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından yargılandığı davada cezalandırmaya yeterli delil bulunmamasına rağmen mahkûmiyetine karar verildiğini, bu karara gerekçe gösterilen eylemlerin kanunlara aykırı yönünün bulunmadığını, yargılanan diğer sanık Ü.Ş.nin soruşturma aşamasında baskı sonucu verip duruşmada reddettiği ifadesinin dikkate alındığını, bu şekilde yapılan yargılama neticesinde adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Bireysel başvurunun yapıldığı tarihte kararın henüz kesinleşmemesi nedeniyle başvuru yolları tüketilmemişse de Anayasa Mahkemesinin Abdullah Akyüz ([G.K.], B. No: 2013/9352, 2/7/2015, §§ 31-33) kararında açıklandığı üzere bireysel başvuru sürecinde bu başlık altında incelenen başvuru konusu hükümlerin Yargıtayca 23/6/2014 tarihinde onanarak kesinleştiği anlaşıldığından somut olayın koşullarında başvuru yollarının tüketildiğinin kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
21. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
22. Başvuru konusu olayda sanıklardan Ü.Ş. soruşturma aşamasında suça konu eşyalarn başvurucu tarafından bırakıldığını belirtmiş ancak daha sonra kovuşturma aşamasında suça konu eşyaları bırakanın başvurucu değil A.D. isimli bir kişi olduğunu söylemiştir. Sanığın değişen beyanlarından hangisine itibar edileceği, karar veren mahkemenin takdirinde olan bir husustur. Esasında derece mahkemesi başvurucunun mahkûmiyetine karar verirken sadece diğer sanığın ifadesine de dayanmamıştır. Derece mahkemesi tarafından olayla ilgili sanıklar ve tanıklar dinlenmiş; adli raporlar, telefon kayıtları ve elde edilen diğer deliller gerekçeli kararda değerlendirilmiş; yargılama sonucunda oluşan vicdani kanaat ile verilen mahkûmiyet kararı temyiz incelemesinden geçerek onanmıştır. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun diğer iddiaları da incelendiğinde başvurucunun iddialarının özünün derece mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
23. Açıklanan nedenlerle başvurunun kanun yolu şikâyeti niteliğinden olduğundan açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V.HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 26/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.