TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERTUĞRUL DALBAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/7805)
|
|
Karar Tarihi: 25/10/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 23/11/2017-30249
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucu
|
:
|
Ertuğrul
DALBAŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idare mahkemesi kararına karşı üst mahkemeye yapılan
kanun yolu (itiraz) başvurusunun süre aşımından reddedilmesi nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) Genel Müdürlüğü
emrinde şube müdürü olarak görev yapan başvurucu, Kurumun Disiplin Kurulunun
21/2/2012 tarihli kararıyla kınama cezası ile cezalandırılmıştır.
10. Başvurucu, kınama cezası ile cezalandırılmasına ilişkin
işlemin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle İstanbul 5. İdare
Mahkemesinde dava açmıştır.
11. Başvurucu, dava dilekçesinde tebligat adresi olarak
çalıştığı Kurumun adresini göstermiştir.
12. İstanbul 5. İdare Mahkemesi 16/5/2012 tarihli kararıyla
yürütmenin durdurulması istemini reddetmiştir.
13. Bu karar 8/6/2012 tarihinde dava dilekçesinde gösterdiği
işyeri adresinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucunun yürütmenin durdurulması talebinin reddine dair
karara karşı yaptığı itiraz, İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin 29/6/2012
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
15. Bu karar da başvurucunun dava dilekçesinde gösterdiği işyeri
adresine tebliğe çıkarılmış ancak tebligatın gerçekleştirilememesi nedeniyle
tebliğ evrakı iade edilmiştir.
16. Tebliğ evrakının iade edilmesi üzerine İstanbul 5. İdare
Mahkemesi 29/6/2012 tarihli kararı bu kez "MERNİS Adresi" açıklamasıyla "G. Mahallesi Ü. Sokak No:14 İç Kapı No: 4 ..."
adresine tebliğe çıkarmıştır.
17. Bu tebligat 14/8/2012 tarihinde bizzat başvurucaya
teslim edilmek suretiyle gerçekleştirilmiştir.
18. Dava, İstabul 5. İdare
Mahkemesinin 27/2/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
19. Karar, bir önceki tebligatın gerçekleştirildiği "G.
Mahallesi Ü. Sokak No: 14 İç Kapı No: 4 ..." adresine tebliğe
çıkarılmıştır. Ancak bu tebliğ zarfında bir önceki tebligattakinin (bkz. § 16)
aksine söz konusu adresin MERNİS (Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi) adresi
olduğuna dair herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
20. Tebliğ memuru tarafından tebliğ mazbatasının üzerindeki
adreste yer alan "Ü. Sokak" kısmı çizilerek el yazısıyla "K.
Sokak İSKİ Lojmanları No: 8" olarak düzeltilmiştir. Başvurucu bireysel
başvuru formunda, yaklaşık on beş yıldır ikamet adresinin aynı olduğunu ancak Belediyenin
sokak isimlerini değiştirdiğini, tebligatın sokak ismi yönünden güncellenmeyen
eski MERNİS adresine gönderilmesi sonucu adresin karıştırılmış olması
ihtimalinin bulunduğunu belirtmektedir.
21. Bu şekilde düzeltilen adrese gidildiğinde başvurucunun
bulunamadığı belirtilerek 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun
21. maddesi uyarınca kapıya haber kâğıdı yapıştırılmak suretiyle tebliğ evrakı
29/3/2013 tarihinde muhtara teslim edilmiştir. Tebliğ mazbatasının üzerine E.A.
isimli komşuya haber verildiği şerhi düşülmüştür.
22. Başvurucu 8/7/2013 tarihinde, İstanbul 5. İdare Mahkemesinin
esas hakkındaki 27/2/2013 tarihli kararına karşı İstanbul Bölge İdare Mahkemesi
nezdinde itiraz yoluna başvurmuştur.
23. Başvurucu itiraz dilekçesinde; itiraza konu kararın kendisine
usulüne uygun olarak tebliğ edilmediğini, kararı dosyanın hangi aşamada
olduğunu öğrenmek için Mahkeme Kalemini telefonla araması üzerine 4/7/2013
tarihinde karardan haberdar olduğunu belirtmiştir. Başvurucu ayrıca, dava
dilekçesinde gösterdiği işyeri adresinin tebligata elverişli bir adres
olduğunu, MERNİS adresine yönelmeyi gerektiren bir durum bulunmadığını, kaldı
ki tebliğ zarfına yazılan MERNİS adresinin de güncel olmayıp davanın açıldığı
tarihteki MERNİS adresi olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu, muhtarlıktan
yaptığı araştırmada tebligattan en yakın komşu olarak haberdar edildiği
belirtilen ancak kendisinin tanımadığı E.A. isimli şahsın farklı bir sokakta
oturduğunu tespit ettiğini, dolayısıyla adı geçen kişinin komşusu olmadığını
belirterek usulsüz tebligat nedeniyle itirazının süresinde yapıldığının kabul
edilmesini talep etmiştir. Başvurucu, E.A. isimli şahsın G. Mahallesi Z. Sokak
No: 7 ...Apt. ... Blok Daire ...'de ikamet ettiğine dair 8/7/2013 tarihli
muhtarlık yazısını itiraz dilekçesi ekinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesine
sunmuştur. Başvurucu aynı belgeyi bireysel başvuru formuna da eklemiştir.
24. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 27/9/2013 tarihli kararıyla
itirazı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın gerekçesinde İstanbul 5. İdare
Mahkemesinin itiraza konu kararının başvurucuya 29/3/2013 tarihinde tebliğ
edildiği, bu tarihten itibaren otuz günlük itiraz süresi geçirildikten sonra
8/7/2013 tarihinde itirazda bulunulduğu belirtilmiştir.
25. İtirazın süre aşımından reddine dair karar "MERNİS Adresi" açıklamasıyla "G. Mahallesi K. Sokak No: 8 İç Kapı No: 4 ..."
adresine tebliğe çıkarılmış ve başvurucuya tebliğ edilmiştir.
26. Bu aşamada dava dosyasına ibraz edilen 19/11/2013 tarihli
vekâletnameye istinaden Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'ne (UYAP) başvurucu
vekili eklenmiştir.
27. Başvurucunun karar düzeltme istemi İstanbul Bölge İdare
Mahkemesi Birinci Kurulunun 18/3/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
28. Nihai karar 25/4/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
29. Başvurucu 22/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
30. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun "İdari davaların
açılması" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İdari davalar, Danıştay, idare mahkemesi
ve vergi mahkemesi başkanlıklarına hitaben yazılmış imzalı dilekçelerle açılır.
2. Dilekçelerde;
a) Tarafların ve varsa vekillerinin ...
adresleri ...
(...)
Gösterilir."
31. 2577 sayılı Kanun'un olay tarihi itibarıyla yürürlükte olan
şekliyle "İtiraz" kenar
başlıklı 45. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. İdare ve vergi mahkemelerinin;
(...)
c) Kamu görevlilerine uyarma ve kınama cezası verilmesine ilişkin
işlemlerden,
(...)
kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak verdikleri nihaî kararlar ile tek
hâkimle verilen nihaî kararlara, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi
mahkemelerin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine itiraz
edilebilir.
2. İdare ve vergi mahkemelerinin yukarıdaki
fıkra uyarınca verdikleri nihai kararlara karşı itiraz süresi, tebliğ tarihini
izleyen günden itibaren otuz gündür.
(...)"
32. 7201 sayılı Kanun'un "Bilinen
adreste tebligat"kenar
başlıklı 10. maddesi şöyledir:
"Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen
en son adresinde yapılır. Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın
müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat
yapılması caizdir.
(Ek fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./3.mad.)
Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat
yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri
adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya
yapılır."
33. 7201 sayılı Kanun'un "Belli
bir yerde veya evde meslek ve sanat icrası" kenar başlıklı 17.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Belli bir yerde devamlı olarak meslek
veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki
daimi memur veya müstahdemlerinden birine,
...yapılır."
34. 7201 sayılı Kanun'un "Tebliğ
imkânsızlığı ve tebellüğden imtina" kenar başlıklı 21. maddesi
şöyledir:
"Kendisine tebligat yapılacak kimse veya
yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri
gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru
tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine
veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm
edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına
yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa
keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine,
varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı
tarih, tebliğ tarihi sayılır.
(Ek fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./5.mad.)
Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o
adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ
memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından
birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve
tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın
kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi
sayılır."
35. 7201 sayılı Kanun'un
"Usulüne aykırı tebliğin hükmü" kenar başlıklı 32. maddesi
şöyledir:
"Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa
bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır.
Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi
addolunur."
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
36. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,...
bir mahkeme tarafından davasının ... görülmesini istemek hakkına
sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
37. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye erişim
hakkını hukukun üstünlüğü ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul
etmekte; mahkemeye erişim hakkının ve başvuru yapılabilmesi konusunda tutarlı
bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada
açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade
etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki
belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu
hakkın ihlal edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
38. AİHM, dava hakkını süre sınırına bağlayan iç hukuk
hükümlerinin yorumlanmasının öncelikli olarak kamu otoritelerinin ve özellikle
mahkemelerin görevi olduğunu belirtmekte; AİHM'in
rolünün bu yorumun etkilerinin Sözleşme ile uyumlu olup olmadığının tespitiyle
sınırlı olduğunu ifade etmektedir. Süre sınırı getiren kuralların uygun adalet
yönetiminin güvence altına alınması amacına dayandığına işaret eden AİHM, bu
kuralların veya bunların uygulanmasının ilgililerin ulaşılabilir başvuru
yollarına müracaatlarını engelleyecek mahiyette olmaması gerektiğini
değerlendirmektedir. AİHM, bu bağlamda her bir olayın somut başvuru yolunun
özellikleri ışığında ve Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının amaç ve
hedefleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmektedir (Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013,
§ 20).
39.AİHM'e göre mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya
da imkânsız hâle getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkının ihlaline yol
açabilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli
sürelerin öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa
olmadıkça- hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim
hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça
hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle
kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir (Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§
36-40).
40. Mahkemeye erişim hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava
açma hakkını değil eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun
yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da
içerir (Bayar ve Gürbüz/Türkiye,
B. No: 37569/06, 27/11/2012, § 42).
41. AİHM; Sözleşme sisteminin bazı durumlarda Sözleşmeci
devletlerin Sözleşme’nin 6. maddesiyle güvence altına alınan haklardan etkili
olarak yararlanılmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almasını
gerektirdiğini (Vaudelle/Fransa, B. No: 35683/97, 3/1/2001, § 52),
bunun her şeyden önce hakkında dava açılan kişinin durumdan haberdar edilmesini
içerdiğini ifade etmektedir (Dilipak ve
Karakaya/Türkiye, B. No: 7942/05, 24838/05, 4/3/2014,§
77).
42. AİHM, asliye hukuk mahkemesinde açılan tazminat davasında
davalı tarafın adresinin tespit edilememesi nedeniyle ilan yoluyla tebligat
yapılarak hakkındaki davanın bildirilmesi ve yargılamanın davalının yokluğunda
neticelendirilmesinin şikâyet konusu edildiği başvuruda yetkili makamların,
hakkında açılan davayla ilgili olarak başvuranı bilgilendirmek amacıyla gerekli
özeni gösterip göstermediklerinin belirlenmesi gerektiğine dikkat çekmiştir (Dilipak ve Karakaya/Türkiye, § 80).
43. AİHM, somut uyuşmazlıkta 7201 sayılı Kanun'un 35. maddesinin
ikinci fıkrasında öngörülen kişiye tebligatta bulunulduğu varsayımının Sözleşme
ile kendiliğinden bağdaşmaması hâlinde yine de bilinen son adresin başvurana
ait olduğundan ya da yargılamadan başvuranın haberdar edildiğinden emin
olunması gerektiğini belirtmektedir (Dilipak
ve Karakaya/Türkiye, § 100).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
44. Mahkemenin 25/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
45. Başvurucu, idari işlemin iptali istemiyle açtığı davada
İdare Mahkemesince verilen ret kararının tarafına usulüne uygun olarak tebliğ
edilmediğini, bu karara karşı Bölge İdare Mahkemesi nezdindeki itirazının
usulüne aykırı yapılan tebliğ tarihi esas alınarak süre aşımı nedeniyle
reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüş; ihlalin
tespiti ve yeniden yargılama taleplerinde bulunmuştur.
46. Bakanlık tarafından sunulan görüşte, tebliğ çıkaran makamların
itiraza konu karardan başvuranı bilgilendirmek amacıyla gerekli özeni gösterip
göstermediğinin değerlendirilmesi ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edilip
edilmediğinin tespitinde takdirin Anayasa Mahkemesinde olduğu ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
47.Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
49. Anayasa'nın 36. maddesinin birici
fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada
bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye
erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf
olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi
yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye
erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
Mahkemeye erişim hakkı, ilk derece mahkemesine dava açma hakkının yanı sıra
itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise
anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali
Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).
50. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden fayadalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya
koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil
yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
51. Somut olayda ilk derece mahkemesi kararına karşı üst derece
yargı mercii sıfatıyla Bölge İdare Mahkemesi nezdinde yapılan itiraz
başvurusunun süre aşımından reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
52. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerdemahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı
mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara
bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini; kişinin mahkemeye başvurmasını
engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla
mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim
hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan
Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
53. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki belirlilik
ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak
mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı olarak yanlış
uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava
açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., § 38).
54. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
55. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
56. Bu sebeple müdahalenin somut başvuruya ilişkin olarak
Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme, haklı
bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
57. Başvurucunun ilk derece mahkemesi kararına karşı yaptığı
itirazın otuz günlük itiraz süresinin geçirildiği gerekçesiyle reddedilmesine
ilişkin Bölge İdare Mahkemesi kararının 2577 sayılı Kanun'un eski 45.
maddesinin 2. fıkrasına (bkz. § 31) dayandığı görülmektedir. Bu kapsamda somut
olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni
dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
58. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü güvence
altına alınmıştır. Maddede, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama
nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması
mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni
öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu
kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama
nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan
kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma
hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin hak
arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm
alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa'nın
13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (AYM, E.2015/96, K.2016/9,
10/2/2016, § 10).
59. Yargı kararlarının tabi kılınacakları bir kanun yolu
incelemesi neticesinde ortadan kaldırılma ihtimalinin hukuk düzeni içinde
sürekli olarak gündemde tutulması hukuki güvenlik ve istikrar ilkeleriyle
bağdaşmaz. Yargılamaların sürüncemede kalmasını engellemek, uyuşmazlıkların
mümkün olan en kısa süre içinde nihai çözüme kavuşturulmasını, hukuk aleminde
etki ve sonuçlarını doğurması beklenen kesin hükmün bir an önce teminini
sağlamak düşüncesiyle yargı kararlarına karşı üst mahkemeler nezdinde yapılması
öngörülen kanun yolu başvuruları kanunlarla belli sürelere bağlanmıştır. Bu
itibarla kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanması,
yukarıda belirtilen sakıncaları bertaraf ederek hukuki güvenlik ve istikrarın
sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet eder.
iii. Ölçülülük
60. Bireysel başvuruya konu olayda, ilk derece mahkemesi
kararına karşı yapılan itiraz başvurusunda Bölge İdare Mahkemesinin otuz günlük
itiraz süresini MERNİS adresine yapılan tebliğ tarihinden başlatarak itirazı
süre aşımı gerekçesiyle reddetmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığının incelenmesi gerekir.
(1)Genel İlkeler
61. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13.
maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye
erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir.
62. Kanun yoluna başvuru süresinin hangi tarihte başlayacağını
belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine
aittir. Bireysel başvuruda ikincillik ilkesi gereği, kanun yoluna başvuru
süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin
bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol,
kanun yoluna başvuru süresinin hangi tarihtenbaşlatılması
gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına
etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir. Bu itibarla derece
mahkemelerinin kanun yoluna başvuru süresinin başlangıcına esas aldıkları
tarihi belirlerken kullandıkları kriterler, somut olay yönünden bu kriterlerin
kabul edilebilirliğine ve uygulanabilirliğine dair yorum ve değerlendirmeleri
mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır.
63. Bu bağlamda derece mahkemelerinin kanun yoluna başvuru
süresinin başlangıcına esas aldıkları kriterlerden biri de tebliğ tarihidir.
Tebligat, yetkili makamlarca birtakım hukuki işlemlerin bu işlemin hukuki
sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kişilere kanuna uygun şekilde bildirimi
ve bu bildirimin usulüne uygun olarak yapıldığının belgelendirilmesi işlemidir.
Usulüne uygun işlemlerin kendilerine bağlanan hukuki sonuçları doğurabilmesi
için muhatabına bildirilmesi gerekir. Usulüne uygun olarak yapılan tebligat,
Anayasa'da güvence altına alınmış olan iddia ve savunma hakkının tam olarak
kullanılabilmesinin ve bireylere tanınan hak arama hürriyetinin önemli
güvencelerinden biridir (AYM, 13/11/2014,E.2013/95,
K.2014/176).
64. Yetkili makamların tebliğ işlemlerini yürütürken gerekli
özeni göstermemesi nedeniyle muhatabı tebliğ konusuna vâkıf olamayabilir. Böyle
bir durumda kanun yoluna başvurma süresinin hak sahibinin henüz başvuru
hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut olayın özel koşulları
çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir
tarihte işletilmeye başlanması kişinin kanun yoluna başvuru imkânını
zayıflatabileceğinden hakkın varlığını anlamsız kılabilir ve bu suretle
mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz hâle getirebilir (Benzer
yöndeki değerlendirme için bkz. Yaşar Çoban
[GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 65).
65. Bu itibarla başvurucunun kanun yolu incelemesi amacıyla üst
mahkemelere taşımak istediği yargı kararından haberdar edildiği hususu herhangi
bir tereddüte mahal bırakmayacak şekilde açık ve net
olarak görülmelidir. Dolayısıyla
yetkili makamların kanun yolu başvurusuna konu yargı kararı hakkında muhatabını
bilgilendirmek -keza yargı merciinin de kanun yolu incelemesi için öngörülen
sürenin başlangıcına esas aldığı tarih itibarıyla başvurucunun incelemeye konu
karardan haberdar olduğunu belirlemek- amacıyla her bir somut olayın özel
koşullarının da gerektirdiği özeni gösterip göstermediğinin tespiti, mahkemeye
erişim hakkına yönelik güvencelerin sağlanıp sağlanmadığının ortaya konulması
bakımından önem arz etmektedir.
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
66. Başvurucu, itiraza konu mahkeme kararının tarafına usulüne
uygun olarak tebliğ edilmediğini ileri sürmekte; itiraz süresinin başlangıç
tarihi olarak usulüne aykırı olarak yapılan tebliğ tarihinin esas alınmasının
mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
67. Somut olayda başvurucunun dava dilekçesinde tebligat adresi
olarak çalıştığı kurum (işyeri) adresini gösterdiği ancak yargılama safhasında
yürütmenin durdurulması talebinin reddi kararına karşı yaptığı itirazın reddine
dair Bölge İdare Mahkemesinin 29/6/2012 tarihli kararının işyeri adresine
çıkarılan tebligatının iade edilmesi üzerine yeniden MERNİS adresine tebliğe
çıkarıldığı ve MERNİS adresinde bizzat başvurucuya tebliğ edildiği tespit
edilmiştir (bkz. §§ 16, 17). Yargılamanın devamı sürecinde itiraz incelemesine
konu esas hakkındaki 27/2/2013 tarihli kararın da aynı adrese(bkz.
§ 19) tebliğe çıkarıldığı ancak bu kez tebliğ zarfı üzerindeki adresin sokak
ismi ve kapı numarası kısımları tebliğ memuru tarafından düzeltildikten sonra
belirlenen yeni adreste (bkz. § 20) tebligatın 7201 sayılı Kanun'un 21. madde
hükmüne göre gerçekleştirildiği anlaşılmıştır. Tebligat tutanağına "Adreste kimse bulunmamasıüzerine
adresin kapalı olma sebebi komşusu E.A.'ya soruldu.
Muhatabın işte olduğunu beyan edip beyanını imzadan kaçındı. Tebliğ
imkânsızlığı sebebiyle mahalle muhtarına tebliğ edildi. Kapısına iki nolu haber kağıdı yapıştırılarak
komşusu E.A.'ya haber verildi." şerhi
düşülerek 29/3/2013 günlü şerhin altının tebliğ memuru tarafından imzalandığı
görülmektedir.
68. Başvurucunun Bölge İdare Mahkemesine sunduğu 8/7/2013
tarihli itiraz dilekçesinde ileri sürdüğü temel iddianın usulsüz tebligat
nedeniyle 7201 sayılı Kanun'un 32. maddesi uyarınca karardan haberdar olduğu
tarihe göre itiraz süresinin başlatılarak talebinin esastan incelenmesi
gerektiği hususuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
69. Başvurucunun itiraz dilekçesinde tebligatın usulsüzlüğü
iddiaları çerçevesinde dava dilekçesinde gösterdiği işyeri adresi yerine güncel
olmayan MERNİS adresine tebligat çıkarılmış olması, 7201 sayılı Kanun'un 21.
maddesine göre gerçekleştirilen tebligatta komşusu olduğu şerhi düşülen şahsın
farklı bir sokakta ikamet etmesi hususlarını ileri sürdüğü görülmektedir.
70. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun yargılama
sürecinde adına çıkarılacak tebligatların dava dilekçesinde gösterdiği adreste
gerçekleştirileceği yönündeki beklentisi makul kabul edilebilir. Bununla
birlikte daha önce işyeri adresine yapılan tebligatın iade edilmesi sebebiyle
başvurucuya MERNİS adresinde bir kez tebligat yapıldığı, başvurucunun MERNİS
adresinde gerçekleştirilen bu tebligat üzerine bundan sonra yapılacak
tebligatlar yönünden hangi adresinin kullanılmasını istediğiyle ilgili derece
mahkemesine bir geri bildirimi olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla bu aşamadan
sonra MERNİS adresine tebligat yapılmasının başvurucu açısından somut olayın
özel koşullarında öngörülebilir bir durum olduğu sonucuna varılmıştır.
71. Öte yandan itiraz incelemesine konu kararın bir önceki
tebligatta MERNİS adresi olarak tespit edilen adrese (bkz. §19) tebliğe
çıkarıldığı ancak bu adresin güncel MERNİS adresi olmadığı görülmekte ise de
söz konusu adresteki sokak adı ve bina numarası kısımlarının tebliğ memuru
tarafından el yazısıyla düzeltildiği, bu şekilde düzeltilen yeni adresin (bkz.
§ 20) başvurucunun güncel MERNİS adresi olduğu, nitekim yargılamanın ilerleyen
safhasında bu adreste kendisine başka bir tebligatın da yapıldığı tespit
edilmiştir (bkz. § 25). Bu itibarla tebliğe yetkili makamlarca, tebliğ
yapılması öngörülen MERNİS adresinin tebliğ zarfı üzerinde doğru ve güncel bir
şekilde belirtilmesi noktasında gerekli özenin gösterildiği anlaşılmıştır.
72. Bununla birlikte başvurucunun 7201 sayılı Kanun'un 21.
maddesi uyarınca yapılan tebligatta komşusu sıfatıyla tebligatın haber
verildiği belirtilen şahsın farklı bir sokakta ikamet ettiğini ileri sürdüğü,
bu iddiasını ispata yönelik olarak 8/7/2013 tarihli muhtarlık yazısını itiraz
dilekçesi ekinde Bölge İdare Mahkemesine ibraz ettiği, bu suretle esasen tebliğ
zarfı üzerinde yazılı adres doğru olsa dahi tebliğ memuru tarafından fiilen
gidilen adresin doğru olmadığı iddiası noktasında resmî bir belgeyi Bölge İdare
Mahkemesine sunduğu anlaşılmaktadır. Buna rağmen yukarıda yer verilen mevzuat
hükümlerine göre tebligatın usulüne uygun olup olmadığına ilişkin ayrı ve açık
bir yanıt verilmesini gerektiren bu esaslı iddianın Bölge İdare Mahkemesi
kararında değerlendirilmediği görülmektedir. Dolayısıyla Bölge İdare
Mahkemesinin itiraz süresinin başlangıcına esas aldığı tebliğ tarihi itibarıyla
başvurucunun itiraz istemine konu yargı kararından haberdar olup olmadığının
tespiti noktasında somut olayın özel koşullarında gerekli özen yükümlülüğünü
yerine getirdiğinden söz edilemez.
73. Bu itibarla Bölge İdare Mahkemesinin başvurucu tarafından
ileri sürülen iddialar çerçevesinde itiraza konu kararın tebligatının usulüne
uygun yapılıp yapılmadığına yönelik hiçbir araştırma yoluna gitmeksizin ya da
değerlendirmede bulunmaksızın ihtilaf konusu tebligattaki tebliğ tarihinden
itibaren itiraz süresinin başlatılması şeklindeki yaklaşımının hukuki güvenlik
ve belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde olmadığı ve
başvurucunun mahkemeye ulaşmasını aşırı derecede zorlaştırdığı
değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik
müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
74. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
75. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
76. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi talebinde bulunmuştur.
77. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
78. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 5. İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
79. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamında
mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 5. İdare Mahkemesine (E.2012/513,
K.2013/517) GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
25/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.