|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
ALİ ÇİÇEK BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2014/9725)
|
Karar Tarihi: 4/11/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Ali ÇİÇEK
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet Oktar AYKUT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, uzun süredir tutuklu olduğunu, 5271 sayılı Kanun'da
belirlenen azami tutukluluk süresini doldurmasına rağmen tutukluluğunun devam
ettiğini ve tahliye taleplerinin reddedildiğini belirterek anayasal haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru,
20/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına
engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 18/9/2014 tarihinde kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4.
Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 26/11/2007 tarih
ve E.2007/1474 sayılı iddianamesi kapsamında, 1/11/2007 tarihinde gözaltına
alınarak 5/11/2007 tarihinde tutuklanmıştır.
6.
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 6/12/2012 tarih ve E.2007/510, K.2012/328
sayılı kararı ile başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına ve
tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir.
7.
Başvurucu, hakkındaki mahkumiyet kararını 10/12/2012
tarihinde temyiz etmiştir. Dava temyiz aşamasında derdesttir.
8.
Başvurucu, temyiz talebinden sonra müteaddit defa tahliye talebiyle Mahkemeye
başvurmuş, ancak talepleri reddedilmiştir
9.
Bireysel başvuru ise, 20/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
10.
4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi
şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında
tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik
tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, madde 220),
…
(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis
cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı
verilemez.”
11. 5271 sayılı Kanun’un 104.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli
veya sanık salıverilmesini isteyebilir.”
5271 sayılı Kanun’un 104. maddesi (1) şöyledir:
(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında
şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya
salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz
edilebilir.
(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya
geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya
Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde
yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen
de verilebilir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
12.
Mahkemenin 4/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 20/6/2014
tarih ve 2014/9725 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
13.
Başvurucu, uzun bir süredir tutuklu olduğunu, 5271 sayılı Kanun'da belirlenen
azami tutukluluk süresini doldurmasına rağmen tutukluluğunun devam ettiğini ve
tahliye taleplerinin reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 19., 36. ve 141.
maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliye edilerek tazminata
hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
14.
Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurunun doğrudan kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkının ihlali iddiasına yönelik olduğu görülmektedir. Zira
başvurucu, 1/11/2007 tarihinde gözaltına alındığını, ilk derece Mahkemesince
yapılan yargılama sonucunda 6/12/2012 tarihinde hakkında karar verildiğini,
dosyanın temyiz aşamasında olduğunu, derece mahkemesi önünde 5 yıl 1 ay 5 gün
tutuklu kaldığını belirtmiştir. Bu sebeple başvurucunun iddiaları kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir.
15.
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını
veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
16.
30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru
usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir. …”.
17.
Başvurucu, uzun süredir devam eden tutukluluk nedeniyle mağdur olduğunu ifade
etmektedir. Bu şikâyetin Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında
değerlendirilmesi gerekmektedir.
18.
Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel
başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya
da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu
tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin
devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve
böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Dolayısıyla belirtilen
nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla
yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla,
tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726,
2/7/2013, § 30).
19.
Ancak başvurucu hakkında ilk derece mahkemesinde mahkûmiyet kararı verilmiş
ise, bireysel başvuru açısından talep hukuka aykırılığın tespiti ve tazminatla
sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından varsa başvuru
yolları denendikten sonra bireysel başvuru yapılmalıdır (B. No: 2012/726, 2/7/2013,
§ 31).
20.
Kişi serbest bırakılmadan yargılandığı davada ilk derece mahkemesinin kararıyla
mahkûm olmuşsa, mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hali sona erer. Çünkü
bu durumda kişinin hukuki durumu “bir suç
isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır.
Bireysel başvuru incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete
hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar
verilmiş olmakla, isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun
sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı
cezaya ve/veya para cezasına hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin
kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hali
sona ermektedir. Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca
gerekmez. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Yargıtay, mahkûmiyet
kararı sonrası tutulma halini tutukluluk olarak nitelendirmemektedir. AİHM, ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm olan bir sanığın, söz konusu mahkûmiyet
kararından sonraki tutulmasını Sözleşme’nin 5. maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendi hükmü uyarınca “mahkûmiyet sonrası
tutma” olarak değerlendirmekte ve tutukluluk süresinin hesabında
dikkate almamaktadır (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33).
21.“Bir suç isnadına bağlı olarak”
tutuklulukta geçen sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına
alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama
tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk
derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, §
66). Belirtilen tarihler arasında geçen süre esas alınarak “bir suç isnadına bağlı olarak”
tutuklulukta geçen sürenin makul olup olmadığı değerlendirmesi yapılacaktır.
22.
Bu kapsamda “bir suç isnadına bağlı olarak
tutuklu olma” durumunda, tutukluluk süresinin makul olmadığı
iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun ilk derece yargılaması devam ederken
tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten
sonra ve serbest bırakılma dışında, nihayet bu durumun ortadan kalktığı
mahkûmiyet kararından itibaren süresi içinde yapılması gerekir. AİHM de,
mahkumiyet kararından itibaren altı ay içerisinde yapılmayan “bir suç isnadına bağlı” tutma
kapsamındaki başvurunun süresinde olmadığını belirtmiştir ( Öztürk / Türkiye (KK), B. No: 54890/09, 7/1/2014, § 37-41).
23.
Somut olayda başvurucu, isnat edilen suçlar nedeniyle 1/11/2007 tarihinde
gözaltına alınmış ve 5/11/2007 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında
yürütülen yargılama neticesinde İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesince 6/12/2012
tarihinde mahkumiyet hükmü kurulmuştur. Söz konusu
karar 10/12/2012 tarihinde başvurucu tarafından temyiz edilmiştir.
24.
Başvurucunun, isnat edilen suçlarla ilgili yargılama kapsamında ilk derece
mahkemesince mahkûmiyet kararının verildiği tarihe kadar geçen sürede “bir suç isnadına bağlı olarak”
özgürlüğünden yoksun bırakıldığı, mahkûmiyet kararından sonra geçen sürenin “mahkûmiyet sonrası tutma” kapsamında
olduğu anlaşılmaktadır.
25.
Bu belirlemeler karşısında, “bir suç
isnadına bağlı olarak” tutuklulukla ilgili şikayetleri içeren
bireysel başvurunun ilk derece mahkemesinin nihai kararını verdiği 6/12/2012
tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 20/6/2014 tarihinde
yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
26.
Açıklanan nedenlerle, başvuru yollarının tüketildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılmayan bireysel başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “süre aşımı”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Başvurunun,
“süre aşımı” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 4/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.