TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
SEYHAN İLĞAZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/7475)
Karar Tarihi: 17/7/2018
Başkan
:
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üyeler
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Volkan ÇAKMAK
Başvurucu
Seyhan İLĞAZ
Vekili
Av. Ahmet BİLGİN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, devlet memurluğundan çıkarma disiplin cezasının iptali istemiyle açılan davada tekerrür hükümlerinin uygulanmasına ilişkin iddialarının açık bir şekilde karşılanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Bir askerî kurumda sivil memur olarak görev yapmakta iken başvurucunun 23/5/2012 tarihinde kendisinden sorumlu yedek subaya hakarette bulunduğu ve onu tehdit ettiği iddiası ile hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır. Soruşturma sonucu başvurucunun eyleminin kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektirdiği sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte başka bir hakaret ve silahla tehdit olayı nedeniyle 6/6/2012 tarihli işlemle başvurucuya üç yıl süreyle kademe ilerlemesinin durdurulması cezası verildiğinden olayda tekerrür hükümleri uygulanarak bir derece ağır ceza olan memuriyetten çıkarma disiplin cezası uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu, söz konusu istemle Millî Savunma Bakanlığı Yüksek Disiplin Kuruluna (YDK) sevk edilmiştir.
9. Başvurucu 25/9/2012 tarihinde yazılı savunma vermiş, ayrıca YDK önünde sözlü savunma yapmak istediğini de belirtmiştir. YDK, başvurucunun da önceden haberdar olduğu 16/10/2012 tarihinde toplanmıştır. Ancak başvurucu, hastalanması nedeniyle sözlü savunma yapamayacağını belirtmiş ve buna ilişkin 14/10/2012 tarihli doktor raporunu YDK'ya faks ile iletmiştir. YDK, başvurucunun yokluğunda 16/10/2012 tarihinde toplanarak başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılmasına karar verilmiştir.
10. Başvurucu, diğer iddialarının yanında özellikle YDK önünde sözlü savunma yapamamasının hukuka aykırı olduğu ve tekerrür hükümlerinin uygulanmasında hata yapıldığı iddialarıyla Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) nezdinde iptal davası açmıştır. Başvurucu, davasında 23/5/2012 tarihinde gerçekleşen fiil için 6/6/2012 tarihinde verilen disiplin cezasının dikkate alınamayacağını; bu nedenle tekerrür uygulanmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
11. AYİM İkinci Dairesi 27/11/2013 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir.
12. Ret gerekçesinde konuya ilişkin mevzuat hükümlerine yer verilmesinin ardından disiplin hukukundaki tekerrür uygulaması şartlarının ceza hukukundan farklı olduğu ve önemli olan noktanın cezanın tebliği veya uygulanması değil suçun işlenmesi olduğu vurgulanmıştır. Devlet memurluğundan çıkarma cezası verilmeden önce başvurucunun yazılı savunmasının alındığının altı çizilmiştir. Sonuç olarak 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesi uyarınca davaya konu disiplin cezası verilmesine sebep olan fiilin özlük dosyasından silinmesine ilişkin süre içinde işlenmesi nedeniyle tekerrür hükmü uygulanmasında hukuka aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak ret gerekçesi oluşturulmuştur.
13. Ret kararı oyçokluğu ile alınmıştır.
14. Karara katılmayan iki üye davaya konu eylemin tarihinin (23/5/2012) başvurucunun ilk kademe ilerlemesinin durdurulması cezasının uygulandığı (6/6/2012) tarihten önce olması nedeniyle olayda tekerrür hükümlerinin uygulanamayacağını, dolayısıyla memurluktan çıkarma cezasının hukuka aykırı olduğu görüşünü savunmuşlardır.
15. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 16/4/2014 tarihli kararıyla Başkan ve aynı üyelerin oylarıyla ve oyçokluğuyla reddedilmiştir.
16. Başvurucu nihai kararı 9/5/2014 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 28/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
17. 657 sayılı Kanun'un "Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller" kenar başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devlet memurlarına verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
...
D - Kademe ilerlemesinin durdurulması : Fiilin ağırlık derecesine göre memurun, bulunduğu kademede ilerlemesinin 1 - 3 yıl durdurulmasıdır.
Kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
l) Amirine, maiyetindekilere, iş arkadaşları veya iş sahiplerine hakarette bulunmak veya
bunları tehdit etmek,
E - Devlet memurluğundan çıkarma : Bir daha Devlet memurluğuna atanmamak üzere
memurluktan çıkarmaktır.
