TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RECEP AYDIN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/7260)
|
|
Karar Tarihi: 12/1/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Recep
AYDIN
|
|
|
2. Tuğba
AYDIN
|
|
|
3. Burak
AYDIN
|
Vekili
|
:
|
Av. İhsan ÇEBİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 27/7/2008 tarihinde İstanbul ili Güngören ilçesinde
terör örgütü mensupları tarafından yerleştirilen bombanın patlaması sonucunda
murislerinin ölmesi neticesinde 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve
Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında
yapılan başvuruda ve açılan davada manevi tazminata hükmedilmediği gerekçesiyle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/5/2014 tarihinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/4/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 11/11/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından görüş sunulmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular, 27/7/2008 tarihinde İstanbul ili Güngören
ilçesi Menderes Caddesi'nde terör örgütü mensupları tarafından yerleştirilen
bombanın patlaması neticesi murislerinin hayatını kaybettiğini ancak yapılan
başvuruda ve açılan davada manevi tazminat taleplerinin reddedildiğini belirtmişlerdir.
8. Başvurucular 30/7/2008 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle İstanbul Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
9. Komisyon 20/8/2010 tarihli ve 2010/1-92-24 sayılı kararında; dosyanın
incelenmesi sonucu M.A.nın
kanuni mirasçılarına Güngören Kaymakamlığına gönderilen acil destek fonundan
20.000 TL'nin ödendiği, zararlarının karşılanmış olduğu gerekçeleriyle talebin
reddine karar vermiştir.
10. Başvurucular tarafından, belirtilen ret işlemi aleyhine
İstanbul 10. İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.
11. İstanbul 10. İdare Mahkemesinin 18/5/2011 tarihli ve
E.2010/1913, K.2011/901 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir.
Kararın gerekçesi şöyledir:
“...Olayda, Komisyonca 5233 sayılı Yasaya göre ölenin yakını olan
davacılara 20.000-TL ödeme yapıldığından bu yasa uyarınca davacılara ödenecek
bir zarar bulunmadığına karar verilmiş, buna göre hazırlanan sulhname tasarısı tarihinde
davacılar vekiline tebliğ edilmiş, tasarısının kabul edilmemesi üzerine
taraflarca 28.07.2008 tarihinde sulhname tutanağının
imzalanmış olduğu görülmektedir.
Bu durumda, terör eyleminden doğan zararın
karşılanması istemiyle idareye yazılan başvuru tarihine göre 5233 sayılı
Yasa'nın yürürlükte olduğu ve dolayısıyla olaydan doğan zararın bu Yasa
hükümlerine göre karşılanması gerekeceğinden, bilimsel ve yargısal içtihatlarla
geliştirilen sosyal risk ilkesinin ve 2577 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin artık
uygulanma ve olanağı kalmamış olup davacının bu yöndeki iddası
yerinde görülmemiştir. Hal böyle olunca davacılar yakının ölümü nedeniyle
davacılara 20.000-TL ödeme yapılmış olması ve bu hususta taraflar arasında sulhname imzalanması nedeniyle davacıların maddi tazminat
istemlerinin sözü edilen Yasa hükümlerine göre reddi gerekmektedir.
Davacıların manevi tazminat istemlerine
gelince; 5233 sayılı Yasa, terör eylem ve olaylarından kaynaklanan manevi
zararları da kapsam dışında bıraktığından davacıların manevi tazminat
taleplerinin de reddi gerekmektedir...”
12. Başvurucuların temyizi üzerine Danıştay Onuncu Dairesinin
27/10/2011 tarihli ve E.2011/9783, K.2011/4447 sayılı ilamı ile kararın
onanmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"...Davacı
tarafından zararının karşılanması istemiyle davalı idareye yapmış olduğu
2/6/2010 tarihli başvurunun, 5233 sayılı Yasanın yürürlüğünden sonra yapıldığı
dikkate alındığında, öncelikle meydana gelen zararın 5233 sayılı Yasa
kapsamında mı, yoksa 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca mı tazmini
gerektiğinin saptanması gerekmektedir.
