TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALPER KINALI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/8551)
|
|
Karar Tarihi: 25/2/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
Raportör
|
:
|
Şükrü DURMUŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Alper KINALI
|
Vekili
|
:
|
Av. Ruhi HALLAÇOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, yaklaşık 11 aydır
tutuklu bulunmasına rağmen hakkında henüz iddianame düzenlenmediğini ve ayrıca
tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yeterli olmadığını
belirterek Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 4/6/2014 tarihinde
Adana 2. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 26/9/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
16/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir
5. Adalet Bakanlığının
28/10/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu
kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu hakkında Kozan
Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/1638 nolu hazırlık
dosyasında “bilişim sistemleri banka veya kredi kurumlarının araç olarak
kullanılması suretiyle dolandırıcılık” suçundan soruşturma başlatılmış ve bu
kapsamda Kozan Sulh Ceza Mahkemesinin 25/4/2013 tarih ve 2013/480 Değişik iş
sayılı kararıyla hakkında yakalama kararı çıkartılmıştır.
8. Başvurucunun yakalanması
üzerine Kozan 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 23/7/2013 tarih ve 2013/2 sorgu sayılı
kararıyla “bilişim sistemleri banka veya kredi kurumlarının araç olarak
kullanılması suretiyle dolandırıcılık ve zimmet” suçlarından tutuklanmıştır.
Kararın gerekçesi şu şekildedir: “şüpheli
Alper Kınalı’nın üzerine atılı bilişim sistemleri
banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık
ve zimmet suçlarını işlediği yönünde şüphelinin ikrar mahiyetindeki savunması
dikkate alınarak kuvvetli şüphe bulunduğu, ayrıca isnat edilen suçların
tutuklama nedeni var sayılabilecek katalog suçlardan olduğu adli kontrol
hükümlerinin suçların vasıf ve mahiyeti itibariyle uygulanmasının yeterli
olmadığı anlaşılmakla CMK.nun 100 vd. maddeleri
gereğince TUTUKLANMASINA”
9. Soruşturma sürecinde
Cumhuriyet savcılığınca 24/4/2013 tarihli yazı ile …bank Genel Müdürlüğü’nden
soruşturma konusu ile ilgili olarak kurum içi soruşturma yapılması ve
sonucundan düzenlenecek raporun gönderilmesi, 26/7/2013, 26/3/2014, 18/4/2014
tarihli yazılar ile idari soruşturma sonucunda düzenlenen raporun istenilmesi,
26/4/2013 tarihli yazı ile başvurucunun malvarlığının tespiti için ilgili
kurumlara yazı yazılması, 7/1/2014 ve 22/1/2014 tarihli yazılar ile
başvurucunun hesap hareketlerinin tespiti için ilgili kurumlara yazılar
yazılması, 2/5/2014 tarihli yazı ile Kriminal Polis Laboratuar Müdürlüğünden rapor alınması ile müşteki ve
tanık beyanlarının alınması yönünde soruşturma işlemlerinin yapıldığı, Kriminal Polis Laboratuar
Müdürlüğünden talep edilen raporun 6/6/2014 tarihinde, ilgili bankadan talep edilen
raporun ise 15/7/2014 tarihinde düzenlendiği, bu aşamada yapılan tutukluluk
incelemelerinde ise başvurucu veya müdafisinin beyanı alınarak Kozan 1. ve 2.
Sulh Ceza Mahkemelerince başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar
verildiği tespit edilmiştir.
10. Kozan 1. Sulh Ceza
Mahkemesinin 18/4/2014 tarih ve 2014/248 değişik iş nolu
kararı ile başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar verilmiş, bu karara
vaki itiraz üzerine Kozan 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 25/4/2014 tarih ve
2014/85 değişik iş nolu kararı ile itirazın kesin
olarak reddine karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir: “İncelenen tüm dosya kapsamına göre, şüpheli Alper Kınalı’nın üzerine atılı suçları işlediği yönünde kuvvetli
suç şüphesinin bulunduğu, ayrıca şüpheli atılı suçu işlediğini ikrar ettiği,
suçun tutuklama nedeni varsayılabilecek katalog suçlardan olduğu, mağdur sayısı
nazara alındığında tutukluluk tedbirinin somut olayla ölçülü olduğu, Adli
Kontrol hükümlerinin suçların vasıf ve mahiyeti itibariyle uygulanmasının
yeterli olmadığı ayrıca şüphelinin tutukluluk halinin devamı yönünde verilen
kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından şüpheli müdafinin
itirazının reddi ile …. şüphelinin tutukluluk halinin
devamına …”
11. İtirazın reddi kararı başvurucu
vekiline 6/5/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu 4/6/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Kozan Cumhuriyet Başsavcılığınca
16/7/2014 tarih, 2013/1638 soruşturma no ve 2014/74
sayılı iddianame ile başvurucu hakkında zincirleme suç hükümleri çerçevesinde
19/10/2005 tarih ve 5411 sayılı Bankacılık Kanun’un 160. maddesinin ikinci
fıkrasında düzenlenen zimmet suçunu işlediği iddiasıyla Kozan Ağır Ceza
Mahkemesine kamu davası açılmıştır. İddianamede mağdur olarak 45 kişi, müşteki
olarak ise 38 kişi gösterilerek başvurucu ile ilgili olarak şu değerlendirmede
bulunulmuştur: “…Şüpheli Alper KINALI'nın banka müşterisi olan yukarıda gösterilen 82
farklı müşteki ve mağdur hesaplarından farklı tarihlerde yukarıda izah edilen
ve şüphelinin beyan ve ikrar ettiği şekillerde görevi nedeniyle zilyetliği
kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu 2.298.132,40
TL parayı zimmetine geçirdiği, zimmete geçirilen paralar ile internet üzerinden
bahis oynadığı ve K.K.T.C de kumar oynadığının tespit edildiği,2010 yılında
başlayan ve suçun ortaya çıktığı 17.04.2014 tarihine kadar gerek müşteriler ve
gerekse banka çalışanlarınca bu durumun fark edilmediği şüphelinin zimmet
suçunun açığa çıkmaması için tediye fişlerine başkası tarafından anlaşılmayacak
şekilde taklit sahte imza atma, boş tediye fişlerine müşterilerden imza
aldıktan sonra kullanma, banka müşterilerine ait müşteriler nezdinde güven
telkin etmek v.b yollar kullanmak suretiyle 3 yıl
gibi uzunca bir süre hileli davranışlar sergileyerek suçun açığa çıkmasını
engellediği bu surette zimmet suçunu işlediği sabit olmakla,”
14. Kozan Ağır ceza Mahkemesi
E.2014/167 sayılı dosya kapsamında 7/8/2014 tarihinde tensip zaptı düzenleyerek
bir kısım müştekiler hakkında çağrı kağıdı çıkartılması, bir kısım tanıkların
zorla getirilmeleri ve “ sanık Alper Kınalı’nın üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, dosyadaki
delillere göre ciddi suç belirtilerinin bulunması ve bunların varlığını
koruması, sanığın üzerine atılı suçun yasada öngörülen ve yargılama neticesinde
suçun sübutu halinde verilecek cezanın büyüklüğü ve suçun 5271 sayılı CMK.nun 100/3. Maddesindeki suçlardan olması, kaçma
şüphesinin bulunması nazara alınarak …” gerekçesiyle başvurucunun
tutukluluk halinin devamına, tutukluluk incelemesinin 4/9/2014 tarihinde
incelenmesine ve duruşmanın 30/9/2014 tarihine bırakılmasına karar vermiştir.
15. Kozan Ağır Ceza Mahkemesi
E.2014/167 sayılı dosyanın 4/9/2014 tarihli 1. celsesinde dosya üzerinde
yapılan incelemede yukarıda belirtilen gerekçelerle (Bkz.§ 14) başvurucu
müdafinin tahliye talebinin reddi ile tutukluluk halinin devamına karar
vermiştir.
16. Kozan Ağır Ceza Mahkemesi
9/9/2014 tarihli 2. celsede ise dosya üzerinde yaptığı inceleme sonucunda 5411
sayılı Kanun’un 164. maddesi uyarınca görevsizlik kararı vererek dava
dosyasının Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
17. Başvurucu müdafinin bu
karara ve tutukluluk halinin devamı kararına yaptığı itiraz Ceyhan 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin 16/10/2014 tarih ve 2014/728 değişik iş sayılı kararı ile dosya
üzerinde yapılan inceleme sonucunda reddedilmiştir. Kararın ilgili kısmı
şöyledir: “Sanık
Alper Kınalı’nın üzerine atılı suçun vasıf ve
mahiyeti, mevcut delil durumu, suça kanunda öngörülen ceza miktarı, mahkemenin
gerekçesi ve tutuklulukta geçirdiği süre dikkate alınarak sanığın tutukluluk
halinin devamına yönelik karar da hukuka ve kanuna aykırılık bulunmadığı,
kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından,
6411 sayılı
yasanın 164 maddesi gereğince davaya bakma yetkisinin ildeki 1.Ağır Ceza
Mahkemesine ait olduğu kanunda açıkça belirtildiğinden sanık müdafiinin itirazının ayrı ayrı reddine karar vermek
gerekmiş ve mahkememizce oluşan vicdani kanıya göre aşağıdaki şekilde hüküm
tesis olunmuştur.”
18. Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi
E.2014/317 sırasına kaydedilen dava ile ilgili olarak 17/11/2014 tarihinde
düzenlediği tensip zaptında müştekilerin beyanlarının alınması için talimat
yazılmasına, duruşmanın 27/1/2015 tarihine bırakılmasına ve “
tutuklu sanık Alper Kınalı’nın
üzerine atılı suçun niteliğine, delil durumuna, tutuklu kaldığı süreye göre
tutukluluk halinin DEVAMINA, …”, tutukluluk incelemesinin 2/12/2014
ve 30/12/2014 tarihlerinde yapılmasına karar vermiştir.
19. Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi
2/12/2014 ve 30/12/2014 tarihlerinde dosya üzerinde yaptığı inceleme sonucunda
başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
20. Başvurucunun 30/12/2014
tarihli tutukluluğun devamı kararına yaptığı itiraz talebi Adana 3. Ağır Ceza
Mahkemesinin 8/1/2015 tarih ve 2015/14 değişik iş sayılı kararı ile dosya
üzerinde yapılan inceleme sonucunda reddedilmiştir.
21. Başvurucu hakkındaki dava
halen Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesinde derdest olup, başvurucunun tutukluluğu
devam etmektedir.
B. İlgili
Hukuk
22. 5411 sayılı Bankacılık
Kanun’un 160. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve
gözetimiyle yükümlü olduğu para veya para yerine geçen evrak veya senetleri
veya diğer malları kendisinin ya da başkasının zimmetine geçiren banka yönetim
kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensupları, altı yıldan oniki
yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para
cezası ile cezalandırılacakları gibi bankanın uğradığı zararı tazmine mahkûm
edilirler.
Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla
işlenmesi hâlinde faile on iki yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası verilir; ancak, adli
para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az olamaz. Ayrıca
meydana gelen zararın ödenmemesi hâlinde mahkemece re'sen
ödettirilmesine hükmolunur. “
23. Aynı Kanun’un 164. maddesi
şöyledir:
“Bu Kanunda tanımlanan düzeltici, iyileştirici ve kısıtlayıcı önlemleri
almamak, işlemlerin kayıt dışı bırakılması ve gerçeğe aykırı muhasebeleştirme
ve zimmet suçları ile sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya
değiştirme, bankacılık ve müşteri sırlarının açıklanması, bankacılık faaliyeti
çerçevesinde işlenen nitelikli dolandırıcılık, bu suçların işlenmesi amacına
yönelik olarak örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak veya bu suçlarla
bağlantılı olup da ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlara ait
davalar, fiilin işlendiği yerin bağlı olduğu ilin adıyla anılan (1) numaralı
ağır ceza mahkemelerinde görülür. Gerekli görülen yerlerde Adalet Bakanlığının
teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu tür suçlara bakmak
üzere o yerlerdeki diğer ağır ceza mahkemeleri de görevlendirilebilir veya yeni
ağır ceza mahkemesi de kurulabilir.”
24. 4/12/2004 tarih ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’un 100. maddesi şöyledir;
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında
tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik
tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
…
c) 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 22 nci
Maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu.
….”
