TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÇAĞLAR YILMAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/6835)
|
|
Karar Tarihi: 25/10/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportörler
|
:
|
Mehmet Sadık
YAMLI
|
|
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucu
|
:
|
Çağlar
YILMAZ
|
Vekili
|
:
|
Av.
Abdurrahman Levent KOÇER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerliğe elverişli olunmadığı hâlde zorunlu
askerlik hizmetine alınmadan dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan
davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, askerlik işlemleri yönünden sakıncalı bir
durumunun bulunmadığı kabul edilerek 24/2/2012 tarihinde askere sevk
edilmiştir. Askerlik hizmeti devam etmekteyken Gülhane Askeri Tıp Akademesi (GATA) Haydarpaşa Eğitim Hastanesinin 28/9/2012
tarihli sağlık kurulu raporuyla askerliğe elverişli olmadığı tespit edilen
başvurucu aynı tarihte terhis edilmiştir. Söz konusu rapor 5/11/2012 tarihinde
onaylanarak kesinleşmiştir.
7. Başvurucu, askerliğe elverişli olmadığı hâlde hukuka aykırı
şekilde kendisine askerlik yaptırılarak zarara uğratıldığı iddiasıyla maddi ve
manevi tazminat istemiyle 28/3/2013 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına
başvurmuş; başvurucun başvurusu zımnen reddedilmiştir.
8. Başvurucunun idari başvurusunun reddedilmesi üzerine aynı
taleple açtığı tazminat davasında Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) İkinci
Dairesi 20/11/2013 tarihli kararıyla başvurucunun askere alınma işleminden
doğan zararını rapor ve terhis tarihi olan 28/9/2012 tarihinde öğrendiği ancak
lehine yorum yapılarak zarardan raporun onay tarihi itibarıyla (5/11/2012)
haberdar olduğunun kabulünün gerektiği, bu durumda oluşan zararının tazmini
için anılan tarihten itibaren altmış gün içinde (en geç 4/1/2013 tarihinde
mesai bitimine kadar) dava açması veya davalı idareye ihtiyari müracaatta
bulunması gerekirken bu süre geçtikten sonra 28/3/2013 tarihinde idari
müracaatta bulunularak açılan davanın süresinde olmadığı gerekçesiyle davayı süre aşımı nedeniyle
reddetmiştir.
9. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 26/3/2014
tarihlikararıyla reddedilmiştir. Bu karar başvurucuya
24/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
10. Başvurucu 16/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Sözleşme
11. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının,
medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar
verecek olan,... bir mahkeme tarafından ...
görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
B. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
12. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme'nin 6.
maddesinin medeni hukuk alanına giren konularda uygulanabilirliği ilk olarak
bir uyuşmazlığın varlığına bağlıdır. İkinci olarak uyuşmazlık en azından
savunulabilir bir şekilde iç hukukta tanınmış olduğu söylenebilecek hak ve
yükümlülükler ile ilgili olmalıdır. Son olarak ise bu hak ve yükümlülükler -her
ne kadar bizzat 6. madde bu hak ve yükümlülüklere Sözleşmeci devletlerin hukuk
sistemi içinde belirli bir anlam atfetmese de- Sözleşme anlamında "medeni"
nitelikte olmalıdır (James ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 81).
13. AİHM; "medeni hak" kavramının özel bir kişi
olmaktan ziyade vatandaş olmanın bir gereği olarak bireyde var olan ve özü
itibarıyla kamu hukukuna ilişkin bulunan hak ve yükümlülükleri içermediğini
ifade etmektedir. Bu bağlamda AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının askerlik hizmeti ve bu hizmete alternatif kamu hizmetlerine ilişkin
yargısal süreçlere uygulanmayacağını kabul etmektedir (Nicolussi/Avusturya (k.k.), B. No: 11734/85, 8/5/1987).
