TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ARİF ENGİN KONUK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/8269)
|
|
Karar Tarihi: 6/4/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ayhan KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Arif Engin
KONUK
|
Vekili
|
:
|
Av. Pervin
BIYIKLIOĞLU ÖZSOY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, taşınmazın bir bölümünün imar uygulama planı
değişikliğiyle yola terk edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; plan
değişikliğine ilişkin işleme karşı açılan davanın uzun sürmesi nedeniyle makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İstanbul ili Pendik ilçesi Doğu Mahallesi'nde kâin
97 pafta 830 ada 78 parsel numaralı taşınmazın malikidir.
9. Pendik Belediyesi tarafından başvurucunun taşınmazının
bulunduğu alanda 23/9/2005 onay tarihli 1/1000 ölçekli revizyon Pendik uygulama
imar planı (plan) yapılmıştır. Plana göre başvurucuya ait taşınmazın bir
bölümünün, taşınmazın yanında bulunan altgeçidin doğrultusunun değiştirilmesi
sebebiyle yola terk edilmesi gerekmektedir.
A. İmar Planına Karşı Açılan İptal Davası
10.Başvurucu tarafından imar planının iptali istemiyle 28/3/2006
tarihinde İstanbul 3. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır. Mahkemece
keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi raporunda, altgeçidin
doğrultusunun değiştirilmesinin hiçbir kamusal yarar sağlamayacağı
belirtilmiştir. Raporda, mevcut altgeçidin yıkılmasının, ekonomik maliyet
getireceği hatırlatılmış ve yeni projeye göre parselde bulunan bir bloğun zemin
katında mahremiyet ve güvenliği zedeleyeceği ifade edilmiştir. Raporda, ek
olarak plan koşullarına ve ruhsata uygun yapılan bir yapı grubunun yaşam
kalitesini düşürücü nitelik taşıyan dava konusu planın planlama kurumuna olan
güveni sarsacağı da belirtilmiştir.
11. Mahkemece, bilirkişi raporuna dayanılarak dava konusu planın
başvurucu yönünden şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına uygun olmadığı
gerekçesiyle 22/1/2008 tarihli kararla planın başvurucunun taşınmazına isabet
eden kısmının iptaline karar verilmiştir.
12. Kararın temyizi üzerine Danıştay Altıncı Dairesinin (Daire)
18/5/2010 tarihli kararıyla Mahkeme kararı bozulmuştur. Daire kararında
uyuşmazlık konusu altgeçidin, Demiryollar Limanlar ve
Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğünün (DLH) "Marmaray Üçleme
Projesi" kapsamında yer alacak olan yaya ve taşıt altgeçidi altyapı
çalışmalarına ilişkin olduğu ve altgeçidin varlığında zaruret bulunduğu ifade
edilerek uyuşmazlığın bu projeyle bağlantısı değerlendirilerek bir karar
verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
13. Bozma kararına uyan Mahkemece DLH'den “Marmaray Üçleme
Projesi” getirtilerek incelenmiştir. Mahkeme, ek bilirkişi raporu istemeksizin
önceki bilirkişi raporu ile anılan projeyi birlikte değerlendirerek planın
hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşmış ve 20/12/2011 tarihli kararıyla davayı
reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, altgeçidin doğrultusunun değiştirilmesinin
Marmaray Üçleme Projesi kapsamında olduğu belirtilmiştir. Marmaray Üçleme
Projesi'nin mevzuatta belirtilen konularda ilgili kurumlardan alınan verilere
dayandığı, bilimsel teknik ve yöntemlere uyulmak suretiyle hazırlanan büyük bir
proje olduğu ifade edilen kararda, bu projenin bir parçası olan alt geçidin
bulunmasının zaruret olduğu sonucuna varıldığı vurgulanmıştır.
14.Karar, Dairenin 20/11/2013 tarihli kararıyla onanmıştır.
15.Başvurucu 7/3/2014 tarihinde kararın düzeltilmesi yoluna
başvurmuştur.
