TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYSEL YILMAZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/6927)
|
|
Karar Tarihi: 29/9/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Halil
İbrahim DURSUN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Aysel
YILMAZ
|
|
|
2. Rüstem
YILMAZ
|
|
|
3. Behçet
YILMAZ
|
|
|
4. Behmen YILMAZ
|
|
|
5. Birgül
DEMİR
|
|
|
6. Nürsel YILMAZ
|
|
|
7. Asalet
YALAVAÇ
|
|
|
8. Serkan
YILMAZ
|
|
|
9. Rıdvan
YILMAZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Nejdet EDEMEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerde meydana gelen ölüm olayı üzerine idare
aleyhine açılan tam yargı davasında hükmedilen tazminat miktarının yetersiz
olması nedeniyle yaşam hakkının; dava sonucunda idare lehine yüksek miktarda
vekalet ücretine hükmedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.Başvuru 12/5/2014 tarihinde Van Bölge İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/6/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 1/12/2014 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi, başvuruya konu dava ve soruşturma dosyası
ile Millî Savunma Bakanlığının 9/5/2016 tarihli yazısının içeriğinden tespit
edilen ilgiliolaylar özetle şöyledir:
7. İlk iki başvurucunun oğlu ve diğer başvurucuların kardeşi
Cahit Yılmaz, Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) İkmal Komutanlığı
(Afyonkarahisar) emrinde asker iken 11/4/2011 tarihinde ateşli silah
yaralanması sonucu vefat etmiştir.
1. Cahit Yılmaz'ın Askerlik Süreci ve Ölümü
8.Başvurucuların yakını Cahit Yılmaz, askerlik hizmetini yerine
getirmek üzere 20/10/2010 tarihinde 1'inci Piyade Eğitim Tugay Komutanlığına
(Manisa) teslim olmuştur.Cahit
Yılmaz, eğitim birliğine katılmasından sonra yapılan psikososyal risk faktörü tarama anketinde herhangi
bir psikolojik rahatsızlığının bulunmadığını belirtmiştir.
9. Cahit Yılmaz, Manisa'daki askerlik eğitimini tamamlamasını
müteakip 20/11/2010 tarihinde KKK İkmal Komutanlığına (Afyonkarahisar)
katılmıştır. Cahit Yılmaz, burada yapılan psikososyal risk faktörü tarama anketinde de psikolojik
rahatsızlığının bulunmadığını belirtmiştir. Usta birliğine katılması sonrasında
Cahit Yılmaz ile Rehberlik Danışma Merkezince (RDM) bir görüşme
gerçekleştirilmiştir. Cahit Yılmaz 26/11/2010 tarihli bu görüşmede, nişanlı
olduğunu ve ruhsal durumunun iyi olduğunu belirtmiştir.
10. Askerlik hizmeti devam ederken doldurulan 1/6/2011 tarihli uzman erbaş, erbaş ve er anket formunda
Cahit Yılmaz'ın arkadaşları ile ilişkilerinin normal olduğu, maddi durumunun
zayıf olduğu ve revir baştabipliğine psikolojik bir yakınma ile müracaatının
bulunmadığı belirtilmiştir.
11. Ceza soruşturması aşamasında Cumhuriyet savcısı huzurunda
dinlenen tanık ifadelerine göre Cahit Yılmaz ölüm olayının meydana gelmesinden
birkaç gün önce ailevi birtakım sorunlar yaşamaya başlamıştır.
12. Başvurucuların yakını Cahit Yılmaz 11/4/2011 tarihinde 00.00 - 02.00 saatleri arasında nöbetçi olduğu (3) no.lu
nöbet kulesine gitmiştir. Cahit Yılmaz'ın nöbet yerine varmasından bir müddet
sonra saat 00.45'te bir el silah sesi duyulmuş, silah sesinin geldiği yere
gidilmesi üzerine Cahit Yılmaz'ın nöbet kulübesinin içinde çenesinin alt
kısmından giren ve başının üst kısmından çıkan bir mermiyle vurulmuş vaziyette
olduğu görülmüştür.
2.Ceza
Soruşturması Süreci
13. Olay hakkında kendisine bilgi verilen Afyonkarahisar Nöbetçi
Cumhuriyet Savcısı, olay yerinde gerekli önlemlerin alınması ve olay yeri
inceleme ekibinin ölümün gerçekleştiği yere yönlendirilmesi talimatını vermiş;
ardından kendisi de saat 02.40 sıralarında olay yerine intikal etmiştir.
14. Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olayın
hemen sonrasında resen başlatılan soruşturma kapsamında olay yeri incelemesi
ile ölü muayene ve otopsi işlemleri yapılmış, olay yerinde bulunan deliller
muhafaza altına alınmıştır.
15. Cumhuriyet savcısı ölüm olayının meydana geldiği gün Cahit
Yılmaz'ı vurulmuş vaziyette ilk gören erler ile diğer bazı askerlerin
ifadelerini almıştır.İfadesi alınan Er A.A. özetle
müteveffayı yaklaşık üç aydır tanıdığını, olay tarihinden iki gün önce 9/4/2011
tarihinde 20.00 - 22.00 saatleri arasında müteveffa ile nöbet tuttuğunu, bu
nöbet sırasında müteveffanın moralinin bozuk olduğunu görünce ne olduğunu
sorduğunu, müteveffanın da Van'da bulunan nişanlısının kendisinden izne
gelmesini istediğini ancak askere gideli fazla olmadığı için babasının buna
müsaade etmediğini söylediğini, bu konuşmadan kısa bir süre sonra müteveffanın
ağlamaya başladığını ve titreyerek yere düştüğünü, bununüzerine
önce nöbetçi Astsubay C.K.yi daha sonra da Yüzbaşı M.İ.yi aradığını, akabinde müteveffanın nöbet yerinden
alınarak revire götürüldüğünü, 10/4/2011 tarihinde istirahatli olan müteveffaya
nöbet yazılmadığını belirtmiştir. Er A.A. ölüm olayının meydana geldiği
11/4/2011 tarihinde yaşananlara ilişkin olarak ise özetle 00.00
- 02.00 saatleri arasında (3) no.lu kulübede Cahit Yılmaz ile birlikte
nöbet tutacaklarını ancak devriye onbaşısı olmadığı için nöbetçileri doldur
boşalt istasyonuna kendisinin götürdüğünü, olay anında herhangi bir silah sesi
duymadığını, saat 01.00 sıralarında olay yerine gittiğinde nöbet kulübesinde
kan olduğunu ve müteveffanın kulübenin önünden götürülmüş olduğunu gördüğünü
ifade etmiştir. Tanık olarak dinlenen diğer erler U.D. ile M.G., olay günü (3)
no.lu nöbet kulübesine yakın bir yerde nöbet tuttuklarını, saat 00.40 sıralarında
bir silah sesinin gelmesi üzerine silah sesinin geldiği yöne doğru
gittiklerini, olay yerine vardıklarında Cahit Yılmaz'ın çenesinden ve başından
kanlar aktığını gördüklerini belirtmişlerdir.
16. İfadeleri alının Astsubay C.K. ile Yüzbaşı M.İ., 9/4/2011
tarihinde yaşananlara ilişkin olarak Er A.A.nın
ifadesi ile benzer şekilde beyanda bulunmuştur. Soruşturma kapsamında dinlenen
diğer bazı tanıklar da Cahit Yılmaz'ın olay gününden bir kaç
gün önce kendilerine ailevi sorunlarından bahsettiğini ifade etmişlerdir.
17.Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığı 13/4/2011 tarihli
karar ile olayın asker kişi hakkında ve askerî mahalde gerçekleşmiş olması
nedeniyle görevsizlik kararı vermiş ve dosyayı görevli Hava Kuvvetleri
Komutanlığı 1'inci Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Savcılığına (Askerî
Savcılık) göndermiştir. Bu karar üzerine soruşturma Askerî Savcılık tarafından
yürütülmüştür.
18. Yapılan otopsi sonucunda hazırlanan ölü muayene ve otopsi
tutanağında cesedin çenesinin alt-orta kısmında mermi çekirdeği giriş deliği,
kafanın frontal kemik ön-orta kısmında ise mermi
çekirdeği çıkış deliği olduğu, atışın bitişiğe yakın atış mesafesinden
yapıldığı, ölümün ateşli silah yaralanmasına bağlı kafa kemiklerinde kırık ve
buna bağlı kanama sonucu meydana geldiği belirtilmiştir.
