TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AYSEL YILMAZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/6927)
Karar Tarihi: 29/9/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör Yrd.
Halil İbrahim DURSUN
Başvurucular
1. Aysel YILMAZ
2. Rüstem YILMAZ
3. Behçet YILMAZ
4. Behmen YILMAZ
5. Birgül DEMİR
6. Nürsel YILMAZ
7. Asalet YALAVAÇ
8. Serkan YILMAZ
9. Rıdvan YILMAZ
Vekili
Av. Nejdet EDEMEN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerde meydana gelen ölüm olayı üzerine idare aleyhine açılan tam yargı davasında hükmedilen tazminat miktarının yetersiz olması nedeniyle yaşam hakkının; dava sonucunda idare lehine yüksek miktarda vekalet ücretine hükmedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.Başvuru 12/5/2014 tarihinde Van Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/6/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 1/12/2014 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi, başvuruya konu dava ve soruşturma dosyası ile Millî Savunma Bakanlığının 9/5/2016 tarihli yazısının içeriğinden tespit edilen ilgiliolaylar özetle şöyledir:
7. İlk iki başvurucunun oğlu ve diğer başvurucuların kardeşi Cahit Yılmaz, Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) İkmal Komutanlığı (Afyonkarahisar) emrinde asker iken 11/4/2011 tarihinde ateşli silah yaralanması sonucu vefat etmiştir.
1. Cahit Yılmaz'ın Askerlik Süreci ve Ölümü
8.Başvurucuların yakını Cahit Yılmaz, askerlik hizmetini yerine getirmek üzere 20/10/2010 tarihinde 1'inci Piyade Eğitim Tugay Komutanlığına (Manisa) teslim olmuştur.Cahit Yılmaz, eğitim birliğine katılmasından sonra yapılan psikososyal risk faktörü tarama anketinde herhangi bir psikolojik rahatsızlığının bulunmadığını belirtmiştir.
9. Cahit Yılmaz, Manisa'daki askerlik eğitimini tamamlamasını müteakip 20/11/2010 tarihinde KKK İkmal Komutanlığına (Afyonkarahisar) katılmıştır. Cahit Yılmaz, burada yapılan psikososyal risk faktörü tarama anketinde de psikolojik rahatsızlığının bulunmadığını belirtmiştir. Usta birliğine katılması sonrasında Cahit Yılmaz ile Rehberlik Danışma Merkezince (RDM) bir görüşme gerçekleştirilmiştir. Cahit Yılmaz 26/11/2010 tarihli bu görüşmede, nişanlı olduğunu ve ruhsal durumunun iyi olduğunu belirtmiştir.
10. Askerlik hizmeti devam ederken doldurulan 1/6/2011 tarihli uzman erbaş, erbaş ve er anket formunda Cahit Yılmaz'ın arkadaşları ile ilişkilerinin normal olduğu, maddi durumunun zayıf olduğu ve revir baştabipliğine psikolojik bir yakınma ile müracaatının bulunmadığı belirtilmiştir.
11. Ceza soruşturması aşamasında Cumhuriyet savcısı huzurunda dinlenen tanık ifadelerine göre Cahit Yılmaz ölüm olayının meydana gelmesinden birkaç gün önce ailevi birtakım sorunlar yaşamaya başlamıştır.
12. Başvurucuların yakını Cahit Yılmaz 11/4/2011 tarihinde 00.00 - 02.00 saatleri arasında nöbetçi olduğu (3) no.lu nöbet kulesine gitmiştir. Cahit Yılmaz'ın nöbet yerine varmasından bir müddet sonra saat 00.45'te bir el silah sesi duyulmuş, silah sesinin geldiği yere gidilmesi üzerine Cahit Yılmaz'ın nöbet kulübesinin içinde çenesinin alt kısmından giren ve başının üst kısmından çıkan bir mermiyle vurulmuş vaziyette olduğu görülmüştür.
