TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALTUN ÖZYOLCU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/7821)
|
|
Karar Tarihi: 19/9/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren
DEMİR KOŞAR
|
Başvurucular
|
:
|
1. Altun ÖZYOLCU
|
|
|
2. Aynur
ÖZYOLCU
|
|
|
3. Cemil
ÖZYOLCU
|
|
|
4. Esra ARAZ
|
|
|
5. Mehmet
Sıdık ÖZYOLCU
|
|
|
6. Selma
YILDIZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Emrullah
BEYTAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerî mühimmat patlaması sonucu meydana gelen ölüm
olayına ilişkin etkili ceza soruşturması yürütülmemesi ve tam yargı davasında
hükmedilen tazminat miktarından kusur indirimi yapılması nedenleriyle yaşam
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur. 2016/6171 numaralı bireysel başvuru dosyasının 2014/7821 başvuru
numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2014/7821
başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular yakını B.Ö. (30/5/1998), 16/4/2011 tarihinde
Ağrı ili Patnos ilçesi 34. Motorlu Piyade Tugayının yakınında bulduğu askerî
mühimmat parçasının patlaması sonucu hayatını kaybetmiştir. Başvuruculardan
Aynur Özyolcu B.Ö.nün
annesi, Mehmet Sıddık Özyolcu babası, Altun Özyolcu
babaannesi, Cemil Özyolcu dedesi, Esra Araz ve Selma Yıldız kardeşleridir.
A. Ceza Soruşturmasına
İlişkin Süreç
10. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma
kapsamında 17/4/2011 tarihinde ölü muayene ve otopsi tutanağı düzenlenmiştir.
Buna göre kesin ölüm sebebi, patlayıcı madde
blast [patlama] etkisi ile oluşması muhtemel üst extremite
kemik kırıkları, beyin kanaması, beyin doku harabiyeti,
iç organ yaralanması, el amputasyonu ile birlikte
gelişen iç ve dış kanama olarak tespit edilmiştir. 27/4/2011
tarihinde yetkisizlik kararı verilerek dosya, Patnos Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmiştir.
11. Patnos Cumhuriyet Başsavcılığınca da olaya ilişkin
soruşturma başlatılmış, 16/4/2011 tarihinde olay yeri incelemesi ve keşif
yapılmış, bilirkişi raporu alınmıştır. Olay yeri inceleme ve keşif tutanağında
özetle şu tespitlerde bulunulmuştur:
i. Patlama, 34. Motorlu Piyade Tugay Komutanlığının atış
poligonunun üst sınırından kışlanın tel örgülerine 53 metre mesafede
gerçekleşmiştir.
ii. Aynı yerde poşet içinde kurulu hâlde, patlamamış ama her an
patlamaya hazır durumda bomba atar mühimmatı ile roket atar parçaları, LAW
roketi mühimmatı parçaları, bomba atar mühimmatı parçaları, demir ve mühimmat
parçaları vb. bulunmuş; tehlikeli olan mühimmat patlatılarak olay yerinde imha
edilmiştir.
12. Ağrı Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü Bomba
İmha ve İnceleme Büro Amirliğince düzenlenen bilirkişi inceleme raporunda
özetle şu hususlar belirtilmiştir:
i. Elde edilen kabartmalı çelik ve sarı renkli alüminyum metal
parçaların 10 mm'lik bomba atar mühimmatına ait
olabileceği, bu mühimmatın M383 ve M384 modellerinin kabartmalı çelik gövdeli
olduğu
ii. M533 model tapalar üzerinde sarı alüminyum konik
kısımlarının bulunduğu, içinde RDX ve A5 terkibi 54,5 g patlayıcı madde
bulunduğu
iii. Patlayan bombanın birbiri ile benzerlik gösteren M383 ve
M384 model 40 mm'lik tahrip güçlü bomba atar
mühimmatı olabileceği ve söz konusu parçaların askerî mühimmatlardan olan M383
ve M384 model tahrip 40 mm'lik bomba atar mühimmatına
ait olabileceği, bahse konu patlamanın bu mühimmatın patlaması sonucu
gerçekleşmesinin mümkün olduğu
13. Patnos Cumhuriyet Başsavcılığı 5/1/2012 tarihinde
görevsizlik kararı vererek dosyayı Kara Kuvvetleri Komutanlığı Ağrı 12.
Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı AskerÎ Savcılığına göndermiştir.
14. Askerî Savcılık 10/8/2012 tarihinde, Tugay Komutanlığının
kuzey istikametinde bulunan atış sahası alanındaki tel örgülerin yakınlarında
bulunan metal parçalarını toplamak için ölen B.Ö. ve yaralanan diğer iki
kişinin olay tarihinde söz konusu yere gittikleri, B.Ö.nün
tel örgülerin yakınlarında bulduğu mühimmat ile oynaması sonucu patlamanın
gerçekleştiği, tel örgülerin yakınına hayvan sürüsünün, çoban ve çocuk
sivillerin girdiği, buradan hurda değeri olan malzemelerin toplanmaya
çalışıldığı, bu nedenle kışla yakınında görülen sivil şahıslarla ilgili olarak
Tugay Komutanlığı tarafından değişik tarihlerde emniyet birimlerine bildirimde
bulunulduğu, sivil halkın atış alanı yakınlarında dolaşmamaları konusunda
çeşitli zamanlarda ikaz edildikleri ve bu konuda kişilere yazılı tebliğler
yapıldığı, atış alanında yapılan atışlarda zaman zaman patlamayan mühimmatlar
olduğu, bu mühimmatların daha sonra aranarak patlatıldığı, olay tarihinden önce
de Tugay Komutanlığı tarafından kışla içinde arama yapıldığı ve patlamayan
mühimmata rastlanmadığı, olaya sebep olan merminin Türk Silahlı Kuvvetleri
(TSK) envanterinde bulunduğu, Tugay Komutanlığı tarafından olayın öncesinde
emniyet tedbirleri konusunda halkın bilgilendirilmiş olduğu, atışlar esnasında
gerekli tedbirlerin alınmasına karşın sekmeler yaşanabildiği ve seken bu
mermileri tespit etmenin neredeyse imkânsız olduğu, bölgenin birinci derece
askerî yasak bölge içinde kaldığı, mevcut olayda kusurlu bulunan askerî
personel olmadığı, patlamaya sebep olan merminin hangi silahtan, kim tarafından
atıldığının tespit edilmesinin mümkün olmadığı, patlama sonrasında Tugay
Komutanlığı tarafından gerekli müdahalenin yapıldığı ve yaralılara acil sağlık
hizmeti sağlandığı belirtilerek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
vermiştir.
15. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itiraz
üzerine Sarıkamış 9'uncu Motorlu Piyade Tugay Komutanlığı Askerî Mahkemesince 3/12/2012
tarihinde soruşturmanın genişletilmesine karar verilmiştir. Soruşturmanın
genişletilmesi kararı üzerine dosya, Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı
Askerî Savcılığına gönderilmiştir.
16. Başvurucular 30/5/2014 tarihinde, kovuşturmaya yer olmadığına
dair karara karşı yaptıkları itiraz hakkında bir karar verilmediğini belirterek
bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
17. Soruşturmanın genişletilmesi kararı doğrultusunda Van
Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığınca yürütülen soruşturma
işlemlerinin akabinde Sarıkamış 9'uncu Motorlu Piyade Tugay Komutanlığı Askerî
Mahkemesinin kapatılması üzerine dosyanın gönderildiği 23'üncü Jandarma Sınır
Tümen Komutanlığı Askerî Mahkemesi 13/1/2015 tarihinde kovuşturmaya yer
olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine karar vermiştir. Anılan
karar 1/6/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
B. Tam Yargı Davasına
İlişkin Süreç
18. Başvuruculardan Altun Özyolcu,
Aynur Özyolcu, Cemil Özyolcu, Esra Araz ve Mehmet Sıdık Özyolcu 7/9/2011
tarihinde Millî Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı aleyhine tam yargı
davası açmıştır.
19. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda, anne Aynur Özyolcu
için 29.637,62 TL, baba Mehmet Sıddık Özyolcu için 27.272,96 TL maddi
(destekten yoksun kalma) zarar doğduğu kanaati bildirilmiştir.
20. 27/2/2013 tarihinde Erzurum 1. İdare Mahkemesi tarafından
olayda hizmet kusuru olduğu tespit edilmiş; anne, baba, büyükanne, büyükbaba ve
beş kardeş için toplam 195.000 TL manevi, anne ve baba için toplam 39.837,40 TL
maddi tazminat ödenmesine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Uyuşmazlık konusu olayda; zararın
doğmasına neden olan mühimmatın, askeri mühimmatlardan olabileceğine yönelik
olarak düzenlenen bilirkişi raporu, olayın meydana geldiği yerin gerek meskun
mahalle ve gerek ise askeri tel örgülere ve hatta askeri atış poligonuna yakın
bir mesafede olması, öyle ki Mahkememizin ara kararına cevaben Patnos İlçe
Emniyet Müdürlüğünce gönderilen krokiden olayın meydana geldiği yer, Patnos 34.
Motorlu Piyade Tugayı Komutanlığının tel örgülerine 39, en yakın ikamet
noktasına, bir başka deyişle Patnos İlçe merkezine olan uzaklığının ise 903
metre olarak gösterilmesi, öte yandan olayın hemen sonrasında olay yerinde
tespit edilen deliller ile söz konusu mahallin insanların kullanımına açık,
hayvan otlatılan ve serbestçe girilip gezilebilen bir bölgede olduğu hususları
göz önüne alındığında; gerek İçişleri Bakanlığı'nın gerekse Milli Savunma
Bakanlığı'nın olayın meydana gelmesinde hizmet kusurunun bulunduğunun kabulü
gerektiği sonucuna varılmaktadır.
...bilirkişi M. Zeki Umudum tarafından
hazırlanarak 07/01/2013 tarihinde Mahkememize sunulan bilirkişi raporuna göre,
tüm faktörler dikkate alınarak yapılan hesaplamada sonuç olarak vefat edenin
babası Mehmet Sıddık Özyolcu için 27.272,96.-TL, annesi Aynur Özyolcu için ise
29.637,62.-TL olmak üzere toplam 56.910,58-TL maddi (destekten yoksun kalma)
zarar doğduğu kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
Bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş
olup, davalı idareler tarafından herhangi bir itirazda bulunulmadığı, davacılar
vekili tarafından ise bilirkişi raporunun incelendiği ve herhangi bir itirazın
olmadığının belirtildiği anlaşılmış olup, bilirkişi raporu içeriği itibariyle
Mahkememizce de karara esas alınılabilecek nitelikte görülmüştür.
Diğertaraftan, olayın meydana gelmesinde olaytarihiitibariyle
12 yaşında bulunan çocukları üzerindeki gözetim ve denetim sorumluluğunu
gereğince yerine getirmeyen davacı anne ve babanın da %30 oranında kusurlu
olduğu sonucuna ulaşılmakla, tazminata hükmedilirken davacıların mütefarik kusurunun da dikkate alınması gerekmektedir.
Bununla birlikte, davacılar tarafından ölüm
olayı nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararları ortaya koyabilecek
nitelikte başkaca herhangi bir bilgi ve belge sunulmadığından, destekten yoksun
kalma tazminatı dışında davalı idarelerin üzerine düşen herhangi bir maddi
tazmin yükümlülüğü bulunmamaktadır.
Bu itibarla müteveffanın desteğinden yoksun
kalma nedeniyle bilirkişi raporunda hesaplanan miktar ile davacıların %30
oranındaki mütefarik kusuru dikkate alındığında, baba
Mehmet Sıddık Özyolcuiçin 19.091,07.-TL, anne Aynur
Özyolcu için 20.746,33.-TL olmak üzere toplam 39.837,40.-TL maddi tazminat
talebinin kabulü gerekmektedir.
...
Dava konusu olayda, baba Mehmet Sıddık Özyolcu
için 100.000.-TL, anne Aynur Özyolcu için 100.000.-TL ve her bir kardeş için (4
küçük kardeş ve 1 büyük evli kardeş) 50.000.-TL ve büyük anne ve büyük baba
için de ayrı ayrı 50.000.TL olmak üzere toplam 550.000.TL manevi tazminat talep
edildiği, ölüm olayının meydana gelmesinde idarelerin kusuru, davacıların müterafik kusuru, olayın oluş şekli ve zararın niteliği
dikkate alındığında, baba Mehmet Sıddık Özyolcu için 50.000.-TL, anne Aynur
Özyolcu için 50.000.-TL, her bir kardeş (5 kardeş) için ayrı ayrı 15.000.-TL ve
büyük anne için 10.000.TL, büyük baba için de 10.000.TL olmak üzere takdiren toplam 195.000.-TL manevi tazminat tutarının
davacılara ödenmesinin hakkaniyete uygun olacağı sonuç ve kanaatine
varılmıştır."
