TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TACETTİN PAHSA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/7204)
|
|
Karar Tarihi: 15/10/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 17/12/2014-29208
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Tacettin PAHSA
|
Vekili
|
:
|
Av. Yasemin BAL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, örgüt kurma,
yağma, hürriyetten yosun bırakma ve 6136 sayılı Kanuna Muhalefet suçlarından
yargılandığı İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2007/165 sayılı dosyasında,
21/12/2006 tarihinden beri tutuklu olarak yargılandığını, tahliye taleplerinin
gerekçesiz reddedildiğini, uzun süredir tutuklu bulunduğunu ve yargılamanın
makul sürede bitirilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinde
güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 26/5/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 3/7/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
24/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 15/8/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 19/12/2006 tarihinde
gözaltına alınmış, Bursa 4. Sulh Ceza Mahkemesinin 21/6/2006 tarih ve 2006/683
Sorgu sayılı kararıyla tutuklanmıştır.
8. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca 1/3/2007 tarihinde düzenlenen iddianame ile başvurucu ve diğer
24 şüphelilerin "suç işlemek amacıyla
örgüt kurmak yönetmek ve üye olmak, yağma, kişi hürriyetinden mahrum bırakmak,
6136 sayılı Kanuna muhalefet ve 2521 sayılı Kanuna muhalefet"
suçlarını işlediği iddiasıyla kamu davası açılmıştır.
9. Davanın görüldüğü İstanbul
10. Ağır Ceza Mahkemesi, 15/4/2013 tarih ve E.2007/165, K.2013/95 sayılı kararı
ile başvurucuyu suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak, yağma, kişiyi
hürriyetinde yoksun bırakmak ve 6136 sayılı Kanuna Muhalefet suçlarından toplam
75 yıl 58 ay hapis ve 375 TL adli para cezasına mahkûm etmiş ve tutukluluğun
devamına ilişkin kararı tefhim etmiştir.
10. Başvurucu, İstanbul 10. Ağır
Ceza Mahkemesinin, 15/4/2013 tarihli tutukluluğun devamına ilişkin kararına
24/4/2013 tarihinde itiraz etmiş, itirazı inceleyen İstanbul 11. Ağır Ceza
Mahkemesi 7/5/2013 tarih ve 2013/2018 Değişik iş sayılı kararıyla bu itirazı
reddetmiştir.
11. Başvurucu, İstanbul 10. Ağır
Ceza Mahkemesinin kararını 22/4/2013 tarihinde temyiz etmiş olup, dava temyiz
aşamasında derdesttir.
12. Başvurucu, 11/3/2014
tarihinde dosyası temyizde olan kararla ilgili uzun tutukluluk sebebiyle
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesine tahliye talebinde bulunmuş, Mahkeme 12/3/2014
tarihinde tahliyeye ilişkin talebin dosya Yargıtay’da olduğundan Yargıtay
tarafından değerlendireceği gerekçesiyle görev yönünden ret kararı vermiştir.
13. Başvurucu, İstanbul 7. Ağır
Ceza Mahkemesinin 12/3/2014 tarihli ret kararına karşı İstanbul 8. Ağır Ceza
Mahkemesine yapılan itiraz üzerine, itiraz merci, 17/4/2014 tarihinde aynı
gerekçe ile itiraz ve tahliye talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına
karar vermiştir.
14. İtiraz üzerine verilen karar
başvurucuya 5/5/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu, 26/5/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 4/12/2004 tarih ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. ve 104. maddeleri ile 26/9/2004 tarih ve
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 109., 149., 220. ve 6136 sayılı Kanunun 13.
maddeleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
Mahkemenin
15/10/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/5/2014 tarih ve
2014/7204 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, yargılandığı
davada, 21/12/2006 tarihinden beri tutuklu olduğunu, ilk derece Mahkemesince
15/4/2013 tarihinde mahkûm edildiğini, davanın temyiz aşamasında bulunduğunu,
tutuklu kaldığı sürenin makul süreyi aştığını, toplam 7 yıl 160 gün tutuklu
kaldığını ve yargılamanın makul sürede bitirilmediğini belirterek, Anayasa’nın
19.ve 36. maddesinde belirtilen kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliyesine karar
verilmesini istemiştir.
B. Değerlendirme
1. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı
Yönünden
18. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan
kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma
sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma
ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine
getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir."
19. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir. …”
20. Başvurucu, uzun süredir
devam eden tutukluk nedeniyle mağdur olduğunu ifade etmektedir. Bu şikâyetin
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi
gerekmektedir.
21. Devam eden tutukluluğun
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin
temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan
sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde
buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak
gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest
kalmasının yolu açılabilecektir. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest
bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel
başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam
ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
22. Ancak başvurucu hakkında ilk
derece mahkemesinde mahkûmiyet kararı verilmiş ise, bireysel başvuru açısından
talep hukuka aykırılığın tespiti ve tazminatla sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla
bu tür ihlal iddiaları bakımından varsa başvuru yolları denendikten sonra
bireysel başvuru yapılmalıdır (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 31).
23. Kişi serbest bırakılmadan
yargılandığı davada ilk derece mahkemesinin kararıyla mahkûm olmuşsa,
mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu durumda
kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına
bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru
incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi
arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş
olmakla, isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta
erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya
ve/veya para cezasına hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli
suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hali sona
ermektedir. Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez.
