TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
CEMAL AĞIRMAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/6915)
Karar Tarihi: 8/3/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Hasan Tahsin GÖKCAN
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör Yrd.
Zehra GAYRETLİ
Başvurucu
Cemal AĞIRMAN
Vekili
Av. Gülvin AYDIN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması, özel statülü mahkemede yargılama yapılması, savunma hakkının kısıtlanması ve delillerin hatalı değerlendirilmesi nedenleriyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. İstanbul Emniyet Müdürlüğü 16/1/2001 tarihinde DHKP/C terör örgütüne karşı bir operasyon düzenlemiştir. Emniyet görevlilerince Ümraniye ilçesinde bir aracın takip edilerek durdurulması sonucu araç içinde bulunan üç şüpheli şahıs yakalanmıştır.
9. Başvurucu, anılan operasyonda elde edilen bilgiler üzerine İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında 4/10/2001 tarihinde yakalanarak gözaltına alınmış; 8/10/2001 tarihinde İstanbul 4 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi Başkanlığı tarafından yapılan sorgulama sonrasında verilen kararla Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan tutuklanmıştır.
10. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianameyle başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olmak, anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak suçlarını işlediği iddiasıyla kamu davası açılmıştır. Devlet güvenlik mahkemelerinin kapatılmasından sonra yargılamaya (kapatılan) İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli) tarafından devam edilmiştir.
11. Mahkeme 20/11/2007 tarihli kararıyla başvurucunun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 19/1/2009 tarihli kararıyla hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
12. Bozma kararına uyan (kapatılan) İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi 14/8/2012 tarihli kararıyla başvurucunun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 17/4/2014 tarihli kararı ile hüküm onanmıştır.
13. Başvurucu 18/4/2014 tarihinde onama kararını öğrendiğini bildirmiş ve 20/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 8/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
15. Başvurucu, yargılama boyunca toplam 13 yıl tutuklu kaldığını ve tutukluluğunun makul süreyi aştığını ileri sürmüştür.
16. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara ilişkin olarak birçok kararında “zaman bakımından yetkisi”yle ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre 23/9/2012 tarihinden önce verilen bir kararla sona eren tutukluluk veya gözaltı durumuna ilişkin başvuruların zaman bakımından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında kaldığı kabul edilmiştir (Osman Büyüksu, B. No: 2013/5512, 3/4/2014, §§ 20-24; Ali Öksüz, B. No: 2013/6065, 3/4/2014, §§ 20-23; Cevdet Genç, B. No: 2012/142, 9/1/2014, §§ 24-29). Somut olayda başvurucunun gözaltı ve tutukluluk hâllerinin 23/9/2012 tarihinden önce kesinleştiği ve bu nedenle başvurunun Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin dışında kaldığı anlaşılmaktadır.
17. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Savunma Hakkının Kısıtlandığına İlişkin İddia
18. Başvurucu, savunmasını yapması için yeterli sürenin tanınmadığını ve savunması alınmadan mahkûmiyetine karar verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Ceza yargılamasında savunma hakkının güvence altına alınması, demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32). İddiaya karşı savunma imkânı tanınmadığı sürece adil muhakeme yapılması mümkün değildir.
20. Suç isnadı altında bulunan kişiye, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkına uygun bir şekilde savunmasını hazırlayıp mahkeme önünde dile getirebilmesi ve böylece yargılamaların sonucunu etkileyebilmesi için gerekli zamanın verilmesi gerekir. Gerekli zaman verilmeyen şüphelinin/sanığın hakkındaki isnatları değerlendirip bunlara karşı savunma ve delil araştırması yapması mümkün değildir.Dolayısıyla savunma için gerekli zamana sahip olma, kişiyi acele yapılan yargılamalara karşı korumaktadır. Savunma için gerekli süre somut olayın özelliklerine, davanın niteliğine, dava konusunun karmaşık olup olmadığına, sanığın içinde bulunduğu duruma ve yargılamanın aşamasına göre değişebilir. Sanığın öncesinde müdafi yardımından faydalanması da sürenin yeterliliği hususunda gözetilebilir (Ufuk Rifat Çobanoğlu, B. No: 2014/6971, 1/2/2017, §§ 35-49).
21. Anayasa Mahkemesi, Gürol Doğan (B. No: 2013/2642, 17/9/2014) kararında on celse süren bir yargılamada esas hakkındaki mütalaaya karşı üç günlük süreyi yargılamanın bütünlüğünü gözeterek savunma için yeterli görmüştür. Başka bir kararında, başvurucuya iki aylık süre içinde iki kez savunma yapma imkânı tanınmış olduğunu gözeterek başvurucunun savunma hakkının kısıtlandığı iddiasını açıkça dayanaktan yoksun bulmuştur (Cihan Yeşil, B. No: 2013/8635, 6/5/2015).
22. Başvuru konusu olayda yargılama on altı celse sürmüştür. Mahkeme, yargılamanın 5/5/2011 tarihli celsesinde esas hakkında savunma için süre talep eden başvurucuya savunmasını hazırlaması için ek süre vermiştir. Başvurucu 24/1/2012 tarihli celsede; avukatlarının istifa ettiklerini, yeni bir avukata vekâlet vererek savunma yapacağını beyan etmiş ve yeniden süre talebinde bulunmuştur. Başvurucunun talebi kabul edilerek kendisine yeniden ek süre verilmiş ve duruşma 9/2/2012 tarihine ertelenmiştir. Başvurucunun 9/2/2012 tarihli celsede henüz avukat tutamadığını belirterek yeniden ek süre talep etmesi üzerine başvurucuya üçüncü kez ek süre verilerek duruşma 17/4/2012 tarihine ertelenmiştir. Başvurucu, hastalık mazereti sunarak 17/4/2012 tarihli celseye katılmamıştır. Başvurucunun katılmadığı bu celsede Mahkeme, İstanbul Barosuna müzekkere yazarak müdafi tayin edilmesi talebinde bulunmuş ve duruşmayı 8/5/2012 tarihine ertelemiştir. Başvurucu 8/5/2012 tarihli celsede yeni atanan müdafiiyle görüşerek esas hakkında savunma hazırlayacağını, bu nedenle ek süre talep ettiğini beyan etmiş vebu talepleri Mahkemece kabul edilerek başvurucuya yeniden ek süre verilmiştir.
23. Başvurucunun çeşitli mazeretler ileri sürerek devam eden ek süre talepleri 29/5/2012, 19/6/2012, 3/7/2012 tarihli celselerde de kabul edilmiştir.
24. Başvurucunun müdafii tarafından 14/8/2012 tarihli son celsede mazeret dilekçesi sunularak yeniden ek süre talebinde bulunulmuştur. Mahkeme bu defa; dilekçe ekinde mazereti tevsik edici herhangi bir belgenin bulunmadığını, uzun süredir mazeret dilekçeleri verildiğini, bu dilekçelerin başvurucunun uzun tutukluluk süresi nedeniyle tahliyesini sağlamaya ve davayı uzatmaya yönelik olarak verildiğinin anlaşıldığını gerekçe göstererek talebi reddetmiş ve duruşmaya devam ederek hükmü açıklamıştır.
25. Başvurucu, yargılama boyunca müdafi yardımından yararlanma imkânına sahip olmuştur. Ayrıca başvuru dosyası incelendiğinde “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkelerine aykırı olarak başvurucuya delillerini sunma ve inceletme ile itiraz etme hususlarında uygun olanakların sağlanmadığına ilişkin bir delil de bulunmamaktadır. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yargılamanın bütünlüğü gözetildiğinde başvurucunun savunma için gerekli zamandan yararlandığı anlaşılmıştır.
26. Açıklanan gerekçelerle savunma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Mahkemelerin Statüsüne İlişkin İhlal İddiaları
27. Başvurucu; bağımsızlığı ve tarafsızlığı tartışmalı olan özel yetkili mahkemelerce yargılandığını, anılan mahkemelerin adil yargılama yapmadıklarını, bu sebeplerle Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Başvurucunun başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20). Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesince başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verilebilir.
29. Başvurucu, ihlal iddialarını temellendirmemiş; anılan mahkemelerin hangi somut özelliğinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği konusunda bir açıklamada bulunmamıştır. Bu nedenle ihlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun iddiasını temellendirmediği sonucuna ulaşılmıştır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
31. Başvurucu; yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığını, "şüpheden sanık yararlanır" ilkesinin göz ardı edildiğini, delillerin takdirinde yanılgıya düşülmesi nedeniyle haksız olarak mahkûm edildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
33. Somut olayda (kapatılan) İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK250. madde ile görevli) tarafından yapılan yargılamada sanık savunmaları, müşteki anlatımları, teşhis tutanakları, fotoğraf teşhis tutanakları, yer gösterme tutanakları, ele geçen silahlar, adli tıp raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmek suretiyle karar verildiği anlaşılmıştır. Başvurucunun anılan iddialarının esas itibarıyla derece mahkemelerince verilen kararlarda delillerin değerlendirilmesinde isabet bulunmadığına ve dolayısıyla kararın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. Yapılan yargılamada, Mahkemenin ve Yargıtayın kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
34. Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna varıldığından başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
35. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
37. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği, arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
38. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
39. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 12 yıl 6 ay 7 günlük yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
F. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
42. Başvurucu 150.000 TL manevi, 150.000 TL maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
43. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
44. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin on iki yılı aşkın sürede tamamlanan yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında, yargılama sürecinin uzamasında başvurucuya atfedilebilecek kusur oranı da dikkate alınarak, başvurucuya net 14.420 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
45. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Savunma hakkının kısıtlandığına ilişkin ihlal iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mahkemelerin statüsüne ilişkin ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin ihlal iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 14.420 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için (kapatılan) İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesine (CMK 250. madde ile görevli) (E.2009/75/, K.2012/188/) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.