TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİBÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUAMMER TATAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/819)
|
|
Karar Tarihi: 9/6/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 29/6/2016-29757
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Muammer
TATAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali
SELEK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sıra cetveline itiraz ve alacağın iflas masasına
kaydedilmesi davasında, temyiz talebinin süre yönünden reddedilmesi nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/1/2014 tarihinde Ankara 8. Asliye Ticaret
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 13/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 9/5/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
21/5/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 26/5/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu; ciro yoluyla devraldığı 19/6/2009 vade tarihli,
75.000 TL bedelli, 10/7/2009 vade tarihli, 110.000 TL bedelli ve 7/8/2009 vade
tarihli, 70.000 TL bedelli bonolara dayalı olarak keşideci borçlu G.
Mühendislik İnş. San. Dış. Tic. Ltd. Şti.ye karşı Şanlıurfa 2. İcra
Müdürlüğünün E.2009/10629 sayılı dosyasında icra takibi başlatmıştır.
9. Başvurucu takip sırasında borçlu Şirketin iflas ettiğini
öğrenmiş, 27/1/2010 tarihinde alacağının iflas masasına kaydı için İflas
İdaresine başvurmuştur.
10. İflas İdaresi 19/3/2010 tarihli ve 85 sayılı kararı ile icra
takibinin iflas kararından sonra başlatıldığını, takibe dayanak kambiyo
senetlerinin tek başına alacağın varlığını ispata elverişli olmadığını,
alacağın varlığının somut kanıtlarla ispatlanamadığını belirterek başvurucunun
talebini reddetmiştir.
11. Başvurucu, İflas İdaresi kararının iptali ve alacağın iflas
masasına kaydı için Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde dava açmış; Mahkeme
18/10/2011 tarihli ve E.2010/750, K.2011/502 sayılı kararıyla davayı süre
yönünden reddetmiştir.
12. Mahkemenin 18/10/2011 tarihli hüküm celsesi tutanağında "Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı davalıların
yokluğunda, Yargıtay yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup
anlatıldı." ibaresinin yazılı olduğu anlaşılmıştır.
13. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
İflas Müdürlüğünden celp edilen evraklara göre
davacı vekili vasıtası ile 19/1/2010 tarihinde kayıt kabul başvurusunda
bulunmuş bu talebi 19/3/2010 tarih ve 85 nolu iflas
ve idare memurluğu kararına göre reddedilmiş, red
kararı başvuruda bulunan Av. N.D.ye 9/11/2010 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Davacının yeni vekili Ankara İflas Müdürlüğüne 8/10/2010 tarihinde vekaletname
ibraz ederek vekil olarak kabulünü istemiş 20/11/2010 tarihinde de yeni vekile
iflas idare memurluğunun kararı ve ikinci alacaklılar toplantısının davet
yazısı tebliğ edilmiştir. Tebliğ gideri avans olarak alındığından İİK'nun 223. maddesinin 3. fıkrası hükmüne göre davanın
açma süresi bu tarihten itibaren başlayacağından dava en geç 5/12/2010
tarihinde açılması gerekirken, hakdüşürücü süre
geçtikten sonra 13/12/2010 tarihinde açılmıştır.
Toplanan delillere göre davacının vekili
vasıtası ile yapmış olduğu masaya kayıt başvurusunun 19/3/2010 tarihli karar ile
reddedildiği, yeni vekilin 8/10/2010 tarihinde vekaletname ibraz etmesi üzerine
bu vekile 20/11/2010 tarihinde iflas idare memurluğunun kararı ile ikinci
alacaklıların toplanmasına ilişkin davet yazısının tebliğ edilmesine rağmen
davanın 15 günlük hakdüşürücü süre geçildikten sonra
açıldığı anlaşılmakla davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm
kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda izah olunduğu üzere;
Dava hak düşürücü süre geçtikten sonra
açıldığındın reddine,
...
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı,
davalıların yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük yasal
süre içerisinde Yargıtay yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar
açıkça okunup anlatıldı.18/10/2011"
14. Gerekçeli karar 6/4/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiş, başvurucu 24/4/2012 tarihinde anılan kararı temyiz etmiştir.
15. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 25/6/2012 tarihli ve E.2012/2816,
K.2012/4321 sayılı ilamıyla temyiz istemini süre yönünden reddetmiştir. İlamın
ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkemece kayıt kabul talebi hakkında
verilen hüküm temyiz eden davacı vekiline 6/4/2012 günü tebliğ edildiği halde,
temyiz dilekçesi İİK'nun 164. maddesinde öngörülen 10
günlük yasal süre geçirildikten sonra 24/4/2012 tarihinde verilmiştir.
Süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar
verilebileceği gibi, 1/6/1990 gün ve E.1989/3, K.1990/4 sayılı İçtihadı
Birleştirme Kararında Yargıtay tarafından da karar verilebileceği kabul edilmiş
olmakla, temyiz isteminin reddi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda
açıklanan nedenle, davacı vekilinin temyiz isteminin süre yönünden REDDİNE,
..."
16. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 7/2/2013 tarihli ve
E.2012/6762, K.2013/648 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
17. Ret kararı 2/1/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
15/1/2014 tarihinde yapılan başvuruda süre aşımı olmadığı tespit edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
18. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun
223. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"İflâs idaresi toplantıları, idare
memurlarının veya herhangi bir alacaklının gündem belirlemek suretiyle yapacağı
talep üzerine iflâs dairesi müdürünün toplantı gününden en az yedi gün önce
göndereceği çağrı üzerine yapılır. İflâs idaresi, kararlarını çoğunlukla alır;
ancak toplantıya her üç iflâs idare memurunun da katılmaması hâlinde iflâs
dairesi müdürü iflâs idaresinin görevini yüklenir ve iflâs idaresi adına tek
başına karar alır. Toplantıya iflâs idaresi memurlarından birinin veya ikisinin
iştiraki hâlinde iflâs dairesi müdürü de bu toplantıya katılır. Karar
alınamaması hâlinde iflâs dairesi müdürünün oyu doğrultusunda işlem yapılır.
İflâs masasına alacaklı olarak müracaat eden alacaklılar, tebligata elverişli
adres göstermek ve Adalet Bakanlığınca çıkarılacak tarifede gösterilecek yazı
ve tebliğ masrafları için avans vermek suretiyle iflâs idaresince alınacak
kararların kendilerine tebliğini isteyebilirler. Bu muameleyi yaptırmış
alacaklılar hakkında iflâs idare memurunun kararlarına karşı kanun yolları
kendilerine tebliğ tarihinden itibaren işlemeye başlar."
19. 2004 sayılı Kanun'un 232. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Alacakların kaydı için
muayyen müracaat müddeti geçtikten sonra ve iflas idaresinin seçilmesinden
itibaren en geç üç ay içinde iflas idaresi tarafından 206 ve 207
nci maddelerde yazılı hükümlere göre
alacaklıların sırasını gösteren bir cetvel yapılır ve iflas dairesine
bırakılır.
..."
20. 2004 sayılı Kanun'un 233. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Sıra cetvelinde kabul edilmeyen
alacaklar red sebepleri ile birlikte gösterilir.
..."
21. 2004 sayılı Kanun'un234. maddesi şöyledir:
"İflas idaresi sıra cetvelini iflas
dairesine verir ve alacaklıları 166 ncı
maddenin 2 nci fıkrasındaki usule göre ilan yoluyla
haberdar eder.
İddialarının tamamı veya bir kısmı reddedilen
yahut iddia ettikleri sıraya kabul edilmiyen
alacaklılara doğrudan doğruya haber verilir."
22. 2004 sayılı Kanun'un 164. maddesinin birinci ve ikinci
fıkrası şöyledir:
"Ticaret mahkemesince verilen nihaî kararlar, 160 ıncı maddenin son fıkrasına göre alınan masraftan
karşılanmak suretiyle mahkemece re'sen taraflara
tebliğ olunur.
Bu kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren
on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına
karşı da tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.
İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine
göre yapılır."
23. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk UsulüMuhakemeleri Kanunu'nun 432. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
"Temyiz süresi onbeş
gündür. Bu süre 8/1/1943 tarih ve 4353 sayılı Kanuna tabi kamu kuruluşları
hakkında otuz gündür.Temyiz
süreleri, ilamın usulen taraflardan her birine tebliği ile işlemeye
başlar."
24. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun geçici 3. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004
tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086
sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam
olunur."
"Bölge adliye mahkemelerinin göreve
başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar
hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236
sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü
madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 9/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
Şikâyetleri
26. Başvurucu, İflas İdaresinin ret kararının iptali içinAnkara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı davada
Mahkemenin, ikinci alacaklıların toplanmasına ilişkin davet yazısı ve kararı
içeren evrakın tebliğ tarihini 20/11/2010 olarak değerlendirdiğini, dosyadaki
tebligatın fotokopi olduğunu, bu nedenle tebliğ tarihinin tam olarak
okunamadığını, esasen evrakın aslının incelenmesi hâlinde tebliğ tarihinin
26/11/2010 olduğunun açıkça görülebileceğini, bu konudaki itirazlarına rağmen
evrakın aslı incelenmeden davanın süre yönünden reddedildiğini, Mahkemenin
kararında, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde temyiz yolunun
açık olduğunun belirtildiğini, bu ibare doğrultusunda 15 gün içerisinde temyiz
talebinde bulunduğunu ancak Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin, 2004 sayılı Kanun'da
belirtilen on günlük sürenin geçmesinden sonra talepte bulunulduğunu belirterek
temyiz istemini reddettiğini, Anayasa'nın 40. maddesinde kanun yolu, süresi,
başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin belirtilmesinin zorunlu olduğunu,
davanın Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde genel hükümlere göre açıldığını, bu
açıdan sürenin on beş gün olması gerektiğini, Yargıtay Ceza Dairelerinin
uygulamasında kanun yolu ve süresinin yanlış gösterilmesi hâlinde tebligatın
geçersiz olduğu kabul edilerek sürenin öğrenme tarihinden itibaren
başlatıldığını, hukuk yargılamasında bu usulün uygulanmamasının eşitlik
ilkesine aykırı olduğunu, karar nedeniyle maddi yönden zarara uğradığını
belirterek Anayasa'nın 10., 35., 36. ve 40. maddelerinde düzenlenen haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Anayasa'nın 10. Maddesinde
düzenlenen hakkının ihlal edildiği iddiasının Anayasa'nın 36. maddesinde
düzenlenen mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
28. Başvurucunun Mahkemece tebligat evrakının aslı celp
edilmeden eksik inceleme ile karar verildiği, kararın usul ve yasaya aykırı
olduğuna ilişkin iddiası ile kararın sonucu itibarıyla mülkiyet hakkının ihlali
sonucunu doğurduğu iddiası ile ilgili olarak mahkemeye erişim hakkı kapsamında
yapılacak değerlendirme sonucu verilecek kararın niteliğine göre bu aşamada
ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
29. Başvurucunun, Mahkemenin gerekçeli kararında temyiz
süresinin yanlış gösterildiği, bu açıdan temyiz süresinin kararda belirtilenin
aksine on gün olarak kabul edilmesi nedeniyle temyiz talebinin reddine karar
verilmesinin mahkemeye erişim hakkının ihlal sonucunu doğurduğu yönündeki
şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul
edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle
başvuruya ilişkin kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
30. Başvurucu; Mahkemenin gerekçeli kararında temyiz talebinin
gerekçeli kararın tebliğden itibaren on beş günlük süre içinde ileri
sürülebileceğinin belirtildiğini, buna rağmen Yargıtay tarafından bu sürenin
2004 sayılı Kanun'un 164. maddesi gereğince on gün olarak kabul edilmesi ve
temyiz isteminin reddine karar verilmesi nedenleriyle mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlık görüşünde, Mahkemenin gerekçeli kararında kanun
yolları kısmının "... Davacı vekilinin
yüzüne karşı davalıların yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15
gün içerisinde Yargıtay yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar
açıkça okunup anlatıldı" şeklinde düzenlendiği, gerekçeli
kararın 6/4/2012 tarihinde başvurucu vekiline tebliği edildiği ve kararın
24/12/2012 tarihinde temyiz edildiğinin anlaşıldığı belirtilerek şikâyetin
değerlendirilmesi sırasında bu hususların dikkate alınması gerektiği
belirtilmiştir.
32. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında önceki
iddialarını yineleyerek Bakanlığın zımnen şikâyetin kabul edilebilir olduğu
yönünde görüş bildirdiğini belirtmiştir.
33. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
34. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
" Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin
hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek
zorundadır.
35. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
36. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi
bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2013/64,
K.2013/142, 28/11/2013). Bu bağlamda Anayasa’nın, devletin işlemlerinde ilgili
kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini
belirtmesi gerektiğini ifade eden 40. maddesinin de adil yargılanma hakkının
kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır. Bunun yanında
Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam
ve içeriğinin Sözleşme'nin 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
22).
37. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını
anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde
etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52).
38. Anılan hak, kural olarak mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlamaların
hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi,
açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir
(Serkan Acar, B. No: 2013/1613,
2/10/2013, § 38).
39. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça
hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak
yanlış uygulanması ya da hatalı hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da
kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğini kabul etmek gerekir (Garanti
Bankası A.Ş., B. No: 2013/4553, 16/4/2015, § 42).
40. Bir mahkemeye başvuru hakkının yasal birtakım şartlara tabi
tutulması kabul edilebilir olsa da mahkemeler usul kurallarını uygularken bir
yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer
yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması
sonucunu doğurabilecek aşırı esneklikten kaçınmalıdır (Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).
41. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında, devletin
işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağı ve
başvuru sürelerini belirtmek zorunda oldukları ifade edilmiştir. Kanun koyucu,
devlet organlarının tesis ettiği işlemlere karşı kanun yolları, hangi mercilere
başvuracağı ve başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgi sahibi
olmalarını sağlayarak dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat edeceğini
bilmeyen yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin ve sağlıklı
bir şekilde kullanmalarını amaçlamıştır (Kommersan Kombassan Mermer Maden İşletmeleri Sanayi ve
Ticaret A.Ş. ve diğerleri, B. No: 2013/7114, 20/1/2016, § 50).
42. 6100 sayılı Kanun’un 297. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(ç) bendinde, kanun yolları ve süresinin hüküm içeriğinde yer alması gerektiği
belirtilmiştir.
43. Usul hükümlerine göre mahkeme kararlarının hüküm kısmında
kanun yolu ve süresinin belirtilmesi zorunluluğu, özellikle temyiz süresine
ilişkin ayrıksı durumların öngörüldüğü dava ve işler açısından önem arz
etmektedir.
44. 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 5.
maddesinde aksine hüküm bulunmadıkça dava olunan şeyin değerine veya tutarına
bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesinin tüm ticari davalar ile ticari
nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu, bir yerde asliye
ticaret mahkemesi bulunması hâlinde asliye hukuk mahkemesinin görevi içinde
bulunan ve Kanun'un 4. maddesi hükmünce ticari sayılan davalarla özel hükümler
uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere asliye ticaret
mahkemesinde bakılacağı belirtilmiştir.
45. Bu yönüyle kanun sistematiği içinde asliye mahkemelerinin,
asliye hukuk ve asliye ticaret mahkemeleri olarak ikiye ayrıldığı, asliye
ticaret mahkemelerinin asliye hukuk mahkemesinin görevine giren ticari
davaların çözümlendiği mahkemeler olduğu ve asliye ticaret mahkemesinin
görevine giren işler dışında kalan tüm uyuşmazlıkların asliye hukuk
mahkemesince çözümleneceği anlaşılmaktadır.
46. 1086 sayılı mülga Kanun'un yürürlükte olan 432. maddesinin
birinci fıkrasında asliye mahkemelerinde (asliye hukuk-asliye ticaret) görülen
davalarda verilen kararlara karşı temyiz süresinin on beş gün olduğu
belirtilmiştir.
47. 2004 sayılı Kanun'un 164. maddesinin ikinci fıkrasına göre
İflas İdaresinin kararlarına karşı Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen
kararla ilgili olarak on günlük bir temyiz süresinin öngörüldüğü, somut olay
açısından ayrıksı bir durumun söz konusu olduğu anlaşılmaktadır.
48. Dava açma sürelerini düzenleyen son derece karışık ve
dağınık olan bir mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumu, mahkemeye erişim
hakkını ihlal edebilir. Özellikle başvuru mercii ve süresi doğru gösterilmeyen
işlemlerle ilgili davalarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye
erişim hakkının özünü zedeleyecek şekilde katı yorumdan kaçınmaları gerekir (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 40).
49. Başvurucu, Mahkemenin gerekçeli kararında belirtilen temyiz
süresi içinde Yargıtaya başvurduğunu ancak Yargıtayın gerekçeli kararda gösterilen süre yerine
Kanun'da öngörülen temyiz süresini dikkate alarak temyiz istemini reddettiğini,
Mahkemenin belirttiği süreye güvenerek hareket ettiğini, genel hükümlere göre
on beş günlük temyiz süresinin uygulanması gerektiğini belirtmiştir.
50. Somut olayda başvurucu tarafından İflas İdaresinin kararının
iptali ve alacağın iflas masasına kaydı talebiyleaçılan
davada, Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin davayı süre yönünden reddettiği,
Mahkemenin 18/10/2011 tarihli karar celsesi tutanağında "Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı davalıların
yokluğunda, Yargıtay yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup
anlatıldı." ibaresi yazılmak suretiyle kanun yolu süresi
gösterilmediği gibi gerekçeli kararda temyiz süresinin on beş gün olarak
belirtildiği, başvurucuya gerekçeli kararın 6/4/2012 tarihinde tebliğ edildiği,
başvurucunun bu süre içinde 24/4/2012 tarihinde temyiz talebinde bulunduğu,
Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin de 2004 sayılı Kanun'un 164. maddesi hükmüne göre
temyiz süresinin on gün olduğunu ve süresi içinde talepte bulunulmadığını
belirterek temyiz istemini reddettiği anlaşılmıştır.
51. Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri çerçevesinde izah
edildiği gibi iflas hukukuyla ilgili bir davaya bakan Asliye Ticaret
Mahkemesinin kısa kararında kanun yolu süresini belirtmediği gibi gerekçeli
kararında da süreyi yanlış gösterdiği, asliye ticaret mahkemesi kararlarına
karşı genel olarak on beş günlük bir temyiz süresinin öngörüldüğü, somut olayda
olduğu gibi temyiz süresinin on gün olduğuna ilişkin ayrıksı bir durumun söz
konusu olduğu davada, sürenin taraflara doğru bir şekilde belirtilmesinin daha
da önem arz ettiği, bu açıdan başvurucunun gerekçeli kararda belirtilen süreye
güvenerek hareket etmesinin makul görülebileceği, Mahkemenin kanun yolunu ve
süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü dikkate alındığında temyiz
süresinin on gün olduğunu kabul ederek dilekçenin reddine karar veren Yargıtay
Dairesinin değerlendirmesinin mevzuat hükümleri çerçevesinde ve
öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul edilemeyeceği, yapılan
yorumun başvurucunun temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı
şekilci bir yaklaşımla elde edildiği, bu açıdan kararın başvurucunun mahkemeye
erişim hakkını zedelediği sonucuna ulaşılmıştır.
52. Yukarıda açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
53.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. ...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
54. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılamaya karar
verilmesini talep etmiştir.
55. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
56. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere dava dosyasının ilgili Yargıtay
Dairesine gönderilmek üzereAnkara 3. Asliye Ticaret
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara
3. Asliye Ticaret Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.