Disiplin cezası verilmesine sebep olmuş bir fiil veya halin cezaların özlük dosyasından silinmesine ilişkin süre içinde tekerrüründe bir derece ağır ceza uygulanır. Aynı derecede cezayı gerektiren fakat ayrı fiil veya haller nedeniyle verilen disiplin cezalarının üçüncü uygulamasında bir derece ağır ceza verilir.”
18. 657 sayılı Kanun’un "Disiplin cezalarının bir süre sonra özlük dosyasından silinmesi" kenar başlıklı 133. maddesinin ilk fıkrası şöyledir:
"Disiplin cezaları memurun özlük dosyasına işlenir. Devlet memurluğundan çıkarma cezasından başka bir disiplin cezasına çarptırılmış olan memur uyarma ve kınama cezalarının uygulanmasından 5 sene, diğer cezaların uygulanmasından 10 sene sonra atamaya yetkili amire başvurarak, verilmiş olan cezalarının özlük dosyasından silinmesini isteyebilir. "
19. 4/4/1983 tarihli ve 18008 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli Devlet Memurları Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Yönetmeliği'nin 13., 14. ve 15. maddeleri 657 sayılı Kanun'un yukarıda alıntısı yapılan 125. ve 133. maddeleri ile koşut hükümler içermektedir.
B. Yargı Kararları
20. Danıştay Sekizinci Dairesi 30/3/2005 tarihli ve E.2004/2830, K.2005/1465 sayılı kararı ile tekerrür hükümleri uygulanarak tesis edilen ilişik kesme işleminin iptaline dair Ankara 7. İdare Mahkemesinin 6/6/2002 tarihli ve E.2001/1108, K.2002/715 sayılı kararını onanmıştır. İptal hükmünün gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"... olayda, davacının tekerrüre esas alınan eylemleri olan 13-17 Kasım 2000 tarihleri arasında göreve gelmeme, 13.9.2000 tarihli E-mail ve 7.11.2000 tarihli bir Gazete'de yayınlanan yazının, 20.12.2000, 21.2.2001 ve 2.5.2001 günlü Disiplin Kurulu kararıyla disiplin cezalarına konu edildiği, davacıya disiplin cezası verildikten sonra işlenmiş ve tekerrüre esas alınmış bir disiplin suçu bulunmadığından, anılan eylemlerin birbirleri açısındantekerrür ettiğinden söz edilemeyeceği, dolayısıyla, bu disiplin cezalarının verilip usulüne uygun olarak davacıya tebliğ edilmesinden sonra, davacının işleyeceği yeni disiplin suçlarında bu cezalara dayanılarak tekerrür hükümlerinin uygulanmasının mümkün olduğu, bu durumda, koşulları oluşmadığı halde, disiplin suçunun tekerrür ettiğinden bahisle görevinden çekilmiş sayma cezası verilmesinde ve davacının üniversitedeki görevinden iiişiğinin kesilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı ..."
21. Danıştay Onikinci Dairesi 24/10/2017 tarihli ve E.2016/7135, K.2017/5009 sayılı kararıyla, tekerrür hükümleri uygulanarak tesis edilen devlet memurluğundan çıkarma işleminin iptali için açılan davayı reddeden Ankara 4. İdare Mahkemesinin 5/9/2014 tarihli ve E.2013/1708, K.2014/1132 sayılı kararını bozmuştur. Bozma gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"... davacının eski görev yeri olan Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Başkanlığı'ndaki görevinden 04.04.2013 tarihinde ayrıldığı ve 12.04.2013 tarihine kadar görevlendirildiği Milletvekili Hizmetleri Başkanlığı emrindeki yeni görevine başlamadığı hususu tutulan tutanaklarla sabit olmakla birlikte, tekerrüre esas alınan ilk disiplin cezasının, ikinci disiplin cezasına ilişkin eylem tarihi olan 04.04.2013-12.04.2013 tarihlerinden sonra, 16.04.2014 tarihli ve 118883 sayılı yazıyla davacıya tebliğ edildiği, dolayısıyla ilk disiplin cezasının, ikinci disiplin cezası açısından tekerrüre esas alınması imkanı bulunmadığından davacının tekerrür hükümleri uygulanmak suretiyle Devlet memurluğundan çıkarma, statüsü gereği cezanın sözleşme feshi olarak uygulanmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık, davanın reddi yolundaki idare mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır. "