2.Ceza Soruşturması Süreci
13. Olay hakkında kendisine bilgi verilen Afyonkarahisar Nöbetçi Cumhuriyet Savcısı, olay yerinde gerekli önlemlerin alınması ve olay yeri inceleme ekibinin ölümün gerçekleştiği yere yönlendirilmesi talimatını vermiş; ardından kendisi de saat 02.40 sıralarında olay yerine intikal etmiştir.
14. Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olayın hemen sonrasında resen başlatılan soruşturma kapsamında olay yeri incelemesi ile ölü muayene ve otopsi işlemleri yapılmış, olay yerinde bulunan deliller muhafaza altına alınmıştır.
15. Cumhuriyet savcısı ölüm olayının meydana geldiği gün Cahit Yılmaz'ı vurulmuş vaziyette ilk gören erler ile diğer bazı askerlerin ifadelerini almıştır.İfadesi alınan Er A.A. özetle müteveffayı yaklaşık üç aydır tanıdığını, olay tarihinden iki gün önce 9/4/2011 tarihinde 20.00 - 22.00 saatleri arasında müteveffa ile nöbet tuttuğunu, bu nöbet sırasında müteveffanın moralinin bozuk olduğunu görünce ne olduğunu sorduğunu, müteveffanın da Van'da bulunan nişanlısının kendisinden izne gelmesini istediğini ancak askere gideli fazla olmadığı için babasının buna müsaade etmediğini söylediğini, bu konuşmadan kısa bir süre sonra müteveffanın ağlamaya başladığını ve titreyerek yere düştüğünü, bununüzerine önce nöbetçi Astsubay C.K.yi daha sonra da Yüzbaşı M.İ.yi aradığını, akabinde müteveffanın nöbet yerinden alınarak revire götürüldüğünü, 10/4/2011 tarihinde istirahatli olan müteveffaya nöbet yazılmadığını belirtmiştir. Er A.A. ölüm olayının meydana geldiği 11/4/2011 tarihinde yaşananlara ilişkin olarak ise özetle 00.00 - 02.00 saatleri arasında (3) no.lu kulübede Cahit Yılmaz ile birlikte nöbet tutacaklarını ancak devriye onbaşısı olmadığı için nöbetçileri doldur boşalt istasyonuna kendisinin götürdüğünü, olay anında herhangi bir silah sesi duymadığını, saat 01.00 sıralarında olay yerine gittiğinde nöbet kulübesinde kan olduğunu ve müteveffanın kulübenin önünden götürülmüş olduğunu gördüğünü ifade etmiştir. Tanık olarak dinlenen diğer erler U.D. ile M.G., olay günü (3) no.lu nöbet kulübesine yakın bir yerde nöbet tuttuklarını, saat 00.40 sıralarında bir silah sesinin gelmesi üzerine silah sesinin geldiği yöne doğru gittiklerini, olay yerine vardıklarında Cahit Yılmaz'ın çenesinden ve başından kanlar aktığını gördüklerini belirtmişlerdir.
16. İfadeleri alının Astsubay C.K. ile Yüzbaşı M.İ., 9/4/2011 tarihinde yaşananlara ilişkin olarak Er A.A.nın ifadesi ile benzer şekilde beyanda bulunmuştur. Soruşturma kapsamında dinlenen diğer bazı tanıklar da Cahit Yılmaz'ın olay gününden bir kaç gün önce kendilerine ailevi sorunlarından bahsettiğini ifade etmişlerdir.
17.Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığı 13/4/2011 tarihli karar ile olayın asker kişi hakkında ve askerî mahalde gerçekleşmiş olması nedeniyle görevsizlik kararı vermiş ve dosyayı görevli Hava Kuvvetleri Komutanlığı 1'inci Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Savcılığına (Askerî Savcılık) göndermiştir. Bu karar üzerine soruşturma Askerî Savcılık tarafından yürütülmüştür.
18. Yapılan otopsi sonucunda hazırlanan ölü muayene ve otopsi tutanağında cesedin çenesinin alt-orta kısmında mermi çekirdeği giriş deliği, kafanın frontal kemik ön-orta kısmında ise mermi çekirdeği çıkış deliği olduğu, atışın bitişiğe yakın atış mesafesinden yapıldığı, ölümün ateşli silah yaralanmasına bağlı kafa kemiklerinde kırık ve buna bağlı kanama sonucu meydana geldiği belirtilmiştir.
19. Olay yerinde bulunan ve muhafaza altına alınan silah, boş kovan ve müteveffanın kıyafetleri üzerinde kriminal inceleme gerçekleştirilmiştir. İnceleme neticesinde düzenlenen uzmanlık raporlarında müteveffanın ölüm sonucunu doğuran ateşli silah yaralanmasının müteveffaya zimmetli "70H0398" seri numaralı silahla yapılan atıştan kaynaklandığı saptanmıştır. Müteveffanın nöbet arkadaşlarına ait svaplar üzerinde atış artıklarına rastlanmamış iken müteveffanın yüz bölgesinden alınan svap üzerinde antimon elementi (atış artıklarının kimyasal yapısında bulunan bir element) tespit edilmiştir.
20. Askerî Savcılık 5/4/2012 tarihli ve E.2012/125, K.2012/74 sayılı kararıyla "(...) P.Er Cahit Yılmaz'ın 11.4.2011 tarihinde iradi eylemi ile üzerine zimmetli 70H0398 seri numaralı kalaşnikof marka piyade tüfeğini bir el ateşlemek suretiyle yaralanarak, müteakiben yaşamını kaybettiği; anılan neticeye ilişkin kendisine kast veya taksir atfedilebilecek herhangi bir failin mevcut bulunmadığı..." gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
21. Anılan karara yapılan itiraz, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Donanma Komutanlığı Askerî Mahkemesinin (Askerî Mahkeme) 11/5/2012 tarihli ve E.2012/1143, K.2012/267 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
3.Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde Açılan Tam Yargı Davası Süreci
22. Başvurucular, maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle 21/3/2012 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına müracaat etmiştir. Millî Savunma Bakanlığı dilekçeye süresi içinde cevap vermeyerek başvuruyu zımnen reddetmiştir.
23. Başvurucular, zımni ret üzerine 28/5/2012 tarihinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesi(AYİM) nezdinde Millî Savunma Bakanlığı aleyhine 120.000 TL maddi, 75.000 TL manevi olmak üzere toplam 195.000 TL talepli tam yargı davası açmıştır.
24.AYİM İkinci Dairesi 11/9/2013 tarihli ve E.2013/463, K.2013/1069 sayılı karar ile başvurucuların dilekçesini ve Cahit Yılmaz'ın ölümü ile ilgili yürütülen ceza soruşturmasında bulunan bilgi ve belgeleri dikkate alarak davanın kısmen kabulüne ve başvurucular lehine 11.650 TL maddi, 10.600 TL manevi olmak üzere toplam 22.250 TL tazminata yasal faizi ile birlikte hükmetmiştir. Kararda ayrıca başvurucuların talep ettiği miktar üzerinden reddedilen kısım için davalı idare lehine 11.990 TL vekâlet ücretine hükmolunmuştur. Anılan kararın esasa ilişkin kısmı şöyledir:
"(...)
