TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SEDAT PAHSA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/7202)
|
|
Karar Tarihi: 25/2/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
Raportör
|
:
|
Şükrü DURMUŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Sedat PAHSA
|
Vekili
|
:
|
Av. Yasemin BAL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, tutukluluğun kanuni
süreyi aşması, tahliye taleplerinin gerekçesiz olarak reddedilmesi ve
yargılamanın makul sürede bitirilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinde
düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 26/5/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 21/7/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
12/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 15/10/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 19/12/2006 tarihinde
gözaltına alınmış 21/12/2006 tarihinde tutuklanmıştır.
8. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca 1/3/2007 tarihinde düzenlenen iddianame ile başvurucu dahil 24
şüphelinin "suç işlemek amacıyla örgüt
kurmak, yağma, kişi hürriyetinden mahrum bırakmak, 6136 sayılı Kanuna
muhalefet" suçlarını işlediği iddiasıyla kamu davası
açılmıştır.
9. Davanın görüldüğü İstanbul
10. Ağır Ceza Mahkemesi, 15/4/2013 tarih ve E.2007/165, K.2013/95 sayılı
kararla, başvurucunun suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak ve yağma
suçlarından toplam 43 yıl 30 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve
tutukluluğun devamına karar vermiştir. Karar, başvurucunun yüzüne karşı tefhim
etmiştir.
10. Başvurucu, 11/3/2014 tarihinde
tahliye talebinde bulunmuştur. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi, 12/3/2014 tarih
ve 2014/224 değişik iş sayılı karar ile dosyanın Yargıtay da bulunması ve
tahliye talebinin Yargıtay tarafından değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle
talebin görev yönünden reddine karar vermiştir.
11. Anılan karara yapılan itiraz
İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/4/2014 tarih ve 2014/308 değişik iş
sayılı kararı ile aynı gerekçeyle itiraz ve tahliye talebi hakkında karar
verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Bu karar başvurucuya 5/5/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2007/165, K.2013/95 sayılı ilamının temyizi üzerine Yargıtay 6.
Ceza Dairesi 30/10/2014 tarih ve E.2014/6342, K.2014/18152 sayılı ilamla hükmün
bozulmasına karar vermiştir.
13. Başvurucu, Bursa 4. Ağır
Ceza Mahkemesinin 5/12/2014 tarih ve E.2014/445 sayılı kararı ile tahliye
edilmiştir.
14. Başvurucu hakkındaki dava
Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/445 sırasında derdesttir.
15. Başvurucu, 26/5/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 4/12/2004 tarih ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’un 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde,
şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli
veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut
olgular varsa.
b) Şüpheli
veya sanığın davranışları;
1.
Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık,
mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında
kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a)
26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda
yer alan;
…
7. (Ek
bent: 06/12/2006 - 5560 S.K.17.md) Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149),
…”
17. Aynı Kanun’un 104. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında
şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.”
18. 26/9/2004 tarih ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanun’un 149. maddenin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yağma suçunun;
a) Silâhla,
b) Kişinin
kendisini tanınmayacak bir hâle koyması
suretiyle,
c) Birden fazla kişi tarafından
birlikte,
d) (Değişik
bent: 18/06/2014-6545 S.K./64. md) Yol kesmek suretiyle ya da konutta, işyerinde veya bunların eklentilerinde,
....
f) Var olan
veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,
...
İşlenmesi hâlinde,
fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur.”
19. 5237 sayılı Kanun’un 220.
maddenin (2) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
“(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan
üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silâhlı olması hâlinde,
yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar
artırılır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 25/2/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/5/2014 tarih ve 2014/7202 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu, kanuni tutukluluk
süresinin aşıldığını, tutukluluğun devamı ve itiraz üzerine verilen kararların
gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmadığını, yargılamanın makul sürede
bitirilmediğini belirterek, Anayasa’nın 2., 10., 19., 31. ve 141. maddeleri ile
Avrupa İnsan Hakları Sözleşme’nin (Sözleşme) 5., 6., 17. ve 18. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tahliyesine karar verilmesini istemiştir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu nedenle başvurucunun
şikayetlerinin özünün uzun tutukluluk ve uzun yargılama iddiasına ilişkin
olması nedeniyle başvuru Anayasa'nın 19. ve 36. maddelerinin sağladığı haklar
kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı
Yönünden
23. Başvurucu kanuni tutukluluk
süresinin aşıldığını ve tutukluluğun devamı ve itiraz üzerine verilen
kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmadığını iddia etmiştir.
24. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir. …”.
25. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru
süresi ve mazeret” kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten,
başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekir.”
26. Bireysel başvurunun kabul
edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı,
bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen nazara alınması gereken bir
başvuru koşuludur (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19).
27. Yukarıda belirtilen hükümler
uyarınca bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu
öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması
gerekmektedir. Bu yönüyle başvuru yollarının tüketilmesi ve başvuru süresine
ilişkin koşullar arasında yakın bir bağlantı bulunmaktadır. Ancak belirtilen
hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun
şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm
sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak
anlaşılması gerekir. Olağan başvuru yollarının tamamının tüketilmesi ibaresinin
katı bir şekilde yorumlanması, bir takım başvurular
açısından bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmayan neticelere yol
açabilecektir. Bu nedenle, olayın özel şartları içinde etkisiz ve yetersiz olan
bir kanun yolunun tüketilmesi şartı aranmaksızın, her bir başvuru yolunun somut
başvurular açısından etkili olup olmadığının münferiden denetlenmesi
gerekmektedir (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 20).
28. Devam eden tutukluluğun
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin
temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan
sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde
buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak
gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest
kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun
yolunda çekişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun
olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla
belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma
amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek
şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
29. Kişi serbest bırakılmadan
yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa,
mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu durumda
kişinin hukuki durumu "bir suç isnadına
bağlı olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel
başvuru incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete
hükmedilmesi arasındaki esaslı fark da bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar
verilmesi, şüphenin yenildiği anlamına gelmekte; isnat olunan suçun işlendiği,
bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle
sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına
hükmedilmektedir. Bir başka ifadeyle tutuklu sanığın hukuki statüsü değişmekte,
tutuklanmasına neden olan (kuvvetli) şüphe yerini, her türlü şüpheden uzak bir
kabulü ifade eden "kanaat"e
bırakmaktadır. Bu nedenle mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesinin
ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk halinin sona erdiğinin kabulü
gerekir. Bu bakımdan, mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez.
(B. No: 2013/6398, 3/4/2014, § 32).
30. Bu nedenle mahkûmiyete
ilişkin nihai kararla birlikte, sanığın tutukluluğa ilişkin hukuki statüsü ve
dolayısıyla tabi olduğu rejim değiştiğinden, 30 günlük başvuru süresinin,
itiraz yoluna başvurulmayan durumlarda, tutukluluğun hükümle birlikte devamına
dair kararın başvurucu tarafından öğrenildiği tarihten itibaren hesaplanması
gerekir (B. No: 2013/6398, 3/4/2014, § 33).
31. Somut olayda başvurucu isnat
edilen suç nedeniyle 21/12/2006 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 15/4/2013 tarihinde mahkûmiyetine ve
tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
32. Buna göre ilk derece
mahkemesinin 15/4/2013 tarihli mahkûmiyet ve tutukluluğun devamı kararı ile
başvurucunun tutukluluk hali bu anlamda sona ermiştir. Bu karar, başvurucunun
yüzüne karşı tefhim edilmiştir.
33. Başvurucunun, İlk Derece
Mahkemesinin 15/4/2013 tarihli tutukluluğun devamı kararına karşı kanuni süre
içerisinde itiraz talebinde bulunduğuna dair belge ve bilgi sunulmamıştır.
Başvurucunun dosyası temyiz incelemesinde iken yaptığı 11/3/2014 tarihli
tahliye talebinin bireysel başvuru süresi üzerinde etkisi bulunmamaktadır.
34. Bu belirlemeler karşısında,
kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin şikayetleri içeren bireysel başvurunun,
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/4/2013 tarihli tutukluluğun devamı
kararından itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 26/5/2014 tarihinde
yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
35. Açıklanan nedenlerle,
başvurunun “kişi hürriyeti ve güvenliğinin” ihlal edildiği yönündeki kısmının “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekmiştir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
36. Başvurucunun yargılamanın
uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet
için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu
nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
37. Başvurucu, yargılamasının
makul olmayan bir süredir devam ettiğinden şikâyetçi olmuştur.
38. Anayasa ve Sözleşmesi’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
39. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
40. Anayasa’nın 36. ve
Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile
ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının
makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir
kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup,
kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının
tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun
gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının
değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç
olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları
uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil
yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625,
9/1/2014, § 31).
41. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, 19/12/2006 tarihinde gözaltına alınmış, 1/3/2007 tarihinde ise suç
işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma ve yağma suçlarından cezalandırılması
talebiyle hakkında kamu davası açılmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki
suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına
girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
42. Cezai alanda yöneltilen suç
isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili
makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama
veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu
tarih, başvurucunun gözaltına ve böylece isnattan haber olduğu anlaşılan
19/12/2006 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai
kararın verildiği tarihtir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama
faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan,
değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara
bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34). Bu kapsamda, somut
yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, bireysel başvurunun
karara bağlandığı tarihi olan 25/2/2015 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
43. Başvuru konusu olayda
başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 19/12/2006 tarihinde
gözaltına alınmış, 21/12/2006 tarihli karar ile tutuklanmıştır. İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı 1/3/2007 tarihinde başvurucunun da aralarında bulunduğu
yirmi dört şüpheli hakkında kamu davası açmıştır. Başvurucu, suç işlemek için
kurulan örgütüne üye olma ve yağma suçlarını işlediği iddiasıyla
yargılanmaktadır. Başvurucu hakkındaki dava, Anayasa Mahkemesince yapılan
bireysel başvuru incelemesi sırasında derdesttir. Başvurucuya bir suçun isnat
edildiği 19/12/2006 tarihi ile bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih
arasında geçen süre yaklaşık 8 yıl 2 aydır.
44. Başvurucunun yargılandığı
dosya kapsamında başvurucunun yargılamanın uzamasına neden olacak eyleminin
olmadığı tespit edilmiştir.
45. 5271 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-44).
46. Başvuruya konu davada yer
alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin
niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla
birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir
karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık sekiz
yıl iki aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
47. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
48. 6216 sayılı Kanun’un
“Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
49. Başvurucu, tazminat talep
etmemiştir. Bu nedenle bu hususta karar verilmemiştir.
50. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
51. Başvuruya konu yargılamanın
yaklaşık sekiz yıl iki aydır devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma
hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan
bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa
sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir
örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal
edildiği yönündeki şikayetinin “süre aşımı”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL başvuru harcı ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesine
gönderilmesine,
25/2/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.