TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YAKUP GÜNDÜZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/8469)
|
|
Karar Tarihi: 24/1/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucu
|
:
|
Yakup GÜNDÜZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Birgül
SÖNMEZ ŞİMŞEK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle
açılan tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık,görüş
bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Siirt Pervari’de piyade er olarak zorunlu askerlik
hizmetini yerine getirirken 2/8/2012 tarihinde terör örgütü mensupları ile
girilen çatışma esnasında yaralanmıştır.
9. Başvurucu Gülhane Askerî Tıp Akademisi (GATA) ve Türk Silahlı
Kuvvetleri Rehabilitasyon ve Bakım Merkezinde bir müddet tedavi gördükten sonra
16/8/2012 tarihli sağlık kurulu raporu ile kendisine yirmi bir gün hava
değişimi izni verilerek taburcu edilmiştir.
10. Başvurucunun izinde bulunduğu süreçte kendi imkânları ile
müracaat ettiği Gebze Fatih Devlet Hastanesi tarafından yapılan muayenesi
neticesinde düzenlenen 9/10/2012 tarihli sağlık kurulu raporunda; travmatik stres bozukluğu, sağ kulakta ileri düzeyde olmak
üzere her iki kulakta işitme kaybı, sağ dizde kısıtlılık bulgularına bağlı
olarak % 67 vücut fonksiyon kaybı bulunduğu tespit
edilmiştir.
11. Başvurucu zorunlu askerlik görevinin ifası sırasında
yaralanması nedeniyle uğradığı manevi zararın tazmini istemiyle 8/2/2013
tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) adli yardım talepli olarak
dava açmıştır. Bu dava öncesinde başvurucu tarafından tazmin talebiyle idareye
yapılmış herhangi bir başvuru bulunmamaktadır.
12. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 27/2/2013 tarihli kararıyla
başvurucunun adli yardım talebini kabul etmiş ancak 4/7/1972 tarihli ve 1602
sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 36. maddesine uygun
düzenlenmediği gerekçesiyle otuz gün içinde dava açılmak şartıyla dava
dilekçesini reddetmiştir. Dilekçe ret kararında, manevi tazminat istemine
ilişkin olarak idareye başvuruda bulunulup bulunulmadığının, başvurulmuş ise
idarece cevap verilip verilmediğinin, cevap verilmiş ise yazılı bildirim
tarihinin belirtilmediği, bu hususlara ilişkin bilgi ve belgelerin dilekçeye
eklenmediği ifade edilmiştir. Kararda ayrıca, şayet idareye başvuruda
bulunulmadıysa bu hususun dilekçede belirtilmesinin yeterli olduğu, idareye
yeni bir başvuru yapılmasına gerek olmadığı belirtilmiştir.
13. Başvurucu 19/3/2013 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına
doğrudan başvuruda bulunmuş, başvurunun zımnen reddi üzerine 18/6/2013
tarihinde AYİM’de adli yardım talepli olarak yeni bir
dava açmıştır. Bu dava da aynı Mahkeme esasına kaydedilmiştir.
14. Mahkeme 2/10/2013 tarihinde oybirliğiyle verdiği kararla
davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararda öncelikle bakılan davaya ait
dilekçenin, 27/2/2013 tarihli dilekçe ret kararı üzerine verilen yenileme
dilekçesi mahiyetinde bir dilekçe olduğu kabul edilmiştir. Dilekçe ret kararının
13/3/2013 tarihinde başvurucu vekilinin çalışanına usulüne uygun olarak tebliğ
edildiği, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde ve en geç 12/4/2013 tarihi
mesai saati bitimine kadar yeniden dava açılması gerekirken bu süre
geçirildikten sonra 18/6/2013 tarihinde kayda giren yenileme dilekçesiyle
açılan davanın süresinde olmadığı belirtilmiştir. Kararda ayrıca, 27/2/2013
tarihli dilekçe ret kararında idareye başvuruda bulunulmadıysa bu hususun dava
dilekçesinde belirtilmesinin yeterli olduğunun, idareye yeni bir başvuru
yapılmasına gerek olmadığınınhatırlatıldığına da
dikkat çekilmiş, bu sebeple dilekçenin reddinden sonra idareye yapılan
başvurunun yenileme dilekçesinin gecikmesini haklı göstermeyeceği ve davanın
süresine bir etkisinin olmadığı ifade edilmiştir. Öte yandan kararda, adli
yardım talebinin kabul edilmiş olması nedeniyle daha önce alınmayan harç ve
posta giderinin başvurucudan tahsili yönünde de hüküm kurulmuştur.
15. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Mahkemenin 9/4/2014
tarihli kararıyla oyçokluğuyla reddedilmiştir.
16. Karşıoy gerekçesinde ilgililerin derdestlik, kesin hüküm gibi davanın görülmesini engelleyen
durumlar olmadığı müddetçe dava açma süresi içinde diledikleri kadar dava
açabilecekleri ifade edilmiştir. Şayet dilekçe ret kararında bahsedilen
eksiklik başvurucu tarafından giderilmiş ve 18/6/2013 tarihinde verilen
dilekçede idari başvuruda bulunulmamış olduğu belirtilmiş olsaydı Mahkeme
tarafından dava dilekçesinin görevli mercie tevdiine karar verilmesinin icap edeceği,
bu hâlde idarenin cevabına göre 18/6/2013 tarihinde açılan davanın süresinde
kabul edileceği belirtilmiştir. İdari başvuru koşulunun Mahkeme aracılığıyla
değil de bizzat başvurucu tarafından haricen yerine getirilmiş olmasının esasa
ilişkin bir fark yaratmadığı, neticede idari başvuru şartının başvurucu
tarafından ikmal edilerek dilekçenin usule uygunluğunun temin edildiği
vurgulanmıştır. Bu sebeple dilekçe ret kararının tebliğinden itibaren otuz
günlük zaman dilimi ve olay tarihi olan 2/8/2012 tarihinden itibaren bir yıllık
idari başvuru süresi içinde 20/3/2013 tarihinde idareye yapılan başvurunun
zımnen reddi üzerine altmış günlük dava açma süresi içinde ancak otuz günlük
yenileme dilekçesi verilmesi için gerekli olan süre geçtikten sonra 18/6/2013 tarihinde
açılan davanın süresinde olduğu görüşüne yer verilmiştir.
17. Nihai karar başvurucuya 2/5/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 28/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 1602 sayılı mülga Kanun’un43. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"İdari eylemlerden
hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan
önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri
tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde
yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır.
Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği
tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği
tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler."
20. Anılan Kanun'un "Dilekçeler
üzerine ilk inceleme" kenar başlıklı 44. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"Kaydı yapılan dilekçeler, Genel
Sekreterlikçe;
...
b) İdari veya yargı mercii tecavüzü,
...
e) 36 ve 38 inci maddelere uygun olup
olmaması,
f) Süre aşımı,
Noktalarından sırası ile incelenir.
Bu noktalardan kanuna aykırı görülmeyenlerin
tebligat işleri yapılır.
Kanuna aykırı görülen dilekçeler, karar
verilmek üzere görevli Daire veya Daireler Kuruluna havale olunur..."
21. Anılan Kanun'un"İlk
inceleme üzerine verilecek karar" kenar başlıklı 45. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Daireler veya Daireler Kuruluna gelen
dilekçelerde 44 üncü maddede yazılı noktalardan
kanunsuzluk görülürse:
A) ... (f) [bendinde yazılı hâlde], davanın
reddine;
B) ... (e) bendinde yazılı hâlde bir defaya
mahsus olmak üzere otuz gün içinde 36 ve 38 inci maddelere uygun şekilde
yeniden düzenlemek veya noksanları tamamlamak... üzere dilekçelerin reddine;
C) ... (b) bendinde yazılı hâllerde dilekçenin
görevli mercie tevdiine karar verilir.
Dilekçelerin görevli mercie tevdii halinde
Askeri Yüksek İdare Mahkemesine başvurma tarihi merciine başvurma tarihi olarak
kabul edilir...."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes
davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda
karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından...
görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
23. İlgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı için
bkz. Ayşe Yıldırım, B. No:
2014/5, 25/10/2017, §§ 34-37).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 24/1/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, tam yargı davası açılmadan önce idari başvuru
yapılması için öngürülen bir yıllık süre içinde
yaptığı başvurunun zımnen reddi üzerine 18/6/2013 tarihinde açtığı davanın
süresinde olduğunu belirtmektedir. Dava dilekçesinde, daha önce reddedilen
dilekçesi ile bağlantı kurulmasını sağlayacak ve yenileme dilekçesi olarak
anlaşılmasına yol açacak herhangi bir ibare kullanmadığını belirten başvurucu;
açtığı davanın ilk davadan bağımsız yeni bir dava olduğunu, dolayısıyla ilk
açılan davaya ait dilekçenin süresinde yenilenmemesi gibi bir durumdan söz
edilemeyeceğini ifade etmektedir. Başvurucu, Mahkemenin aksi yöndeki kabulden
hareketle dava açma süresinin hesabına ilişkin olarak yaptığı yorumun dava
açılmasını aşırı derecede zorlaştıracak niteliktekatı
bir yorum olduğundan şikâyet etmektedir. Başvurucu; karar düzeltme talebinin
aynı Mahkeme tarafından incelenmesi nedeniyle AYİM’de
bu yolun etkili bir yol olmadığını, karar düzeltme talebinin reddine dair
kararın hiçbir gerekçe içermediğini belirtmektedir. Usul kuralları gerekçe
gösterilerek davasının incelenmemesi nedeniyle manevi zararının giderilmediğini
ifade eden başvurucu, Anayasa Mahkemesince verilebilecek bir ihlal kararı
sonrasında esas incelemesine geçilse dahi AYİM’inbenzer
davalardaki kararlarında hükmedilen tazminat miktarları incelendiğinde
mağduriyetinin giderilip giderilemeyeceği noktasında da endişe duyduğunu
belirterek Anayasa’nın 17., 20. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri
sürmektedir.
2. Değerlendirme
26. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
"Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, zorunlu
askerlik görevinin ifası sırasında yaralanması nedeniyle uğradığı zararın
tazmini istemiyle açtığı davada mahkemenin dava açma süresini hesaplama usulünu belirleme ve sürenin başlangıcını tespit etme
noktasında hukuk kurallarını hatalı değerlendirmesi ve uygulaması neticesinde
uyuşmazlığın esasının incelenememesidir. Bu nedenle başvurucunun belirtilen
şikâyetleri bağlamındaki ihlal iddialarının mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
29. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan
AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim
hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
30. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden fayadalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya
koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil
yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
31. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre
aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
32. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
33. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
34. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
35. Başvurucunun idari eylemden doğan zararının tazmini
istemiyle açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme
kararının 1602 sayılı mülga Kanun'un 44. ve 45. maddelerine dayandığı
görülmektedir. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına
yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru Amaç
36. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü güvence
altına alınmıştır. Maddede, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama
nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması
mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni
öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu
kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama
nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan
kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma
hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin hak
arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm
alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa'nın
13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (AYM, E.2015/96, K.2016/9,
10/2/2016, § 10).
37. İdarenin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında
kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı, düzenli ve etkin biçimde
yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idariişlem ve
eylemlere karşı yapılacak başvurular ve açılacak davalar kanunlarla belli
sürelere bağlanmıştır (Aynı yöndeki bir karar için bkz. Mohammed Aynosah, § 39). Diğer yandan
idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalar için tanınan süreler;
mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da
ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar
hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne
geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet eder
(AYM, E.2014/92, K.2016/6, 28/1/2016, § 17). Dolayısıyla bu tür durumların
önlenmesi bakımından idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre
koşulunun öngörülmesi meşru amaçlara sahiptir.
(3) Ölçülülük
38. Zorunlu askerlik hizmeti sırasında yaralanma nedeniyle
uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davada Mahkemenin
dava açma süresini dilekçe ret kararının tebliği tarihinden başlatarak davayı
süre aşımı gerekçesiyle reddetmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişimine
getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı hususunundeğerlendirilmesi
gerekir.
39. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya
mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını
önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini
ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
40.Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki belirlilik
ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak
mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı olarak yanlış
uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava
açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş.
Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., §
38).
41. Dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye
erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır. Bu kapsamda dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının
doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun
kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava
hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673,
25/7/2017, § 66).
42. Öte yandan mahkemeler, dava açma süresi öngören kanun
hükümlerini yorumlarken sınırlamanın istisna olduğu ilkesini gözeterek aşırı
şekilcilikten kaçınmalı ve yorum kurallarının imkân verdiği ölçüde davayı
ayakta tutma yolunda bir yaklaşım benimsemelidir. Bununla birlikte mahkemelerin
sürenin varlık sebebini anlamsız kılma pahasına yorum kurallarının sınırlarını
zorlayarak kanunda öngörülen dava açma süresini bertaraf etmes,
hukuki güvenlik ve istikrar ilkesinin zedelenmesine neden olabilir. Bu nedenle
süreye ilişkin kanun hükümlerinin yorumunda hukuki güvenlik ve istikrar ilkesi
ile mahkemeye erişim hakkı arasındaki hassas denge gözetilmelidir (Yaşar Çoban, § 67).
43. Somut olayda başvurucunun idari eyleme dayalı tam yargı
davası açmadan önce tüketilmesi zorunlu idari başvuru yolunu tüketmeksizin
8/2/2013 tarihinde doğrudan dava açtığı, 27/2/2013 tarihli dilekçe ret
kararında belirtilmesi üzerine bu durumu fark ettiği anlaşılmaktadır. Bu
noktada başvurucunun, otuz günlük süre içinde düzenleyeceği yenileme dilekçesi
ile belirtilen eksikliği Mahkemeye bildirerek 1602 sayılı mülga Kanun'un 45/C
bendi uyarıncadava dilekçesinin görevli idari mercie
tevdii yönünde alınacak yargısal bir karar aracılığıyla zorunlu idari başvuru
koşulunu sağlamak yerine idareye doğrudan başvurduğu görülmektedir. Bir başka
ifadeyle başvurucunun bu husustaki usul eksikliğini bizzat giderdikten sonra
yeniden bir yargısal süreç başlattığı anlaşılmaktadır. Başvurucu bu hususa
ilişkin olarak bireysel başvuru formunda, idareye başvuruda bulunulmadığı
yönünde Mahkemeye verilecek cevap üzerine Mahkemenin dava dilekçesinin görevli
mercie tevdiine karar vereceğini, bu sürecin ise belli bir zaman alabileceğini değerlendirdiğini,bunun yerine
idareye başvuru yapıp yeniden dava açmanın usul ekonomisi ve zaman açısından
daha uygun olacağına kanaat getirdiğini belirtmektedir.
44. Bireysel başvuruya konu kararda Mahkemenin; başvurucunun
izlediği bu yöntemin kamu düzeninden olan dava açma süresi kurallarını etkisiz
kılma, sona ermiş dava açma süresini canlandırma, kanuna karşı hile ya da
hakkın kötüye kullanılması niteliğinde bir gaye içerdiğine dair herhangi bir
tespit ve değerlendirmede bulunmadığı görülmektedir. Öte yandan Mahkemenin
şayet 27/2/2013 tarihli dilekçe ret kararı olmasaydı başvurucunun 15/3/2013
tarihinde idareye yaptığı başvuru üzerine 18/6/2013 tarihinde açtığı davanın
idari eyleme dayalı tam yargı davası açma süresine ilişkin kurallar uyarınca
süresinde olmadığına ilişkin herhangi bir değerlendirmesi de bulunmamaktadır.
Mahkemenin başvurucunun idareye yaptığı başvurunun zımnen reddi üzerine açtığı
davanın "reddedilen dilekçenin yenilenmesi" mahiyetinde olduğu
varsayımından hareket ettiği görülmektedir. Oysa başvurucunun bu yönde bir
iradesi bulunmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca ilgili Kanun'da, reddedilen
dilekçelerin mutlaka yenilenmesi gerektiğine dair bir hüküm yer almadığı gibi
başvurucunun idareye usulüne uygun olarak başvuru yaptıktan sonra yeni bir dava
açmasını engelleyen yasal bir düzenleme de tespit edilememiştir. Bu olgular
karşısında Mahkemenin, başvurucunun ikinci kez açtığı davanın ilk davaya
ilişkin dilekçenin (reddedilen) yenilenmesi mahiyetinde olduğu kabulünden hareketle
davanın süresinde olmadığı yolundaki yorumunun başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucunun mahkemeye
erişimini aşırı derecede zorlaştırdığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla
başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu
sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
Yönünden
46. Başvurucu, karar düzeltme talebinin reddedilmesi nedeniyle
para cezasına hükmedilmesinin ve ayrıca adli yardım talebi kabul edilmiş
olmasına rağmen yargılama giderlerini ödemek zorunda bırakılmasının kendisine
ağır bir külfet yüklediğini; bu nedenlerle de mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğini ilerisürmüştür.
47. Somut başvuruya konu Mahkeme kararının Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna varıldığından
başvurucunun ileri sürdüğü diğer şikâyetler hakkında ayrıca değerlendirme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
49. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
50. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
51. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili yargı merciinegönderilmesine karar verilmesi gerekir.
52. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili yargı
merciine gönderilmesinin ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu
anlaşıldığından başvurucununtazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerekir.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için -Anayasa'nın 21/1/2017 tarihli ve 6771
sayılı Kanun ile getirilen geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E)
bendiyle AYİM kaldırılmış olduğundan anılan bendin (b) alt bendi gereğince-
yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar, AYİM İkinci Dairesinin
2/10/2013 tarihli ve E.2013/937, K.2013/1115 sayılı kararıyla ilgilidir.),
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
24/1/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.