TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NEVZAT AZAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/973)
|
|
Karar Tarihi: 5/4/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Nevzat AZAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Kadir
AZAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk
incelemelerinin duruşmasız olarak yapılması ve bu incelemelerde alınan savcılık
görüşünün bildirilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının;
tutukluluk dolayısıyla siyasi faaliyetlerin yerine getirilememesi nedeniyle
siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/1/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 29/3/2009 tarihinde yapılan yerel seçimlerde
Karlıova Belediye Meclis Üyeliğine seçilmiştir.
9. Başvurucu, 28/7/2011 tarihinde Bingöl ili Karlıova ilçesinde
bir korucunun silahla öldürülmesi olayına ilişkin olarak Karlıova Cumhuriyet
Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 13/9/2012 tarihinde gözaltına
alınmış ve Karlıova Sulh Ceza Mahkemesinin 16/9/2012 tarihli kararı ile
"silahlı terör örgütüne üye olma ve kasten insan öldürme" suçlarından
tutuklanmıştır.
10. Başvurucu hakkındaki soruşturma dosyası, Karlıova Cumhuriyet
Başsavcılığının 21/9/2012 tarihli fezlekesiyle eylemin terör suçu niteliğinde
bulunması nedeniyle Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (TMK mülga 10.
maddeyle görevli bölümü) gönderilmiştir.
11. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 10/4/2013 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü
bozma, kasten insan öldürme" suçlarını işlediğinden bahisle
cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası
açılmıştır.
12. Dava, Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin (TMK mülga 10.
maddeyle görevli) E.2013/138 sayılı dosyası üzerinden, başvurucu bakımından
tutuklu olarak görülmüştür. Mahkeme 5/12/2013 tarihli celsede başvurucunun
tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
13. Başvurucu, karara itiraz etmiş; Diyarbakır 9. Ağır Ceza
Mahkemesinin (TMK mülga 10. maddeyle görevli) 13/12/2013 tarihli kararı ile
itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
14. Anılan karar, başvurucuya 15/1/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 23/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve
Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un
1. maddesi ile TMK mülga 10. maddeyle görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin
kaldırılması üzerine Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/3/2014 tarihli
kararı ile dosya, Bingöl Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiştir.
17. Bingöl Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/137 sayılı dosyası
üzerinden devam olunan yargılamada 17/9/2014 tarihli celsede başvurucunun tahliyesine
karar verilmiştir.
18. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Şüpheli veya sanığın salıverilme
istemleri" kenar başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin
devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına
itiraz edilebilir."
20. 5271 sayılı Kanun'un "Usul"
kenar başlıklı 105. maddesi şöyledir:
"103 ve 104 üncü
maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli,
sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün
içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir.
(Ek cümle: 11/4/2013-6459/15 md.) Duruşma dışında bu karar
verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin
görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir."
21. 5271 sayılı Kanun'un
"Tutukluluğun incelenmesi" kenar başlıklı 108. maddesi
şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla
tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100
üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi,
yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan
sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya
koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen
süre içinde de re'sen karar verir."
22. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
23. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabilir."
B. Uluslararası Hukuk
1. Sözleşme Hükümleri
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün 3. maddesi şöyledir:
"Yüksek Sözleşmeci Taraflar, yasama
organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak
şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt
ederler."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'ye
ek 1 No.lu Protokol'ün 3. maddesindeki serbest seçim hakkını, "yasama organı"nın seçimi ya da bu organın iki meclisi varsa
en azından bir meclisin seçimi ile sınırlı olarak değerlendirmektedir (Gorizdra/Moldova (kk.),
B. No: 53180/99, 2/7/2002, hukuk kısmı, § 2; Cherepkov/Rusya (kk.), B. No: 51501/99,
25/1/2000, hukuk kısmı, § 1).
26. AİHM, serbest seçim hakkının kapsamını, yasama yetkisine
sahip olmayan yerel yönetimlerin seçimlerini içerecek kadar genişletmemiş ve
yerel seçimlerin, ulusal yasaları yerel düzeyde uygulayarak parlamentonun
desteklenmesi işlevine sahip olduğunu belirtmiştir. AİHM ayrıca, belediye
seçimlerinin (Cherepkov/Rusya (kk.)),
bölgesel seçimlerin (Malarde/France (kk.),
B. No: 46813/99, 5/9/2000), il genel meclisi seçimlerinin (Santoro/Italy, B. No: 36681/97,
16/1/2003), belediye ve ilçe meclisi seçimlerinin (Mółka/Poland (kk.),
B. No: 56550/00, 11/4/2006) Sözleşme'ye ek 1 No.lu
Protokol'ün 3. maddesinde belirlenen serbest seçim hakkının kapsamında
olmadığına karar vermiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 5/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Seçme, Seçilme ve
Siyasi Faaliyette Bulunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu, tutukluluğu nedeniyle Barış ve Demokrasi
Partisinden seçildiği Karlıova Belediye Meclis üyeliği görevini yerine
getiremediğini belirterek Anayasa'nın 67. maddesinde güvence altına alınan
siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, hak ihlali
tespitiyle birlikte tazminat talebinde bulunmuştur.
2. Değerlendirme
29. Anayasa'nın 67. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara
uygun olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasî parti içinde
siyasî faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir."
30. Başvurucunun bu iddiasının Anayasa'nın 67. maddesinin
birinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
31. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci
cümlesi şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir."
32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
33. Belirtilen hükümler uyarınca, bir anayasal hak ihlali
iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi dâhilinde olabilmesi
için, başvurucu tarafından dayanılan hakkın Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerden olması ve Sözleşme ve buna ek Türkiye'nin taraf
olduğu protokoller kapsamında yer alması gerekir. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun esasının
incelenmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B.
No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18; Mehmet
Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, § 106).
34. Anayasa'nın 67. maddesinde seçme, seçilme ve bağımsız olarak
veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma hakkı güvence altına
alınmıştır. Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı, demokrasinin en
önemli ilkelerinden biri olarak kabul edilmelidir. Şüphesiz anılan haklar,
hukukun üstünlüğüne dayanan etkili ve anlamlı bir demokrasinin temellerinin
kurulması ve sürdürülmesi için hayati öneme sahiptir (Nejdet Atalay, B. No: 2014/184, 16/7/2014, § 59).
35. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel
başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale
edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı
sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da
girmesi gerekir. Somut olayda, belediye meclis üyesi olarak seçilen
başvurucunun tutuklanması nedeniyle siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal
edildiği iddiası, Sözleşme'nin uygulanmasına ilişkin AİHM içtihatları (bkz. §§
25, 26) karşısında, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında
kalmaktadır (Nejdet Atalay, § 62). Zira anılan iddianın
temeli, yasama organına değil yerel yönetimlere ilişkindir.
36. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun tutukluluğu nedeniyle
siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının, Anayasa
ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun
bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu; suçun işlendiğine dair kuvvetli şüphe
bulunmamasına rağmen matbu gerekçelerle devam ettirilen tutukluluğun makul
süreyi aştığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, aynı soruşturmada çoğu şüpheli hakkında
tutuklama tedbiri uygulanmazken kendisinin tutuklandığını belirterek
Anayasa'nın 10. maddesinde güvence altına alınan eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş; hak ihlali tespitiyle birlikte tazminat talebinde
bulunmuştur.
b. Değerlendirme
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Anayasa'nın 10. maddesinde
düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine yönelik iddiasının soyut olarak
değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer
alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması
gerekmektedir. Buna göre kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan
muamele ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ve
bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb.
ayrımcı bir nedene dayandığını makul delillerle ortaya koyamayan başvurucunun,
eşitlik ilkesinin ihlali iddiası, esas olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
çerçevesinde ele alınmalıdır (Onurhan Solmaz,
§§ 33, 34).
39. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
40. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
41. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 17).
42. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa (ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak) 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
43. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 17/9/2014
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun, tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada da incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna
uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun
"ikincil niteliği" ile bağdaşmamaktadır.
44. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel
başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutukluluk
İncelemelerinin Duruşmasız Olarak Yapıldığı ve Savcılık Görüşünün
Bildirilmediği İddiaları
a. Başvurucunun İddiaları
45. Başvurucu, gerek talep üzerine
gerekse resen yapılan tutukluluğa ilişkin incelemelerin duruşmasız olarak
gerçekleştirildiğini ve bu incelemeler sırasında alınan savcılık görüşlerinin
tebliğ edilmediğini belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, hak ihlali
tespitiyle birlikte tazminat talebinde bulunmuştur.
b. Değerlendirme
46. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın
kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili
bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
47. Başvurucunun bu iddiaları, Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası çerçevesinde incelenecektir.
48. Hürriyeti kısıtlanan bir kimse, Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası uyarınca kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir (Mehmet Haberal, § 122).
49. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, serbest
bırakılmayı sağlamak amacıyla başvurulacak yerin bir yargı mercii olması
öngörülmüş olduğundan işin doğası gereği burada yapılacak incelemenin yargısal
bir niteliği bulunmaktadır. Yargısal nitelikteki bu inceleme sırasında adil
yargılanma hakkının bütün güvencelerinin sağlanması her zaman mümkün değilse de
başvuruya konu tutmanın niteliğine ve koşullarına uygun olan somut güvencelerin
sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, §
123).
50. Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest
bırakılma taleplerinin incelenmesinde "silahların eşitliği" ve
"çelişmeli yargılama" ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, B.
No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30).
51. Bununla birlikte, 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine göre
şüpheli veya sanığın istemi olmaksızın tutukluluğun resen incelenmesi
durumunda, hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine başvurma hakkı
kapsamında bir değerlendirme yapılmadığından, bu incelemelerin Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamına dâhil edilmesi mümkün değildir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B.
No: 2012/1158, 21/11/2013, § 32; Faik Özgür
Erol ve diğerleri, B. No: 2013/6160, 2/12/2015 § 24).
52. Şüpheli veya sanığın salıverilme taleplerinin incelenmesine
ilişkin usulün belirlendiği 5271 sayılı Kanun'un 105. maddesi uyarınca
Cumhuriyet savcısından görüş alınması, salıverilme istemlerine ilişkin kararın
duruşmada verilmesi hâlinde zorunlu olup bu durumda alınan görüşün şüpheli,
sanık veya müdafiine bildirilmesi gerekir.
53. Ayrıca Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasından
kaynaklanan temel güvencelerden biri de tutukluluğa karşı itirazın hâkim önünde
yapılan duruşmalarda etkin olarak incelenmesi hakkıdır (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 66). Kişi
bu haktan düzenli bir şekilde yararlanarak makul aralıklarla dinlenilmeyi talep
edebilmelidir.
54. Öte yandan Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla
ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun,
kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü
hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini,
dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların
neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde
kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin
gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
55. Somut olayda başvurucu, başvuru formu ve eklerinde,
tutukluluğun devamı kararlarından hangisine veya hangilerine ilişkin olarak
duruşma yapılmadığını ya da alınan savcılık görüşünden haberdar edilmediğini
bildirmemiştir. Ayrıca başvurucunun duruşma dışında tahliye talebinde
bulunduğuna ve talebinin duruşma yapılmaksızın ve savcılık görüşü
bildirilmeksizin incelendiğine dair bir iddiasının bulunmadığı görülmektedir.
Resen gerçekleştirilen tutuklulukla ilgili incelemeler sonucunda verilen
kararlar konu bakımından yetki kapsamı dışında olduğundan (bkz. § 51),
başvurucunun bu incelemelere ilişkin şikâyetleri değerlendirme dışında
tutulmuş; talep üzerine yapılan tutukluluk incelemelerine ilişkin iddialar
bakımından ise bireysel başvuruya konu edilen Diyarbakır 8. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2013/138 sayılı dosyasında duruşmalarda verilen tutukluluğun
devamı kararları ile sınırlı bir değerlendirme yapılmıştır.
56. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/138 sayılı
dosyası incelendiğinde, Mahkemece 27/6/2013, 19/9/2013, 5/12/2013 ve 20/2/2014
tarihli celselerde başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilirken
duruşmalarda Cumhuriyet savcısının yanı sıra başvurucunun ve müdafiinin hazır bulunduğu, anılan duruşmalarda Cumhuriyet
savcısının tutukluluğa ilişkin görüşünü açıkladığı ve başvurucu ve müdafiinin Cumhuriyet savcısının görüşünü açıklamasından
sonra tutukluluğa ilişkin taleplerini sözlü olarak dile getirdiği
görülmektedir. Bu itibarla, talep üzerine yapılan tutukluluk incelemelerinin
duruşmasız olarak gerçekleştirildiği ve incelemeler sırasında alınan savcılık
görüşünün tebliğ edilmediği iddiaları yerinde değildir.
57. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluk incelemelerinin
duruşmasız olarak gerçekleştirildiği ve incelemeler sırasında alınan savcılık
görüşünün tebliğ edilmediği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı
açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZOLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı kapsamında tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı kapsamında tutukluluk incelemelerinin duruşmasız olarak
yapıldığına ve savcılık görüşünün bildirilmediğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZOLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
5/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.