TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖZGÜL AVLANMAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/702)
|
|
Karar Tarihi: 19/12/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Özgül
AVLANMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, vekâlet görevi kapsamında takip etmiş olduğu davalar
nedeniyle kendisine ayrıca bir ücret ödenmemesi, ücretin ödenmesi talebiyle
açmış olduğu davada delillerin yanlış yorumlanarak kanuna aykırı karar
verilmesi ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle zorla çalıştırma yasağı ve
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/1/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Avukat olan başvurucu ile Sosyal Güvenlik Kurumu (Önceki adı
Bağ Kur) arasında düzenlenen 15/10/2003 tarihli "Avukatlık Sözleşmesi"
başlıklı belge (Sözleşme) ile başvurucu, Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK, Kurum)
Nevşehir ili ve ilçelerindeki mahkemeler ve icra müdürlüklerinde taraf olduğu
her türlü dava ve icra işlerini takip etme görevini üstlenmiştir.
9. Sözleşme'nin 3. maddesinin birinci bendinde, yapılacak ilamlı
ve ilamsız takiplerdeki tahsilatlardan masraflar düşüldükten sonda kalan miktar
üzerinden avukata%1,5 oranında prim verileceği, ikinci bentte ise Kurum lehine
hükmedilip karşı taraftan tahsil edilen avukatlık ücretinin %80'lik kısmının
başvurucuya ait olacağı, bunun dışında her ne nam altında olursa olsun avukata
başka bir ödeme yapılmasının talep edilemeyeceği kararlaştırılmıştır.
10. Sözleşme'nin 15. maddesinde, taraflarca takvim yılı sonundan
on beş gün önce karşı tarafa ulaşacak şekilde Sözleşme'nin feshedildiği
hususunun yazılı olarak bildirilmemesi durumunda Sözleşme'nin aynı şartlarla
bir yıl daha uzayacağı, Kurumca on beş gün önceden ihbar etmek şartıyla
Sözleşme'nin her zaman feshedilebileceği belirtilmiştir.
11. SGK, Nevşehir 3. Noterliğinin 10/12/2007 tarihli ihtarnamesi
ile Sözleşme'yi feshetmiştir.
12. Başvurucu, davalı Kurum ile yapmış olduğu Sözleşme uyarınca
Sözleşme'nin feshi tarihine kadar Kurum adına yüz beş adet dava dosyasının
takip edip bunların büyük bir kısmını sonuçlandırdığını ve hak etmiş olduğu
vekâlet ücretinin ödenmesini talep ettiğinde de Sözleşme'nin haksız bir şekilde
feshedildiğini belirterek davalı Kurumdan tazminat talebiyle dava açmıştır.
13. Mahkeme, 16/6/2011 tarihli kararında başvurucu ile davalı
Kurum arasında düzenlenen Sözleşme başvurucunun Kurum leh ve aleyhine açılan
davaları da takip etmesi karşılığında başvurucuya ilamlı ve ilamsız icra
takiplerine ilişkin işlerde tahsil koşuluyla alacak ve faiz toplamı üzerinden %1,5
oranında prim ve karşı tarafa yüklenecek avukatlık ücretinin %80'in olarak
ödenmesi kararlaştırılan ücretin 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar
Kanunu'nun 19. maddesi delaleti ile asgari ücret tarifesi altında vekâlet
ücreti kararlaştırılamayacağı hükmünü içeren 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı
Avukatlık Kanunu'nun emredici nitelikteki 164. maddesine aykırı olduğu
saptamasını yapmıştır. Mahkeme, bu saptamayı yaptıktan sonra Sözleşme'nin feshi
tarihine kadar takip edilen dava ve işler nedeniyle 1136 sayılı Kanun'un
tamamlayıcı hükümlerine göre ücret almaya hak ettiği gerekçesiyle bilirkişi
raporunda belirtilen miktarda alacağın başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.
14. Davalının temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesi (Daire)
19/1/2012 tarihli karar iletaraflar arasında
düzenlenen Sözleşme'nin hizmet-hukuk müşavirliği niteliğinde geçerli bir
sözleşme olduğu, sözleşmenin niteliğine göre belirlenen ücretin avukatlık
asgari ücret tarifesi altında olduğunun kabul edilemeyeceği ve davalı Kurumun
Sözleşme bitiminden önce göndermiş olduğu fesih ihbarından sonra Sözleşme'yi feshetmesinin haksız bir fesih sayılamayacağı
gerekçesiyle Sözleşme ile kararlaştırılan ödemelerin de yapıldığını belirterek
davanın reddine karar verilmek üzere hükmü bozmuştur.
15. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 10/10/2012 ilamı ile
reddedilmiştir.
16. Mahkeme bozma ilamına uymuş, 11/12/2012 tarihli kararı ile
Daire ilamındaki gerekçelerle davayı reddetmiştir.
17. Başvurucunun temyizi üzerine karar aynı Dairenin 15/5/2013
tarihli kararı ile onanmıştır.
18. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 5/11/2013 tarihli ilamı
ile reddedilmiştir.
19. Ret kararı, 16/12/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
10/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
20.Mahkemenin 19/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Zorla Çalıştırma Yasağının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
21. Başvurucu, Kurum ile yapmış olduğu hizmet sözleşmesi
uyarınca takip etmiş olduğu davalar nedeniyle ücret ödenmemesinin zorla
çalıştırma yasağını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
22. Anayasa'nın 18. maddesinde zorla çalıştırma yasağıyla
birlikte angaryanın da yasak olduğu belirtilmiştir. Sözleşme'de
yer almayan bu ifade, Anayasa'nın 18. maddesinin gerekçesinde "kişinin
emeğinin karşılığını almadan zorla çalıştırılması"; Anayasa Mahkemesinin
çeşitli kararlarında da "bir
maldan ya da bir kişinin çalışmasından karşılıksız yararlanma" şeklinde tanımlanmıştır (AYM,
E.2011/150, K.2013/30, 14/2/2013, E.2006/21, K.2006/38, 13/3/2006). Buna göre
angarya, zorla çalıştırmanın bedel ödenmeksizin yaptırılan şekli olarak kabul
edilebilir. Dolayısıyla, angarya yasağı ile ilgili şikâyetlerin de zorla
çalıştırma yasağı kapsamında incelenmesi gerekir (Halil Üstündağ, B. No: 2013/5062, 14/1/2014,§
24).
23. AİHM'ye göre bir eylemin zorla çalıştırma veya zorunlu
çalışma sayılabilmesi için; 1) Kişinin işi kendi iradesine aykırı olarak
yapması, 2) İşi yapma yükümlülüğünün "haksız" veya "baskıcı" olması veya
yapılmasının katlanılmaz sıkıntılara yol açması gerekir. Ayrıca kişinin bu işi
önceden rızasıyla yapıp yapmadığı, işe isteyerek girip girmediği, mesleki
yükümlülüğünün bir parçası olan bir hizmeti ifa edip etmediği de dikkate
alınmalıdır (Van Der Mussele/Belçika,
B. No: 8919/80, 23/11/1983, §§ 32-41; Karlheinz Schmidt/Almanya,
B. No: 13580/88, 18/7/1994; Zarb Adami/Malta, B.
No: 17209/02, 20/6/2006; Serkan Acar,
B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 28). Anayasa Mahkemesi ise zorla çalıştırmayı
üstün bir iradenin buyurmasıyla kişinin serbest iradesine aykırı olarak ve
yaptırım tehdidi altında yapmış olduğu çalışma olarak tanımlamaktadır (Yasemin Balcı, B. No: 2014/8881,
25/7/2017, § 63).
24. Somut olayda avukat olan başvurucunun rızasıyla yapmış
olduğu hizmet sözleşmesi uyarınca taraf olduğu dava ve takiplerde kurumu temsil
ettiği ve bu işler karşılığında yapılacak ödemelerin sözleşmede hüküm altına
alındığı anlaşılmıştır. Bu itibarla başvurucunun icra dairelerinde takip ettiği
işler için vekâlet ücreti almaktayken takip etmiş olduğu davalar nedeniyle hak
etmiş olduğu vekâlet ücretininverilmediğine ilişkin
iddiasının yukarıdaki paragraflarda belirtilen ilkeler gereği zorla çalıştırma ve
dolayısıyla angarya olarak nitelendirilmesi mümkün değildir.
25. Açıklanan nedenlerle zorla çalıştırma yasağı hususunda bir
müdahalenin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26.Başvurucu makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
28. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
29.Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
30. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda Nevşehir 2. Asliye Hukuk
Mahkemesine 3/4/2008 tarihinde açılan alacak davasında, Mahkemenin 16/6/2011
tarihinde davanın kabulüne karar verdiği, temyiz üzerine Dairenin 19/1/2012 tarihli
bozma ve 10/10/2012 tarihli karar düzeltme talebinin reddi kararlarının
ardından yapılan yargılamada Mahkemenin 11/12/2012 tarihinde davayı reddettiği
ve kararın Dairenin 15/5/2013 tarihli kararıyla onandığı, aynı Dairenin
5/11/2013 tarihli karar düzeltme talebinin reddi kararıyla da yargılama
sürecinin sona erdiği anlaşılmıştır. Bu nedenle karmaşık niteliği bulunmayan ve
başvurucunun yargılamanın uzamasında önemli bir etkisinin de tespit edilmediği
başvuru konusu davada yaklaşık 5 yıl 7 aylık yargılama süresinin makul olmadığı
sonucuna varmak gerekir.
31. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
32. Başvurucu SGK ile arasında düzenlenen Sözleşme'nin 3.
maddesinde Kurum ile avukat arasındaki icra takipleriyle ilgili vekâlet
ücretinin miktarının düzenlendiğini, Kurum ile yapılan Sözleşme'nin şartlarının
taraflarca birlikte değerlendirilerek karar altına alınmadığını, ortada tip
sözleşme olduğunu ve SGK tarafından hazırlanarak kendisine imzalatıldığını, Sözleşme'de Kurum aleyhine açılacak sigortalılığın tespiti
davaları ile ilgili ücret konusunda netlik olmadığını, Sözleşme'de
başkaca ücret istenmemesine ilişkin hükmün yalnızca icra işlerine yönelik
olduğunu, yaklaşık yüz beş adet dosyanın işini takip ettiği hâlde herhangi bir
ücret alamadığını, sözleşme serbestisinin her durumda korunmasının mümkün
olmadığını, bu nedenle davada Sözleşme hükümlerine öncelik tanınmaması gerektiğini
belirterek Anayasa'nın 10. ve 49. maddesinde güvence altına alınan haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Anayasa'nın 10. ve 49. maddelerinde
güvence altına alınan haklarının ihlal edildiği iddialarının, taraflar arasında
düzenlenen Sözleşme'ye göre vekâlet ücreti alacağının
bulunup bulunmadığı hususunda mahkemece yapılan değerlendirmelere ilişkin
olduğu anlaşılmış, bu nedenle iddiaların adil yargılanma hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
34. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması
bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda
değildir (Ahmet Sağlam, B. No:
2013/3351, 18/9/2013, § 42).
35. Başvurucunun ihlal iddialarının, Mahkemece Sözleşme'nin,
Kanun hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesinin sonucuna yönelik olduğu
anlaşılmıştır. Başvuru, yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu
şikâyeti niteliğindedir. Somut olayda Mahkeme, başvurucunun iddialarını
incelemiş, 818 sayılı mülga Kanun'un 19. maddesinde yer alan sözleşme
serbestisi ilkesine üstünlük tanımak suretiyle başvurucunun Sözleşme kapsamında
herhangi bir vekâlet ücreti alacağının bulunmadığı sonucuna ulaşarak davanın
reddine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde,
iddiaların özünün derece mahkemeleri tarafından hukuk kurallarının ve
delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas
itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
36. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonund
a, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir.
İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
38. Başvurucu ihlalin tespiti ile 157.500 TL maddi tazminata
karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
39. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
40. Başvurucu maddi tazminat talebinde bulunmuşu ise demakul sürede yargılanma hakkının ihlaline karar verilen
durumlarda ihlalin gideriminin manevi tazminat ile
mümkün olduğu, başvurucunun manevi tazminat talebinde bulunmadığı
anlaşıldığından başvurucu lehine manevi tazminata karar verilmesi mümkün
değildir.
41. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Zorla çalıştırma yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianınaçıkca dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal
iddialarının açıkca dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Talep olmadığından başvurucu lehine manevi tazminata KARAR
VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Nevşehir 2. Asliye Hukuk Mahkemesine
(E.2012/377, K.2012/504) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
19/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.