logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mehmet Bayrakcı [1.B.], B. No: 2014/8715, 5/4/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET BAYRAKCI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/8715)

 

Karar Tarihi: 5/4/2018

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör Yrd.

:

Fatih ALKAN

Başvurucu

:

Mehmet BAYRAKCI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, psikolojk taciz nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 9/6/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. 2002 yılında geçirdiği trafik kazası nedeniyle yüzde altmış oranında engelli olan başvurucu, Antalya Vergi Dairesi Başkanlığı (İdare) bünyesinde gelir uzmanı olarak görev yapmaktadır.

9. Başvurucu 31/1/2011 tarihinde Antalya Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü Sicil Servisinde (Servis) görevli olduğu esnada vergi mükellefi bir şirketin sorumlusu olan M.T. tarafından şahsına hakaret edildiğini belirterek Servis sorumlusundan olayın tutanak altına alınmasını talep etmiştir. Bu yöndeki talebi reddedilen başvurucu, Servis sorumlusu hakkında disiplin soruşturması açılması istemiyle 3/2/2011 tarihinde görev yaptığı İdareye başvurmuştur. Başvurucu, huzurunda gerçekleşen hakaret olayını tutanak altına almayan Servis sorumlusunun görevini ihmal ettiğini ileri sürmüştür.

10. Başvurucu 1/4/2011 tarihinde Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü bünyesindeki Muhasebe Kayıt Servisinde, 18/4/2011 tarihinde aynı hizmet binasında bulunan Muratpaşa Vergi Dairesi Müdürlüğünde, 3/6/2011 tarihinde yeniden Muhasebe Kayıt Servisinde ve 6/6/2011 tarihinde Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü Süreksiz Yükümlülükler Servisinde (SYV) görevlendirilmiştir.

11. Başvurucu, Antalya Vergi Dairesi Başkanlığına 8/6/2011 tarihinde bir dilekçe sunmuştur. Dilekçesinde başvurucu, tedavilerinin sürmesi ve engelli oluşu nedeniyle uzun süre ayakta kalmasının, uzun süre yürümesinin, yük taşımasının ve merdiven çıkmasının sağlığı açısından risk oluşturduğunu belirterek sağlığını olumsuz etkilemeyecek koşulları bulunan bir birimde görevlendirilmeyi talep etmiştir.

12. Bunun üzerine başvurucu 9/6/2011 tarihinde Muratpaşa Vergi Dairesi Müdürlüğünde görevlendirilmiştir. Başvurucu, anılan Müdürlük bünyesinde öncelikle SYV Servisinde, 8/8/2011 tarihinde Ön İşlem Masasında, bu birimin lağvedilmesi nedeniyle 8/2/2012 tarihinde Tarama Kontrol Servisinde görevlendirilmiştir.

13. Başvurucu, Tarama Kontrol Servisinde görevlendirilmesi işleminin iptali talebiyle Antalya 2. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme 22/11/2012 tarihli kararıyla başvurucunun önceki çalıştığı Servis ile görevlendirildiği Servisin aynı koridorda bulunduğu, ayakta fiziksel efor sarf etmeyi ve mükelleflerle muhatap olmayı gerektirmeyen-masa başında çalışılan- bir pozisyonda başvurucunun görevlendirildiği gerekçesiyle davanın reddine hükmetmiştir.

14. Ayrıca başvurucu, M.T. hakkında Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. Antalya (kapatılan) 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 19/6/2012 tarihli kararıyla M.T.nin hakaret suçundan 11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.

15. Başvurucu, Antalya Vergi Dairesi Başkanlığı İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Grup Müdürlüğüne 18/8/2011 tarihinde verdiği dilekçe iledisiplin soruşturması açılması talepli 3/2/2011 tarihli başvurusunun akıbetini sormuştur. 22/10/2011 tarihinde verilen cevapta, yetkili kişiler tarafından havale yapılmadan başvurucuya ait şifre ile dilekçenin girişinin yapıldığı, ancak hiçbir makama verilmediğinin tespit edildiği, ayrıca dilekçenin bir örneğinin de dairede bulunmadığı, bu nedenlerle söz konusu dilekçe hakkında hiçbir işlemin yapılmadığı bildirilmiştir. Başvurucu, anılan Müdürlüğe verdiği 9/12/2011 tarihli ikinci dilekçe ile şikâyetlerini yinelemiş ve ek olarak soruşturma talebini yerine getirmeyen Kurumlar Vergi Dairesi müdürünün de görevini ihmal ettiğini ileri sürmüştür.

16. İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Grup Müdürlüğünün 21/3/2012 tarihli cevap yazısında, araştırma sonuçları ve tanık ifadeleri dikkate alındığında şikâyet edilen kişiler hakkında idari ve adli soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği belirtilmiştir.

17. Başvurucu; İdarenin şahsına yönelik ayrımcı tutum sergilediğini, soruşturma talebinin yerine getirilememesi suretiyle yasal haklarının korunmadığını, yer değişiklikleriyle sindirilmeye çalışıldığını, itibarının zedelendiğini ve sağlığının bozulduğunu, tüm bunların psikolojik taciz oluşturduğunu belirterek Antalya 1. İdare Mahkemesinde 10.000 TL manevi tazminat istemiyle 21/11/2012 tarihinde tam yargı davası açmıştır.

18. Söz konusu dava, Antalya 1. İdare Mahkemesinin 6/5/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararda öncelikle manevi tazminata hükmedilebilmesi için kişinin derin acı duyması ayrıca manevi kişiliğinde eksilmenin olması gerektiği vurgulanmıştır. Kararda, engelli olan başvurucunun 8/2/2012 tarihinde Tarama Kontrol Servisinde görevlendirilmesine ilişkin işlemin iptali talebiyle Antalya 2. İdare Mahkemesinde açtığı davanın tesis edilen işlemde kamu yararı ve hizmet gerekleri bakımından hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddedildiği belirtilmiştir. Kararda ayrıca başvurucunun hakkında suç duyurusunda bulunduğu M.T.nin hakaret suçundan 11 ay 20 gün hapis cezası ile tecziyesine karar verildiği ifade edilmiştir. Kararda; başvurucunun yer değişikliği işlemine karşı açtığı davanın reddine karar verildiği, görevlendirmelerin cezalandırma amaçlı yapılmadığı, şirket yetkilisinin şahsına hakareti hakkında tutanak tutulmamasının başvurucunun manevi kişiliğinde bir eksilmeye neden olmadığı şeklinde değerlendirmede bulunulmuştur.

19.Başvurucunun itiraz talebi Antalya Bölge İdare Mahkemesinin 2/4/2014 tarihli kararıyla reddedilmiş ve karar onanarak kesinleşmiştir.

20.Nihai karar 10/5/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

21.Başvurucu 9/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

22. 1/7/2005 tarihli ve 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun'un "Ayrımcılık" kenar başlıklı 4/A maddesi şöyledir:

"Doğrudan ve dolaylı ayrımcılık dâhil olmak üzere engelliliğe dayalı her türlü ayrımcılık yasaktır.

Eşitliği sağlamak ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak üzere engellilere yönelik makul düzenlemelerin yapılması için gerekli tedbirler alınır.

Engellilerin hak ve özgürlüklerden tam ve eşit olarak yararlanmasını sağlamaya yönelik alınacak özel tedbirler ayrımcılık olarak değerlendirilemez. "

23. 5378 sayılı Kanun'un "İstihdam" kenar başlıklı 14. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:

 "Çalışan engellilerin aleyhinde sonuç doğuracak şekilde, engelinden dolayı diğer kişilerden farklı muamelede bulunulamaz.

 Çalışan veya iş başvurusunda bulunan engellilerin karşılaşabileceği engel ve güçlükleri ortadan kaldırmaya yönelik istihdam süreçlerindeki önlemlerin alınması ve engellilerin çalıştığı iş yerlerinde makul düzenlemelerin, bu konuda görev, yetki ve sorumluluğu bulunan kurum ve kuruluşlar ile işverenler tarafından yapılması zorunludur."

24. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun "Kişilerin uğradıkları zararlar" kenar başlıklı 13. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar. .. Kurumun, genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır."

25. 657 sayılı Kanun'un "Amir durumda olan devlet memurlarının görev ve sorumlulukları" kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:

 "Devlet memurları amiri oldukları kuruluş ve hizmet birimlerinde kanun, tüzük ve yönetmeliklerle belirlenen görevleri zamanında ve eksiksiz olarak yapmaktan ve yaptırmaktan, maiyetindeki memurlarını yetiştirmekten, hal ve hareketlerini takip ve kontrol etmekten görevli sorumludurlar.

 Amir, maiyetindeki memurlara hakkaniyet ve eşitlik içinde davranır. Amirlik yetkisini kanun, tüzük ve yönetmeliklerde belirtilen esaslar içinde kullanır.

