TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MÜRSEL BAYRAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/6419)
|
|
Karar Tarihi: 25/3/2015
|
R.G. Tarih-Sayı: 28/3/2015-29309
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Akif YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Mürsel BAYRAK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, cinsel istismar ve kişiyi hürriyetinden yoksun
kılma suçlarından yargılandığı davada, mağdureyi suç
tarihi itibarıyla görünüm olarak 15 yaşından büyük zannettiğini belirtmesine ve
beyanını doğrulayan adli rapor olmasına rağmen mahkûmiyetine karar verilmesi
nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 8/5/2014 tarihinde Çorum 1. Ağır Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonu üyeleri arasında kabul
edilemezlik açısından oy birliği sağlanmaması nedeniyle 25/12/2014 tarihinde
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 13/3/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. İkinci Bölüm, 25/3/2015 tarihinde yaptığı toplantıda,
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 71. maddesi (2)
numaralı fıkrası uyarınca başvuru hakkında ivedilikle karar verilmesini gerekli
görerek Bakanlık cevabı beklenilmeden
incelenmesine karar vermiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun cinsel istismar ve kişiyi hürriyetinden
yoksun kılma suçlarını işlediği konusunda yeterli şüpheye ulaşan Kayseri
Cumhuriyet Başsavcılığı, cezalandırılması talebiyle aynı yer 1. Ağır Ceza
Mahkemesine hitaben 25/6/2009 tarih ve E.2009/8839 sayılı iddianameyi
düzenlemiştir.
8. Mahkeme, yetkisizlik kararı ile dosyayı 14/8/2009
tarihinde Sungurlu Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.
9. Sungurlu Ağır Ceza Mahkemesi, 27/10/2010 tarih ve
E.2009/86, K.2010/103 sayılı kararıyla başvurucuyu, cinsel istismar suçundan 6
yıl 8 ay hapis, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan 2 yıl 6 ay hapis
cezalarına mahkûm etmiştir.
10. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
" …
Her ne
kadar mağdure hakkında Çorum 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 2009/189-270 E.K sayılı dosyasında, Çorum Devlet Hastanesi
Baştabipliğince düzenlenen 09/07/2009 tarih 2009/2921 nolu
sağlık kurulu raporu ile mağdurenin klinik ve
radyolojik olarak 17-18 yaş civarında olduğu belirtilmiş ise de, mağdurenin biraz önce belirtildiği üzere Çorum SSK
Hastanesinde 26/10/1994 tarihinde dünyaya geldiği, bu hususun rapor ile tespit
edildiği ve mevcut nüfus kayıtlarının da resmi hastane kayıtlarına dayanılarak
tescilin gerçekleştirildiği sabit olup yerleşik pek çok yargısal kararda da
belirtildiği üzere hastanede doğan bir kişinin yaşının tıbben belirli olması
karşısında artık düzeltilmesinin olanaksız olması ve söz konusu belge ve
kayıtların da aksi ve sahteliğinin iddia edilmemesi karşısında hukuken geçerli
bu belgelere itibar edilerek mağdurenin 26/10/1994
doğumlu olduğu, böylece olay tarihi olan 13/06/2009 tarihi itibariyle mağdurenin henüz 15 yaşını ikmal etmediği anlaşıldığından,
öncelikle yasal temsilcileri olan davacı anne ve babası tarafından açılan yaş
düzeltme davasına ilişkin olarak 5271 sayılı CMK’nun
218. maddesi uyarınca mağdurenin yaşının tespiti ile
tekrar hüküm verilmesine yer olmadığına, bununla birlikte mağdurenin
suç tarihinde 15 yaşından küçük olması nedeniyle rızasının varlığı eylemi 5237
sayılı TCK'nın 26/2. maddesi anlamında hukuka uygun hale getirmeyeceği
gözetilerek, sanığın ve mağdurenin tüm aşamalardaki
tutarlı anlatımları, alınan doktor raporları ve dosyamızda toplanan tüm
deliller karşısında, olay tarihinde ilçemizde rızaen
cinsel ilişkiye girdikleri ve böylece sanığın üzerine atılı organ sokmak
suretiyle çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun
kılma suçlarını işlediği sonuç ve vicdani kanaatine varılarak ayrı ayrı
cezalandırılmasına ilişkin iddia makamının mütalaasına uygun olarak oy
birliğiyle aşağıdaki şekilde karar verilmiştir."
11. Başvurucunun temyizi üzerine anılan hüküm, Yargıtay 14.
Ceza Dairesinin 20/2/2014 tarih ve E.2012/5001, K.2014/2020 sayılı ilamıyla
onanarak kesinleşmiştir. Başvurucu, onama kararından 9/4/2014 tarihinde
haberdar olmuştur.