19. Olay yerinde bulunan ve muhafaza altına alınan silah, boş
kovan ve müteveffanın kıyafetleri üzerinde kriminal
inceleme gerçekleştirilmiştir. İnceleme neticesinde düzenlenen uzmanlık
raporlarında müteveffanın ölüm sonucunu doğuran ateşli silah yaralanmasının
müteveffaya zimmetli "70H0398"
seri numaralı silahla yapılan atıştan kaynaklandığı saptanmıştır. Müteveffanın
nöbet arkadaşlarına ait svaplar üzerinde atış
artıklarına rastlanmamış iken müteveffanın yüz bölgesinden alınan svap üzerinde antimon elementi (atış artıklarının kimyasal
yapısında bulunan bir element) tespit edilmiştir.
20. Askerî Savcılık 5/4/2012 tarihli ve E.2012/125, K.2012/74
sayılı kararıyla "(...) P.Er Cahit Yılmaz'ın 11.4.2011
tarihinde iradi eylemi ile üzerine zimmetli 70H0398 seri numaralı kalaşnikof marka piyade tüfeğini bir el ateşlemek suretiyle
yaralanarak, müteakiben yaşamını kaybettiği; anılan neticeye ilişkin kendisine
kast veya taksir atfedilebilecek herhangi bir failin mevcut
bulunmadığı..." gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar
vermiştir.
21. Anılan karara yapılan itiraz, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
Donanma Komutanlığı Askerî Mahkemesinin (Askerî Mahkeme) 11/5/2012 tarihli ve
E.2012/1143, K.2012/267 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
3.Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde Açılan Tam Yargı
Davası Süreci
22. Başvurucular, maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle
21/3/2012 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına müracaat etmiştir. Millî Savunma
Bakanlığı dilekçeye süresi içinde cevap vermeyerek başvuruyu zımnen
reddetmiştir.
23. Başvurucular, zımni ret üzerine 28/5/2012 tarihinde Askerî
Yüksek İdare Mahkemesi(AYİM) nezdinde Millî Savunma
Bakanlığı aleyhine 120.000 TL maddi, 75.000 TL manevi olmak üzere toplam
195.000 TL talepli tam yargı davası açmıştır.
24.AYİM İkinci Dairesi 11/9/2013 tarihli ve E.2013/463,
K.2013/1069 sayılı karar ile başvurucuların dilekçesini ve Cahit Yılmaz'ın
ölümü ile ilgili yürütülen ceza soruşturmasında bulunan bilgi ve belgeleri
dikkate alarak davanın kısmen kabulüne ve başvurucular lehine 11.650 TL maddi,
10.600 TL manevi olmak üzere toplam 22.250 TL tazminata yasal faizi ile
birlikte hükmetmiştir. Kararda ayrıca başvurucuların talep ettiği miktar
üzerinden reddedilen kısım için davalı idare lehine 11.990 TL vekâlet ücretine
hükmolunmuştur. Anılan kararın esasa ilişkin kısmı şöyledir:
"(...)
...Müteveffanın, ailevi sorunları nedeniyle
girmiş olduğu bunalımın etkisiyle intihar ettiğinin anlaşıldığı, ancak
arkadaşlarının beyanına göre Bl. K.nı Yzb.M.İ.ye
"kendini öldüreceğini" söylemesine ve bu hususun birlik içindeki
diğer personel tarafından da bilinmesine rağmen, önlenmesi için gerekli
tedbirlerin alınmadığı (26.11.2010 tarihindeki ilk katılışı hariç RDM'ye gönderilmediği veya hastane psikiyatri kliniği sevk
edilmediği) gibi tek başına silahlı ve mühimmatlı olarak 00.00-02.00 saatleri
arasında nöbet hizmetine gönderildiği, böylece müteveffanın dış dünyaya
yansıyan intihar eğilimine (söz ve davranışlarına) rağmen gerekli tedbirlerin
alınmaması sebebiyle müteveffanın ölümü ile sonuçlanan olayda kısmen de olsa
idarenin hizmet kusuru bulunduğu anlaşılmış ve bu suretle davacıların
zararlarının davalı idarece karşılanması gerektiği, ancak ölüm olayının
müteveffanın kendi eylemi sonucu gerçekleşmesi nedeniyle, müteveffanın da müterafik kusurunun bulunduğundan, zarar miktarından Türk
Borçlar Kanununun 52'nci maddesi uyarınca uygun miktarda tenkis uygulanması
sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.