Bu
bağlamda, davacının yaralanmasına neden olan olayın, terör eylemi sonucu
gerçekleştiği sabit olup, söz konusu olayın meydana gelmesinde idarenin hizmet
kusuru veya kusursuz sorumluluğunun bulunmadığı sonucuna varıldığından,
davacıların zararının 5233 sayılı Yasa kapsamında tazmini zorunludur.
Dolayısıyla olayda, idarenin 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca tazmin
yükümlülüğü bulunmamaktadır..."
13. Başvurucuların karar düzeltme talebi, aynı Dairenin
10/12/2013 tarihli ve E.2012/3711, K.2013/8860 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
Karar düzeltme kararı, başvurucuya 17/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucular 16/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
16. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm
hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı
sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek
üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı
tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı
tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı
tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen
nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa
ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 12/1/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
18. Başvurucular 27/7/2008 tarihinde İstanbul ili Güngören
ilçesi Menderes Caddesi'nde terör örgütü mensupları tarafından yerleştirilen
bombanın patlaması neticesi murislerinin hayatını kaybettiğini, yapılan
başvuruda ve açılan davada manevi tazminata hükmedilmediğini, kanunda hüküm yok
diye manevi tazminatın ödenmemesinin yasalara ve hukukun genel ilkelerine
aykırı olduğunu, 5233 sayılı Kanun'un maddi tazminatı düzenlediğini ancak 12.
maddesi gereği uzlaşmanın mümkün olmadığı durumlarda dava açma yolunun saklı
olduğunu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) İçyer-Türkiye
kararında manevi tazminatın kanunda düzenlenmemiş olmasının verilmeyeceği
anlamına gelmediğinin belirtildiğini, Anayasa’nın2., 5., 10., 17., 36., 40.,
41., 125. ve 141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia
etmiş; maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
19. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucular; terör
örgütü mensupları tarafından yerleştirilen bombanın patlaması neticesi
murislerinin hayatını kaybetmesi nedeniyle uğradıkları manevi zararlarının
tazminine ilişkin talebin Kanun kapsamında olmadığı gerekçesiyle
reddedildiğini, idari ve yargısal merciler tarafından taleplerinin dikkate
alınmadığını, 6/1/1983 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na
ve tazminat hukukunun genel prensiplerine aykırı karar verildiğini, manevi
tazminat istemlerinin karşılanmadığını belirterek Anayasa’nın 2., 5., 10., 17.,
36., 40., 41., 125. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini
iddia etmişlerdir. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucuların
iddialarının özünün, İlk Derece Mahkemesince eksik ve hatalı değerlendirme yapılmasına
ve 2577 sayılı Kanun kapsamında inceleme yapılmamasına ilişkin olduğu
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu sebeple başvurucuların anılan iddiaları, adil
yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerden biri olan gerekçeli karar hakkı
kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
20.Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurucuların gerekçeli
karar hakkının ihlali iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
21. Başvurucular; manevi tazminat taleplerinin araştırma
yapılmadan, yeterli gerekçe gösterilmeden reddedildiğini, manevi zararlarının
karşılanmadığını iddia etmektedir. Anılan iddialar Anayasa'nın 36. maddesinde
tanımlanan adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan gerekçeli karar hakkı
açısından incelenmiştir.
22. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber bu hak yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm
Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 26).
23. AİHM’e göre mahkemeler ve yargı
mercileri verdikleri kararlarda yeterli gerekçe göstermelidirler. Gerekçe
gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu
olayın içinde bulunduğu şartlar ışığında değerlendirilerek belirlenir (Mustafa Kahraman, B. No: 2014/2388,4/11/2014,
§ 36).
24. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin
ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin
onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (Aziz Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, §
53), başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de
tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların
usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz
incelemesinde tartışılmaması veya yargı mercileri tarafından resen dikkate
alınması gereken hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması gerekçeli
karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Mustafa
Kahraman, § 37).
25. Somut olayda başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında
kurulan İstanbul Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna başvuruda bulunmuştur.
Başvurucuların oluşan zararları için Kaymakamlık tarafından toplam 20.000 TL
tazminat ödendiği gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir. Başvurucular,
tazminat miktarının eksik hesaplandığı gerekçesiyleİdare
Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat talebiyle dava açmışlardır.