21. Anılan karar, Danıştay Onuncu Dairesince 30/12/2013
tarihinde onanmıştır. Başvurucuların karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin
17/12/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
22. Anılan karar başvuruculara 2/3/2016 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucular 1/4/2016 tarihinde tam yargı davasına yönelik bireysel
başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
23. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam yargı
davası açılması” kenar başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya
başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl
ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak
haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen
veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden
itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu
sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir."
B. Uluslararası Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "İnsan haklarına saygıyükümlülüğü"
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki
alanları içinde bulunan herkesin, bu sözleşme'nin
birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını
sağlarlar."
25. Sözleşme'nin "Yaşam
hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Herkesin yaşam hakkı yasayla
korunur..."
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında,
Sözleşme'nin 2. maddesinin ilk cümlesinin devletin yalnızca kasti ve hukuka
aykırı olarak ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil aynı zamanda
egemenlik yetkileri içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli
tedbirleri almalarına dair devlete pozitif yükümlülük yüklediği de
belirtilmektedir (L.C.B/İngiltere,
B. No: 23413/94, 9/6/1998, § 36).
27. AİHM, Sözleşme'nin 2. maddesinin 1. maddesiyle birlikte
yorumlandığında devletin yaşama hakkı kapsamındaki bir olayı pozitif yükümlülük
kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğünün bulunduğunu kabul etmiştir (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık
[BD], B. No: 18984/91, 27/9/1995, § 161).
28. AİHM'e göre kasten
gerçekleştirilen ölümlerde etkili bir cezai soruşturma yürütme zorunluluğu
bulunmakla birlikte ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin
davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşama
hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif
yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara
tek başına ya da bir ceza soruşturmasıyla birlikte hukuki, idari ve hatta
disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Vo/Fransa [BD], B. No: 53924/00, 8/7/2004, §
90; Mastromatteo/İtalya [BD], B. No: 37703/97, 24/10/2002, §§ 90, 94, 95; Calvelli ve Ciglio/İtalya [BD], B. No:
32967/96, 17/1/2002, § 51; Anna Todorova/Bulgaristan,
B. No: 23302/03, 24/5/2011, § 73; Ercan
Bozkurt/Türkiye, B. No: 20620/10, 23/6/2015, § 59).
29. AİHM; yaşama hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği
olaylarda kullanabilecek birden fazla başvuru yolu bulunup da başvurucuların bu
yolların tamamını kullandıkları durumlarda etkili yargısal sistem kurma
yükümlülüğünün yerine getirilebilmesi için söz konusu yolların tamamının etkili
yürütülmesi gerekmediğini, bu nedenle incelemesinin sadece devletin bu
yollardan herhangi biriyle etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünü yerine
getirip getirmediğini denetlemekten ibaret olacağını belirtmiştir(Anna Todorova/Bulgaristan,
§ 74).
30. Bununla birlikte AİHM'e göre ihmal
suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında kamu görevlilerinin bu konuda muhakeme
hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu, başka bir ifadeyle olası
sonuçların farkında olmalarına rağmen kendilerine verilen yetkileri göz ardı
ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için
gerekli ve yeterli önlemleri almadıkları durumlarda -bireyler kendi
inisiyatifleriyle ne gibi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun- insanların
hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada
bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması yaşam hakkının ihlaline neden
olabilir (Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 93; Budayeva ve diğerleri/Rusya, B. No: 15339/02,
11673/02, 15343/02 ..., 20/3/2008,§ 140).
31. Ancak AİHM tehlikeli faaliyetler bakımından bu prensibi benimsemekle
birlikte somut başvuruya benzeyen ve Türkiye aleyhine başvurulan, bilhassa
askerî mühimmatların imhasına ilişkin yönetmeliğin uygulanması hususunda kamu
görevlilerinin ihmali söz konusu olduğu başvurularda, ilgili ulusal mevzuatı ve
Danıştayın ilgili içtihadını ayrıntılı biçimde
incelemiş ve tazminat yolunun etkili
yargısal sistem kriterini karşıladığına ve ihlalin tespiti ile
giderilmesi bakımından uygun ve yeterli olarak kabul edilebileceğine karar
vermiştir (Hayri Aslan ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18751/05, 30/11/2010; Akdemir ve Evin/Türkiye, B. No: 58255/08,
29725/09, 17/3/2015, § 55; Selvi
Şimşek/Türkiye (k.k.), B. No: 3839/13,
17/11/2016).
32. AİHM, askerî mühimmatın imhasına dair yönetmeliğin
uygulanmasında kamu görevlilerinin ihmali söz konusu olduğu hâllerde tazminat
yoluna başvurulmasının bireysel başvuruda bulunmak için gerekli olduğunu
hatırlatmakta (Hayri Aslan ve
diğerleri/Türkiye; Sarıhan/Türkiye,
B. No: 55907/08, 6/12/2016, § 39) ve Türkiye'deki mahkemelerin benzer olaylarda
kayda değer tazminatlar ödenmesine karar verdiğini belirttikten sonra bu yol
tüketilerek yapılan başvuruları, olayın koşullarına göre yeterli tazminatlar
ödendiği takdirde açıkça dayanaktan yoksun bulmaktadır (Akdemir ve Evin/Türkiye, § 69).
33. Bu bağlamda ifade edilmelidir ki AİHM; yaşama hakkının
gerektirdiği pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi kapsamında alınacak
tedbirlerin belirlenmesinin idari ve yargısal makamların takdirinde olan bir
husus olduğunu, hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması adına pek çok
yöntemin benimsenebileceğini ve mevzuatta düzenlenmiş herhangi bir tedbirin
yerine getirilmesinde başarısız olunsa bile pozitif yükümlülüklerin diğer bir
tedbir ile yerine getirilebileceğine karar vermiştir (Fadeyeva/Rusya, B. No: 55723/00, 9/6/2005, § 96; İlbeyi Kemaloğlu ve Meriye Kemaloğlu/Türkiye, B. No: 19986/06,
10/4/2012, § 37).
34. AİHM, Sözleşme’nin 34. maddesi uyarınca başvuranın
genellikle mağdur sıfatından
yoksun bırakılması için bir kararın veya başvurana uygun bir tedbirin yeterli
olmadığını ancak ulusal makamların açıkça veya özet olarak kabul etmesinin
ardından Sözleşme ihlalini telafi edilmesi durumunda yeterli olduğunu
hatırlatmaktadır. Söz konusu iki koşulun yerine getirilmesi durumunda
Sözleşme’nin koruma mekanizmasının ikincillik niteliği başvurunun incelenmesini
engellemektedir (Abdulbari Tamaçu ve
diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 37930/09, 24/1/2017, § 40).
35. Bununla birlikte ulusal mahkemelerin yaşam hakkına yapılan
haksız müdahaleden kaynaklanan sorumluluğu belirsizlik içinde bırakmamaları
AİHM için önem taşımaktadır. Söz konusu durum, toplumun güvenini korumak ve
hukuk devletinin benimsenmesini sağlamak amacıyla gereklilik arz etmektedir (Abdulbari Tamaçu ve diğerleri /
Türkiye, § 62).
36. AİHM'in görevi, kullanılan yargı
sisteminin caydırıcı etkisinin ve yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde bu
sistemin oynaması gereken rolün öneminin zayıflatılmaması için mahkemelerin
karara varırken Sözleşme’nin 2. madde ile öngörülen dikkatli inceleme şartını
yerine getirip getirmediğini ve ne kadar yerine getirdiğini belirlemekten
ibarettir (Abdulbari Tamaçu ve diğerleri /
Türkiye, § 63).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 19/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
38. Başvurucular müteveffanın annesi, babası, dedesi, babaannesi
ve kardeşleri olup kamu makamlarının özensiz bir şekilde açık alana atmış
oldukları patlamamış bomba atar mermisinin patlaması sonucu yakınlarının vefat
etmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini, yürütülen ceza
soruşturmasının etkili olmadığını ve kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla
sonuçlandığını, kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı yapılan itiraz
hakkında ise bir karar verilmediğini belirterek etkili başvuru haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
39. Başvurucular Altun Özyolcu, Aynur
Özyolcu, Cemil Özyolcu, Esra Araz ve Mehmet Sıdık Özyolcu ayrıca olayda bir
kusurları bulunmamasına karşın tam yargı davasında anne ve babaya %30 oranında
kusur izafe edilmesi, bu oranda tazminat miktarından indirim yapılması
nedeniyle adil yargılanma ile yaşam haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
40. Bakanlık görüşünde; iddiaların yaşam hakkının usul boyutu
kapsamında incelenmesi gerektiği, müteveffanın ölümüne sebep olan olayla ilgili
derhâl soruşturma başlatıldığı ve delillerin toplandığı, başvuruculara açık
olarak yürütülen soruşturmanın 1 yıl 4 aylık bir sürede tamamlandığı ve
herhangi bir kişiye kusur atfedilemediği gerekçeleriyle kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar ile sonuçlandığı, yapılan itiraz üzerine soruşturmanın
genişletilmesine karar verildiği, askerî mahkemenin kapatılması üzerine dosyanın
gönderildiği mahkeme tarafından itirazın reddine karar verildiği, soruşturmanın
genişletilmesine karar verilmiş olması nedeniyle itiraz sonrası hareketsiz
kalınan uzun bir süre bulunmadığı belirtilmiştir.
41. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında
soruşturmanın genişletilmesi kararının kendilerine tebliğ edilmediğini ve bu
karardan sonra hiçbir işlem yapılmayarak itirazın reddine karar verildiğini,
soruşturmanın uzun sürdüğünü, soruşturma sürecinde yetkili kişilerin
ifadelerinin alınmadığını ve soruşturmanın etkili olmadığını ifade etmişlerdir.
B. Değerlendirme
42. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
43. Anayasa'nın “Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının tümünün yaşam
hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
45. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi
açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen
kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda başvurucular ölenin annesi,
babası, babaannesi, dedesi ve kardeşleridir. Bu nedenle başvuru ehliyeti
açısından bir eksiklik bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvuruda diğer kabul
edilebilirlik kriterleri bakımından da değerlendirme yapılması gerekir.
46. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 50).
47. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında
bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme
yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşama hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı
koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
48. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can
kaybının gerçekleştiği durumlarda kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi
gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşama hakkına
yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları
gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler,
yaşama hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin
cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşama
hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
49. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin
ayrıca usule ilişkin yönü bulunmaktadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Yaşama hakkı kapsamındaki usule
ilişkin yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari
nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kasten meydana gelen ölüm
olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin, sorumluların tespitini
ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat
davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi, ihlali
gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
55).
50. Öte yandan ceza soruşturmasının amacı yaşama hakkını koruyan
hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm olayına ilişkin
hesap vermelerini sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük, kesin olarak bir
sonuç elde etmeyi değil uygun araçların kullanılmasını gerektirir. Diğer yandan
Anayasa'nın 17. maddesi, başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle
yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları
mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi yüklemez (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri,§
56).
51. Bununla birlikte kasıtlı olmayan eylemler nedeniyle meydana
gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir
yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşama hakkının ihlaline kasten sebebiyet
verilmediği durumlarda etkili bir yargısal
sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük mağdurlara hukuki, idari
ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması ile yerine getirilmiş
sayılabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 59).
52. Anayasa Mahkemesi için bu noktada önemli olan husus,
yargısal sistemin yaşama hakkına kasıtlı olmayan eylemlerle yapılan
müdahalelerden doğan sorumluluğu hiçbir durumda belirsizlik içinde
bırakmamasıdır. Bu, toplumun yargısal sisteme olan güvenini korumak ve hukuk
devletinin benimsenmesini sağlamak amacıyla gereklidir.
1. Başvurucular Altun Özyolcu, Aynur Özyolcu, Cemil Özyolcu, Esra Araz ve
Mehmet Sıdık Özyolcu Yönünden İlkelerin Olaya Uygulanması
53. Başvurucular, yaşam hakkının kasten ihlal edildiğini ileri
sürmemiş olup somut olayda yakınlarının ölümüne kasten sebebiyet verildiği
izlenimi edinilmesini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır.
54. Başvurucular; patlama riskine karşı yakınlarının yaşam
hakkını korumak için devletin pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediğini, ceza
soruşturmasının etkili yürütülmeyerek kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile
sonuçlandığını, soruşturmanın genişletilmesi kararının kendilerine tebliğ
edilmediğini ve soruşturmanın bir bütün olarak makul sürede tamamlanmadığını
ileri sürmektedirler. Başvurucular Altun Özyolcu,
Aynur Özyolcu, Cemil Özyolcu, Esra Araz ve Mehmet Sıdık Özyolcu ayrıca tam
yargı davasında hukuka aykırı ve haksız olarak anne ve babaya kusur izafe
edildiğini, tazminat miktarından indirim yapıldığını belirterek tam yargı
davasının da etkili yürütülmediğini ileri sürmektedirler.
55. Yapılan incelemede başvuruya konu olaydan sonra derhâl olay
yeri incelemesi ve keşif yapılarak bilirkişi raporu düzenlendiği, otopsi
sonucunda kesin ölüm sebebinin belirlendiği, patlamaya sebep olan mühimmat
üzerinde teknik incelemeler yapıldığı, olaya ilişkin tanık ve müşteki
beyanlarının alındığı, somut olayın meydana geliş koşullarının ortaya koyulduğu
anlaşılmaktadır.
56. Yürütülen ceza soruşturması her ne kadar kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar ile sonuçlanmış olsa ve başvurucular tarafından çeşitli
sebeplerle soruşturmanın etkili olmadığı ileri sürülmüşse de somut olayda,
olayın meydana geliş koşullarının tespit edilerek kamu makamlarının
sorumluluğunun tespit edilmesi ve giderim sağlanmasına imkân sağlayacak şekilde
ve yeterlilikte bir ceza soruşturması yürütülmüş olduğu sonucuna
ulaşılmaktadır.
57. Yürütülen ceza soruşturması sonucunda olayın somut koşulları
ve meydana geliş şekli belirlenmiştir. Başka bir anlatımla yürütülen
soruşturmada olayın sebebi ve yaşama hakkına yapılan müdahaleden doğan sorumlulukbelirsizlik içinde bırakılmamıştır. Soruşturma,
mevcut olayda kusurlu bulunan askerî personel olmadığı gerekçesiyle
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile sonuçlanmıştır.
58. Erzurum 1. İdare Mahkemesince yürütülen yargılamada ise
olayda kamu makamlarının hizmet kusuru bulunduğunun açıkça tespit edildiği
anlaşılmaktadır. Mahkeme, İçişleri Bakanlığı ile Millî Savunma Bakanlığının
başvuruculara tazminat ödemesine karar vermiştir.
59. Ölüm kasıtlı olarak meydana gelmemişse somut olayın
koşullarının belirsizlik içinde bırakılmamış olması ve kamu makamlarının
olaydaki sorumluluklarının tespit edilmiş olması hâlinde hukuk veya idari dava
yoluyla tazminat edinimi uygun telafi teşkil edebilecektir.
60. Somut olayda başvurular yakınının ölümüne sebebiyet veren
olayın maddi koşullarının yürütülen ceza soruşturmasında tespit edildiği, bunun
yanı sıra Erzurum 1. İdare Mahkemesi tarafından kamu makamlarının olaydaki
sorumluluğunun tespit edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda başvuruculara
ödenmesine hükmedilen tazminat miktarının uygun ve yeterli bir telafi sağlayıp
sağlamadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
61. Başvurucular, anne ve babaya hukuka aykırı olarak kusur
izafe edilmesi ve tazminat miktarından bu oranda indirim yapılması nedenleriyle
tazminat miktarının yetersiz olduğunu ileri sürmektedirler.
62. Somut olayda Erzurum 1. İdare Mahkemesi tarafından öncelikle
maddi tazminat miktarının hesaplanması için bilirkişi raporu alındığı
anlaşılmaktadır. Mahkeme, olay tarihiitibariyle on
iki yaşında bulunan çocukları üzerindeki gözetim ve denetim sorumluluğunu
gereğince yerine getirmeyen davacı anne ve babanın da %30 oranında kusurlu
olduğu sonucuna ulaşarak bilirkişi raporunda tespit edilen maddi zarar
miktarları üzerinden mütefarik kusur indirimi yaparak
anne ve baba için toplam 39.837,40 TL maddi
tazminata hükmetmiştir.
63. Tarafların kusur oranlarının takdiri derece mahkemelerinin
yetkisinde olup somut olayda da başvurucuların kusur oranının hukuka aykırı
olduğu iddiasının soyut şekilde ileri sürüldüğü ve derece mahkemesinin ulaştığı
sonuçtan şüphe edilmesini gerektirecek bir gerekçe içermediği anlaşılmaktadır.
Mahkemenin ulaştığı sonuçta bariz takdir hatası ya da açıkça keyfîlik de tespit edilmemiştir.
64. Ayrıca ölüm olayının meydana gelmesinde idarelerin kusuru, davacıların
müterafik kusuru, olayın oluş şekli ve zararın
niteliği Erzurum 1. İdare Mahkemesince dikkate alınarak baba Mehmet Sıddık
Özyolcu için 50.000 TL, anne Aynur Özyolcu için 50.000 TL, başvurucu Esra'nın
da aralarında bulunduğu her bir davacı kardeş için 15.000 TL, büyükanne için
10.000 TL ve büyükbaba için 10.000 TL manevi tazminata hükmedildiği
anlaşılmaktadır.
65. Anayasa Mahkemesinin benzer ihlal tespitlerinde verdiği
tazminat miktarları da dikkate alınarak başvuruculara ödenen tazminat miktarlarının
açıkça yetersiz olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
66. Sonuç olarak başvuruya konu olaya ilişkin kamu makamlarınca
soruşturma işlemlerine derhâl başlanarak sorumluluğun tespit edilmesine yeterli
bir ceza soruşturması yürütüldüğü, İdare Mahkemesince idarenin kusurunun tespit
edildiği ve açıkça yetersiz olmayan bir giderime hükmedildiği, bu kapsamda
yaşam hakkına yönelik bir ihlal bulunmadığının açık olduğu sonucuna
ulaşılmıştır.
67. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiği
yönündeki iddiaların diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Başvurucu Selma Yıldız
Yönünden
68. Anayasa'nın 125. maddesinin birinci ve yedinci fıkraları
şöyledir:
"İdarenini her
türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.
...
İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlüdür."
69.Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
70. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
71.Anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun
yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini
önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir
ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece
mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu
zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
72. Başvuruya ilişkin olarak diğer başvurucular yönünden
yukarıda yapılan incelemede ölümün kasıtlı olarak meydana gelmediği, olayın
koşullarının belirsizlik içinde bırakılmamış olduğu ve kamu makamlarının
olaydaki sorumluluklarının tespit edilmiş olduğu belirtilerek hukuk veya idari
dava yoluyla tazminat edimi sağlanmasının uygun bir telafi teşkil edebileceği
sonucuna ulaşılmıştır.
73. Başvurucu Selma Yıldız tarafından da iddiaları bakımından
erişilebilir ve etkili olmadığı ileri sürülmeyen kamu idaresi aleyhine tam
yargı davası açma yolunun somut olayda sorumluluğu tespit ve tazmin etme
kapasitesini haiz olduğu sonucuna varılmaktadır.
74. Bireysel başvuru dosyasında başvurucu Selma Yıldız
tarafından kamu idaresi aleyhine tam yargı davası açma yoluna başvurulduğuna
yönelik bilgi ve belge bulunmamaktadır.
75. Bu itibarla başvuru konusu olayda yaşamı koruma
yükümlülüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkin kanunda öngörülen idari yargı
yoluna başvurulmadığından başvurucu Selma Yıldız tarafından başvuru yollarının
usulünce tüketildiği söylenemez.
76. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucu Altun Özyolcu, Aynur
Özyolcu, Cemil Özyolcu, Esra Araz ve Mehmet Sıdık Özyolcu yönünden yaşam
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Başvurucu Selma Yıldız yönünden yaşam hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
19/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.