Maddi tazminat isteminde bulunan davacı baba
ve annenin maddi zararlarının tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi
yaptırılmasına karar verilmiş, resen seçilen bilirkişi tarafından düzenlenerek
Mahkememize ibraz edilen 27.4.2013 tarihli bilirkişi raporunda; davacı baba
Rüstem YILMAZ'ın 23.121,00 TL., davacı anne Aysel YILMAZ'ın ise 35.021,00 TL maddi tazminat hak edişinin
mevcut olduğu bildirilmiştir.
Taraflara tebliğ edilen ve itiraz edilmeyen
bilirkişi raporu, Mahkememizce kabul edilen kıstaslara, ilmi verilere ve
yerleşmiş içtihatlara uygun bulunduğundan bilirkişi raporu doğrultusunda
uygulama yapılmıştır.
Davacı anne, baba ve kardeşlere yakınlarını
kaybetmeleri nedeniyle duydukları ve ömür boyu duyacakları acı ve ıstırabı
kısmen de olsa karşılayabilmek amacıyla, olayın meydana geliş şekli, tarihi,
müteveffanın askerlik statüsü, davacıların sosyal durumları, paranın alım gücü
ve işletilecek yasal faizi ve müteveffanın müterafik
kusuru dikkate alınarak olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle
birlikte uygun miktarda manevi tazminat verilmesi kabul edilmiştir."
25.Başvurucuların anılan karara karşı yaptığı karar düzeltme
talebi, aynı Dairenin 5/3/2014 tarihli ve E.2014/385, K.2014/295 sayılı
kararıyla reddedilmiştir.
26.Anılan karar 16/4/2014 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ
edilmiştir.
27. Başvurucular 12/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
28. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ile yapılan mernis sorgulamasına göre başvuruculardan Rüstem Yılmaz
15/10/2014 tarihinde vefat etmiştir.
B. İlgili Hukuk
29. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askerî Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam
yargı davası açılması” başlıklı 43. maddesi şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin
yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir
yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama
başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin
kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve
altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten
itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler.
Görevli olmayan adli yargı mercilerine açılan
tam yargı davasının görevden reddi halinde sonradan Askeri Yüksek İdare
Mahkemesine açılan davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı
aranmaz.”
30. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun
haksız fiillerden doğan borç ilişkilerinin ceza hukuku ile ilişkisini
düzenleyen 74. maddesi şöyledir:
“Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı,
ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun
sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından
verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin
kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.”
31. 1602 sayılı Kanun’un
“Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kararlarının sonuçları” başlıklı
63. maddesi şöyledir:
“Daireler ve Daireler Kurulu kararları kesin
olup, kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını hasıl eder. Bu kararlar aleyhine,
ancak bu kanunda yazılı kanun yollarına başvurulabilir.
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin esasa ve
yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, altmış
gün içinde işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur.
Mahkeme ilamlarının icaplarına göre eylem ve
işlem tesis etmeyen idare aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde tam yargı
davası açılabilir.
Tam yargı davaları hakkındaki kararlar, genel
hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.”
32. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki
Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine
İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) “Davalardaki
temsilin niteliği ve vekalet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı” kenar
başlıklı 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve
idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi
amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve
avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler
lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve
işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler
lehine vekalet ücreti takdir edilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 29/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
34. Başvurucular; yaşanan ailevi bazı sorunların askerde olan
yakınları Cahit Yılmaz'ı olumsuz olarak etkilediğini, bu durumun yetkili
makamlarca bilinmesine rağmen gerekli önlemlerin alınmadığını, bunun sonucunda
yakınlarının intihar ederek vefat ettiğini, AYİM’de
açtıkları tam yargı davasında bilirkişi raporuyla belirlenen zararın cüzi bir
kısmına denk gelebilecek oranda tazminat takdir edildiğini, müterafik
kusur nedeniyle indirim yapılmasının adil olmadığını, lehe hükmedilen tazminat
miktarının da idareye ödenmesine hükmedilen vekâlet ücretiyle etkisiz hâle
getirildiğini, zararlarının karşılanmadığını belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile manevi tazminat
taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
35. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu nedenle başvurucuların, Cahit Yılmaz'ın
yaşamının korunamadığı ile AYİM'de açılan tam yargı
davasında hükmedilen tazminat miktarının yetersiz olduğu yönündeki iddiaları
yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucuların dava sonucunda
aleyhlerine yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedildiği yönündeki
iddialarının ise adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
sonucuna ulaşılmıştır.
