TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FEYZULLAH ERARSLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/7226)
|
|
Karar Tarihi: 4/11/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 13/1/2015-29235
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Akif YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Feyzullah ERARSLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Hacer ÇEKİÇ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan yargılandığı davada, delillerin eksik ve hatalı
değerlendirilmesi sonucu mahkûmiyetine karar verilmesi, Yargıtay tarafından
mahkûmiyet hükmünün gerekçesiz olarak onanması ve makul sürede yargılanmaması
nedenleriyle anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 23/5/2014 tarihinde
Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 23/6/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
11/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 18/9/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İstanbul ilinde
21/2/2006 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca örgüt üyeliği suçundan
gözaltına alınmıştır. Aynı gün başvurucunun evinde ve üstünde arama
yapılmıştır.
8. Başvurucu, İstanbul 10. Ağır
Ceza Mahkemesinin 24/2/2006 tarih ve 2006/14 Sorgu sayılı kararıyla atılı
suçtan tutuklanmıştır.
9. Başvurucunun silahlı terör
örgütüne üye olma suçunu işlediği konusunda yeterli şüpheye ulaşan İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı, aynı yer 11. Ağır Ceza Mahkemesine hitaben 22/3/2006
tarih ve E.2006/133 sayılı iddianame düzenlemiştir.
10. Başvurucu, yargılamanın
21/2/2007 tarihli celsesinde İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince
salıverilmiştir.
11. İstanbul 11. Ağır Ceza
Mahkemesinin diğer sanıklar yönünden kurduğu ve başvurucu yönünden bir tespitte
bulunmadığı 28/11/2008 tarih ve E.2006/73, K.2008/317 sayılı hükmü Yargıtay 9.
Ceza Dairesinin 30/09/2009 tarihli ilamıyla onanmıştır. Başvurucu hakkında
hüküm kurulmasının unutulması üzerine dosyayı yeniden ele alan Mahkemenin
18/6/2010 tarih ve E.2009/314, K.2010/210 sayılı kararıyla başvurucu, atılı
suçtan 6 yıl 3 ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir.
12. Başvurucu hakkındaki kararın
gerekçesinin ilgili kısmı şu şekilde kaleme alınmıştır:
“…Sanık savunmaları, fiziki takip tutanakları,
ekspertiz raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
… adresli propaganda mahiyeti taşıyan bodrum katında yapılan
aramada 40 adet 7,62 mm. çaplı kaleşnikof fişekleri,
ajanda ve bomba yapımını anlatan dökümanlarla
birlikte ayrıca 30 adet döküman ele geçirildiği
Yine Feyzullah ERARSLAN’ın [Başvurucu] evinde yapılan
aramada afiş yapımında kullanılan boyalar ve yine evinden atılan örgütsel
dokümanların ele geçtiği,
Daha sonra yakalanan sanık Feyzullah ERARSLAN [Başvurucu] üzerinde kuru
sıkı tabanca yakalandığı, yine sanıklar Feyzullah ERARSLAN, S. K ve A. O'ın görüntülerinin yer aldığı çeşitli basın bültenlerine
yer verildiğinin görüldüğü anlaşılmıştır.
Sanık Feyzullah ERARSLAN'ın [Başvurucu] TKEP/L örgütü
adına … beraber sorumlu düzeyde faaliyetlerde bulunduğu, yazılama, afiş ve
pankart asma, eleman ve finans temin etme gibi işleri planladığı, örgütlenme,
toplantılarda siyasi ve askeri eğitim planlamasına katıldığı, örgüte silah ve
patlayıcı madde temin etme çalışmalarını yürüttüğü, üst yöneticilerden V. S ile
Ş.G’den aldığı talimatlara uygun olarak Taksim,
İkitelli, Gazi mahallesi gibi değişik bölgelerde örgütlenme ve legal alan
faaliyetlerine katıldığı, bu meyanda basın açıklaması ve protesto eylemleri
yaptığı,
Cömertler İş merkezi bodrum katında bir
çok kişi ile bir araya gelip örgütün propaganda faaliyetlerini
yürüttüğü, oradan çıkışta bildiri dağıtma, afiş asma, yazılama ve benzeri
faaliyetleri sürdürdüğü, 22.01.2006 da PKK mahreçli korsan gösterinin belli bir
bölümünde yer aldığına dair fotoğrafının mevcut olduğu,
İkametinde yapılan aramada belirtildiği üzere kurusıkı
tabanca, fişek, çeşitli renk ve kıvamda yağlı ve plastik boyalar, karton,
kitaplar, ajanda, komite ve konseyler isimli 4 sayfadan ibaret metin
fotokopisi, gazete kupürü, bir tomar elle yazılan doküman, 7 adet CD ve banda
sarılı boyanın ele geçirildiği göz önüne alınarak kastı ve eylemlerinin
yoğunluğu göz önüne alındığında sanığın eyleminin yasadışı TKEP/L örgütüne
üyelik olarak değerlendirilmesi ve örgüte üye olmak suçundan cezalandırılmasına
karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır…”
13. Başvurucunun temyizi üzerine
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 16/1/2014 tarih ve E.2011/16741, K.2014/356 sayılı
ilâmıyla anılan Mahkeme kararını onamış ve karar aynı tarihte kesinleşmiştir.