12. Bireysel başvuru, 8/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
13. 6/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 103.
maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkraları ile aynı Kanun’un 109. maddesinin (1),
(3) ve (5) numaralı fıkraları.
14. Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 19/9/2013 tarih ve
E.2013/7082, K.2013/9381 kararı şöyledir:
“…
Nüfus kaydına göre 03.08.1992 doğumlu olup suç
tarihinde 15 yaşı içerisinde olan ve bu yaşını tamamlamayan mağdure
ile sanığın anlaşarak birlikte kaçtıkları ve cinsel ilişkiye girdikleri, çocuk
sahibi oldukları ve daha sonra resmi olarak evlendikleri anlaşılmış olup,
sanığı, mağdurenin babası ile barışmaları için
bulunduğu yere götüren tanık B. T.’nin mağdurenin görünüm itibarıyla 18 yaşından büyük göründüğünü
ve Adli Tıp Kurumunun uygulamalarına göre de bazen kişinin kemik yaşının hormonal gelişimi, beslenme gibi nedenlerle gerçek yaşa
göre farklılık gösterebileceğinin bilinmesi karşısında, mağdurenin
suç tarihi itibarıyla 15 yaşından büyük gösterip göstermediği, sanığın mağdurenin yaşı konusunda hataya düşmesinin mümkün olup
olmadığı mahkemenin dosyadaki tüm verilerle birlikte kendi gözlemini de tespit
ederek ve gerekirse bu konuda bilirkişi incelemesi de yaptırılmak suretiyle
belirlendikten sonra TCK.nın 30. maddesi gözetilerek
sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik incelemeyle yazılı
şekilde hüküm kurulması,…”
15. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17/6/2014 tarih ve
E.2014/14-88, K.2014/334 sayılı kararı şöyledir:
“…
Suçun maddi unsurlarından birisi de mağdur
olup, kanun koyucu 5237 sayılı TCK'nun 103.
maddesinde üç grup mağdura yer vermiştir. Birincisi onbeş
yaşını tamamlamamış olan çocuklar, ikincisi onbeş yaşını
tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama
yeteneği gelişmemiş olan çocuklar, üçüncüsü ise onbeş
yaşını tamamlayıp onsekiz yaşını tamamlamamış
çocuklardır. Birinci ve ikinci grupta yer alan çocuklara karşı cebir, tehdit,
hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın dahi gerçekleştirilen
her türlü cinsel davranış istismar suçunu oluşturmakta, eylemin bu kişilere
karşı cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi ise anılan
maddenin dördüncü fıkrası uyarınca cezanın yarı oranında artırılmasını
gerektirmektedir. Üçüncü grupta yer alan çocuklar yönüyle eylemin suç
oluşturması için gerçekleştirilen cinsel davranışların cebir, tehdit, hile veya
iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilmesi
gerekmektedir. Nitekim cebir, tehdit ve hile olmaksızın onbeş
yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, anılan kanunun 103.
maddesinde düzenlenmiş olan çocukların cinsel istismarı suçundan değil, şikayet üzerine 104. maddede düzenlenen reşit olmayanla
cinsel ilişki suçundan cezalandırılacaktır.
Fail, cinsel ilişkide bulunduğu mağdurenin 15 yaşını doldurmadığı halde, 15 yaşını
doldurduğu düşüncesiyle mağdure ile rızasıyla cinsel
ilişkide bulunur ve şikayetçi olmayan mağdurenin yaşı
konusundaki hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa,
bu takdirde fail 5237 sayılı TCK'nun 30. maddesinin
birinci fıkrası uyarınca suçun maddi unsurlarından olan mağdurun yaşına ilişkin
bu hatasından yaralanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten
hareket etmiş sayılmayacağından ve bu suçun taksirle işlenmesi hali kanunda
cezalandırılmadığından 5271 sayılı CMK'nun 223.
maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi
gerekecektir.
Suçun maddi unsurlarında hata hali faile
ilişkin bir durum olduğundan, bu hususun fail veya müdafii
tarafından ileri sürülmesi gerekmekte olup, kural olarak mahkemece suçun maddi
unsurlarında hataya düşülüp düşülmediğine ilişkin bir araştırma
yapılmayacaktır.