 Amir, maiyetindeki memurlara kanunlara aykırı emir veremez ve maiyetindeki memurdan hususi bir menfaat temin edecek bir talepte bulunamaz, hediyesini kabul edemez ve borç alamaz."

26. 5/5/2005 tarihli ve 5345 sayılı Gelir İdaresi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un "Vergi Dairesi Başkanlığı" kenar başlıklı 24. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 "Vergi dairesi başkanlıkları bünyesinde; mükellef hizmetleri, vergilendirme, denetim, tahsilat ve hukuk işleri, muhasebe, insan kaynakları, destek hizmetleri ve benzeri fonksiyonlar için grup müdürlükleri ve bunlara bağlı müdürlükler ile yetki alanlarında ekonomik analizler yapmak ve mükellef hizmetlerini en yakın yerden sunmak üzere şubeler kurulur. Merkez ile taşra birimleri arasındaki fonksiyonel ilişkiler doğrudan sağlanır. Bunların organizasyon yapıları, görevleri, yetki ve sorumlulukları, merkez teşkilatıyla ilişkileri ile çalışma usul ve esasları yönetmelikle düzenlenir."

27. 7/9/2005 tarihli ve 25929 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren mülga Vergi Dairesi Başkanlıklarının Kuruluş ve Görev Yönetmeliği’nin (Yönetmelik) "Vergi dairesi başkanlıklarının görevleri" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 "...n) Vergi dairesi başkanlığında görevli personele ilişkin atama, nakil, sicil, disiplin, terfi, ücret, emeklilik ve benzeri özlük işlemlerini yapmak..."

28. Yönetmelik'in "İnsan kaynakları grup müdürlüğünün görevleri" kenar başlıklı 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 "İnsan kaynakları grup müdürlüğünün görevleri şunlardır.

 a) Vergi dairesi başkanlığında görevli personele ilişkin atama, nakil, sicil, disiplin, terfi, takdir, ödül, ücret, emeklilik ve benzeri özlük işlemlerini yürütmek.

 b) Gelir İdaresi Başkanlığınca belirlenen ölçüt ve hedeflere uygun olarak personelin performansını izlemek ve değerlendirmek.

 c) Gelir İdaresi Başkanlığınca oluşturulan personel eğitim planlarını uygulamak, vergi dairesi başkanlığının eğitim planlarını hazırlamak ve uygulamak, personelin yetkinliklerinin geliştirilmesine yönelik tedbirler almak..."

29. Yönetmelik'in “Görevlendirme” kenar başlıklı 24. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

".. b) Vergi istihbarat uzmanları, gelir uzmanları, vergi istihbarat uzman yardımcıları, gelir uzman yardımcıları ile şefler ve diğer personelin görev yapacağı müdürlüğü belirlemeye, gerektiğinde değiştirmeye ilgili grup müdürleri, .. yetkilidir."

30. 13/4/2005 tarihli ve 25785 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri ile Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik'in "Saygınlık ve güven" kenar başlıklı 10. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Yönetici veya denetleyici konumunda bulunan kamu görevlileri, keyfi davranışlarda, baskı, hakaret ve tehdit edici uygulamalarda bulunamaz, açık ve kesin kanıtlara dayanmayan rapor düzenleyemez, mevzuata aykırı olarak kendileri için hizmet, imkan veya benzeri çıkarlar talep edemez ve talep olmasa dahi sunulanı kabul edemezler."

31. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Mayıs 2014 tarihinde hazırlanan "İşyerlerinde Psikolojik Taciz (Mobbing)" isimli bilgilendirme rehberinde psikolojik tacizin tanımı şöyledir:

 "İşyerlerinde bir veya birden fazla kişi tarafından diğer kişi ya da kişilere yönelik gerçekleştirilen, belirli bir süre sistematik biçimde devam eden, yıldırma, pasifize etme veya işten uzaklaştırmayı amaçlayan; mağdur ya da mağdurların kişilik değerlerine, mesleki durumlarına, sosyal ilişkilerine veya sağlıklarına zarar veren; kötü niyetli, kasıtlı, olumsuz tutum ve davranışlar bütünüdür."

32. 19/3/2011 tarihli ve 27879 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 2011/2 sayılı "İşyerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi" konulu Başbakanlık Genelgesi'nin ilgili kısımları şöyledir:

"Kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör işyerlerinde gerçekleşen psikolojik taciz, çalışanların itibarını ve onurunu zedelemekte, verimliliğini azaltmakta ve sağlığını kaybetmesine neden olarak çalışma hayatını olumsuz etkilemektedir.

Kasıtlı ve sistematik olarak belirli bir süre çalışanın aşağılanması, küçümsenmesi, dışlanması, kişiliğinin ve saygınlığının zedelenmesi, kötü muameleye tabi tutulması, yıldırılması ve benzeri şekillerde ortaya çıkan psikolojik tacizin önlenmesi gerek iş sağlığı ve güvenliği gerekse çalışma barışının geliştirilmesi açısından çok önemlidir.

Bu doğrultuda, çalışanların psikolojik tacizden korunması amacıyla aşağıdaki tedbirlerin alınması uygun görülmüştür.

1. İşyerinde psikolojik tacizle mücadele öncelikle işverenin sorumluluğunda olup işverenler çalışanların tacize maruz kalmamaları için gerekli bütün önlemleri alacaktır.

2. Bütün çalışanlar psikolojik taciz olarak değerlendirilebilecek her türlü eylem ve davranışlardan uzak duracaklardır.

3. Toplu iş sözleşmelerine işyerinde psikolojik taciz vakalarının yaşanmaması için önleyici nitelikte hükümler konulmasına özen gösterilecektir.

...

5. Çalışanların uğradığı psikolojik taciz olaylarını izlemek, değerlendirmek ve önleyici politikalar üretmek üzere ... "Psikolojik Tacizle Mücadele Kurulu" kurulacaktır.

6. Denetim elemanları, psikolojik taciz şikâyetlerini titizlikle inceleyip en kısa sürede sonuçlandıracaktır.

7. Psikolojik taciz iddialarıyla ilgili yürütülen iş ve işlemlerde kişilerin özel yaşamlarının korunmasına azami özen gösterilecektir.

8. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Devlet Personel Başkanlığı ve sosyal taraflar, işyerlerinde psikolojik tacize yönelik farkındalık yaratmak amacıyla eğitim ve bilgilendirme toplantıları ile seminerler düzenleyeceklerdir."

33. Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu tarafından 2010 yılında hazırlanan "İşyerinde Psikolojik Taciz (Mobbing) ve Çözüm Önerileri" başlıklı raporda "psikolojik taciz" ile ilgili şu hususlara yer verilmiştir:

"Mobbing, sistemli bir şekilde, süreklilik arzeden bir sıklıkta çalışanı sindirme maksadı ile kişinin özgüvenine uygulanan psikolojik ve hatta fiziksel saldırgan davranışları ifade etmektedir. Başka bir ifade ile işyerinde bir kişinin veya birkaç kişinin, istenmeyen kişi olarak ilan ettikleri bir kişiyi, dışlayarak, sözlü ya da fiziksel tacizde bulunarak mutlak itaate zorlamak, yıldırmak ve bezdirmektir.

Mobbinge maruz kalan kişiler gördükleri zararın büyüklüğü ve etkisiyle, işlerini yapamaz duruma gelmektedirler. Konu ile ilgili yapılan araştırmalar göstermiştir ki, en kısa mobbing süresi 6 ay, genelde ortalama süre 15 ay, sürecin kalıcı ağır etkilerinin ortaya çıktığı dönem ise, 29-46 aydır.

Hangi işyerlerinde ve hangi kişilerin mobbinge uğradığına bakıldığında -araştırmalara göre- kâr amacı gütmeyen kuruluşlar, öncelikle sağlık ve eğitim sektöründe yaygın olduğu ve özellikle de üniversitelerde bunun çok daha sıklıkla yaşandığı görülmektedir…"

2. İlgili Yargı Kararları

34. Danıştay Onikinci Dairesinin 1/7/2015 tarihli ve E.2011/5125, K.2015/4394 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:

 "...İşyerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi konulu 2011/2 sayılı Başbakanlık Genelgesinde; kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör işyerlerinde gerçekleşen psikolojik tacizin, çalışanların itibarını ve onurunu zedelediği, verimliliğini azalttığı ve sağlığını kaybetmesine neden olarak çalışma hayatını olumsuz etkilediği belirtilmiş, kasıtlı ve sistematik olarak belirli bir süre çalışanın aşağılanması, küçümsenmesi, dışlanması, kişiliğinin ve saygınlığının zedelenmesi, kötü muameleye tabi tutulması, yıldırılması ve benzeri şekillerde ortaya çıkan psikolojik tacizin önlenmesinin gerek iş sağlığı ve güvenliği gerekse çalışma barışının geliştirilmesi açısından çok önemli olduğu vurgulanmış, bu doğrultuda çalışanların psikolojik tacizden korunması amacıyla birtakım tedbirler alınmıştır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca mobbing kavramı; işyerlerinde bir veya birden fazla kişi tarafından diğer kişi ya da kişilere yönelik gerçekleştirilen, belirli bir süre sistematik biçimde devam eden, yıldırma, pasifize etme veya işten uzaklaştırmayı amaçlayan; mağdur ya da mağdurların kişilik değerlerine, mesleki durumlarına, sosyal ilişkilerine veya sağlıklarına zarar veren; kötü niyetli, kasıtlı, olumsuz tutum ve davranışlar bütünü olarak tanımlamıştır.

Bakılan olayda, ... görev yaptığı her iki başhekim tarafından da farklı filleri nedeniyle hakkında verilen disiplin cezaları yargı denetiminden geçmeyerek kesinleşen ve hizmetinde yetersiz kaldığından bahisle görev yeri değişiklikleri talep edilen davacıya amirleri tarafından sistematik olarak ve kendisini yıldırma amaçlı mobbing uygulandığı hususunun açık olarak ortaya konulamadığı anlaşılmaktadır..."

35. Danıştay İkinci Dairesinin 13/7/2007 tarihli ve E.2007/1297, K.2007/3247 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:

"...İdarelerin yapmakla yükümlü kılındıkları görevlerin yerine getirilmesinde bir kusurun olması ve bu kusur neticesinde bir zararın doğması durumunda, idarece bu zararın tazmin edilmesi Anayasa'nın yukarıda yer verilen 125. maddesi hükmünün gereğidir.

Kamu idareleri yapmakla yükümlü bulundukları hizmetleri gereği gibi ifa etmekle beraber bu hizmetin işleyişini sürekli olarak kontrol etmek ve hizmetin yürütülmesi sırasında gerekli önlemleri almakla da yükümlüdür.

...

Öte yandan yine İdare Hukukunun yerleşik ilkelerine göre manevi tazminata hükmedilebilmesi için idarenin hukuka aykırı bir işlemi veya eylemi sonucu ağır bir elem ve üzüntünün duyulmuş olması ya da ilgilinin şeref ve onurunun zedelenmesi veya kişinin fizik yapısını zedeleyen, yaşama ve kazanma gücünün azalması sonucunu doğuran olayların meydana gelmesigerekmekte olup; doktrinde de kabul edildiği üzere manevi tazminat ilgilinin mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı olmayıp, manevi tatmin aracıdır. Başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı, manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu hale getirmektedir. Olayın gelişimi ve sonucu, ilgilinin durumu itibariyle uğradığı manevi zarara karşılık takdir edilecek manevi tazminatın, manevi tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol açmayacak miktarda, fakat idarenin olaydaki kusurunun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde saptanması zorunlu bulunmaktadır.

Olayda .... davalı idarece davacıya karşı hasmane bir tutum izlendiği, nesnellik ilkesinden uzaklaşılarak keyfi muameleye tabi tutulmasına yol açıldığı sonucuna varılmakla yaşamış olduğu derin üzüntünün karşılığı olacak ve idarenin olaydaki kusurunun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde mahkemece takdir edilecek miktarın ilgililerine rücu edilmek kaydıyla, yasal faiziyle, manevi tazminat olarak davacıya ödenmesine karar verilmesi gerekirken aksi yönde hüküm kurulmasında hukuki isabet görülmemiştir."

36. Danıştay Beşinci Dairesinin 10/4/2013 tarihli ve E.2012/9795, K.2013/2945 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:

37. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25/9/2013 tarihli ve E.2012/9-1925, K.2013/1407 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:

"... Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı yararına somut olayda psikolojik taciz (mobbing) nedeniyle manevi tazminata hükmedilmesi gerekip gerekmediği; ayrıca davacının maddi tazminat talebi bakımından yer değiştirmeye bağlı olarak yaptığı giderlere ilişkin dosyaya sunulan belgelerin yerel mahkemece değerlendirilmesi gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

... Türk Hukukunda psikolojik taciz (mobbing); işyerinde çalışanlara, diğer çalışanlar veya işverenler tarafından sistematik biçimde uygulanan, tekrarlanan her türlü kötü muamele, tehdit, şiddet, aşağılama gibi davranışlar olarak ifade edilmiştir. Psikolojik tacizin en bariz örnekleri, kendini göstermeyi engellemek, sözünü kesmek, yüksek sesle azarlamak, sürekli eleştiri, çalışan iş ortamında yokmuş gibi davranmak, iletişimin kesilmesi, fikirlerine itibar edilmemesi, asılsız söylenti, hoş olmayan imalar, nitelikli iş verilmemesi, anlamsız işler verilip sürekli yer değiştirilmesi, ağır işler verilmesi ve fiziksel şiddet tehdidi sayılabilir (Tınaz, Pınar/Bayram, Fuat/Ergin, Hediye: Çalışma Psikolojisi ve Hukuki Boyutlarıyla İşyerinde Psikolojik Taciz (mobbing), Beta Yayınları, İstanbul 2008, s.7, s.53-58, aktaran K. Ahmet Sevimli, agm., s.116).

Görüldüğü üzere, bir eylemin psikolojik taciz olarak kabul edilebilmesi için, bir işçinin hedef alınarak gerçekleştirilmesi, belli bir süreye yayılması ve bu durumun sistematik bir hal alması gerekir. Belirtilen şartların gerçekleşip gerçekleşmediğinin, her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Psikolojik tacizin nedenleri farklılık göstermesine karşın amaç, çoğu kez işçinin işyerinden ayrılmasını sağlamaktır.

..

Somut olaya gelince; 56 yaşında evli bir kadın olan davacının ... kısa sürelerle 9 ay boyunca ve 30kez yerdeğiştirmek suretiylegörevlendirildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır.

Davalı işveren, yapılan görevlendirmenin olağanbir uygulama olduğu ve diğerbenzer durumda çalışanlara da uygulandığı yönünde bir savunmagetirmediği gibi, davacının risk tasfiye ekibi içinde tek avukat olarak görev yaptığı anlaşılmaktadır. Bankanın diğer avukatlarının aynı dönemde benzer şekilde görevlendirildikleri ileri sürülmüş ise de bu husus kanıtlanmış değildir. Davacının iş sözleşmesinin feshi öncesinde 9 aylık sürede gerçekleşen görevlendirmelerin hangiihtiyaçtankaynaklandığı da somut biçimde ortayakonulmamıştır.

Görüldüğü üzere, davalı avukatın maruz kaldığı bu durum, psikolojik taciz mahiyetinde olup, bu yolla davacı avukatın istifa ya da emekliliği tercih etmesi sağlanarak işyerinden ayrılması amaçlanmaktadır.

..."

B. Uluslararası Hukuk

38. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:

"1. Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.

2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale yapılamaz."

39. Sözleşme'nin "İşkence yasağı" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:

 "Hiç kimseye işkence veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya ceza uygulanamaz."

40. 27/9/2006 tarihinde onaylanan ve 9/4/2007 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 3/5/1996 tarihli Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nın "Onurlu çalışma hakkı" kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:

 "Akit Taraflar, tüm çalışanların onurlu çalışma haklarının etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak amacıyla işverenlerin ve çalışanların örgütlerine danışarak,

 1. Çalışanların işyerinde ya da işle bağlantılı cinsel taciz konusunda bilinçlenmesi, bilgilenmesi ve bunun engellenmesini desteklemeyi ve çalışanları bu tür davranışlardan korumaya yönelik tüm uygun önlemleri almayı;

 2. Çalışanların birey olarak işyerinde ya da işle bağlantılı olarak maruz kaldıkları kınanılacak ya da açıkça olumsuz ya da suç oluşturan, yinelenen eylemler konusunda bilinçlenmesi, bilgilenmesi ve bunların engellenmesini desteklemeyi ve çalışanları bu tür davranışlardan korumaya yönelik tüm uygun önlemleri almayı taahhüt ederler."

41. 4/6/2003 tarihinde onaylanan ve 11/8/2003 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 16/12/1966 tarihli Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Sözleşme'ye Taraf Devletler, herkesin adil ve elverişli çalışma koşullarından yararlanmak hakkını kabul ederler. Bu hak özellikle şunları güvence altına alır:

...

(b) Güvenli ve sağlıklı çalışma koşulları ..."

42. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin 12. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Sözleşme'ye Taraf Devletler, herkesin, ulaşılabilecek en yüksek fiziksel ve zihinsel sağlık standardına sahip olma hakkını kabul ederler..."

43.7/1/2004 tarihli ve 5038 sayılı Kanun'la onaylanması uygun bulunan 155 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmesi'nin (155 sayılı ILO Sözleşmesi) 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 "Bu sözleşmenin amacı bakımından;

a) “Ekonomik faaliyet kolları” terimi, kamu hizmetleri dahil olmak üzere, işçi çalıştırılan bütün kolları kapsar.

b) “İşçiler” terimi, kamu çalışanları dahil olmak üzere istihdam edilen bütün kişileri kapsar.

...

e) “Sağlık” terimi, işle bağlantısı açısından, sadece hastalık veya sakatlığın bulunmaması halini değil, aynı zamanda, çalışma sırasındaki hijyen ve güvenlik ile doğrudan ilişkili olarak sağlığı etkileyen fiziksel ve zihinsel unsurları da kapsar."

44. ILO tarafından 2003 yılında hazırlanan "Sağlık Sektöründe İşyeri Şiddeti" başlıklı raporda "psikolojik taciz" tanımı şöyledir:

"Bir çalışana veya bir grup çalışana intikamcı, acımasız veya kötüniyetli girişimlerle adaletsiz ve sürekli negatif tavır ve eleştiriler, sosyal ortamından izole etme, hakkında dedikodu yapma veya yanlış söylentiler yayma yoluyla zayıflatmak ya da aşağılamak amacını güden eziyet edilmeyi içeren psikolojik taciz şekli."

45. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme'nin 8. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal çıkarlardan biri de bireyin fiziksel ve ruhsal bütünlük hakkıdır. Bu hak, bu negatif yükümlülüğe ek olarak özel hayata etkili bir biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri de içermektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler alanında olsa da özel hayata saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (X ve Y/Hollanda, B. No: 8978/80, 26/3/1985, §§ 22, 23).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

46. Mahkemenin 5/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

47.Başvurucu;

 i. Şahsına yapılan hakaretle başlayan süreçte ileri sürdüğü haklı taleplerinin İdare tarafından keyfî şekilde dikkate alınmadığını,

 ii. Yıldırma amacıyla ve gerekçesiz şekilde sık sık görev yerinin değiştirildiğini,

 iii. Engelli olduğu gözönüne alınmaksızın sistematik biçimde sürdürülen ayrımcı tutum nedeniyle itibarının zedelendiğini ve sağlığının bozulduğunu,

 iv. İdarenin kötü muamele ve psikolojik taciz oluşturan eylem, işlem ve ihmallerinden dolayı oluşan zararlarının tazmini istemiyle açtığı davanın hukuka aykırı şekilde reddedildiğini ve mahkemelerce kendisine yönelik bir koruma sağlanmadığını,

 v. Bu nedenlerle yaşam hakkının, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının, ayrımcılık yasağının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ve ihlalin tespiti ile lehine tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.

48. Bakanlık görüşünde, başvurucunun taleplerinin derece mahkemelerince usulüne uygun şekilde incelenerek yerleşik uygulamalar kapsamında gerekçeli şekilde reddedildiği, ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın da temellendirilmediği belirtilmiştir.

49. Bakanlık görüşüne karşı verilen cevapta, başvuru dilekçesinde yer alan hususlar başvurucu tarafından tekrar edilmiştir.

B. Değerlendirme

50. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, İdarenin kendisine yönelik eylem, işlem ve ihmallerinin psikolojik taciz oluşturduğuna yönelik iddialarının bütün olarak Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında ele alınması gerekir.

51. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı Anayasa'nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

 "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

 ...

 Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."

52. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" kenar başlıklı 40. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır."

53. Anayasa'nın "Yargı yolu" kenar başlıklı 125. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:

"İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür."

54. Anayasa'nın "Görev ve sorumlulukları, disiplin kovuşturulmasında güvence" kenar başlıklı 129. maddesinin beşinci fıkrası şöyledir:

"Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir."

55. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Sözleşme’nin 8. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 30).

56. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında ise kimseye "işkence", "eziyet" yapılamayacağı ve kimsenin "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" muamele ve cezaya tabi tutulamayacağı güvence altına alınmıştır. Belirtilen düzenlemede yer alan ifadeler arasında bir yoğunluk farkı bulunmakta olup kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en ağır şekilde zarar veren muamelelerin "işkence", bu seviyeye varmayan fakat yine de vücutta zarar ya da yoğun fiziksel veya ruhsal ızdırap veren insanlık dışı muamelelerin "eziyet", küçük düşürücü ve alçaltıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" muamele veya ceza olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22).

57. Ancak bir eylemin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık eşiğine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşiğin aşılıp aşılmadığının belirlenmesinde her somut olayın özellikleri dikkate alınarak bir değerlendirme yapılması esastır. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve manevi etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23). Somut olaydaki veriler ışığında, belirtilen ağırlık eşiğinin altında kalan muamele ve eylemlerin ise diğer haklar kapsamında değerlendirilmesi olanaklıdır.

58. Bu tespitlerden de anlaşılacağı üzere doğası gereği cezaların veya menfi hareket ve eylemler ile olumsuz hayat deneyimlerinin, kişinin fiziksel ve ruhsal değerlerini etkilemesi ve kişide stres, üzüntü ve sair menfi tezahürlere yol açması ve bu etkileri açısından özellikle küçük düşürücü muamele kavramını çağrıştırması mümkündür. Bununla birlikte bu eylemlerin Anayasa’nın 17. maddesi anlamında işkence, eziyet veya haysiyetle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak nitelendirilebilmesi için mağdurun subjektif niteliklerinin yanı sıra muamelenin uygulanış şekli ve yöntemi ile özellikle meydana getirdiği fiziksel ve ruhsal etkiler açısından önemli bir ağırlığa ulaşmış olması gerekmektedir (Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 35).

59. Belirtilen tespitler ışığında somut olay incelendiğinde, iddia edilen eylem, işlem ve ihmallerin engelli olan başvurucu üzerinde fiziksel ve ruhsal etkilerinin olması mümkün olmakla birlikte, başvurucunun görev yeri değişikliğine ilişkin kısa süre içinde birden fazla kez işlem yapılmasının ve koruyucu bir takım tedbirlerin alınmamasının muamelenin uygulanış şekli ve yöntemi ile özellikle meydana getirdiği fiziksel ve ruhsal etkiler açısından, başvurucunun yaşı, mesleki statüsü ve tecrübesi de dikkate alındığında, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında değerlendirilmesi için gerekli olan asgari eşiği aştığı söylenemez. Bu nedenle başvurucunun şikâyetinin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

60. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

61.Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü; öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal yönden zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin vücut ve ruh sağlığını korumadan kaynaklanan negatif bir ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).

62. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında ayrıca devletin, pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların, gerek diğer bireylerin, gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).

63. Anayasa’nın 12. maddesine göre herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Bu genel nitelikteki anayasal düzenleme ile bireylerin kişilik değerlerine yönelen ve zarar veren olumsuz tutum ve davranışlar dışlanmaktadır. Yine Anayasa’nın 17. maddesine göre bireylerin fiziksel ve ruhsal bütünlüğü "maddi ve manevi varlık" kapsamında ele alınıp korunmaktadır. Böylece bireylerin sağlıklı bir yaşam sürebilmeleri açısından kendi varlıklarını koruma ve geliştirme hakkına sahip olmaları sıkı şekilde anayasal güvence altına alınmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın 5. maddesinde, bireylerin maddi ve manevi varlıklarının gelişmesi için gerekli şartların hazırlanması devletin temel amaç ve görevlerinden biri olarak sayılmaktadır. Bu doğrultuda devlet, bireyin maddi ve manevi varlığının bir parçası olan fiziksel ve ruhsal bütünlüğe keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlü kılınmaktadır (Aynur Özdemir ve diğerleri, B. No: 2013/2453, 24/3/2016, § 70; Hacer Kahraman, B. No: 2013/7935, 20/4/2016, § 60).

64. Bireyler için çoğu zaman bir zorunluluk olan iş yaşamının barındırdığı olumlu ya da olumsuz niteliklerin başta bireylerin beden ve ruh sağlıklarına olan etkisi dikkate alındığında bu nitelikler genel yaşam kalitesinin belirlenmesinde önemli bir ölçü oluşturmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın 49. maddesinde yer verilen "Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, .. ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır." şeklindeki anayasal hüküm de maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı çerçevesinde bireylerin fiziksel ve ruhsal olarak zarar görmeyecekleri, asgari koşulları sağlanmış sağlıklı bir çalışma ortamı içinde bulunabilmelerini güvence altına almaktadır (Aynur Özdemir ve diğerleri, § 76; Hacer Kahraman, § 66).

65. Anayasa'nın 17. maddesi, 5., 12., 49. ve 56. maddelerdeki yükümlülüklerle birlikte yorumlandığında devletin -negatif yükümlülüklerinin yanı sıra- gerek kamu alanındaki ve gerekse özel kesimlerdeki işyerlerinde insan onurunun korunması, tüm çalışanlara ayrımcılık yapılmaksızın muamelede bulunulması, çalışma huzuru ve barışının sağlanması için tedbirler almak ve politikalar belirlemek yönünden pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır (Hüdayi Ercoşkun, B. No: 2013/6235, 10/3/2016, § 93).