14. AİHM, uyuşmazlığın medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olup
olmadığını tespit ederken davanın konusundan ziyade davada tartışılacak
meseleye odaklanmaktadır. AİHM'in Panjeheighalehei/Danimarka
([k.k.] B.No: 11230/07, 13/10/2009) kararına konu olayda İran
vatandaşı olan başvurucunun annesi 1997 yılında yasal yollardan başvurucu ve
diğer çocuğu (kızı) ile birlikte Danimarka’ya gelmiş ve Danimarka’da iken hem
kendisi hem de o tarihte reşit bulunmayan çocukları için siyasi sığınma
talebinde bulunmuştur. Başvurucunun annesi, monarşi yanlısı İran Javid örgütünün aktif üyesi olması ve örgüt tarafından
düzenlenen gösterilere katılması nedeniyle İran Hükûmeti tarafından gözaltına
alındığını ve işkence gördüğünü ileri sürmüş; geri gitmesi hâlinde işkence
görme riskinin bulunduğunu belirtmiştir. Ancak başvurucunun annesinin sığınma
talebi, anlatımlarının itibar edilebilir bulunmadığı gerekçesiyle
reddedilmiştir. 1999 yılında reşit olan başvurucu dosyanın yeniden açılması
için Danimarka makamlarına dilekçe vermiş ve İran Hükûmeti tarafından
arandığına dair haber aldığını belirterek geri gönderilmesi hâlinde işkence
göreceğini yinelemiştir. Fakat başvurucunun talebi, yeni bilgi ve belge
eklenmediği gerekçesiyle reddedilmiş ve başvurucu bu tarihte sınır dışı
edilmiştir. Başvurucunun avukatı 1999 ve 2002 yıllarında olmak üzere iki kere
daha başvurucu adına sığınma talebinde bulunmuştur. Başvurucu 2003 yılında
tekrar Danimarka’ya giriş yapmış ve yeniden sığınma talep etmiştir. Başvurucu,
ülkesinde iken iki yıl boyunca gözaltında işkence gördüğünü ileri sürmüştür.
İşkence Mağdurları Rehabilitasyon ve Araştırma Merkezi tarafından verilen
sağlık raporunda başvurucunun vücudundaki izlerin anlattığı hikâye ile uyumlu
olduğu tespit edilmiştir. Bu rapor üzerine 2004 yılında başvurucunun sığınma
talebi kabul edilmiştir. Başvurucu 1999 tarihli karar nedeniyle ülkesine geri
gönderilmesi üzerine gördüğü işkence ve çektiği acılar sebebiyle tazminat
ödenmesi talebiyle Mülteci Kurumuna karşı dava açmıştır. Yargılama sonucunda
başvurucunun tazminat talebi, Mülteci Kurumunun sınır dışı işlemleri nedeniyle
bir sorumluluğunun söz konusu olamayacağı gerekçesiyle reddedilmiştir (Panjeheighalehei/Danimarka).
15. Başvurucu, AİHM’e bireysel başvuruda
bulunurken diğer iddialarının yanında tazminat talebinin reddi nedeniyle
Sözleşme’nin 6. maddesinde güvenceye bağlanan mahkemeye erişim hakkının da
ihlal edildiğini öne sürmüştür. AİHM yabancıların “ülkeye girişi, ülkede kalışı
ve ülkeden sınır dışı edilmeleri”ne ilişkin
işlemlerin medeni hak ve yükümlülük karakterinin bulunmadığına dair içtihadını
yinelemiştir. AİHM başvurucunun, görülen davanın yabancıların “ülkeye girişi,
ülkede kalışı ve ülkeden sınır dışı edilmeleri”ne
ilişkin işlemlerle ilgisinin bulunmadığı yolundaki savını da yerinde
bulmamıştır. AİHM başvurucunun açtığı tazminat davası haksız fiil sebebiyle
açılan bir dava gibi kurgulanmış olsa da bu davadaki temel iddianın Mülteci
Kurumunun 1999 tarihli kararının hukuka aykırılığı olduğunun altını çizmiştir.
AİHM başvurucunun tazminat talebinin, özünde ve öncelikle, Mülteci Kurumunun
1999 tarihli kararının esasının sorgulanmasını gerektirdiğini vurgulamıştır.
AİHM başvurucunun açtığı tazminat davasında incelenmesi gereken meselelerin
Mülteci Kurumunun 1999 tarihli kararıyla yakından bağlantılı olduğu ve
“yabancıların ülkeye girişi, ülkede kalışı ve ülkeden sınır dışı edilmelerine
ilişkin karar”dan ayrıştırılmasının mümkün
bulunmadığı kanaatini açıklamıştır. Sonuç olarak AİHM başvurucunun açtığı tazminat
davasının Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının kapsamına
girmediğinden kabul edilemezlik kararı vermiştir (Panjeheighalehei/Danimarka).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 25/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu; açtığı tazminat davasının süre aşımından
reddedilmesi ve hangi kanun yollarına, hangi süre içinde başvuracağının
bildirilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
18. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci
cümlesi şöyledir:
"Herkes, Anayasa'da güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla
Anayasa Mahkemesine başvurabilir.(...)"
19. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek
protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B.No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
20. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
21. Anayasa'nın "Vatan
hizmeti" kenar başlıklı 72. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Vatan hizmeti, her Türkün hakkı ve
ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine
getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir."
22. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiş ancak bu hakkın kapsamı düzenlenmemiştir. 3/10/2001 tarihli ve 4709
sayılı Kanun'un, Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "adil yargılanma
hakkı" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesine göre "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf
olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama
hakkı metne dahil" edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36.
maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin
eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil
yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban, [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017,§ 53). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken, Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar
başlıklı 6. maddesinin ve buna ilişkin AİHM içtihadının da gözönünde
bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz,§ 22).
23. Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri sürebileceği tüm
hak ve yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkını güvenceye almamaktadır.
Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya
ilişkin hak ve ilkelerin "medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili
uyuşmazlıkların" ve bir "suç isnadının" esasının karara
bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla
sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle
bireysel başvuruda bulunabilmek için ya başvurucunun medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya
yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerektiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma
hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanı kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).
24. Somut uyuşmazlıkta suç isnadına bağlı bir yargılamanın
mevcut olmadığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte
uyuşmazlığın, niteliği itibarıyla "medeni hak ve yükümlülükler"
kapsamında görülüp görülemeyeceği; bu husustaki değerlendirmeden hareketle söz
konusu uyuşmazlığa ilişkin başvurunun Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma
alanı içinde yer alıp almadığı yönünden bir irdeleme yapılması gerekmektedir.
25. Yukarıda da belirtildiği üzere bir kimsenin "medeni hak
ve yükümlülükleri"nin karara bağlanmasıyla
ilgili bir yargılama usulünde Sözleşme'nin 6. maddesi uygulanabilir. AİHM,
Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının "medeni"
meselelerde uygulanabilirliği için ilk olarak ortada bir uyuşmazlığın bulunması
koşulunu aramakta; uyuşmazlığın iç hukukta tanınmış olduğu söylenebilecek
"haklar ve yükümlülükler" ile ilgili olması ve bu haklar ve
yükümlülüklerin de Sözleşme'deki anlamıyla
"medeni" olması gerektiğini vurgulamaktadır (bkz. §12).
26. Bu noktada devletin bir bireye salt egemenlik yetkisini
kullanarak tanıdığı hak ya da yüklediği yükümlülüklerin "medeni hak ve
yükümlülük" kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirtmek gerekir. AİHM de
"medeni hak" kavramının özel bir kişi olmaktan ziyade vatandaş
olmanın bir gereği olarak bireyde var olan ve özü itibarıyla kamu hukukuna
ilişkin bulunan hak ve yükümlülükleri içermediğini ifade etmektedir (bkz. §
13). Askerlik ve askere alma işlemleri de devletin egemenlik yetkisinin
tezahürü olan ve müdahaleye kapalı bulunan çekirdek alanını oluşturmaktadır. Bu
bağlamda Anayasa'da vatandaşlık bağından kaynaklanan kamusal bir hak ve ödev
olarak düzenlenen askerlik hizmetinin "medeni hak ve yükümlülük"
kapsamında olmadığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bir kişinin zorunlu
askerlik hizmeti yükümlüsü olup olmadığı, kimlerin bu hizmeti yerine
getirmekten muaf tutulacağı ya da muafiyet koşullarının ne olacağı, bu hizmetin
hangi statüde ve ne kadar süre ile yerine getirileceği, askere sevk
işlemlerinin hangi yöntem izlenerek ve ne şekilde yürütüleceği, bu süreçteki
uygulamaların ne olacağı gibi meseleler özü itibarıyla askerlik hizmeti yapma
yükümlülüğüne ilişkin olduğundan"medeni hak ve
yükümlülük" kapsamında değildir. Buna göre askerlik yükümlülüğünü konu
alan ya da "askere alma kararları"na
ilişkin olan iş ve işlemler nedeniyle açılan davalardaki yargılama süreçleriyle
ilgili adil yargılanma şikâyetlerinin Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma
alanı dışında olduğunun kabul edilmesi gerekir.
27. Askerlik hizmetinin kişinin maddi ve manevi varlığı ya da iç
hukukta korunan başka hakları üzerindebirtakım etki
ve sonuçlar yaratabileceği, dolayısıyla askere alma kararından kaynaklı bir
uyuşmazlığın bu tür uzantılarının ve sonuçlarının da olabileceği tabiidir. Zira
askerlik hizmeti doğası gereği yükümlüyü bazı medeni haklarından mahrum
bırakmaktadır. Bununla birlikte uyuşmazlığın "medeni hak ve
yükümlülük" kapsamında kalıp kalmadığının belirlenmesi bağlamında
yapılacak bir incelemede dikkate alınması gereken ölçüt, davada tartışılacak
"mesele"nin ne olduğudur. Bunun tespiti
için de davaya konu uyuşmazlığın "özünün" ortaya konulması
gerekmektedir. Şayet -tazminat talebine ilişkin bile olsa- bir davada, devletin
"askere alma kararı" diğer bir anlatımla askere alma yetkisinin
kullanılmasına ilişkin iş ve işlemleri değerlendirme konusu olacak ise bu
uyuşmazlığın medeni hak ve yükümlülük kapsamında görülmesi mümkün olmaz.
28. Somut davada başvurucunun, askerliğe engel teşkil edecek
nitelikte bir rahatsızlığının bulunduğunun askere sevki sırasında idare
tarafından tespit edilmesi ve askerlikten muaf tutulması gerektiği ileri
sürülmektedir. Başvurucu, idarenin bu konudaki yükümlülüğünü gereği gibi yerine
getirmemesi neticesinde rahatsızlığının tespit edilememesi nedeniyle kendisine
askerlik hizmeti yaptırılmış olması olgusuna dayanmış; askere sevk sürecindeki
bu uygulamaların ve sevk işleminin hukuka aykırılığından bahsetmiştir. Söz
konusu davada başvurucu, haksız şekilde yerine getirmek zorunda bırakıldığı
askerlik hizmeti süresince çalışamadığı için gelirinden mahrum kaldığını ve
manevi olarak yıprandığını belirterek tazminat talep etmiştir.
29. Buna göre bireysel başvuruya dayanak davanın açılmasına
sebep olan olgu, askerliğe elverişli olmadığı ileri sürülen bir kimsenin
askerlik hizmeti yapmakla yükümlü tutulmuş olmasıdır. Davanın çözümünde
tartışılması gereken temel mesele ise 24/2/2012 tarihli "askere alma kararı"dır. Dolayısıyla uyuşmazlığın özünün, devletin
askere alma yetkisinin kullanımıyla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla
devletin salt egemenlik yetkisinin kullanımının tezahürü mahiyetinde olan
askere alma yetkisiyle doğrudan bağlantılı görülen ve 24/2/2012 tarihli
"askere alma kararı"nın tartışılmasını
gerektiren bu uyuşmazlığın medeni hak ve yükümlülük kapsamında
değerlendirilemeyeceği açıktır.
30. Öte yandan başvurucunun askerlik yapmanın doğal sonuçları
dışında bedensel veya ruhsal bütünlüğünün zarar gördüğüne yönelik bir iddiası
da bulunmamaktadır. Tüm bu değerlendirmelere göre medeni hak ve yükümlülük
kapsamında yer almayan askerlik hizmeti yükümlülüğüne ilişkin olduğu anlaşılan
uyuşmazlığın Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kaldığı
sonucuna varılmaktadır.
31. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
25/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.