TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
METİN TAŞDEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/6991)
|
|
Karar Tarihi: 26/2/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan y.
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Metin TAŞDEMİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, idare aleyhinde açtığı tam yargı davasının
kısmen kabul kısmen retle sonuçlanmasıyla reddedilen tazminat miktarı üzerinden
idare lehine fahiş miktarda vekâlet ücreti ödenmesine hükmedildiğini
belirterek, Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesiyle 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş, ihlalin tespiti ile tazminat ödenmesine karar verilmesini talep
etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 21/5/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/6/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir
5. Bakanlığın 9/12/2014 tarihli yazısı ile benzer
nitelikteki başvuruya ilişkin Anayasa Mahkemesi kararına atıfta bulunularak
ayrıca görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun oğlu Piyade Çavuş Harun Taşdemir, Dağ ve
Komando Tugay Komutanlığı emrinde askerlik görevini yerine getirmekte iken
17/3/2010 tarihinde, 2010 yılı bahar-yaz tertiplenmesi kapsamında muhabere
irtibatını sağlamak üzere görevlendirildiği Rahmo
tepe üs bölgesinde görevini ifa etmesinin ardından ertesi gün, üs bölgesinde
kaldığı çadırın girişinde yatar vaziyette bulunmuş, yapılan müdahalelere rağmen
kurtarılamayarak vefat etmiştir.
8. Adli Tıp Kurumunun 1/9/2010 tarihli raporunda ''Kişinin ölüm nedeninin belirlenemediği''
sonucuna varılmış, olaya ilişkin olarak Askeri Savcılığının 31/12/2010 tarih ve
E.2010/809, K.2010/208 sayılı kararıyla da müteveffanın ölümünden kendisine
kast veya taksir atfedilebilecek herhangi bir failin bulunmadığı, ölümün ani
fizyolojik bir ölüm olduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar
verilmiştir.
9. Müteveffanın vazife malulü sayılmaması işlemine karşı
açılan davada AYİM Üçüncü Dairesinin 18/11/2011 tarih ve E.2011/1128,
K.2011/2329 sayılı kararıyla işlemin iptaline karar verilmiştir.
10. Başvurucunun maddi ve manevi zararlarının tazmini
istemiyle yaptığı idari müracaatın zımnen reddedilmesi üzerine 20/4/2011
tarihinde açılan tam yargı davasında, AYİM İkinci Dairesi tarafından 31/10/2013
tarih ve E.2011/910, K.2013/1224 sayılı kararıyla, “müteveffanın askeri hizmete ilişkin bir görevin ifası sırasında, üs
bölgesinde iken vefat ettiği, ölüm olayında idareye atfı kabil bir hizmet
kusurunun varlığından söz edilemez ise de kamu görevinin ifası sırasında
meydana gelen zarar ile hizmet arasında illiyet bağı bulunduğundan, kusursuz
sorumluluk ilkesine göre zararın, zarar gören üzerinde bırakılmayarak tüm
topluma yayılmasının adalet, eşitlik ve hakkaniyet esaslarına daha uygun
düşeceğinden davacının zararının karşılanması gerektiği, zararın tespiti
amacıyla yapılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen 13/6/2013 tarihli raporda
davacı anne Hayriye Taşdemir'in, ödenen nakdi tazminatın mahsubundan sonra
14.331 TL, davacı baba Metin Taşdemir'in ise mahsuptan sonra 2.403 TL maddi
tazminat hakedişinin mevcut olduğunun bildirildiği,
bilirkişi raporunun uygun bulunduğu belirtilip, başvurucuyla birlikte dört
davacı için maddi ve manevi toplam 57.734 TL tazminata, hükmedilen maddi ve
manevi tazminat miktarı üzerinden 6.768,80 TL vekalet ücretinin davalı idareden
alınarak davacılara verilmesine, 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 14.
maddesi uyarınca davalı idare lehine ise toplam 16.366 TL vekalet ücretinin
davacılardan alınarak ödenmesine” hükmedilmiştir.
11. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin
19/3/2014 tarih ve E.2014/465, K.2014/370 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
12. Karar başvurucuya 22/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu tarafından 21/5/2014 tarihinde süresi içinde
bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem
ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”
15. 659 sayılı KHK’nin “Davalardaki
temsilin niteliği ve vekalet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı”
kenar başlıklı 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile
icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar
tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine
neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde
ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine
vekalet ücreti takdir edilir.”
16. 11/4/2013 tarih ve 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade
Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1.
maddesi ile 1602 sayılı Kanun’un 46. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen ve
30/4/2013 tarihi itibarıyla yürürlüğe giren cümle şöyledir:
“Ancak, tam yargı davalarında dava
dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin
nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak
üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde
cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 26/2/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 21/5/2014 tarih ve 2014/6991 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu, dava açıldığı zaman yürürlükte olmayan bir
düzenlemeye dayanılarak, reddedilen kısım üzerinden idare lehine vekâlet ücreti
ödenmesine karar verilmesinin öngörülebilirlik ve ölçülülük ile bağdaşmadığını
belirterek Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesiyle 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
19. Başvurucunun, aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin çok
yüksek olduğu, dolayısıyla mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki
şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmayıp, başka bir kabul edilemezlik nedeni
de bulunmadığından, başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas
Yönünden
20. Başvurucu, haksız çıkan tarafa nispi vekâlet ücretine
hükmedilmesine yönelik bir düzenlemenin olmadığı dönemde dava açtığını ve dava
devam ederken yürürlüğe giren 659 sayılı KHK’deki düzenleme ile öngörmediği bir
şekilde vekâlet ücreti ödemeye mahkûm edildiğini, dolayısıyla Mahkemece lehine
tazminata hükmedilmesinin önemli ölçüde anlamını yitirdiğini, bu durumun adil
yargılanma hakkını kısıtladığını iddia etmiştir.
21. Bakanlık görüşünde, benzer konunun daha önce Anayasa
Mahkemesi önüne getirildiği, somut başvuru açısından bu kriterlerden ayrılarak
farklı bir neticeye ulaşmayı gerektirecek herhangi bir neden bulunmadığından
ayrıca görüş sunulmasına gerek görülmediği bildirilmiştir.
22. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
23. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre
kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme
masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına
müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun
talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir.
Ancak, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir
amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu
yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil
dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş
olması gerekir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, §§ 61-62).
24. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara vekâlet
ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına
yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi
için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması
gerekir. Başvuru konusu olayda dava açıldıktan sonra 2/11/2011 tarihinde
yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu
davaların, idarenin bünyesinde görev yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve
avukatlar tarafından takibi öngörülmüş olup, davanın reddi halinde idare lehine
vekalet ücretine hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Gereksiz
başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin
fuzuli yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi
amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin
kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen
yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırı derece
zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez.
Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olan vekâlet
ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38 - 39).
25. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan
vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu,
belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da
mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda,
davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı,
mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (B. No: 2012/791,
7/11/2013, § 54).
26. Başvurucunun tam yargı (tazminat) davasını açtığı
20/4/2011 tarihi itibarıyla 1602
sayılı Kanun’da, dava dilekçesinde belirtilen talep konusu miktarın sonradan
ıslah yoluyla değiştirilmesine veya dava sonucunda haksız çıkan davacının, her halükarda davalı idare lehine reddedilen miktar üzerinden
nispi vekâlet ücreti ödenmesini öngören bir düzenlemenin bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
27. Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi
ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde
belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak
kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya
öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu
belirsizliğin, talep miktarının sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla aşılması
da 1602 sayılı Kanun gereği (§16) 30/4/2013 tarihi öncesinde mümkün
olmadığından, hak kaybına uğramak istemeyen davacılar için, tazminat
taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçenek bulunmamaktadır
(B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 56).
28. Başvurucu da, bu şartlar altında
düzenlediği dilekçe ile idare aleyhine tam yargı davası açarak 100.000,00 TL
maddi, 25.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. AYİM önündeki
davalarda haksız çıkan davacı aleyhine ve davalı idare lehine vekalet ücreti
ödenmesine ilişkin 659 sayılı KHK’nin 14. maddesindeki düzenleme, 2/11/2011
tarihinde yürürlüğe girmiş ve bu düzenlemeyi dikkate alan AYİM de başvurucu
lehine toplam 16.903,00 TL tazminata hükmettikten sonra başvurucunun,
reddedilen fazlaya ilişkin tazminat talepleri üzerinden davalı idare lehine tüm
davacılar aleyhine toplam 16.366,38 TL vekalet ücreti ödemesine karar
vermiştir.
29. Buna göre, başvurucunun dava açtığı sırada ıslah
imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak amacıyla talebini yüksek
tuttuğu, hak kazandığı 16.903,00 TL tazminat karşısında payına düşen miktar
itibariyle yaklaşık 7.000,00 TL (başvurucunun talep ettiği tazminatın
reddedilen miktarı dikkate alınarak hesaplama yapılmıştır) de vekâlet ücreti
ödeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, başvurucunun
dava açtığı tarihten sonra, 659 sayılı KHK’nin 14. maddesi ile yapılan
düzenleme uyarınca, reddedilen dava konusu miktar üzerinden nispi vekâlet
ücreti ödeme zorunluluğu ile karşı karşıya kaldığı görülmektedir.
30. Dava devam ederken başvurucuların aleyhine yapılan bu
değişikliğin, başvurucular tarafından önceden öngörülmesi beklenilemez. Bununla
birlikte, anılan bu düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal
ettiği de söylenemez. Bu düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup
olmadığının da incelenmesi gerekir.
31. Somut olayın koşulları bir bütün halinde
değerlendirildiğinde, başvurucunun maddi durumunun elverişsiz olması nedeniyle
lehine adli yardım kararı verildiği, ayrıca dava açıldığı sırada ıslah
imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak amacıyla talebini yüksek tuttuğu
ve hak kazandığı tazminatın yaklaşık 2/5’ini vekâlet ücreti adı altında davalı
idareye geri ödemek zorunda bırakıldığı ve açılan tazminat davasının bu şekilde
başvurucu açısından anlamsız hale geldiği dikkate alındığında yapılan
müdahalenin ölçülü olduğu söylenemez.
32. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
33. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
34. Başvuru konusu olayda, tespit edilen ihlalin sonuçlarının
ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmadığından başvurucuya net 4.500,00 TL tazminat ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
35. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.706,00 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
Başvurucunun,
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 4.500,00 TL tazminat ÖDENMESİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,00 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Karardan bir örneğin, bilgi için AYİM’e
gönderilmesine,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme
olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre
için yasal faiz uygulanmasına,
26/2/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.