66. Çalışanların adil çalışma koşulları altında güvenli ve sağlıklı ortamlarda çalışmaları ile ilgili hususlar, insan hakları ile ilgili diğer birtakım uluslararası hukuk belgelerinde de yer almaktadır. Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nın 26. maddesinde, tüm çalışanların onurlu çalışma haklarının etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak amacıyla işverenlerin ve çalışanların birey olarak işyerinde ya da işle bağlantılı olarak maruz kaldıkları kınanacak ya da açıkça olumsuz ya da suç oluşturan, tekrarlanarak devam eden eylemler konusunda bilinçlenmesi, bilgilenmesi ve bunların engellenmesi konusunda desteklenmesi ve çalışanları bu tür davranışlardan korumaya yönelik tüm uygun önlemlerin alınması taraf devletlerin taahhüdü olarak düzenlenmiştir (bkz. § 39).

67. Öte yandan Anayasa'nın 10. maddesinin üçüncü fıkrasında yer verilen "Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz." şeklindeki düzenleme gereğince, kolaylaştırıcı imkânlardan yararlandırılması gereken engelli bireyler açısından durumun gerektirdiği koşullara göre devlet ek yükümlülükler altına girmektedir. Bu kapsamda devlet tarafından sunulacak kolaylaştırıcı imkânlar ve alınacak tedbirler aynı hukuki durumda bulunan diğer bireyler bakımından ayrımcılık olarak nitelendirilemez.

68. Kamu görevlilerine ilişkin mevzuat bakımından henüz psikolojik taciz kavramına açıkça yer veren kanuni bir düzenleme bulunmamakla birlikte kamu görevlilerinin kişilik haklarını koruyan pek çok kanuni düzenleme mevcuttur. Bu kapsamda657 sayılı Kanun'un 10. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında amirlerin, maiyetindeki memurlara hakkaniyet ve eşitlik içinde davranacağı, amirlik yetkisini kanun, tüzük ve yönetmeliklerde belirtilen esaslar içinde kullanacağı düzenlenmiştir. Yine aynı Kanun'un 125. maddesinde, psikolojik taciz olarak değerlendirilebilecek ve çeşitli disiplin yaptırımlarına bağlanan davranışlar belirtilmiştir (Devlet memuru vakarına yakışmayan tutum ve davranışta bulunmak, görev sırasında amire hal ve hareketi ile saygısız davranmak, iş arkadaşlarına, maiyetindeki personele ve iş sahiplerine kötü muamelede bulunmak, iş arkadaşlarına ve iş sahiplerine söz veya hareketle sataşmak, görev mahallinde genel ahlak ve edep dışı davranışlarda bulunmak, kurumların huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak, görevin yerine getirilmesinde dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı yapmak, kişilerin yarar veya zararını hedef tutan davranışlarda bulunmak, amirine, maiyetindekilere, iş arkadaşları veya iş sahiplerine hakarette bulunmak veya bunları tehdit etmek vb.). Ayrıca, "İşyerlerinde Psikolojik Tacizin Önlenmesi" konulu Başbakanlık Genelgesi, Anayasa'nın 40. ve 125. maddeleri ile 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2., 12. ve 28. maddeleriyle kişilerin haklarını ihlal eden idari işlemler ve eylemler nedeniyle idare aleyhine iptal ve tazminat davaları açabilecekleri şeklindeki düzenlemeler de örnek olarak gösterilebilir (Hüdayi Ercoşkun, § 76).

69. Her somut olayın kendi bütünlüğü içinde değerlendirilmesi koşuluyla bireylerin çalışma ortamlarında maruz kaldıklarını ileri sürdükleri eylem, işlem ya da ihmallerin psikolojik taciz derecesine ulaşması için birtakım unsurların aranması gerektiği açıktır. Bu bağlamda, ILO ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan yayın ve raporlar da dikkate alındığında, muamelelerin psikolojik taciz olarak vasıflandırılabilmesi için;

i. İşyeri ile ilgili olarak işyerindeki yöneticiler ve/veya diğer çalışanlar tarafından gerçekleştirilmesi ya da bu tür müdahalelere göz yumulması,

ii. Süreklilik arz edecek şekilde tekrarlanması, keyfîlik içermesi, sistemli ve kasıtlı olması, yıldırma ve dışlama amacı taşıması,

iii. Mağdurun kişiliğinde, mesleki durumunda veya sağlığında zarar ortaya çıkaran ya da ciddi bir zarar tehlikesi içeren nitelikte olması gerekir.

70. Muamelelerin neden olduğu sonuçların boyutu; mağdurun konumuna, muamelelerin süresine, sıklığına, kim ya da kimler tarafından gerçekleştirildiğine, mağdurun cinsiyetine, yaşına ve sağlık durumuna kadar birçok faktöre göre değişebilmektedir (Aynur Özdemir ve diğerleri, § 79; Hacer Kahraman, § 69). Mağdurun engelliler gibi hakkında destekleyici tedbirler alınması gereken bir birey olduğu durumlarda süresi ve sıklığı daha az olsa dahi söz konusu muamelelerin diğer bireylere nazaran daha ağır etkiler doğurması muhtemeldir.

71. Çalışanların yaşamlarına etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşarak onların manevi bütünlüklerini tehdit eden ve psikolojik taciz olarak nitelendirilen eylem, işlem ya da ihmaller konusunda Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında devletin üstlenmesi gereken pozitif yükümlülükler temel olarak şöyle sıralanabilir;

i. Çalışanlara yönelen psikolojik taciz mahiyetindeki davranışların oluşmaması için önlemler alınması,

ii.Şikâyetleri etkili şekilde inceleyecek denetim mekanizmalarının oluşturulması,

iii. Pozitif ayrıcalıklar sunulması gereken çalışanların (engelliler gibi) önündeki güçlüklerin kaldırılması ve kolaylaştırıcı imkânlardan yararlandırılmasının sağlanması,

iv. Yıldırıcı ve kasıtlı tutumlara maruz kalanların uğradıkları maddi ve manevi zararlarının giderilmesi ya da ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin yasal alt yapının oluşturulması ve suç teşkil eden durumlarda sorumluların yasal çerçevede cezalandırılmalarının sağlanması,

v. Oluşan zararların tazmin edilmesi amacıyla açılan davalarda mağdurların haklarını adil şartlarda savunabileceği etkili usule ilişkin güvencelerden yararlandırılması ve yargılamalar sonucunda temel hakların içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde mahkemelerce ulaşılan sonuçların ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması.

72. Anayasa Mahkemesi kararlarında sıklıkla vurgulandığı üzere mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları çözmek, öncelikle derece mahkemelerinin yetki ve sorumluluk alanındadır. Sistemli ve kasıtlı olarak haksız şekilde gerçekleştirildiği iddia edilen eylem, işlem ve ihmallerin psikolojik taciz olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine yönelik olarak yapılacak incelemede, olayın tüm tarafları ile doğrudan temas hâlinde bulunan derece mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu tartışmasızdır. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır (Aynur Özdemir ve diğerleri, § 81; Hacer Kahraman, § 70).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

73. Başvurucu; hakaret suçunun Servis sorumlusunun ve diğer mesai arkadaşlarının huzurunda gerçekleşmesine rağmen olayın tutanak altına alınmadığını, görevini ihmal eden Servis sorumlusu hakkında disiplin soruşturması açılması talebinde bulunduğunu, bu nedenle görev yerinin belirli aralıklarla keyfî şekilde değiştirildiğini ileri sürmektedir. Başvurucu; İdarenin süreklilik arz eden ve kendisini yıldırma amacı taşıyan işlemleri nedeniyle itibarının zedelendiğini, beden ve ruh sağlığının olumsuz şekilde etkilendiğini belirtmektedir.

74. Yetkilendirilmiş kişiler ya da idari kurullar tarafından kullanılan takdir hakkı çerçevesinde, durumun gerektirdiği koşullarda diğer çalışanlarda olduğu gibi başvurucunun da görev yerinin veya görev tanımının değiştirilmesi olağandır. Bu doğrultuda tesis edilen idari işlemler karine olarak kamu yararı amacı taşımaktadır. Ancak anılan takdir hakkının keyfîliğe yol açacak şekilde kullanılmaması gerekir.

75. Başvurucu 2002 yılında geçirdiği trafik kazası nedeniyle yüzde altmış oranında engellidir. Bu bağlamda, çalışan bir engelli olan başvurucunun aleyhinde sonuç doğuracak şekilde diğer kişilerden farklı muameleye tabi tutulamayacağı gibi karşılaşabileceği engel ve güçlüklerin de ortadan kaldırması gerekir.

76. Somut başvuruda, Sicil Servisindeki görevi esnasında vergi mükellefi bir şirketin sorumlusu tarafından 31/1/2011 tarihinde hakarete maruz kalan başvurucu tarafından suç duyurusunda bulunulması üzerine açılan kamu davasında söz konusu kişi yargılanmış ve Antalya (kapatılan) 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 19/6/2012 tarihli kararıyla hakkında hakaret suçundan hüküm kurulmuştur.

77. Başvurucu, 8/6/2011 tarihinde İdareye sunduğu dilekçede, sağlığını olumsuz etkilemeyecek koşullarda görevlendirilmeyi talep etmiş ve talebine uygun şekilde 9/6/2011 tarihinde Muratpaşa Vergi Dairesi Müdürlüğü bünyesinde görevlendirilmiştir. Başvurucu hakkında tesis edilen 8/2/2012 tarihli görevlendirmenin ise çalıştığı birimin lağvedilmesi üzerine zorunlu bir ihtiyaç kapsamında gerçekleştirildiği görülmektedir. Öte yandan başvurucunun 8/2/2012 tarihli işlemle görevlendirildiği Tarama Kontrol Servisinin önceki görev yeriyle aynı koridorda bulunduğu, burada masa başında çalıştığı, ayakta efor sarf etmeyi ve mükelleflerle muhatap olmayı gerektirmeyen bir görev tanımının bulunduğu anlaşılmaktadır. Anılan hususların Antalya 2. İdare Mahkemesinin 22/11/2012 tarihli kararında tespit edildiği görülmektedir.

78. Başvurucu hakkında tesis edilen görev değişikliğine ilişkin işlemlerin bir kısmının ihtiyaçtan kaynaklandığı bir kısmının ise başvurucunun talebi üzerine gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca görevlendirilen birimlerin aynı binada bulundukları ve bir süreliğine de olsa başvurucunun mükelleflerle doğrudan muhatap olmayı gerektirmeyen bir birimde görevlendirildiği de gözetildiğinde, İdarenin anılan uygulamalarının keyfîlik içerdiği, cezalandırma ve yıldırma amacı taşıdığı söylenemez. Öte yandan her ne kadar görevi esnasında hakarete maruz kalarak mağdur olan başvurucunun Kurum içerisinde idari soruşturmalar açılması yönündeki talepleri karşılanmamış ise de suç duyurusunda bulunulması üzerine suça konu olayın takipsiz bırakılmayarak açılan kamu davası marifetiyle aydınlatıldığı görülmektedir.

79. Tüm bu hususlarla birlikte sağlık durumu da değerlendirildiğinde, başvurucunun çalışma ortamında maruz kaldığını ileri sürdüğü eylem ya da işlemlerin kişiliğinde ve mesleki durumunda zarar ortaya çıkaran boyutta olmadığı ve mesleki tecrübesi yüksek olan başvurucunun yaşamına etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşmadığı değerlendirilmiştir. Bu kapsamda tam yargı davasını reddeden Antalya 1. İdare Mahkemesinin gerekçeli kararında, anılan müdahalelerin başvurucunun maddi ve manevi varlığı üzerindeki etkilerinin tartışıldığı ve derece mahkemelerinin gerekçelerini bu yönde ilgili ve yeterli şekilde oluşturdukları kanaatine varılmıştır.

80. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

Serruh KALELİ ve Hasan Tahsin GÖKCAN bu görüşe katılmamışlardır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Serruh KALELİ ve Hasan Tahsin GÖKCAN'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 5/4/2018 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Başvurucunun, sicil servisindeki görevi sırasında vergi mükellefi bir şirket yetkilisi tarafından 31/1/2011 tarihinde hakarete uğradığı, bu kişi hakkında açılan kamu davası neticesinde kurulan mahkumiyet hükmünden açıkça anlaşılmaktadır.

Ancak aynı başvurucu, olay anında uğradığı hakareti tespit ettirmek için başvurduğu servis sorumlusu S.A. şikayetini dikkate almamış ve dilekçesi hakkında kurumca da işlem yapılmasına gerek olmadığı cevabı verilmiştir.

Servis sorumlusunu şikayet ettiği tarihi takip eden iki aylık süreçte ise %60 engelli olan başvurucunun görev yerinin kurumunca 4 kez değiştirildiği anlaşılmaktadır.

Öte yandan maruz kaldığı ayrımcı tutum ve korunamayan haklar yönünden açtığı manevi tazminat davasında ise, “görevlendirmelerin cezalandırma amaçlı olmadığı” , “şahsına hakarete karşı tutanak tutmanın manevi kişiliğinde bir eksilmeye sebep vermeyeceği” gerekçeleri ile reddedildiği anlaşılmaktadır.

Başvurucu hakkında iddialar, idarenin her türlü aktif ve pasif işlem veya ihmallerinin kişinin maddi ve manevi bütünlüğünü ilgilendirmesi nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında değerlendirileceği de tabiidir.

Somut olayı ilgilendirdiği ölçüde bazı Anayasal ifadeleri hatırlatmakta yarar vardır. “Herkes manevi varlığını KORUMAhakkına sahiptir.” Kimse insan haysiyeti ile bağdaşmayan bir muameleye tabii tutulamaz.” İdare eylem ve işleminden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. Yine uluslararası hukuk kapsamında, herkesin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı olup ( sözleşme madde 8) hiç kimseye aşağılayıcı bir muamele uygulanamaz (sözleşme madde 3)tüm çalışanların onurlu çalışma haklarını etkili bir şekilde kullanmalarının sağlanması, işyerinde maruz kaldıkları ya da kalacakları olumsuz eylemlere karşı bunların engellenmesi ve çalışanları bu tür davranışlardan korumaya yönelik tüm önlemlerin alınması keyfiyeti de Avrupa sosyal şartının 26. maddesinde yer almaktadır.

Yönetici ve destekleyici konumunda bulunan kamu görevlilerinin keyfi davranışlarda, baskı, hakaret ve tehdit edici uygulamalarda bulunamayacağına yönelik kamu görevlileri etik davranış ilkeleri yönetmeliği ile ,

ILO/2003 raporundaki, çalışana karşı intikamcı, kötü niyetli, sürekli negatif tavır, söylenti ve dedikodu ile aşağılama amaçlı psikolojik taciz şeklinde yapılan davranışların ilgili hukuk alanı değerlendirme şartlarından biri olduğu gözden uzak tutulamaz.

Mahkememiz kararın oluşmasına sebep olan olayın/olgunun Anayasa’nın17. maddesi kapsamında nitelemelerinde;

Somut olayda;

-Başvurucunun görev yerinin ve tanımının değiştirilmesinin herkes de olabileceği gibi olağan olduğunu,

-8.6.2011 tarihli dilekçesi ile var olan talebine uygun şekilde Muratpaşa vergi dairesi bünyesine görevlendirildiğini,

-İşlemin ihtiyaçtan kaynaklanması nedeniyle bunun cezalandırma, yıldırma amacı taşıdığının söylenemeyeceği,

-Başvurucunun kurum içi şikayeti değerlendirilmemiş ise de savcılığa yaptığı şikayet ile açılan kamu davası ile kendine hakaret eden hakkında olayın takipsiz kalmış olmadığını,

-Kişinin maruz kaldığı eylem ve işlemin kişiliğinde ve mesleğinde zarar boyutu olmadığını, tecrübeli çalışanın yaşamına çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk oluşturmayacağı nedenleri ile,

Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edilmediği kanaatine vardığı görülmektedir.

Bu gerekçelere katılma olanağı olmamıştır şöyle ki;

-Vakiolay tarihini takiben 2 ay 5 gün içinde başvurucunun 4 defa kurum içinde yer değiştirmenin, sanki tüm memurların sürekli başına aynı hadiseler gelirmiş gibiolağan kabul edilebileceği anlaşılamamış, son kez kendi talebi ile görevlendirme yapılmasına yapılan atıf ile istemi dışında yapılmış önceki olağandışı yer değiştirmeleri, böylece masum ve olağan kabul etmek için gösterilen gerekçe soyut ve yetersizdir.

-Yer değiştirmeye yönelik işlemlerin1.4.2011-6.6.2011 arasındaki kısa sürede yapılmış 4 görev yeri değişikliğinin (son atama hariç) her birinin tarihleri kabul edilebilir idarece sunulmuş gerekçesi yok iken sadece içlerinden birisi için ilgilinin aynı koridorda daha az yorgunluk verecek bir yere görevlendirildiği açıklaması da kabul edilebilir nitelikten uzaktır.

-Başvurucunun bireysel çabası ile şikayet ettiği kişi hakkında yapılan işlemin kendisi, kamu görevlisinin Anayasal haklarını koruma yükü/ ve yükümlülüklerini yerine getirmedikleri hiyerarşik üstleri ve görevleri yönünden hakların korunması anlamında aklama ve yeterlilik gerekçesi yapılamaz.

-Kişilik ve meslekte uğranılan manevi ve maddi kayıpları tartmak ve değerlendirebilmek için meslekte tecrübe yaşı gibi bir kriter doğru ölçü birimi değildir. Gerekçemiz karşısında çok tecrübeli memurun çok daha ağır hakaretleri de kaldırabileceği/ tolere edeceği anlamı çıkarılabilir ki kabulü mümkün değildir.

Yapılan bu karar gerekçelerine yönelik değerlendirme ötesinde;

Başvurucunun maddi ve manevi bütünlüğüne yönelik olarak işyerinde maruz kaldığını ileri sürdüğü söz konusu ihlal iddialarının yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda devletin pozitif yükümlülükleri bağlamında ele alınması gerektiği açıktır.

Başvurucunun farklı Servislerinde görev yaptığı Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü ile Muratpaşa Vergi Dairesi Müdürlüğünün aynı hizmet binasında bulundukları anlaşılmaktadır. Bunun yanında, her iki vergi dairesinin de farklı görev alanlarının bulunduğu, vergi dairesi bünyesinde de yine görev tanımları farklı olan çeşitli servisler yer almaktadır. Yetkilendirilmiş kişiler ya da idari kurullar tarafından, durumun gerektirdiği koşullarda diğer çalışanlarda olduğu gibi başvurucunun da görev yerinin ve görev tanımının değiştirilmesi olağandır. Bu yönde tesis edilen idari işlemler de karine olarak kamu yararı amacı taşımaktadır. Ancak sık aralıklarla ve devamlılık içerecek şekilde yapılan görev yeri ve görev alanı değişikliklerinde keyfiliğin önüne geçilebilmesi için İdare tarafından açıklayıcı ve makul ek gerekçeler sunulmasının beklenilmesi zorunludur.

Başvurucu 2002 yılında geçirdiği trafik kazası nedeniyle yüzde altmış oranında engellidir. Bu bağlamda, çalışan bir engelli olan başvurucunun aleyhinde sonuç doğuracak şekilde diğer kişilerden farklı muameleye tabi tutulamayacağı gibi karşılaşabileceği engel ve güçlüklerin de ortadan kaldırması gerekir.

Somut başvuruda, sicil servisindeki görevi esnasında başvurucunun vergi mükellefi bir şirketin sorumlusu olan M.T. tarafından hakarete maruz kaldığı ve bu durumun Antalya (kapatılan) 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 19/6/2012 tarihli kararıyla sabit olduğu anlaşılmaktadır. Görevi esnasında bir güçlükle karşılaşarak hakarete maruz kalan başvurucunun, bu durumun ortadan kaldırılması yönünde görevini ihmal ettiğini düşündüğü Servis sorumlusu hakkında şikâyet dilekçesi verdiği ve devamında sık aralıklarla görev yerinin değiştirildiği görülmektedir. Yapılan incelemelerde, 1/4/2011-6/6/2011 tarihleri arasında dört kez gerçekleştirilen görev yeri değişikliği hakkında da İdare tarafından bir gerekçe sunulmamıştır. Ayrıca başvurucu 9/6/2011 tarihinde Muratpaşa Vergi Dairesi Müdürlüğü SYV Servisinde talebi doğrultusunda görevlendirilmişse de 8/8/2011 tarihinde Ön İşlem Masasında ve 8/2/2012 tarihinde de Tarama Kontrol Servisinde talebi dışında görevlendirildiği tespitlidir.

Görev alanı veya görev yeri değişen çalışanların işin özelliklerine göre makul bir uyum süreci geçirmeleri doğaldır. Söz konusu değişiklikler sık aralıklarla ve haklı gerekçeler gösterilmeksizin yapıldığında istenilen düzeydeki uyum çalışanlardan beklenemeyecektir. Ayrıca bu kişilere diğer çalışanlar tarafından şüpheyle yaklaşılabileceği, hatta bu kişilerin çalışma ortamlarında dışlanabilecekleri ilgililer tarafından öngörülmelidir. Başvurucu da üç gün, on yedi gün, kırk beş gün gibi sık aralıklarla görev yeri değişikliği işlemlerine muhatap kılınmıştır. Bu tür sık değişikliklerin özellikle çalışan engelli bireyler açısından doğuracağı olumsuz sonuçların telafisi diğer bireylere nazaran güçtür.

Somut olayda İdare tarafından kolaylaştırıcı imkânlardan yararlandırılması gereken başvurucunun bunun aksine hareket edilerek süreklilik arz edecek şekilde sık sık görev yerinin değiştirildiği ve bu duruma ilişkin olarak İdare tarafından başvurucuya açıklayıcı ve makul gerekçeler sunulmadığı gözönüne alındığına söz konusu eylem, işlem ve ihmallerin engelli olan başvurucunun yaşamına etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaştığı anlaşılmaktadır.

Ayrıca görevi nedeniyle hakarete uğradığı mahkeme kararıyla sabit olmasına rağmen olay anında tutanak tutmayarak görevini ihmal ettiği ileri sürülen Servis sorumlusu hakkında 3/2/2011 tarihinde başvurucu tarafından sunulan şikâyet dilekçesinin işleme konulmadığı ve bir disiplin soruşturmasına başlanmadığı, bu suretle denetim mekanizmalarının işletilmediği görülmektedir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, Anayasa'nın ve kanunların devlete yüklediği engellilerin karşılaşabileceği güçlüklerin ortadan kaldırılması şeklindeki yükümlülüğün de somut olayda yerine getirildiği söylenemez.

Öte yandan mobbing nedeniyle açılan tam yargı davasını reddeden Antalya 1. İdare Mahkemesinin gerekçeli kararında, başvurucunun Muratpaşa Vergi Dairesi Müdürlüğü Tarama Kontrol Servisinde görevlendirilmesinde ilişkin 8/2/2/2012 tarihli işlemin Antalya 2. İdare Mahkemesince hukuka uygun bulunduğu belirtilmekle yetinilmiş, ancak görev yeri ve görev alanı değişikliklerine ilişkin olarak tesis edilen diğer işlemlerin sıklığı ve sürekliliği yönünden bir değerlendirmede bulunulmamıştır. Bu bağlamda sürecin bütün olarak gözönüne alınması gerekliliği dikkate alınmadan ve anılan müdahalelerin başvurucunun maddi ve manevi varlığı üzerindeki etkileri tartışılmadan hüküm kurulduğu anlaşıldığından derece mahkemelerinin gerekçelerini bu yönde ilgili ve yeterli şekilde oluşturmadıkları anlaşılmaktadır.

Kaldı ki, derece mahkemesinin, devlet memuru kurum çalışanın maruz kaldığı hakaret fiilinde sadece “tutanak tutmamak” şeklindeki kurumsal ihmal ya da fiilin başvurucunun manevi kişiliğinde de bir eksilmeye sebebiyet vermeyeceği şeklinde ki gerekçesi, şikayet konusunu, Anayasa’nın 17.maddesi ve uluslararası bu yöndeki hakların niteliği ve özgül ağırlığı kapsamında değerlendirilmediğini ve soyut bir olguya indirgediğinin ifadesidir. Hakkı korumaya yardımcı olabilecek fiilin ispatına delil teşkil edecek tutanak tutma gereğinin Devletin pozitif bir yükü olabileceği,hakarete ve aşağılamaya maruz kalan başvurucunun haklarının korunması yönünde beklentisine ve kamu yükünün yerine gelmesine yardımcı olacağının değerlendirmede eksik kaldığı anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak söz konusu eylem, işlem ve ihmallerin engelli olan başvurucunun yaşamına etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşmasına rağmen, başvurucunun şikâyetlerinin etkili şekilde incelenmemesi, kolaylaştırıcı imkânlardan yararlandırılmaması, uğradığı zararların giderilmemesi ve yargılamalar sonucunda derece mahkemelerince ulaşılan sonuçların ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanmaması nedenleriyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamında kamusal makamlarca üstlenilmesi gereken pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği kanaatine varılmıştır.

Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Anılan nedenler ile çoğunluk görüşüne katılınmamıştır.

 

 

 

 

 

Üye

Serruh KALELİ

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvuru, vergi dairesinde memur olarak çalışırken amirleri tarafından kendisine mobbing uygulandığı iddiasıyla idareye karşı açtığı manevi tazminat davası reddedilen başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiği iddiası hakkındadır. Mahkememiz Birinci Bölüm çoğunluğu başvuruyu kabul edilebilir görmekle birlikte, başvuruya konu olayların mobbing nitelemesini gerektirir boyutta bulunmadığı görüşüyle Anayasa'nın 17/1. maddesinin ihlal edilmediğine karar vermiştir. Aşağıda yazılı gerekçelerle bu karara katılmamaktayım.

 2. İlk olarak, başvuruya konu olayların özel hayat kapsamında olması dolayısıyla incelemenin Anayasa'nın 20/1. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkı yönünden yapılması gerektiği ve Anayasa'nın 17/1. maddesi üzerinden yapılan incelemenin yerinde bulunmadığı düşüncesindeyim. Bu konuda, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile özel hayata saygı hakkının anayasal yönden değerlendirilmesi hakkında Mahkememizin diğer bir kararındaki (bkz. B. No : 2014/13327; RG 20 Mart 2018-30376) karşıoy yazımda açıkladığım görüşlere atıf yapmakla yetinmekteyim.

 3. Bilindiği gibi içeriği oldukça geniş olan özel hayata saygı hakkı, bireyin yaşamını ve geleceğini özgürce belirleme hakkını, fiziki ve sosyal kimliği, maddi ve manevi varlığı üzerindeki haklarıyla birlikte, tabiat ve diğer insanlarla ilişkilerini de kapsamaktadır. Yine kişinin isim, resim, şeref, itibar, fiziki görünüm, bedeni üzerinde tasarruf, kişisel verileri, cinsel kimliği ve yaşamı, kişisel ve sosyal kimliği vb. unsurlar üzerindeki hakları da özel hayat içerisine girmektedir. Son olarak, kişinin kendisine karşı öz saygısını ilgilendiren hususlar yanında aile, iş, sosyal çevresi ve toplumla ilişki biçimide özel hayata saygı hakkı içerisindedir. Özel hayat hakkının içine girdiği söylenen alt hakların çoğu özünde kişinin maddi ve manevi varlığı ve bütünlüğü üzerindeki haklarla ilgilidir. Bu anlamda kişinin işyeri sosyal çevresiyle kurduğu münasebetler ve çalışma koşulları ile iş ilişkisinden kaynaklanan nedenlerin maddi ve manevi varlığı üzerindeki etkilerinin de özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

 4. İkinci husus kararın sonucuyla ilgilidir. Başvuruya konu olaylar şöyle gelişmiştir. Başvurucu son iki yıldır Antalya Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü Sicil Servisinde görev yaparken 31.1.2011 tarihinde bir mükellef temsilcisinin kendisine daire içinde hakaret etmesi nedeniyle, servis sorumlusundan tutanak düzenlemesini talep ettiği halde tutanak düzenlenmemiş, fakat başvuranın yaptığı şikayet sonucunda hakaret faili ceza mahkemesinde yargılanarak 11 ay hapis cezası ile cezalandırılmış ve HAGB kararı verilmiştir. Başvuranın, tutanak düzenlemeyen servis sorumlusu hakkında disiplin soruşturması yapılması istemiyle verdiği 3.2.2011 tarihli dilekçeden sonraki süreçte (biri kendi istemi, diğeri ilgili birimin lağvı nedeniyle olmak üzere) görev yeri altı kez değiştirilmiştir. 1 Nisan 2011 tarihinde aynı müdürlük bünyesindeki muhasebe kayıt servisinde, 18 Nisan 2011 tarihinde aynı kamu binasında konumlu Muratpaşa Vergi Dairesi Müdürlüğünde, 3.6.2011 tarihinde yeniden Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü muhasebe kayıt servisinde ve 6 Haziran 2011’de aynı müdürlüğün süreksiz yükümlülükler servisinde görevlendirilmiştir. Başvurucunun 8 Haziran 2011 tarihli dilekçesiyle engelli oluşu ve tedavilerinin sürmesi nedeniyle sağlığını olumsuz etkilemeyecek bir yerde görevlendirilmesini talep etmesi üzerine bu kez 9 Haziran 2011 tarihinde tekrar Muratpaşa Vergi Dairesi Müdürlüğü süreksiz yükümlülükler servisindegörev verilmiş, fakat bu birimin lağvı nedeniyle 8 Şubat 2012 tarihinde tarama kontrol servisinde görevlendirilmiştir.

 5. Başvurucunun 8 Şubat 2012 tarihli son görevlendirme işlemi hakkında açtığı iptal davası, fiziksel durumuna uygun bir görev olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucu ayrıca görev yeri değişiklikleri nedeniyle idarenin kendisini sindirmeye çalıştığını, itibarını zedelediğini, sağlığının bozulduğunu ve tüm bunların mobbing oluşturduğunu belirterek Antalya 1. İdare Mahkemesinde 10.000TL manevi tazminat istemiyle tazminat davası açmıştır. Mahkeme, son işlem hakkındaki iptal isteminin reddedilmiş olmasını, kendisine hakaret eden kişinin ceza mahkemesinde yargılanmış olduğunu değerlendirerek, görev değişikliği işlemlerinin cezalandırma amaçlı yapılmadığını ve bu nedenlerle davacının manevi kişiliğinde bir eksikliğin söz konusu olmayacağı gerekçeleriyle davanın reddine karar vermiştir. Başvurucunun kanun yolu istemi Antalya Bölge İdare Mahkemesince yerinde görülmediğinden, hüküm kesinleşmiştir.

 6. Görüldüğü üzere başvurucunun istemiyle ve lağvedilen birim nedeniyle yapılan son iki görevlendirme dışta tutulduğunda1 Nisan 2011 tarihli ilk görevlendirmeden 6 Haziran 2011 tarihine kadar 2 ay 6 gün içinde dört kez görev yeri değiştirilmiştir. Başvurucu bunların sebebi olarak servis sorumlusu hakkındaki şikayetini ve şikayetinden vazgeçmesi taleplerini kabul etmemesi olduğunu ileri sürmektedir. Başvurucu bu süre içerisinde sürekli görev yerinin değiştirilmesi dolayısıyla çalışma arkadaşlarının iğneleyici sözlerine ve bakışlarına muhatap olduğunu, alay konusu haline geldiğini, bu işlemlerle hor görüldüğünü, itilip kakıldığını, dolayısıyla bu süreçte ağır ızdırap duyduğunu ileri sürmektedir.

 7. İdarenin hizmetin gereği olarak görev değişikliği yapması durumunda hukuka uygun bir idari işlemin dolaylı sonuçlarının veya işlemin muhatabınca algılanış biçiminin haksızlık yarattığı ileri sürülemeyecektir. Buna karşın 2 ay içinde 4 kez yapılan görev yeri değişikliğinin hizmet gereğiyle açıklanamaması hukuksuzluğa ve keyfiliğe işaret eder. Bu durumda idareye verdiği dilekçe sonrasında çalıştığı yerde bir iki haftalık arayla görev yeri sürekli değiştirilen kişinin kendisiyle uğraşıldığı, haklarının hiçe sayıldığı, hor görüldüğü, sindirilmek istenildiği algısına kapılarak derin bir eleme maruz kalacağı, ayrıca bu sürecin kişinin işyerindeki personel ve amirleri ile olan sosyal ilişkilerini de olumsuz şekilde etkileyeceği ve manevi varlığının zarar göreceği açıktır.Dolayısıyla yaşanan süreçteki koşullar mobbing derecesine ulaşmasa dahi, hizmet gereğine dayandığı saptanamadığı takdirde belirtilen uygulamanın başvuranın özel yaşamına saygı hakkını ihlal edeceği düşünülmelidir.

 8. Özel hayata saygı hakkını ilgilendiren davaların adil yargılamaya ilişkin temel usul güvencelerini ve bu arada gerekçeli karar hakkını güvence altına alacak biçimde yürütülmesi gerekmektedir. Antalya 1. İdare Mahkemesinin 6.5.2013 tarihli kararında davanın reddine ilişkin gerekçe oluşturulurken servis sorumlusunun tutanak düzenlememesinin ve 8.2.2012 tarihli görevlendirme ile bu görevlendirmeye karşı açılan iptal davasının reddedilmesi üzerinde durulmuş ve bunların tazminatı gerektirmediği sonucuna ulaşılmıştır. Buna karşın Mahkemenin gerekçesinde, başvurucunun 2 ay 6 günlük süre içerisinde dört kez görev yerinin değiştirilmesi işlemlerinin hizmet nedenleriyle mi yoksa davacının iddia ettiği gibi hizmete dayanmayan saiklerle mi gerçekleştirildiği hususu araştırılmamış ve gerekçeli kararda tartışılmamıştır. Bu nedenle davacının Anayasa'nın 20/1. maddesinde düzenlenen özel hayatına saygı hakkının ihlal edildiği düşüncesindeyim.

 

 

 

 

Üye

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Mehmet Bayrakcı [1.B.], B. No: 2014/8715, 5/4/2018, § …)
   
Başvuru Adı MEHMET BAYRAKCI
Başvuru No 2014/8715
Başvuru Tarihi 9/6/2014
Karar Tarihi 5/4/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, psikolojk taciz nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı Mobbing İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5378 Engelliler Hakkında Kanun 4/A
14
657 Devlet Memurları Kanunu 13
10
5345 Gelir İdaresi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun 24
Yönetmelik 7/9/2005 Vergi Dairesi Başkanlıklarının Kuruluş ve Görev Yönetmeliği 6
20
24
13/4/2005 Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri ile Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik 10
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi