logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Altun Özyolcu ve diğerleri [1.B.], B. No: 2014/7821, 19/9/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALTUN ÖZYOLCU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/7821)

 

Karar Tarihi: 19/9/2018

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Serruh KALELİ

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

Raportör Yrd.

:

Gizem Ceren DEMİR KOŞAR

Başvurucular

:

1. Altun ÖZYOLCU

 

 

2. Aynur ÖZYOLCU

 

 

3. Cemil ÖZYOLCU

 

 

4. Esra ARAZ

 

 

5. Mehmet Sıdık ÖZYOLCU

 

 

6. Selma YILDIZ

Vekili

:

Av. Emrullah BEYTAR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, askerî mühimmat patlaması sonucu meydana gelen ölüm olayına ilişkin etkili ceza soruşturması yürütülmemesi ve tam yargı davasında hükmedilen tazminat miktarından kusur indirimi yapılması nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 30/5/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur. 2016/6171 numaralı bireysel başvuru dosyasının 2014/7821 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2014/7821 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucular yakını B.Ö. (30/5/1998), 16/4/2011 tarihinde Ağrı ili Patnos ilçesi 34. Motorlu Piyade Tugayının yakınında bulduğu askerî mühimmat parçasının patlaması sonucu hayatını kaybetmiştir. Başvuruculardan Aynur Özyolcu B.Ö.nün annesi, Mehmet Sıddık Özyolcu babası, Altun Özyolcu babaannesi, Cemil Özyolcu dedesi, Esra Araz ve Selma Yıldız kardeşleridir.

A. Ceza Soruşturmasına İlişkin Süreç

10. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında 17/4/2011 tarihinde ölü muayene ve otopsi tutanağı düzenlenmiştir. Buna göre kesin ölüm sebebi, patlayıcı madde blast [patlama] etkisi ile oluşması muhtemel üst extremite kemik kırıkları, beyin kanaması, beyin doku harabiyeti, iç organ yaralanması, el amputasyonu ile birlikte gelişen iç ve dış kanama olarak tespit edilmiştir. 27/4/2011 tarihinde yetkisizlik kararı verilerek dosya, Patnos Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

11. Patnos Cumhuriyet Başsavcılığınca da olaya ilişkin soruşturma başlatılmış, 16/4/2011 tarihinde olay yeri incelemesi ve keşif yapılmış, bilirkişi raporu alınmıştır. Olay yeri inceleme ve keşif tutanağında özetle şu tespitlerde bulunulmuştur:

i. Patlama, 34. Motorlu Piyade Tugay Komutanlığının atış poligonunun üst sınırından kışlanın tel örgülerine 53 metre mesafede gerçekleşmiştir.

ii. Aynı yerde poşet içinde kurulu hâlde, patlamamış ama her an patlamaya hazır durumda bomba atar mühimmatı ile roket atar parçaları, LAW roketi mühimmatı parçaları, bomba atar mühimmatı parçaları, demir ve mühimmat parçaları vb. bulunmuş; tehlikeli olan mühimmat patlatılarak olay yerinde imha edilmiştir.

12. Ağrı Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü Bomba İmha ve İnceleme Büro Amirliğince düzenlenen bilirkişi inceleme raporunda özetle şu hususlar belirtilmiştir:

i. Elde edilen kabartmalı çelik ve sarı renkli alüminyum metal parçaların 10 mm'lik bomba atar mühimmatına ait olabileceği, bu mühimmatın M383 ve M384 modellerinin kabartmalı çelik gövdeli olduğu

ii. M533 model tapalar üzerinde sarı alüminyum konik kısımlarının bulunduğu, içinde RDX ve A5 terkibi 54,5 g patlayıcı madde bulunduğu

iii. Patlayan bombanın birbiri ile benzerlik gösteren M383 ve M384 model 40 mm'lik tahrip güçlü bomba atar mühimmatı olabileceği ve söz konusu parçaların askerî mühimmatlardan olan M383 ve M384 model tahrip 40 mm'lik bomba atar mühimmatına ait olabileceği, bahse konu patlamanın bu mühimmatın patlaması sonucu gerçekleşmesinin mümkün olduğu

13. Patnos Cumhuriyet Başsavcılığı 5/1/2012 tarihinde görevsizlik kararı vererek dosyayı Kara Kuvvetleri Komutanlığı Ağrı 12. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı AskerÎ Savcılığına göndermiştir.

