logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Cevat Günbeği [1.B.], B. No: 2014/6387, 9/6/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CEVAT GÜNBEĞİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/6387)

 

Karar Tarihi: 9/6/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Akif YILDIRIM

Başvurucu

:

Cevat GÜNBEĞİ

Vekili

:

Av. İlhan AKBULUT

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; ilk derece mahkemesi kararının tebliğ edilmemesi nedeniyle temyiz yönünden iddia ve itirazların ileri sürülememesi, yargılamanın özel yetkili mahkemelerce yürütülmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 7/5/2014 tarihinde tarihinde Anayasa Mahkemesine Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 22/4/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 7/10/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 28/9/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 6/10/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu hakkında ticaret maksadıyla uyuşturucu madde bulundurma, satma, nakletme, satılmasına aracılık etme ve devretme suçlarından Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca 23/2/2005 tarihli ve E.2005/30 sayılı iddianame ile açılan dava, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/6/2005 tarihli ve E.2005/28, K.2005/50 sayılı görevsizlik kararıyla Şanlıurfa Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.

9. Yapılan yargılama sonunda Şanlıurfa 1. Ağır Ceza Mahkemesi 7/3/2006 tarihli ve E.2005/269, K.2006/76 sayılı kararıyla başvurucunun mahkûmiyetine karar vermiştir. Kararı temyizen inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesi, görevsizlik kararı verilmesi yerine yargılamaya devam edilerek hüküm kurulduğu gerekçesi ile 3/7/2007 tarihli ilamıyla anılan kararı bozmuştur.

10. Bozma sonrasında yapılan yargılamada Şanlıurfa 1. Ağır Ceza Mahkemesi 15/11/2007 tarihli kararıyla dosyayı, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. Yargılamayı yürüten Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. maddesi ile görevli), 29/12/2011 tarihli ve E.2007/579, K.2011/579 sayılı kararıyla başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı vermiştir.

11. Anılan kararın Yargıtay 9. Ceza Dairesince bozulması üzerine yargılamayaDiyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinde devam edilmiştir.

12. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, yürüttüğü yargılama sonunda 12/9/2013 tarihinde, başvurucunun uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan hapis ve adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Sanık savunması, üst arama tutanağı, yer gösterme tutanağı, tanık anlatımları,yakalama tutanağı, görevsizlik kararı iletüm dosya kapsamı ile birlikte değerlendirildiğinde; suç tarihi olan 10/02/2005 tarihinde emniyet güçleri tarafından A. E. isimli şahsın kullandığı 06 BR ... plakalı aracın aranması neticesi aracın arka koltuğunun oturma kısmının alt tarfına gizlenmiş vaziyette 25 ayrı şeffaf naylon torba içinde toplam 37500 adet uyuşturucu nitelikte pembe renkte captagon marka hapların ele geçirildiği ve A. E.nin yapılan üst aramasında aynı nitelikteki haplardan üç adedinin cebinde peçeteye sarılmış vaziyette yakalandığı, A A. E.nin ilk yakalandığında söz konusu hapları M. E.den aldığını beyan ettiği, M. E.nin Urfa İli Şairnabi Mah. ... Sok. ... sayılı ikametinde yapılan araştırmada suça konu herhangi bir unsura rastlanmadığı, bilahare A. E.nin söz konusu hapları M. E.den almadığını, kendisinde yakalanan hapları Şanlıurfa merkez organize sanayi bölgesinde oturan ve ikametgahını gösterebileceği Ecevit lakaplı kişiden aldığını beyan etmesi üzerine A. E.nin bildirdiği Şanlıurfa merkez ... köyünde Ecevit olarak tanıdığı şahsın ikametgahı olarak gösterilen yerde yapılan aramadaA. E.nin aracında ele geçen uyuşturucu hapların konulduğu naylon torbalara benzeyen 23 adet naylon poşet ve iki adet bir kısmı yanmadan dolayı siyahlaşmışA. E.nin arabasında bulunan captagon haplarının benzerleri ile evde bulunan Cevat Günbeği'ye ait pasaporttaki resmin sanıkA. E. tarafından kendisine hapları veren ve Ecevit lakaplı olarak bildiği kişinin bu olduğunu beyan ettiği ve arabadaA. E.nin üzerinde ve sanıkA. E.nin Ecevit'in ikametgahı diye gösterdiği yerde ele geçen iki hapın nitelikleri itibariyle 2313 sayılı uyuşturucu maddelerinin murakabesi hakkındaki kanunun 19.maddesine göre uyuşturucu kapsamına alınması dolayısıyla 765 sayılı T.C.K.nun 403.maddesi kapsamında kalan ilaçlardan olduğu mahkememizce tespit ve kabul edilmiştir.

....

Her ne kadar sanık Cevat Günbeği atılı suçla bir ilgisi olmadığını hapları A. E.ye vermediğini belirtmiş, sanık müdafii Av.İlhan Akbulut'ta müveklili Cevat'ın olay gününde Konya İli Akşehir ilçesinde bulunduğunu,A. E.nin çelişkili beyanlarından başka müvekkilini suçlayacak bir hususun olmadığını belirtmiş ise de;

Ecevit lakaplı Cevat Günbeği'nin ikametgahı olarak gösterilen yerde sanık Cevat Günbeği'nin pasaportunun olması ve tutanakta sanık M. N. Günbeğinin söz konusu ikametgahının kendilerine ve ağabeylerine ait olduğunun söylemesi;

Ecevit lakaplı Cevat Günbeği'nin ikametgahı olarak gösterilen bu yerde yine sanık A. E.nin aracında ve üzerinde yakalanan haplardan iki adedinin ele geçmesi,

Sanık A.E.nin sanık Cevat Günbeği'ye iftirada bulunmasını gerektirecek bir husumetin bulunmaması;

Sanık Cevat Günbeği'nin 12/02/2005 tarihinden 02/02/2006 tarihine kadar kaçak olması birlikte değerlendirildiğinde sanık Cevat Günbeği'nin savunmasına ve yine savunma tanıklarından N.nin sanık Cevat Günbeği'nin Yunaktaki adreslerine ne zaman geldiğini bilmemesi, tanık A. P. Nin de sanık A. G. nin 09/02/2005 ila 11/02/2005 tarihleri arasında benim evimde kaldı şeklindeki beyanları, bir yıl önceki olayı bu kadar net hatırlamaları ve tanıkların bir yol sonra gösterilmesi ve beyanlarının alınması dikkate alındığında bu beyanlara itibar edilmemiş olup A. E. ile Cevat Günbeği'nin yakalanan maddelerin niteliği ve miktarı da dikkate alındığında uyuşturucu madde ticareti yapmak suçunu işlediklerinin kabulü gerekeceği kanaatine varılmış olup sanığın cezalandırılması gerektiği görülmüştür.

13. Hüküm, süresi içinde temyiz edilmiştir. Temyiz dilekçesinde temyiz sebepleri gösterilmiştir. Tebliğ edilmesi talebinde bulunulmadığından gerekçeli karar başvurucuya tebliğ edilmemiştir. Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 18/3/2014 tarihli ilamıyla hüküm onanmıştır.

14. Başvurucu 7/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

15. 1/2/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 403. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Uyuşturucu maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak satanlara veya satışa arz edenlere veya satın alanlara veya yanında yahut başka bir yerde bulunduranlara veya bu maddeleri parasız devredenlere yahut bu suretle devralanlara veya sevk veya nakledenlere veya bunların alınıp satılmasına veya devrine veya ne suretle olursa olsun tedarik edilmesine aracı olanlara dört yıldan on yıla kadar ağır hapis ve uyuşturucu maddenin her gram ve küsuru için ellibin lira ağır para cezası verilir."

16. 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun başvuruyla ilgili ve o dönem yürürlükte bulunan hükümleri şöyledir:

"Madde 310 - (Değişik madde: 21/05/1985 - 3206/60 md.)

Temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine yapılacak beyanla olur. Beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime tasdik ettirilir.

Hükmün tefhimi sanığın yokluğunda olmuşsa bu süre tebliğ tarihinden başlar.

...

Madde 312 - (Değişik madde: 08/06/1936 - 3006/1 md.)

Müddeti içinde verilen temyiz istidası hükmün kat'ileşmesine mani olur.

Hüküm, temyiz eden tarafa esbabı mucibesile tefhim edilmemişse temyiz olunduğuna mahkemenin ıttılaından bir hafta içinde tebliğ edilir.

Madde 314 - (Değişik madde: 08/06/1936 - 3006/1 md.)

(Değişik fıkra: 21/05/1985 - 3206/61 md.) Temyiz dilekçesinde veya beyanında temyiz sebepleri gösterilmemişse temyiz dilekçesi için belirlenen sürenin bitmesinden yahut gerekçeli karar henüz tebliğ edilmemişse tebliğinden itibaren bir hafta içinde hükmü temyiz olunan mahkemeye bu sebepleri ihtiva eden bir layiha da verilebilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz sebeplerini göstermemiş ise; temyiz isteğinin sanığın lehinde veya aleyhinde olduğunu açıkça belirtmesi gerekir.

Layihanın verilmemesi veya istida veya beyanda temyiz sebeplerinin gösterilmemesi temyiz tetkikatı yapılmasına mani değildir.

Temyiz maznun tarafından yapılmış ise bu layihalar kendisi veya müdafi tarafından imza edilerek verilir.

Müdafii yoksa maznun bu hususta bir zabıt varakası tutulmak üzere zabıt katibine yapacağı bir beyanla esbabı mucibesini dermeyan edebilir. Bu zabıt varakası reis veya hakime tasdik ettirilir."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Mahkemenin 9/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

18. Başvurucu; İlk Derece Mahkemesinin 12/9/2013 tarihli gerekçeli kararının ne kendisine ne de avukatına tebliğ edildiğini, kısa kararın açıklandığı tarihte Mahkemeye sundukları süre tutum dilekçesinin temyiz dilekçesi olarak işlem gördüğünü, bu yüzden gerekçeli kararla birlikte ayrıntılı bir savunma ve temyiz talebinde bulunmalarına engel olunduğunu, sunduğu delillerin değerlendirilmediğini ve toplanmasını istediği delillerin toplanmadığını, davaya bakan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesi ile görevli Mahkemenin özel statülü olarak kurulduğunu, bu tür mahkemelerin yargılamalarının güven vermediğini, kendisinin de bu Mahkemede yargılandığını, aleyhindeki yargılamanın 10/2/2005 tarihinde başladığını ve dokuz yıldan fazla sürdüğünü belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; İlk Derece Mahkemesi kararının bozulması ve infazın durdurulması talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a.Mahkemenin Bağımsız ve Tarafsızlığına İlişkin İddialar

19. Başvurucu; 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi ile görevli Mahkemenin özel statülü olarak kurulduğunu, bu mahkemelerin yargılamalarının güven vermediğini ve kendisinin bu mahkemede yargılandığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

20. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, … belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır.”

21. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması gerekir.

(2) Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

22. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel başvuru formu ve ekleri” kenar başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

“…

(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:

d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar.

…”

23. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzük'ün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca başvurucunun; başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).

24. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesince başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verilebilir.

25. Başvurucu, ihlal iddiasını salt 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi ile görevli Mahkemenin özel statülü olarak kurulmasına ve halk nezdinde bu mahkemelerin güven vermedikleri iddiasına dayandırmış ve anılan Mahkemenin neden adil yargılama yapmadığını temellendirmemiştir. Bir başka ifadeyle Mahkemenin hangi somut özelliğinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği konusunda bir açıklamada bulunmamıştır. Bu nedenle ihlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun iddiasını kanıtlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.

26. Öte yandan5271 sayılı Kanun'un mülga 250. maddesi uyarınca görev yapan Mahkemenin genel bir kanuni düzenlemeye dayanarak yargılamayı sürdürdüğü açık olduğundan gerçekliği ve niteliği kesin olarak tespit edilemeyen olgulardan ve yorumlardan hareketle ve ön yargılı bir işlem ve tutum gösterilmeksizin ilgili Mahkemelerin adil yargılama yapmadıklarını kabul etmek mümkün değildir.

27. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddiaları kanıtlanamadığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Gerekçeli Kararın Tebliğ Edilmediğine İlişkin İddia

28. Başvurucu, gerekçeli kararın tebliğ edilmemesi nedeniyle gerekçeli temyiz nedenlerini Yargıtay nezdinde ileri süremediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

29. Anayasa MahkemesiAnayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

30. “Hakkaniyete uygun yargılanma”nın temel unsuru, yargılamanın “çelişmeli” olmasıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Rowe ve Davis/Birleşik Krallık [BD], B. No: 28901/95, 16/2/2000, § 60). Çelişmeli yargılama ilkesi, taraflara davada dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Feldbrugge/Netherlands, B. No: 8562/79, 29/05/1986, § 44). Öte yandan çelişmeli yargılamanın amacı dosyaya bir görüşün/talebin girmesini sağlamakla sınırlı olmayıp onun mahkemece dikkate alınarak bir sonuca ulaşmasını sağlamaktır.

31. 1412 sayılı mülga Kanun’a göre temyiz başvurusunda bulunmak bir haftalık hak düşürücü süreye tabidir. Anılan süre, kısa kararın yüze karşı açıklanmasıyla (tefhim) veya hazır olmayanlar yönünde tebliğiyle işlemeye başlar. Temyiz hakkı olanlar bu süre içinde hükmü gerekçe göstermeden temyiz edebileceklerdir. Temyiz dilekçesinde veya beyanında temyiz sebepleri gösterilmemişse sonradan da hükmü temyiz olunan mahkemeye bu sebepleri ihtiva eden bir layiha da verilebilir. Ancak bu son husus tamamen tarafların isteklerine bağlıdır. 1412 sayılı mülga Kanun'un “İhtiyari temyiz layihası” kenar başlıklı 314. maddesine göre “Layihanın verilmemesi veya istida veya beyanda temyiz sebeplerinin gösterilmemesi temyiz tetkikatı yapılmasına mani değildir.”

32. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu denetlemek değil adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini denetlemektir.

33. Başvurucu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinin tebliğiyle gerekçeli kararın yazıldığı ve dosyanın Yargıtaya gönderildiği hususlarını öğrendiğini iddia etmiştir. Dosyanın incelenmesinden başvurucunun kısa kararın yüze karşı açıklanmasından itibaren süresi içinde gerekçeleriyle birlikte temyiz başvurusunda bulunduğu, gerekçeli kararın tebliğ edilmesini dile getirmediği anlaşılmaktadır. Başvurucu, temyiz dilekçesinin uygulamada "süre tutum" olarak ifade edilen dilekçe olduğunu da belirtmemiştir.

34. Başvurucuların davalarını takip etme konusunda da özen yükümlülükleri bulunmaktadır. Buna göre başvurucunun, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinin tebliği sırasında kararın gerekçesinin yazıldığından haberdar olduğu ve temyize yönelik ek görüşlerini hazırlama ve temyiz mercine sunma imkânı bulabildiği hâlde bunu yapmadığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki başvurucunun temyiz başvurusunu sebeplerini göstermek suretiyle (gerekçeli şekilde) yaptığı ve mahkûmiyet hükmünün gerekçesine erişememe noktasında kamu makamlarına kusur atfedilebilecek türde bir iddiada bulunmadığı görülmektedir.

35. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmınınaçıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

d. Diğer İddialar

37. Başvurucu; sunduğu delillerin değerlendirilmediğini, eksik ve özensiz bir araştırma ile hüküm verildiğini, delillerin hatalı değerlendirildiğini ileri sürmüştür.

38. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

39. Somut olayda Derece Mahkemesinin esas hakkında karar verirken sanık savunmasına, üst arama tutanağına, yer gösterme tutanağına, tanık anlatımlarına, yakalama tutanağına ve dosya kapsamındaki diğer delillere dayandığı görülmüştür. Temyiz üzerine Derece Mahkemesinin kararı, delilleri takdir ve gerekçeleri gösterilmek suretiyle kurulan hüküm usul ve kanuna uygun bulunarak Yargıtayca onanmıştır.

40. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.

41. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

42. Başvurucu, hakkında süren ceza davasının makul sürede sonuçlandırılmadığını ileri sürmüştür.

43. Bakanlık yazısında, başvurucunun şikâyeti yönünden Cevdet Genç (B. No: 2012/142, 9/1/2014) kararında ortaya konulan ilkeler dikkate alınarak görüş sunulmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.

44. Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesi de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 38, 39).

45. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde dikkate alınması gereken ölçütlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

46. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya kişinin isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35). Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı tarihtir (Ersin Ceyhan, § 35).

47. Mevcut olayda yargılama, başvurucu hakkında l2/2/2005 tarihinde yakalama emri çıkarılmasıyla başlamış; Yargıtayın onama kararı verdiği 18/3/2014 tarihinde sonuçlanmıştır.

48. Bu itibarla başvurucu açısından dikkate alınması gereken yargılama süresi 9 yıl 11 ay 6 gündür.

49. Başvuruya konu ceza davası, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, konunun kapsamı, davanın kapsadığı sanık sayısı dikkate alındığında dava, karmaşık bir nitelik taşımaktadır. Somut olaydaki yargılamanın karmaşık bir nitelik taşıdığı anlaşılmakla birlikte davaya bütün olarak bakıldığında 9 yıl 1 ayı aşan yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

50. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

51. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

52. Başvurucu tazminat talebinde bulunmamıştır.

53. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini sonucuna varılmıştır.

54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mahkemenin bağımsız ve tarafsızlığına ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 2. Gerekçeli kararın tebliğ edilmediğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

 4. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. 206, 10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam2.006,10 TL giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

D. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,

9/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Cevat Günbeği [1.B.], B. No: 2014/6387, 9/6/2016, § …)
   
Başvuru Adı CEVAT GÜNBEĞİ
Başvuru No 2014/6387
Başvuru Tarihi 7/5/2014
Karar Tarihi 9/6/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, ilk derece mahkemesi kararının tebliğ edilmemesi nedeniyle temyiz yönünden iddia ve itirazların ileri sürülememesi, yargılamanın özel yetkili mahkemelerce yürütülmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Makul sürede yargılanma hakkı (ceza) İhlal İhlalin tespiti
Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Mahkemeye erişim hakkı Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kanun yolu şikâyeti Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 765 Türk Ceza Kanunu 403
1412 Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu 310
312
314
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi