|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
F.Ç. BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2014/8019)
|
Karar Tarihi: 24/5/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Volkan
ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
F.Ç.
|
Vekili
|
:
|
Av. Orhan
ÇELEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, devlet memurluğundan çıkarılma işlemine karşı açılan
davaya dair yargılama sürecinde işleme temel olan normun Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilmesine rağmen bu durum dikkate alınmadan hüküm verilmesi
nedeniyle suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinin; Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinin iki dereceli yargılama yapmaması, yapısal olarak bağımsız ve
tarafsız olmaması, uyuşmazlığa etkisi olan belgelerin incelettirilmemesi ve
yargılama sürecinde gerekçesiz karar verilmesi nedenleriyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. Başvurucu, 2010 yılında girdiği Kamu Personeli Seçme
Sınavında başarılı olmasının ardından 10/11/2011 tarihinde Deniz Kuvvetleri
Donanma Komutanlığı Gölcük Deniz Ana Üs Komutanlığı emrine aday memur (garson) olarakatanmıştır.
7. Başvurucu 4/5/2012 tarihli tutanağa göre servis görevini
yerine getirirken lakayıt hâl ve hareketlerde
bulunduğundan bahisle 9/5/2012 tarihli işlemle uyarma cezası ile
cezalandırılmıştır.
8. Diğer taraftan 8/5/2012 tarihinde izinsiz, mazeretsiz göreve
gelmemesi nedeniyle başvurucuya 16/5/2012 tarihli işlemle 1/30 oranında
aylıktan kesme cezası verilmiştir.
9. Adaylık süresi içinde disiplin cezası almış olması durumu
gerekçe gösterilerek 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu'nun 57. maddesinin olay tarihinde yürürlükte bulunan hâli uyarınca
30/5/2012 tarihli işlemle devlet memurluğundan çıkarılan başvurucu, uyarma ve
aylıktan kesme disiplin cezaları ile devlet memurluğundan ilişiğin kesilmesi
işlemine karşı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi İkinci Dairesi (Mahkeme) nezdinde
iptal davası açmıştır.
10. Mahkeme 22/5/2013 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir.
11. Ret gerekçesinde öncelikle başvurucu hakkında tesis edilen
disiplin cezalarının yetkili amirler tarafından verildiği vurgulanmıştır.
Başvurucunun 4/5/2012 tarihli tutanağa göre servis görevi esnasında lakayıt davranışta bulunduğunu belirten Mahkeme 8/5/2012
tarihinde göreve gelmemesine ilişkin olarak da çelişkili ifadelerde bulunduğunu
ve mazeret olarak sunulan sağlık raporunda belirtilen rahatsızlığın
başvurucunun göreve gelip amirinden sevk almasına veya amirine bilgi vermesine
engel olmadığını tespit etmiştir. Adaylık sürecinde disiplin cezası alınmasının
657 sayılı Kanun'un 57. maddesi uyarınca sonuçları dikkate alındığında tesis
edilen devlet memurluğundan çıkarılma işleminin de hukuka uygun olduğu ifade
edilerek ret gerekçesi oluşturulmuştur.
12. Başvurucu 8/7/2013 tarihli dilekçesi ile karar düzeltme
isteminde bulunmuştur.
13. Diğer taraftan karar düzeltme istemi hükme bağlanmadan önce
Anayasa Mahkemesi, Kırıkkale İdare Mahkemesi tarafından yapılan itirazı sonuçlandırarak
14/11/2013 tarihli kararıyla başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılmasına
esas olan 657 sayılı Kanun'un 57. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Adaylık süresi içinde disiplin cezası almış olanların
disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişikleri
kesilir." ibaresinin iptaline karar vermiştir. İptal kararının
ilgili kısmı şöyledir:
"Kanun koyucu hukuk devletinde kamu hizmetlerinin uyum ve düzen içinde
yürütülmesini sağlamak amacıyla hizmeti sunan kamu görevlileri için disiplin
düzenlemeleri içeren kurallar öngörebilir ve bu kurallara uyulmasını temin
etmek amacıyla çeşitli disiplin yaptırımları benimseyebilir. Ancak disipline
konu eylemler ile yaptırımlar arasında adil bir dengenin gözetilmesi de hukuk
devleti ilkesinin bir gereğidir. Eylem ile yaptırım arasında bulunması gereken
adil denge, “ölçülülük ilkesi” olarak da adlandırılmakta ve bu ilkenin alt
ilkelerini de elverişlilik, zorunluluk ve orantılılık ilkeleri oluşturmaktadır.
'Elverişlilik ilkesi', öngörülen yaptırımın ulaşılmak istenen amaç için
elverişli olmasını, 'zorunluluk ilkesi' öngörülen yaptırımın ulaşılmak istenen
amaç bakımından zorunlu olmasını ve 'orantılılık ilkesi' ise öngörülen yaptırım
ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken orantıyı ifade etmektedir.
İtiraz konusu kuralda disiplin cezası gerektiren farklı fiiller için
ayrım yapılmaksızın tek bir yaptırım benimsenmiştir. Diğer bir ifadeyle uyarma
cezasını gerektirecek bir fiil karşılığında uygulanacak yaptırım ile daha ağır
bir disiplin cezasını gerektirecek bir davranış aynı sonuca bağlanmıştır. Buna
göre bireyin kamu hizmetinde kalmasının, disiplin cezası gerektiren eylemlerin
ağırlığına uygun herhangi bir kademelendirme yapılmayarak, adil ve makul bir
denge gözetilmeksizin ölçüsüz bir biçimde memuriyetten çıkarılma yaptırımına
tabi tutulmasının hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacağı açıktır."
14. Anayasa Mahkemesinin kararı 28/2/2014 tarihli ve 28927
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.
15. Başvurucunun inceleme sürecinde anılan Anayasa Mahkemesini
kararını da dosya içeriğine sunduğu karar düzeltme istemi, Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinin (AYİM) 19/3/2014 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.
16. Kararın gerekçesinde; Anayasa Mahkemesi kararlarının geçmişe
yürümeyeceği, ceza mahkûmiyeti dışında kesinleşmiş bulunan hukuki durumlara
etki etmeyeceği vurgulanmış ve karar düzeltme istemine konu hükmün hukuka uygun
olduğu belirtilmiştir.
17. Başvurucu, karar düzeltme isteminin reddine dair kararı
14/4/2014 tarihinde tebellüğ ettikten sonra 3/6/2014 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 657 sayılı Kanun'un
"Adaylık süresi sonunda başarısızlık" kenar başlıklı 57.
maddesinin ilk cümlesinin 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Kanun ile
değiştirilmeden önce yürürlükte bulunan hâli şöyledir:
"Adaylardan en geç iki yıl içinde devlet memuru olabilmeleri için
olumlu sicil alamayanların sicil amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin
onayı ile ilişikleri kesilir."
19.657 sayılı Kanun'un 57. maddesinin ilk cümlesinin 6111 sayılı
Kanun'la değişik ve devlet memurluğundan çıkarılma işleminin tesis edildiği
30/5/2012 tarihinde yürürlükte bulunan hâli şöyledir:
"Adaylık süresi içinde disiplin cezası almış olanların disiplin
amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişikleri
kesilir."
20. 657 sayılı Kanun'un 57. maddesinin ilk cümlesinin 10/9/2014
tarihli ve 6552 sayılı Kanun'un 67. maddesi ile değişik ve günümüz itibarıyla
yürürlükte bulunan hâli şöyledir:
" Adaylık süresi içinde aylıktan kesme veya kademe ilerlemesinin
durdurulması cezası almış olanların disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya
yetkili amirin onayı ile ilişikleri kesilir. "
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 24/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Suçların ve Cezaların
Kanuniliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, devlet memurluğundan çıkarılmasına esas olan
kanun hükmünün yargılama süreci tamamlanmadan Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edildiğini ve bu nedenle hakkında tesis edilen işlemin hukuki dayanaktan
yoksun hâle geldiğini belirterek suç ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
23. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel
başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia
edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir.
Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren
başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
24. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru
bağlamında Anayasa'nın 38. maddesine ilişkin inceleme yetkisi, anılan maddenin
norm alanına dâhil olan her türlü yaptırımı kapsayacak şekilde geniş olmayıp
Sözleşme çerçevesinde suç isnadı
olarak nitelenebilen yaptırımlarla sınırlı tutulmuştur. Diğer bir ifadeyle
Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruda Anayasa'nın 38. maddesi kapsamına giren
her türlü yaptırımın değil sadece Anayasa ile Sözleşme'nin ortak koruma alanına
giren suç isnadı sayılan
yaptırımların anılan maddedeki güvenceleri ihlal edip etmediğini denetleme
yetkisini haizdir (D.M.Ç, B. No:
2014/16941, 24/1/2018, § 33).
25. Sözleşme'nin 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"1. Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal
veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı
suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan
daha ağır bir ceza verilemez."
26. Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında "Kimse, ... kanunun suç saymadığı bir fiilden
dolayı cezalandırılamaz" denilerek suçun kanuniliği, üçüncü fıkrasında da "Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri
ancak kanunla konulur" ifadesine yer verilerek cezanın kanuniliği ilkesi getirilmiştir.
Anayasa'nın 38. maddesinde yer alan
"suçta ve cezada kanunilik" ilkesi uyarınca hangi
eylemlerin yasaklandığının ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir
kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi buna ilişkin kanunun
açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekir.
27. Uyuşmazlığın suç ve cezalara ilişkin olması, ihlal
iddiasının Sözleşme'nin 7. ve Anayasa'nın 38. maddesinin ortak koruma alanı kapsamında
değerlendirilebilmesinin ön şartıdır. Bu durumda bireysel başvuruya konu somut
olayda; devlet memurluğundan ilişiğin kesilmesi işleminin -suçlarda ve
cezalarda kanunilik ilkesine yönelik ihlal iddiası açısından- Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma alanı içinde yer alıp almadığı belirlenmelidir.
28. Suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinden inceleme
yapılabilmesi için bir suç isnadının varlığı gerekir. Suç isnadının özerk bir
kavram olması nedeniyle bir isnadın Anayasa'nın 38. ve Sözleşme'nin 7. maddesi
kapsamında olup olmadığının tespiti amacıyla üç ayrı kriter kullanılmaktadır.
İlk olarak isnadın ulusal ceza mevzuatında suç olarak düzenlenip
düzenlenmediğine bakılmalı ve isnat edilen eylem, ulusal ceza mevzuatında suç
addedilmişse yapılan isnat diğer kriterlerin uygulanmasına gerek kalmadan suç
isnadı olarak kabul edilmelidir (B.Y.Ç.,
B. No: 2013/4554, 15/12/2015, § 31).
29. İsnada konu eylemin ulusal mevzuatta suç addedilmediği
durumlarda ise eylemin suç karakteri ve özelliği taşıyıp taşımadığı ile eylem
için öngörülen cezanın ağırlığı ve amacı dikkate alınacaktır. Bu bağlamda idari
yaptırımlara ilişkin bulunan isnadın cezai anlamda bir suç isnadı olup
olmadığının belirlenmesinde yaptırımın belirli bir grubu mu yoksa herkesi mi
bağladığı, caydırma ve cezalandırma amacı içerip içermediği, ilgili eylemin
ceza hukukunda yer alan suçlarla benzerlik taşıyıp taşımadığı, uygulanan
usullerin ceza hukuku alanındaki yargısal usullere benzeyip benzemediği gibi
faktörler dikkate alınacaktır (B.Y.Ç.,
§ 32).
30. Buna göre ceza hukuku anlamında suçun herkes tarafından
işlenebilmesi mümkün iken genellikle bir kurumun iç işleyişiyle veya bir meslek
grubunun faaliyetleriyle ilgili olan eylemler yalnızca belli sıfata, mesleki
unvana sahip kişiler tarafından işlenebildiğinden yalnızca belirli bir grubu
bağlamakta ve bu nedenle cezai anlamda suç niteliği taşımamaktadır. Diğer
taraftan bir yaptırımın ciddi şekilde caydırıcı olması veya yaptırımın
sonucunun belirli şartlar dâhilinde hürriyeti bağlayıcı ceza ile ilintilendirilmesi hâlinde cezai anlamda da bir suçun
mevcut olduğu kabul edilebilir (B.Y.Ç.,
§ 33).
31. Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında somut başvuru
değerlendirildiğinde başvurucunun devlet memurluğundan ilişiğinin kesilmesine
neden olan disiplin cezası almış olma
hâlinin 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu uyarınca suç olmadığı
açıktır. Başvurucuya uygulanan devlet memurluğundan ilişiğin kesilmesi
yaptırımının 657 sayılı Kanun kapsamında uygulanabilecek ve adaylıktan asil
memurluğa geçiş için aranan şartlara dair bir düzenleme olduğu görülmektedir.
Devlet memurluğundan ilişiğin kesilmesi işlemini gerektiren hâlin aday memurlar
için söz konusu olduğu, bu grupta yer almayan kişileri ilgilendirmediği ve
yaptırımın hürriyeti bağlayıcı ceza sonucu doğurmadığı anlaşılmaktadır. Bu
nedenlerle başvurucuya yöneltilen isnadın idari yaptırım alanında kaldığı ve
başvurunun bir suç isnadının karara bağlanmasına ilişkin bir uyuşmazlığı konu
edinmediği açıktır.
32. Bu durumda başvurucunun ihlal iddiasının Anayasa'nın 38.
maddesi ile Sözleşme'nin 7. maddesinin ortak koruma alanı kapsamında dikkate
alınabilecek nitelikte olmadığının kabul edilmesi gerekmektedir.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B.
Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu; yargılama sürecinde esasa dair iddialarının karşılanmadığını
ve gerekçesiz hüküm kurulduğunu belirterek adil yargılanma hakkı kapsamında
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
35.Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak açıkça gerekçeli karar
hakkından söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de
güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da
dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararında
vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul
edilmesi gerekir (Abdullah Topçu,
B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
36. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu,
§ 76).
37. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
38.Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan
anlaşılmalıdır.
39.Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 35).
40.Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu
kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve
yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul
veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden
olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri,
§ 39).
41. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin
kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir
atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz
merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini,
derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu
göstermesidir (Yasemin Ekşi, §
57).
42. Somut olayda yapılan açık yargılama sonunda tarafların
davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalarının tartışılarak
verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu (bkz. § 9)
görülmektedir. Ayrıca karar düzeltme aşamasında değerlendirme konusu hüküm ve
gerekçesinin uygun bulunduğu belirtilmekle birlikte başvurucunun dava konusu
işlemin Anayasa Mahkemesi kararı sonucu dayanaksız kaldığı yönündeki iddiasına
ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi
kararlarının geçmişe yürümeyeceği, ceza mahkumiyetleri dışında kesinleşmiş
bulunan hukuki durumlara etki etmeyeceği ifade edilmek suretiyle
başvurucunun kanuni dayanak
iddiasına yönelik bir gerekçeye yer verildiği görülmüştür. Bu hâle göre
gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu
anlaşılmaktadır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Bağımsız ve Tarafsız
Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu, kuruluşu ve yapısal sorunları nedeniyle davanın AYİM'de görülmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
45. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel
haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık
olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular
açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet
Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013,
§ 24).
46. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce incelenirken
belirtildiği üzere, AYİM’in oluşumu, statüsü ve
görevleri Anayasa ve ilgili Kanun'da hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askerî hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve
ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri
yönünden askerî hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı,
kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları, disipline
ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlandığı
görülmektedir (Hakan Merdan,
B. No: 2014/15686, 30/10/2015, § 29).
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekmektedir.
D. İki Dereceli Yargılanma Hakkına İlişkin
İhlal İddiası
1. Başvurucunun İddiaları
48. Başvurucu, AYİM nezdinde iki dereceli yargılama
yapılmamasının hak arama özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
49. Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıraSözleşme’nin
ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
50. Sözleşme’ye ek 7 No.lu Protokol’ün
2. maddesinde cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı tanınmış olup
başvuru konusu edilen sürecin ceza yargılamasına ilişkin olmadığı açıktır.
51. Başvurucunun başvuru dilekçesinde ifade ettiği AYİM/İdare Mahkemesi/Hukuk Mahkemesi
nezdinde iki dereceli yargılanma hakkı, Anayasa’da güvence altına alınmış temel
hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi Sözleşme’nin ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına da girmemektedir (Mahir Akarsu, B. No: 2012/1096, 20/2/2014,
§§ 42-45).
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Silahların Eşitliği ve
Çelişmeli Yargılama İlkelerine İlişkin İhlal İddiası
1. Başvurucunun İddiaları
53. Başvurucu, uyuşmazlığa etkisi olan tüm bilgi ve belgeleri
inceleme imkânından yoksun bırakıldığını belirterek silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
54. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların
eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usul
hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir (Yaşasın Aslan, B.
No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
55.Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli
yargılanma hakkı; kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara,
gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla
ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir. Bu çerçevede başvuranların
bilirkişi raporunun sonucuna itiraz edememesi ya da delillerle ilgili görüş
bildirmelerine fırsat verilmemesi çelişmeli yargılanma hakkının ihlali olarak
değerlendirilebilmektedir (Hüseyin Sezen,
B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 38).
56. Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen
iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla
birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenilen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme
yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan
delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup
olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin
görevi başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını
değerlendirmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri
ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması
şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve
inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda
delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da
yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi zorunludur (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116,
23/1/2014, § 19).
57. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu’nun 52. maddesinin dördüncü ve devamı fıkralarında, dava
dosyasındaki bilgi ve belgelerin mahkemenin belirleyeceği çerçevede davacı
tarafa incelettirilebileceği kural altına alınmıştır.
58. Başvuruya konu olayda dava dosyasında bulunan bilgi ve
belgeler esas alınarak uyuşmazlık hakkında karar verilmiş olup başvuru formunda
da belirtildiği üzere dava dosyasına konu olan bilgi ve belgeler başvurucunun
incelemesine sunulmuştur.Buna
göre AYİM tarafından başvurucuya dava malzemesine ilişkin olarak tetkik ve
beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvurucunun yargılamanın
sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı
anlaşılmıştır. Ayrıca yargılamanın bütünü dikkate alındığında Mahkemece yapılan
uygulamanın tüm süreci adaletten yoksun kılacak şekilde etkilemediği sonucuna
ulaşılmıştır. Sonuç olarak somut olayda silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkelerine yönelik açık ve görünür bir ihlalin olmadığı anlaşılmaktadır.
59. Açıklanan gerekçelerle silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkelerine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının da açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun gizlilik talebinin kabulüne ve kimlik
bilgilerinin kamuya açık belgelerde GİZLİ TUTULMASINA,
B. 1. Suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianınkonu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Bağımsız ve tarafsız
mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. İki dereceli
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
24/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.