...Müteveffanın, ailevi sorunları nedeniyle girmiş olduğu bunalımın etkisiyle intihar ettiğinin anlaşıldığı, ancak arkadaşlarının beyanına göre Bl. K.nı Yzb.M.İ.ye "kendini öldüreceğini" söylemesine ve bu hususun birlik içindeki diğer personel tarafından da bilinmesine rağmen, önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmadığı (26.11.2010 tarihindeki ilk katılışı hariç RDM'ye gönderilmediği veya hastane psikiyatri kliniği sevk edilmediği) gibi tek başına silahlı ve mühimmatlı olarak 00.00-02.00 saatleri arasında nöbet hizmetine gönderildiği, böylece müteveffanın dış dünyaya yansıyan intihar eğilimine (söz ve davranışlarına) rağmen gerekli tedbirlerin alınmaması sebebiyle müteveffanın ölümü ile sonuçlanan olayda kısmen de olsa idarenin hizmet kusuru bulunduğu anlaşılmış ve bu suretle davacıların zararlarının davalı idarece karşılanması gerektiği, ancak ölüm olayının müteveffanın kendi eylemi sonucu gerçekleşmesi nedeniyle, müteveffanın da müterafik kusurunun bulunduğundan, zarar miktarından Türk Borçlar Kanununun 52'nci maddesi uyarınca uygun miktarda tenkis uygulanması sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.
Maddi tazminat isteminde bulunan davacı baba ve annenin maddi zararlarının tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş, resen seçilen bilirkişi tarafından düzenlenerek Mahkememize ibraz edilen 27.4.2013 tarihli bilirkişi raporunda; davacı baba Rüstem YILMAZ'ın 23.121,00 TL., davacı anne Aysel YILMAZ'ın ise 35.021,00 TL maddi tazminat hak edişinin mevcut olduğu bildirilmiştir.
Taraflara tebliğ edilen ve itiraz edilmeyen bilirkişi raporu, Mahkememizce kabul edilen kıstaslara, ilmi verilere ve yerleşmiş içtihatlara uygun bulunduğundan bilirkişi raporu doğrultusunda uygulama yapılmıştır.
Davacı anne, baba ve kardeşlere yakınlarını kaybetmeleri nedeniyle duydukları ve ömür boyu duyacakları acı ve ıstırabı kısmen de olsa karşılayabilmek amacıyla, olayın meydana geliş şekli, tarihi, müteveffanın askerlik statüsü, davacıların sosyal durumları, paranın alım gücü ve işletilecek yasal faizi ve müteveffanın müterafik kusuru dikkate alınarak olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte uygun miktarda manevi tazminat verilmesi kabul edilmiştir."
25.Başvurucuların anılan karara karşı yaptığı karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 5/3/2014 tarihli ve E.2014/385, K.2014/295 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
26.Anılan karar 16/4/2014 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.
27. Başvurucular 12/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
28. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ile yapılan mernis sorgulamasına göre başvuruculardan Rüstem Yılmaz 15/10/2014 tarihinde vefat etmiştir.
B. İlgili Hukuk
29. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması” başlıklı 43. maddesi şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler.
Görevli olmayan adli yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görevden reddi halinde sonradan Askeri Yüksek İdare Mahkemesine açılan davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmaz.”
30. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillerden doğan borç ilişkilerinin ceza hukuku ile ilişkisini düzenleyen 74. maddesi şöyledir:
“Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.”
31. 1602 sayılı Kanun’un “Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kararlarının sonuçları” başlıklı 63. maddesi şöyledir:
“Daireler ve Daireler Kurulu kararları kesin olup, kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını hasıl eder. Bu kararlar aleyhine, ancak bu kanunda yazılı kanun yollarına başvurulabilir.
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, altmış gün içinde işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur.
Mahkeme ilamlarının icaplarına göre eylem ve işlem tesis etmeyen idare aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde tam yargı davası açılabilir.
Tam yargı davaları hakkındaki kararlar, genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.”
32. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) “Davalardaki temsilin niteliği ve vekalet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı” kenar başlıklı 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 29/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
34. Başvurucular; yaşanan ailevi bazı sorunların askerde olan yakınları Cahit Yılmaz'ı olumsuz olarak etkilediğini, bu durumun yetkili makamlarca bilinmesine rağmen gerekli önlemlerin alınmadığını, bunun sonucunda yakınlarının intihar ederek vefat ettiğini, AYİM’de açtıkları tam yargı davasında bilirkişi raporuyla belirlenen zararın cüzi bir kısmına denk gelebilecek oranda tazminat takdir edildiğini, müterafik kusur nedeniyle indirim yapılmasının adil olmadığını, lehe hükmedilen tazminat miktarının da idareye ödenmesine hükmedilen vekâlet ücretiyle etkisiz hâle getirildiğini, zararlarının karşılanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile manevi tazminat taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
35. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu nedenle başvurucuların, Cahit Yılmaz'ın yaşamının korunamadığı ile AYİM'de açılan tam yargı davasında hükmedilen tazminat miktarının yetersiz olduğu yönündeki iddiaları yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucuların dava sonucunda aleyhlerine yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedildiği yönündeki iddialarının ise adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
36. Bunun yanında nüfus kayıtlarına göre başvuru tarihinden sonra vefat ettiği anlaşılan başvurucu Rüstem Yılmaz açısından başvurunun incelenmesinin sürdürülüp sürdürülmeyeceği hususunda ayrı bir başlık altında değerlendirme yapılmıştır.
a.Rüstem Yılmaz Dışındaki Başvurucular Yönünden
i.Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37. Başvurucular, müteveffanın intihar eğiliminin yetkili makamlarca bilinmesine rağmen gerekli tedbirlerin alınmadığını, yakınlarının vefatında idarenin hizmet kusurunun bulunduğunu, AYİM nezdinde açtıkları tam yargı davasında düşük miktarda tazminata hükmedildiğini, zararlarının karşılanmadığını ileri sürmüştür.
38. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesi şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
39.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru, ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucular, ölen kişinin annesi ile kardeşleridir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
40. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi açısından, idari makamlar ve derece mahkemeleri tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu ileri sürülemeyecektir. Bu iki koşul yerine getirildiği takdirde bireysel başvuru mekanizmasının ikincil niteliği dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin inceleme yapmasına gerek kalmayacaktır (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 83).
41.Mağdur sıfatının ortadan kalkması, özellikle ihlal edildiği ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın ardından ilgili açısından uğradığı zararların devam edip etmediğine bağlıdır. Başvuruculara sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı kararı, söz konusu anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği gözönünde bulundurularak dava koşullarının tamamının değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda, idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da bağlı olabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, § 84).
42. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı bağlamında mağdur sıfatının ortadan kalkıp kalkmadığının tespiti açısından, kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olayları ile ihmal sonucu meydana gelen ölüm olayları arasında bir ayrım yapmak gerekir (Mehmet Aydoğan ve Nufer Aydoğan, B. No: 2013/3775, 14/4/2016, § 55).
43. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin, ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, yaşam hakkı ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
44.Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise "etkili bir yargısal sistem kurma" yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
45. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda, bireyler kendi inisiyatifleriyle ne gibi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).
46. Bu çerçevede başvuru konusu olayda yürütülen ceza soruşturmasındaki işlemlere (bkz. §§ 13, 21) bakıldığında olayın gerçekleşmesinin hemen ardından soruşturmanın resen başlatıldığı, Cumhuriyet savcısı eşliğinde ve onun talimatları doğrultusunda olay yeri incelemesi yapıldığı, yine Cumhuriyet savcısının da katılımı ile ölü muayenesi ve klasik otopsi işlemlerinin gerçekleştirildiği, Cahit Yılmaz'ı vurulmuş vaziyette ilk gören erler ile diğer bazı kişilerin Cumhuriyet savcısı tarafından ifadelerinin alındığı, başvuruculardan baba Rüstem Yılmaz ile anne Aysel Yılmaz'ın soruşturmaya etkin katılımının sağlandığı, silahın balistik incelemesinin yapıldığı ve tüm bu hususlar birlikte değerlendirilerek Cahit Yılmaz'ın kendi üzerine zimmetli 70H0398 seri numaralı kalaşnikof marka piyade tüfeğini bir el ateşlemek suretiyle intihar ettiği, anılan olayda kendisine kast veya taksir atfedilebilecek herhangi bir failin bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, bu karara karşı başvurucular tarafından Askerî Mahkemeye yapılan itirazın ise reddedilerek ceza soruşturmasının kesinleştiği görülmektedir.
