|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
M. Y. BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2014/7149)
|
Karar Tarihi: 22/11/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK KARARI VARDIR
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Hikmet Murat
AKKAYA
|
Başvurucu
|
:
|
M. Y.
|
Vekili
|
:
|
Av. Keziban BEKTAŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamuoyunda "İzmir Askerî Casusluk" davası
olarak bilinen yargılamanın soruşturma evresinde ele geçen dijital bir belge
içerisindeki başvurucu ile ilgili olduğu belirtilen birtakım bilgilerin
hazırlanan iddianamede doğrudan yer almasının özel hayata saygı hakkını ihlal
ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edilen ve Ulusal Yargı Ağı
Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgilere göre olaylar özetle
şöyledir:
A. Bireysel Başvuru
Öncesindeki Süreç
8. Başvurucu, olaylar tarihinde İzmir Foça'da disiplin subayı
olarak görev yapmaktadır. Başvurucu, başvuru formunda mesleğini askerî hâkim
olarak belirtmiştir.
9. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadale
Kanunu'nun (TMK 10. madde ile görevli) İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının
2010/640 Soruşturma sayılı evrakı kapsamında "çıkar amaçlı suç örgütü kurup yönetme, örgüte üye olma, kişisel
verileri kayıt altına alma, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme
ve yasaklanan bilgileri temin" suçlarına yönelik olarak
yürütülen soruşturma sonucunda 357 şüpheli hakkında kamu davası açılmış, (TMK
10. madde ile görevli) İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 22/1/2013
tarihinde iddianame kabul edilerek dosyaya 2013/9 Esas sayılı numara
verilmiştir.
10. 2010/640 Soruşturma sayılı evrakı kapsamında yürütülen
soruşturmada 9/5/2012 günü başlayıp devam eden operasyonlarda şüphelilerin
adreslerinde yapılan aramalarda çok sayıda askerî belge, gizli kamera
cihazları, dinleme cihazı ile dijital belgeler elde edilmiştir. Ele geçen
dijital belgeler içerisinde şifreli ve silinmiş belgeler olduğu belirtilerek
silinen belgelerin geri getirilmesi, şifrelerin kırılması; şüpheli, müşteki ve
mağdur tespiti çalışmaları bu aşamada Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/6
Soruşturma sayılı evrakından devam etmiştir.
11. Soruşturma kapsamında şüphelilerden birinden elde edildiği
belirtilen dijital belgelerin teknik incelemelerinde; şifrelenmiş vaziyette
bulunan üç farklı dijital belgelerin teknik imkânlar kullanılarak şifresinin
kırıldığı ve her birinin içerisinde ayrı ayrı "pandora.v12"
isimli klasör tespit edildiği, "pandora.v12" isimli klasörün
içerisinde yine "PANDORA" isminde bir access
veri tabanı bulunduğu görevli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
belirtilmiştir. Yine elde edilen bu belgenin veri tabanı açılarak yapılan
önincelemesinde; içerisinde "Koordinatörler", "Veri_1",
"Veri_2" ve "Veri_3" şeklinde isimlendirilmiş dört parçanın
bulunduğu, yapılan ön incelemede veri tabanındaki bilgilerin diğer
şüphelilerden elde edilen birçok dijital veri ile aynı olmasından ötürü bu veri
tabanının diğer şüphelilerden elde edilen dijital belgelerin toplandığı bir
ortam olduğu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kabul edilmiştir.
12. Devam etmekte olan 2013/6 Soruşturma sayılı dosyası
kapsamında elde edilen bu dijital belgelerde, başvurucunun da aralarında
bulunduğu birtakım kişilerle ile ilgili olduğu düşünülen verilerin suç örgütü
tarafından kaydedildiğinin tespit edildiği Organize Suçlarla Mücadale Şube Müdürlüğüne bildirilerek başvurucunun mağdur
sıfatıyla ifadesinin alınması için 4/2/2014 tarihinde müzekkere yazılmıştır.
13. Başvurucunun ifadesi 24/2/2014 tarihinde alınmıştır.
Başvurucu, verinin kendisi ile ilgili olduğu düşünülen kısımları ile ilgili
sorulan sorulara cevap vermiş ve şikâyetçi olmuştur.
14. Bununla birlikte 13/2/2014 tarihinde -başvurucu henüz ifade
vermeden önce- elde edilen bu dijital belgeler kapsamında iddianame
düzenlenmiştir. İddianamede başvurucu mağdur olarak yer almaktadır. İzmir 12. Ağır
Ceza Mahkemesinin 2013/9 Esas sayılı dosyası ile birleştirme talepli olan
iddianamenin başvuruyla ilgili kısmı şu şekildedir:
"Örgüt lideri şüpheli
...'tan elde edilen dijital verilerde bulunan Pandora isimli access veri tabanı Veri_2 kısmında VALENTİNA açıklamalar
bölümünde M... Y... ile ilgili şu şekilde bilgiler yer
almaktadır.
Kişi Kurum Adı Meslek Açıklama ...
M... Y... DZKK DENİZCİ Biseksüel olduğunu söylüyor,
ben o ve bir erkek arkadaşıyla gurup yapmayı istiyor arka arkaya hem aktif hem
pasif olacakmış
Yine Pandora isimli access veri tabanı Veri_3
kısmında M. Y. açıklamalar bölümünde şu şekilde bilgiler yer almaktadır.
Bilgi
Cinsi sapık. Kadın, erkek, hayvan herşeyle
ilişkiye giriyor. G.F., M.Ö. la sürekli beraber takılıyor. Beraber gurup
yapıyorlarmış. N. isimli bir astsubayla da ilişkisi varmış. Homoseksüel
ilişkide pasif olmayı tercih ediyormuş. Esrar kullanıyor. sivilden
birkaç erkekle ilişkisi olduğunuda öğrendim.
İsmi geçen M... Y.... adlı kişinin TC Kimlik
No: 12.... olduğu anlaşılmıştır."
15. (TMK 10. madde ile görevli) İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesinin
dosyası üzerinden devam eden dava, 6/3/2014 tarihli Resmî Gazete'de
yayımlanan 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle TMK'nın 10. maddesi ile görevli mahkemelerin kaldırılması
üzerine İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiştir. Aynı Kanun'un 19.
maddesiyle 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun
93/A maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
16. Başvurucu, 24/4/2014 tarihinde İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi
Başkanlığına bir dilekçe yazmıştır. Dilekçede özetle; tümüyle iftira niteliği
taşıyan ve atfedilen fişleme ifadelerin kişisel saygınlığını zedelediğini,
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 187. maddesinin
üçüncü fıkrası kapsamında davada gizlilik kararı verilmesini ve duruşmanın
tamamının yayımlanmasının yasaklanmasını talep etmiştir.
17. Başvurucu; talebi ile ilgili herhangi bir olumlu yahut
olumsuz yanıt alamadığını, ihlalin devam ettiğini, herhangi bir etkili başvuru
yolunun bulunmadığını, dolayısıyla 24/4/2014 tarihinde başvuru yollarının
tüketildiğini belirterek 21/5/2014 tarihinde bireysel başvuru yapmış ve 300.000
TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Bireysel Başvurudan
Sonraki Süreç
18. İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde 16/6/2014 tarihinde
yapılan duruşmada, başvurucunun talepleri ile ilgili olarak bir karar verilmek
üzere beş dakika ara verildiği anlaşılmaktadır. Duruşmada başvurucunun talebi
reddedilmiştir. Ses ve Görüntü Sistemi (SEGBİS) ile alınan kayıtların döküm
tutanağına geçtiği şekliyle gerekçe şu şekildedir:
"...
İddianamenin tebliğ edilmiş olduğu, bu sebeple kamuoyu nezdinde
iddianame içeriğinin bilindiği, UYAP ortamında 5237 sayılı TCK'nun
327/2 ve 334/2 maddesi kapsamın dışındaki belgelere ulaşılmasının mümkün
olduğu, yargılamanın geldiği aşama, davanın kapsamı ve içeriği gözönünde bulundurularak takdiren
mağdur (M.Y.)'ın gizlilik kararı verilmesi ve
duruşmanın tamamının yayınlamasının yasaklanmasına dair talebinin reddine,
oybirliği ile karar verilerek açık duruşmaya devam olundu.
Birleştirme kararı verilen dosyadaki iddianamenin okunması ile
yargılamaya devam edeceğiz.
..."
19. Daha sonra 28/6/2014 tarihinde Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun'un 70.
maddesiyle 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesine eklemeler yapılmıştır.
20. Bu arada İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılama devam
etmiştir. İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/2/2016 tarihli kararı
doğrultusunda, 6/1/2013 ve 13/2/2014 tarihinde düzenlenen iddianameler
kapsamında yargılanan sanıkların yüklenen suçları işlemedikleri sabit görüldüğü
gerekçesiyle 5271 sayılı Kanun'un 223/2-b kapsamında beraat kararı verilmiştir.
Bir sanık hakkında ise dava devam ederken vefat etmesi nedeniyle davanın düşürülmesine
ilişkin karar verilmiştir.
21. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 21/10/2016 tarihli kararıyla,
İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen beraat kararları onanmıştır.
22. Başvurucu, onama kararının kendisine tebliğ edilmediğini,
basından öğrendiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
5/4/2017 tarihinde İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde maddi ve manevi
tazminat davası açmış, 1.000 TL maddi ve 1.000.000 TL manevi tazminat
istemiştir.
23. Mahkemenin 13/7/2017 tarihli ve E.2017/124, K.2017/236
sayılı kararı ile başvurucunun açtığı dava ile dava dilekçesinin içeriği ve tüm
dosya kapsamına göre tazminat isteminin 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde
yer alan tazminat türünden olmadığı, başvurucunun bu konuda dava açma hakkının
bulunmadığı gerekçesiyle reddedildiği anlaşılmaktadır.
24. Başvurucu istinaf yoluna başvurmuştur. İstinaf incelemesi
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesi'nde devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
25. 5271 sayılı Kanun'un 170. maddesinin üçüncü ve dördüncü
fıkrası şu şekildedir:
"(3) Görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamede;
a) Şüphelinin kimliği,
b) Müdafii,
c) Maktul, mağdur veya suçtan zarar görenin kimliği,
d) Mağdurun veya suçtan zarar görenin vekili veya kanunî temsilcisi,
e) Açıklanmasında sakınca bulunmaması halinde ihbarda bulunan kişinin
kimliği,
f) Şikâyette bulunan kişinin kimliği,
g) Şikâyetin yapıldığı tarih,
h) Yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri,
i) Yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
j) Suçun delilleri,
k) Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve
tutuklama tarihleri ile bunların süreleri,
Gösterilir.
(4) İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle
ilişkilendirilerek açıklanır."
26. 5271 sayılı Kanun'un 187. maddesinin üçüncü fıkrası şu
şekildedir:
"(3) Açık duruşmanın içeriği, millî güvenliğe veya genel ahlâka
veya kişilerin saygınlık, onur ve haklarına dokunacak veya suç işlemeye
kışkırtacak nitelikte ise; mahkeme, bunları önlemek amacı ile ve gerektiği
ölçüde duruşmanın içeriğinin kısmen veya tamamen yayımlanmasını yasaklar ve
kararını açık duruşmada açıklar."
27. 5271 sayılı Kanun'un 209. maddesinin ikinci fıkrası şu
şekildedir:
"(2) Sanığa veya mağdura ait kişisel
verilerin yer aldığı belgelerin, açıkça istemeleri halinde, kapalı oturumda
okunmasına mahkemece karar verilebilir.
28. 9/2/2011 tarihli ve 6110 sayılı Kanun'un 12. maddesiyle 2802
sayılı Kanun'a eklenen ve daha sonra 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un
19. maddesiyle yürürlükten kaldırılan 2802 sayılı Kanun'un 93/A maddesi şu
şekildeydi:
"Hâkim ve savcıların
bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem,
yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle:
a) Ancak Devlet aleyhine tazminat davası
açılabilir.
b) Kişisel kusur, haksız fiil veya diğer
sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim veya savcı aleyhine tazminat
davası açılamaz.
Devlet aleyhine açılacak tazminat davası ancak dava konusu işlem,
faaliyet veya kararın dayanağı olan;
a) Soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararın veya kamu davası açılmış ise kovuşturma sonucunda verilen hükmün,
b) Dava sonunda verilen hükmün,
kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabilir.
Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya hükmün kesinleşmesinden
önce, hâkim veya savcının söz konusu işlem, faaliyet veya kararıyla ilgili
olarak görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye
kullanmaktan mahkûmiyeti hâlinde ise tazminat davası bu hükmün kesinleşmesinden
itibaren bir yıl içinde açılabilir.
Devlet, ödediği tazminattan dolayı, tazminat davasına konu işlem,
faaliyet veya kararla ilgili olarak görevinin gereklerine aykırı hareket etmek
suretiyle görevini kötüye kullanan hâkim veya savcıya rücu eder.
Kanun yoluna başvurulması için miktar veya değere ilişkin olarak
öngörülen sınırlamalar, hâkim ve savcıların işlem, faaliyet veya kararlarına
dayanılarak açılan her türlü tazminat ve rücu davalarında uygulanmaz.
Hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili
olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü
kararlar nedeniyle Devlet aleyhine açılacak tazminat davaları ile rücu
davalarında bu madde hükümleri; bu maddede hüküm bulunmayan hâllerde ise
ilgisine göre Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanunu
hükümleri uygulanır.
Bu madde hükümleri;
a) Yüksek mahkemelerin başkanları, başkanvekilleri, daire başkanları ve
üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı ve Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcıvekilinin bir soruşturma,
kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet
veya verdikleri her türlü kararlar,
b) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu müfettişleri ile adalet
müfettişlerinin, yetkilerini kullanırken yaptıkları işlem, yürüttükleri
faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar,
nedeniyle açılacak tazminat davaları hakkında da uygulanır.”
29. 6545 sayılı Kanun'un 70. maddesiyle 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesine eklenen üçüncü ve dördüncü fıkralar şu şekildedir:
"(3) (Ek:18/6/2014-6545/70 md.)
Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil
olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya
yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine
açılabilir.
(4) (Ek:18/6/2014-6545/70 md.) Devlet,
ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle
görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu
eder."
30. 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinin birinci fıkrası şu
şekildedir:
"(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden
itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.
31. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 24.
maddesi şu şekildedir:
"Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına
saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını
isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha
üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin
kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına
yapılan her saldırı hukuka aykırıdır."
32. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 58.
maddesinin birinci fıkrası şu şekildedir:
"Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık
manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
33. İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen bu davanın
iddianamesinde -başvurucu gibi- mağdur sıfatıyla yer alan üçüncü bir kişinin,
iddianamede yer alan kayıtların kişilik haklarına olumsuz etkilerinin
bulunduğundan bahisle Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesi kapsamında açtığı davanın reddedilmesinden sonra davacı
tarafından kararın temyizi üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesi hükmü bozmuştur. Dairenin
11/11/2015 tarihli ve E.2015/13049, K.2015/17584 sayılı kararının ilgili kısmı
şu şekildedir:
"...
Mahalli mahkemece, 'Davacının yargılandığı dosyada mağdur sıfatı ile
yer aldığını ve bir kısım kişisel bilgileri ifşa edilen davacının durumunun CMK'nın 141. maddesinde tahdidi olarak sayılmış bulunan
Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek tazminat isteme nedenlerinden hiçbirine
uymadığı' gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
...
Görüldüğü gibi ceza yargılama mevzuatımızda kişilerin gizli veya özel
hayatı ile ilgili kabul edilebilecek bilgiler ile kişilerin onur ve
saygınlığını zedeleyecek ifade ve ibarelerin iddianamede bulunmasını
yasaklayıcı pozitif bir hukuk kuralı bulunmamaktadır. Ancak, böyle bir
düzenlemenin bulunmaması kişilerle ilgili her türlü bilginin iddianamede
gösterilmesini hukuka uygun kılmakta mıdır? Başka bir anlatımla diğer
kişilerden beklenen, özel hayata saygı, onur ve saygınlığı zedeleyici
davranışlardan kaçınma özen ve yükümlülüğü Cumhuriyet savcısı veya hakimden beklenmeyecek midir?
...
CMK'nın 170. maddesinin 3. fıkrasındaki "iddianamede yüklenen suçu
oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır" hükmünü
uygulayan Cumhuriyet savcıları da, zorunluluk ve gereklilikilkelerine
uygun hareketle özenli davranmalı, kişilerin gizli veya özel hayat alanına ait
olan, haberleşme içerikleri, kişiler arasındaki konuşmalar, özel hayatın
gizliliği ve kişisel verilerle ilgili bilgi ve belgelere iddianame içeriğinde
yer vermelerinin gerekli olması halinde,maruz kalınan
suçlar bakımından kişilerin onur ve saygınlığını en az zedeleyecek şekilde yer
vermeli, zorunluluk ve gereklilik bulunmadıkça yer vermemelidir. Gereklilik ve
zorunluluğun belirlenmesinde ise suçun sübutu ve nitelendirilmesine etki
ölçüsüyle hareket edilmeli,isnat edilen suçun
niteliği, tarafların davadaki konumları,kişilerin
ileriki yaşamlarındaki etkileri, cinsiyeti, yaşı gibi özellikleri göz önünde
bulundurulmalı yer verilmesinin gerekli olduğu sonucuna ulaşıldığı takdirde ise
bireysel hakları en az ihlal edecek ve bu ihlali haklı gösterecek bir yöntem benimsenmelidir.Yargılama makamları da, kamusalve
özel yararlar arasındaki dengeyi gözeterek, özel bilgilerin kamuya yayılmasının
önüne geçecek tedbirleri almalı, gerek kararlarında gerekse yargılamada bu
hususlarda daha dikkatli ve özenli davranmalıdır.
Tüm bu açıklamalar ışığında davacının iddiaları değerlendirildiğinde,
iddianamede mağdur olarak gösterilen davacı hakkında tutulan fişleme
kayıtlarının iddianamede aynen yer alması, içeriğiyle ilgili hiçbir
değerlendirme yapılmaksızın ve değer yargısında bulunulmaksızın CMK’nın 141/3. fıkrası uyarınca tazminatı gerektirmektedir.
Zira sanıklara isnat edilen suç gözetildiğinde, bu kayıtların iddianamede aynen
yer alması gerekmediği gibi, aynen yer almasında kamusal bir yarar da
bulunmamaktadır. Yargılama faaliyetlerinden kaynaklanan ve emredici veya
yasaklayıcı bir norm bulunmaması nedeniyle, kişisel kusur veya haksız fiil
kapsamında değerlendirilemeyecek bu özensiz davranış nedeniyle doğanzararın giderilmesinde,Devletin
kusursuz sorumluluğu söz konusu olup, yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda
oluşan bu tür zararların tazminat hukukunun genel ilkeleri çerçevesinde Devlet
tarafından karşılanması gerekmektedir.
Açıklanan ilkeler çerçevesinde, ispatlandığı takdirde maddi zararı ile
yargılama faaliyetleri nedeniyle zedelenen kişilik haklarından dolayı makul bir
miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, isabetsiz gerekçelerle davanın
reddine karar verilmesi,
Kanuna aykırı olup ...
..."
34. Yukarıda değinilen bozma kararı sonrasında Ankara 12. Ağır
Ceza Mahkemesi, bozmaya uyarak 12/4/2016 tarihli ve E.2016/88 sayılı kararıyla
davacıya bir miktar manevi tazminat ödenmesine ilişkin karar vermiştir. Aynı
davada mağdurlardan biri için açılan bir diğer tazminat davasında Ankara 8.
Ağır Ceza Mahkemesinin 18/4/2017 tarihli ve E.2017/123 sayılı kararıyla manevi
tazminat kararı verilmiştir. Yine aynı davada mağdurlardan başka biri için aynı
şekilde açılan tazminat davasında Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/5/2017
tarihli ve E.2017/144 sayılı kararıyla manevi tazminat ödenmesine ilişkin karar
verilmiştir. İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde yine aynı davada
mağdurlardan biri için açılan bir diğer tazminat davasında 11/7/2017 tarihli ve
E.2017/157 sayılı kararıyla manevi tazminata karar verilmiştir.
B. Uluslararası Hukuk
35. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı"
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve
yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz
konusu olabilir.”
36. Konuyla ilgili başvuruları Sözleşme'nin 8. maddesi altında
ele alan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ulusal makamların yargılama dosyasının
taraflara ihtiva ettiği özel bilgilere erişime müsaade edilmesi (kamusal
menfaat ile) söz konusu bilgilerin gizli tutulmasındaki bireysel menfaatler
arasında çok hassas bir dengenin kurulması gerektiğine işaret edilmiştir
(İlgili kararlar için bkz. Craxi/İtalya(2), B. No: 25337/94, 17/7/2013, §§
75-76; Z./Finlandiya, B. No:
22009/93, 25/2/1997, §§ 111-112).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 22/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
38. Başvurucu kendisi ile ilgili gerçek dışı iddiaların
yargılamanın aleniliği ilkesi gereği tüm kamuoyunca bilinebilir hâle geldiğini,
özel hayatının gerçek dışı beyanlarla gözler önüne serildiğini,
gerek hâkimlik mesleği gerekse de Türk Silahlı Kuvvetlerin bir personeli olarak
hem aile çevresinde hem de toplumdaki konumunun sarsıldığını, Mahkemenin resen
alması gereken önlemleri de almadığını belirterek Anayasa'nın 17., 20., 26.,
36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru, Anayasa'nın 17. ve 20. maddeleri
çerçevesinde incelenmesi gerekir.
40. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
42. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru
yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
43. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olmaları yanında, telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiklerinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının
kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras,
B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
44. Somut olayda iddianamenin düzenlendiği tarih dikkate
alındığında, hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili
olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri kararlar
nedeniyle açılacak tazminat davasının 2802 sayılı Kanun'un 93/A maddesi
doğrultusunda incelenmesi mümkündür.
45. Bununla birlikte başvuru tarihi itibarıyla 6526 sayılı
Kanun'la 2802 sayılı Kanun'un 93/A maddesi yürürlükten kaldırılmış, başvurucu
21/5/2014 tarihinde etkili bir başvuru yolu olmadığını belirterek bireysel
başvuruda bulunmuştur.
46. Bireysel başvuru incelemesi devam ederken, duruşmanın kapalı
olarak yapılmasına ilişkin başvurucunun isteminin yerel mahkeme tarafından
16/6/2014 tarihli ilk duruşmada kabul edilmediğini belirtmek gerekir. Bununla
birlikte yargılamanın ilerleyen aşamalarında, sanıklar üzerine atılı suçlardan
beraat etmiştir. Beraat kararları Yargıtay tarafından da onanmıştır. Başvurucu,
bireysel başvuru formunda ihlalin giderimi için manevi tazminat talep etmiştir.
Bu çerçevede, sanıkların yargılandığı davanın sona ermesi ve başvurucunun
istemi dikkate alınarak tüketilmesi gereken başvuru yolu dikkate alınmıştır.
47. Başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği, ilke olarak
Anayasa Mahkemesine başvurunun yapıldığı tarihteki duruma bakılarak
değerlendirilir. Ancak Anayasa Mahkemesi bazı durumlarda bireysel başvuru
yapıldıktan sonra oluşturulan yeni başvuru yollarının tüketilmesi gerektiğine
de karar verebilir (Ramazan Korkmaz,
B. No: 2016/36550, 19/7/2017, § 32).
48. Her hâlükârda bir başvuru yolunun tüketilmesinin gerekli
olması için ulaşılabilir olması, ihlal iddiaları yönünden makul bir başarı
şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesine sahip olması gerekir. Belli
bir başvuru yolunun soyut olarak belirtilen niteliklere sahip olması yeterli
değildir. Bu yolun uygulamada da anılan niteliklere sahip olması ya da en
azından sahip olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir. Bununla birlikte soyut
olarak makul bir başarı sunma kapasitesi bulunan bir yolun uygulamada başarıya
ulaşmayacağına dair şüphe, o başvuru yolunun tüketilmemesini haklı kılmaz.
Özellikle sonradan oluşturulan ve henüz uygulaması olmayan bir başvuru yolunun
bu kapsamda değerlendirilmesi gerekir (Ramazan
Korkmaz, § 33).
49. Dolayısıyla bireysel başvuru yapıldıktan sonra yeni bir
başvuru yolunun oluşturulması hâlinde Anayasa Mahkemesinin görevi, söz konusu
başvuru yolunun düzenleniş şekli itibarıyla ulaşılabilir olup olmadığını, ihlal
iddiaları yönünden makul bir başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesine sahip olup olmadığını değerlendirmektir (Ramazan Korkmaz, § 34).
50. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 46. maddesinin hâkimlerin verdikleri kararlara karşı devlete
açılacak tazminat davalarını düzenlediği dikkate alındığında Cumhuriyet
savcılarının bir soruşturma nedeniyle yapmış olduğu işlemler açılacak tazminat
davalarının 6100 sayılı Kanun'un 46. maddesinin kapsamı altına girmediği anlaşılmıştır.
Bu durumda başvuru tarihi itibarıyla Cumhuriyet savcılarının yapmış olduğu
işlemler nedeniyle açılabilecek bir dava yolunun bulunmadığı görülmektedir.
Bununla beraber, bireysel başvuru yapıldıktan sonra 6545 sayılı Kanun'un 70.
maddesiyle 5271 sayılı Kanun'a eklemeler yapılmıştır. Bu kapsamda 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinin birinci fıkrasında yazan hâller dışında suç
soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer
sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının
verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davalarının
devlet aleyhine açılabileceği kabul edilmiştir. Dolayısıyla 5271 sayılı
Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
Cumhuriyet savcılarının yapmış oldukları işlemler nedeniyle zarar gördüğünü
düşünen mağdurlar yönünden bir başvuru mekanizması öngörüldüğü ortaya
koyulmaktadır.
51. Nitekim, yukarıda belirtilen (bkz. § 33) Yargıtay 12. Ceza
Dairesinin 11/11/2015 tarihli kararı ile başvurucu ile beraber aynı hukuki
statüde olan ve aynı dava kapsamında yer alan bir davacının yapılan işlemlere
karşı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi çerçevesinde ileri sürdüğü taleplerin
Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görüleceği ve mağdur olanların da bu davayı
açabileceği kabul edilmiştir. Daha sonra Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi
tarafından bozmaya uyularak ilgili davacıya manevi tazminat ödenmesine ilişkin
karar verilmiştir. Benzer nitelikte, başvurucu ile aynı hukuki statüde olan
kişilerin açtıkları davalarda Ankara 8. Ağır ve İzmir 3. Ağır Ceza
Mahkemelerinin tazminat kararlarının bulunduğunu belirtmek gerekir (bkz.§ 34).
52. Diğer taraftan aynı Kanun'un tazminat isteminin koşullarının
düzenlendiği 142. maddesinin birinci fıkrasında karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her
hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde
tazminat isteminde bulunulabileceği belirtilmektedir. Başvurucu ile beraber
aynı dosya kapsamında yer alan başka mağdurların Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi
nezdinde 8/3/2017 tarihlerinde açtıkları davada, gerekçeli onama kararının
tebliğ edilmemesi nedeniyle davacılar lehine yorum yapılmış ve Yargıtay 16.
Ceza Dairesinin onama kararı olan 21/10/2016 tarihi baz alınarak davaların
süresinde açıldığı kabul edilmiştir.
53. Dolayısıyla somut olayda bireysel başvuru kapsamında ileri
sürülen iddialar ve talep edilen hususlar, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi
kapsamında açılan davada da incelenebilir. Nitekim yukarıda değinilen Yargıtay
kararı, bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak iddianamelerde mağdur olarak
gözüken kişilerin de somut olayda tazminat davası açabileceği yönündedir. Bu
madde kapsamında açılan dava sonucuna göre başvurucunun özel hayatının ihlal
edildiğinin tespiti hâlinde, yetkili mahkemece başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz etkili bir
hukuk yolu olduğu anlaşılmıştır. Bununla birlikte, her ne kadar başvurucunun
dava açma hakkının bulunmadığı gerekçesiyle İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesi
tarafından davanın reddedilmesine karar verildiği anlaşılmakta ise de istinaf
incelemesinin devam ettiği ve olağan başvuru yolunun henüz tüketilmediği
sonucuna varılmıştır.
54. Bu durumda aynı dava sürecine ilişkin iddiaların farklı
düzlemlerde hem Anayasa Mahkemesince hem de derece mahkemesi tarafından
yargısal incelemeye tabi tutulması, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurudaki
ikincil nitelikteki rolüne uygun olmayacağından başvurucunun özel hayata saygı
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının öncelikle derece mahkemelerince
incelenmesi gerekmektedir.
55. Yukarıda açıklanan nedenlerle başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin GİZLİ
TUTULMASINA,
B. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin gereği için İstanbul Bölge Adliye
Mahkemesi 19. Ceza Dairesi Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/11/2017 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.