TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALEV ERKUŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/8589)
|
|
Karar Tarihi: 5/10/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Volkan
ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Alev ERKUŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Nedim
ERKUŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, özlük haklarına ilişkin olarak açılan davada makul
sürede yargılama yapılmaması; temyiz incelemesinde gerekçesiz karar verilmesi
ve hukuka aykırı hüküm kurulması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından görüş bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Türkiye Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
bünyesinde avukat olarak görev yapmaktadır. Başvurucunun 1987 yılında savcı
olarak görev yaptığı hususu dikkate alınarak 1. derecede bulunan savcıların ek
gösterge rakamları üzerinden emeklilik kesintisi yapılması istemiyle
gerçekleştirdiği başvuru reddedilmiştir. Başvurucu söz konusu işlemin iptali
istemiyle 27/7/2007 tarihinde dava açmıştır.
9. Ankara 1. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 12/11/2008 tarihli
kararıyla 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu'nun ek 67. maddesinin daha önceden fiilen yararlanılan ek gösterge
rakamı ile hâlen bulunulan göreve ilişkin ek gösterge rakamı arasında fark
olması durumunda emeklilik açısından yüksek olan ek göstergeden yararlanılacağı
yönünde hüküm içerdiğine vurgu yapmıştır. Mahkeme, başvurucunun daha önce savcı
olarak görev yapmakla birlikte ek göstergesinden yararlanmayı talep ettiği 1.
derece savcılık görevinde hiç bulunmadığını tespit etmiştir. Mahkeme sonuç
olarak başvurucunun,1. dereceye yükselmiş savcılara uygulanan 4000 ek gösterge
rakamından yararlandırılmamasına ilişkin dava konusu işlemde mevzuata ve hukuka
aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
10. Mahkemenin ret kararı, Danıştay Onbirinci
Dairesinin 23/2/2011 tarihli kararıyla onanmış ve karar düzeltme istemi aynı
Dairenin 10/4/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
11. Başvurucu nihai kararı 13/5/2014 tarihinde tebellüğ
etmesinin ardından 9/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
12. Mahkemenin 5/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
13. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
14. Bakanlık, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkin olarak Mahkemenin yerleşik içtihatı
uyarınca değerlendirme yapılması gerektiğini belirterek bu kısım yönünden
ayrıca görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
16. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198,
7/11/2013, §§ 45, 47).
17. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
18. Anılan ilkeler, Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar ve somut başvuruya konu yargılama sürecinin niteliği dikkate
alındığında yaklaşık 6 yıl 9 aylık yargılama süresinin makul olmadığısonucuna varmak gerekir.
19. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu, temyiz ve karar düzeltme aşamalarında gerekçesiz
karar verilmesi suretiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmektedir.
21. Bakanlık hükmün yeterli gerekçe içerdiği yönünde görüş bildirmiştir.
22.Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye'nin taraf
olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar
hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868,
19/4/2017, § 75).
23. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu,
§ 76).
24. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını
sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri
sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini
bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı
kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli
olmaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
25. Temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun
bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına
yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde
temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin
kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).
26. Bu durumda Danıştay Onbirinci
Dairesinin temyiz ve karar düzeltme aşamasında verdiği kararlarda,
değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesini uygun bulduğu dikkate alındığında
gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu
anlaşılmaktadır.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil
Olmadığına İlişkin İddia
28. Başvurucu; uyuşmazlığa dair emsal kararlara uygun hüküm
kurulmadığını, Anayasa'nın 49., 55. ve 65. maddelerinin dikkate alınmadığını,
konuya ilişkin mevzuatın doğru yorumlanmadığını ileri sürmektedir.
29. Bakanlık tarafından, yargı mercilerince mevzuat çerçevesinde
değerlendirme yapıldığı, kararların keyfilik içermediği belirtilerek başvurunun
bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir.
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, uyuşmazlık konusu işlem ve yargılama
sonucu verilen karar nedeniyle Anayasa'nın 10., 49., 55. ve 65. maddelerinin
ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu her ne kadar Anayasa'nın farklı
maddelerini temel almak suretiyle ihlal iddiasında bulunmuş ise de şikâyetlerin
özü dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu ve Mahkeme tarafından hatalı karar
verildiği iddialarına yönelik olduğundan şikâyetin yargılamanın sonucu
itibarıyla adil olmadığı iddiası kapsamında değerlendirilmesi uygun
görülmüştür.
31. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz
takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve
sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
32. Somut olayda Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamı
incelenerek ilgili kısımları yukarıda belirtilen (bkz. § 9) gerekçe ile
12/11/2008 tarihinde hüküm kurulmuştur. Danıştay Onbirinci
Dairesi tarafından da delillerin Mahkemece takdir edilerek karar verildiği ve
takdirde de bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle karar onanmıştır.
33. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, derece
mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına
ilişkin olup Mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında
ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir..
D. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine kar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
36.Başvurucu, tazminat talebinde bulunmamıştır.
37. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
38. Başvurucu tazminat talebinde bulunmadığından ihlalin tespiti
ile yetinilmesi gerekir.
39. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yargılamanın sonucu
itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan 2.006,10
TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Ankara 1. İdare Mahkemesine
(E.2007/933, K.2008/1880) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
5/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.