47.Başvurucular ceza soruşturması sürecine ilişkin herhangi bir eksiklik iddiası ileri sürmediği gibi yukarıda yer verilen değerlendirmeler ışığında başvuru konusu olayda bu konuda Anayasa Mahkemesince resen gözetilecek bir yetersizlik veya çelişkinin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
48. Mevcut başvuruda gerçekleşen ölüm olayına ilişkin başvurucuların ortaya koyduğu deliller ile yürütülen ceza soruşturması kapsamında elde edilen bulgulardan müteveffanın ölümünün intihar sonucu gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Aksine bir durumdan “şüphelenilmesini” gerektiren bir olgu başvuru dosyasında bulunmamaktadır. Ceza soruşturmasında bulunan bilgi ve belgeler ışığında Cahit Yılmaz'ın ölümünde yetkili makamların değerlendirme hatasını aşan kasti bir tutumunun varlığından da söz edilemeyeceği değerlendirilmektedir.
49.Bu durumda AYİM’in, idarenin yaşanan intihar eyleminden sorumlu olduğunu tespit etmesi ve davanın koşulları çerçevesinde başvurucular lehine tazminata hükmetmesi başvurucuların mağdur sıfatını ortadan kaldırabilecektir.
50.AYİM somut başvuru hakkındaki değerlendirmesinde müteveffanın dış dünyaya yansıyan intihar eğilimine rağmen gerekli tedbirlerin alınmadığı kanaatine varmış vebaşvurucuların zararlarının hizmet kusuru ilkesine göre müterafik kusur da dikkate alınarak karşılanması gerektiği sonucuna ulaşmıştır (bkz. § 24). Dolayısıyla AYİM’in bu tespiti ile Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiği ve yaşam hakkının devlete yüklediği yaşamı koruma pozitif yükümlülüğünün idare tarafından yerine getirilmediği açıkça kabul edilmiştir. Tazminat miktarlarının belirlenmesinde intihara ilişkin sorumluluğun yalnızca idareye atfedilmemesi, söz konusu ihlalin kabul edilmesinin önemini azaltmamaktadır. AYİM kararında başvurucuların yakınının “müterafik kusurunun” bulunduğunun belirtilmesi, idarenin kusur sorumluluğunun kabul edilmesine bir engel teşkil etmemektedir.
51. AYİM’in kararında açık bir şekilde ihlal tespiti yapılarak başvuruculardan anne Aysel Yılmaz'a 7.000 TL maddi ve 3.200 TL manevi olmak üzere toplam 10.200 TL tazminata hükmedildiği görülmektedir. Aynı kararda müteveffanın kardeşlerine toplam 4.200 TL manevi tazminat ödenmesi hükme bağlanmıştır. Kararda ayrıca bireysel başvuru yapılmasından sonra vefat eden başvurucu baba Rüstem Yılmaz lehine toplam 7.850 TL maddi ve manevi tazminata hükmedildiğini vurgulamak gerekir. AYİM, hükmedilen maddi tazminat miktarlarına müteveffanın yeniden gelir elde edeceği varsayılan 14/3/2012 tarihinden ödeme tarihine kadar; hükmedilen manevi tazminat miktarlarına ise olay tarihi olan 11/4/2011 tarihinden ödeme tarihine kadar yıllık %9yasal faiz yürütülmesine karar vermiştir.
52.AYİM tarafından olayın meydana geliş şekli ve tarihi, ölenin askerlik statüsü, davacıların sosyal durumları, paranın alım gücü, işletilecek yasal faiz, ölenin müterafik kusuru ve yargılama kapsamında alınan bilirkişi raporu dikkate alınarak başvurucular lehine maddi ve manevi tazminata karar verildiği ve anılan kararın karar düzeltme aşamasından geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
53. Davanın koşullarına göre belirlenen tazminat miktarları ile başvurucuların uğradığı zararlar arasında açık bir orantısızlık bulunmadığı görülmektedir. Sonuç olarak AYİM’in kararında bariz bir takdir hatası veya açık keyfîlik tespit edilmediğinden Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarlarının belirlenmesi konusunda AYİM’in takdir yetkisine müdahalesi somut olayda söz konusu olamaz.
54. Bu durumda AYİM'in, somut olayda etkili bir ceza soruşturmasını müteakip yaşanan intihar eyleminden idarenin sorumlu olduğunu tespit etmesi ve kendi takdir ettiği ölçüler çerçevesinde tazminata hükmetmesinin, başvurucuların yaşam hakkı açısından mağdur sıfatını ortadan kaldırdığı sonucuna ulaşılmıştır.
55. Açıklanan nedenlerle başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarının mağdur sıfatının bulunmamasına bağlı olarak kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
56. Başvurucular, açtıkları tam yargı davasında lehe hükmedilen tazminatın, idareye ödenmesine hükmedilen vekâlet ücretiyle etkisiz hâle getirildiğini belirterek adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
57. Anayasa Mahkemesi 2/5/2016 tarihli yazı ile başvurucular aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin tahsil edilip edilmediğini Millî Savunma Bakanlığından sormuştur. Millî Savunma Bakanlığı, başvurucular aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin başvuruculardan talep edilmesinin kamu vicdanını rahatsız edebileceği değerlendirildiğinden lehe hükmedilen 11.990 TL vekâlet ücretinden 9/3/2015 tarihli Bakan oluruyla feragat edildiğini bildirmiştir.
58. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi ve şartları” kenar başlıklı 48. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“(5) Kabul edilebilirlik şartları ve incelemesinin usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar İçtüzükle düzenlenir.”
59. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 80. maddesinin ilgilikısımları şöyledir:
"(1) Bölümler ya da Komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:
...
ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi.
(2) Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki fıkrada belirtilen nitelikteki bir başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde incelemeye devam edebilir."
60. Başvuru konusu olayda başvurucular, AYİM’e açtıkları davada uğradıkları zararlar için 120.000 TL maddi ve 75.000 TL manevi olmak üzere toplam 195.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur. AYİM davanın kısmen kabulüne karar vermekle birlikte reddedilen tazminat miktarını esas alarak başvurucular aleyhine 11.990 TL vekâlet ücretine hükmetmiştir.
61.Başvuru konusu olayda, 659 sayılı KHK’nın 14. maddesi uyarınca davalı idare lehine toplam 11.990 TL vekâlet ücretine hükmedilmiş olmakla birlikte vekâlet ücretinin tahsilinden feragat edilmiş olması nedeniyle başvurucuların iddiasına konu ettiği vekâlet ücretini idareye ödeme zorunluluğu ortadan kalkmış olup anılan vazgeçme işlemi ile başvurunun bu kısmının incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmamıştır.
62. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin düşmesine karar verilmesi gerekir.
b. Başvurucu Rüstem Yılmaz Yönünden
63. Başvuruculardan Rüstem Yılmaz'ın başvuru tarihinden sonra 15/10/2014 tarihinde vefat ettiği anlaşılmıştır.
64.Mevcut başvuru, askerde yaşanan intihar olayı üzerine AYİM nezdinde açılan tam yargı davasının kısmen reddedilmesi sonrasında müteveffanın anne ve babası ile biri hariç diğer tüm kardeşleri tarafından yaşam hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılmıştır. Bu kapsamda öncelikle bireysel başvuru incelemesi devam ederken vefat eden başvurucu baba Rüstem Yılmaz'ın yaşam hakkına ilişkin iddiaları yönünden incelemenin sürdürülüp sürdürülmeyeceği hususunun belirlenmesi gerekir.
65. Anayasa Mahkemesi, mağdurun bizzat başvuru yapmasının mümkün olmadığı ve yakın akrabalık ilişkisinin bulunduğu kimi durumlarda -özellikle yaşam hakkının söz konusu olduğu durumlarda- başvurucuların ihlalden doğrudan etkilenmemiş olmalarına rağmen ihlalden dolaylı olarak etkilenmeleri nedeniyle bu etkiye dayanarak kendi adlarına başvuru yapabileceklerine karar vermiştir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014). Yakınlarının ölümü nedeniyle bireysel başvuru yapabilecek kişilerin ölen kişinin yasal mirasçılarıyla sınırlı olmadığını özellikle belirtmek gerekir. Bu kapsamda ayrıca doğrudan mağdur ile arasında şahsi ve özel bir bağ bulunan birden çok kişinin başvuru yollarını tüketmek koşuluyla aynı anda bireysel başvuruda bulunabileceği vurgulanmalıdır.
66. Yukarıdaki açıklamalar (bkz. § 65) dikkate alındığında ölen kişinin anne ve babası ile kardeşlerinin Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapabileceği hususunda şüphe bulunmamaktadır. Bu kişilerin yanı sıra ölen kişi ile arasında şahsi ve özel bir bağ bulunduğunu Anayasa Mahkemesi önünde ispat eden ilgili diğer kişilerin de başvuru yollarını tüketmek koşuluyla yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapabilmesiönünde bir engel bulunmamaktadır.
67. Bireysel başvuru yapılmasından sonra vefat eden başvurucu Rüstem Yılmaz, askerlik hizmeti sırasında intihar eden Cahit Yılmaz'ın babasıdır. Rüstem Yılmaz'ın yasal mirasçıları, hayatta olan eşi ile çocukları olup bu kişiler aynı zamanda Cahit Yılmaz'ın annesi ile kardeşleridir. Dolayısıyla bu kişilerin tamamının, Cahit Yılmaz'ın yaşamını yitirdiği olayda Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru yapabilmesi önünde bir engel bulunmamaktadır. Nitekim Rüstem Yılmaz'ın eşi ve biri hariç diğer tüm çocukları başvuru yollarını tükettikten sonra yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuruda bulunmuş ancak Rüstem Yılmaz'ın mirasçılarından biri, yani askerde intihar ederek yaşamını yitiren Cahit Yılmaz'ın bir kardeşi bireysel başvuru yapmayı tercih etmemiştir. Rüstem Yılmaz'ın mirasçıları arasında bulunan fakat Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmayı tercih etmeyen kişinin Cahit Yılmaz'ın kardeşi olduğu ve bu kişinin başvuru yollarını tüketmek koşuluyla en başından itibaren bireysel başvuruda bulunabileceği dikkate alındığında Rüstem Yılmaz'ın başvuru yapmayan mirasçısına başvuruya devam edip etmeyeceği hususu sorulmamıştır.
68. Başvuru yapılmasından sonra vefat eden Rüstem Yılmaz'ın adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiaları bakımından da başvuru yapmayan mirasçıya herhangi bir bildirim yapılmasının gerekmediği değerlendirilmiştir.
69. Açıklanan nedenlerle başvuru yapılmasından sonra vefat eden başvurucu Rüstem Yılmaz'ın hak ihlali iddialarının incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmadığı anlaşıldığından başvurucu Rüstem Yılmaz açısından düşme kararı verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Rüstem Yılmaz dışındaki başvurucular açısından yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Rüstem Yılmaz dışındaki başvurucular açısından yüksek miktarda aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmamış olması nedeniyle DÜŞMESİNE,
3. Başvurucu Rüstem Yılmaz tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmamış olması nedeniyle bu başvurucu açısından başvurunun DÜŞMESİNE,
B. Yargılama giderinin başvurucular üzerinde bırakılmasına 29/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.