14. Askerî Savcılık 10/8/2012 tarihinde, Tugay Komutanlığının kuzey istikametinde bulunan atış sahası alanındaki tel örgülerin yakınlarında bulunan metal parçalarını toplamak için ölen B.Ö. ve yaralanan diğer iki kişinin olay tarihinde söz konusu yere gittikleri, B.Ö.nün tel örgülerin yakınlarında bulduğu mühimmat ile oynaması sonucu patlamanın gerçekleştiği, tel örgülerin yakınına hayvan sürüsünün, çoban ve çocuk sivillerin girdiği, buradan hurda değeri olan malzemelerin toplanmaya çalışıldığı, bu nedenle kışla yakınında görülen sivil şahıslarla ilgili olarak Tugay Komutanlığı tarafından değişik tarihlerde emniyet birimlerine bildirimde bulunulduğu, sivil halkın atış alanı yakınlarında dolaşmamaları konusunda çeşitli zamanlarda ikaz edildikleri ve bu konuda kişilere yazılı tebliğler yapıldığı, atış alanında yapılan atışlarda zaman zaman patlamayan mühimmatlar olduğu, bu mühimmatların daha sonra aranarak patlatıldığı, olay tarihinden önce de Tugay Komutanlığı tarafından kışla içinde arama yapıldığı ve patlamayan mühimmata rastlanmadığı, olaya sebep olan merminin Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) envanterinde bulunduğu, Tugay Komutanlığı tarafından olayın öncesinde emniyet tedbirleri konusunda halkın bilgilendirilmiş olduğu, atışlar esnasında gerekli tedbirlerin alınmasına karşın sekmeler yaşanabildiği ve seken bu mermileri tespit etmenin neredeyse imkânsız olduğu, bölgenin birinci derece askerî yasak bölge içinde kaldığı, mevcut olayda kusurlu bulunan askerî personel olmadığı, patlamaya sebep olan merminin hangi silahtan, kim tarafından atıldığının tespit edilmesinin mümkün olmadığı, patlama sonrasında Tugay Komutanlığı tarafından gerekli müdahalenin yapıldığı ve yaralılara acil sağlık hizmeti sağlandığı belirtilerek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.

15. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itiraz üzerine Sarıkamış 9'uncu Motorlu Piyade Tugay Komutanlığı Askerî Mahkemesince 3/12/2012 tarihinde soruşturmanın genişletilmesine karar verilmiştir. Soruşturmanın genişletilmesi kararı üzerine dosya, Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığına gönderilmiştir.

16. Başvurucular 30/5/2014 tarihinde, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yaptıkları itiraz hakkında bir karar verilmediğini belirterek bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

17. Soruşturmanın genişletilmesi kararı doğrultusunda Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığınca yürütülen soruşturma işlemlerinin akabinde Sarıkamış 9'uncu Motorlu Piyade Tugay Komutanlığı Askerî Mahkemesinin kapatılması üzerine dosyanın gönderildiği 23'üncü Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı Askerî Mahkemesi 13/1/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine karar vermiştir. Anılan karar 1/6/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.

B. Tam Yargı Davasına İlişkin Süreç

18. Başvuruculardan Altun Özyolcu, Aynur Özyolcu, Cemil Özyolcu, Esra Araz ve Mehmet Sıdık Özyolcu 7/9/2011 tarihinde Millî Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı aleyhine tam yargı davası açmıştır.

19. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda, anne Aynur Özyolcu için 29.637,62 TL, baba Mehmet Sıddık Özyolcu için 27.272,96 TL maddi (destekten yoksun kalma) zarar doğduğu kanaati bildirilmiştir.