36. Bunun yanında nüfus kayıtlarına göre başvuru tarihinden
sonra vefat ettiği anlaşılan başvurucu Rüstem Yılmaz açısından başvurunun
incelenmesinin sürdürülüp sürdürülmeyeceği hususunda ayrı bir başlık altında
değerlendirme yapılmıştır.
a.Rüstem Yılmaz Dışındaki Başvurucular Yönünden
i.Yaşam Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
37. Başvurucular, müteveffanın intihar eğiliminin yetkili
makamlarca bilinmesine rağmen gerekli tedbirlerin alınmadığını, yakınlarının
vefatında idarenin hizmet kusurunun bulunduğunu, AYİM nezdinde açtıkları tam
yargı davasında düşük miktarda tazminata hükmedildiğini, zararlarının
karşılanmadığını ileri sürmüştür.
38. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesi
şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
39.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel
ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip
oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını
kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru, ancak yaşanan ölüm olayı
nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucular, ölen kişinin annesi ile
kardeşleridir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik
bulunmamaktadır.
40. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi açısından, idari makamlar
ve derece mahkemeleri tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın
alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin
uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu
ileri sürülemeyecektir. Bu iki koşul yerine getirildiği takdirde bireysel
başvuru mekanizmasının ikincil niteliği dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin
inceleme yapmasına gerek kalmayacaktır (Sadık
Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 83).
41.Mağdur sıfatının ortadan kalkması, özellikle ihlal edildiği
ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu
kararın ardından ilgili açısından uğradığı zararların devam edip etmediğine
bağlıdır. Başvuruculara sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı
kararı, söz konusu anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği gözönünde bulundurularak dava koşullarının tamamının
değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun
mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda,
idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da
bağlı olabilecektir (Sadık Koçak ve
diğerleri, § 84).
42. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı
bağlamında mağdur sıfatının ortadan kalkıp kalkmadığının tespiti açısından,
kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olayları
ile ihmal sonucu meydana gelen ölüm olayları arasında bir ayrım yapmak gerekir
(Mehmet Aydoğan ve Nufer
Aydoğan, B. No: 2013/3775, 14/4/2016, § 55).
43. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa'nın 17. maddesi gereğince
devletin, ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki
soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, yaşam hakkı
ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
44.Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin
davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşam
hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise "etkili bir yargısal sistem kurma" yönündeki
pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez.
Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık
olması yeterli olabilir(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
45. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm
olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme
hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların
farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan
riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda,
bireyler kendi inisiyatifleriyle ne gibi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun
insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir
suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline
neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 60).
46. Bu çerçevede başvuru konusu olayda yürütülen ceza
soruşturmasındaki işlemlere (bkz. §§ 13, 21) bakıldığında olayın
gerçekleşmesinin hemen ardından soruşturmanın resen başlatıldığı, Cumhuriyet
savcısı eşliğinde ve onun talimatları doğrultusunda olay yeri incelemesi
yapıldığı, yine Cumhuriyet savcısının da katılımı ile ölü muayenesi ve klasik
otopsi işlemlerinin gerçekleştirildiği, Cahit Yılmaz'ı vurulmuş vaziyette ilk
gören erler ile diğer bazı kişilerin Cumhuriyet savcısı tarafından ifadelerinin
alındığı, başvuruculardan baba Rüstem Yılmaz ile anne Aysel Yılmaz'ın
soruşturmaya etkin katılımının sağlandığı, silahın balistik incelemesinin
yapıldığı ve tüm bu hususlar birlikte değerlendirilerek Cahit Yılmaz'ın kendi
üzerine zimmetli 70H0398 seri numaralı kalaşnikof
marka piyade tüfeğini bir el ateşlemek suretiyle intihar ettiği, anılan olayda kendisine
kast veya taksir atfedilebilecek herhangi bir failin bulunmadığı gerekçesiyle
kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, bu karara karşı başvurucular
tarafından Askerî Mahkemeye yapılan itirazın ise reddedilerek ceza
soruşturmasının kesinleştiği görülmektedir.
47.Başvurucular ceza soruşturması sürecine ilişkin herhangi bir
eksiklik iddiası ileri sürmediği gibi yukarıda yer verilen değerlendirmeler
ışığında başvuru konusu olayda bu konuda Anayasa Mahkemesince resen gözetilecek
bir yetersizlik veya çelişkinin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
48. Mevcut başvuruda gerçekleşen ölüm olayına ilişkin
başvurucuların ortaya koyduğu deliller ile yürütülen ceza soruşturması
kapsamında elde edilen bulgulardan müteveffanın ölümünün intihar sonucu
gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Aksine bir durumdan “şüphelenilmesini” gerektiren bir olgu başvuru dosyasında
bulunmamaktadır. Ceza soruşturmasında bulunan bilgi ve belgeler ışığında Cahit
Yılmaz'ın ölümünde yetkili makamların değerlendirme hatasını aşan kasti bir tutumunun
varlığından da söz edilemeyeceği değerlendirilmektedir.
49.Bu durumda AYİM’in, idarenin
yaşanan intihar eyleminden sorumlu olduğunu tespit etmesi ve davanın koşulları
çerçevesinde başvurucular lehine tazminata hükmetmesi başvurucuların mağdur
sıfatını ortadan kaldırabilecektir.
50.AYİM somut başvuru hakkındaki değerlendirmesinde müteveffanın
dış dünyaya yansıyan intihar eğilimine rağmen gerekli tedbirlerin alınmadığı
kanaatine varmış vebaşvurucuların zararlarının hizmet
kusuru ilkesine göre müterafik kusur da dikkate
alınarak karşılanması gerektiği sonucuna ulaşmıştır (bkz. § 24). Dolayısıyla AYİM’in bu tespiti ile Anayasa'nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiği ve yaşam hakkının devlete yüklediği
yaşamı koruma pozitif yükümlülüğünün idare tarafından yerine getirilmediği
açıkça kabul edilmiştir. Tazminat miktarlarının belirlenmesinde intihara
ilişkin sorumluluğun yalnızca idareye atfedilmemesi, söz konusu ihlalin kabul
edilmesinin önemini azaltmamaktadır. AYİM kararında başvurucuların yakınının “müterafik kusurunun”
bulunduğunun belirtilmesi, idarenin kusur sorumluluğunun kabul edilmesine bir
engel teşkil etmemektedir.
51. AYİM’in kararında açık bir şekilde
ihlal tespiti yapılarak başvuruculardan anne Aysel Yılmaz'a 7.000 TL maddi ve
3.200 TL manevi olmak üzere toplam 10.200 TL tazminata hükmedildiği
görülmektedir. Aynı kararda müteveffanın kardeşlerine toplam 4.200 TL manevi
tazminat ödenmesi hükme bağlanmıştır. Kararda ayrıca bireysel başvuru
yapılmasından sonra vefat eden başvurucu baba Rüstem Yılmaz lehine toplam 7.850
TL maddi ve manevi tazminata hükmedildiğini vurgulamak gerekir. AYİM,
hükmedilen maddi tazminat miktarlarına müteveffanın yeniden gelir elde edeceği
varsayılan 14/3/2012 tarihinden ödeme tarihine kadar; hükmedilen manevi
tazminat miktarlarına ise olay tarihi olan 11/4/2011 tarihinden ödeme tarihine
kadar yıllık %9yasal faiz yürütülmesine karar vermiştir.
52.AYİM tarafından olayın meydana geliş şekli ve tarihi, ölenin
askerlik statüsü, davacıların sosyal durumları, paranın alım gücü, işletilecek
yasal faiz, ölenin müterafik kusuru ve yargılama
kapsamında alınan bilirkişi raporu dikkate alınarak başvurucular lehine maddi
ve manevi tazminata karar verildiği ve anılan kararın karar düzeltme
aşamasından geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
53. Davanın koşullarına göre belirlenen tazminat miktarları ile
başvurucuların uğradığı zararlar arasında açık bir orantısızlık bulunmadığı
görülmektedir. Sonuç olarak AYİM’in kararında bariz
bir takdir hatası veya açık keyfîlik tespit
edilmediğinden Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarlarının belirlenmesi
konusunda AYİM’in takdir yetkisine müdahalesi somut
olayda söz konusu olamaz.
54. Bu durumda AYİM'in, somut olayda
etkili bir ceza soruşturmasını müteakip yaşanan intihar eyleminden idarenin
sorumlu olduğunu tespit etmesi ve kendi takdir ettiği ölçüler çerçevesinde
tazminata hükmetmesinin, başvurucuların yaşam hakkı açısından mağdur sıfatını
ortadan kaldırdığı sonucuna ulaşılmıştır.
55. Açıklanan nedenlerle başvurucuların yaşam hakkının ihlal
edildiği iddialarının mağdur sıfatının bulunmamasına bağlı olarak kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Adil Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
56. Başvurucular, açtıkları tam yargı davasında lehe hükmedilen
tazminatın, idareye ödenmesine hükmedilen vekâlet ücretiyle etkisiz hâle
getirildiğini belirterek adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
57. Anayasa Mahkemesi 2/5/2016 tarihli yazı ile başvurucular
aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin tahsil edilip edilmediğini Millî Savunma
Bakanlığından sormuştur. Millî Savunma Bakanlığı, başvurucular aleyhine
hükmedilen vekâlet ücretinin başvuruculardan talep edilmesinin kamu vicdanını
rahatsız edebileceği değerlendirildiğinden lehe hükmedilen 11.990 TL vekâlet
ücretinden 9/3/2015 tarihli Bakan oluruyla feragat edildiğini bildirmiştir.
58. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi ve şartları” kenar
başlıklı 48. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“(5) Kabul edilebilirlik şartları ve
incelemesinin usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar İçtüzükle düzenlenir.”
59. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) 80. maddesinin ilgilikısımları şöyledir:
"(1) Bölümler ya da Komisyonlarca
yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:
...
ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden
ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden
görülmemesi.
(2) Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki
fıkrada belirtilen nitelikteki bir başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve
yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da
insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde incelemeye devam
edebilir."
60. Başvuru konusu olayda başvurucular, AYİM’e
açtıkları davada uğradıkları zararlar için 120.000 TL maddi ve 75.000 TL manevi
olmak üzere toplam 195.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur. AYİM davanın
kısmen kabulüne karar vermekle birlikte reddedilen tazminat miktarını esas
alarak başvurucular aleyhine 11.990 TL vekâlet ücretine hükmetmiştir.
61.Başvuru konusu olayda, 659 sayılı KHK’nın 14. maddesi
uyarınca davalı idare lehine toplam 11.990 TL vekâlet ücretine hükmedilmiş
olmakla birlikte vekâlet ücretinin tahsilinden feragat edilmiş olması nedeniyle
başvurucuların iddiasına konu ettiği vekâlet ücretini idareye ödeme zorunluluğu
ortadan kalkmış olup anılan vazgeçme işlemi ile başvurunun bu kısmının
incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmamıştır.
62. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin düşmesine karar verilmesi
gerekir.
b. Başvurucu
Rüstem Yılmaz Yönünden
63. Başvuruculardan Rüstem Yılmaz'ın başvuru tarihinden sonra
15/10/2014 tarihinde vefat ettiği anlaşılmıştır.
64.Mevcut başvuru, askerde yaşanan intihar olayı üzerine AYİM
nezdinde açılan tam yargı davasının kısmen reddedilmesi sonrasında müteveffanın
anne ve babası ile biri hariç diğer tüm kardeşleri tarafından yaşam hakkının ve
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılmıştır. Bu kapsamda
öncelikle bireysel başvuru incelemesi devam ederken vefat eden başvurucu baba
Rüstem Yılmaz'ın yaşam hakkına ilişkin iddiaları yönünden incelemenin
sürdürülüp sürdürülmeyeceği hususunun belirlenmesi gerekir.
65. Anayasa Mahkemesi, mağdurun bizzat başvuru yapmasının mümkün
olmadığı ve yakın akrabalık ilişkisinin bulunduğu kimi durumlarda -özellikle
yaşam hakkının söz konusu olduğu durumlarda- başvurucuların ihlalden doğrudan
etkilenmemiş olmalarına rağmen ihlalden dolaylı olarak etkilenmeleri nedeniyle
bu etkiye dayanarak kendi adlarına başvuru yapabileceklerine karar vermiştir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319,
16/7/2014; Sadık Koçak ve diğerleri,
B. No: 2013/841, 23/1/2014). Yakınlarının ölümü nedeniyle bireysel başvuru
yapabilecek kişilerin ölen kişinin yasal mirasçılarıyla sınırlı olmadığını
özellikle belirtmek gerekir. Bu kapsamda ayrıca doğrudan mağdur ile arasında
şahsi ve özel bir bağ bulunan birden çok kişinin başvuru yollarını tüketmek
koşuluyla aynı anda bireysel başvuruda bulunabileceği vurgulanmalıdır.
66. Yukarıdaki açıklamalar (bkz. § 65) dikkate alındığında ölen
kişinin anne ve babası ile kardeşlerinin Anayasa'nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru yapabileceği hususunda şüphe bulunmamaktadır. Bu kişilerin
yanı sıra ölen kişi ile arasında şahsi ve özel bir bağ bulunduğunu Anayasa
Mahkemesi önünde ispat eden ilgili diğer kişilerin de başvuru yollarını
tüketmek koşuluyla yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru yapabilmesiönünde bir engel
bulunmamaktadır.
67. Bireysel başvuru yapılmasından sonra vefat eden başvurucu
Rüstem Yılmaz, askerlik hizmeti sırasında intihar eden Cahit Yılmaz'ın
babasıdır. Rüstem Yılmaz'ın yasal mirasçıları, hayatta olan eşi ile çocukları
olup bu kişiler aynı zamanda Cahit Yılmaz'ın annesi ile kardeşleridir.
Dolayısıyla bu kişilerin tamamının, Cahit Yılmaz'ın yaşamını yitirdiği olayda
Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiği
iddiasıyla bireysel başvuru yapabilmesi önünde bir engel bulunmamaktadır.
Nitekim Rüstem Yılmaz'ın eşi ve biri hariç diğer tüm çocukları başvuru
yollarını tükettikten sonra yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel
başvuruda bulunmuş ancak Rüstem Yılmaz'ın mirasçılarından biri, yani askerde
intihar ederek yaşamını yitiren Cahit Yılmaz'ın bir kardeşi bireysel başvuru
yapmayı tercih etmemiştir. Rüstem Yılmaz'ın mirasçıları arasında bulunan fakat
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmayı tercih etmeyen kişinin Cahit
Yılmaz'ın kardeşi olduğu ve bu kişinin başvuru yollarını tüketmek koşuluyla en
başından itibaren bireysel başvuruda bulunabileceği dikkate alındığında Rüstem
Yılmaz'ın başvuru yapmayan mirasçısına başvuruya devam edip etmeyeceği hususu
sorulmamıştır.
68. Başvuru yapılmasından sonra vefat eden Rüstem Yılmaz'ın adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiaları bakımından da başvuru
yapmayan mirasçıya herhangi bir bildirim yapılmasının gerekmediği
değerlendirilmiştir.
69. Açıklanan nedenlerle başvuru yapılmasından sonra vefat eden
başvurucu Rüstem Yılmaz'ın hak ihlali iddialarının incelenmesinin
sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmadığı anlaşıldığından başvurucu Rüstem
Yılmaz açısından düşme kararı verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Rüstem Yılmaz dışındaki başvurucular açısından yaşam
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Rüstem Yılmaz dışındaki başvurucular açısından yüksek
miktarda aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın incelenmesinin
sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmamış olması nedeniyle
DÜŞMESİNE,
3. Başvurucu Rüstem
Yılmaz tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmamış olması
nedeniyle bu başvurucu açısından başvurunun DÜŞMESİNE,
B. Yargılama giderinin başvurucular üzerinde bırakılmasına
29/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.