TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
AYDIN ALKAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/8298)
Karar Tarihi: 7/3/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Raportör
Volkan SEVTEKİN
Başvurucu
Aydın ALKAN
Vekili
Av. Murat YILDIZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; mahkûmiyet kararında başvurucunun suç işlemeye eğilimli bir kişiliğe sahip olduğundan söz edilmesi, tarafsız mahkemece yargılama yapılmaması, çok kısa aralıklarla belirlenen duruşma tarihlerinde yargılama yapılarak savunma hakkınınkullanılamaması, hazırlık soruşturmasının usulüne aykırı gerçekleştirilmesi ve ceza miktarının belirlenmesine ilişkin takdir hakkının kullanılmasında hukuka aykırı davranılması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu olayların geçtiği tarihlerde Sarıkamış ilçesinde serbest avukat olarak çalışmaktadır.
9. Olay günü sabahı başvurucunun başkalarıyla tartışması sonucu kavga etmesinin ardından şikâyetini dile getirmek için Sarıkamış Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) geldiği ve bundan sonra Cumhuriyet savcısına yönelik başvuru konusu olayın gerçekleştiği iddia edilmiştir.
10. Başsavcılıkça yürütülen soruşturma kapsamında şüpheli sıfatıyla başvurucunun ifadesi alınmıştır. Başvurucu ifadesinde hakkındaki müsnet suçlamalarla ilgili olarak düzenlenen üç ayrı tutanakta belirtilen savcı C.B.ye yönelik hakaretlerde bulunduğunu kabul etmiş ancak tehdit, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve yaralamaya teşebbüs suçlamalarını reddettiğini bildirmiştir. Başsavcılık 16/6/2009 tarihinde başvurucuyu tutuklanması istemiyle Sulh Ceza Mahkemesine sevk etmiştir.
11. Sarıkamış Sulh Ceza Mahkemesi, 16/6/2009 tarihindeki sorgusunun ardından başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir.
12. Başsavcılığın 19/6/2009 tarihli iddianamesi ile başvurucu hakkında hakaret, tehdit, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve yaralamaya teşebbüs suçlarından kamu davası açılmıştır.
13. Kars Ağır Ceza Mahkemesi 19/6/2009 tarihli kararıyla soruşturma aşamasında Sarıkamış Asliye Ceza Mahkemesi (Mahkeme) hâkimi H.K.S. tanık olarak dinlendiğinden davaya bakamayacağı gerekçesiyle davaya bakmaya hâkim H.P.Y.nin görevlendirilmesine karar vermiştir.
14. Mahkemenin 19/6/2009 tarihli tensip duruşmasında delillerin toplanıp kamu davasının açılmış olması ve tutuklama kararında tutuklama nedeni olarak gösterilen sebeplerin ortadan kalkmış olduğu gerekçesiyle başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
15. İddianamenin ve duruşma gününün bizzat tebliğine rağmen başvurucunun katılmadığı Mahkemenin 16/9/2009 tarihli ilk duruşmasında bir kısım tanıklar dinlenmiş ve müştekinin davaya katılma talebi kabul edilmiştir. 14/10/2009 tarihli duruşmada zorla getirme yazısına rağmen hazır edilemeyen başvurucunun başka bir olay nedeniyle kasten yaralama suçundan tutuklanması nedeniyle ceza infaz kurumunda bulunduğu tespit edilmiştir. Başvurucunun katıldığı 18/11/2009 tarihli duruşmada ise tutuklama ve sonrasında tahliye kararını veren hâkim H.P.Y. adliyede yaşanan olayların tanığı olmasını gerekçe göstererek davaya bakmaktan çekinilmesine karar vermiştir. Bu konunun değerlendirilmesi ve uygun görülmesi hâlinde başka bir hâkimin görevlendirilmesi bakımından dosya Kars Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.
16. Kars Ağır Ceza Mahkemesi 2/12/2009 tarihli kararıyla davadan çekinme koşullarının gerçekleşmediğini ve davanın taraflarınca da hâkimin tarafsızlığını tehlikeye düşürecek bir ret sebebi ileri sürülerek hâkimin reddi isteminde bulunulmamış olması gerekçeleriyle talebi reddetmiştir.
17. Bu defa 16/12/2009 tarihli duruşmada iddianamenin okunmasından önce başvurucu söz alarak Sarıkamış Adliyesi hâkim ve savcılarının taraflı olabileceklerini ve adil yargılamayı etkileyebileceklerini düşündüğünü belirtmiştir. Tarafsız bir yargılama yapılması amacıyla öncelikle Sarıkamış Adliyesi dışında başka bir mahkemeye davanın naklinin sağlanması talebi hakkında üst mahkemenin yapacağı değerlendirmeden sonra savunma ve delillerini bildirmek istediğini beyan etmiştir. Davanın nakli talebinin değerlendirilmesi ve bu konuda karar verilmek üzere dosya yeniden Kars Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.
18. Kars Ağır Ceza Mahkemesinin 11/1/2010 tarihli kararıyla davanın nakli talebinin yasal şartlarının oluşmadığından reddine, başvurucunun talebinin "hâkimin reddi istemi" olarak değerlendirilerek bu doğrultuda gereğinin takdiri için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
19. Davanın nakline ilişkin başvurucunun ileri sürdüğü iddianın hâkimin reddi istemi olarak değerlendirilmesi ve buna göre işlem yapılması yönündeki karar sonrasında mahkeme hâkimi H.P.Y. 25/2/2010 tarihli yazısında hâkimin reddi isteminin kabulüne karar verilmesi gerektiği yönündeki görüşünü belirterek, davaya bakmaya başka bir hâkimin görevlendirilmesi isteğinde bulunmuştur.
20. Kars Ağır Ceza Mahkemesi 10/3/2010 tarihli kararında, hâkim H.P.Y.nin dava konusu olaylar nedeniyle tanık sıfatıyla dinlenmediğini ve sadece olayları görmüş olmasının da kanunda sayılan hâkimin reddini gerektirir bir neden olarak gösterilemeyeceğini açıklamış, ancak yargılamanın her türlü kuşkudan uzak kalması ve hâkimin bu konuda tereddüt göstermiş olması nedenleriyle hâkimin reddi istemini kabul ederek davaya bakmaya hâkim H.Ö.nün görevlendirilmesine karar vermiştir.
21. Mahkemenin 7/4/2010 tarihli duruşmasına katılmayan başvurucunun savunması alınmak üzere zorla getirilmesine karar verilmiş ve duruşma 8/4/2010 tarihine ertelenmiştir. Belirtilen günde başvurucu, iddianamenin okunmasından önce söz alarak davaya katılan C.B. ve duruşma hâkimi H.Ö.nün aynı adliyede görev yapıyor olmalarından dolayı aralarında yakınlık olduğunu bu nedenle yargılamanın adil ve tarafsız olamayacağı kuşkusuyladuruşma hâkimini reddettiğini bildirmiştir. Başvurucunun bu konudaki beyanlarını yazılı olarak belirtmek üzere kısa bir süre istemesi nedeniyle duruşma 9/4/2010 tarihine ertelenmiştir.
22. Mahkemece 9/4/2010 tarihli duruşmada başvurucunun reddi hâkim talebi ve bu konudaki dilekçesinde belirttiği hususların hâkimin tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebeplerden olmadığı kanaatiyle "hâkimin reddi isteminin" reddi görüşüyle birlikte ret talebi değerlendirilerek bu hususta bir karar verilmek üzere dosya Kars Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.
23. Kars Ağır Ceza Mahkemesi 26/4/2010 tarihli kararında, hâkimin reddi isteminin haklılığının bulunmadığı ve sanığın davayı uzatmaya yönelik haksız bir tutum ve davranış içerisine girdiği kanaati ile reddi hâkim isteminin reddine kesin olarak karar vermiştir.
24. Başvurucu 11/5/2010 tarihli iddianamenin okunduğu duruşmada müdafi talebinin bulunmadığını ve savunmasını bizzat yapacağını bildirmiştir. Başvurucu usule ilişkin savunmasında, olay tarihinde avukat sıfatıyla adliyede bulunduğunu ve avukatların görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı soruşturmanın Bakanlığın iznine tabi olduğunu, ancak bu usule uyulmadan soruşturma yapıldığını belirtmiştir. Ayrıca savcı F.K.nın tarafsız bir soruşturma yapmadığını ispata yönelik olarak da Bakanlığa yaptığı şikâyetlerden bahsederek "şikâyetinin işleme konulmamasına" ve "işlem yapılmasına yer olmadığına" şeklindeki Bakanlık kararlarının iptali istemiyle Ankara 10. ve 15. İdare Mahkemelerinde açtığı davaların devam ettiğini açıklamıştır. Öncelikle bu davaların söz konusu yargılama için bekletici mesele yapılmasını talep etmişse de Mahkeme ara kararında başvurucunun talebinin reddine karar vermiştir. Sonrasında başvurucu davanın esasına ilişkin savunmada bulunmuş ve dinlenilmesini istediği tanıklar dinlenilmiştir. Mahkemenin 3/6/2010 tarihli duruşmasında ise başvurucunun başka bir suç nedeniyle tutuklu olduğu dönemde yokluğunda dinlenen ve yeniden dinlenilmesini talep ettiği tanıklar başvurucu huzurunda dinlenilmiştir.
