TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
NEVZAT AZAK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/973)
Karar Tarihi: 5/4/2017
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Aydın ŞİMŞEK
Başvurucu
Nevzat AZAK
Vekili
Av. Kadir AZAK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin duruşmasız olarak yapılması ve bu incelemelerde alınan savcılık görüşünün bildirilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutukluluk dolayısıyla siyasi faaliyetlerin yerine getirilememesi nedeniyle siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/1/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 29/3/2009 tarihinde yapılan yerel seçimlerde Karlıova Belediye Meclis Üyeliğine seçilmiştir.
9. Başvurucu, 28/7/2011 tarihinde Bingöl ili Karlıova ilçesinde bir korucunun silahla öldürülmesi olayına ilişkin olarak Karlıova Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 13/9/2012 tarihinde gözaltına alınmış ve Karlıova Sulh Ceza Mahkemesinin 16/9/2012 tarihli kararı ile "silahlı terör örgütüne üye olma ve kasten insan öldürme" suçlarından tutuklanmıştır.
10. Başvurucu hakkındaki soruşturma dosyası, Karlıova Cumhuriyet Başsavcılığının 21/9/2012 tarihli fezlekesiyle eylemin terör suçu niteliğinde bulunması nedeniyle Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (TMK mülga 10. maddeyle görevli bölümü) gönderilmiştir.
11. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 10/4/2013 tarihli iddianamesi ile başvurucunun "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, kasten insan öldürme" suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
12. Dava, Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin (TMK mülga 10. maddeyle görevli) E.2013/138 sayılı dosyası üzerinden, başvurucu bakımından tutuklu olarak görülmüştür. Mahkeme 5/12/2013 tarihli celsede başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
13. Başvurucu, karara itiraz etmiş; Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesinin (TMK mülga 10. maddeyle görevli) 13/12/2013 tarihli kararı ile itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
14. Anılan karar, başvurucuya 15/1/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 23/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 1. maddesi ile TMK mülga 10. maddeyle görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması üzerine Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/3/2014 tarihli kararı ile dosya, Bingöl Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiştir.
17. Bingöl Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/137 sayılı dosyası üzerinden devam olunan yargılamada 17/9/2014 tarihli celsede başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
18. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir."
20. 5271 sayılı Kanun'un "Usul" kenar başlıklı 105. maddesi şöyledir:
"103 ve 104 üncü maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir. (Ek cümle: 11/4/2013-6459/15 md.) Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir."
21. 5271 sayılı Kanun'un "Tutukluluğun incelenmesi" kenar başlıklı 108. maddesi şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir."
22. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
23. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."
B. Uluslararası Hukuk
1. Sözleşme Hükümleri
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 3. maddesi şöyledir:
"Yüksek Sözleşmeci Taraflar, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 3. maddesindeki serbest seçim hakkını, "yasama organı"nın seçimi ya da bu organın iki meclisi varsa en azından bir meclisin seçimi ile sınırlı olarak değerlendirmektedir (Gorizdra/Moldova (kk.), B. No: 53180/99, 2/7/2002, hukuk kısmı, § 2; Cherepkov/Rusya (kk.), B. No: 51501/99, 25/1/2000, hukuk kısmı, § 1).
26. AİHM, serbest seçim hakkının kapsamını, yasama yetkisine sahip olmayan yerel yönetimlerin seçimlerini içerecek kadar genişletmemiş ve yerel seçimlerin, ulusal yasaları yerel düzeyde uygulayarak parlamentonun desteklenmesi işlevine sahip olduğunu belirtmiştir. AİHM ayrıca, belediye seçimlerinin (Cherepkov/Rusya (kk.)), bölgesel seçimlerin (Malarde/France (kk.), B. No: 46813/99, 5/9/2000), il genel meclisi seçimlerinin (Santoro/Italy, B. No: 36681/97, 16/1/2003), belediye ve ilçe meclisi seçimlerinin (Mółka/Poland (kk.), B. No: 56550/00, 11/4/2006) Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 3. maddesinde belirlenen serbest seçim hakkının kapsamında olmadığına karar vermiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 5/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Seçme, Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu, tutukluluğu nedeniyle Barış ve Demokrasi Partisinden seçildiği Karlıova Belediye Meclis üyeliği görevini yerine getiremediğini belirterek Anayasa'nın 67. maddesinde güvence altına alınan siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, hak ihlali tespitiyle birlikte tazminat talebinde bulunmuştur.
2. Değerlendirme
29. Anayasa'nın 67. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasî parti içinde siyasî faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir."
30. Başvurucunun bu iddiasının Anayasa'nın 67. maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
31. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
33. Belirtilen hükümler uyarınca, bir anayasal hak ihlali iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi dâhilinde olabilmesi için, başvurucu tarafından dayanılan hakkın Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olması ve Sözleşme ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamında yer alması gerekir. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun esasının incelenmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18; Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, § 106).
34. Anayasa'nın 67. maddesinde seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma hakkı güvence altına alınmıştır. Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı, demokrasinin en önemli ilkelerinden biri olarak kabul edilmelidir. Şüphesiz anılan haklar, hukukun üstünlüğüne dayanan etkili ve anlamlı bir demokrasinin temellerinin kurulması ve sürdürülmesi için hayati öneme sahiptir (Nejdet Atalay, B. No: 2014/184, 16/7/2014, § 59).
35. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Somut olayda, belediye meclis üyesi olarak seçilen başvurucunun tutuklanması nedeniyle siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği iddiası, Sözleşme'nin uygulanmasına ilişkin AİHM içtihatları (bkz. §§ 25, 26) karşısında, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalmaktadır (Nejdet Atalay, § 62). Zira anılan iddianın temeli, yasama organına değil yerel yönetimlere ilişkindir.
36. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun tutukluluğu nedeniyle siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu; suçun işlendiğine dair kuvvetli şüphe bulunmamasına rağmen matbu gerekçelerle devam ettirilen tutukluluğun makul süreyi aştığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, aynı soruşturmada çoğu şüpheli hakkında tutuklama tedbiri uygulanmazken kendisinin tutuklandığını belirterek Anayasa'nın 10. maddesinde güvence altına alınan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; hak ihlali tespitiyle birlikte tazminat talebinde bulunmuştur.
b. Değerlendirme
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine yönelik iddiasının soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekmektedir. Buna göre kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ve bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayrımcı bir nedene dayandığını makul delillerle ortaya koyamayan başvurucunun, eşitlik ilkesinin ihlali iddiası, esas olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı çerçevesinde ele alınmalıdır (Onurhan Solmaz, §§ 33, 34).
39. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
40. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
41. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
42. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa (ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak) 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
43. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 17/9/2014 tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun, tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada da incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun "ikincil niteliği" ile bağdaşmamaktadır.
44. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutukluluk İncelemelerinin Duruşmasız Olarak Yapıldığı ve Savcılık Görüşünün Bildirilmediği İddiaları
45. Başvurucu, gerek talep üzerine gerekse resen yapılan tutukluluğa ilişkin incelemelerin duruşmasız olarak gerçekleştirildiğini ve bu incelemeler sırasında alınan savcılık görüşlerinin tebliğ edilmediğini belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, hak ihlali tespitiyle birlikte tazminat talebinde bulunmuştur.
46. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
47. Başvurucunun bu iddiaları, Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası çerçevesinde incelenecektir.
48. Hürriyeti kısıtlanan bir kimse, Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir (Mehmet Haberal, § 122).
49. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, serbest bırakılmayı sağlamak amacıyla başvurulacak yerin bir yargı mercii olması öngörülmüş olduğundan işin doğası gereği burada yapılacak incelemenin yargısal bir niteliği bulunmaktadır. Yargısal nitelikteki bu inceleme sırasında adil yargılanma hakkının bütün güvencelerinin sağlanması her zaman mümkün değilse de başvuruya konu tutmanın niteliğine ve koşullarına uygun olan somut güvencelerin sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, § 123).
50. Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma taleplerinin incelenmesinde "silahların eşitliği" ve "çelişmeli yargılama" ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, B. No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30).
51. Bununla birlikte, 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine göre şüpheli veya sanığın istemi olmaksızın tutukluluğun resen incelenmesi durumunda, hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine başvurma hakkı kapsamında bir değerlendirme yapılmadığından, bu incelemelerin Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamına dâhil edilmesi mümkün değildir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 32; Faik Özgür Erol ve diğerleri, B. No: 2013/6160, 2/12/2015 § 24).
52. Şüpheli veya sanığın salıverilme taleplerinin incelenmesine ilişkin usulün belirlendiği 5271 sayılı Kanun'un 105. maddesi uyarınca Cumhuriyet savcısından görüş alınması, salıverilme istemlerine ilişkin kararın duruşmada verilmesi hâlinde zorunlu olup bu durumda alınan görüşün şüpheli, sanık veya müdafiine bildirilmesi gerekir.
53. Ayrıca Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasından kaynaklanan temel güvencelerden biri de tutukluluğa karşı itirazın hâkim önünde yapılan duruşmalarda etkin olarak incelenmesi hakkıdır (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 66). Kişi bu haktan düzenli bir şekilde yararlanarak makul aralıklarla dinlenilmeyi talep edebilmelidir.
54. Öte yandan Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun, kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
55. Somut olayda başvurucu, başvuru formu ve eklerinde, tutukluluğun devamı kararlarından hangisine veya hangilerine ilişkin olarak duruşma yapılmadığını ya da alınan savcılık görüşünden haberdar edilmediğini bildirmemiştir. Ayrıca başvurucunun duruşma dışında tahliye talebinde bulunduğuna ve talebinin duruşma yapılmaksızın ve savcılık görüşü bildirilmeksizin incelendiğine dair bir iddiasının bulunmadığı görülmektedir. Resen gerçekleştirilen tutuklulukla ilgili incelemeler sonucunda verilen kararlar konu bakımından yetki kapsamı dışında olduğundan (bkz. § 51), başvurucunun bu incelemelere ilişkin şikâyetleri değerlendirme dışında tutulmuş; talep üzerine yapılan tutukluluk incelemelerine ilişkin iddialar bakımından ise bireysel başvuruya konu edilen Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/138 sayılı dosyasında duruşmalarda verilen tutukluluğun devamı kararları ile sınırlı bir değerlendirme yapılmıştır.
56. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/138 sayılı dosyası incelendiğinde, Mahkemece 27/6/2013, 19/9/2013, 5/12/2013 ve 20/2/2014 tarihli celselerde başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilirken duruşmalarda Cumhuriyet savcısının yanı sıra başvurucunun ve müdafiinin hazır bulunduğu, anılan duruşmalarda Cumhuriyet savcısının tutukluluğa ilişkin görüşünü açıkladığı ve başvurucu ve müdafiinin Cumhuriyet savcısının görüşünü açıklamasından sonra tutukluluğa ilişkin taleplerini sözlü olarak dile getirdiği görülmektedir. Bu itibarla, talep üzerine yapılan tutukluluk incelemelerinin duruşmasız olarak gerçekleştirildiği ve incelemeler sırasında alınan savcılık görüşünün tebliğ edilmediği iddiaları yerinde değildir.
57. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluk incelemelerinin duruşmasız olarak gerçekleştirildiği ve incelemeler sırasında alınan savcılık görüşünün tebliğ edilmediği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZOLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında tutukluluk incelemelerinin duruşmasız olarak yapıldığına ve savcılık görüşünün bildirilmediğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZOLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 5/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.