Onama gerekçesi şu şekildedir:
“…Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde
incelenip sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma
sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği
takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen
dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle
hükmün ONANMASINA… karar verildi…”
14. Başvurucu, karardan
30/4/2014 tarihinde haberdar olduğunu belirtmiştir.
15. Başvurucu, 23/5/2014
tarihinde süresi içinde bireysel başvuru yapmıştır.
B. İlgili Hukuk
16. 23/3/2005 tarih ve 5320
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un
8. maddesi, 4/4/1929 tarih ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu’nun 305 ila 326. maddeleri, 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun 314. maddesi.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 4/11/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 23/5/2014 tarih ve 2014/7226
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu, soruşturmada
sorgu tekniğine aykırı davranıldığını, aramada fotoğraflama yapılmadığını,
iddiaların ve delillerin soyut olduğunu, Yargıtay kararının gerekçesiz
olduğunu, şüpheden sanığın yararlanacağı genel ilkesinin değerlendirilmediğini,
basın açıklamalarına ve gösterilere katılma gibi düşünce özgürlüğü kapsamında
değerlendirilebilecek hususların aleyhinde delil olarak kullanıldığını ve
yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(Sözleşme) 6., 10. ve 11. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüş, tazminat ve yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde; başvurunun, adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına yönelik
olduğu görülmektedir. Başvurucu her ne kadar afiş asma, basın açıklamalarına ve
gösterilere katılma gibi düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek
hususların aleyhinde delil olarak kullanılarak Sözleşme’nin 10. ve 11.
maddelerinin de ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de,
bu iddiaların özü, söz konusu kararın adil olmadığı ve dolayısıyla yargılamanın
sonucu ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun bütün iddiaları
aşağıda adil yargılanma hakkı çerçevesinde dört başlık altında
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a.
Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası
20. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
21. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
22. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece
kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148.
maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
23. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
24. Başvurucu, şüpheden sanığın
yararlanacağı genel ilkesi gözetilmeden, fotoğraflama yapılmayan arama
tutanakları ile soyut beyanların hatalı değerlendirilmesi sonucu mahkûmiyetine
karar verilmek suretiyle anayasal haklarının ihlal edildiğini belirtmektedir.
Dolayısıyla başvurucunun iddialarının özü, derece mahkemesinin delilleri
değerlendirme ve yorumlamada isabet edemediğine ve esas itibarıyla yargılamanın
sonucuna ilişkindir.
25. Mahkeme; sanık
savunmalarına, fiziki takip tutanaklarına, ekspertiz raporlarına ve diğer
delillere dayanarak söz konusu kararı vermiştir. Anılan kararda tarafların
iddia ve savunmaları, dosyaya sundukları deliller değerlendirilerek, ilgili
hukuk kuralları da yorumlanmak suretiyle bir sonuca ulaşılmıştır (bkz. § 12; gerekçeli karar, s. 11-13).
26. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin ve Yargıtayın kararında
bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilememiştir.
27. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası
28. Başvurucu, Yargıtay
kararının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür.
29. Anayasa'nın 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır."
30. Anayasa'nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak
başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma
hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak
ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün
mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden
141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının
belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, §
30).
31. Öte yandan, temyiz
mercilerinin yargılamayı yapan mahkemenin kararına katılmaları halinde, bunu ya
aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararlarına yansıtmaları yeterlidir.
Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş
ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını
ya da bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
32. Somut olayda başvurucu,
Yargıtay 9. Ceza Dairesince formül onama şeklinde kararın onandığını, karar
düzeltme isteminin incelenmeden reddedildiğini belirterek, gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemece, sanık savunmalarına,
fiziki takip tutanaklarına, ekspertiz raporlarına ve diğer delillere
dayanılarak söz konusu karar verilmiştir. (bkz. § 12).
Yargıtay tarafından da Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yapılarak ve
bu gerekçeler aynen kabul edilerek hüküm onanmış ve temyiz istemi
reddedilmiştir (bkz. § 13). Dolayısıyla Yargıtay kararının gerekçesiz
olduğundan söz edilemez.
33. Açıklanan nedenlerle,
gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan,
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin "açıkça dayanaktan
yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Yasak Sorgu Yöntemlerine Başvurulduğu İddiası
34. Başvurucu, kolluk tarafından
23/2/2006 tarihinde kanunda belirtilen sorgu tekniğine aykırı şekilde
ifadesinin alındığını şikayet etmiştir.
35. 6216 sayılı Kanun'un, "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir. "
36. 6216 sayılı Kanun’un 47.
maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile
İçtüzüğün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru
konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki
iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine
dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer
(B. No: 2013/276, 9/1/2014, 19).
37. Başvurucunun,
kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü
hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini,
dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların
aslı ya da örneğini başvuru dilekçesine eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde
kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve
deliller açıklanmalıdır (B. No: 2013/276, 9/1/2014, 20).
38. Başvuruya konu ihlal
iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa
hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki
iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen, başvurucu
tarafından soyut şekilde, ifadesinin kollukça kanunda belirtilen sorgu
tekniğine aykırı şekilde alındığı ileri sürülmekte olup, bu hakkın nasıl ihlal
edildiğine ilişkin bir açıklama ve kanıtlamada bulunulmadığı ve ayrıca başvurucunun
sözünü ettiği ifade alımı esnasında müdafisinin hazır bulunduğu ve susma
hakkını kullandığı anlaşılmıştır.
39.
Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının
başvurucu tarafından kanıtlanamamış olması nedeniyle, başvurunun bu kısmının
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
40. Başvurucunun yargılamanın
uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet
için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu
nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
41. Başvurucu, hakkında
yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul süre içinde sonuçlanmaması
nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
42. Sözleşme’nin ortak koruma
alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18),
Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya
çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar,
esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı
bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6.
maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin
lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
43. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
44. Anayasa’nın 36. ve
Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile
ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının
makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir
kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup,
kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının
tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun
gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının
değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç
olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları
uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil
yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625,
9/1/2014, § 31).
45. Somut olayda, İstanbul
ilinde 21/2/2006 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca örgüt üyeliği
suçundan gözaltına alınmıştır. Aynı gün başvurucunun evinde ve üstünde arama
yapılmıştır. Başvurucunun soruşturma evresinde 23/2/2006 tarihinde atılı suçtan
savunması alınmak istenmiş, başvurucu susma hakkını kullanmıştır. Başvurucu
hakkında isnat olunan suç hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır
(bkz. § 16). Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın
Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır
(B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
46. Cezai alanda yöneltilen suç
isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili
makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama
veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu
tarih, başvurucunun bahse konu suç kapsamında gözaltına alındığı ve böylece
isnattan haber olduğu anlaşılan 21/2/2006 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise,
suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 34; B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32). Bu kapsamda, somut yargılama
faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucu hakkındaki suç isnadına
ilişkin olarak verilen mahkumiyet kararının kesinleşme
tarihi olan 16/1/2014 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
47. Başvurucunun gözaltına
alındığı 21/2/2006 tarihinden İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/6/2010
tarihli kararı arasında 4 yıl 3 ay 28 günlük bir sürenin geçtiği görülmektedir.
Altı sanığın yargılandığı davada, mahkemece başvurucunun savunması 21/7/2006 tarihinde
alınmıştır. 24/2/2006 tarihinden itibaren tutuklu olarak yargılanan sanığın
(başvurucunun) 21/2/2007 tarihinde salıverilmesine karar verilmiştir. İlk
yargılamada başvurucu hakkında hüküm kurulmasının unutulması üzerine dosya,
başvurucunun kusuru olmaksızın bir kez daha ele alınmıştır. Yargılama ilk
derece mahkemesince toplam olarak 15 celsede tamamlanmıştır. Davanın kanun yolu
(temyiz) aşaması ise 3 yıl 6 ay 29 gün sürmüştür.
48. Dosyanın sürüncemede
bırakılmasında ve yargılamanın 7 yıl 10 ayı aşkın şekilde sürmesinde yaklaşık
bir yıl tutuklu olarak yargılanan başvurucuya veya müdafiine
yüklenebilecek bir kusur bulunmadığı anlaşılmaktadır. Yargılamanın
yürütülmesinde izlenen yöntem dikkate alındığında, 21/2/2006 tarihinde
gözaltına alınmakla başlayıp 16/1/2014 tarihli Yargıtay ilamı ile sonuçlanan
davadaki yaklaşık sekiz yıllık yargılama süresi makul olarak değerlendirilemez.
49. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
50. Başvurucu, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 20.000
TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
51. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
52. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık 7 yıl 10 ayı aşkın yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren net 5.850,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
53. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığı
yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yasak sorgu yöntemlerine başvurulduğu yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
5. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 5.850,00 TL
manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin
REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
4/11/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.