25. Mahkeme 15/6/2010 tarihli kararıyla başvurucunun kamu görevlisi katılan (Cumhuriyet savcısı) C.B.ye karşı görevinden dolayı hakaret ve tehdit suçlarından mahkûmiyetine, diğer suçlardan beraatine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"...Sanığın suça konu eylemini olayın oluşunda bir dahli ve kusuru olmayan görevi başındaki kamu görevlisi olan katılan Cumhuriyet Savcısına karşı, kamuya açık adliye koridorunda vatandaşların da bulunduğu mesai saatleri içerisinde gerçekleştirmesi, sanığın eyleminin rızası dışında sona ermesi, suça konu küfür ve tehditlerin uzun süre devam etmiş olması, eylem nedeniyle kamu gücü ve otoritesini temsil eden Cumhuriyet Savcısı nezdinde kamu otoritesinin sarsılmış olması gibi nedenler gözönünde bulundurularak sanığın eylemleri için öngörülen seçenek cezalardan hapis cezası tercih edilmiş ve alt hadden uzaklaşılmak suretiyle hüküm kurulmuştur.
Sanığın yargılamaya konu olayı gerçekleştirdiği günün sabahı, sanık ve tanık beyanlarıyla sabit olduğu üzere başkaları ile tartışarak kavga etmesi, olay esnasında Hükümet Konağının önünde kavga ettiği şahısların akrabası olan [M.Y.] ile küfürleşmesi ve adliyede [M.]ye parmağını sallamak ve “sen görürsün, seninle uğraşacağım” şeklindeki hakaret ve tehdit anlamı taşıyan eylemlerde bulunması yine sanığın yargılamaya konu olay olduktan sonra Sarıkamış Cumhuriyet Savcılığının 2009/705 soruşturma nolu dosyasından tutuklu olduğu dönemde yokluğunda dinlenen tanıklara soru sorulmasına dair talebinin değerlendirilmesi amacıyla getirtilen mezkur soruşturma dosyasına ilişkin evrakların incelenmesinde; sanığın soruşturmaya konu olayda silahla nitelikli yaralama suçundan dolayı tutuklanmış olması gözönünde bulundurularak sanığın suç işlemeye meyilli bir kişiliğe sahip olduğu kanaatine varılmıştır.
Sanığın hukukla ilgili avukatlık mesleğini yapıyor olması nedeniyle görevi başındaki Cumhuriyet Savcısına karşı işlenecek suçların yaptırımını en iyi bilebilecek kişilerden olması, katılana karşı yapmış olduğu tehdit ve kendince de ikrar edilen hakaret niteliğindeki sinkaflı sözlerin ağırlığı, eylemini sürdürmekteki ısrarı, eylemine rızası dışında başkaları tarafından son verdirilmesi ve suç işleme kastındaki kararlılığı, suça meyilli kişiliği gözönünde bulundurularak sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda mahkememizde bir kanaat oluşmamış, duruşmadaki pişmanlık beyanı samimi ve inandırıcı bulunmayarak sanığa verilen hapis cezasının ertelenmesine ve ceza hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ilişkin karar vermek gerekmiştir.
...
Sanık yargılama aşamasında avukat olarak görev yaptığını, olay günü mahkemelerdeki duruşmalara avukat olarak katılmak için adliyeye geldiğini, olayın görevi başındayken gerçekleştiğini bu nedenle yargılanmasının Adalet Bakanlığının iznine tabi olduğunu savunmuş ise de olay sabahı sanığın çarşı içerisinde iki kişiyle tartıştığı bu nedenle nöbetçi Cumhuriyet Savcısı olan katılan tarafından tartışmanın diğer tarafları ile birlikte ifadesinin alınması için adliyeye çağrıldığı, adliye önünde sanığın daha önce tartıştığı kişilerin oğlu olan şahısla tartıştığı hatta karşılıklı küfürler ve tehditler edildiği, bunun üzerine sanığın şikayetini dile getirmek için katılan C. Savcısına başvurduğu ve yargılamaya konu olan olayın bundan sonra ceryan ettiği tüm dosya kapsamının değerlendirilmesi ile sabittir. Bu haliyle de sanığın yargılamaya konu olaylar esnasında bir avukat olarak değil bir yakınan olarak bulunduğu ve göreviyle hiçbir ilgisinin bulunmadığı anlaşılmakla savunmasına itibar edilmemiş ve herhangi bir izne gerek olmaksızın doğrudan soruşturulmuş ve yargılaması yapılmıştır.
Sanık yargılama aşamasında iddianameyi hazırlayan Cumhuriyet Savcısı [F.K.] ve eşi olan Hakim [N.K.] hakkında suç duyurusunda bulunduğunu ancak Adalet Bakanlığının soruşturma izni vermediğini, iddianameyi hazırlayan C. Savcısı ve Hakim olan eşi ile aralarında husumet olduğu bu nedenle soruşturmanın tarafsızlıkla yapılmadığı iddiasında bulunmuş ise de ceza yargılamasında Cumhuriyet Savcılığı makamının tarafsız olmak gibi bir yükümlülüğünün olmadığı yine ceza yargılamasında Cumhuriyet Savcısının reddi hususunda bir müessesenin olmadığı, kaldı ki bahsi geçen Cumhuriyet Savcısı ve Hakim aleyhine yapılan şikayetin de Adalet Bakanlığınca işleme konulmadığı da göz önünde bulundurularak bu itirazına itibar edilmemiştir..."
26. Başvurucu ve katılanın temyiz istemi üzerine anılan karar Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 19/9/2013 tarihli kararı ile onanmıştır.
27. Nihai karar başvurucuya 29/5/2014 tarihinde tebliğ edilmiş olup 30/5/2014 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
28. Diğer taraftan UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelerden bireysel başvuru konusu olan karar sonrasında başvurucunun; soruşturma savcısı F.K. hakkında başka bir olay nedeniyle Bakanlığa yaptığı şikâyetin işleme konulmamasına karar verilmesi üzerine Ankara 10. İdare Mahkemesinde açtığı davanın 22/12/2010 tarihinde reddedilerek kesinleştiği, ayrıca başvuru konusu soruşturmaya ilişkin şikâyeti nedeniyle Bakanlığın işlem yapılmasına yer olmadığı yönündeki kararı üzerine Ankara 15. İdare Mahkemesinde açtığı davanın da 3/11/2010 tarihinde reddine karar verildiği ve temyiz üzerine Danıştay Beşinci Dairesinin 27/3/2014 tarihli kararı ile onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
29. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 19. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Yetkili hâkim veya mahkeme, hukukî veya fiilî sebeplerle görevini yerine getiremeyecek hâlde bulunursa; yüksek görevli mahkeme, davanın başka yerde bulunan aynı derecede bir mahkemeye nakline karar verir.
(2) Kovuşturmanın görevli ve yetkili olan mahkemenin bulunduğu yerde yapılması kamu güvenliği için tehlikeli olursa, davanın naklini Adalet Bakanı Yargıtaydan ister."
30. 5271 sayılı Kanun’un 24. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Hâkimin davaya bakamayacağı hâllerde reddi istenebileceği gibi, tarafsızlığını şüpheye düşürecek diğer sebeplerden dolayı da reddi istenebilir.
(2) Cumhuriyet savcısı; şüpheli, sanık veya bunların müdafii; katılan veya vekili, hâkimin reddi isteminde bulunabilirler."
31. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 58. maddesinin (1)numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"(Değişik: 23/1/2008-5728/331 md.) Avukatların avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma, Adalet Bakanlığının vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 7/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucu, başka bir olaydan ötürü yürütülen ceza soruşturması henüz kesinlik kazanmadığı hâlde suç işlemeye eğilimli bir kişiliğe sahip olduğundan söz edilerek mahkûmiyetine ilişkin cezasının ertelenmemesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmemesi suretiyle Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Bakanlık görüş yazısında, sanığın suçu kanıtlanmadan önce suçlu olduğu yönünde bir görüşün masumiyet karinesini ihlal edeceğini belirterek değerlendirme yapılırken Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına atıfla yargılamayı yapan makamın yargıladığı kişiye suç isnat edip etmediğinin önemine işaret etmiştir.
2. Değerlendirme
35. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile "adil yargılanma" hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954,15/2/2017, § 33).
36. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
37. Buna karşılık ceza davasına konu uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından başka bir eylemden beraat etmiş olsa dahi kişinin daha önce yargılanmış olması olgusundan veya buna ilişkin karardan söz edilmesi, onun suçlu muamelesi gördüğünden ve dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir (Ali Turhan, B. No :2014/20484, 6/12/2017, § 30). Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınarak mahkemece kişinin suçlu olduğuna dair bir yargıda ya da imada bulunulup bulunulmadığının incelenmesi gerekir.
38. Somut olayda Mahkeme; başvurucunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret ve tehdit suçlarını işlediğini katılan anlatımlarına, olaya ilişkin tutanaklara,sanığın kısmi ikrar içeren savunmalarına ve tanık beyanlarına dayandırmıştır. Gerekçede, başvurucunun kişilik özellikleri değerlendirilirken yargılamaya konu olay öncesinde sanık ve tanık beyanlarında belirtilen kavga olayı ve sonrasındaki eylemleri, ayrıca başka bir suçtan tutuklanmış olması "suç işlemeye meyilli" bir kişiliğe sahip olduğunun göstergesi olarak kabul edilmiştir. Bu kabul cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesinde dikkate alınarak, başvurucu hakkında verilen hapis cezasının ertelenmemesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmemesinin bir nedeni olarak belirtilmiştir.
39. Cezanın ertelenmemesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmemesinin tek nedeni de başvurucunun başka bir suçtan dolayı yürütülen ceza soruşturması veya bu sebeple tutuklanması değildir. Başvurucunun suça konu fiilinin ağırlığı, fiilini sürdürmekteki ısrarı, fiilinin rızası dışında sonlandırılması ve suç işleme kastındaki kararlılığından yeniden suç işlemeyeceği hususunda mahkemede kanaat oluşmadığı gerekçesiyle cezanın ertelenmesine veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmediği açıklanmıştır (bkz. § 25).
40. Mahkûmiyet kararının gerekçesinde, başvurucunun hakaret ve tehdit suçlarını işlediği kanaatine varıldıktan sonra cezanın bireyselleştirilmesi noktasında kişilik özellikleri değerlendirilirken yargılama konusu dışındaki başka bir ceza soruşturmasına konu olayla ilgili olarak başvurucunun "suçlu" olduğuna dair bir yargıda bulunulmamıştır. Mahkemenin başka bir suça konu ceza soruşturması ve bu kapsamında başvurucunun tutuklanması olgusundan söz etmesi başvurucuya suçlu muamelesi yapıldığını göstermez. Ancak başvurucunun suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan sadece bir süre tutuklu kaldığı ceza soruşturmasına -kişilik özelliklerinin değerlendirilmesinde dahi olsa- atıfta bulunulması somut olayın özel koşullarında bir özensizliği ifade ettiğini de kabul etmek gerekir.
41. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Tarafsız Bir Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
42. Başvurucu; Sarıkamış Adliyesinin küçük bir adliye olup az sayıda hâkim ve savcının görev yapıyor olmasından dolayı katılan ile davaya bakabilecek hâkimler arasında yakınlık olduğunu, bu nedenle yargılamada taraflı davranabileceklerini düşünerek davanın nakli talebinde bulunduğunu ifade etmiştir. Bu talebinin hâkimin reddi talebi olarak karara bağlanması sonucunda reddini istemediği hâkimin davadan alındığını açıklamıştır. Sonrasında yargılamayı yürüten hâkim hakkındaki ret talebinin de kesin olarak reddedilmesi suretiyle tarafsız olamayacağını düşündüğü mahkemece yargılandığını belirterek, tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun davanın nakli talebinin Kars Ağır Ceza Mahkemesince reddedildiğini, daha sonra bu talebinin hâkimin reddi talebi olarak karara bağlandığını, reddini talep etmediği bir hâkimin davadan alınıp yerine başka bir hâkim tayin edilmesi suretiyle tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası değerlendirilirken atıf yapılan Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının gözetilmesi gerektiği bildirilmiştir.
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca başvurucunun; başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
45. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesince başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verilebilir.
46. Somut olayda başvurucu, ihlal iddiasını salt davaya bakan hâkimlerle katılanın aynı adliyede görev yapmasına dayandırmıştır. Davaya bakan hâkimlerin ön yargılı hangi işlem, tutum ve davranışlarının adil yargılanma hakkını ihlal ettiği konusunda bir açıklamada bulunmamıştır. Bu nedenle ihlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun iddiasını temellendirmediği sonucuna ulaşılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Savunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
48. Başvurucu, 7/4/2010, 8/4/2010 ve 9/4/2010 tarihlerinde çok kısa aralıklarla belirlenen duruşma tarihlerinde yargılama yapılması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiasının özü savunma yapmak için gerekli zaman ve kolaylıklardan faydalandırılmadığına ilişkin olduğundan inceleme bu kapsamda yapılmıştır.
50. Suç isnadı altında bulunan kişiye, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkına uygun bir şekilde savunmasını hazırlayıp mahkeme önünde dile getirebilmesi ve böylece yargılamaların sonucunu etkileyebilmesi için gerekli zamanın verilmesi gerekir. Gerekli zaman verilmeyen şüphelinin/sanığın, hakkındaki isnatları değerlendirip bunlara karşı savunma ve delil araştırması yapması mümkün değildir.Dolayısıyla savunma için gerekli zamana sahip olma, kişiyi acele yapılan yargılamalara karşı korumaktadır (Ufuk Rifat Çobanoğlu, B. No: 2014/6971, 1/2/2017, § 40).
51. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer bir güvence de makul sürede yargılanma hakkıdır. Öte yandan Anayasa’nın 141. maddesinde yargı organlarına davaları"mümkün olan süratle" sonuçlandırma görevi verilmiştir. Bunun için devletin davayı makul sürede bitirme ve savunma için gerekli süreyi sağlama pozitif yükümlülükleri arasında bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu kapsamda bir taraftan suç isnadı altındaki kişiye savunma için yeterli zamanın yargılamayı adil olmaktan çıkarmayacak şekilde tanınması, diğer taraftan tanınacak zamanın yargılamanın makul bir sürede sonuçlandırılmasını olumsuz etkileyecek uzunlukta olmaması gerekir. Diğer bir ifadeyle yargılama, savunma için gerekli zamana sahip olma hakkını zedeleyecek şekilde aceleye getirilmemeli; anılan hakkın gerçek anlamda kullanılmasını mümkün kılacak bir süratle sonuçlandırılmalıdır (Ufuk Rifat Çobanoğlu, § 42).
52. Somut olayda başvurucunun 7/4/2010 tarihli duruşmaya katılmadığı, 8/4/2010 tarihli duruşmada ise hâkimin reddine yönelik yazılı beyanda bulunmak üzere mahkemeden kısa bir süre talebi ile 9/4/2010 tarihine bırakılan duruşmada, gününde yazılı beyanlarını sunduğu anlaşılmaktadır (bkz. §§ 20, 21). İddianamenin dahi okunmadığı bu süreçte yargılamanın esasına yönelik bir işlemin yapılmadığı görülmektedir. Yargılama sürecinin bütünü dikkate alındığında başvurucunun hakkındaki suçlamanın nedenleri ve niteliği hakkında bilgilendirildiği, duruşmada hazır bulunmasının sağlandığı, savunmasını hazırlaması için gerekli süre ve imkânlardan faydalandırıldığı tespit edildiğinden savunma hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia
54. Başvurucu, avukatlık görevi sırasında gerçekleşen olay nedeniyle soruşturmanın Bakanlıktan izin alınmaksızın usulüne aykırı şekilde yapıldığını bildirerek, gerçeğe aykırı düzenlenen iddianameyle açılan dava sonucunda delillerin değerlendirilmesi ve ceza miktarının belirlenmesinde takdir hakkının hukuka aykırı kullanıldığını belirtmiştir. Ayrıcatakdiri indirim uygulanan hapis cezasının ertelenmesine, seçenek yaptırımlara çevrilmesine ya da hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına karar verilmemesi suretiyle çelişkili ve hakkaniyete aykırı karar verildiğini ileri sürmüştür.
55. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
56. Başvuru dosyası incelendiğinde başvurucuya delillerini sunma, inceletme ve itiraz etme hususlarında uygun olanakların sağlanmadığına ilişkin bir iddiaya rastlanmamıştır. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup Mahkemenin ve Yargıtayın kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 7/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.