TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ZAHİDE KARAÖZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/776)
|
|
Karar Tarihi: 12/3/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 16/5/2015-29357
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Aliye YILDIZ VARSIN
|
Başvurucu
|
:
|
Zahide KARAÖZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Adil AKTAY
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu,
maliki olduğu arazinin kamulaştırılması nedeniyle açılan bedel tespiti ve
tescil davasında araziye gerçek değerinden düşük bir bedel tayin edilmesi,
faize hükmedilmemesi ve yargılamanın makul sürede bitirilmemesi nedenleriyle
hak arama hürriyeti, mülkiyet hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 3/1/2014 tarihinde
Mersin 4. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 30/5/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına ve dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm
Başkanı tarafından 4/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5.
Adalet Bakanlığınca, 4/8/2014 tarihli yazı ile Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru
formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen
ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucuya
ait taşınmazın da bulunduğu Ermenek İlçesinde, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının 10/4/2002 tarih ve 1572 sayılı tasdikli projesi kapsamında Ermenek
Barajı ve HES tesisleri projesi ve göl sahası inşaatı yapılması planlanmış ve
13/7/2006 tarihinde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce (İdare) kamu yararı ve
kamulaştırma kararı alınmıştır. Bakanlar Kurulu'nun baraj ve HES projesine
ilişkin 2009/14599 sayılı acele kamulaştırma kararı 31/1/2009 tarih ve 27127
sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
8.
İdare, başvurucuya ait taşınmaza acele kamulaştırma yoluyla el konulması ve
kamulaştırma bedelinin tespiti talebiyle dava açmıştır. Ermenek Asliye Hukuk
Mahkemesi, 13/4/2010 tarih ve E.2009/1105, K.2010/162 sayılı kararı ile
bilirkişi raporuna dayanarak el koyma bedelini 432,69 TL olarak belirleyerek
bedelin başvurucuya ödenmesine ve bahsedilen taşınmaza acele el konulmasına karar
vermiştir.
9.
İdare tarafından 27/7/2011 tarihinde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve
taşınmazın tescili davasında Mahkeme, bilirkişiler eşliğinde kamulaştırma
konusu taşınmaz üzerinde keşif yapmış, bilirkişiler, taşınmazın özelliklerini
gözeterek ve 2011 yılı fiyat, masraf ve verim verilerini kullanarak taşınmazın
toplam değerini 803,10 TL olarak belirlemişlerdir.
10.
Mahkeme, 15/10/2012 tarih ve E.2011/736, K.2012/1137 sayılı kararı ile Yargıtay
18. Hukuk Dairesi içtihadı doğrultusunda yapılan keşif ve bilirkişi raporunda
yer alan hususlara göre, taşınmazın değerini 803,10 TL olarak tespit etmiş ve
acele el koyma kararı sonrası ödenen bedeli mahsup ile bakiye 379,40 TL’nin
başvurucuya ödenmesine, taşınmazın tapu kaydının iptali ile idare adına tapuya
kayıt ve tesciline karar vermiştir. Mahkeme kararda davacı idarenin yapmış
olduğu yargılama giderlerini kendisi üzerine bırakmış, ayrıca başvurucu lehine
1.200,00 TL vekâlet ücretinin davacı idareden alınmasına dair hüküm kurmuştur.
11.
Temyiz üzerine karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 2/4/2013 tarih ve
E.2013/2251, K.2013/5392 sayılı ilamı ile onanmıştır.
12.
Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 30/10/2013 tarih ve
E.2013/13289, K.2013/14228 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
13. Anılan
karar, başvurucuya 4/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu
3/1/2014 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
15. 4/11/1983 tarih ve 2942
sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun “Kamulaştırma
bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili”
kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde
idare, … asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma
bedelinin tespitiyle, … idare adına tesciline karar verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz
gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın malikine …
bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.
…
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde
anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde
keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede
sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın
değerini tespit için mahallinde keşif yapar…
Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da
dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini
belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye
verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder.
Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini
ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa
itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.
Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hakim tarafından onbeş gün içinde
sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim,
tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak
adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit
edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma
bedelidir. … İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına …
dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve
kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu
dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup
tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.
(Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md) Kamulaştırma
bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması
hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz
işletilir.
…
14 üncü maddede belirtilen süre içinde, kamulaştırma
işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve
idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde
mahkemece, idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun
sonucuna göre işlem yapılır.
…”
16. 2942 sayılı Kanun’un
24/4/2001 tarih ve 4650 sayılı Kanunla değişik 11. maddesinin üçüncü fıkrası
şöyledir:
“Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı
gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile
ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate
alınmaz.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 12/3/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 3/1/2014 tarih ve 2014/776
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18.
Başvurucu, maliki olduğu taşınmazın idarece kamulaştırılması işlemleri
sırasında idarenin taşınmaza hemen ihtiyacı olduğunu belirterek 2942 sayılı
Kanun'un 27. maddesi uyarınca değer tespiti yapılması ve acele el konulması
talebiyle açtığı davada taşınmazın değerinin tespit edildiğini, buna karşın
idarenin, yasal süresi içerisinde 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca
kamulaştırma davasını açmadığını, AİHM kriterlerine göre bedel tespiti ile
kamulaştırma işlemi arasında geçmesi gerekli makul sürenin aşıldığını,
bilirkişice kamulaştırma bedeli tespit edilirken yalnızca taşınmazın bulunduğu
ilçenin verileri dikkate alınarak hesap yapılması gerekli olduğu hâlde, komşu
ilçelerin tarım müdürlüğü verileri de dikkate alınarak hesap yapıldığını, kamulaştırma
işlemi nedeniyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ve tespit edilen bedelin
orantılı olmadığını, uygulanması gerekli faizin düşük hesaplandığını, aynı
Mahkemenin benzer kararlarında yerleşik Yargıtay uygulamasını da dikkate alarak
bedel tespiti yaptığı hâlde, kendisine ait taşınmazın değerini eksik hesap
ettiğini, taşınmazın baraj gölü altında kalması nedeniyle tarımsal
faaliyetlerini sürdüremediğini ve taşınmaz üzerinde bulunan konutunu
kullanamadığını, ayrıca acele kamulaştırma kararı sonrasında bedel tespiti
davasının geç açıldığını ve taşınmaz sular altında kaldığından delillerin yok
edildiğini belirterek, Anayasa’nın 2., 10., 20., 35., 36., 46. ve 90.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19.
Başvurucu, somut başvuruya konu bedel tespiti ve tescil davasıyla ilgili
yukarıda sıralanan şikâyetleri nedeniyle Anayasa’nın 2., 10., 20., 35., 36.,
46. ve 90. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp, somut dava ve buna bağlı olayların özelliklerine göre olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder.
20.
Başvurucu, diğer ilçelerde kamulaştırma bedelinin tespitinde sadece ilçe tarım
müdürlüğü verileri dikkate alınıp bedel tespiti yapılırken Ermenek ilçesindeki
taşınmazlarda Ermenek ilçesiyle birlikte çevre ilçeler ile Karaman ili tarım
müdürlükleri verilerinin ortalamasının “mevki” olarak değerlendirilip bedel
tespitinde kullanılmasının eşitlik ilkesini, mülkiyet ve adil yargılanma
haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüşse de başvurucunun bahse konu şikâyetinin
özünün mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik şartını ihlal ettiği iddiası
olduğu anlaşıldığından, bu konuda ayrıca eşitlik ilkesi ve adil yargılanma
(hakkaniyete uygun yargılanma) hakkı yönünden inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
21.
Başvurucunun kamulaştırma bedeline faiz uygulanmadığı yönündeki şikâyetleri
mülkiyet hakkında ölçülülük ilkesi yönünden, yargılamanın olması gerekenden
uzun sürmesine dair şikâyetleri makul sürede yargılanma hakkı yönünden
incelenecektir. Başvurucunun özel hayatın gizliliği ve delillerin yok
edilmesine yönelik şikâyetleri ise ayrıca incelenecektir.
1. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
22.
Başvurucu, 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesine göre 105 günde tamamlanması
gereken kamulaştırma bedelinin tespiti davasının daha uzun sürede
tamamlandığını belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
23.
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti”
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
24.
Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların
gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası
şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
25.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
26.
Makul sürede yargılanma hakkı adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup,
davaların makul sürede sonuçlandırılması da yargının görevidir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 39).
27.
Makul süre incelemesinde; yargılamaya intikal eden maddi vakıalar ve ispat
araçlarından oluşan dava malzemesinin veya uygulanacak hukuk kurallarının
karmaşık olması; tarafların genel olarak yargılama sürecindeki tutumları;
yargılama sürecinin uzamasındaki etkileri ve usuli
haklarını kullanırken gereken dikkat ve özeni gösterip göstermedikleri; yargı
makamları yanında dava süreciyle ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet
organlarına atfedilebilir yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden
kaynaklanan bir gecikme olup olmadığı ve yargılamanın süratle sonuçlandırılması
hususunda gerekli özenin gösterilip gösterilmediği; başvurucu için hukuki
korumanın bir an önce gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi davanın
niteliği ve niceliğine ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar
verilmesi gerekmektedir (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 58).
28.
Taraflar için 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesinde kamulaştırma bedelinin
tespiti davalarının sonuçlandırılması için öngörülen süreler mahkemelere
yönelik süreler olduğundan düzenleyici nitelikte olup, mahkemeler bu sürede
davayı sonuçlandıramasalar da daha sonra verdikleri kararların geçerli
olduğunda şüphe yoktur. 2942 sayılı Kanun’un gereği yapılması gereken
duruşmalar ve duruşma aralıkları, bilirkişi raporlarının beklenmesi ve tebligat
işlemleri göz önünde bulundurulduğunda, bu sürelerin aşılabileceği
görülmektedir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 47- 48).
29.
Nitekim AİHM de, benzer şekildeki düzenleyici
sürelerin yargılama süresini kısaltma amacı taşıdığını vurgulamaktadır. AİHM, ulusal
mahkemelerin yasal süreye riayetlerine ilişkin yerel mevzuatı nasıl
yorumladıklarını ve uyguladıklarını denetlemenin görevi olmadığını belirterek
davaların “makul süre” içerisinde
tamamlanıp tamamlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama süresinin bütününü
ele almakta ve bu sürenin Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasına uygun olup
olmadığıyla sınırlı bir inceleme yapmaktadır. (Bkz., Çalık/Türkiye, B. No: 3675/07, 31/8/2010; Dildirim ve Diğerleri/Türkiye, B. No: 42927/10,
12/3/2013).
30.
Başvuru konusu olayda, davacı idare tarafından 27/7/2011 tarihinde açılan
kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında Mahkeme, yaklaşık 15 ay
sonra 15/10/2012 tarihinde davanın kabulüne karar vermiş, taraflarca temyiz
edilen karar Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 2/4/2013 tarihli ilamı ile onanmış,
karar düzeltme talebi ise aynı Dairenin 12/9/2013 tarihli kararı ile
reddedilmiştir. Başvuruya konu kamulaştırma bedelinin tespiti davasında
yargılamanın iki dereceli mahkeme önünde toplam 26 ay sürdüğü, ilk derece
mahkemesinin bu süre zarfında, başvurucunun ve idarenin iddialarına ilişkin
karar vermek için davanın esasını incelediği, bedel tespitine esas verileri
topladığı, bilirkişi raporuna başvurduğu, taraflara itiraz için süre verdiği,
tarafların itirazlarını dikkate aldığı, davanın temyiz ve karar düzeltme
incelemesinin 11 ayda tamamlandığı görülmüş ve yargılama süresinin bütünü
dikkate alındığında mahkemeler nezdinde başvurucunun haklarını ihlal edecek
şekilde gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
31.
Açıklanan nedenlerle, başvurunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasının "açıkça dayanaktan
yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Özel Hayatın Gizliliği ve Delillerin Yok Edilmesine
Yönelik Şikâyetler
32.
Başvurucu taşınmazın baraj gölü altında kalması nedeniyle tarımsal
faaliyetlerini sürdüremediğini ve taşınmaz üzerinde bulunan konutunu
kullanamadığını, ayrıca acele kamulaştırma kararı sonrasında bedel tespiti
davasının geç açıldığını ve taşınmaz sular altında kaldığından delillerin yok
edildiğini ileri sürerek özel hayatın gizliliği ve adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
33. 6216 sayılı Kanun'un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları
ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir;
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
34. 6216 sayılı Kanun'un 47.
maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile
İçtüzüğün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru
konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki
iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine
dair açıklamalarda bulunarak iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer (B. No:
2013/276, 9/1/2014, § 19).
35. Başvurucunun, kamu gücünün işlem,
eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile
dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile
ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru
dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden
olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına
göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller
açıklanmalıdır (B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 20).
36. Yukarıda belirtilen koşullar
yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesi başvuruyu açıkça dayanaktan
yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulabilir. İddiaların dayanaktan
yoksun olmadığı konusunda Anayasa Mahkemesinin ikna edilmesi, başvurucu
tarafından ileri sürülen iddiaların niteliğine bağlıdır. Başvurucunun
başlangıçta, başvuru hakkında kabul edilemezlik kararı verilmesini önlemek için
başvuru formu ve eklerinde iddialarını destekleyici belgeleri sunması, kamu
gücünün ihlale neden olduğunu iddia ettiği hak ve özgürlüklere ilişkin gerekli açıklamaları
yapması zorunludur (B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 23).
37. Somut başvuruda acele
kamulaştırma kararı ile başvurucuya ait taşınmazda baraj yapımına başlanmıştır.
Mahkeme acele kamulaştırma davasında taşınmazda bilirkişiler eşliğinde keşif
yapmış ve hazırlanan bilirkişi raporu doğrultusunda acele kamulaştırma bedelini
tayin etmiştir. Aynı Mahkeme bedel tespiti davasında da keşif yapmış, yapılan
keşif sırasında taşınmazın baraj gölü altında kaldığına dair bir tespit
tutanaklara yansımadığı gibi Mahkeme kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil
davasında da keşif yaparak delilleri (taşınmazın özelliklerini) tespit
ettiğinden delillerin Mahkemece değerlendirilememesi söz konusu değildir.
Ayrıca bedel tespiti davalarında dava tarihine göre taşınmazın özellikleri göz
önünde bulundurularak taşınmazın bulunduğu bölgenin (mevkinin)
tarımsal getiri verilerine göre bedel tespiti yapıldığından delil olarak kabul
edilen verilerin yok edilmesi mümkün de değildir. Başvurucunun taşınmazın su
altında kalması nedeniyle delillerin yok edildiği iddiasının, dava dosyası ve
bilirkişi raporlarına yansımaması nedeniyle temeli bulunmadığı anlaşılmaktadır.
38. Bunun yanında başvurucu
arazinin baraj gölü altında kalması nedeniyle tarımsal faaliyetlerini
sürdüremediğini ve taşınmaz üzerinde bulunan konutunu kullanamadığını iddia
etse de davaya konu keşif ve bilirkişi raporlarında taşınmaz üzerinde bir konut
bulunduğuna dair bilgi bulunmamaktadır. Bunun yanında başvurucu bahse konu
iddialarının ne şekilde özel ve aile yaşamına saygı haklarını ihlal ettiğini de
açıklamamaktadır.
39. Anayasa Mahkemesine yapılan
bireysel başvurularda başvurucuların, ihlal edildiğini iddia ettikleri Anayasa
hükmü ile somut başvuruya konu olaylar arasında ilişki kurarak açıklamalarda
bulunmaları ve iddialarını delillendirerek
kanıtlamaları gerekmektedir. Somut başvuruda başvurucuların yukarıda sayılan
koşulları yerine getirmeyerek iddialarını temellendirmediği anlaşılmaktadır.
40. Açıklanan nedenlerle, ileri
sürülen ihlal iddialarının başvurucu tarafından kanıtlanamamış olması
nedeniyle, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin "açıkça dayanaktan
yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
3. Mülkiyet Hakkının
İhlali İddiası
a. Bedel Tespitiyle
İlgili Şikâyetler Yönünden
41. Başvurucu, kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescili davasında taşınmazın rayiç değerinin, 2942 sayılı
Kanun’un 11. maddesinin (f) bendine aykırı şekilde taşınmazın bulunduğu Ermenek
ilçesi yanında komşu ilçeler ile Karaman ili tarım müdürlükleri verilerinin
ortalaması kullanılarak olması gerekenden düşük belirlendiğini, başka ilçelerde
yapılan kamulaştırmalarda ilçe verileri kullanılırken Ermenek ilçesinde çevre
ilçelerin ve bağlı olunan ilin verilerinin de kullanılması nedeniyle eşitlik
ilkesine aykırı hüküm tesis edildiğini belirterek, mülkiyet hakkının ve hak
arama hürriyetlerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu, kendisine
Anayasa’nın 10. maddesinin ilk fıkrasında sayılan hangi nedene dayalı olarak
veya hangi sebeple ayrı muamele yapıldığından bahsetmemiştir. Başvurucular esas
olarak diğer ilçelerde kamulaştırma bedelinin tespitinde sadece ilçe tarım
müdürlüğü verileri dikkate alınıp bedel tespiti yapılırken Ermenek ilçesindeki
taşınmazlarda Ermenek ilçesiyle birlikte çevre ilçeler ile Karaman ili tarım
müdürlükleri verilerinin ortalamasının “mevki” olarak değerlendirilip bedel tespitinde
kullanılmasından şikâyetçi olmaktadır. Bu durumda başvurucunun şikâyetinin
özünün mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik şartını ihlal ettiği
iddiası olduğu anlaşıldığından konu mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiş ve hak
arama hürriyeti ile eşitlik ilkesi yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
42. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
43. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan kamulaştırılan taşınmazın gerçek değerinin ödenmesi talebi,
Anayasa’nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir.
Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak bir hak olmadığı ve kamu
yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 13. maddesi
temel hak ve hürriyetleri sınırlandırmada genel ilkeleri tespit ederken Devlet
ve kamu tüzel kişilerine özel mülkiyette bulunan taşınmazları kamulaştırma
yetkisi veren ve kamulaştırma ilkelerini belirleyen Anayasa’nın 46. maddesi
mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına ilişkin özel hükümler içermektedir.
Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, başvurucuların bahsedilen talebinin
değerlendirilmesinde Anayasa’nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 46.
maddelerinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir (B. No: 2013/817,
19/12/2013, § 28).
44. 2942 sayılı Kanunun 11.
maddesinin (f) bendinde “mevki” kelimesi kullanılmıştır. Mevki kelimesinin
benzer iklim koşulları ve arazi yapısı nedeniyle benzer özelliklere sahip geniş
toprak parçaları anlamında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Mevki veya diğer
adıyla mahal kelimesi her zaman ilçe düzeyinde bir alan anlamına gelmeyebilmektedir.
Bazı toprak, iklim ve coğrafya koşullarında bulunan bölgelerde mevki veya
mahal, ilçe düzeyinden de küçük bir arazi alanı olabileceği gibi bazı
durumlarda da daha geniş toprak parçaları bir mevki veya mahal olarak
tanımlanabilir. Bunun yanında mevki ve şartlar sadece değerlendirmeye alınacak
alanın il veya ilçe düzeyinde olmasıyla bağlantılı olmayıp, toprağın yapısı,
arazinin sulanıp sulanmadığı, arazinin eğimi gibi pek çok faktör, mevkii ve
şartlar kavramı çerçevesinde değerlendirmeye tabi tutulmaktadır (B. No:
2012/1246, 6/2/2014, § §64, 65-70).
45. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi,
25/5/2006 tarih ve E.2006/3897, K.2006/4360 sayılı kararıyla, Ermenek ilçesinde
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 10/4/2002 tarihinde onaylanan proje
kapsamında Ermenek’te baraj, HES tesisleri ve göl sahası inşaatı yapılması ilan
edildikten sonraki dönemde tarım ilçe müdürlüğünün önceki yıllarda sabit bir
seyir izleyen tarımsal getiri verilerinin günlük hayatın olağan akışıyla
bağdaşmayacak şekilde ve anlaşılamayacak derecede arttırıldığını dile
getirerek, 2003 yılı sonrasında kamulaştırmalarda bu ilçe verileri yanında
çevre ilçeler ile Karaman İlinin kullanıma uygun verilerinin ortalamasının
bedel tespitinde kullanılmasını içtihat olarak benimsemiştir.
46. 2006 yılından beri
istikrarlı olarak uygulanan bu yöntem bireyler için erişilebilir ve bilinebilir
olup, başvuru konusu olayda 2010 yılında açılan kamulaştırma bedelinin tespiti
davasında başvurucu açısından bahsedilen yerleşik içtihat öngörülebilir durumdadır.
47. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun bedel tespitiyle ilgili şikâyetler yönünden, mülkiyet haklarının
ihlal edildiği iddiasının açık ve görünür bir ihlalin bulunmaması nedeniyle “açıkça dayanaktan yoksun olduğuna” karar
verilmesi gerekir
b. Kamulaştırma Bedeline Faiz Ödenmemesi Şikâyeti Yönünden
48. Başvuru konusu davada
27/7/2011 tarihi değerlerine göre tespit edilen 803,10 TL kamulaştırma bedeli,
iki aşamada ödenmiştir. İlk aşamada 11/11/2009 tarihinde açılan acele el koyma
davasında Mahkeme tarafından 13/4/2010 tarihinde taşınmaza davacı idare adına
acele el konulmasına ve 432,69 TL’nin başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir.
İkinci aşamada ise 27/7/2011 tarihinde açılan bedel tespiti ve tescil davası
sonunda aynı Mahkeme tarafından 15/10/2012 tarihli kararla dava tarihine göre
tespit edilen 803,10 TL kamulaştırma bedelinin, daha önce el atma kararı
sonrasında başvurucuya ödenen kısmının mahsup edilerek kalan 379,40 TL’nin
başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir.
49. AİHM, kamulaştırma bedelinin
değerinde enflasyon nedeniyle meydana gelen ve kamulaştırma bedeliyle
kıyaslandığında önemli yekûn tutmayan farkları, kamu yararı ile ilgilinin
haklarının korunması arasındaki adil dengenin korunması bağlamında hesaplama
yönteminden kaynaklanabilecek bir hata payı olarak yorumlamakta ve mülkiyet
hakkının ihlali olarak değerlendirmemektedir (Bkz. Arabacı/Türkiye, B. No: 65714/01, 7/3/2002, Kurtuluş/Türkiye, B. No: 24689/06,
17/6/2006).
50. Yapılan incelemede
başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı
hususunda bir sonuca varmak için mahkemece tespit edilen gerçek değer ile
başvurucuya yapılan ödemelerin enflasyon etkisi arındırılmış sonuçlarının
karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek istenen kamu yararı ile
başvurucunun mülkünden mahrum kalması arasında makul dengenin sağlanıp
sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit etmede önemli olan,
yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı üzerinden başvurucunun
maruz kaldığı yükü belirlemektir. Bunun yerine değer kaybını her bir ödeme için
ayrı ayrı hesaplamak yanıltıcı sonuçlara neden olabilmektedir.
51. Anayasa’nın 13. ve 35.
maddeleri birlikte okunduğunda mülkiyet hakkına yapılacak müdahalenin ölçülü
olması gerektiği açıktır. Bu çerçevede kamulaştırma bedeline değerindeki
hissedilir aşınmayı giderecek şekilde faiz uygulanmaması Anayasa’nın 13. ve 35.
maddelerine aykırılık oluşturacaktır. Bununla birlikte yargılama sürecinde
enflasyon nedeniyle kamulaştırma bedelinde meydana gelebilen ve makul
görülebilecek küçük değer aşınmaları başvurucu üzerine aşırı bir yük
getirmediğinden, bu durumun kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkı
arasındaki dengeyi bozduğu ve ölçülülük ilkesini ihlal ettiği söylenemez.
52. Başvuru konusu olayda,
taşınmazın 27/7/2011 olan bedel tespiti dava tarihine göre tespit edilen
kamulaştırma bedelinin 432,69 TL’si başvurucuya gerçek değerin esas alındığı
tarihten yaklaşık 15 ay önce 13/4/2010 tarihli acele el koyma davasında verilen
kararla ödenmiştir. 379,40 TL ise bedel tespiti davası sonunda verilen
15/10/2012 tarihli kararla ödenmiştir. Bedel tespiti sonrası, acele el koyma
kararıyla ödenen bedel mahsup edilerek ödenen 379,40 TL’nin dava tarihi ile
ödeme tarihi arasındaki enflasyon nedeniyle değer kaybı %
12,98 olmakla birlikte bu değer kaybının gerçek bedel olan toplam
kamulaştırma bedeline oranı ise % 6,1’dir. Bu orandaki değer kaybının ise
başvurucu üzerine orantısız ve aşırı bir yük getirmediği açıktır. Ayrıca
başvurucunun kamulaştırma bedelinin bir kısmını değer tespitinin esas alındığı
tarihten yaklaşık 15 ay önce alarak kullanma, tasarruf etme ve yatırıma
dönüştürme imkânı ve avantajına sahip olduğu düşünüldüğünde %
6,1’lik değer kaybının başvurucu üzerinde meydana getirdiği yükün daha
da hafifleyeceği anlaşılmaktadır.
53. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olmadığına yönelik
ihlal iddiasının "açıkça dayanaktan
yoksunluk" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V.
HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucunun,
1. Makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasının "açıkça
dayanaktan yoksun olması",
2. Özel hayatın gizliliği ve
delillerin yok edilmesine yönelik şikâyetlerin “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3. Bedel tespitiyle ilgili
şikâyetler yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının açık ve görünür
bir ihlal saptanmadığından "açıkça dayanaktan
yoksun olması",
4. Kamulaştırma bedeline faiz
ödenmemesi ile ilgili şikâyetler yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun
olması",
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
12/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.