26. İstanbul 10. İdare Mahkemesi 18/5/2011 tarihli kararıyla
başvurucuların murislerinin ölüm olayına ilişkin Komisyon tarafından verilen
maddi tazminat miktarının yeterli olduğu, manevi tazminatın ise 5233 sayılı
Kanun kapsamında düzenlenmediği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş,
temyiz merciince de bu karar onanmıştır (§§ 11-12).
27. Bir davada maddi olguları bildirmek tarafların, bunları hukuksal
nitelendirmeye tabi tutmak ise hâkimin görevidir. Taraflarca bildirilip iddia
ve savunmaya dayanak yapılan maddi olgular mahkemece tam olarak saptanmalı,
dayanılan maddi olguların hukuksal nitelendirmesi ve ilgili hukuk kuralının
uygulanması ise mahkemece yapılmalıdır (Nurten
Esen, B.No:
2013/7970, 10/6/2015, § 51).
28. 5233 sayılı Kanun; AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay İdari
Dava Daireleri Kurulunun verdiği kararlarda da belirtildiği üzere maddi
zararların özel bir giderim usulü olmakla birlikte manevi zararların
karşılanmasına da engel olmayan bir yasadır. 2577 sayılı Kanun'un 12. ve 13.
maddelerinde, idarenin işlem veya eyleminden kaynaklı olarak hakları ihlal
edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol, 5233
sayılı Kanun dışında idari yargıda genel hükümlere başvurularak uğranılan
zararın tazminine imkân sağlamaktadır (Abbas
Emre, B.No:
2014/5005, 6/1/2016, § 81).
29. Başvurucular; Mahkemenin ret gerekçesinin 2577 sayılı
Kanun’a, tazminat hukukunun genel prensiplerine aykırı olduğunu
belirtmişlerdir. Anayasa Mahkemesi kararında (Abbas
Emre, § 78) da belirtildiği üzere 5233 sayılı Kanun, genel hükümlere
göre manevi tazminat talep edilmesine engel teşkil etmemektedir. Başvurucular,
anılan iddialarını Mahkeme önünde ileri sürmüş ise de kararın gerekçesinden
(bkz. § 11) iddialarının tam olarak karşılanmadığı anlaşılmakta olup kanun yolu
merciince de anılan konu hakkında yeterli(bkz. § 12)
değerlendirme yapılmamıştır.
30. Bir mahkeme kararının gerekçesi; o davaya konu maddi
olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve
hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar, maddi olgular ile hüküm
arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların hangi nedenle haklı veya
haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk
denetimini yapabilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün
hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta
gösteren bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur (Nurten Esen, § 57).
31. Bu durumda başvurucuların27/7/2008 tarihinde İstanbul ili
Güngören ilçesi Menderes Caddesi'nde terör örgütü mensupları tarafından
yerleştirilen bombanın patlamasıyla murislerinin hayatını kaybetmesi
neticesinde manevi zarara uğradıklarından bahisle 24/9/2010 tarihinde açtıkları
tam yargı davasında ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren, uyuşmazlığın
çözümü için esaslı bir iddia olan manevi tazminat talebine ilişkin şikâyetlerin
sadece 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip gerekçelendirilmesi yeterli
görülmemektedir. Anılan iddianın AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay
içtihatlarında (Abbas Emre, §§
77-79, 84) da belirtildiği üzere 2577 sayılı Kanun kapsamında usul kurallarına
ve esasa yönelik değerlendirilmesi yapılarak başvurucuların manevi tazminatı
hak edip etmediğinin tartışılması gerekirken 5233 sayılı Kanun’da manevi
zararların karşılanmasına ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi adil yargılanma hakkı kapsamında
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle
yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucuların gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
32. Belirtilen nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
33. Başvurucular, başvuru formunda belirttikleri tazminat
miktarlarının ödenmesi talebinde bulunmuşlardır.
34. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
35. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan ihlal
kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 10. İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
36. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Manevi tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul 10. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/1/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.