Nitekim gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), gerekse Yargıtay,
mahkûmiyet kararı sonrası tutulma halini tutukluluk olarak
nitelendirmemektedir. AİHM, ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olan bir
sanığın, söz konusu mahkûmiyet kararından sonraki tutulmasını Sözleşme’nin 5.
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükmü uyarınca “mahkûmiyet sonrası tutma” olarak
değerlendirmekte ve tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır (B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 33).
24. “Bir suç
isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez
yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı
durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin
serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (B.
No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66). Belirtilen tarihler arasında geçen süre esas
alınarak “bir suç isnadına bağlı olarak”
tutuklulukta geçen sürenin makul olup olmadığı değerlendirmesi yapılacaktır.
25. Bu kapsamda “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma”
durumunda, tutukluluk süresinin makul olmadığı iddiasıyla yapılacak bireysel
başvurunun ilk derece yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar
verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten sonra ve serbest bırakılma
dışında, nihayet bu durumun ortadan kalktığı mahkûmiyet kararından itibaren
süresi içinde yapılması gerekir. AİHM de, mahkumiyet kararından itibaren altı
ay içerisinde yapılmayan “bir suç isnadına
bağlı” tutma kapsamındaki başvurunun süresinde olmadığını
belirtmiştir ( Bkz. Öztürk
/ Türkiye (KK), B. No: 54890/09, 7/1/2014, §§ 37-41).
26. Somut olayda başvurucu,
isnat edilen suçlar nedeniyle 19/12/2006 tarihinde gözaltına alınmış ve
21/12/2006 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında yürütülen yargılama
neticesinde İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince 15/4/2013 tarihinde mahkumiyet hükmü kurulmuştur.
27. Başvurucunun, isnat edilen
suçlarla ilgili yargılama kapsamında ilk derece mahkemesince mahkûmiyet
kararının verildiği tarihe kadar geçen sürede “bir
suç isnadına bağlı olarak” özgürlüğünden yoksun bırakıldığı,
mahkûmiyet kararından sonra geçen sürenin “mahkûmiyet
sonrası tutma” kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
28. Bu belirlemeler karşısında, “bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukla
ilgili şikayetleri içeren bireysel başvurunun ilk derece mahkemesinin 15/4/2013
tarihinde verdiği nihai kararında tutukluğun devamına ilişkin karara itiraz
edildiğinden İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince itirazın reddine karar
verildiği 7/5/2013 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.
Dosyada, itirazın reddine ilişkin kararın tebliğ edildiği tarih anlaşılamamakta
ise de başvurucu, söz konusu kararı en geç temyiz etmiş olduğu 22/4/2013
tarihinde öğrenmiş kabul edileceğinden 26/5/2014 tarihinde yapılan bireysel
başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
29. Açıklanan nedenlerle,
başvuru yollarının tüketildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılmayan
bireysel başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin
“süre aşımı” nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
30. Başvurucunun yargılamanın
uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet
için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu
nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
31. Başvurucu, hakkında
yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul süre içinde sonuçlanmaması
nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
32. Anayasa ve İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali
iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün
olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının
somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul
sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
33. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
34. Anayasa’nın 36. ve
Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile
ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının
makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir
kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup,
kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının
tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun
gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının
değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç
olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları
uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil
yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625,
9/1/2014, § 31).
35. Somut olayda, başvurucunun
ve diğer 24 şüphelinin çıkar amaçlı silahlı suç örgütü kurmak, yönetmek ve üye
olmak, silahlı yağma, kasten yaralama eylemlerinde bulunmak ve 6136 sayılı
Kanuna Muhalefet etmek suçlarını işledikleri iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca (CMUK 250. Maddesi ile yetkili bölümü) soruşturma
başlatılmıştır. Başvurucu, 19/12/2006 tarihinde yakalanmış ve gözaltına
alınmış, 21/12/2006 tarihinde üzerine atılı suçlardan sorgusu yapılmış ve
tutuklanmıştır (bkz. § 7). Başvurucu hakkında isnat olunan suçlar hapis
cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır (bkz. § 12). Bu çerçevede başvurucu
hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence
kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §
32).
36. Cezai alanda yöneltilen suç
isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili
makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama
veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu
tarih, başvurucunun bahse konu suç kapsamında ifade işlemi için yakalandığı ve
böylece isnattan haberdar olduğu anlaşılan 19/12/2006 tarihidir. Sürenin bitiş
tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. Ancak devam
eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da
yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin
bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 34; B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
37. Başvurucunun gözaltına
alındığı 19/12/2006 tarihinden İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/4/2013
tarihli kararı arasında 6 yıl 3 ay 128 günlük bir sürenin geçtiği
görülmektedir. 24 şüphelinin yargılandığı davada toplam 24 celse yapılmış ve
başvurucu tutuklu olarak yargılanmıştır. İlk derece mahkemesince karar
verildiği 15/4/2013 tarihinden bireysel başvurunun karara bağlandığı 15/10/2014
tarihi arasında ise 1 yıl 6 aylık bir sürenin geçtiği ve davanın henüz
sonuçlanmamış olduğu ve temyiz aşamasında bulunduğu da dikkate alınmalıdır.
38. Yukarıda yer verilen
tespitler çerçevesinde davaya bütün olarak bakıldığında, 8 yıla yakın yargılama
sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal
edildiği yönündeki şikayetinin “süre aşımı”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 209,90 TL başvuru harcı ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.709,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
15/10/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.