22. Danıştay Onaltıncı Dairesi 24/5/2016 tarihli ve E.2015/318, K.2016/3646 sayılı kararıyla, tekerrür hükümleri uygulanarak tesis edilen devlet memurluğundan çıkarma işleminin iptali için açılan davayı reddeden Manisa 2. İdare Mahkemesinin 17/11/2014 tarihli veE.2014/312, K.2014/804 sayılı kararını bozmuştur. Bozma gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"... aynı fiil nedeniyle tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için davacının ikinci fiilinin, birinci disiplin cezası tesis edilerek davacıya tebliğ edildikten sonraki bir tarihte gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Oysa uyuşmazlıkta, farklı tarihlerde işlendiği ileri sürülen aynı fiil nedeniyle iki soruşturmanın aynı anda devam ettiği ve davacının ikinci fiilinin, birinci fiili nedeniyle disiplin cezası verilmeden ve davacıya henüz tebliğ edilmeden önce gerçekleştiği görüldüğünden, tekerrür hükümlerinin uygulanmasının şartları oluşmamıştır. Bu durumda, davacı hakkında şartları oluşmadığı halde, tekerrür hükümleri uygulanarak verilen Devlet memurluğundan çıkarma cezasında hukuka uyarlık, davayı reddeden İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 17/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu, memuriyetten çıkarma disiplin cezası tesis edilirken tekkerrür hükümlerinin uygulanmasında hataya düşüldüğünü, Mahkemenin bu iddiaya yönelik olarak tatmin edici, açıklayıcı bir gerekçe sunmadığını, YDK toplantısına sağlık mazereti nedeniyle katılamayacağını faks ile bildirmesine rağmen idari işlemin tesisi sırasında savunmasının alınmadığını; davanın reddedilmesini sağlayan üç oydan ikisinin subay üyeler tarafından verildiğini, AYİM'in yapısındaki subay üyeler nedeniyle bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Bakanlık görüşünde AYİM'in yapısına ilişkin iddiaların daha önceAnayasa Mahkemesi tarafından incelenerek bu tür şikâyetlerin incelenmesinde gözönüne alınacak kriterlerin belirlendiği ifade edildikten sonra başvurucunun tekerrüre ilişkin şikayetinin yerel mahkemece yapılan delillerin değerlendirilmesine ilişkin olduğu, derece mahkemesinin delilleri takdirinde açıkça keyfîlik bulunup bulunmadığının değerlendirilmesinin Anayasa Mahkemesinin yetkisinde olduğu belirtilmiş ve savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konusunun Anayasa'da güvence altına alınmış ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi(Sözleşme) kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kalıp kalmadığı hususunun da takdirinin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
26. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevaben başvuru formunda yer alan iddialarını (bkz. § 24 ) yinelemiştir.
B. Değerlendirme
27. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
28. Anayasa Mahkemesi tekerrür uygulamasına ilişkin olarak norm denetiminde verdiği kararda, hukuka aykırı bir eylemin tekerrürü halinde verilecek cezanın artırılmasının daha önce verilen cezanın ıslah edici olmadığı ve failin suç işleme konusundaki ısrarının daha ağır bir cezayı gerektirdiği düşüncesinden doğduğunu belirtmiştir. Faile tekerrür nedeniyle daha ağır bir ceza verilebilmesi için hukuka aykırı bir eylemi failin birden çok kere gerçekleştirmiş olmasının tek başına yeterli olmadığı, failin tekerrüre esas alınan eylemi nedeniyle daha önce cezalandırılmış olmasına rağmen bu tarihten sonra aynı eylemde tekrar bulunmuş olması gerektiği vurgulanmıştır. Belirli bir kesinlik içinde yasada hangi eyleme hangi hukuksal yaptırımın bağlandığının bireyler tarafından bilinmesi ve eylemlerin sonuçlarının öngörülebilmesi gerektiğinden, hukuka aykırı bir eylemde bulunduğu tarih itibarıyla hakkında daha önce verilen bir ceza bulunmayan kişinin daha sonraki bir tarihte almış olduğu bir ceza esas alınarak ve tekerrür hükümleri uygulanarak cezasının artırılmasının hukuk devleti ilkesine uygun olmadığı ifade edilmiştir (AYM, E.2009/51, K.2010/73, 20/5/2010).
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası, tekerrür hükümlerinin uygulanmasında hataya düşülerek işlem tesis edilmesine karşın mahkemenin bu iddiaya yönelik olarak tatmin edici, açıklayıcı bir gerekçe sunmadığı iddiasına ilişkindir. Bu hâle göre başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkını güvencelerinden olan gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
31. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
32. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
33. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Bu hak, tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
34. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, §§ 35, 39).
35. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 18/6/2013, § 24).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
36. Somut olayda başvurucunun 23/5/2012 tarihinde gerçekleşen ve kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektirdiği sonucuna varılan fiili nedeniyle daha önce aynı nitelikte bir eylemde bulunduğu hususu da dikkate alınarak bir üst ceza olan devlet memurluğundan çıkarma disiplin cezası uygulamasına gidilmiştir. Başvurucunun tekerrüre temel olan ilk eylemi nedeniyle tesis edilen kademe ilerlemesinin durdurulması disiplin cezası 6/6/2012 tarihlidir. Bir başka ifadeyle başvurucunun tekerrür nedeniyle devlet memurluğundan çıkarılmasına neden olan ikinci eylemini gerçekleştirdiği tarihte üst ceza uygulamasına sebep olan ilk eylemine ilişkin disiplin cezası tesis edilmiş değildir. Başvurucu AYİM nezdinde iptal davası açarken tekerrüre dair uygulamanın açıkça hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
37. AYİM tekerrür uygulamasına ilişkin yorumunda disiplin hukukundaki tekerrür şartlarının ceza hukukuna göre farklılık arz ettiğini ve önemli olan noktanın cezanın tebliği veya uygulanması değil eylemin gerçekleşmesi olduğunu ifade ederek devlet memurluğundan çıkarma işlemini hukuka uygun bulmuştur.
38. Yukarıda alıntısı yapılan 657 sayılı Kanun hükümleri uyarınca disiplin cezası verilmesine sebep olmuş bir fiilin disiplin cezasının özlük dosyasından silinmesine ilişkin süre içinde tekerrüründe bir derece ağır ceza uygulanacağı açıktır. Disiplin cezasının özlük dosyasından silinmesine ilişkin süre de disiplin cezasının uygulanması ile başlamaktadır. Yasa açıkça tekerrür olarak addedilecek fiilin ilk eyleme dair disiplin cezası uygulamasından sonra işlemeye başlayan süre zarfında gerçekleşmesini öngörmektedir. İlgili hukuk kısmında alıntısı yapılan Danıştay kararlarında da iki eylemin tekerrür oluşturabilmesi için ilk eyleme yönelik disiplin cezasının tesis edilip muhatabına tebliğ edilmesinden sonra ikinci eylemin gerçekleşmiş olması gerektiği ifade edilmektedir. Anayasa Mahkemesi de norm denetiminde, hukuka aykırı bir eylemde bulunduğu tarih itibarıyla hakkında daha önce verilen bir ceza bulunmayan kişinin daha sonraki bir tarihte almış olduğu bir ceza esas alınarak ve tekerrür hükümleri uygulanarak cezasının artırılmasının hukuk devleti ilkesine uygun olmadığını belirlemiştir. Bu bağlamda gerek yasa lafzının gerekse yerleşik yargısal yaklaşımın tekerrür uygulaması ile ceza artırımı için kişinin tekerrür oluşturan eylemi gerçekleştirdiği sırada daha önceki eylemi nedeniyle disiplin cezası almış ve bunun tarafında tebliğ edilmiş olmasını şart koştuğu görülmektedir.
39. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme, yasa kurallarını yorumlama, kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiğine karar verme yetkisi kural olarak yargılamayı yapan mahkemeye ait olmakla birlikte mahkemenin esasa etkili iddialara ilişkin olarak ilgili ve yeterli bir gerekçe sunması hakkaniyete uygun yargılanmanın gerçekleşmesi adına bir zorunluluktur. Bu bağlamda mahkemenin tekerrür hükümlerinin uygulanmasına dair hukuki değerlendirmesinde yerleşik uygulamadan neden ayrıldığı noktasında açıkladığı, önemli olan hususun eylemin gerçekleşmesi olduğu yönündeki gerekçenin devlet memurluğundan çıkarma işleminin sonuçları dikkate alındığında yetersiz kaldığı görülmektedir.
40. Buna göre başvurucunun yargısal süreçte dile getirdiği, davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikteki tekerrür uygulamasına yönelik iddiaların makul, ilgili ve yeterli bir gerekçe ile karşılanmadığı anlaşıldığından hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının güvencelerinden olan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
42. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının güvencelerinden olan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varıldığından başvurucunun adil yargılanma hakkına ilişkin diğer iddialarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
44. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
45. Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemsi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
46. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
47. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
48. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikteki tekerrür uygulamasına yönelik iddialarının makul, ilgili ve yeterli bir gerekçe ile karşılanmadığını değerlendirerek hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
49. Bu durumda hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
50. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının güvencelerinden olan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının güvencelerinden olan gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının güvencelerinden olan gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar AYİM İkinci Dairesinin 27/11/2013 tarihli ve E.2012/1288, K.2013/1506 sayılı kararına ait dava dosyası ile ilgilidir.),
D. Tazminata ilişkin talebin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.