TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KADER DOĞAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/7292)
|
|
Karar Tarihi: 21/5/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 8/8/2015-29439
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
Raportör
|
:
|
Akif YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Kader DOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdullah DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, uyuşturucu madde ticareti yapmak
suçundan yargılandığı ceza davasında, hakkındaki beraat kararının bozulması sonrasında dosyaya yeni hiçbir delil eklenmemesine
rağmen mahkûmiyetine kararı verilmesinin ve eşiyle
yaptığı telefon görüşme kayıtlarının hükme esas alınmasının, Anayasa’nın 36.
maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının ihlal ettiğini ileri sürmüş ve
yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 26/5/2014 tarihinde Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde, başvuruda Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 22/12/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III.
OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP
aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
5. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, Gaziantep ilinde
ikamet eden başvurucu ve eşinin Ankara iline kargo yolu ile uyuşturucu madde
gönderdikleri iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında, başvurucu ve eşi
hakkında 28/4/2009 tarihinde Ankara 11. Sulh Ceza Mahkemesinden “iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması”
kararı alınmıştır.
6. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu ve eşinin uyuşturucu
madde ticareti yaptığı iddiasına ilişkin elde ettiği bilgi ve delilleri
Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Gaziantep Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından başvurucu ve eşi hakkında daha önce Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca başlatılan soruşturmaya devam edilmiştir.
7. Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının 29/6/2009 tarihli ve
E.2009/14159 sayılı iddianamesi ile başvurucu ve eşi hakkında uyuşturucu madde
ticareti yapmak suçundan kamu davası açılmıştır.
8. Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesi, 29/9/2009 tarihli ve
E.2009/244, K.2009/328 sayılı kararıyla başvurucunun beraatine
karar vermiştir.
9. Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay 10.
Ceza Dairesinin 17/4/2012 tarihli ve E.2010/15693, K.2012/7864 sayılı ilamıyla,
eksik araştırma ve yetersiz gerekçe ile hüküm kurulduğu gerekçesiyle
bozulmuştur.
10. Bozma kararı sonrası Mahkeme, 31/1/2013 tarihli ve E.2012/336,
K.2013/42 sayılı kararıyla, başvurucunun uyuşturucu madde ticareti yapmak
suçundan mahkumiyetine karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı
şöyledir:
“…Böylece yapılan yargılama, iddia, savunma,
sanıklara ait ses kayıt çözüm tutanakları, sanıklara ait parmak izi inceleme
formları, ön inceleme formu, tartı tutanağı, olay yakalama tutanakları, suça
konu uyuşturucu maddeye ilişkin emanet eşya makbuzları, Adana Kriminal Polis Laboratuarının 8
Temmuz 2009 tarihli ve 3173 sayılı ekspertiz raporu, toplanan deliller ve tüm
dosya kapsamına göre sanıklar K. K. ve M. F. K.’nın üzerilerine atılı uyuşturucu madde ticareti yapmak suçları
sübuta ermiş sanıkların cezalandırılmalarına karar verilmiş(tir)…”
11. Anılan karar, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 7/4/2014 tarihli ve
E.2014/1042, K.2014/2389 sayılı ilamıyla düzeltilerek onanmıştır.
12. Başvurucu, anılan kararı 22/5/2014 tarihinde öğrenmiştir.
13. Bireysel başvuru 26/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
14. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 19/2/2013 tarihli ve
E.2011/5.MD-137, K.2013/58 sayılı kararı şöyledir:
“…Şüpheli ya da sanıkların, birlikte suç
işleme şüphesi bulunmayan tanıklıktan çekinebilecek kişilerle yaptıkları
görüşmelerin kanuni delil olmadığı konusunda herhangi bir tereddüt
bulunmamaktadır. Bu konuda sorun, akrabalık ilişkilerinin sağladığı
kolaylıklardan yararlanarak şüpheli ya da sanıkların birlikte suç işleme
kuşkusu altında bulunan kişilerle yaptıkları iletişimin dinlenmesi ve kayda
alınmasında doğmaktadır.
…. CMK'nun 135/2.
maddesi hükmünün birlikte suç işleme şüphesi altında bulunan kişileri
kapsamayacağı, tanıklıktan çekinme hakkına
sahip kişinin suça katıldığı daha önceden başka delillerle belirlenmiş ise
artık bu noktada CMK'nun 135/2. maddesi kapsamına
giren bir dinleme ve kayıt yasağından söz edilemeyeceği, çünkü konuşması kayıt altına alınan kişinin,
tanıklıktan çekinme hakkına sahip kişi sıfatını o kayıttan önce kaybettiği
kabul edilmektedir.
…
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu ele
alındığında;
Sanık A. K. ile yeğeni olan sanık M. K. ve
kardeşi olan sanık H. K. arasında yapılan ve mahkeme kararıyla dinlenilmesi ve
kayda alınmasına karar verilen telefon konuşmaları, bu kişilerin suça
katıldıklarının daha önceden başka delillerle belirlenmesi ve bunlar hakkında
da mahkeme kararıyla iletişimin tespiti ve kayda alınmasına karar verilmiş
olması nedeniyle kanuni delil olarak kullanılabileceğinin kabulü gerekmektedir.
Aksi halde; tanıklıktan çekinme hakkına sahip kişilerin, aynı suçu birlikte
işlemelerinin kanun koyucu tarafından himaye edildiği sonucuna ulaşılır ki
bunun kabulü de mümkün değildir…”
15. 17/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tanıklıktan çekinme” kenar başlıklı 45.
maddesi şöyledir:
“ (1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilir:
…
b) Evlilik
bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi.
…”
16. Aynı Kanun’un 135. maddesinin, 21/2/2014 tarihli ve 6526 Sayılı
Kanun’un 12. maddesi ile değişiklik öncesi (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Şüpheli veya sanığın tanıklıktan
çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma
gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl
yok edilir.”
17. Aynı Kanun’un 217. maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya
getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller
hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde
elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”
IV.
İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 21/5/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 26/5/2014 tarihli ve 2014/7292 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucu, uyuşturucu madde ticareti yapmak
suçundan yargılandığı davada suçun sübuta ermediği gerekçesiyle hakkında beraat
kararı verilmesi üzerine temyiz edilen kararın Yargıtay tarafından bozulduğunu,
bozma kararı sonrasında dosyaya yeni hiçbir delil eklenmemesine rağmen hakkında
bu sefer mahkûmiyet kararı verildiğini, kocası ile yapmış olduğu telefon
görüşmelerinin kayda alınmasının 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi gereği
mümkün olmamasına rağmen, kanuna aykırı şekilde elde edilmiş kayıtların delil
olarak kullanılması sonucunda hakkında hukuka aykırı olarak mahkûmiyet kararı
verildiğini belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılanma talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz”
21. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
22. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi
olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Bunun istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve
sonuçlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz
takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas
yönünden incelenemez (Onur Gür, B.No:
2012/828, 21/11/2013, § 21).
23. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın
değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı
verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin
incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı
gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde
itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya
da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi
tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının
oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya
da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Naci
Karakoç, B.No: 2013/2767,
2/10/2013, § 22).
24. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli
olup olmadığını ve delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup
olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp,
Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup
olmadığının değerlendirilmesidir (Muhittin
Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve
Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27). Ayrıca,
derece mahkemeleri veya temyiz mercilerinin, uyuşmazlıklara ilişkin olarak,
tarafların talepleri ve delilleri arasındaki yorum farklılıkları da tek başına
adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (Miraş
Mümessillik İnş. Taah. Reklam. Paz. Tic. A.Ş.,
B. No: 2012/1056, 16/4/2013, § 36).
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bariz bir şekilde keyfi
olmadıkça, belirli bir kanıt türünün kabul edilebilir olup olmadığına veya
aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin kendi görevi
olmadığını kararlarında ifade etmektedir. AİHM, kanıtların elde edilme yöntemi
de dâhil olmak üzere yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki bir hakkın ihlali söz konusu ise tespit edilen
ihlalin niteliğini inceleme konusu yapmaktadır (Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/07/2006, § 95; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, §
125; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya,
B.No: 11082/06 ve 13772/05,
25/7/2013, § 699). AİHM’e göre, delillerle ilgili
olarak başvurucuya, delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına
karşı çıkma fırsatı verilip verilmediği incelenmelidir (Bykov/Rusya [BD], B. No: 4378/02, 10/3/2009, § 90; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya,
B. No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, § 700).
26. Başvurucu, yargılandığı ceza davasında, bozma kararı sonrasında dosyaya yeni hiçbir delil eklenmemesine rağmen
hakkında bu sefer haksız olarak mahkûmiyet kararı verildiğini iddia
etmiştir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının özü, derece mahkemesinin
delilleri değerlendirme ve yorumlamada isabet edemediğine ve esas itibarıyla
yargılamanın sonucuna ilişkindir. Mahkeme sanığın savunmasına, ses kayıt çözüm
tutanaklarına, olay tutanağına, sanıklara ait parmak izi inceleme formlarına,
tartı tutanağına, kollukça tanzim edilmiş diğer tutanaklara, ekspertiz raporuna
ve diğer delillere dayanarak söz konusu kararı vermiştir. Anılan kararda
tarafların iddia ve savunmaları alınmış, dosyaya sundukları deliller
değerlendirilmiş ve ilgili hukuk kuralları yorumlanmak suretiyle bir sonuca
ulaşılmıştır.
27. Diğer yandan başvurucu, tanıklıktan
çekinebilecek kişilerden olan eşiyle yaptığı görüşme kayıtlarının Mahkeme
kararında delil kabul edilerek değerlendirilmesinden şikâyet etmektedir.
Başvuru dosyasının incelenmesinden, başvurucunun, hukuka aykırı olduğunu iddia ettiği telefon
konuşmaların, dosyada sanık konumunda bulunan yakın akrabalar (başvurucu ve
eşi) arasında gerçekleştiği, bu konuşmaların mahkeme kararıyla kayda alındığı
ve dinlenmesine karar verilen tüm akrabaların da dinleme yapılan suçtan mahkûm
olduğu tespit edilmiştir.
28. Somut olayda başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın
sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı verilmediğine ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi
tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi derece
mahkemesi kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan
herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
29. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun iddialarının kanun yolu
şikâyeti niteliğinde olduğu ve derece mahkemeleri kararlarının bariz takdir
hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle, başvurunun “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
21/5/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE
karar verildi.