16.Başvurucu 26/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Bireysel Başvurunun Yapıldığı Tarihten
Sonraki Gelişmeler
17. Dairenin 26/6/2015 tarihli kararıyla karar düzeltme istemi
kabul edilerek Mahkeme kararı bozulmuştur. Kararın gerekçesinde, söz konusu
alanı kapsayan uyuşmazlığa konu planın kabulünden sonra 31/7/2008 tarihindedava konusu alana ilişkin bir kez daha plan
değişikliği yapıldığı ve bu değişikliğe ilişkin Belediye Meclisi kararının
iptali ve maddi tazminat istemiyle davacı tarafından İstanbul 2. İdare
Mahkemesinde dava açıldığı belirtilmiştir. Daire, İstanbul 2. İdare
Mahkemesince 8/3/2010 tarihinde davanın kısmen süre aşımı yönünden reddi;
kısmen de incelenmeksizin reddi yolunda karar verildiğini ve bu kararın
Danıştay Altıncı Dairesinin 26/6/2015 tarihli kararı ile karar düzeltme
aşamasında bozulduğunu ifade etmiştir. Gerekçede, ayrı ayrı iki davaya konu
edilmiş planlama sürecine ilişkin kısımların birleştirilerek bütünsel bir bakış
açısı ile değerlendirmesi gerektiği açıklanmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 6/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiği İddiası
19. Başvurucu, yaya altgeçidinin 78 parsel numaralı taşınmazla
bir irtibatının bulunmadığını ve söz konusu altgeçidin yapımı için bu parselden
alınan kısma ihtiyaç duyulmadığını belirtmiştir. Başvurucu, haklı bir sebebe
dayanmayan plan değişikliğinin 78 sayılı parsele isabet eden kısmının iptali
gerekirken Mahkemece aksi sonuca ulaşılarak davanın reddedilmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, Mahkemece davanın reddedilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini öne sürmekte ise de
başvurucunun iddiaları incelendiğinde şikâyetlerin özünün mülkün kullanım
biçimini düzenleyen plan değişikliğine yönelik olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle
bu iddianın mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerekdiği
değerlendirilmiştir.
21. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel başvuruda
bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir.
22. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin
düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 16).
Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü
olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher Ergun
ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).
23. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne
getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını
zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu
takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, § 17).
24. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden söz edilebilmesi
için öncelikle hukuk sisteminde, hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin
başvurabileceği idari veya yargısal bir hukuki yolun öngörülmüş olması
gerekmektedir. Ayrıca bu hukuki yolun; iddia edilen ihlalin sonuçlarını
giderici, etkili ve başvurucu açısından makul bir çabayla ulaşılabilir
nitelikte olması ve sadece kağıt üzerinde kalmayıp
fiilen de işlerliğe sahip bulunması gerekmektedir. Olmayan bir hukuki yolun
tüketilmesi başvurucudan beklenemeyeceği gibi hukuken veya fiilen etkili
bulunmayan, ihlalin sonuçlarını düzeltici bir vasıf taşımayan veya ölçülü
olmayan bir takım şekli koşulların öngörülmesi nedeniyle fiilen erişilebilir ve
kullanılabilir olmaktan uzaklaşan başvuru yollarının tüketilmesi zorunluluğu
bulunmamaktadır (Fatma Yıldırım,
B. No: 2014/6577, 16/2/2017, § 39).
25. Karar düzeltme yolu olağan bir kanun yolu niteliğinde ise de
bu yol, istemin bir üst mahkeme veya aynı düzeyde başka bir mahkemece değil
temyiz incelemesini yapan aynı yargı mercii tarafından incelenmesi nedeniyle
klasik olağan kanun yollarından ayrılmaktadır (Mahmut
Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 49). Anayasa
Mahkemesi kararlarında karar düzeltme kurumunun bu niteliği dikkate alınarak bu
yolun etkili bir başvuru yolu olup olmadığı başvurucuların ihtiyarına
bırakılmıştır (Fikret Güney, B.
No: 2013/1936, 18/9/2013; Kudret Başbuğ B.
No: 2014/4714, 8/6/2016). Ancak
başvurucunun bu yolu etkili görerek bu yola başvurması hâlinde karar düzeltme
talebine ilişkin bir karar verilinceye kadar olağan kanun yolları tüketilmiş
olmayacaktır. Bir başka ifadeyle kanun yolunun tüketildiğinden söz edilebilmesi
için öncelikle yapılan başvurunun sonucunun beklenmesi gerekir. Bu çerçevede
idari yargı önündeki davalarda karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle karar
düzeltme talebinin sonucunun beklenmesi, böylece bu yolun tüketilmesi gerektiği
açıktır (İsmail Buğra İşlek, §
18).
26. Başvuru konusu olayda, başvurucu tarafından planın iptali
istemiyle İstanbul 3. İdare Mahkemesinde açılan davanın reddi yolunda verilen
20/12/2011 tarihli karara karşı yapılan temyiz istemi Dairenin 20/11/2013
tarihli kararıyla reddedilmiş ve Mahkeme kararı onanmıştır. Başvurucu bu karara
karşı 7/3/2014 tarihinde karar düzeltme yoluna başvurmuş ancak karar düzeltme
talebi hakkında henüz karar verilmeden Anayasa Mahkemesine 26/5/2014 tarihinde
bireysel başvuru yapmıştır. Başvurucunun etkili ve sonuç almaya yeterli görerek
başvurduğu bir kanun yolunun sonucunu beklemeksizin bireysel başvuruda
bulunduğu ve dolayısıyla yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmediği
anlaşılmaktadır.
27. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
28. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
30. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken, sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198,
7/11/2013, §§ 45, 47).
31. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
32. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık on bir yıl sürdüğü
anlaşılan yargılamanın süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
33. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
34. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde
dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
35. Başvurucu 10.000 TL tazminattalebinde
bulunmuştur.
36. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
37. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya -talebi de dikkate alınarak- net 10.000 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
38. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 3. İdare
Mahkemesine (E.2015/2046) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
6/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.