20. 27/2/2013 tarihinde Erzurum 1. İdare Mahkemesi tarafından olayda hizmet kusuru olduğu tespit edilmiş; anne, baba, büyükanne, büyükbaba ve beş kardeş için toplam 195.000 TL manevi, anne ve baba için toplam 39.837,40 TL maddi tazminat ödenmesine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"Uyuşmazlık konusu olayda; zararın doğmasına neden olan mühimmatın, askeri mühimmatlardan olabileceğine yönelik olarak düzenlenen bilirkişi raporu, olayın meydana geldiği yerin gerek meskun mahalle ve gerek ise askeri tel örgülere ve hatta askeri atış poligonuna yakın bir mesafede olması, öyle ki Mahkememizin ara kararına cevaben Patnos İlçe Emniyet Müdürlüğünce gönderilen krokiden olayın meydana geldiği yer, Patnos 34. Motorlu Piyade Tugayı Komutanlığının tel örgülerine 39, en yakın ikamet noktasına, bir başka deyişle Patnos İlçe merkezine olan uzaklığının ise 903 metre olarak gösterilmesi, öte yandan olayın hemen sonrasında olay yerinde tespit edilen deliller ile söz konusu mahallin insanların kullanımına açık, hayvan otlatılan ve serbestçe girilip gezilebilen bir bölgede olduğu hususları göz önüne alındığında; gerek İçişleri Bakanlığı'nın gerekse Milli Savunma Bakanlığı'nın olayın meydana gelmesinde hizmet kusurunun bulunduğunun kabulü gerektiği sonucuna varılmaktadır.

...bilirkişi M. Zeki Umudum tarafından hazırlanarak 07/01/2013 tarihinde Mahkememize sunulan bilirkişi raporuna göre, tüm faktörler dikkate alınarak yapılan hesaplamada sonuç olarak vefat edenin babası Mehmet Sıddık Özyolcu için 27.272,96.-TL, annesi Aynur Özyolcu için ise 29.637,62.-TL olmak üzere toplam 56.910,58-TL maddi (destekten yoksun kalma) zarar doğduğu kanaatine varıldığı belirtilmiştir.

Bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş olup, davalı idareler tarafından herhangi bir itirazda bulunulmadığı, davacılar vekili tarafından ise bilirkişi raporunun incelendiği ve herhangi bir itirazın olmadığının belirtildiği anlaşılmış olup, bilirkişi raporu içeriği itibariyle Mahkememizce de karara esas alınılabilecek nitelikte görülmüştür.

Diğertaraftan, olayın meydana gelmesinde olaytarihiitibariyle 12 yaşında bulunan çocukları üzerindeki gözetim ve denetim sorumluluğunu gereğince yerine getirmeyen davacı anne ve babanın da %30 oranında kusurlu olduğu sonucuna ulaşılmakla, tazminata hükmedilirken davacıların mütefarik kusurunun da dikkate alınması gerekmektedir.

Bununla birlikte, davacılar tarafından ölüm olayı nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararları ortaya koyabilecek nitelikte başkaca herhangi bir bilgi ve belge sunulmadığından, destekten yoksun kalma tazminatı dışında davalı idarelerin üzerine düşen herhangi bir maddi tazmin yükümlülüğü bulunmamaktadır.

Bu itibarla müteveffanın desteğinden yoksun kalma nedeniyle bilirkişi raporunda hesaplanan miktar ile davacıların %30 oranındaki mütefarik kusuru dikkate alındığında, baba Mehmet Sıddık Özyolcuiçin 19.091,07.-TL, anne Aynur Özyolcu için 20.746,33.-TL olmak üzere toplam 39.837,40.-TL maddi tazminat talebinin kabulü gerekmektedir.

...

Dava konusu olayda, baba Mehmet Sıddık Özyolcu için 100.000.-TL, anne Aynur Özyolcu için 100.000.-TL ve her bir kardeş için (4 küçük kardeş ve 1 büyük evli kardeş) 50.000.-TL ve büyük anne ve büyük baba için de ayrı ayrı 50.000.TL olmak üzere toplam 550.000.TL manevi tazminat talep edildiği, ölüm olayının meydana gelmesinde idarelerin kusuru, davacıların müterafik kusuru, olayın oluş şekli ve zararın niteliği dikkate alındığında, baba Mehmet Sıddık Özyolcu için 50.000.-TL, anne Aynur Özyolcu için 50.000.-TL, her bir kardeş (5 kardeş) için ayrı ayrı 15.000.-TL ve büyük anne için 10.000.TL, büyük baba için de 10.000.TL olmak üzere takdiren toplam 195.000.-TL manevi tazminat tutarının davacılara ödenmesinin hakkaniyete uygun olacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır."

21. Anılan karar, Danıştay Onuncu Dairesince 30/12/2013 tarihinde onanmıştır. Başvurucuların karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 17/12/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

22. Anılan karar başvuruculara 2/3/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular 1/4/2016 tarihinde tam yargı davasına yönelik bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

23. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması” kenar başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir."

B. Uluslararası Hukuk

24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "İnsan haklarına saygıyükümlülüğü" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkesin, bu sözleşme'nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar."

25. Sözleşme'nin "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:

"Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur..."

26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında, Sözleşme'nin 2. maddesinin ilk cümlesinin devletin yalnızca kasti ve hukuka aykırı olarak ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil aynı zamanda egemenlik yetkileri içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri almalarına dair devlete pozitif yükümlülük yüklediği de belirtilmektedir (L.C.B/İngiltere, B. No: 23413/94, 9/6/1998, § 36).

27. AİHM, Sözleşme'nin 2. maddesinin 1. maddesiyle birlikte yorumlandığında devletin yaşama hakkı kapsamındaki bir olayı pozitif yükümlülük kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğünün bulunduğunu kabul etmiştir (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18984/91, 27/9/1995, § 161).

28. AİHM'e göre kasten gerçekleştirilen ölümlerde etkili bir cezai soruşturma yürütme zorunluluğu bulunmakla birlikte ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşama hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara tek başına ya da bir ceza soruşturmasıyla birlikte hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Vo/Fransa [BD], B. No: 53924/00, 8/7/2004, § 90; Mastromatteo/İtalya [BD], B. No: 37703/97, 24/10/2002, §§ 90, 94, 95; Calvelli ve Ciglio/İtalya [BD], B. No: 32967/96, 17/1/2002, § 51; Anna Todorova/Bulgaristan, B. No: 23302/03, 24/5/2011, § 73; Ercan Bozkurt/Türkiye, B. No: 20620/10, 23/6/2015, § 59).

29. AİHM; yaşama hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği olaylarda kullanabilecek birden fazla başvuru yolu bulunup da başvurucuların bu yolların tamamını kullandıkları durumlarda etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünün yerine getirilebilmesi için söz konusu yolların tamamının etkili yürütülmesi gerekmediğini, bu nedenle incelemesinin sadece devletin bu yollardan herhangi biriyle etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünü yerine getirip getirmediğini denetlemekten ibaret olacağını belirtmiştir(Anna Todorova/Bulgaristan, § 74).

30. Bununla birlikte AİHM'e göre ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında kamu görevlilerinin bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu, başka bir ifadeyle olası sonuçların farkında olmalarına rağmen kendilerine verilen yetkileri göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadıkları durumlarda -bireyler kendi inisiyatifleriyle ne gibi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun- insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması yaşam hakkının ihlaline neden olabilir (Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 93; Budayeva ve diğerleri/Rusya, B. No: 15339/02, 11673/02, 15343/02 ..., 20/3/2008,§ 140).

31. Ancak AİHM tehlikeli faaliyetler bakımından bu prensibi benimsemekle birlikte somut başvuruya benzeyen ve Türkiye aleyhine başvurulan, bilhassa askerî mühimmatların imhasına ilişkin yönetmeliğin uygulanması hususunda kamu görevlilerinin ihmali söz konusu olduğu başvurularda, ilgili ulusal mevzuatı ve Danıştayın ilgili içtihadını ayrıntılı biçimde incelemiş ve tazminat yolunun etkili yargısal sistem kriterini karşıladığına ve ihlalin tespiti ile giderilmesi bakımından uygun ve yeterli olarak kabul edilebileceğine karar vermiştir (Hayri Aslan ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18751/05, 30/11/2010; Akdemir ve Evin/Türkiye, B. No: 58255/08, 29725/09, 17/3/2015, § 55; Selvi Şimşek/Türkiye (k.k.), B. No: 3839/13, 17/11/2016).

32. AİHM, askerî mühimmatın imhasına dair yönetmeliğin uygulanmasında kamu görevlilerinin ihmali söz konusu olduğu hâllerde tazminat yoluna başvurulmasının bireysel başvuruda bulunmak için gerekli olduğunu hatırlatmakta (Hayri Aslan ve diğerleri/Türkiye; Sarıhan/Türkiye, B. No: 55907/08, 6/12/2016, § 39) ve Türkiye'deki mahkemelerin benzer olaylarda kayda değer tazminatlar ödenmesine karar verdiğini belirttikten sonra bu yol tüketilerek yapılan başvuruları, olayın koşullarına göre yeterli tazminatlar ödendiği takdirde açıkça dayanaktan yoksun bulmaktadır (Akdemir ve Evin/Türkiye, § 69).

33. Bu bağlamda ifade edilmelidir ki AİHM; yaşama hakkının gerektirdiği pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi kapsamında alınacak tedbirlerin belirlenmesinin idari ve yargısal makamların takdirinde olan bir husus olduğunu, hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması adına pek çok yöntemin benimsenebileceğini ve mevzuatta düzenlenmiş herhangi bir tedbirin yerine getirilmesinde başarısız olunsa bile pozitif yükümlülüklerin diğer bir tedbir ile yerine getirilebileceğine karar vermiştir (Fadeyeva/Rusya, B. No: 55723/00, 9/6/2005, § 96; İlbeyi Kemaloğlu ve Meriye Kemaloğlu/Türkiye, B. No: 19986/06, 10/4/2012, § 37).

34. AİHM, Sözleşme’nin 34. maddesi uyarınca başvuranın genellikle mağdur sıfatından yoksun bırakılması için bir kararın veya başvurana uygun bir tedbirin yeterli olmadığını ancak ulusal makamların açıkça veya özet olarak kabul etmesinin ardından Sözleşme ihlalini telafi edilmesi durumunda yeterli olduğunu hatırlatmaktadır. Söz konusu iki koşulun yerine getirilmesi durumunda Sözleşme’nin koruma mekanizmasının ikincillik niteliği başvurunun incelenmesini engellemektedir (Abdulbari Tamaçu ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 37930/09, 24/1/2017, § 40).

35. Bununla birlikte ulusal mahkemelerin yaşam hakkına yapılan haksız müdahaleden kaynaklanan sorumluluğu belirsizlik içinde bırakmamaları AİHM için önem taşımaktadır. Söz konusu durum, toplumun güvenini korumak ve hukuk devletinin benimsenmesini sağlamak amacıyla gereklilik arz etmektedir (Abdulbari Tamaçu ve diğerleri / Türkiye, § 62).

36. AİHM'in görevi, kullanılan yargı sisteminin caydırıcı etkisinin ve yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde bu sistemin oynaması gereken rolün öneminin zayıflatılmaması için mahkemelerin karara varırken Sözleşme’nin 2. madde ile öngörülen dikkatli inceleme şartını yerine getirip getirmediğini ve ne kadar yerine getirdiğini belirlemekten ibarettir (Abdulbari Tamaçu ve diğerleri / Türkiye, § 63).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

37. Mahkemenin 19/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

38. Başvurucular müteveffanın annesi, babası, dedesi, babaannesi ve kardeşleri olup kamu makamlarının özensiz bir şekilde açık alana atmış oldukları patlamamış bomba atar mermisinin patlaması sonucu yakınlarının vefat etmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini, yürütülen ceza soruşturmasının etkili olmadığını ve kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla sonuçlandığını, kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı yapılan itiraz hakkında ise bir karar verilmediğini belirterek etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

39. Başvurucular Altun Özyolcu, Aynur Özyolcu, Cemil Özyolcu, Esra Araz ve Mehmet Sıdık Özyolcu ayrıca olayda bir kusurları bulunmamasına karşın tam yargı davasında anne ve babaya %30 oranında kusur izafe edilmesi, bu oranda tazminat miktarından indirim yapılması nedeniyle adil yargılanma ile yaşam haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

40. Bakanlık görüşünde; iddiaların yaşam hakkının usul boyutu kapsamında incelenmesi gerektiği, müteveffanın ölümüne sebep olan olayla ilgili derhâl soruşturma başlatıldığı ve delillerin toplandığı, başvuruculara açık olarak yürütülen soruşturmanın 1 yıl 4 aylık bir sürede tamamlandığı ve herhangi bir kişiye kusur atfedilemediği gerekçeleriyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile sonuçlandığı, yapılan itiraz üzerine soruşturmanın genişletilmesine karar verildiği, askerî mahkemenin kapatılması üzerine dosyanın gönderildiği mahkeme tarafından itirazın reddine karar verildiği, soruşturmanın genişletilmesine karar verilmiş olması nedeniyle itiraz sonrası hareketsiz kalınan uzun bir süre bulunmadığı belirtilmiştir.

41. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında soruşturmanın genişletilmesi kararının kendilerine tebliğ edilmediğini ve bu karardan sonra hiçbir işlem yapılmayarak itirazın reddine karar verildiğini, soruşturmanın uzun sürdüğünü, soruşturma sürecinde yetkili kişilerin ifadelerinin alınmadığını ve soruşturmanın etkili olmadığını ifade etmişlerdir.

B. Değerlendirme

42. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."

43. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının tümünün yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

45. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda başvurucular ölenin annesi, babası, babaannesi, dedesi ve kardeşleridir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvuruda diğer kabul edilebilirlik kriterleri bakımından da değerlendirme yapılması gerekir.

46. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).

47. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşama hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).

48. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının gerçekleştiği durumlarda kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşama hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler, yaşama hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşama hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

49. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin ayrıca usule ilişkin yönü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Yaşama hakkı kapsamındaki usule ilişkin yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kasten meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin, sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi, ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

50. Öte yandan ceza soruşturmasının amacı yaşama hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük, kesin olarak bir sonuç elde etmeyi değil uygun araçların kullanılmasını gerektirir. Diğer yandan Anayasa'nın 17. maddesi, başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi yüklemez (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri 56).

51. Bununla birlikte kasıtlı olmayan eylemler nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşama hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).

52. Anayasa Mahkemesi için bu noktada önemli olan husus, yargısal sistemin yaşama hakkına kasıtlı olmayan eylemlerle yapılan müdahalelerden doğan sorumluluğu hiçbir durumda belirsizlik içinde bırakmamasıdır. Bu, toplumun yargısal sisteme olan güvenini korumak ve hukuk devletinin benimsenmesini sağlamak amacıyla gereklidir.

1. Başvurucular Altun Özyolcu, Aynur Özyolcu, Cemil Özyolcu, Esra Araz ve Mehmet Sıdık Özyolcu Yönünden İlkelerin Olaya Uygulanması

53. Başvurucular, yaşam hakkının kasten ihlal edildiğini ileri sürmemiş olup somut olayda yakınlarının ölümüne kasten sebebiyet verildiği izlenimi edinilmesini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır.

54. Başvurucular; patlama riskine karşı yakınlarının yaşam hakkını korumak için devletin pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediğini, ceza soruşturmasının etkili yürütülmeyerek kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlandığını, soruşturmanın genişletilmesi kararının kendilerine tebliğ edilmediğini ve soruşturmanın bir bütün olarak makul sürede tamamlanmadığını ileri sürmektedirler. Başvurucular Altun Özyolcu, Aynur Özyolcu, Cemil Özyolcu, Esra Araz ve Mehmet Sıdık Özyolcu ayrıca tam yargı davasında hukuka aykırı ve haksız olarak anne ve babaya kusur izafe edildiğini, tazminat miktarından indirim yapıldığını belirterek tam yargı davasının da etkili yürütülmediğini ileri sürmektedirler.

55. Yapılan incelemede başvuruya konu olaydan sonra derhâl olay yeri incelemesi ve keşif yapılarak bilirkişi raporu düzenlendiği, otopsi sonucunda kesin ölüm sebebinin belirlendiği, patlamaya sebep olan mühimmat üzerinde teknik incelemeler yapıldığı, olaya ilişkin tanık ve müşteki beyanlarının alındığı, somut olayın meydana geliş koşullarının ortaya koyulduğu anlaşılmaktadır.

56. Yürütülen ceza soruşturması her ne kadar kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile sonuçlanmış olsa ve başvurucular tarafından çeşitli sebeplerle soruşturmanın etkili olmadığı ileri sürülmüşse de somut olayda, olayın meydana geliş koşullarının tespit edilerek kamu makamlarının sorumluluğunun tespit edilmesi ve giderim sağlanmasına imkân sağlayacak şekilde ve yeterlilikte bir ceza soruşturması yürütülmüş olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

57. Yürütülen ceza soruşturması sonucunda olayın somut koşulları ve meydana geliş şekli belirlenmiştir. Başka bir anlatımla yürütülen soruşturmada olayın sebebi ve yaşama hakkına yapılan müdahaleden doğan sorumlulukbelirsizlik içinde bırakılmamıştır. Soruşturma, mevcut olayda kusurlu bulunan askerî personel olmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile sonuçlanmıştır.

58. Erzurum 1. İdare Mahkemesince yürütülen yargılamada ise olayda kamu makamlarının hizmet kusuru bulunduğunun açıkça tespit edildiği anlaşılmaktadır. Mahkeme, İçişleri Bakanlığı ile Millî Savunma Bakanlığının başvuruculara tazminat ödemesine karar vermiştir.

59. Ölüm kasıtlı olarak meydana gelmemişse somut olayın koşullarının belirsizlik içinde bırakılmamış olması ve kamu makamlarının olaydaki sorumluluklarının tespit edilmiş olması hâlinde hukuk veya idari dava yoluyla tazminat edinimi uygun telafi teşkil edebilecektir.

60. Somut olayda başvurular yakınının ölümüne sebebiyet veren olayın maddi koşullarının yürütülen ceza soruşturmasında tespit edildiği, bunun yanı sıra Erzurum 1. İdare Mahkemesi tarafından kamu makamlarının olaydaki sorumluluğunun tespit edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda başvuruculara ödenmesine hükmedilen tazminat miktarının uygun ve yeterli bir telafi sağlayıp sağlamadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

61. Başvurucular, anne ve babaya hukuka aykırı olarak kusur izafe edilmesi ve tazminat miktarından bu oranda indirim yapılması nedenleriyle tazminat miktarının yetersiz olduğunu ileri sürmektedirler.

62. Somut olayda Erzurum 1. İdare Mahkemesi tarafından öncelikle maddi tazminat miktarının hesaplanması için bilirkişi raporu alındığı anlaşılmaktadır. Mahkeme, olay tarihiitibariyle on iki yaşında bulunan çocukları üzerindeki gözetim ve denetim sorumluluğunu gereğince yerine getirmeyen davacı anne ve babanın da %30 oranında kusurlu olduğu sonucuna ulaşarak bilirkişi raporunda tespit edilen maddi zarar miktarları üzerinden mütefarik kusur indirimi yaparak anne ve baba için toplam 39.837,40 TL maddi tazminata hükmetmiştir.

63. Tarafların kusur oranlarının takdiri derece mahkemelerinin yetkisinde olup somut olayda da başvurucuların kusur oranının hukuka aykırı olduğu iddiasının soyut şekilde ileri sürüldüğü ve derece mahkemesinin ulaştığı sonuçtan şüphe edilmesini gerektirecek bir gerekçe içermediği anlaşılmaktadır. Mahkemenin ulaştığı sonuçta bariz takdir hatası ya da açıkça keyfîlik de tespit edilmemiştir.

64. Ayrıca ölüm olayının meydana gelmesinde idarelerin kusuru, davacıların müterafik kusuru, olayın oluş şekli ve zararın niteliği Erzurum 1. İdare Mahkemesince dikkate alınarak baba Mehmet Sıddık Özyolcu için 50.000 TL, anne Aynur Özyolcu için 50.000 TL, başvurucu Esra'nın da aralarında bulunduğu her bir davacı kardeş için 15.000 TL, büyükanne için 10.000 TL ve büyükbaba için 10.000 TL manevi tazminata hükmedildiği anlaşılmaktadır.

65. Anayasa Mahkemesinin benzer ihlal tespitlerinde verdiği tazminat miktarları da dikkate alınarak başvuruculara ödenen tazminat miktarlarının açıkça yetersiz olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.

66. Sonuç olarak başvuruya konu olaya ilişkin kamu makamlarınca soruşturma işlemlerine derhâl başlanarak sorumluluğun tespit edilmesine yeterli bir ceza soruşturması yürütüldüğü, İdare Mahkemesince idarenin kusurunun tespit edildiği ve açıkça yetersiz olmayan bir giderime hükmedildiği, bu kapsamda yaşam hakkına yönelik bir ihlal bulunmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

67. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiaların diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Başvurucu Selma Yıldız Yönünden

68. Anayasa'nın 125. maddesinin birinci ve yedinci fıkraları şöyledir:

"İdarenini her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.

...

İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür."

69.Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

70. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

71.Anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).

72. Başvuruya ilişkin olarak diğer başvurucular yönünden yukarıda yapılan incelemede ölümün kasıtlı olarak meydana gelmediği, olayın koşullarının belirsizlik içinde bırakılmamış olduğu ve kamu makamlarının olaydaki sorumluluklarının tespit edilmiş olduğu belirtilerek hukuk veya idari dava yoluyla tazminat edimi sağlanmasının uygun bir telafi teşkil edebileceği sonucuna ulaşılmıştır.

73. Başvurucu Selma Yıldız tarafından da iddiaları bakımından erişilebilir ve etkili olmadığı ileri sürülmeyen kamu idaresi aleyhine tam yargı davası açma yolunun somut olayda sorumluluğu tespit ve tazmin etme kapasitesini haiz olduğu sonucuna varılmaktadır.

74. Bireysel başvuru dosyasında başvurucu Selma Yıldız tarafından kamu idaresi aleyhine tam yargı davası açma yoluna başvurulduğuna yönelik bilgi ve belge bulunmamaktadır.

75. Bu itibarla başvuru konusu olayda yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkin kanunda öngörülen idari yargı yoluna başvurulmadığından başvurucu Selma Yıldız tarafından başvuru yollarının usulünce tüketildiği söylenemez.

76. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Başvurucu Altun Özyolcu, Aynur Özyolcu, Cemil Özyolcu, Esra Araz ve Mehmet Sıdık Özyolcu yönünden yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Başvurucu Selma Yıldız yönünden yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 19/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Altun Özyolcu ve diğerleri [1.B.], B. No: 2014/7821, 19/9/2018, § …)
   
Başvuru Adı ALTUN ÖZYOLCU VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2014/7821
Başvuru Tarihi 30/5/2014
Karar Tarihi 19/9/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, askerî mühimmat patlaması sonucu meydana gelen ölüm olayına ilişkin etkili ceza soruşturması yürütülmemesi ve tam yargı davasında hükmedilen tazminat miktarından kusur indirimi yapılması nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Güvenlik güçlerinin ölümcül güç kullanması Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 13
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi