TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SAFKAN AYDOĞDU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/7498)
|
|
Karar Tarihi: 5/4/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Safkan
AYDOĞDU
|
Vekili
|
:
|
Av. Behcet ORHAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hukuka aykırı olarak hürriyetten yoksun bırakılmaya
rağmen tazminat isteminin kabul edilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının, davanın reddedilmesi sonucunda yüksek miktarda vekâlet
ücretine hükmedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, 1998 doğumlu olup olay tarihi itibarıyla 14
yaşındadır.
10. Batman Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla
Mücadele (KOM) Şube Müdürlüğüne bağlı polisler 10/5/2012 tarihinde saat 14.10’da
(diğer bazı kişilerle birlikte) cadde üzerinde bulunduğu tespit edilen
başvurucunun yanına gitmiş ve başvurucunun bulunduğu yerin yakınında, esrar olduğu
değerlendirilen maddelerin bulunduğu anlaşılmıştır. Bunun üzerine başvurucu,
saat 14.30 itibarıyla yakalanmıştır.
11. Batman Cumhuriyet Başsavcılığının 10/5/2012 tarihli yazılı
talimatıyla Batman (KOM) Şube Müdürlüğünden uyuşturucu madde kullanma suçundan
hakkında yasal işlem yapılması için başvurucunun Çocuk Şube Müdürlüğüne teslim
edilmesi istenmiştir.
12. Başvurucu, aynı gün saat 19.10’da Çocuk Şube Müdürlüğünce
ailesine teslim edilmiştir.
13. Batman Cumhuriyet Başsavcılığının 13/12/2012 tarihli
iddianamesiyle başvurucunun uyuşturucu madde ticareti yaptığından bahisle
cezalandırılması istemiyle Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası
açılmıştır. Mahkeme E.2012/223 sayılı dosya üzerine görülen davada 8/1/2014
tarihinde başvurucunun beraatına karar vermiş, hüküm 16/1/2014 tarihinde
kesinleşmiştir.
14. Başvurucu 20/2/2014 tarihli dava dilekçesi ile uyuşturucu
madde ticareti yapma suçundan 10/5/2012 tarihinde yakalandığını, Savcılıkta
ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldığını, isnat edilen suç ile ilgili
olarak yapılan yargılama sonunda beraat ettiğini belirterek yaşadığı acı ve
elem karşısında 1.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebiyle Batman 1. Ağır
Ceza Mahkemesinde Hazine aleyhine dava açmıştır. Başvurucu, tazminat talebini
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 141. Maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (e) bendine dayandırmıştır.
15. Batman 1. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan tensip incelemesi
neticesinde başvurucunun gözaltında ya da tutuklulukta geçirdiği sürenin olup
olmadığının tespit edilmesine karar verilmiştir. Bu kapsamda Batman 2. Ağır
Ceza Mahkemesine yazı yazılmıştır. Anılan Mahkemece 4/3/2014 tarihli cevap
yazısı ile başvurucunun E.2012/223 sayılı dosya nedeniyle gözaltında ve tutuklu
hâlde kalmadığı bildirilmiştir.
16. Batman 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/4/2014 tarihli kararı
ile başvurucunun “Söz konusu dava nedeniyle
haksız hürriyetinden kısıtlanmadığının anlaşıldığı, kişi hakkında dava açılması
halinin CMK’nın 141. Maddesinde koruma tedbiri
nedeniyle tazminat talebi için öngörülen şartlar arasında bulunmadığı ve bu
nedenle davacının davası bakımından CMK’nın 141. Maddesinde
aranan şartların oluşmadığı” gerekçesiyle başvurucunun tazminat
talebinin reddine karar verilmiştir. Mahkeme başvurucunun, davada kendisini
vekille temsil eden davalı Hazineye 3.000 TL avukatlık ücreti ödemesine de
karar vermiştir.
17. Anılan karar, başvurucuya duruşmada tefhim edilmiş ve hükmün
miktar bakımından kesin nitelikte olduğu kararda belirtilmiştir.
18. Başvurucu 26/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
19. 5271 sayılı Kanun’un “Tazminat
istemi” kenar başlıklı 141. Maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
“Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
…
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya
tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
…
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler.”
20. 5271 sayılı Kanun’un “Yargılama
giderleri” kenar başlıklı 324. Maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken
avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın
yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve
taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir.”
21. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun “Avukatlık ücreti” kenar başlıklı 164. Maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Avukatlık ücreti, avukatın hukukî yardımının
karşılığı olan meblâğı veya değeri ifade eder.”
22. 1136 sayılı Kanun’un “Avukatlık
ücret tarifesinin hazırlanması” kenar başlıklı 168. Maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Avukatlık ücretinin takdirinde, hukukî
yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan
tarife esas alınır.”
23. 1136 sayılı Kanun’un “Yargı
mercilerine karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücretinin miktarı”
kenar başlıklı 169. Maddesi şöyledir:
“Yargı mercilerince karşı tarafa yükletilecek
avukatlık ücreti, avukatlık ücret tarifesinde yazılı miktardan az ve üç
katından fazla olamaz.”
24. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki
Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine
İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) “Davalardaki
temsilin niteliği ve vekâlet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı” kenar
başlıklı 14. Maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve
idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi
amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve
avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler
lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve
işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler
lehine vekâlet ücreti takdir edilir.”
2. Tarife Hükümleri
25. 28/12/2013 tarihli ve 28865 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren (karar tarihinde yürürlükte bulunan) Avukatlık
Asgari Ücret Tarifesi’nin “Ceza davalarında ücret” kenar başlıklı 13. Maddesinin (3)
numaralı fıkrası şöyledir:
“CMK 141 ve devamı maddelerine göre tazminat
için Ağır Ceza Mahkemelerine yapılan başvurularda, Tarifenin üçüncü kısmı
gereğince avukatlık ücretine hükmedilir. Şu kadar ki, hükmedilecek bu ücret
ikinci kısmın ikinci bölümünün onuncu sıra numarasındaki ücretten az olamaz.”
26. Anılan tarifenin ikinci kısım ikinci bölüm onuncu sırası
şöyledir:
“10. Ağır Ceza
Mahkemelerinde takip edilen davalar için 3.000,00 TL”
3. Yargıtay Kararları
27. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13/3/2007 tarihli ve
E.2007/8-2, K.2007/63 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
“…
Çözümü gereken uyuşmazlık, haksız tutuklamadan
doğan tazminat istemlerinin kısmen kabul kısmen reddi halinde, kendisini
vekille temsil ettiren davalı Hazine lehine, reddedilen kısım üzerinden dilekçe
yazım ücretine hükmedilmesi gerekip gerekmediğine ilişkindir.
… açılan maddi tazminat davalarında tazminat
miktarının hesaplanıp belirlenmesi, bunlardan yasal bir takım
kesintilerin yapılması uzmanlığı gerektirdiğinden, maddi tazminat miktarlarının
çoğu kere uzman bilirkişi incelemesiyle saptanması gerekmektedir. Öte yandan,
tazmini gereken manevi zarar da, haksız yakalama veya
tutuklamaya maruz kalan kişilerin salt bu yüzden duydukları üzüntü ve acıya
karşılık olup, mahkemece bu zarar tayin ve takdir edilirken, hukukun genel
prensiplerinden hareketle, davacının duyduğu acı ve üzüntünün derecesi, haksız
olarak tutuklulukta ve gözaltında geçirdiği süre, günün ekonomik koşulları,
paranın satın alma gücü, davacının ekonomik ve sosyal durumu gözönünde bulundurulmaktadır. Bu durumda,
gerek maddi gerekse manevi tazminat miktarlarının istem tarihinde davacı
tarafından tam olarak bilinmesine olanak bulunmamaktadır. O nedenle, haksız
tutuklamadan kaynaklanan tazminat davalarında, davalı lehine avukatlık ücreti
ödenebilmesi ancak ve sadece davanın tamamen reddi halinde mümkündür.
…”
28. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 30/12/2011 tarihli ve
E.2011/7516, K.2011/10596 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
“Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun
13.03.2007 gün ve 2-63 sayılı kararında açıklandığı üzere: haksız tutuklamadan
kaynaklanan tazminat davalarında, ancak davanın tamamen reddi halinde davalı
hazine lehine vekâlet ücretinehükmolunacağından,
davanın tamamen reddedilmesi karşısında davalı hazine lehine vekâlet ücretine
hükmolunması gerektiği halde hükmolunmaması
Kanuna aykırı[dır.]”
B. Uluslararası Hukuk
1. Sözleşme Hükümleri
29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Özgürlük ve güvenlik hakkı” kenar
başlıklı 5. Maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“1. Herkesözgürlük
ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın
öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
…
c) Kişinin bir suç işlediğinden şüphelenmek
için inandırıcı sebeplerin bulunduğu veya suç işlemesine ya da suçu işledikten
sonra kaçmasına engel olma zorunluluğu kanaatini doğuran makul gerekçelerin
varlığı halinde, yetkili adli merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve
tutulması;
…
5. Bu madde hükümlerine aykırı bir yakalama
veya tutma işleminin mağduru olan herkes tazminat hakkına sahiptir.”
30. Sözleşme’nin 6. Maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili
bölümü şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir…”
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin İçtihadı
31. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme’nin 5.
Maddesinin (5) numaralı fıkrasında öngörülen tazminat hakkı, ulusal bir makam
veya Sözleşme kurumları tarafından bu maddenin diğer fıkralarından birinin
ihlal edildiğinin sabit bulunduğu varsayımına dayanır (N.C./İtalya [BD], B. No: 24952/94,
18/12/2002, § 49). Sözleşme’nin 5.maddesinin (1), (2), (3) ve (4) numaralı
fıkraları kapsamında bir özgürlükten yoksun bırakılma için tazminat almak üzere
başvuru imkânının bulunması hâlinde anılan maddenin (5) numaralı fıkrasına
uygunluk sağlanmış olacaktır (Wassink / Hollanda,
B. No: 12535/86, 27/9/1990, § 38).
32. AİHM’e göre bir müdahalenin telafi
edilmesine yönelik hukuk yollarının başarısızlığı Mahkemenin sonradan zaman
bakımından yargı yetkisine dâhil edilmez (Blecic/ Hırvatistan, B. No: 59532/00, 8/3/2006, §§ 77-79). AİHM, Korizno/Litvanya (B. No: 68163/01, 28/9/2006)
kararında zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önce başvurucunun
gözaltına alınmasının sona erdiğini belirterek Sözleşme’nin 5. Maddesinin (1)
numaralı fıkrasının ihlal edildiği şikâyetinin yanı sıra (5) numaralı
fıkrasının ihlal edildiği iddiasını da incelememiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 5/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
34. Başvurucu, yakalandıktan sonra yaklaşık beş saat boyunca
özgürlüğünden yoksun bırakıldığını, yargılandığı davada beraatına karar
verildiğini, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilen
kişinin hukuka uygun olarak yakalanmış da olsa 5271 sayılı Kanun’un 141. Maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (e) bendine göre tazminat hakkı olduğunu, bu durumda
uygulanan koruma tedbirinin hukuka aykırı hâle gelmiş olacağının kabul edilmesi
gerektiğini belirterek Anayasa’nın 19. Maddesinin; ayrıca yakalama nedeniyle
açtığı tazminat davasının ilgili ceza dosyası getirtilip incelemeksizin
gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin uygulanmadığından bahisle hukuki
dayanaktan yoksun bir şekilde reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 19. Maddesinin
son (dokuzuncu) fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Bakanlık görüşünde başvurucunun bir ihbar dolayısıyla kolluk
kuvvetlerinin suç işlediğinden şüphelenmesi üzerine yakalandığı ve ilk
belirlemelere göre suç işlediğinden şüphelenilmesi için inandırıcı nedenlerin
bulunduğu, çocuk yaştaki başvurucunun kolluğun çocuk birimine getirilmesi,
kimliğinin ve suçla ilgisinin bulunup bulunmadığının tespiti, ailesinin
çağrılması ve bir yakınına teslim edilmesi gibi işlemlerin yürütüldüğü 4 saat 40
dakikalık zaman diliminin makul ve orantılı olduğu, bu itibarla tutulmaya
ilişkin şikâyetlerin açıkça dayanaktan yoksun olduğu belirtilmiştir.
36. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında hakkında
gözaltı kararı olmaksızın 4 saat 40 dakika boyunca özgürlüğünden mahrum
bırakıldığını; tazminat isteminin gözaltına değil, haksız yakalamaya yönelik
olduğunu iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
37. Anayasa’nın 19. Maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi ile
dokuzuncu fıkrası şöyledir:
“… Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak
suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun
şartlarını kanun gösterir.
…
Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan
kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre,
Devletçe ödenir.”
38. Başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin, Anayasa’nın kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkını düzenleyen 19. Maddesi kapsamında incelenmesi
gerekir.
39. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. Maddesinin (8)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler.”
40. Anılan hüküm gereğince Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine
yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme
karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da
içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
41. Somut olayda başvurucu, polis görevlilerince 10/5/2012 günü
saat 14.30’da yakalanmış ve aynı gün saat 19.10’da ailesine teslim edilmiştir.
Bu itibarla başvurucunun yakalama suretiyle hürriyetinden yoksun bırakılmasının
Anayasa’nın 19. Maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında hukuki olmadığına ilişkin
iddiası, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamında değildir.
42. Başvurucu, ayrıca tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle
Anayasa’nın 19. Maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğini ileri
sürmektedir.
43. Anayasa’nın 19. Maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci
ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır.
Maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunan kişilere tanınan güvencelere
ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
44. Anayasa’nın 19. Maddesinin dokuzuncu fıkrasında ise bu
esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zararların
tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devlet tarafından ödeneceği ifade
edilmiştir. Anılan fıkrada yer alan “bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan
kişiler” tabiri ile maddenin diğer tüm fıkralarında belirtilen kurallara aykırı
bir işleme tabi kılınmanın kişiye tazminat hakkı doğurduğu belirtilmiştir. Buna
göre maddenin ikinci veya üçüncü fıkralarında belirtilen durumlara aykırı
şekilde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunulması ya da kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale edilen kimsenin maddenin dördüncü,
beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarındaki güvencelerden
yararlandırılmaması hâlinde uğranılan zararlar devlet tarafından ödenecektir.
45. Anayasa Mahkemesinin, Anayasa’nın 19. Maddesinin dokuzuncu
fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edilip edilmediğini
belirleyebilmesi için öncelikle başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında
belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığını incelemesi
gerekmektedir. Yapılacak bu inceleme sonucunda başvurucunun Anayasa’nın 19. Maddesinin
ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu ve bu
kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine
göre ödenmediği tespit edilirse Anayasa’nın 19. Maddesinin dokuzuncu fıkrasında
güvence altına alınan tazminat hakkının ihlali söz konusu olabilecektir (AİHM’in yaklaşımı için bkz. § 31).
46. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun hürriyetinden yoksun bırakılmasının
Anayasa’nın 19. Maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında hukuka uygun olup
olmadığını inceleyememektedir. Mahkemenin zaman bakımından yetkisinin dışında
olması nedeniyle hukukiliğini inceleyemediği bir hürriyetten yoksun bırakılma
hâlini, dolayısıyla başvurucunun Anayasa’nın 19. Maddesinin dokuzuncu
fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edildiği iddiasını
incelemesi de mümkün değildir. Anılan şikâyet bakımından da zaman bakımından
yetkisizlik söz konusudur (Aziz Yıldırım
(4), B. No: 2014/4476, 16/4/2015, § 34).
47. Zira bireysel başvuruya konu müdahaleyi telafi etmeyi
amaçlayan hukuk yollarının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başladığı tarihten sonra olumsuz biçimde sonuçlanması, müdahaleyi her zaman
Mahkemenin zaman bakımından yetkisi içine sokmaz. Bu bağlamda 5271 sayılı Kanun’un
141. Maddesinde öngörülen tazminat yolunun Anayasa Mahkemesinin bireysel
başvurularda zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten sonra tüketilmiş
olmasının bir önemi bulunmamaktadır (AİHM’in
yaklaşımı için bkz. § 32).
48. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
49. Başvurucu, açılan tazminat davasının reddedilmesi sonucu
aleyhine 3.000 TL vekâlet ücretine hükmedildiğini belirterek bu durumun
mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
50. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına
ilişkin olarak bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
51. Anayasa’nın 36. Maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
52. Başvurucunun aleyhine hükmedilen yüksek vekâlet ücreti
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiası, Anayasa’nın 36. Maddesinin
birinci fıkrası kapsamında incelenecektir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
53. Anayasa’nın 148. Maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı
Kanun’un 45. Maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi
için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence
altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme’ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
54. Diğer taraftan Sözleşme’nin 6. Maddesinde adil yargılanmaya
ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların
ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla
bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına
dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel
başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, §§ 23, 24). Bu bağlamda bir
davada vekâlet ücretine hükmedilmesine ilişkin uyuşmazlıklar “medeni hak ve
yükümlülükler” kapsamında Anayasa’nın 36. Ve Sözleşme’nin 6. Maddesinin koruma
alanı içinde yer almaktadır.
55. Başvurucunun bu bölümdeki şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun
değildir. Kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni
de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve
Hakkın Kapsamı
56. Anayasa’nın 36. Maddesinin birici
fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
57. Anayasa’nın 36. Maddesine 2001 yılı değişiklikleriyle
(3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun’un 14. Maddesi ile) eklenen “adil
yargılanma” ibaresine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası
sözleşmelerce güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Bunlardan Sözleşme ile bunun uygulanmasına
ilişkin AİHM içtihadında yer alan adil yargılanma hakkı güvencelerinden birini
mahkemeye erişim hakkı oluşturmaktadır.
58. Anayasa’nın 36. Maddesinde güvence altına alınan dava
yoluyla hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının
ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve
bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Kişilere yargı
mercileri önünde dava hakkı tanınması adil bir yargılamanın ön koşulunu
oluşturur (AYM, E.2010/41,K.2012/19, 9/2/2012).
59. Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye
erişim hakkıdır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini
savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı
haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en
etkili yolu yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir (AYM, E.2014/76,K.2014/142, 11/9/2014).
60. Kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden
faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının
tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının
sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896,
23/2/2016, § 33).
61. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara vekâlet
ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına
yönelik bir sınırlama oluşturur (Özkan Şen,
B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 53).
62. Somut olayda başvurucunun hukuka aykırı olarak hürriyetinden
yoksun bırakıldığından bahisle açtığı tazminat davasının reddedilmesi sonucunda
mahkeme, başvurucunun davalı Hazineye 3.000 TL vekâlet ücreti ödemesine karar
vermiştir. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir
müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
63. Anayasa’nın 13. Maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler … yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar … ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
64. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. Maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. Maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
65. Bu sebeple sınırlamanın, Anayasa’nın 13. Maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, meşru bir
amaca dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
66. Başvurucu tarafından açılan davanın reddedilmesi sonucu
başvurucunun vekille temsil olunan davalı Hazineye vekâlet ücreti ödemesine
ilişkin mahkeme kararının, 5271 sayılı Kanun’un 324., 1136 sayılı Kanun’un
163., 168. Ve 169., 659 sayılı KHK’nın 14. Maddeleri ile kanunun verdiği
yetkiye dayanılarak çıkarılan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık
Asgari Ücret Tarifesi’ne dayandığı görülmektedir. Bu
kapsamda somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin
kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru Amaç
67. Anayasa’nın 36. Maddesinde, hak arama özgürlüğü için
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir
şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı
sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede
herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa’nın başka
maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların sınırlandırılması mümkün
olabilir (AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10).
68. Anayasa’nın 141. Maddesinin son fıkrasında “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.” Denilmek suretiyle davaların
makul bir süre içinde bitirilmesi gerekliliği açıkça ifade edilmiştir. Bu ilke
gereğince devlet, yargılamaların gereksiz yere uzamasınıengelleyecek
etkin tedbirler almak zorundadır. Bu bağlamda hukuk sisteminin, yargılamaların
makul süre içinde bitirilmesini olanaklı kılacak şekilde düzenlenmesi gerekir.
Haksız olarak hürriyetinden yoksun bırakıldığı iddiasıyla Hazine aleyhine
tazminat davası açan kişilerin, davanın reddedilmesi hâlinde yargılama
giderlerinden ve bu kapsamda Hazine aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinden
sorumlu tutulmaları, gereksiz şekilde dava açılmasının, dolayısıyla
mahkemelerin iş yükünün artırılarak genel olarak yargılamaların uzamasının
önlenmesi bakımından meşru bir amaca sahiptir.
(3) Ölçülülük
69. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada devreye
girecek bir başka güvence de Anayasa’nın 13. Maddesinde ifade edilen “ölçülülük
ilkesi”dir. Bu ilke, temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate alınması
gereken bir güvencedir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
70. Anayasa Mahkemesi kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir (Fatih
Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 92- 93). Bu noktada
mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahale teşkil eden eylemin meşru amacı ile
bireye düşen fedakârlığın ağırlığının gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Müdahalenin nedenini oluşturan meşru amaç ile
bireyin menfaati arasında adil bir denge bulunmalıdır.
71. Mahkemeye erişim hakkı bakımından gereksiz başvuruların
önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin meşgul
edilmeksizin uyuşmazlıkların makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara
belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu
otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı
imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi hâlinde
başvurucuya yüklenecek olan avukatlık ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir
(Serkan Acar, B. No: 2013/1613,
2/10/2013, § 39).
72. Somut olayda başvurucu, uyuşturucu madde ticareti yapma
suçundan dolayı yakalandığını ve yargılama sonunda beraat ettiğini belirterek
1.000 TL manevi tazminat istemiyle 5271 sayılı Kanun’un 141. Maddesine
dayanarak aynı Kanun’un 142. Maddesi uyarınca görevli kılınan ağır ceza
mahkemesinde dava açmıştır. Davaya bakan Batman 1. Ağır Ceza Mahkemesi,
başvurucunun haksız olarak hürriyetinin kısıtlanmadığını belirterek davayı
reddetmiştir. Mahkeme davalı Hazinenin avukatla temsil edilmesi nedeniyle
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre hesapladığı
3.000 TL maktu vekâlet ücretinin başvurucudan alınarak Hazineye verilmesine
karar vermiştir.
73. Başvurucunun haksız olarak hürriyetinden yoksun bırakıldığı
iddiasıyla Hazine aleyhine açtığı davanın reddedilmesi üzerine yargılama
giderlerinden sorumlu tutulması ve bu kapsamda vekille temsil edilen Hazineye
vekâlet ücreti ödemekle yükümlü kılınması, yukarıda belirtildiği üzere gereksiz
şekilde dava açmak suretiyle mahkemelerin iş yükünün artırılarak yargılamaların
uzamasına sebebiyet verilmesinin önlenmesi meşru amacına dayanmaktadır.
74. Haksız olarak hürriyetinden yoksun bırakılmaya ilişkin
tazminat davalarında yalnızca davanın tümüyle reddedilmesi hâlinde davacı
aleyhine vekâlet ücretine hükmedileceği, davanın kısmen kabulü hâlinde ise
davalı Hazine lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin mümkün olmadığı yerleşik
Yargıtay içtihatlarında belirtilmiştir (bkz. §§ 27, 28). Buna göre davacının
vekâlet ücretinden sorumlu olup olmaması bakımından talep edilen tazminat
miktarının ya da tazminat talebinin mahkemece kabul edilen kısmının bir önemi
bulunmamaktadır.
75. Somut olayın koşulları bir bütün hâlinde
değerlendirildiğinde başvurucu, davanın reddedilmesi durumunda maktu vekâlet
ücreti olan 3.000 TL’yi ödemek durumunda kalacağını öngörebilecek durumdadır.
Başvurucunun dava açtığı sırada hürriyetinden yoksun kaldığı sürenin kısa
olması nedeniyle talep ettiği tazminat miktarını düşük tuttuğu görülmekle
birlikte sorumlu tutulan vekâlet ücreti bakımından hürriyetinden yoksun kalınan
sürenin kısa ya da uzun olması, tazminat olarak talep edilen miktarın fazla ya
da az olması belirleyici değildir. Mahkemece davanın tümüyle reddedilmesi
nedeniyle başvurucu aleyhine 3.000 TL maktu vekâlet ücretine hükmedildiği
anlaşılmaktadır. Bu itibarla anılan vekâlet ücretinin başvurucunun dava
açmasını imkânsız hale getirdiği ya da aşırı derece zorlaştırdığı söylenemez.
Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçülü
olduğu sonucuna varılmıştır.
76. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. Maddesinde
güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe
katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Adil yargılanma hakkı
kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin
olarak Anayasa’nın 36. Maddesinin birinci fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
339. Maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine
neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF
TUTULMASINA OYBİRLİĞİYLE,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
OYÇOKLUĞUYLA 5/4/2017 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucunun, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141.
maddesine dayanarak yetkili Ağır Ceza mahkemesinde açtığı davanın reddi
dolayısıyla davalı Hazine’ye 3000 TL vekâlet ücreti ödemek zorunda kalmasının,
mahkemeye erişim hakkının ihlalini oluşturmadığı yolundaki Bölüm çoğunluğu
görüşüne katılmamaktayım.
2. Vekâlet ücreti, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 164.
maddesine göre “… avukatın hukuki yardımının
karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder”.
3. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesine göre yapılacak
tazminat istemi,tabi olduğu
yargı mercii ve yargılama usulü itibariyle Ceza Hukuku disiplini içerisinde yer
almakta ise de, mahiyeti itibariyle bir ceza davası değildir.
4. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre iddia ve
savunma ile bağlı olmaksızın, resen inceleme esasına göre yargılaması yapılıp
hükme bağlanan tazminat istemlerinde, davalı taraf olan Hazine’nin avukatının
rolü esasen kısıtlı olup, ağır ceza davalarında çoğu kez tutuklu işlerde
gereken cezaevi ziyaretleri, kimi dosyalarda yüzlerce sayfa tanık beyanlarının,
bilirkişi raporlarınındeğerlendirilmesi, dilekçeler
hazırlanması, kanun yollarına başvurulması gibi mutad
olan yoğun ve meşakkatli mesailere ihtiyaç bulunmamaktadır.
5. Nitekim başvurucunun talep ettiği 1000 TL dava konusu, sulh
hukuk mahkemesinde görülecek bir davanın konusu olsa vekâlet ücreti aynı asgari
ücret tarifesine göre 750 TL; asliye mahkemesinde 1500 TL olacaktır.
6. Başvuru konusu olayda başvurucu, uyuşturucu madde ticareti
yapmak suçundan dolayı yakalanan ve yaklaşık 5 saat özgürlüğünden mahrum
bırakıldıktan sonra ailesine geri verilen oğlunun Ağır Ceza Mahkemesinde
yapılan yargılama sonucunda beraat ettiğini belirterek tazminat isteminde
bulunmuş, tazminat davasına bakan Ağır Ceza Mahkemesi de bir müzekkere yazmak
suretiyle olayı tahkik ettikten sonra CMK 141. maddesinde belirtilen şartların
oluşmadığına karar vererek davayı reddetmiştir. Dava bir celsede sonuçlanmış ve
karar, duruşmada taraflara tefhim edilmiştir.
7. Bu haliyle, basit yargılama usulüne tabi bir hukuk davasından
farksız olan tazminat davasında Hazine avukatının üstlendiği vekâlet görevinin
reel anlamda ağır ceza avukatlığı niteliğinde olduğundan söz edilemez. Bu
durumda, diğer yargı mercilerinde uygulanan avukatlık ücretine oranla en yüksek
derecede belirlenmiş olan ağır ceza mahkemelerindeki asgari avukatlık ücretinin
bu olayda uygulanması, tarifenin amacına aykırıdır.
8. Kaldı ki, Hazine avukatının mesaisinden ve davanın
karmaşıklığından bağımsız olarak, Hazine lehine hükmedilen vekâlet ücreti,
Hazine avukatının kendisine de ödenmemekte; 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı
Genel bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk
Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname esasları gereğince
idare lehine hükmedilerek belli esaslara göre taksim olunmaktadır.
9. Bu niteliğiyle olayda hükmedilen 3000 TL vekâlet ücretinin,
avukatın hukuki yardımının karşılığı olan vekâlet ücretinden ziyade, davacının
HAZİNEYE ÖDEDİĞİ BİR PARA CEZASI şekline dönüştüğü açıktır.
10. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi
(AYM) içtihatlarında adil yargılanma hakkının, mahkemeye erişim hakkını da
kapsadığında tereddüt bulunmamaktadır. AYM, dava sonucundaki başarıya göre
taraflara vekâlet ücreti yüklenmesinin, mahkemeye erişim hakkı yönünden
değerlendirmesini yaptığı Özkan Şen
kararında (2012/791) şunları belirtmiştir:
“53. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak
taraflara vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye
erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru
görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin
gözetilmiş olması gerekir. Başvuru konusu olayda dava açıldıktan sonra
2/11/2011 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı KHK ile idarenin
taraf olduğu davaların, idarenin bünyesinde görev yapan kadrolu hukuk
müşavirleri ve avukatlar tarafından takibi öngörülmüş olup, davanın reddi
halinde idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır.
Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece
mahkemelerin fuzuli yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede
bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu
yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi
içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da
aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olan
vekâlet ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§ 38 - 39).
54. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı
mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden
hesaplanan vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali
veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını
engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu
çerçevede, davanın özel koşulları
çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim
hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir.”
11. Oğlu uyuşturucu madde ticareti suçundan şüphelenilerek
yakalanan ve beş saat kadar tutulan başvurucunun, açılan davanın da beraatle sonuçlanması karşısında, makul düzeyde (1000 TL)
tazminat talebiyle açtığı davanın“gereksiz veya mahkemeleri fuzuli yere meşgul edecek”
bir başvuru olarak adlandırılamayacağı açıktır. Ancak kanunla belirlenmiş olan
vekâlet ücreti, bu konuda somut olaya ve hakkaniyete uygun bir başka miktarın
uygulanmasına imkan vermemektedir.
12. Bu nedenle başvurucunun talebinin reddedilmesi sonucunda
Hazine’ye 3000 TL vekâlet ücreti ödemek zorunda kalması, ağır ceza
mahkemelerindeki vekâlet ücretinin avukatlık asgari ücret tarifesinde nispeten
yüksek oranlarda tespitinin amaçlarına, somut olaya ve hakkaniyete aykırı bir
durum yaratmıştır. Davalı tarafın kendini savunmasına yönelik herhangi bir
hukuki yardımın karşılığı olarak nitelenemeyecek, adeta para cezası
niteliğindeki 3000 TL vekâlet ücretinin, mahkemeye başvurarak hak aramayı aşırı
biçimde zorlaştırıcı, ölçüsüz bir yaptırım olduğu görülmektedir.
13. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine karar vermek gerektiği düşüncesiyle, Bölüm çoğunluğuna
katılmıyorum.
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|