25. Aynı Kanun’un 108. maddesi
şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu
süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin
devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine
sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü Madde hükümleri
göz önünde bulundurularak (Ek ibare: 11/04/2013-6459 S.K./16. md), şüpheli veya
müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki
fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın
tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar
gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde
de re'sen karar verir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
26. Mahkemenin 25/2/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/6/2014 tarih ve 2014/8551
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
27. Başvurucu, 23/7/2013
tarihinde tutuklanmasına karşın henüz iddianamenin düzenlenmediğini, tutuklu
kalmasında kamu yararı bulunmadığını, delillerin tümünün banka kayıtları
olduğunu, bu nedenle delillerin karartılma durumunun söz konusu olmadığını, suç
vasfının değişme ihtimalinin bulunduğunu, Cumhuriyet savcılığının ilgili bankadan
rapor talep ettiğini, bu raporun halen gönderilmediğini, yaklaşık 11 aydır
tutuklu kalmasının şikâyetçi bankanın keyfi tutumuna terk edilmiş durumda
olduğunu, isnat edilen suçun 5271 sayılı Kanun’da sayılan katalog suçlardan
olmasının zorunlu bir tutuklama nedeni olmadığını, tutukluluğa itirazların
soyut gerekçelerle reddedildiğini, makul sürede yetkili mahkeme önüne
çıkartılmayarak adil yargılanma ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tahliye talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
28. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu nedenle başvurucunun
iddialarının özünün tutukluluk süresinin makul olmadığı ve tutuklu olmasına
karşın makul sürede yetkili mahkeme önüne çıkartılmadığı iddiasına ilişkin
olması nedeniyle şikâyetleri Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının
sağladığı haklar kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik
29. Başvurucunun şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve başkaca bir
kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
30. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını
veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
31. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası hükmü ile bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan
kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma
sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları güvence altına alınmıştır.
32. Tutukluluk süresinin makul
olup olmadığı her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir.
Anayasa’nın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” şeklinde ifadesini
bulan masumiyet karinesi, yargılama süresince kişinin hürriyetinin esas,
tutukluluğun ise istisna olmasını gerektirmektedir. Masumiyet karinesine rağmen
tutukluluğun devamı, ancak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına nazaran daha
ağır bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı görülebilir. Bu nedenle
bir davada tutukluluğun makul süreyi aşmamasını gözetmek, öncelikle derece
mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla, belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen
tüm olayların derece mahkemeleri tarafından değerlendirilmesi ile serbest
bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması
gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61- 62).
33. Tutuklama tedbirine,
kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu
kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir
süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre
geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam
ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli
yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize
suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde
gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır (B. No: 2012/1137,
2/7/2013, § 63).
34. Bir kişinin gerekçeden tamamen
yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması kabul
edilemez. Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir
zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfi olduğunu söylemek mümkün değildir.
Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden
tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede
değerlendirilmemelidir (B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 70).
35. İtiraz veya temyiz
merciinin, incelemeye konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere
katıldığı durumlarda, buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak
gerekçelendirmemesi, kural olarak, gerekçeli karar hakkına aykırılık teşkil
etmez (B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 71).
36. Ayrıca hukuka uygun olarak
tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama
nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar
tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, §
65).
37. Makul sürenin hesaplanmasında
sürenin başlangıcı, başvurucunun daha önce yakalanıp gözaltına alındığı
durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir.
Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı tarihtir (B. No:
2012/1137, 2/7/2013, § 66).
38. Somut olayda başvurucu
23/7/2013 tarihinde tutuklanmış olup halen tutuklu olarak yargılaması devam
etmektedir. Bu durumda makul süre açısından dikkate alınması gereken tutulma
süresi bireysel başvurunun karara bağlandığı 25/2/2015 tarihi itibariyle yaklaşık olarak 1 yıl 7
aydır.
39. Somut olayda iddianamede
gösterilen mağdur müşteki sayısının fazla olması, isnat edilen suçun cezasının
ağırlığı, kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların bulunması, başvurucunun,
hakkında yakalama kararı çıkartılması tarihinden yaklaşık 3 ay sonra
yakalanarak tutuklanmış olması, soruşturma sürecinde
ilgili kurumlardan belge ve rapor alınması nedeniyle iddianamenin geç
düzenlenmiş olması, derece mahkemelerince verilen tutukluluğun devamı ve
itiraz üzerine verilen kararların gerekçeleri birlikte değerlendirildiğinde,
başvurucunun 1 yıl 7 aylık tutukluluk
süresi Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası yönünden makuldür. Derece mahkemelerince verilen tutukluluğun devamı ve
itirazın reddine dair kararların gerekçeleri, toplam tutukluluk süresi
de göz önünde bulundurulduğunda, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve
tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içeriktedir. Somut olaydaki tutukluluk halinin devamına ilişkin bu
gerekçeler ilgili ve yeterlidir.
40. Açıklanan nedenlerle,
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. “Tutukluluğun
makul süreyi aşmış olması ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların
gerekçelerinin yetersiz olduğu” iddiası ile ilgili olarak
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderinin başvurucu
üzerinde bırakılmasına,
25/2/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.