…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 25/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 8/5/2014 tarih ve 2014/6419 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü::
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, mağdurenin suç
tarihi itibarıyla görünüm olarak 15 yaşından büyük olduğunu zannettiğini ifade
etmesine ve bu hususta adli rapor olmasına rağmen, bu yöndeki savunmasının
neden kabul edilmediğine ilişkin olarak gerekçeli kararda bir ibareye yer verilmediğini,
mağdurenin yaşı konusunda hataya düşmesinin mümkün
olup olmadığının araştırılmadığını belirterek, Anayasa’nın 17. ve 36.
maddelerinde belirtilen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
18. Başvurucu her ne kadar Anayasa’nın 17. maddesinin de
ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvuru formu ve ekleri incelendiğinde,
başvurucunun iddialarının özünün, mağdureyi suç
tarihi itibarıyla görünüm olarak 15 yaşından büyük zannettiğini belirtmesine ve
beyanını doğrulayan adli rapor olmasına rağmen gerekçeli kararda bunların
değerlendirilmemesi hususu ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple
başvurucunun bütün iddiaları aşağıda adil yargılanma hakkının bir unsuru olan “gerekçeli karar hakkı” çerçevesinde
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
19. Başvurucunun “gerekçeli
karar hakkı”na
ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
20. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
21. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
23. Gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı
gibi, adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi
gibi ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
24. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü
kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde
gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
25. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 26).
26. Yargıtay uygulamasına göre; fail, cinsel ilişkide
bulunduğu mağdurenin 15 yaşını doldurmadığı halde, 15
yaşını doldurduğu düşüncesiyle mağdure ile rızasıyla
cinsel ilişkide bulunur ve şikâyetçi olmayan mağdurenin
yaşı konusundaki hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata
olursa, bu takdirde failin hukuki durumu belirlenirken 5237 sayılı Kanun’un 30.
maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca suçun maddi unsurlarından olan
mağdurun yaşına ilişkin bu hatası gözönünde
bulundurulmaktadır. Bunun sonucu olarak, fail yüklenen suç açısından kasten
hareket etmiş sayılmayacağından ve bu suçun taksirle işlenmesi hali kanunda
cezalandırılmadığından 17/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 223. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (c) bendi gereğince beraatine karar verilmesi gerekecektir (Yargıtay Ceza Genel
Kurulu’nun 17/6/2014 tarih ve E.2014/14-88, K.2014/334 sayılı kararı)
27. Çorum Devlet Hastanesi tarafından 9/7/2009 tarihinde
düzenlenen sağlık kurulu raporunda, mağdurenin klinik
ve radyolojik olarak 17-18 yaş civarında olduğu belirtilmiştir.
28. Başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığında alınan ifadesinde
ve Sulh Ceza Mahkemesindeki sorgusu sırasında, mağdurenin
yaşını 17 olarak zannettiğini, duruşmada ise gerçek yaşını bilmediğini, 15-16
civarında olarak bildiğini ifade etmiş; mağdure ise
duruşmada "Mürsel benim 15 yaşından
küçük olduğumu polislerin kontrolü sırasında anlamıştır, daha önceden beni
15-17 yaşlarında zannediyordu, kimliğimi alıp kontrol etmemişti…"
şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
29. Başvurucu, mağdurenin suç
tarihi itibarıyla görünüm olarak 15 yaşından büyük olduğunu zannettiğini ifade
etmesine ve bu hususta adli rapor olmasına rağmen, bu yöndeki savunmasının
neden kabul edilmediğine ilişkin olarak gerekçeli kararda bir ibareye yer
verilmediğini ileri sürmüştür. Başvurucu tarafından, mağdurenin
yaşı konusundaki esaslı hatanın kastı kaldıracağı yönünde itirazda bulunulmuş
olmasına rağmen, İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararında bu hususa ilişkin
bir gerekçeye yer verilmediği gibi temyiz aşamasında da bu konuda bir
değerlendirme yapılmadığı görülmektedir (bkz. § 8).
30. Bu durumda, başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt
verilmesini gerektiren, uyuşmazlığın çözümü için esaslı bir iddia olan mağdureyi suç tarihi itibarıyla görünüm olarak 15 yaşından
büyük zannettiği ve bu beyanının adli raporla doğrulandığı iddiası,
tartışılmamış ve karşılanmamıştır. Bu nedenle, yargılama süreci bir bütün
olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
31. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
32. Başvurucu, anayasal haklarının ihlal edildiğini
belirterek ve ihlalin ortadan kaldırılması yönünde karar verilmesini talep
etmektedir.
33. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesi şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve
işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
34. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, adil
yargılanma hakkının unsurlarından olan gerekçeli karar hakkının ihlal
edilmesinden kaynaklandığından ve ihlalin yeniden yargılama yapılarak ortadan
kaldırılmasında hukuki yarar bulunduğundan, 6216 sayılı Kanun’un (1) ve (2)
numaralı fıkraları gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye ve Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
35. Başvurucu tarafından yatırılan 206,10 TL harç tutarının
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği
iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. İhlal ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin Sungurlu Ağır Ceza Mahkemesine
ve ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına
GÖNDERİLMESİNE,
C. Başvurucu tarafından yatırılan 206,10 TL harcın BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına
başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması
halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için
yasal faiz uygulanmasına,
25/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.